Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tfu cuMHURirn 21 MART 1977 IĞRIP UZUN HiKÂYE Doğu Anadolu ve Turizm Van gölünde Aktamar Adası derler bir ada var. Üstünde de onuncu yuzyıldan kalma bir Zrmeni kiüsesi. Kilisenin yanmda bir saray bir de mezarhk varm:ş. Sarajin yerinde yeller esiyor. mezarhktan ise yalrazca birkaç taş kalmış. onîarı da tizerîerinöe gâuır haçı var diye kınr.ışız. Aktamar Kutsal Haç Kihss3i başiıbaşuıa bır kabartma ve oymacılık müzesi. Ermeniler eskiden hacı olmak içm bu taliseye geHr, bu ödevin bir s'Tigesi o'.arak un duvarlara küçücük haçiar ka7iyarak altm?. adlannı yawırîarm:ş. îîlhamdülillali müslümansak da, bu alıskanhjı sürdürüyo ruz hâlâ. Kimimiz Osman yazıyor bu çagda. kimimiz Hasan. Ama ne ue olsa din farkı var. Bizimkiler eskîden olduğu gibi duvarlann dış yüzüne degil de Içeri yazıyorlar, duvar resimlennin üzerine. Hafta sonlarında Siırt'ten, BitUs'ten ve tabii Van'dan, iki kasa rakıyı arabaya atan solugu Aktamar adasmda alıyor. Doğu insanm:n erkekliği içtigi rakıdan bel li olur. Adaya gelenlerin de hepsi maaşallah sapına kanar erkeK. Önce iyi bir agaç altı seçip, yavaşran yanlayrp uzanmaga başhyorlar çimenlere. İvçüncü şişe de bittimi artık evvelallah 7.al Oğlu Rüstem Pelvan gelse durduramaz. Mecbur o rürkü söylenecek: «Vonliıiyeeem. şonliiiyeem. gılliçloni konliüyeeeem...» Öte yandan Siirt'lilerin agızları torba mı ki büzülsün tHabibı, habibi. ya habibi, taal ya habibi...» bir gulgule de o taraftan. O habibi denen musibet de hangi delik*e ise bir türlü çıkıp gelmez ki şarkı bi"«in. Efkirlar.an çıkartıyor tabancasmı, dan. dun.. «Ole burda Vonli vorken yabbanci silalı attor mı""» bir jümbürtü de beri taraftan. Herkes öğrenmiş. Aktamar g«îisi hafta sonuna denk gelenler sabahm köründe gidiyorlar adaya. Daha kimserlk'er gelmeden: ORTA(AG I SEVER MiSiNiZ! Brahms'ı severmisiniz. gibi oldu ama, Diyarbakır Ulucamisi avlusu için gerçek bu söz. Cami SelçukluJardan kalma. İlk yapıhçından bu yana. eline fırsat geçiren sağını. yolıınu kurcalamış biraz. Bu denli onar;m. sonunda uzmanlan bıie güç durumda bırakar. bir biçim vermiş camiye. Nitekim imamı bile gerçekte camirin bir kiiise kahntısınm üstüne kurulduğunu savananlardan. Camirün avlusu çepeçevre Romalılardan kaîma sütun baçhkları ve sütunlarla çevrili. Anlaşılan Selçuklular ke»di yaptıklarınm yanmda çevrede (»juldukları malzempyi de kullanmıçlar. Sütun başlıkları kadar eski olmasa da, hâlâ Ortaçağ yasantısını sürdüren insanlar da var bu avluda. Bir sürü dilenci oturuyor safda solda. Bu kadarla da bitmiyor iş. yerlere uzanmış. güneşte uyuyanlar, ya da yere çömmüş ne komışur, r.e ağzma burnuna giren sineği kovar. öylece saatler boyu oturur insanlar da var. Kılık. kı>afet tam Ortaçağ'dan kalma. Bu miskirüiğin tek ilâcı yabancılar. Bir turist avlııdan içeri gırmeyegörsün. Yerinden kopan geliyor turistin sekiz kulağı, beş burnu mu var diye bakmaga. Ge risi artık kişinin dayamklıhğına kalmış. Camiyi gezmekten vazgeçip camnı zor dışan atanlara rastladım ve tüm bunlar Diyarbakır Belediyesi'nden otuz metre kadar ötede. SURLAR VE KAPILAR Diyarbakır'ı çevreleyen surların hemen tümü ayatcta. Beşbuçuk kilometre kadar tutuyor uzunluklan. Surlann yapıldıkları çağlardan kalan kapılar da hâ'.â kullanılıyor. örnegin Urfa kapısı (Babel Rum) Mardin kapı (Bab«1 Tell), Harput kapısı (Babel Armin) bunlar arasında, Yedi kardeşler ve Ulu Badan diye ar.üan ıki de büyük kule var surlarda. Yirmibeşer metre çaplannda kııleler bunlar. Dış yüzlerinde ilfrinç kabartmalar ıle ya zılar var. BUYfiUN CENNETE Mezopotamya ovasınm batı kay naklarındaki bir adı da Yeryüzü Cenneti'dir. Kuzey Mezopotamya ovas: Mardmden başlar, göz alabildiğince uzar gider. Huri, Gılman takımı bır yana, göriinürde bir tek ağaç bile yok. Yazın gilneşin altında cajir, cayır yanar ova. Gâvurluk illeti, şaşırmışlar ken dilerini bir kere. «Kardeşim buranın neresi Cennet ola ki, dur sen hele, otuziki motor fabrıkası, yirnüyedı kağnı tekcri fabrikası. miktarı münasip de patates fabrikası kurup, on yüz bin milyon kişiye, şıpı nişi, iş sahası açalım, siz o zaman görün Cennet 'liği» deseniz de nafile! Mardin'de Diyarbakır gibi hareketlı bir geçmişe sahip. Aksak Timur Mardin'e de gelmiş 1394 yılında; ama ailecek aksak olduk larından, kenti emanet ettiği kardeşi Sultan lsa başkaldırmış Timur'a. Mardin'e gitti, gider. Timur hıncını Yıldınm Beyazıt'tan çıkarmış. Kent ellerine kolayca geçti ya, Sultan tsa ölünce kardeşi Salih. tutmuş hediye edivermis Mardin'i Karakoyunlulara. Ondan sonrası iyice karışık işlerin. Kimin ne iş çenrdiği pek belli degil; bu durum günümüze degin sürmüş, gelmiş. Örneğin Mardin'in başhca turistik iıgilerinden birini oluşturan Derzefaran manastın. Mardin yöresmde Süryaniler oldukça çok. Hristıyan dinini benimsemişler. Derzefaran manasf.n kentin yedi kilometre ötesinde. Içinde hâlâ siyah renkli cüppeleri ile papazlar yaşıyor. Kimisirun ismi İbrahim, klmisinin Cebrail. Bir de yetinv hanesi var manasLirın, gene o yb redeki Mar Gabriel mar.ast'.rtnda oldugu g:b:. Bursva kariar h»r şsy iyi, güzel de, bundan sonrası Ahmet OKAR şısı ve tüm gereksinmelers cevap verebilecek olan oteli ıls şlrin bir kent Mard;n. URFA SAKATUR VE ÖYKÜLER KENTiDiR Urfa adı çok eskilerden bu yana gelen bir ad. Sürjaniee Orhai, Yunancada Edessa, Arapçada da ArRuha denilmiş bu kente, u ilk çağlardan bu yana. Kentin geçmişi oldukça karışık \> bir o kadar da zengin, gelgelelim işin bugünü o kadar iç açıcı değil. Urfa ve çevresinde yaşayan erkek niifusun önemli bir bolümü baston ya da koltuk degneği ile dolaşıyor. Daha da önemli bir bölümün yaşayabilenleri bvınlar. Türkiye. Suriye sırurını geçerken ya mayına bastıkları için, ya da jandarma kurşunu yedikieri için sakat bu insanlar. Golgede kırkbeş derece sıcakta zor kazanılıyor Urfa'da yaşam. Urfa sakatı kadar byküsü de bol bir kent. Bunlardan bir tanesine göre, buralarda oturmuş olan Rum kökenliler giderken geride bıraktıkları bir îsa tas.irini isteyesi olmuşlar. O çaglarda Urfa'da yerleşik Araplar bakmışlar, Rumların işin ardım, arkasını bırakaraklan yok. vermisler istenen resmi. Mandilyon denirmiş bu resme. Karşılığmda ikiyüz müslüman nnsak salıverilmiş Bizanslılarca. Bir de kente bir daha sataşmayacaklarına sriz vermişler. O zamanların Bizans ba^kenti tstanbul'da büyük şenlikler düz«nlenmis Mandilyon kurtuldu diye. Bir başka öykü de Hazreti ttv rahim ile ilgili olanı. RivayeTo göre küftar takımı Hz. tbrahim't sıkıca bajlayıp ateşin içine p.tmışlar. Ossaat Tann ateşe «tbrahim'in üstüne ne sıcak ol, n» yakıcı, ne soğuk ol ne sert» bnyurdukta, bir su kaynamıs atesin yandıgı yerden. Ateş su olur da. ateşi yakan odunlar durur mV Orüar da balık olmuşlar kaynayan siıyun içinde. O gün bn tründtir bu balıklara kutsal gözü il« bakılıyor. Kimse. yemek bir yana, elini bile sürmüyor. Urfa'nm Anzıhha parkmdaki Balıklı Göl'ün öyküsü bu iste. EROL TOY 6 öteki almays wrunlu oldugunu söyledi... Bir yel, ısîakhğTru dondurdu. Kollartmn gilcü azaîdı. Bacaklarında bir sızı belirdl. îyice sanldı îineİTe. Sıkıea sokuldu loçaya Ztnciıe bir izmaıit çarptı. Kmlcımlar çevreye dağıldı. Kızıl bir göz. demirden, denue kaydı. Deydigi anda yitti. Sesler kesildi. Ayak upırtılan uzaklastı. Derin bir nefes aldı. Loça ağzmdan içeri kaydı. îvecenlikle her bir yanı taradı. Hırça mapa halatlann ardına sindi. GörülmecUginden güven duyunca, güverte boyunca ilerledi. Önüne ilk gelen can filikasımn muşambası altına dalıverdi. Ordan öuraya gelmek, bedenini kızdırmış. ıslakîığını unutturrouştu. Muçambayı örttü. Birden yorguluğunu duydu. Birden mutiuluğun coşkusuna kapıldı. Gevşedi... Yumuşadı... Gözlerini kapadı . Cyudu... Bin kaygıyla izledi gürültüleri. Dernir virasının şangırtılan, bir şölenin türküleri gibi şenlendirdi kulaklarını. Coşkusu doru£a ıılaştı. Bakla bakla çekildi demir. Gece karanhgında saklandıgı loçaya karış kanş yaklaştı. Bitmeyen bir bekleyişin titremesi sardı bedenini. Sintine kirişleri gıcırdadı. Korkuyla büzüldü. Ağlaşmalar. giivertedeki ayak tıpırtılan, coşkusunu yineleyen rürküler oldu... Vapur bedenindekine uygun bir titremeyle kıpırdadı.. Motorlar sustu... Vapurun devinimi durdu... Denizın şapırtısı arttı... İvecen ayak sesleîi güverteye dofnı aktı... O yana, bu yana gidip geldı koşuşrnalar... Bir şey aradıklannı hemen enladı... Büzüldükçe büzüldü filikanın içtnde... Teninin ısısıyla kunımuş çamaşırlan, alabildiğine buruştu... Bir el kaldırdı filücanın mjşambasıru .. Eir el çekip aldı Kâzım'ı büzüldügu yerden. Suskun. dikildi... Kollanıu kavrayan kollann arasmda, boydan bova güverteyi geçti. Yolculann bakışlannı topugunda sürükleyerek, merdiven basına geldi. Bası yerde ilk adımı atarken, Ligor baba yanına sokuldu. Yaşlı gözlerinöe acılı bir kopuşun hıncı yanıp söndii. Omuzunu sıktı Kânm'ın. Hıçkınklannı güçlükle mtarak, saçlarım okşadı; Yapmayacaktın oglum!.. Buna izin yok. dedi. Tüm bagınş çağms bir anda durdu. Topugundak bakışlar uzaklaştı. yolculann başları, önlerine düştü. Candarmalar devtnimsiz kaldî. Başını kaldırdı Kâzım... Ağzmı açıp kapadı .. Gırtlağına yapışıp kalan sesıni diüyle kazıdı. Güçlükle fışıldadı, Baba!.. Kendisi duymadı ağzjndan çıkara. Yolculann tümU duydu. Ligor baba kulak zarlannın patladıgını sandı. Candarmalar irJcildüer. Kaptan tamyol buyrugunu vermemek için kendini güç tuttu . Neden sonra toparlandı Ligor baba. Neden sonra gözlerınde katmerlenen acıyla sarsıldı; Geç kaldık yavrum, dedi. Üçümllz de çok geç kaldık Dört kışı güçlükle kavradüar Efsuni'yi... Güçlükle aralarma alıp, tutabildiler. Ligor babar.ın sözcükleri uzadı. Topuklarına, dizlerine. kalçalanna, kulaklarına sıvajtı. L'zayan susku. dondurdu tümünü. Candarma birden görprirj anımsadı. Koliar.ndan sıkıca tutup, merdivene yöneltirken, acısıru belirtmeden duramadı: thbar olmasaydı:.. AgiT agır ir.diler. Onlar sandala ayak basar basmaz. merdiren çekildi. Efsuru'yi kavrayan kollar jjevşedi. Fırlayıp trabzanlara asıldı kız... Kavîk açıîdı. Vapur maklnalarını faryap etti... Uskur. kendi ekser.inde döndü Dalgalar şaşkuı şaşkm durakiadılar. Deniz karıştı. Sarardı.. Yosurüandı... Kabarcıklandı... De^ niz anaları pelte pelte sınttılar. Vapur açığa. sandal limana yöneldi . Kâzım, gogsü boşalrmşçasına ktipeşteye çömeldi . Birden. bir kaynaşma belirdi vapurun güvertesinde. Kol'.ar uzandı, boşluga. Zıplayan birini yakalamak tutkusuyla, sallandıîar Sonra bir silâh patladı. Candarmalar, hemen silâhlanna davrandılar... Suya gürültüyle bir şey düştü. Candarmalann »tışlan, tornlstana hazırlanan vapurun, ilerlemesine neden oldu. Çığlıklar deninn üstünde uzayıp, kıyıya vurdu. Kâzım, suya atlayan Efsuni'nin ısîaklığiyla titredi. Ol°ra bilincinde dondu bir an. Kendıliginden zıpladı. Kendiliğinden akıverdi suya .. Sandal yalpaladı. Car.dannalar birbırine tutundu. Sonra toparianıp, nişan aldılar... Kânm, kendisiyle yanşarak, Efsuni'yi kaptı. Birlikte dalıp çıktılar. Kınrcık saçlan, yüzüne, ensesine dümdüz sarkrmştı. Yanaklarının alhğı suyun serinüğinde solmuştu. Vapurdakiler, tümü bir noktaya, ikl gencin sarmaş dola? göründügü yere yıjhlmış'.ardı. Sandaldakt candarmalar. parmaklan tetikte. bir olumsuzlugu engelleme kaygısındaydılar. Kıyıda topls^anlar. kendilerince bin tiykü canlandırmanın. gevezeligine vurmuşlardı. Sandal bir yarım döngü çizdikten sonra, yaklaştı. îlkin Efsuni' yi verdi Kâzım. Sonra kendisi tırmandı. Xe kimse bir söz etti, ne gençler ağızlarını açtılar. Küpeştede yan yana oturup. birbirlerine sanldüar... Hamlacı küreklere asıldı. Kıyıdakılerin, öykülertni noktalayan, yaşalar arasında Bergoz'u geçtiler. Mutluluğun donıgund» daldı Kâzıra. Etsuni'nin Afsun olu$unu, Osman'm doftuşunu .. Büyüyüşür.ü... îlk anna çıktığı bu giinli düşleyerek, gözlerini kapadı. Misina parmağmı sarsalaymca, doğruldu. Gözlerinden taşan bir sevda türküsü, misinada çizgile$ip, deni2« aktı.. Sıçrad: Osmar.... Oltasına vuran balıgı kaçırmamak ivecenliğiyle tepindl. Babası dalgınhgından sıynldı. Misinantn dirençle titreştigini sezinleyince, oglunun sırtını sıvazladı. Her an yardım ermeye hazır, balıgı çekmesini bekledi. Balığın çırpınışlan. bordada alicış oldu... MUzik oldu... Osmanın kulatını doldurdu. «Çıgırtkan bir havanın j'aygarasında toparlandı. ÇevTesine bakındı... Son gezginleri dolaştıran bir motor, Prastos koyundan sıynldı. Coşkuyîa bagnşanlan, yün ceketierini bellerine bağlamış yaşlı başlı insanlann daracık güvertede çalkalanmalannı seyrettl blr süre. Alnında biriken teri ceketinin yeniyle sildi. . Durakladı... Ceketini çıkardı. Katladı. Dirseğindeki delığe parmağı takıhnca; «Yenilemek gerek.» diye düşündü. «Ben hiç görmemiş gibi davranıyonım. Doğru degil... Su vohyi bir alalım... Doğru Mahmutpaşa'ya ..» Dizlerinin üstün« bastırdı ceketini. Katlaamış olarak avuçladı. Ardına bakmadan b*şaltma yerleştirdi. Eli kapaklı sepete deydi. Kapafını açmayı, içinden şişeyi çıkanr.ayı geçirdi... Biraz daha yol almak karanyla, yıttkundu. Elinl sepetten uzaklaştırdı. Ceketiyle oyalandı bir an. Ayınmmda olmadan küreklere yapıştı ... cBoşuna de^ildi demek. Partallıgımız her janımızdan akıyor. Yoksuiun boynu bülcüls olur, derler. Xasıl da doğru... Yoksul bile, yoksulu horluyor. Kimbilir kimin, hangl yoksullann çocuklarıydı beni kışkışlayanlar... Kelli fellilere efendim, derken. bize ulan diye çıkışanlar!.. Andolsun ama... Andolsun... Su voliyi bir alayım. Motor olmazsa, rnermer takalanndan birine atladığım gibi, ver elini Istanbul... Lacivertlerl çektim mi gıcır gıcır, biz de yükseliriz. Bize de efendirn der onîar ...Uzatınm kimliğimi subayın önüne... Oglumu göreceğim, derim. Ezile bürüle degil ama. Lâcivert takımların parıltısını gözlerine soka soka... Efenöi oldugumu belırte belirte... Oğlum burda. Onu. görecegim, derim. Bakalım o zam?n da.. » Elini suya soktu. Yele verip denetledi... «Tam havasma düştür, Gâvur... Islak parmafcın yelde böyle lath tatlı kaşındı mi, akın var demektir. Bir de varsa... Bir de %urursak .. Vuracaf:z. Başka yolu yok bu işin. Tüm yolları. tüm akıntılsn, tüm geçitleri bir bir dolanacağız. Denizin dibinP garse uskumrular. hürp d:ye çıkaracagız. Çıkanp dolduracağı? rr.otoru... Sonra, ver elini Istanbul.. » Gezi motorunun hoparlöra, Karadeniz havasını zıplattı dalgaların üstünde. Alaburun'u dönmek için açıldı. Sesler daha bir yakmlastı. Mo tordan el sallavanlar oldu. El saîladı onlara.» Havadaki eli. îhsan reis'in omuzunu buldu. Horonurs ortasır.cia gövdeleri dimdik, salt bacaklanrun oynaşmasıyla, kernençeye uydular. Açıla kapana. döne aplaya çınann altım doldurdular. Setlere dizelenenierin arasmda dolandı gözleri. Ruhsar'ın panldayan bakışlarına saplandı. Horon döndü... Ruhsar'ı vitirdi. Bakışlarmın anlamını düştindli umn uzun. Düşüncesi belinde güç, ayagmda hız oldu. Zıpladı. tepindi... Coşkuyîa kaygı geldi gitti çıyanlannda. Aynı »nlamı yeniden yakalamak tuıkusuyla, bakındı. Bulamadı. Arajtırdı . Ya yer degiştirmisti Buhsar... Ya Osman. yerini yitirmişti Kendini kemençenin «gisine bıraktı. Ayaklarının altında sert topragı duymanm kıvancıyla, tepindi. «Böyle baktı mı, bir şeyler söyler bu kadın. Anlamajinca danlır .. Küser... Suratım asar. Gözlerini indirir. Bakmaz deni* mavisi gözieriyle güleç güleç... Anlamını kavramalı... Mutlaka kavramalı ve yanıtmı zamanında vermeli. Yoksa halimiz dumandır. Sarap iyi... Ezgi de .. Kemençenin coşkunluğu kişinın başına vuruyor. Oynamak geliyor içinden... Ulan:.. Ulan s&kın. horona katmamı beklemiş olmasın... öyleyse yandın Gâ\ur. Yandın kı. dumamnı sen bile göremeyesir. ...Yok bire... ısteseydı, gelir katılırdı. Verirdi vıanusak omuzunu, nasırlı parmaklanm'.n arRsına. Ya da kmalı parmaklannın arasına kıstınverirdi küt parmağımi . Birlikte oynardık. Iznüni beklemiş olmas\n. Bekler... tnce kandır. Her zaman işin en incesini düsünür. Senneni bekler. Sezdin mi, nasıl da güler. Sessiz, tavancbncı, aydjnlık... Tıpkı. denizde yansıyan ayın ondördü...» Düsüncesjyle. hızını arttırdı. Kempnçenm se?i, geçitlerde. çıyaiarrta tıpırdtdı... Yüreklerınin gümbürtüsünde. çevik bedenlerinin Earsalanmasmcia yitti. Toprak her "•epilişınc!?. bederd titreten tır yanıüa karutladı variıgını. Horon alabüdiŞme hızlandı. (OEVAMl VAR) L'rfa'da Balıklı G nl'ün kntsal, odundan nlma balıkları sevap işlemek Istcrenlerin attıklan nohutl»rla beslenlyor. Diyarbakır'ı çevreleyen beşbuçuk kilometre uzunluğundaki surlann • • • tumu • âyakta ^ duruyor çatalla^ıyor işte. Benim gördüğüm kadarı ıle, yetımhanedeki çocukiann yaşîarı altı ile onbeş arasmda değışiyor olsa gerek. Sabah. akşam süryanice dil bilgisi ve İncil kıraat ettiriliyor bıı çocuklara. Kendi bilecekleri iş. Kimsenin neden bu eğitimin yapıldıgını sormaga hakkı yok: ancak bu çocukiann, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduklarına gtt re, bir de ilkokul yükümiülükleıi var. Manastınn kapısmda «T.C. Deyrülzefaran. Süryanı Kadim Manasun» yazılı. Yanl varlıgı resmen kabul edilmiş bir yer. Çocukları henuz reşid olmadıkları için kendi istekleri ile bu manast;r egitimini seçtikleri de pek söylenemeı. Oysa isteseler I Mezopotamya ovasınm Batı kaynaklarındaki bir adı da Yeryüzü Cenneti'dir. Kuzey Mezopotamya ovası Mardin'den başlar, göz alabildiğince uzar gider. HOHUTUM SEVABI BiR TIKUK Kentin turistik ilgi yönündsn odak noktası Balıklı göl. Bahklar yenmek tehlikesinden uzak rahatça yaşarken her gün yüzlerce insanı da sevaba sokuyorlar. îstanbul'da Yenicami avlusunda güvercinlere mısır satanlar oldugu gibi burada da balıklara suda şişmlş nohut satanlar var, sevabına. Hediyesi bir ton, bir teklik. Halkın bir bolümü açlıktan kırılır, hayatını hiçe sayarken gerçekte büyücek bir havuz olan Balıkh Göl'iln belirlenmij kıyılan için binleroe lira icar vereıüer var. Yanlannda bir sürü de çocuk çalıştınyorİ8r. Gelenin. geçenin eteğinden çekip ıteeze bee balıklara yem atsanaa, sevaptır» diye bagırıyorlar bütün gün. Yabancılara pek o kadar lltifat yok. Alt taralı eün keçi sakallısı, sevaptan ne anlar. Gâvurun a.ttıgı. topu topu bir liralüc nohut. Üstelik adam başı bir lira da degil. Biri atıyor, öbürleri de sıraya dizilip, üşüşen balıkların resmini çekiyorlar. Ba lıklı Göl'ün sevap perakendecile ri bunun da üstesinden gelmişler. Turistlere nohut yerine marul sokuşturmağa bakıyorlar. Ma rul dibe çökmeden, suyun üstün de kalıyor; dolayısı ile balıklann cebelleşmesi de daha uzun zaman sürüyor. Böylesi resim çekenler için daha iyi. Hem de marulun se\rabı bir liralık değil, ikıbuçuk liralık sevap. Harran'a gitmek için önce Urfa'dan otuz kilometre kadar güneye iniliyor, sonra da Altınbaşak sapağından doğuya sapılıyor. Buralan çok sıcak yerler. Yolda giderken serap görülüyor. de, istemeseler de, engel olanlan ceza yaptmtnı ile bağlayan bir yasa var. îlkögretimm zorunlulugunu belirleyen yasa. Sordugumuzda kem, küm ettiler papazlar. Dolambaçlı yanıtlar aidık. Bir kurcalayan çıkmaz mı acaba bu soranu? Mardin'de manastırdan gayn, bujrün muze olarak kullanılan, Sultan îsa medresesi de oldukça ilginç bir yer. Çok iyi rüyetll bir bekçisi var. Müzenin kapalı oldugu pazartesi gilnleri bile, evine haber salmınca gelip açıyor müzeyi. Bahşiş falan da istemeden. Bir tepenin yamacına sıralanmıs beyaz evîeri. Ortaçağ gravürlerini andırır daracık sokaklan, hâlâ lonca dizilişini koruyan çar TiFFANY TİFFÎ4N/ SONUKIDAVAMA TAJ YAINIZ HANCINIK İLE ATILMAZ Urfa kalesinin Haçhlardan kal dıgı söylenir. Oysa kale kuşkusuz çok daha eskı bir yapı. Olsa, olsa Haçlılann onardığı bir yapı olabilir. Geçmiş yıllardan ders alanlar, bu yıl yalnızca ya pının aşagıdan resmini çekmekle yetindiler. Zira sabi, sübyan takımı fisebUullah bekçilik ediyor kaleye. Haddine mi düşmüş kimsenin buraya yanaşamak. Bir kentin kalesi demek, o ken tin namusu demek. Mancımk ar tık kalmadı ise eller ne güne du ruyor. Taşı topragı kapan yukan çıkmağa çabalayan turistlere yolluyor. Artık nereye denk gelirse. Föylesi bir savunma karşısmda çaresiz bozgtına ugrayıp, geri çekiliyor Haçlı ordulan. Urfa'mn kırk kilometre güneydogusunda Harran ovası yer alır. Eski çağlarm görkemli Harran kentinin yerinde ilginç bir köy var bugün. Köyden daha da ilgınci Karayollarının yol üsrüna yaptığı yüzme havuzu. Harran'a gitmek için önce TJrfa'darı otuz kilometre kadar güneye iniliyor, sonra da Altınbaşak sapağından doğuya sapılıyor. Buralan gerçekten çok sıcak yerler. Yolda giderken serap görüyor, buğday tarlaları arasında su gölcüklerı oldugunu sanıyorsunuz. Sıcakhk rahatlıkla golgede kırkbeş dereceye varıyor buralarda. Golgede demem adet olduğondan. Yoksa telgraf direfclerinin gölgesinden başka gölge de yok ovada. Böylesi sıcak bır yerde serinlemek büyük mutluluk. Karayollan da işte bu noktadan yola çıkmış olsa gerek ki tam Altınbaşak sapağına kondurmuş havuzu. Ama gene de havuzun suları, su'.oın bu kadar kıt olduğu bir yerde çabuk kirlenmesin diye. çevrede pek insanın olmadıgı bir yer seçmişîer. Sonra bütün bunlara karşın gene de birisi selip de havuzda yüzmek isterse ne olur diye düşünüp onun da önlemini almışlar. Ne de olsa bura insanlan deniz ney görmüş insan'.ar değil. Yüzmeyi r.ereden bilecekler. İşin içinde serinlprnpk ugruna telef olmak da var. tşte bu nedenle. ha\uzun içine su da koymamışlar ki, yiizme bilmevenler boguîmasın diye. Hani havuzun biçimi pek îaksagana benzemiyor, çevrede de öyle dama benzer bir yer da yok ama neyse... YARIN: DÜNYANİN ilK ÜNiVERSiIESi GARTH BAK .ENDIi, SİNIRÜ BİO, LE TEOAVr EDf LE1. BİLlK • •• • • • • • • • • » • » • • • • • • • • •I •#>•>»»••#»•»• • ÇAfiDAS Y&YINLARI SAHİEİNDEN (0K TEMiZ CiTROEN GS 1220 CLUB 74 ACElî UTIUK11R. 65 20 09 ! • • • • • • » • • • • » • • • • ••• • • • • • •• » • • •» • • • • (Cumhurlvet: 2687) Ç IK T I Mayınlı Topraklar Üzerinde Fikret OTYAM ACIMASIZIH; ZUIÜM. KKt VJRJUNliRA G0GW GfRMÎ... OTY&M; OOZlEHlERiNi VUfiUCU BİR ANliIIMlA RYAI1: 2 0 ÜRA OTEME IDRESİ: ÇAGOAJ TaYINURI; HALKEVt SOKAK ?9/41 CAGA1061U 1STAN8UI SERGiLiYOB. A L M A N C A KURSLARI Elıktronik laboratuarlarda yabancı dil «pitimi YENİ DÖNEM : 28 MART / 2 NİSAN Ortabahcecad.No 11 BegjktasİST.TEL.613158 (Arabui: HEUKF. DEV BtR OKNİZ UtlSİh TfRK OONANMA VAKFINA YARDIMLARI.A BO KEDEFE H.AŞABIMRIZ DILFEn . İNGILİZCE