27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SEKÎZ 20 TÎMMUZ 1976 TARTIŞMA YABANCILAŞMA ve EĞİTİM Yabancılaşma, Mşinin çevresi üzerindeki etkuüiğini ve yaratıcılığını yitirmesidir. t n S an kendısine söz dinîetemiyorsjı, kendisine yabancılaşmış iemektir. Aynı şeküde toplam üzerinde kannca kaderince etkinliğini yıtirmişse, topluma yön verme, onu ileriye, euzele, ivıye doğru değiştirme çabası göstermezse, toplumuna yaba/ıcılaş mış demektır. Eğitimin amacı ise, insanı ve toplumu oluır.lu ybnde değiştırmektedir. Bunu ancak devnmci anlayışla uygulanaıı eğitim yapabilir. Uyutucu, uyuşturucu eğitim insan: ve toplumu değiştiremez, yabancılaştırır kişiyi kendine ve toplumuna. Eğitim eylemine genel anlamda bir göz atalım: Eğitim yalnız okulda yapılır şeklınde ele alınırsa terimin anlamı daraltılmış olur. Her gün elimizde geçen gazete, dsrgi, kitap ve öbür yazılı araç ve geraçler; sinema, tiyatro, radyo, televizyon, teyp, plak vb. görüntü ve ses iletme, aktanna araçlan; bakkalı, manavı, pazan, çarşısı, işyerindeki kışilcr ve içinde yaşadığı ailesiyle etkileşim halinde olan insan, bun lann hepsıyle yasamı boyunca eğitümektedir. Demek Li esîtimin alanı ve süresi colt geniştir. Bu baknndan sokalc ckula üstün geliyor. Bır öğrenciyi ele alalım: Aşağı yukarı 5 saati okulda, 18 saati okul dışında geçiyor bir günde. Okulda kitaptan, dışarda hayattan öğreniyor. Hayattan öğrendiği, kitaptan öğrendigini yeniyor. Her ülkenın eğitimi, o ülkenin siyasal yapısına uygundur. Sosyalist ülkelerde sosyalist diinya görüşüne, kaoitalist ıilkelerde kapitalist diinya görüşune göre eğitim yapılır. Bir ülke ki, eğitim üretim içia yapümakta, çevrenio ve yurdun çağdaş gereksinmelerine göre düzenlenmiş. Basın ve yayın araçlan adamı adam edecek biçimde davranıyor. Çevresindekiler kişiyi iyi yöne yöneltiyor. Her şey olumlu bir denetim altında. Devlet var, yasalan uygular. Zorbalara, dalaverecilere meydan vermez. O ülke ilerler. Başka bir fflkede de diirüst davrananlar ve haklara saygı gösterenler için aynı zamanda toplum felsefesinin yansıması olan «tek dofrucu sen misin?», «Herkesin enayısi sen misin?» sözleri kullanılmakcu. Basın ve yayın araçlannm çoçu kişileri olumsuz yönde etkilemekte, uyuşturmakta, yoz anlar durumuna getirnıekte. O ülkenin durumu ne olur? Yeter artık! Yeter artik bu uyuşukluk. Uyanalım. önceki yüzyılların bizim ıçm borabrş geçtiğini, her alanda 7erile4iğimizi öğrenınce yüreğimiz kan ağlıyor boşa geçen zamana. Keşke... diyoruz. Bizden sonrakiler de aynı duygular ıçınde kalmasınlar. Üniversiteye giremeyecek bunca liseyi bitirmjş öğrencinin durumu neyin işaretidir? Nasü bir eğitinıin sonucudur bu? Mevlnt TEZCAN öğretmen İSTANBfcL CAN YÜCEL'IN SON ŞIIRLERÎ Hasan tzzettin DiNAMO Can Yüeel, N'eofaçizmin psrlatüğı son TUrk şairlerinden biridir. 12 Mart faşizminin zindanları, onun sanat yeteneği üzerinden bir nisan yağmuru gibi geçmiştir. Babası gibi yergici bir zekâ taşıyan şair, dönup dönüp zulmün suratına şimşekli dizeler fırlatmıştır. Ara sıra sayfalan arasında mahalle çocuklarının sövüntülerine raslarsanız hiç şaşırmaymız. Bu, gerçekçiliğin biraz hoyratça bir türü ise de şu sırada yapılmakta olan kötülüklerin yanında çocuk oyuncağı gibi kalır. Bunun en sert örneklerini, büdiğiniz gibi, Eşref vermiştir. EşrefinkUer, toplumsal olmaktan çok siyasal eleştiri türündeydi. Çağın ileri gelenlerine karşı karanlıkta kurduğu mancımğından kocaman taşlar fırlatmaktaydı. Çoğu yayunlanamayan şürlerini, karanhkta elden ele dolaştırarak rejimden öç alıyordu. Bir sanat kaygusu yoktu. Bütün kaygusu, sövüntülerini aruz vezninin kalıplanndan birine güzelce yerlestirebilmekti. Bizse serbest nazımla (özgür koşuk) hiçbir kalıp kaygusu gütmeden kolayca sövebüiriz. Can Yücel'de babasından, baba ocağmdan serpmiş biraz rindlık de var. Yalnız, rindler, genellikle anlamsal (manevi) sarhoşlardır. Bizim Can kardeşimiz, gerçeği dururken öyle yapay mapay rindlikten hoslanmıyor. Yukarda dediğimiz gibi, Can Yücel'in de babası Hasan AOi Yücel gibi alaycı bir zekâsı var. Samur kaşlarıyle derinden bakan heccav gözleri de babasınınkileri çok andırmakta. Ancak, bununkiler, onunkiler gibi yeşil değil. Babası, Gazl Eğitim Enstitüsünde bir ara bize müdürlük yapmıştL Okulun sahnesinde okuduğum şürlerim yüzünden aramızda ufak tefek tartışmalar geçiyordu. Can adamdı. Konuşurken hep nükteler yapıyor, hayrülhalefi Can Yücel gibi sözcüklerini mizah, yergi, ironi, zekâ elektriğiyle mıknatısiıyordu. Kısacası, şairimizin babası, felsefe duşüncesinin, bir yandan şiire, bir yandan da ilerici eyleme uzanmış bir çabasıydı. Özgür düşünceye karşı hoşgörülüydü. Bu tamtma yazımda amlarım uzunca kaçtı. Şündi, şairimizin şürlerme gelelim: Sevda tepesinde geçen gün / Karşıki masanın altında / İki tane tavuk gördüm / Toprakla yıkanıyorlardı / Eşeledikleri çukurda. / İnsanlar için de belki ölüm / Toprakla bitur / Yokanmaktır diye düşündüm. Gördüğünüz gibi tavukların bıtlenmesi şairimizi felsefe düşüncelerine götürüyor. Gerçefin dört bir yanı onun için fantastik güzellikler kaynaşan bir düşünee dünyası. Şiiri hep fantezi biçiminde duyuyor. Gerçeğin üzerinden atlayarak onun Uatüne cünbuşlü dizeler yaratmaya çalışıyor. Bir havuz ki bahçe / Ne in var ne cin ne bey ne ağa / Surlan da çekmişler dört bir yanına / Bitler de varmayalım diye bu uçmağa / Sade bir garibim yavru kurbağa / Serilmiş o ortası çukur / O sal gibi yaprağa / Yan suyun İçinde / Yan yansımış ışığa / Pınla pınl yeşüe yeşil / Rezil mı rezil / Başladı birden haykırmağa / Başla inin cinin ağamn beyin / Ne kendi görüp ne kimseye gösterdiği / Çevresine bizler görmeyelim diye / Surlar çektiği / O kimsesiz güzele türkü yakmağa / Şairim ben / Benim işte o kurbağa. Şair, fatastık dünyasında yaşamayı sürdürüyor. Kaskatı gerçeği soyutlayarak, yumuşatarak renkli bir fantezi banyosuna sokuyor: Kim gördü böyle gül yiyen horoz / Tanyeri kokuyor sesi. / Yuvarlandıkça sanki bayırdan aşağı / Hapiste dolmuş bir şarap şişesi / öbür horozlar da ayaklamyor / Merdiven nalaşlı ibikleriyle / Ve balkonlardan sarkarken düşleri bebelerin / Bir albayrak yanşı gibi / Horozlar nevicad ediyorlar denizi. Evet, hep ironi, biraz a)ay, gerçeğin ağır havasmı dağıtarak ağaçlarına kâğıt fenerler asılmış bir feerik lâle bahçesi görünümündekl imgeleminde dinlendirici bir şiire yöneUyor. Şairimiz, Boğaziçi'nin Anadolu yakasında oturuyor. Orda ister istemez rahmetli Boğaz şaıri Yahya Kemal'i mm" l r t M l "' lçi alemlerinin bülbül seslenyle çın çın 8ten cenneÜiKle yitik sevgüüere Boğaz tepelerinin şürlerini döktüren Yahya Kemal, elbette anılacak. Anlaşılan, arasıra, onun fecirle ağaran dağlarma, tepelerine bizim Can Yücel de tırmanmakta, Yahya Kemal'in çok emek ısteyen şiirlerine karşüık şöyle lakonik, mini mini şiirler döktürmektedir: Ve akşamladı mıydı çamlar / Ve karardı mıydı / Tepelerde / Tepelerde / Öyle güzel ki esen yel / Esen yel / Esen yel! / Bu sabah / Ve bu bahar / Bır firardır / Baruta koşaıı bir fitü / Ifil / tfll / Öyle güzel ki esen yel / Esen yel / Esen yel! / Öyle güzel / öyle güzel ki / Esmese de / Esmese de / Güzel. Ne yazık ki şairimiz, 12 Mart neofaşizminin zindanlarında dem aldığindan bu güzel, serın Boğaz rüzgânnı bile sonunda patlamaya yol açacak bir cehennem makinasımn fitili gibi görmektedir. Doğa güzelliklerinin koynunda büe şairimiz trajik sahneler düşünmek zorunda kalmakta, güvensizlüc duymakta, bunlan da bu dize cücelerinde duyurmağa çalışmaktadır. Evet, geberen kapitalizm, en bunalımlı noktaya doğru gerilemekte, duvara dayanma günü yaklaşmakta, bu yüzden de «mezbuhane» çabalar içüıde öldürücü vuruyu vurmaga yeltenmektedir. Bu yüzden de güzelim doğanın her yanı tuzaklarla doludur. Kapıtalizmin son koruyuculuğunu, savunuculugunu üstüne alan neofaşizm, bütün gül bahçelerini, buğday tarlalarını, şiir, edebiyat, sanat dünyasını mayınlamakta, oturulmaz, yenümez, içilmez duruma getirmekte, cennet felsefesinin maddeci olanaklarını ortadan kaldırmağa çalışmaktadır. Boğaz'ın aydmlık tepelerinde tanın pembe seccadeleri üstüne yan gelıp yitik sevgilileri anarak «cam üstüne cam çeken» Yahya Kemal'üı Boğaz safalan, çok gerilerde kaldı. Ancak, şairimiz, kapitalizmin kabadayıhklanna boşvererek şöyle mınldamyor: Sen iskelelerle kuracaksın cesedini / Ve öyle köpeksin ki sen / öldükten sonra bile / Yümaz'ın Uraud'undaki / Paytonlann ardmdan / Koşacaksın hep / Geleceğe / Çın çm çın. Görüyorsunuz, biraz şarapla ıslanmış bir devrünci iyimserlik, yine mini müıi dizelerle Yılmaz Güney'i de yedekleyerek Boğaz sulannın akmtısma kapümış geleceğe doğru yol alıyor. Aşağıdaki romantik bir Urizmle dolu yurtseverlik gösterisini okuyunuz: Ben de gidersem bigün bu biçim bir sağnakta / Alı al moru mor bir sandal gibi acaba / Yıllar sonra yılmayıp yine / Çarpar mı yiıreğim yurdumun sahıllerine? Şair, kendisiyle birlikte Boğaziçinin de bir tuhaf olduğunu anlatara]s şöyle diyor: Ben de / Boğaziçi de / Bu bahar / Mavi sakalma erguvanlar takmış / Sarhoş bir iskele babası kadar / Hem delikanlı / Hem deliler gibi ihtiyar. Can, Hürriyet kasidesi de yazmış: Yüzümü tırmaladı bir şövalye yüzük / (yani şöralye yüzüklü bir faşist yumruğu yüzüne inmiş) Gözümü sarmaladı bir sarman büyük / Bir yavru derken, özgürlük / Yaladı yüzümü gözümü. / Kediden kadı olmaz bilüim / Bilirim de ben yine iyimserün / MİT nümleyedursun bu sözümü: / Gelecek marta kadar devlet kerim. Şairimizin Yahya Kemal'i anan şu iki dizelik şiirini de okuyunuz. Yılan gibi: Körfezdeki dalgın suya bır baK göreceksüı: Nato'nun kablosu durmakta derinde. Ancak, bu ikincı dize aşağı doğru kıvnlan bir yılan biçiminde dizilmiş, sayfanın üçte ikisüıi kaplamış. Polonya soyundan Fransız şaui Guillaume Apollinaire de Birinci Dünya Savaşı sıralarmda kuşa, fıskıyeye benzeyen dizeler dizerdi. Ancak, bunlann içeriği normal şürler olurdu. Şairimizin bu alaylı montajı usuma pek çok garabete kaynak olan o şürleri getirdi. Şairimizin siyasal yergileri şöylece sürüyor: Önce deprem, sonra soğuk / Lıce halkı titredi ve kendine geldi / Ne mutlu tir tir titreyene. Şairimizin DlSK'e yazdıgı Işçi Marşı'ndan da dört dize alalım. Bunu hece vezniyle yazmış: Hava döndü, işçiden esiyor yel, / Dumanı dağıtacak yıldız poyraz başladı. / Bu fırtma yannki sütlimanlara bedel. / Bahar yakın demek ki, mevsim böyle kışladı. / Hava döndü, isçiden, işçiden esiyor yel. Antik kent yağmacıiığı Ülkemizde son aylar ıçinde antik kentlerimiz hızla yok edilmekte, soyulmaktadır. özellikle Ege'de ve Akdeniz bölgesinde geçtiğimiz bir yü içinde birçok arkeolojik merkez toprak agalannın, emlakçı ve arsa spekülatörlerinin yoğun hücumlanna, talancılığına hedef oldu. Doğa ve turizm cenneti Anadolumuz Akdeniz ülkeleri arasında henüz bozulmamışlığın tek tük kalmış örneklerindendir. Çirkin beton aritmetiğinm > lardır gi nedigi kıyı şeridimiz içinde kalan arkeolojik siteler belki de kendi haline bırakılmışlığın simgesl gıbidir. Örnek olarak loanya, Myrina, Aeria, Nation, Kyme, Lebedos, Gryneon, Atemeus, Erythrai, Kolophon.. Çok kötü korunan antik kentlerunizden birkaçıdır. Ancak Izmir bölgesindeki bu merkezler arasında Erjtharai kentinin ve Kyme yerleşme yerüıin büinçsizce fabrikalar tarafından tahrip edibnesi üzülecek bir sonuçtur. Ancak bilinmesi gereken gerçek, Batı Anadoludaki bu «talan» politikasınm öncelütle MC döneminde daha da yoğunlaştığıdır. Kusl' suz bu yağmacılık için gösterilebilecek en iyi örnek Antalya jakınındaki antik kent SİDE'dir. Side, Anadolumuzun «Pamphylia» bölgesinde en eski antik kentlerden biridir. Ko. loni olarak gösterilen ve M.Ö. 7. yüzyılda kurulan bu şehrtn «nar» sembclü ile Anadolu arkeolojisinde oldukça saygın bir yeri vardır. Birçok defalar kurulan, yıkılan bu korsan kolonisi günümüzde ise politika korsanlannca hızla sömürülmekte, bozulmakta, yok edilmektedir. Son dört ay içinde kesinlikle göze batan çirkin apartman inşaatlannın acımasızca yükseldiği Side'nin doğal ve tarihi görünümü bozulmuştur. Neresinden bakarsanız bakın bugün SİDE zenginlerin parsellediği bir antik kenttir. Yapı kalıntılanmn. hellenıstik du%arlann politik sloganlar ve diskotek ilânlan ile çirkinleştirildıği Sıde, ayni zamanda iki dalgakıranlı lımanı ve sadeliği ilfi yülardır dünya turizminde ismınden bahsettiren bir merkezdir. Bu küçücük Anadolu köyünün uluslararası turizm alanında haklı şöhreti ise gerçekten şaşılacak biçimdedir. Romalılar devnnde esir ticareti merkezi olarak bildıgüniz bu şirin yer günümüzde kıyı yagmacüıgının ve arsa ticaretinın odaklaştıgı bir merkez olup çıkmış. BELEDİYELER VE SORUNLAR Dünya nüfusu her geçen gün biraz daha artmakta, bu artıs Türkiye'de de kendini göstermektedir. Büyük çoğunluğu «Kırsal kesim.de yerleşmiş olan Türkiye insanı, küçüle küçüle kendini geçindiremez hale gelen tarlasından vazgeçerek taşını toprağını altın bildiği büyük kentlere göçe yönelmekte, bu göçler kentte sorunlara sorunJar katarak büyümektedir. Uzmanlann ortaya attıklan savlara bakılırsa; Türkiye insa nının dörtte üçü yirminci yüzyı lın sonuna dek kentlerde yerleşmiş olacak. 21. yy. başlannda 10'a varan «milyonluk kent» oluşacaktır. cÇarpık kentleşme. nedeniyle, köyünden yoksulluktan kaçan kitleler kentte ayni şeyle karşılasmaktadır. Nüfusu ve ekonomik faahyetleri yurda dengeli bir biçimde dağıtamazsak bu sorun daha da büyüyecektir. Devlete ve Belediyelere birçok görevler duşmefcte fakat Belediyeler hızlı kentleşme, gereksiz yere sayılannm artması, partizanlık... gibi nedenler yüzünden halka yeterli hizmet gö türememekte ve cîflasın eşiğine» doğru hızia adım atmaktadırlar. Devlet ve Belediyeler arasındaki Uişkileri yeniden düzenlemek gerekmektedir. Belediyelerin kuruluş, görev ve gelirlerini düzenleyen yasalar eskimış ve günün değişen koşullan ile gereksinmelere yanıt veremez duruma gelmişlerdır. «...Anayasanın 116. maddesi dev let ve yerel yönetimler arasında gelir kaynaklannın görevlerle orantılı olarak paylaştınlmasını öngöriir» O halde Devletin yapması gereken bazı acü şeyler vardır. Gereksiz yere Belediye sayısınm arttınlma smt önleyici tedbirler almak, kent toprak vergilerinin oranın n yükseltilip tümünün Beledîyeye bırakılması, yirmi yıld^n beri kullanılan ve eskidiği söylenip yazılan «BELEDIYE GELtRLERl YASASLnın siyasal çıkar savaşından vazgeçilip bir an önce günün koşullarına uygun olarak çıkanlması ile Belediyeler «Iflas korkusundan» biraz olsun kurtulacak ve halka daha iyi hizmet götüreceklerdir. •Mart 1976'ya kadar yaptınlmış bulunan gecekondulann yıkılmasını önleyen» 1990 sayılı yasarun, yalnızca kamu arsa lan üzerinde yapılan gecekondulan af kapsamına alıp, bireylerin arsalanndaki gecekondulan af kapsamı dışmda bırakması bizce yanlış bir adalet anlayışıdır. Bu davramşla; bireylerin taşınmaz malarını korumak için gösterilen büyük duyarlılık, kamu mah için gösterilmemiş ve yağmasına göz yumulmuş olunmaktadır. Imar ve gecekondu yasalanrnn yeniden ele alınıp düzenlenmesi gereken yönleri dururken, «Gecekondu affı» gibi şeylere önceük vermek siyasetçile rimizin «politik hesaplanndan» başka birşey değildir. Kent topraklanmn spekülâsyon konusu yapılmaması ve gecekondu sorununa çözüm bul mak için; kent topraklanmn Anayasanın 130. maddesinden söz edilen «Dogal kaynaldardan» sayılması, devletin tasarrufu altına sokulması şarttır. Erdoğan SEZGtN Danıştay kararıyla Sansür'den çıkabilen "Kara Çarşaflı Gelin,, vizyona sokulamıyor İtalyan seçimleri ve Türk solu îtalya'nın siyasal yaşammdaki gelişmeler Türk solu tarafından da dikkatle izlenilmesi gereken gelişmelerdır. ttalya'daki bu gelişim dıştan re içten gelen engellemelero karşm demokratik kurallar içersuıde hız kazanmaktadır. Bu hızlı geliştmle beraber ttal yan kamuoyu Papalığm ve Amerika'nın tehdit niteliği taşıyan uyanlanyla karşılaşmıştır. Demokratik kurallara uymayan yöntemlerle halkın oyları etki altına alınmak istenmiştir. Fakat İtalyan Komünist Partisinın bu tür yöntemlere karşın demokratik kuralları zorlamadan verdiği mücadele bu çabaları etkisiz hale getirebilmiştır. Italyan Komünist Partisinın kendi ülkesinin şartlarma göre kendisine şekü vermesi ona bazı özellikler kazandırrrüştır. Parti, bu tür sekillenme sonucu diğer bazı ülkelerdeki komü mst partilenne özgü katı, dog matik, tutumlardan kendini kurtarmıştır. Yıne bu parti, demokratik anlayısa uymayan soldakı aşın hareketlerin gerçekte hem ekonomik durumu bozmakta, hem de halkta huzursuzluk yaratmakta olduğunu sonuç olarak da faşizme olanak sağladıgını ileri sürmüştüç. Sağ partiler ise, italyan Komünist Partisinın bu düşünee ve davranışlanna, «Antikomünizm ve dini kurtarmak» tezine dayaîı klâsik davramşlarla kar şı çıkmıştır. Ancak ekonomik sorunlara doöinmeksizin savunulan bu tez günden güne ttalyan Koraünist Partisinın karsında gerilemektedir. Italya'daki bu çelişim izlenildigınde ülkemizdeki siyasal du nımla da ilgili az çok bir bag kurabiliriz. Sağ partüerdeki davranış bıçimi ülkemizdeki sağın davranışlanyla benzerdir. Sağın klâsikleşmiş bu tutumu karşısuıda toplumumuzda aa bir kıpırdanma olmaktadır. Fa kat Türk; sağının İtalyan sağpartileri kadar demokratik olmayısı, hukuk kurallannı rorlayan davramşla n toplumumıızda büyük huzursuzluk kaynağı olmaktadır. v ^ ,, .. , Ancak sağın bu tutumu karşısında demokratik olmsysn yöntemlerle mücadele etmelc sanınz gerçek devrimcılik :mlayışma uymaz. Çünkü böyle bir mücadele sağın eylemlerine haklılık kazandıracaktır. Soldaki yanlış bir davramş yıne sola karşı silâh olarak kullanılacaktır. Onun içindir ki, bizim solumuz için de tek mücadele yolu demokratik mücadeledır. Bunun dışındaki davranışlar devrimciliğe zarar vereceğinden devrünci davranış olamaz. yazımızı küçük bir hikâye ile bağlamak istiyoruz: Bir balta yaşlı bir ağacı kesiyormuş. Beline inen her darbenin acısıyla iç ceken agaç baltava şöyle demiş, «Sen tek başına olsan bana bır şey yapamazsm. Ama neyleyim ki, sapın benden.» Siiha AKGÜNEB SÜREYYA DURU: FİLMLERE KARŞI TÜM ENGELLEMELER SÜRÜYORi, DURU, «BEN BİR GARİP KELOĞLANIM» ADLI GCIDORO I TAKLIK» ADU TOPLUMSAİ İÇERIKLİ BİR FİLM YAPIYOR. Sansür Kurulu tarafından üç kez oynatılması yasaklandıktan sonra ancak Danıştay kararıyla serbest bırakılan «Kara Çarşaflı Gelin» filmi için daha şimdiden baskı yöntemlerine başvuruldugu anlaşılmaktadır. Benzer durumdaki «Bir Gün Mutlaka» filminüı engellenmesi, bu arada Dijarbakır Sulh Ceza Yargıçlığı kararıyla yasaklanıp, gösteriden kaldırü ması, Anfcıra C. Savcüığı'mn da bu karara dsyanarak filmi vizyon dan kaldırması sinema evreninde yankılar uyandırmış, bunun «emsâl)» olabüeceğini düşünen Süreyya Duru, «Kara Çarşaflı Gelin» fUmini ayni iş başına gelmesin diye Anadolu'ya göndermekten kaçınmıştır. İlerici niteÜ YAZ GELDİ KIY1LARA KOŞALIM Yaz geldi. Hava sıcaklıklan, giderek, daha da bunaltıcı olu* yor. Birçoklanmız belki de kış tan hazırlandıklan tatillerine çoktan çıktüar bile... Kıyılanmılz. plâjlanmız, özelikle hafta sonlarında, tıklım tıklım dolu. Şimdi aklımıza, böyle havalarda serin bir köşeyi, bir deniz kıyısuıı herkesin arzuladığı gelecek. «Herkes bir kıyıda iyi bir yerde, bir tnotelde tatil yap mayı ister,» şeklinde düşünenle rimız de olacak belkL Burada durup düşünelim. Bizim öyle insanlanmız var ki, yaşamları boyunca. bırakalım denizi, İstanbul, Ankara gl bi büyük kentlerimizi, hattâ köylerinin bağlı olduğu il merkezlerinl dahi görmemişler, gö rememişler. AnadoluYıun bağrında, sarp kayalıklarda kurulu herhangi bir köydeki yaşlılanmızın pek çoğu böyleler. Birçok yöremızde gençlerimızin de dunımu bundan farklı değil pek. Örneğın, Diyarbakır dolaylarmda bir röportaj sırasında kendilerine sorulan, «has talığın ne demek olduğu» sorusunu yanıtlayamayan, aüelerince radyo dinlemelerine dahi izin verilmeyen genç kızlanmız, bu sıcaklarda. nasıl isterler bir kıyı motelinde «yaz tatillerini» geçirmeyi, cmayo giyip> denize girmeyl. Bugün, kentlerde çahşanlanmızın bile büyük çoğunlugu ömürlerini tatilsiz, dinlenmesiz Nisan ayı içinde bu antik kent'in ortasında yapılan birçok inşaatta açıkça görülen bir gerçek de temel kazısından çıkan antik buluntuların insafsızca yok edilişidir. Hele köy muhtannın kendi yaptırdığı inşaattan çıkan birçok arkeolojik parçanın müzeye bile haber verılmeksizin öylece sokak ortasında bırakılışı acı bir sahipsizlilc değü midir?. Bilhassa son olarak buraya atanan müze müdürünun olaylara ses çıkarmayan tavn günümüz MC politikası gereğidır. Işte böylesine çıkarcı ve bilinçsiz insanlanmız yüzünden bınlerce yıllık arkeolojik hazinelerimiz kolayca soyulmakta ve yok edilmektedir. Türkiye'de tarihi eser restorasyonunun en başanlı olduğu antik kent Side de pek yakın bir gelecekte baştan aşağı yok edilirse hiç şaşmayın? Çünkü kanımca geçirmekteler. îzin alıp tatile Side gibi daha birçok yer böyçıkmaya niyetlenseler de, mad le bir yokoluşun başındadır. di olanaklan elvermez. Demek Daha önce bu konuda CUMki, ülkemizde «yaşayabilmek» HtTRİYET'te uyancı nitelikte için iyi kötü varlıklı olmak ge yazılar ve fotoğraflar yaymlanrekiyor. Paran varsa yasar, mıştı. Şimdi devletin iyice laçyer, içer, tatile çıkar, çocukJa ka edilmiş kültür işlerine barını okutur, tedavi olursun; kanl bir sorum var: yoksa, ezılir, horlaııır, ikınci Siz bu gerçekten çok kötü hattâ üçüncü sınıf «vatandaş» antik kent yagmacılıfîna karsayılmaktan kurtulamaz dirlık şı neden duygusuz ve sorumsuz bulamadan günlerini tüketir sunuz? Niçin bir takım imtiyazsin. Hep Anayasa'da kalır öz lı kişiler istedıği gibi davranagürlüklerin. biliyor?.. Işte yaz geldi. Ne dimıyoruz! Aslında bu sorular daha da Haydl koşalım kıyılara, motel çoğaltılabilinir. Ancak kültürülere! müz ve turizm açısından antik kent yağmacıbğı durdurulmalıBakf TÎİĞİT dır. Bu sorunlar tartışümalıOrtamahalle 53/1 Sokak. No. 2 dır. AYDIN Erol ÖZKA.V <BA SürfTT» Duru Bekir Yıldız V E F A T Merhum Mahmut Şerafettin Ayanoğlu ve merhume Meliha Ayanoğlu*nun oğullan, Melek Giray'm sevgilı kardeşi, Necmettm Giray'm kaymbiraderi, Mehmet Ali Ayanoğlu'nun ve Melıha Gürün'ün yeğenleri, Ayten Falay ve Aysel Alpay'uı dayı çocuklan, Şakir Falay ve Vedat Alpay'm akrabaları, Cânâ Soralr'm sevgili eniştesi, Tüccardan Rıdvan Sorak ve Atıfet Sorak'ın pek fcrymetlı damatlan, Seba Ayanoğlu'nun pek kıymetli sevgili eşi, Ayşe, Mehmet ve Ahmet Ayanoğlu'nun doyamadıkları cam babaları, aüemirin kıymeüi varlığı, iyi insan OKUYUCU MEKTUPLARI EVET KALKINIYORUZ İŞTE Biz 350 hanelik bir köyüz. Cumhunyet kurulduktan bu ana ilk defa köy elektrik geldi ulaçımıraızda önemsiz. Kendi gtk cümüzle 2 veya 3 senede bir tamir yaptmyoruz içme suyumuz sağlıksız ve bakımsızdır. Köyümüz halkı çoğunlukla rençber ve bir kaçı ticaretle uğraşır ve hepimiz fındık mahsulüne bakıyoruz, dar gelirlilerimiz geçim için yalnız veya ailese göç edıp büyük kentlere gitmektedir. Yurt dışında az denilmejecek kadar işçimiz var. Memlekete döviz getiriyorlar. Belki vatana bir faydalan dokunuyor. Lâkin çevresine toplumuna faydalı olabıliyor mu? Ne yazık ki hayır. Ancak kendine faydalı olabiliyorlar, olamayanlar da var. Sıla hasretiyle yıllannı harcıyorlar döviz kazanıyorlar. Ben bu parayı nereye harcıyorum. Köjde topragını satan var mı, hemen pahalıya kapatırlar. Biz genç, ihtiyar o kahvehaneVeya Istanbul'da bir daire alır lerde günümüzü geçiriyoruz. lar veya arsaya yatmrlar. On İstiyerek veya istemiyerek. Köylar içuı böyle yapmak köye bir de elektrik var, kahvede telekooperatif kurmaktan veya ufak vizyon seyrediyoruz. Evde sobir mandra yspmaktan fabrika kakta elektrik yanıyor seviniyoiş yeri açmaktan daha hayırlı raz. Halbuki sevinmemize hiç dır. Bu böyle. Ve bunu yaptık bir gerek yok. Bu gün köye elarına hak vermek gerek. Çün lektrik gelmekle, köylünün biz kı biz toplum olarak bilinçsiz gelirli halkın sorunlan daha ve kısır kalmışız. Ne yapsın a çok artmıştır. Köyde birkaç dam. Uyanacağız ama ne yazık zengın evine buzdolabı çamaşır ki çok geç kalacağız. Bir ınsan makinası, ütü gibi birçok eşyageleceğini, vatamnı, toplumunu lar alabilir, ya fakir işsız halk düşünmedikçe: ben milliyetçi ne yapacaktır. Bu günkü şartyim dıyemez. Bu dinimizüı de lara göre zor geçüıiyor. Bize iş gereğidir. Demek ki cehaletin lâzımdır. İş sahası lâzımdır. verimi bu. Köyümüz çarşıya 15 Yoksa bu aldatmaca ojoınlarla km. uzaktır. Köye basm ulaş halk, köylü kandmlmamalıdır. mıyor. öteki beriki çarşıdan Yüce ATATÜRK, (Köylü millegazete. mecmua getirsem kahve tin efendisidir) demiş, lâkin 53 de elinden alırlar. Köyde ne yıldır biz efendilik görmedik. bir kütüphanemi';. ne kültür ce Bizi sömürenler sırtımızdan gemiyetimiz var. 4 tane kahveha çinenler efendi oldu. Bir ülkenemiz var hepsl de çalışıyor. de sömürücülük. karaborsacılık, tefecılık, işsizlik VZT mı? öyleyse o memlekette adalet olmaz, ah lâk olmaz. O memlekette yüz kızartıcı olaylar mı oluyor, asayiş mi bozuluyor, bırbınmizi mı öldüriryoruz. Buna şaşmamalıyız. Ama kendini bilen siyasüerimiz radyodan TV'den bu günkü düzenden dem vuranlar övünenlenmiz var, bunlara gülmemek lâzım. Ne de olsa ağızlarmda çığniyorlar demokrasl kalkınma baklasım. Tıpkı Avrupa filmleriyle bizim yerli filmlerimiz gibi. Biz seyirciler kulaklanmız çınladı dinlemekten, gözümüz yoruldu seyretmekten, karnımız yırtıldı gülmekten. Ve nihayet inkâr etmeyelün. Kalkımyoruz işte, düşmanlar çatlasın diye? NTIRİ AYDIN Piraziz köyü BULANCAK Burhan Ayanoğlu'nu 19 Temmuz 1976 günü ani bir kalb krizi ile pek genç yaşta kaybettik. 20 Temmuz 1976 Salı gunü (bugün) bğle namazından sonra Kadıköy Osmanağa camünden kaldınlarak Erenköy Sahrayı Cedit aüe kabristanında topraga verilecektır. Tann rahmet eylesin. N o t : Çelenk gönderiünemcsl rica olunur. AİLESİ (Cumhuriyefc 7168) VASİ TAYİNİ G. O. Paşa Sulh Hukuk Hâkimlığınin 976/186 kararı ile Baldızım Piliz Büyük İskilibe vasi tayin olduğumu ilân ederim. Avni ARAPOGLU (BekDağ: ...) 7175 KAYIP îstanbul Emniyet Müdürlüğünden almış olduğum 381724 No: pasaportumu k*ybettım. HukümsUzdür. MEHMET KAYA KAYTP İstanbul Emniyet Müdürliiğünden aldığım pasaportumu lcybettim. Hükümsüîdür. HÜSEYİN KESKİN FRANSIZCA Kadıkfiy rakasuMla oturan CgrencUera Str&sbourg Onlversitesi mezunu bayan ögretroen tarafından fraoaucs dersl verüiı Her çestt tercOnMler rmpınr. TEL: 58 68 96 KAYIP ADMMYO şebekeml kaybettim, hükümsüzdür. Salih ÇELİKEL (Cumhuriyet 7173) KAYIP 34 HL 997 tek plaka mı kaybettim. HükümsüzdUr. ERCAN KUTMAN (Cumhuriyet: 7176) likteki filmlere saldınlann yoğun laştığını öne süren Süreyya Duru «Bu tür engellemeleri ancak yasalann kayırmasıyla önliyebiüriz. Engellemeler bitmiyecek, daha uzun bir süre sürüp gidecektır. Filmin, Antalya Festivali sırasında dereceye sokulmayıp çıkarümasıyla umutlanmız biraz daha yitirümiştür. Ama yılmıyacak ve savaşı sürdüreceğiz. Yeni atılımlanmız gelecek» demektedir. Toplumsal filmlerin değü, doğal fümlerin bile Sansür'den geri çevrildiği bugünlerde Süreyya Duru, bEşlamak üzere bulundugu «Bataklık» filmini önümüzdeki aya erteliyerek, masal türünde ye ni bır füme başlamıştır. Has Film adına çekilen filmin adı «Ben Bir Garip Keloğlanuıu adını taşımaktadır. BUindiği gibi Süreyya Duru, birkaç yıl önce de «Keloğlan» adlı bir masal filmi yönetmiş ve ilgi uyandınnıştı. Yeni Keloğlan filmin de de Keloğlan rolünü radyo oyunlanr.dan anımsadığımız ve öbür Keloğlan fümlercnin değişmez kahramam Ruştü Asyalı canlandırmaktadır. Senaryosu Turgut Özakman ve Suavi Süalp tarafından hazırlanan «Keloğlans filminin sansürden geçip geçemiyeceği ise henüz büinmemektedir. Süreyya Duru, önümüzdeki ay da senaryosunu Vedat Türkalı' nin yazdığı «Bataklrk» adlı fümin yönetmenliğini yapacaktır. Türk Sinemasına 30'un üstünde yapıt vermiş o:an Vedat Türkali, «Bataklık» filminde îstanbul'un bir fabrika kesimi ile jet sosyetesinin Udlemini vermektedir. Fü min başhca rollerinde devrimcı kesimin oyunculan Semra özdamar, Hakan Balâmir, Aytaç Arman oynamaktadır. Süreyya Duru ve Vedat Türkali, son yıllarda Türk Sinemasında verdikleri olumlu yapıtlarla örnek bir çift yaratmışlardır. Bekir Yıldız'm Anadolu .srçcjilerini yansıtan «Bedrana» ve «Kara Çarşaflı Gelin» bu girişimin somut örneklerini oluşturmaktadır. Şimdiyedek köy yasamını yansıtan Türkali Duru ikilisi, bu kez köyden büyük kente dönüş yapmış olmaktadırlar. Yeni yapıtıyla ilgili olarak Duru şöyle demektedtr: «Bataklık, İstanbul"un işçi kesimüıde büyük sermaye topluluk larındaki manevi çöküntüyü ve jet sosyetenin içyüzünü anlatmak tadır. Büyük şirketlerin savaşı, değer ölçülerindeki tutarsızUklar verilmekte, yoksul ve zengin çev re birarada eleştUilmektedirj»
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle