28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SEKlZ tUMHURİYET 18 TEMMUZ 1976 TARTIŞMA Edebiyat Sohbetleri Eauf MUTLUAY VUR Kanunlarımızın hiç birinde var olmadığı halde halk arasında «Vur emrı» çıkanldığından, sanıklann vurulması içın emir bulunduğundan sbz edildığı zamanlar olnıuştur. «Kanunsuz suç olmaz Kanunsuz ceza olmaz» gıbi ıkj bın yıl öncesınden kalma ceza usulü kuralları ülkemizde rahatlıkla iktidar edenler tarafından çifnenerek, «önce vur sonra yargıla» ukesi gündelik hayata sokulmak ve böylece insan hak ve özgürlüklen yokedilmek istenmektedir. Kişi, hakkında kesın bir hüküm verilene kadar «Sanık» yâni, hakkında suç işledığıne iliskin kuvvetli belırtiler bulunan bir insan durumundadır. Yargılaına süresince mahkemelerı ve diğer yargılama makamlarını etki altında bırakmamak ıçin Anayasaya ve kanunlara çeşitli hükümler konulmasının nedenlermden bıri de sanığın «hükümlü» ya da «suçlu» olup olmadığının saptanması içindir. Gündelik hayatta ne yazık ki, yargılama safhası başlamaflan sanıklar «Sirk hayvanlan» çibi teşhir edılmekte, sanıklar peşinen kamuoyunda «Mahkum» gibi gösterilmektedir. Savcılık makamındaki bazı kışiler de, yargılama başlamadau henüz hazırlık soruşturmaBI safhasında birtakım açıklamalar yaparak sanığın peşinen «mahkum» edilmesıne atmosfer hazırlamaktadırlar. Handan Otak adh kişinin katilınin (?) İstanbul Valisince takdim edilmesı düşündürucüdür. Bütün bunlardan daha üzüctl ve endışe verici olanı, can güvenliğinin sorumsuzca ortadan kaldınlarak «Önce vur sonra yargıla» ilkesinin neredeyse kanun hükmüne yükseltılmesidir. • Izmit Değirmendere'de bir mahalle bekçisi. geca vaktı birısınin «Hırsız var» diye bağırması üzerine hareket halındeki bir araca yaylım ateşi açmış, aracın içindekilerden biri ölmüştür. Aracın hırsızlıkla v.s. ıle ılgisının bulunmadığı neden sonra saptanmıştır. • Ocak 1S76 aymda Zeytinburnu ilçesinde, daha sonra Malatya il merkezindeki olaylarda da «Önce vur sonra yargıla» ilkesi uygulanarak cana kıyılmıştır. • 8 9 Haziran 1976 günleri de Gaziantep'te buna benzer bir olay olmuştur. Siyaşal ıktidarın şiddete başvurma yolânu seçtiği dönemlerde hukukun sözü edilememektedir. Avrupa'da ve dünyanın uygar ülkelerinde toplu suç işlenmesi olasılığı bulunduğu hallerde, şüpheli kişilerın sığındığı konutlar, polis çemberi altına almarak buradakilere teslim olmalan söylenmekte ve konuttakilerin aç ve susuz kalacakları ve bu nedenle teslim olacaklan zamana kadar beklenmektedir. örnek: Hollanda'da Güney Moluka'lı eylemcilerin bir treni ele geçınp bir çok kişiyi rehine aldıklan olayda bu yöntem uygulanmış ve failler teslim olmuşlardır. En az kayıpla olay sona ermiştır. Türkiye'de 1967 yılında Camgöz Jerry adlı Amerikalı bır kişi, İstanbul Liman Lokantasında kanuna uygun olmayan biçimde sıkıştınlıp üzerıne kurşun yağdırılmış, Camgoz dört polisin canına kıydıktan sonra vurularak ele geçirilmış ve bu şahsın hangi suçu işlediği de belli olmadan olay kapanıp gıtmiştır. «Önce vur sonra yargıla» İlkesi «Orman kanunlarının ihyası» anlamım taşır. Bu zihnıyetin kışkırtüması, «Mahalleye şüpheli biri girdı» ihban üzenne o mahallenin tamamınm yakılarak sanığın aranması; yahut da «Bır anarşıst uçak kaçıracak» ihban üzerine uçağın içıne zehirli gaz verilerek yolcularla birlikte sanığın da oldürülmesi gibi vahım sonuçlar yaratacaktır. Sanıgm «canlı» elegeçırılmesi için bütün olanaklar kullamlmadan, eğitim gormemiş mahalle bekçileri. EMRİ polisler ve jandarmalarla terör yaratmak, sıkıştırılan kişinin postunu pahahya satmak amacıyla pek çok cana kıymasından başka sonuç vermeyecektir. Sanıkların canlı olarak yakalanıp yargılanması adaletin ve hukukun temel ilkelerindendir. Bu isi de özel eğitim görmüş kişiler yapabilir. Can güvenliğınin sorumsuzca yokedildiği bir ülke, dünya kamuoyunun gözünde uygar ülke sayılmamaktadır. Ender K&mll BOTAa BELIRTİSİ YOKMUŞ Devrimci bir süreç içinde en onemlı olan şey, karşı grup tan gelebilecek tehlikeyi görebılmek ve ona karşı tavnr almaktır. Her geçen gün tutunacak dallanndan biri kopan MC iktidarı, sokak zorbalanna kuçak açarak onlardan yardım bekliyor. Başbakan Demirel yaptığı konuşmalarla halka, ülkenin ekonornik çıkmazda değil, müreffeh bir ülke olma yolunda ilerlediğini benimsetmek istemektedir. Demirel'ın, AP Kurul tayına dönen Ticaret Odalan toplantısmda yaptığı konuşma, açıkça kendıni temıze çıkarmak içmdi.. Öyle ki; gelişen ekonomiye örnek gbsterir, ken, gerçek rakamlardan hep iskonto yapmış, ihracattan sdz ettlği halde ıthalâttan söz etmemiş, çevresine gülücük yağdırmıştır. 21 milyar liralık 1966 bütçesini 15 milyar lira; 490 milyon dolarlık ihracatı ise 400 milyon dolar gösterebilmiştir. Ve böylece Demirel, Türkiyeli yoksul insanlan aldatmak istiyor. Sanırım Demirel'in dranu fazla siirmez. Büinçlenen yoksul halkımız kendinl aldatanlardan gün gelır hesap sorarlar! Her geçen gün çzkmaza giren MC iktidarı, tüm konularda bulanık suda balık avlarcasına davranıyor. Sağ basın da bu olayları bağrına basıyor, MC iktidanna alkıs tutuyorlar. AP yanhsı bir gazetede, «Fa« şizm vardır!> diye bir yazı yayınlandı. Bazı satırlannı akta nyorum: <Bize göre, yalnız Türkiye'de değil, dünyanın hiçbir yermde, hıçbir ülkesinde, Mussolini rejimi olan faşizm yoktur.» «Dünyada böyle olduğuna göre hiç bir zaman fasizme yer vermemiş Türkiye'de bir faşızm tehlikesinden bansetmek ve duvarlara «Kahrolsun fasızm» jazılaruu yannak, böv le söylemek. böyle bağırmafc şüphesiz gülünçtür.» •Türkiye'de asla bir faşizm tehlikesi yoktur. Faşizm olması için önce faşist bir teşküât, faşist liderler. faşizmi halka be nimsetecek program ve oeyan nameler olması lâzım gelmez mi?» «Göriilüyor ki. ne taraftaa bakarsanız Türkiye'de faşizmin tehlikesi değil, beürtisi yoktur.. Böyle diyorlar Iste. Türkiye'de faşizmin belirtisi bile yokmuş! Partisi yokmuş! Lideri yokmuş! CIA ajanlannın. tekelcilerin, yabancı petrol şirketleri, yabancı sermaye ile anlaşmaya çalışan yerli tekelcıler, her türlü emperj"alist gelişmeye yeşil ışık jakan MC iktidan ve onlara karşı Türkiye halkının bağımsızlık mücadelesını veren devrimciler varken, demeJs bır tek faşizm yokmuş! Faşist zorbalar okuilara her gün akınlar düzenliyor, kurbanmı öldürüp polislerin yanından tabancadan tüten dııman ile çıkıyor. Polisler. ]an darmalar karnırn doyurmek Için hakkını arıyan grevci işç*lerin üzerine saldınyor, yaralıyor veya öldüriiyorlar. Suç işle medikleri halde devrimci, yurt sever, ilericiler yakalanıp ı*kence ediliyor ve suçu üzerlerine almaları istenıyor. Polisler \erdikleri «ölüm karan» ile devrimcileri sıkıştırdıklan yerde kurşun yağmuruna tutarak, katledirorlar. 1971 faşist cunta dönemindekl devrim cilere uygulanan işkence ve katliam sürüyor. MC iktidan Danıştay ve Anayasa Mahkemesınin kararlarına sıntarak bakıyor. Demek faşizmin belirtisi vok muş! MC iktidannın vurucu guç lideri, devrimcileri öldürrne yen zorbalanna «vur emri» çıkartırken, bir faşist lider ve teşkilât yokmuş ha? Demek •Kahrolsun faşizm> diye bir slogan atmak gülünçmüş! MC, halkı kandırarak, bir d« sağcı basının desteği ile ıturtulacağını sanıyorsa, aldanıyor... Faşist sokak zorbalarının sonu yakındır. Yoksul halkımızın İktidan alacağı gunler yakındu. Ali Bıza KESKtKALEMDAB Liae ÖğrencifJ özel imza günlerinde hemen bütün ozanlarla yazarlann biraz utangaç ve tedırgin, kıtaplanm satın alıp imzalatanlara karşı biraz iç yükümlülüğüyle gonül borçlusu gibi davrandıklannı gor müş; bu durumu kendim de yaşamıştım birkaç kez. Cem Yaymavınin 10. kuruluş yıldönümün deki Dağlarca gününde yanında otururken, kalabalık imzasını atmadan önce, küçük bir muhrU kullandığma dikkat ettim. Sanırım birçok okur, kitaplanmn ıç kapağındaki bu ozel teşekktirü ha tırlayacaklardır: «YAŞAMALAR Yaşanm / Bir daha / Okusa yazdığım / Biri daha. «FHD. (3 Aralık 1974, salı). Aynı gün geçmişımizin ortak bir anısını kolayca hatırlatamayınca dediklerini, Cem Yayınevinin 10. yıl haftası için bastınlmış kütük kartm arkasına, not etmışim; şimdi elimde: «Kusura bakma, belleğim zayıftır; ama özel bır hâfızam vardır, şiirlerimi hatıılanm.» SIVAS HEMŞERISÎ BUĞDANIN SESLERİ BU SUSKUNLUK NİYE? Son dönemde, baskı ve terörün arttığı günlerde bizleri belirli bir suskunluk kaplamıştır. Gerçek kişi her zaman gerçekleri söylemeye ve haykırma ya devam eder. Yalancıyla ve halk düşmanlan ile mücadeleye devam eder. Baskı ve faşizan saldırılann arttığı bu dönemde susmak bilakis bizleri guçsüzleştirecektir. Baskı ve terör okulda vardır, üniversitede vardır, köyde vardır, fabrikada vardır, devlet daıresinde vardır. Korku ve yıl gmlık bizi maglubiyete götürür. Gerçekler karşısında yılmadan direnenler elbette bir gün galip olacaklardır. Kaç yönden baskı ve zulüm gelirse gelsin biz aydınlık yarınlar için yolumuza devam etroeüyiz. Bizim yolumuzda kisilerin mutluluğu değil toplumun mutluluğu söz konusudur. Üniversitelerde fasizan baskıların arttığı ve can güvenlıği, eğitim özgürlüğünün kalktığı bu dönemde üniversite çevresıni belirli bir suskunluk almıştır. Daha evvel susmayanlar şimdi susrauslardır. Üniversite yalnızca öğretım yapan bir kurum değildir, aynı zamanda memleket sorunlarını çöz«çek bır kurumdur. Memleket i idare edenlerin hatalarını bir daha yaptırmamak için susmamak zonındadır üniversite. Çözüm yollarmı belirterek hatırlatmak üniversitenin görevidir. Üniversite öğrencisinin üretim için eğitim gerçeginden hareket ederek öğretip eğitmesi üniversitenin başlıca görevidir. Öğrencilerin can güvenliği ve eğitim özgürlüğünü gözeterek bir eğitim sağlaması üniversite nın başlıca görevleri arasındadır. Üniversite kadrosunu teşkil eden asistan, doçent, ve profesörler susmadığı ölçüde üniver sıte aktif pozisyonda olabilir. Bu genellemeyi Türlciye'nln dığer kurumları içinde söyleyebiliriz. Biz susarsak, üniversite BUsarsa, öğretmen susarsa, gençlik susarsa, isçi susarsa, memur susarsa o zaman kimler konuşacaktır Gcrçekleri künler haykıracaktır?. Türkiye'de, her zaman olduğu gibi şimdi de gerçek olmayanları gerçekmiş gibi göstermelc eğılımi h&kim olmuştur. Bu orüşü çökertmek içm susmamak gerekmektedir. Biz susmuyorsak güçlü olduğumuzdan dolayı susmuyoruz. Korkmadığımız ve yılmadığımız dan dolayı susmamaktsyız. Susmak bizi maglubiyete götürür, direnç ve inanç ıse başanya, aydonlığa. İnan ERDEM Askerlik süresi kısaltılmalı Günümüzde savaşlarda &rtık insan gücü kadar silâh gücü de önem kazanmıştır. Kalabalık falcat modernize edılmemiş, hareket kabiliyeti (Mobilitesi) az ordular yerine, harekât kabiliyeti yüksefc modern sılahlarla donatılmış ordulann başansının yükseklifi tartışüamaz bir gerçektir. Hele ulusal harb sanayiini kuramamış bir ülkenin savaş kazanması olanaksızdır çağunızda. Askerlık süresinin kısaltılmasıyla kazanılacak faydalar çok ybnlüdür. Bunlar; • Her sene artan nüfus giderek yedeksubay ve erat sayısını arttırmaktadır. Bu da bütçeye onemli bır yuk olmaktadır. Bu yük azaltılmış olur. Bu, gelışmek isteyen bır ülke için önemiitlir. • • Erat sayısını"" yanya indırmekle kajnnılacaic mîlyarIar ulusal harb sanayiinin kurulması ıçin harcanabilir. • En verimli çagındaki ç o cuklanmız, çiftinin çubuğunun başından daha az aynlmış o lur. Bu da üretimi artırma çabasında onemlı bir rol oynar. Bu saydıklarun daha da uzatılabüir. Teknolojik gelişme sonucu her gecen yıl silfthlann daha da değışmesi, örneğın beş sene önce ajkerlik yapmış bir genCm, yeni bir seferberlikte o günku sılâblan kullanamama sonucunu doğurmak tadır. Bu şu demektır: Herhangi bir seferberlık halinde silâh altına alınan ihtiyatlan kısa bir kurstan geçirmek gerekçesinimi doğm&ktadır. Bu da uzun askerlik, esprisiyle bağdaşmamaktadır. Ayrıca uzun askerlik süresi askerlik gıbi kutsal bir görevi sevimsizleştirmektedir. Sonra savaşmak için ekonomik kalkınma şarttır. Artık askerlik süresinin kısaltılması, kısa fakat iyı bır bir eğitim anlayışı, bunun sonucu elde kalan pararun ulusal harb sanayiini kurulmasına harcanması bir zorunluluk haline gelmiştir. Ahınet YALÇIN vas'a düşraezdl havalardan btf rahatlık...» (Yün çorap). «Saat btr sulan / Sıvas şehrinin Niksar caddesinden. / Kocaman bir sessizlik harap binalarla yükselmiş, / Gecenin güzelligi uzanmış tarıhe kadar; / Toprak işizn, riızgâr isim, su işim, Mavi gökyüzünde dal dal kavak Varmış yeşilliğim dağlaradek maşallah. uykulan / Efendü acuğ aç! ... Toroslann Tücesinde uyanmısım aşk ıle ben, «On yedi kağnı odun kesmijtor Donmüs çoluk çocuk üstüme, Allahın dağmdan / OrmaniyeBiz Buğda der ki Adana'yı sevmişim. ağam ormaniyesiz. / Dilleri ıraktı ama nefesleri yakındı, / SesYonelmisim güneşli ovalarmdan yana, leniyorlardı çoluk çocuk karanBozkır, eski bereketlerimle unutulmus. lığa, / Sesleniyorlarda bir karParlar yıkık kervansaraylar tarla sınırlanmdan, daşlık çağından: / Efendü acuğ Başaklanmda susar sessizlik, aç!» (Kavak Uykulan). Buğda der ki Konya verılmiş bana. «Güdük olur mınaresi Sıvas' ın / Ya daha yakın Tanrısı / Ya Gece büyük, uyku has; daha ulu insanlar. / Sabah üsril Rahat eder cümle kökler, cümle deneler şimdik. cami dolar hıncahınç / Sıvas MüslUman kuşlar uçar yamaçlardan, besmelesin çeker / Kabul eder Yukardaki küçük dörtlüğü, ilk Çok şükür bellemişim, bulmuşum, Allah cümle duasın...» dizelerinin alfabe sırasına göre Buğda der ki inandığım yer Sivas. dizümiş binlerce benzerinin yer «Sarhoş oldum dün aksam Sıaldığı «Haydi» kitabında anyovas'ta / Sıvas sarhoşken başka FAZIL HÜSNİÎ DA<S^RCA (TOPRAK ANA, 1950) rum; yok (1968). Yeniden ilk saySıvas. / Ne fakir kağnılar var, fada bulunan Haydi'ye dönüyone çıplak dilencıler / Ne Hakırum: «Abartılmasın tasalar, yasakat gazetesi, ne pastırma, ne lar haydi / Kurtulmak biraz önküfür / Ne anasmı yitirmiş dacesinden haydi / Haydi sevgide, nalar, amuca, / Hep böyle olsa cısının özel dünyasmı yansıttığı lerin öpün» diye öküze şUr söy keşke Sıvas»... (Toprak Ana). karanlıkta, nerde olursan ol / ledığini biliriz. Ama şu «inek» Haydi bulunulan yerden başla nı görüyorum. Ne destan şiiri«Okuyan Toprak» şiirinde Sımak. «Çünkü Dağlarca'ya gore» nin belirtisi vardır, ne yurt ha şiirinin özelUğine bakın bir: vas çarşılarındaki halk ürünlerıritasının izlenimleri. Ömriinun «İnek diyordu ki kadının elleri ni sıralar Dağlarca; «Dört Kağ«Iş Mutluluğumuz» şöyledir: «Yal en içten, otobiyografik ögelerle ne ifüJel / Sütüm kadar beyaz. nı» da halk yoksulluğuyla yüs nız ekmek parası için degıl / zengin bu ilk Urunünde Dağlar / Sıcak bir rüyadan uyanır me yüze gelınce içinden titrer: «Ah Başka bir guzellıgi var işlerın / Kocaman yeryüzünde kocaman ca, büyük bir şiir yapısının özel melerim / Tutuyor mu anlaşıl be, uyuyamadım, gecelerde, ah gbkyüzüne karşı / Kocaman bır kapılannı açmaktadır görenlerc: maz. / Kn* çiçeklerinden, dağ be / Kara bahtınız sardı dört «Uykular, ilk gençliğin günduz havasmdan / Eve doğru yüru yandan beni / Soğuğunuzla donoyun değil midir işlerimiz.» (297) gibi uykusu / Vücudun balık o dükçe / Aşk uğruna bereketle dum cıscılbak / Kağnınızla böGeçen hafta içinde Sıvas Bele lup içinde yüzdüğü su. dizeleri yasadım / Bütun gece. / Kap doğürdüm yol diye, buğda diye. / diyesinin kararıyla Fazıl HusnU örneğin «Çocuk ve Allah. da lar, çoluk çocuk sevinir / Baş Ne kadar eski benim derdim Dağlarca, Sıvas fahrî hemşensi (1940) şu imgelerle güçlenecek ucumda hayretten; / San gözle köylüler / Ne kadar yeni» der. oldu. (Yaşadı bır daha, okuyun tir: «Altın iklimlere uçan altın rimi yumuyorum / Verdiğim saadetten.» (Daha, 1943). «Çakırın Gidemediğün hemşerilik töreca yazdıklannı, birçok kişi daha) rüzgâr / Ve mavi günduz uykuO torene birlikte gidecektık. Bır lan ki yükselir enginlerden» Destanı» (1945)nı okumadan ön nınde oyunlaştanlarak canlandıdostluk sofrasmda ilk haberi du (Denizden Gelen). Bu ildnci ki ce isterseniz şiir adlarına ba rıldığını duyduğum «Kebabekkın: hepsi alabildiğine şiirsel mek» şiiri ise başlı başına bir yunca hepimız ıştahlanmış, bu tabında da Dağlarca, en küçük güzel yolculuğa katümak istenüş çocukluk yaşından baslacUğı şi duyarlıklarla dolu tüyler tirperti etkidir: «Dağdan gelmişim, elim tik. Yaz takviminin, özel çalışma ir çabasında, gene hep kendi ci etkiler yaratır. Ama en sonun ayağım aç / Orak sırtımda güngunlerinin, kişisel tatü planlan kendısıyledir: «Nerde babamın daki şiir, Dağlarca'nın kendi bü lük işimi beklerim. / Bir ağa yük derinliklerinden çıkıp dünnın kanşıkbğına düştük. Türk ölümüne ağladığım gecelerin ka yaya açılışını da haber verir: çıkmadı ki ala götüre benl / BiDil Kurultayı Ankara'sına gitmek ranlığı / ... / Anamın o güzel ah •Artık cihan türküsünü işitiyor. çeyim ekinini su gibi vallah içm bile ondan haber bekliyor ret inancı nerde.. / Nerde bay du»: «Ben bir Türk, bir beyaz, bıllah / Dur gele gozünü sevedum. 7 temmuz tarihinde gaze ram sabahlanndaki erkenden bir karanlık / Ben, yiğit dağlar yim. / Kebabekmek onbes.» teye çektiğı kısa telgraf ancak 9 uyanmalar / Yeni elbiseler için arasındaki / Büyümüş, şehit ol (Toprak Ana). temmuz akşamı rastlatıyla elime de yeni vücudu duymak./ ... Ner muş, kahrolmuş / Analar oğulVe bu bilinç gözlerinin sonugeçti: «8 temmuzda Yeni Otel'de de o hâtıralar ki Allahtan daha lar yasındaki.» ... «Ben cihanın cu «Kızılırmak Kıyuanımda bir benı ara». Iş işten geçmiş gibiy eski / Ve nerde hepsi bütün bır altMi terazisinde / Ağırlığımca haykırıya dönüşür: «Kardaş, sedı. ömrümde gormediğım, Dağ anın. / Uzak mabetlerin büyük sevgi vermişim / Ses edin uzak nin dediklerin yok, / Halay çelarca'nın hemşerilik törenınde gor uykusu geliyor / Nerde ayak ses nülletlerin gençleri / Bütün an kilen toprak bu toprak değil. / meyi umduğum Sıvas'ı Dağlarca' leri şeytanın. / Geçti en temiz, tenlerimi germişim!» Çık hele Anadolu'ya, / Kamyonnın şiir kitaplarında aramaya çık en güzel düşünceler / Meğer bır larla gel, kağnılarla gel gayn / tım. «Sn'aslı Karınca»mn yayım nedametmış hayatın şekli. / BelBundan sonrası hep iki yönlü O kadar uzak değil.» (1950). yılından (1951) yırmi beş yıl son ki en büyük hazla bakıyorum dür artık. Dağlarca bir yandan Dağlarca'nın Sıvas şiirleri bu ra. Sıvas hemşensi Fazıl Hüsnu' gdzlerine, / Fakat nerde benim insanoğlunun serüveni zaman kadar değil; «Bağımsızlık Savanün eserlerıni ve kişilığini değer hasretinl çektiğım sevgili.» (Ne içindeki sonsuz değişimlenne u şı»nuı, «Sıvaslı Kannca»nın, «Salendiren Sıvaslıların da özel bır damet). zanacaktır soyut somut sesle tı Acısısnın, «Kınalı Kuzu Ağıbellekleri olduğu bellı. Dağlarca' nışlerle: bir yandan hep günü tınnın, «Haliç»in, «Aç Yazmun nın şiırlenndeki Sıvas'ı unutmaDağlarca'mn Sivaslılığı; «piya nün yürürlükteki acı gerçekleri Sıvas şiirlerine yer kalmadı. Adılar. Yürekten kutlarım her ıki de subaylığıyle Dogu ve Orta ni yansıtacaktır gerçekçilikle. ma bir sanatçıyla bır kenön özyanı. Anadolu'nun, Trakya'nın birçok Arada Türk destamnın bütünlü deşleşmesini, Mustafa Kemal Bıldiğiniz gibi Dağlarca'mn ilk yerlerini dolaştı; orduda hizme ğünü sağlayacak apayrı bir uğ içm yazdığı bir ikı satırda yenikitabı «Havaya Çizilen Dünya>, ti onbeş yılı doldunınca, önyüzba raş birikimi, bir dev çekirdek den değerlendirebiliriz: «GeçmijHarbiye'den subay çıktıgı gün şı iken ordudan aynldı (19501» gibf gittikçe biiyür. Biz şimdi sın ulu gecelerden / Dudaklann (30 Agustos 1935) yayınlanmıştır. diye özetlenen askerlik yıllannın gelelim Sıvas'a: «Mavili allı bir guneş dolu bir tasta. / Verir saİç kapağmda «Bu yenf baskısın* zengin gözlemlerinden, kendisini ıhtiyar gıderdi akşam pazannda/ na bir sonsuzluk hali, / Sıvas'ta da hiç bir değişiklik yapılmamış bütun varlıklann bilinç odakla Ellerinde de maviü allı bır ço / Yollara dizılen ahali» (İstiklal Savaşı Samsun'dan tw» notunu taşıyan 1960 tarıhli rında duyabilen benzerlik kişili rap giderdi. / Aksederdi görmus ikinci baskısına bakarken bu ğinden gelecektir. Pir Sultan Ab geçırmiş sesi: Satlık hemşenm, Ankara'ya, 1951). îşte yinni be? gençlik eserinin, yalnızca yaratı dal'ın «Koşumdan koşuma göı satlık / Mart gecesi duşerdi, Sı yıl sonra... OKUYUCU MEKTUPLARI CUMHURBAŞKANINA AÇIK MEKTUP Şehir eşkiyalan tarfından hunharca öldürülen Mehmet Kocadağ'ın sokağa dökülen kanı daha kurumadan bır yıldan beri tek tek öldürülen yavrularımızın içi yanan anababaları gibi acı duyan yakın bir akrabası olarak sızlere bu satırlanmı arzediyorum. 53 yıllık Cumhuriyet tarihimizin gorülmemiş dıamını yaşıyoruz. Gün yok ki körpecık bir yavrumuzu sokak kabadayılannın acımasız eylemlerı ıle yıtirmeyelım... Gün yok ki bir anababa yureği dağlanmasın . Gün yok kı bır cenaze toreni yapılmasın... Nuraylar. Hakanîar, Mehmetler, Hüseyinler ölmez dıyorlar. Ama Nuraylar, Hakanlar, Mehmetler derin yaralar aça aça bir daha dönmemecesıne gıdiyorlar.. Peşlerınden Alileri, Mustafalan, Ayşeleri, Fatmaları götürerek. Hem de tek tek ya güpegündüz sokak ortasında kurşunlanarak, ya da bir gece vakti bıçaklanarak, boğazı kesilerek.. İşin en acı veren yanı da kaatillerin ellerini, kollannı sallayarak dolaşmalandır. Bir hukuk devletiyiz diyoruz ama. eli bıçaklı, eli tabancalı eşkıyalar kol geziyor, ölüm üstüne ölüm kusuyor. Hukukun üstünlüğünden bahsediyoruz ama televızyon ekranlarmda eli kanlı eşkıyalann sırtım sıvazlıyoruz. Her gün ve her saat hangi yeni yavrumuzun nerede ve nasıl kurban edileceği nin telâşı ve korkusu içindeviz. Sizm şahsınızda devletin tüm anayasal güçlerine sesleniyoruz. Bu tedirginlıği sizler de duyuyor musunuz?. Her şeyden önce birer vatandaş olarak çoktan dır özledığimiz huzuru, güveni sızden istiyoruz, sizden bekliyoruz. Devlet, bir ulusal guç olmaktan çıkmakta ve büyük bir hızla bir aşiret devleti olmaya yüa tutmaktadır. Gıdiş o gidiş ki kimin kaba gücü varsa, kimin eli kanlı sokak eşkiyalan varsa o, devlete sahip çıkar gıbi gdrünmektedir. Haksızın haklıyı, zorbanın zayılı ezdiği bir dönemde gibiyız. Yetsin artık bu dökülen kanlar.. Bir vatandaş olarak devletin, bu sokak kabadayılannın, bu şehir eşkiyalannın yakasma yapışmasım; huzurun, adaletin, birlik ve beraberliğin geri getırilmesini istiyoruz. Henüz vakıt geçmemişken bunu sızlerden diliyoruz. Bir vatandaş olarak bu kadarını dılemekte hakkımız yok mudur?Saygılanmla.. tbrahim Kocadağ Bağlaraltı caddesi No: 20 Elyaf Fabrikasında işci YALOVA Halk el sanatlarının saflığmı muhafaza ederek bozulmamasını sağlamak amacıyle beş pldır Akbank tarafından sürdurülen teşvık yarışmalan sona ermıştir. Yurdun beş bölgesinde açılan bu yanşmalara binlerc» vatandaş el emeği ve göz nurv eseriyle katılmış, bunlar arasında başanlı görülenler çeşitli şekillerde bdüllendinlmiştir. llki Baö Anadolu ve Ege bölgesinds başlayan Halk El Sanatlan yanşmalan Kuzey Anadolu, Orta Anadolu. Güney Anadolu ve Güney Doğu Anadolu olmak üzere 67 üde yapıimıştır. Diyarbakır'da sergilenen son yanşmaya ait 20O'e yakın el sanatı eseri Kayseri Anadolu Fuan süresince Akbank'm Juar sahasındaki pavyonunda sergılenmektedir. Nerde hareket orda bereket.. Dr. İhsan ÜNLÜER Lıse hocalanmdan birinin okuduğu bir dizeyi animsryoruiB.. Aruza uydurarak soylersek, şöyle: Üsküdar'da atılınca yırmıbır pareli top Sevınip bayram eder Mahmet, llışon. Kosti, Agop. . Bugünun, mıllet. ümmet, zımmet, şerıat kırat tartışmasına yakışan bır dıze değil mi? Gerçekte Osmanlı sosyal düzenımn taşıdığı bır tomar çehşkıyi yansıtmakta bu dıze... Osmanlı toplumundan gelehm «Bahkçı Rüstem Reıs»e... «Balıkçı Rüstem»in ağları çekip de sepetine doldurduğu deniz ürunleri kılıç, kalkan, karagoz, koljroz, ıstakoz. orkinoz gıbi denizdeyken birbırini yıyen ama tablada kardeş kardeş sıralanan balık ölülen de bir sürü çelişki degıl mı? Manav MUSA'nın tablasında ıse tadı lezzeti ve fiyat etiketlerindekı rakamları bırbırlerine aykırı MEMNU MEYVELER dolu. Balkabağı, çuçka bıberi, patlıcan, hıyar, enginar şalgam... Görmekteyız kı doğada her eşyanın içinde toplumlardaki gibi İÇ ÇELİŞKILER doluydu. Bu çelişkilenn savaşımıydı ki bir hareket bir devmme meydana getırmekteydı. Örneğin bir mısır danesı alalım. Bu sadece bır mısır danesi olarak kalmayacaktı sonuna dek... Ilerde bır bitki haline gelecekti. Şu halde bu dane kendisınde bır değışme gücü taşıyor demekti. Her değişmenin ozünde bır ÇELİŞKİ saklıydı. Yeni bir hale geçiş bu karşıt güçlerden birinın ötekine karşı üstun gelmesiyle mümkündü. SU'yun sıvı halden buhar haline geçmesi için moleküllerinı birbirinden ayıran gucün, bırleştıren güce üstün gelmesi gerskmekteydi. Şu halde suyun bir halden diğerine geçışi tıpkı toplumlar gibi bir mücadeleyı açıklamaktaydı. ŞEY'lerin İÇ ÇE1İŞKİLERÎ kadar dış koşullar da değişikliklerde rol oynamaktaydı. Bir yumurtayı kuluçkaya yatırıp ısıtmakla yani dış koşullara sunmakla sonunda bir değışme bekleyebiliriz ama Yumurta yerine bir taş parçarını kuluçkaya yatırsak elbette kı taştan bir civciv çıkamayacaktır. Zira taşta civdv meydana getirecek Iç çelişki yoktur.. Bu örnek toplumsal olaylara uydurulacak olursa bir ülkede bir devrünin ancak ülke halkının iç çelişkileriyle gerçekleşebileceği ortaya çıkmaktadır. Şimdi şu çevremizdeki çelişkilere çevırelim gözlerimizi?. Sultan Palamud'un Parlamento yişahanei sultaniyesinden, 23 nisan Mıllet Meclisinden, Devri SÜLÜMANIN iradeimilliye. iradei revaniye ve iradei pişmaniyesine dek... Şu 23 nisan açılış anısındaki fotoğrafa bakalım Ağalar, mütegallibeler, sanklılar, şalvarlılar, fistanlılar, poturlular, tesbihliler, takunyalılar, melon şapkalılar, omurgasızlar, sürüngenler... Hepsi de değişik türden fakat ellerini kaldırraış dua ediyorlar... KAHROLSUN EMPERYALİZM diye... Demek ki baş çelişki ilkin emperyalizm üe Türkiye halkı arasındaydı... Daha sonra ikinci derece çelişkıler savaştı durdu bırbiriyle ve ayni karmaşık: heterojen kuvayı milliye kalabalığı tek partiden çok partıler yelpazesine dönüştü... Bölüne bölüne, takunyalılar smıfı: Çıktık açık alınla Hamama da gittik nalınla... Türküsünü söylerlerken Hababam Sınıfı: Imtiyuzsız sınıfsız Kaynasmış bir kitleyiz diye kıçı yamalılar ile cebi paralılar sınıfını ille de birleştirme çabasındaydı. Parlamentodaki İÇ ÇELİŞKİLER «Yosmanın koynondayım Ortanın solundayım, fcenann sağındayım» diye orta şekerli bir parlamento yelpazesi içinde birbırlerini dirsekliyorlardı. Öyle bir YELPAZE ki yellen babam yellen... Oysa ezilen insanlann İÇ ÇEÜŞKİLERİ DIŞ ÇELİŞKİLERLE GÜÇLENÎYORDU... Bakın GORKİ'nin kahramanı (Dış koşullar yüzünden gelisen iç çelişkilerı) nasıl deyimliyor: «Umnt ellikleri yaşam ile bugünkü taplumnn onlara verdifl yer arasındaki uyuşmazlıktan dolayı acı çeken insanlar, kurulu düzenin aksaklıklannıu kendilerini mabknm ettiğl iğrenç durumdan kurtulmak için başvuracaklan yollan aramsya yönelirler.» BAYRAM KUTLAMALARI ÜZERÎNE Kendılerine «Milliyetçi» kılıfını geçırmış Cepheci partilerin, borazan; haline gelmiş TRT, 27 mayısa neden yeterince önem vermedi? Hazulanan programın yayından kaldınldığını basından oğrendik. Hergün Cephecilerin sıra ile bildıri ve demeçlerini dinlerken 27 mayısta nedense Cephecılerden ses çıkmadı9 Yapılan torenlere genellıkle katılmadılar. Atatürk anıtlarma celenk bile koymadılar cepheciler. 1976 Türkiyesinde «Hürriyet ve Anayasa Bayramı»na elbette çağdışı Cepheci partıler ıktıdarda oiıluğu sürece gereken önem verilmiyecek ve kendisine yaraşur bir törenle kutlanmıyacaktır. Çünkü: Bugünkü iktidan oluşturan partilerde 27 Mayıs devriminde yargılanmış ve hüküm giymıs kımseler \"Brdır. Çünkü bu partıler 1961 Anayasasına ve onun getirdıği Anayasa kurumlsvnna karşıdırlar. Bu Anayasa ile geürilen kişinin hak ve özgürluklerine, laikliğe karşıdırlar. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, TRT ve Üniversıte gıbi Anayasa kuruluşlarının özerkliğine ve bağımsızlığına karşıdırlar. Çıft mecüse senato karşıdırlar. BUindiği gibi hükümet bır Anayasa kuruluşudur. Hükümeti oluşturan Cepheci partiler, bu gdriış ve anlayış içinde olduklanndan 27 Mayıs «Hürriyet ve Anayasa Bayramı»na gereken önemi vermemeleri doğaldır. Pakat şu iyi biline ki; 27 Mayıslann daha parlak tören'irle ve daha çok heyecanla kutlanacağı günler gelecektir ve yakındır. BİR OKUYICU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle