19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHVRİYET 6 Marf 1 9 7 6 B3 E HİKÂYECİLİĞİMÎZ ÜZERİNE TOPLUMDAN ALDIĞINI TOPLUMA VERMEK Adnan ÖZYALÇINER lflfiO sonrasırun siyasal, toplumsal alandakl özg^lrlükleri hikâyeciligimizi de etkilemiştl. Bu dönemde yeni bir açılım kazandı Türk hikâyecilığı. Insan toplum ilışküen d*ha belirginlesti. Pu ilişkileri sınıfsal açıdan görm«, gösterme çalışmalan yo*unlaştı. 1371, toplumsa) alanda, düşünce ve sanatta halkın cıkannı öne geçirmek, halkı ezilmişlikten, yoksulluktan kurtarmak, halkı, ilk defa, halk olarak kendi yerine oturtmak isteyenlerin tepesine bır «balyoz» gibi indinldı. Ama nu «balyoz> gelişlml durdurmak yerme hızlandırdı. Bugün Türk hikâyecilığı, eski ustalarıyle birlikte, halkın yarunda onurlu bır yer almışsa bu yüzdendir Bu onurlu yeri korumakta direnmek gerekir. Dirençin sağlamhğı şunlara bağlı bence: Türk hikâyeçisi geri bıraktırılmış bir ülkenin yazarı oldugunu hiç aklından çıkarmamalı. Bu biünç içinde, biçımini de, özünü de kendi insanından, kendi toplumundan, kendi yaşamamızdan alan bir anlayışla yazmalıdır hikâyesini. Biçim yonünden de. öz yonünden de halktan, halkın yaşamasmdan alınacak. yararlamlarak çok şey vardır. Her gün yıgınla güncel olay, yığınla sorun getinyor önünmüze. Yıgınla hikâye oluşuyor kendiliginden. Ama bu yetmez. Günümüzün hikâyeçisi. bütün bu gerçekliklerın bağlı oldugu neden • sonuç ilişkisini ortaya koyarak smıfsal çelişkiyi açıklıkla belirtmek zorundadır. Acılı bır tarihsel dönemin yaçandıgı (ilkemizdt bugün sokaklarda suçsuz tnsanlar öldürülüyor, kitaplar toplanıyor, yasaklanıyor, yakılıyor, yayınevlen. kitapçılar kundaklanıyor, yazarlar tutuklanıyor. vargılanıyor. hapsediliyor. Okurla 3azarın buluşması, aydmla halkın bütUnlesmed bu tür düzenlerle engellenmeyt çalısılıyor egemen güçlerce. Yazar için bunu kırmanın biriclk yolu, rılmsdan, toplumdan aldığını yine ona gen vermektir. KASİDE Nlre biçir^nin nılmen nkarmr hShnn her dem mi münıinin kalhi a tâlim vok«a h g u i h ı maılünıun eğer H n gftklere e n e Terahhurn etmeyip hergiz demezlrr rerde k»lm»7 i b Yetime $efkat etmezsiz alırsız eoz töre malın Değil mi hftzir u nâzır buna râzı mıdır allah Ne dint taptımz bilmem ne mezhep tuttunuı hâ»t İmamlar kavline uvnuı buyurmaz dört kitihuUab Nedendir börle hâlnfer emânet sahlbl nlmak Ac«b hiç ehli islimda bulunmaz mı eminullah Vezire itimâd etme benim ttevletll hünhârım Olardır düımeni dinln olardır dnlete bedhib \'ezaret sadnmı grçmiş otıırmus Mr bölük harvaa Bu din ü devlete hizmet eder yokrur âh rUı MörSvilpr tutup dehri sanırlar Mlldtr dön^s Veli her fti&dt vardır ntce bir »rlfl billâh Bnznlmastna rtiin»Anın sebep p»saiır a£alar Fesâd u fitneve bâis bularriır süphfsit ralUh Balık bMt>n hokar derter re«idm bası malumrtnr Ne kldir kimse bir nutka dire hari kitabullih Sülevmanlır gellp fitti nice bu finl dünT*.T» Hanl ccridi izâmıo P<* kime kaldı bıı mülkülHh Cveysi çrknıp t»m târih durur elbettr sthlbwrf Huruc etraek mukarrerdir blemrlllih bi^mrillâh ÖMER SEYFETTiN VE POLİTiKA Engin ARDIÇ ömer Seyfettmtn kusafı, on dokuzuncu yUz yılm sonlarında dogup gençliklerı yırmıncı yüz yıl dönümüne yetışen. olgunluk ve etkınlık çağlannda da, ne pahasına olurs» olsun kurtarnıak ıstedıklerı esKı ve büyük bır tmpara'orlugun ayakları altında çatırdadıgım, ellerınden kayıp gittigini eören, kendi ideolojik v« siyasal davranıj oiçımlerının sonucu kendilerının batırmak talihsızliğıne ugradıklan, kan vs atesten geçerek bozgunu ve yıkılışı etindr duyan bir acılı kusaktır. Ömer Seyfettin, gerek düşünsel bağlansşı ve sanatsal yaratım süteci, gerek îttihat ve Terakki'yle bagları açısından, bu batık imparatorluk «tntelligentsiyasımn» hem tipik, hem de özel bir örnegi olmak durumunda. Gerçi Ömer Seytettin'in siyasal t&vn ve güncel politikaya katılma bıçimi, asker ya da sivil kökenli kimı arkadaşlan gibi, îttüıat ve Terakki'nin etkin polîtikasına doğrudan ve organik bir katılma olmamıştır; ancak gerek Selânüt yıllanndan başlayarak partinın Ziya Gokalp çe\Tesinde kümelenen «beyin takımı»nın kilit adamlarından biri olması, gerek savaş yıllannda. özellikle .Kahramanla.r. dizisıyl» onderlijrınl ettiğı güdümlü parti sanatjmn en y^tenekli *«?PÜ5Ü durumıına eelmesl. gerek«e Ittihat v« Terakki'nin «yeni lisan yeni hayat» »logamna kosut olarak yüriltülen kültür politikasının vt İdeolojik temellendirme çabasmın yön reririlerinden btri sayılma*ı, onu, gon dönem fttihatçı aydın kîtlesinin hem temsiİMSi. hem de sonımlulanndan biri yapmaktadır Bu acıdan, ömer Seyfettin'in hikâyectliftind» lîlenen aiyasal v« ldeolojik yansıma süred ikl ana çızgide gelısıyor Bır koldan, artık basta Balkanlar olmak Uzere ımparatorlugun elden fitmekte oldugunu, çıkacak büyük bir çatısmayla yeni palazlanan ulus öğelerinin blzden kopacağını acıyia sezen Ömer Seyfettin, partinin genel polîtikasına koşut olarak yürüttügü tııkâvelerınde bu \süyüV l?argassdan ve ufukta cnrunen 5nkılıştan sa» esen çıkarabilecegı, ömegin «Pembe Incılı Kaitan»dakı «Muhsıri Çelebi», baska bır hikâye grubundaki .Cabl Efendı» gibi fiktif karakterlerinin kişiliginde, üzerine temellendirme yapılabilecek bir tür «bozulmamıs Osmanlı v Türk insanı tipı.ni araştırıyor. Bir koldan da, «Efruz Bey» ana başlıgı altında toplanan hikâyeler çemberınde. kaçımlmaz yıküıştan sorumlu tutabilecegi bir alafranga züppeliğinl amansızca eleştirıyor. Nedenler yerine sonuçlar üzerinde vaktinl vitirmiş olsa bile, .Efruz B e y diztsının bütün tiplermin yaşayan ve gerçek tipler oldugu, b.u .takımm. ömer Seyfettin'in çevresinde ve parti kademelerinde somut olarak gözlendigi, öte yandan araştırdığı katkısız Osmanlı insanı tipinin yapay ve yaşamayan bir ımgelem yarahgi oldugu göz önünde turulursa; hem de bu sanat yaratımı sürecine yansıyan Ittihat ve Terakkı ideolojisinin, daha doffrusu Ittihat ve Terakkl kadrolannın bir sistem tçinde dilzene sokamadıgl «kurtancı> (aslında kesinkes •batıncı) arayışın handıkapları daha iyı anlaşılabılır... ömer Seyfettin'in sözcülügünü ettigl bu son dönem imparatorluk .tntelligentsiyası., bir yandan •Türk milletindpn. tslâm Ummetinden, Ğarp medeniyetinden olmak» glbl. birbirine taban tabana zıt ve hele tassrladıklan bıreşımin baglamına hic elverişli olmayan bir ütopyayı sonuna kadar korumuş, bir yandan da ulusal biüncleri ivice billurlaşan ve ıılusal bafımsızlık uğruna kesin kopmaya yönelen Balkan ve Arap ülkelerının yambaşında. ayakta tutucu degil. tam tersin» dagılmayı bızlandıncı ve adeta bi7 • râfızilik • heretizm» derecesine varan Turancılık ülküsüne saplanmıştır. YajadıSı Makedonya perçeğinin acı bulgıılan ve panik duygusu İçinde bu aydınlar kadrosu, hem düsünüp ara$tırfiıgi kurtaneı fikrt blr sistem içinde temellendirme olanagını bulamadı. vanl raklpsiz ikttdarda oldugu yıllarda bile Balkan savasi. DUnya savası. «rdından mlitarekenin yildırıeı havasl onu rahat bırakmsdı: hem de bu rahatlıgi bulsaydı bile bu kez bilgi va biünç yetersizligi onu rahat bırakmayacak, kaçımlmaz bozgun enlnde sonunds STPlip bastıracaktı . ömer Seyfettin ve arkada.«lannın jcavunduftu TürkçUIUk ve Batıcılık düsünccsinclpn. bafilamı yumusatılıp gerçekç) temellere oturtularak ve imparatorluk yapısına baSlı ilmmetcilik tutkusu kesinlikle yadsınsrak. olsa olsa yent ve bagımaı», ulusal bir devlPt cıknrılabllırdl... Nıtekim de öyle oldu... îttihatçı avdınların blr Vtısmı. mütarekenin yılgın ortamında bu gerce&i irörüp anladıkları zaman zaten tçlerinden bir brtlUSü savas mevdanlinnda knlrm» ii« düzeyde yöneticileri suçlu gibi lcaçmak zorunda kaldıkları vatanlarından uzakta kahpece ttldflrülmüs. ömer Seyfettin gıbı bu kı»mı d" o afır ve sancılı dönemde, yıllardır ıçlerinde büytittüklert çatışmayı hem topluma, hem dMsmanlara, hem de havata karşı ugradıklan büyük yenilgiyle noktalayıp göçüp gitmişlerdl... Ancak alt kadrolan, Anadolu dırenişine katılıp, yeni kurulacak devlettn de kadrolarını meydana getirebildi... Bu arada içlerinden blr kısım «aferi*ts venı rptimın d» oar^^stnı 'nniamak hevesinde, bir başka kesimi ilerde eski Ulkülerını komitacılık vontemlerıyle tekrar uygulamaya koymak hevesindeydi... Ömer Seyfettin bu amansız boguşmada, savaj meydanlannın vorgunluguna, dürüstlükle katlandığı geçfm sıkıntılarına. hiç anlasamadıfı eşinden ayrıfmanın getlrdigi hüzün ve yalnızlıga umutla baglandıgı tttihat ve Terakki'nin ;ıkmazlanna ve yanlışlanna, bozjunun baskılı ortamına yenik düstü. Savaş sırasında gerçı ne lasecl Topal Ismail Hakkı gibi talancı namussuzların çevresine vaklaşmış. ne de Avusturyalı yıldız Miloviç'ın cigarasını binliklerle yakanlardan olmuştu... Yozlasan eskı Ulkü ajkadaslarıyla her fırsatta çatışmıs, onları uyarmaya çalışmıs, baglandığı kadronun imparatorlugu yıkıma götürdügünü d# sezmişti. Ama mütarekede, savas yılları boyunca yavaş yavaş sogumuş oldugu bu eski arkadaşlarını elestirmeyl de onursuzluk savdı. $üphesız «Efruz Bey»de ele aldıftı bu ilen gelen îttihatçı yöneticileri ve onlarm çevresinde toparlanıp devlet ellyle yetiştirilip semıren buriuvaziyi sevmiyor, bir yandan da çıkar nesaplarından uzak kalmıs geniş tttihatçı kıtlesının ıtibarıru korumaya çalıştyor, ancak bır türlü genel çizgileriyle îttihatçılıgın çıkmazlarını, tutulan yolun yanlıslığını görüp yazmak bılincım ve sorumlulugunu gösteremiyordu. Parti çevresinde kümelenen ve gerçekten hem partıye, hem memiekete zarar veren namtıssuzlara saldırmakla yetınirken, asıl sorumlusu oldugu, etken siyasal açıdan degılse bile kültür poiıtikası ve ıdeolojısl açssından sorumlusu olduSu nbîıhatçıhk» olgusunu sogukkanlılıkia ve eleştirel bilinçle degerlendiremedi. Bütün hayatı boyunca da, Tahır Alangu'nun ayrıntılı bıyografi çaiışmasınrta da ısaret ettifti gibi, güdümlü siyasal baglanışlarından dolayı bir türlü büyük esere gidemedı. Parti ıdeolojislnr kosut olarak ulaşıp selıştırdiâı dünya görüşünün, sürekll olarak partinm kültür politikasının biçımlendırılmesinde görev alışının kendiliginden ortaya çıkardığı çerçevede kaldı. Bu bağlanısın ve dünya görüşünün kesın iflâsını gttrüp anladıgı noktada da, gerek mızacının da katkısıyla tükenmişligin, bezginligin ve iç yıkıntısının, gerek yeterınce teşhis ve tedavı edılemeyen hastalığının sonucu, yitıp gittl... Hep büiyoruz. Bütün öteki türler gibi, btzrle, hikiye de Tanzımatla başlatüır. Batıyla girisilen ekonomık, siyasal, toplumsa.1, kültürel anlaşma ve sJışverişle birlikte o kültürün ürettiği hikaye, roman, şiir, tiyatro bizde de etklsini gösterir. Batımn kendi toplumsal ve ekonomik koşullarına göre geliştirdigi bu modeller, hemen hemen aynen, ya da uygulamacı bir anlayışla taklıd edilerek kendi toplumumuza, kendi insantmıza aktarıiıverır. Örnek alınan bıçim de, öz de yabancıdır. O yuzden büyük çoğurüuğa ulaşamayan, yığmları etkileyemeyen bir mutlu azınlık sanatı biçıminde sürer şıir, hikâye, roman, tiyatro. Bu olumsuzlukta okumayazma oranının payını da görmezlikten gelemeyiz. Cumhuriyetle birlikte girişilen ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel düzsnlemelerin, yeni bir toplum yaratma çabalarınm yanısıra okumayazma sorunu da har£ devrimiyle bir anlamda çözüme kavuşmuş görünür. Dili arılaştırma çalıçmalan, geleneksel kültür değerlerimizın, halk kültürümüzün arastırılmasî sağlıklı bir taban yaratmanın ilk adımlan olur. Bu dönemd» kendi insammızın, kendi toplumumuzun, kendi yasamamızın sorunlan kendi yazarlarımızın eserl«rinde yer almaya başlar. Devletln, Millt Egitim Bakanlıgı, Halkevleri yoluyle kültür ve edebiyata sagladıgı destek, belirU bir yaygınlıga d» ulaştırır sanat çalıemalarını. Artık şiırde bir Divan Şiiri, bir Halk süri geleneğimizin varlıgı nasıl bir gerçekse hikiyede de bir Dede Korkut ustamnki aynıdır. Bir halk hikâyeîeri gelenefcimiz, ytni geleneksel bir anlatma ustalığımız, i$lek bır teknigimiz vardır. Büytlk çogunluğun kusaklar boyu ezbere bildiji, bıkmadan dinledigi, anlattıgı, anlattırdığı, taşbasmalan kitaplardan okudugu halk hikâyeleridir bunlar. Bu geleneksel dayanak bizde hikâye ustalarını arka arkaya çıkarmıştır. Ömer Seyfettin'l baslangıç sayarak Sabahattin Ali'yi, Sait Faikl sonrs Orhan Kemal'i, Yaşar Kemal'i, Aziz Nesin'i belli başlı ömekler olarak verebüirim. Ne rar ki Batı, «yasal ve ekonomik alandaki knkactnı etimi2* geçirdtginden külttlr ve sanat alanmda da aynı kıskacın zehirlı etkisinoe kalroamak olanaksızdı. 195IMM0 dönemi, aktarma kulttirün baskısı, burjuva toplum düzenımn e*liğinde hikayemizi hem biçim, hem oz olarak VEY5İ (ölöm. 1627) SANAT EDEBIYAT Öykünün gündelik duyarlığı anlatmağa hakkı yok artık Selim tLERi Bugtlnü açıklayaeak bir hıkiyede, bugüne s t s yöneltfcek bir öyküde kişilarin karşılıkh konuşmasından, konuşa tartışa memJeketi kurtaracak bilgiçlıklerde bulunmasından hiçbır yarar ummadıtmu soyleyeyim önce. Tabii çarpıcı olaylann, yaşanmış serüvenlerin, anlık Izlenımlcnn, duygusal çırpınışların da yararı soz konusu edilemez. Günümuz Türk hikâyesinin anlatmak zorunda oldugu şey, doğrudan doğruya, yaşanan hayattır. DoğaJlıgı içindeki yaşam değil ama. Doğalhğım hazırlayan koşullardakl yaşam. Gerçeklerin yaşamı. Üstelik t«k ba.şına bu da yetmiyor. Niteükleriyle yaşamı anlatabiliyorsa bir hikâye, çagının ve gününün nitelıklerlni vurguluyorsa saygındır benim için. Yaşam büyük kentte. fabrikalarda, işliklerde, büyük moda evlerinde, mahalle kahvelerinde, iş adamlarının yeni «konaklarında» sürüyorsa; yaşam bu yönüyle köyden kente akın edenlere yansımışsa, artık kişilerin, ya da tekil olaylann çevresine sığınılamaz. Kesitin öyküsü, göbekbaguu bütününde aramalıdır. Işçıyi irdeleyen, işçiyi dile getiren, Isçiyi betimleyen ya da bu savları ileri süren bir hikâye, büyük sermayeden kopartılmış işçiyle yetıniyorı», toplumcu gerçekçiliğin kıyısına bile ulaşamamıştır bence. Toplumcu gerçekçilik dendiginde düz jazan, bir kişiyi, bir olayı düz çizgilerle öyküye geçiren ömekleri sıralıyoruz. Ama toplumcu gerçekçilikle düzlük arasında ne gibi bir bağlantı var, bunu hiç düşünmüyoruz. Pabrikanın kapısında duran birkaç yüz bin liralık özel arabalan görmeden mi yaşıyor bu isçi? Fabrikatörün lokavt olanağından habersiz mi? Sınıf ayınmı ezılen, sömürülen kalabalıgın tekil dünyasında mıdır? Yoksa artı • değere el koymuş, işçinın gündelik kazancını beşon kurus arttırarak durumu yumuşatmaya çalışan fabrikatörün tekil dünyasmda mı? Ikısı de «rünümüz hikâyesinin yazanası gereken öz'ü, içeriği açıklamaya yetmez sanuuca. Bugün modern üretim güçleriyle burjuva üretim biçıminin çatıştıgına tanıklık ediyoruz. REfah toplumunda yasamıyoruz Demokratik öğelerin bir ışlev taşıdığına da ınanmak, en son yaklaşımda, çok güç. Öykünün günrislık bir cîuyarlıgı anlatmayn hakkı kalramıştır artık. Nitelemesı gerekıyor duyarlığı. Yalmzlık klmın duyarlığı? Neder yainız o «kimn? Bagnazlık eciip yalnızlığın öyküsü yazılamd? demiyorum. Ama niteliksiz bir yalmzlık da döneminı dolciurmııştur Türk hikâyesi için. Belkı Sait Faik'in ustalığına erişınek çok güy, ama onun dile getirdlgi yalnızlığı nitelemek de kaçımlmaz bir görev. Yapayalmz fabrikatörün, diyelim «Görkemlı Gaisbynnin duyarlığı nitelenirse, ciyle çok şey altüst olur ki... «Görkeml: Gatsby» hizmetçı arama derdine düştü. Sermayesını, toprak .mülkiyetinl. devletinı her gün yeniden korumak ronında. Bu görüngede bu perspektıfle dolaylı biçimlerle iKiisaciı temele uturıulmuş töre hıkâyelerı de. tnreycı bunalım hikâyelerı de çıkmaza düşmüştür. Dolaylılık sona ermiştir. Ça;iımızın ?iddetl, vahşeti, cansıvariıjı bılısız tuprak a$^i'Hri'iM'\ kor ınrinçlars «Vuruıı Kanpeye» imamlannın aranamaz. Dıkkat edilirge btı koy imâmları nıkiy» piyasasından apartopar uzaklastılar. Arztalep ılintismin bir sonucu mu bu? Okur, hikâyecıyi mi a$tı? Çagımızın döktügü kan, yıgırüarla ılgili. Kapalı bir toplum olmaktan çıkıyor Türkiye, buna koşut olarak Türk hikâyesinin d* kapalı çevreden sıyrüması gerekiyor. Bu bllisiz toprak agalan, bugün, mılletvekıli olarak memleketi yönetma durumunda. Ve artık bilisiz degiller, ve artık tb'ra ugrunn kimse ma»urn sayılama*. Cinayeı işleniyorsa, cinayetin islendigı yerde cinayet lşlememek için direnui de varsa, dirençlınü önemi vurfulanmalı her aaydtn önce. EugünlrU Türk hikâyesinin en önemli sorunu, yamlmıyorssm, olaya ve kisiye kapalj çevreden yaklasmasmda odaklamyor. Dar açılarm yararsızlıgına deginmek istiyonım. Bunu bıldıkten sonra, ister kişiyi ele alslım, ister olayı ya da olayları, zorunlu olarak yasanılana açılacagız, tekil dünyalar» sıgınamayacagız. «Görkemli Gatsby», görkemli olrnak istemeyen isçilerle yan yana yaşıyorsa, sınıf atlama taMaındaki kişilerl ardına takmakla bir güzellijin patlamaaını eng«lleyemeyecektir. Ben, bu sorunun öyküsünü yazmaya çalışıyorum. haüunnzdan uzaga düsüren bir donem oldu. 'Son Orfe rr Rilke ve Türküleri... Türker ACAROĞLU Arujturyah ocan T« y a n r Ralner Maria RİLKE (1875 • 196), yaJnız tanatı yonünden degıl, ya$amoykusü bakımından da bir evrenselhk göstertr, sanki ulusal sınırları aşar. Eskı Avusturya • MacarUtan İmparatorlugu sınırîan içintie dogar, çocukluk ile gençligi bir Slav kentı olan Prag'da geçer. Avusturya'da hemen h«men hıç oturmaz, oranın edebiyatıyle asla ilgilenmez. Tıpkı Rotterdam'h Erasmus gibi, durmadan gezıp tozar. Tüm yasamını Avrupa'nm çeşitli ülkelerinde (Almanya, Rusya, Isltandinavya. İtalya, Fransa) sürdürür. Vallia Alplerinde (tsviçre) Blür, oraya gömülür. Üç ulus, üç ülke Rilke'nin kaderini belirler. Almanya'da ve Almtn kUltürtinün, Alman edebıyatı geleneklerinın bir kolu olan Bo^emya'da gelisıp Mrpilir, zamanla Goethe'den sonra en büyük, en önemli lirik ozan sayılır. Parıs'te yasarken ıki »ıır kitabı, cMalte Laurıds Brigge'ntn notları» (1910) adlı romanı, Fransızca şiirlerini yazar. Rusya di. Rilke'nin tinsel yaşamında özel bir rol oynar. Batı Avrupa'nınkınden bambaska bir halk ruhunun yüceligi karşısında büyülenir. Kendi itirafına göre, tüm sanatının kökleri Rusya'dadır. USl.'larda şıir yazmaga baslayan Rilke, Alman yeni romantizmi havasmda birkaç $ür kitabı çıkardı. «Sancaktar Christoph Rilke'nin ask v» ölümü üzpnne» (189») adlı uzun öyıcüsü da bu dönemin ürünüdür. SOMUT BİR DİİNYâ 1899'ds Rusya dönüşünün tsptate lzlenimleriyle, Rilke, «Günlük dualar kitabı• adlı siir kıtabını yazmaga başladı. Bu ygpıt, yeni bir yüz yılın esiğinde, ozanın yepyenı bir aiir yaratma döneminin buynıklanna uydugunu kanıtlar. Rilke, nesnelerin sözcüklerle, duyguların simgelerle yer degiştirmedigi bir dünya yaratmak ister. «Dış dünya tç dünya» soyut ıkileminin yerını, özel yasamın nesneler yaşamıyla olan birlıği, bütünlUgü içın duyulan hırslı susuzluk alır. Oscar Wilde'ın, »anatçının güzellikler yarattıgı tavına karşı çıkan Rilke, onun nesneier yârattıtı kanısındadır. yapıtın kendısı bir nesnedir. Varhğin her maddeslnin gerçek olanaklannı özel bır biçımde kullanan »anatçı, dünj'syı sarıp ItucSklar. Santtın am^oı, anlatmak degıl, netımiemektir; tıpkı «bir katedral tasçtsının ra«ın kayıtsızlıgı ardına gizİpnmeJi» gıbı. KÎTAP... KÎTAP... KİTAP... ELtF DtVE BtR T t R K t , M. BAijARAN, rENÎ BÜTÜK DAGITIM TATINEVİ, İM S., 15 LtRA.. Basaran'ın, «AC Harmanı», «Zeytin Ülkesi», «Sürgünler» den sonra dördüncü öykü kjtabı bu. Kıtaptaki on sekız öylcüden «Elif Diye Bır Türkü», TRT 1970 Sanat ödüllerı Yarışmşısı'nda basan ödülunü almış: «Ayrılanmak» da bir derginin açtıirı Sabahattin Ali Hikâye Yanşması'nda ikincilık kâzanmıstı (1974). «Yeni bır ate$ yakmanın coşkusu içinde. bu coşkunun, yaratıcı emegin türküsünü» söylemek ıstegıyle basladişı şıir çalışmalannın yanısıra toplumcu gerçekçi bir görüşün egemen oldugu öyküler, fcöyü, köylüyü ve kendıni köy sorununun çözümüne adamış ogretmeni anlattıgı anılar • izlenimler de vazan Ba$aras, yeni yapıtmda yine kö> gerçegine egiliyor. Amı sa)l düzer.e iliskin toplumsal bozuklukları, îcövün ve köylünün ezilışini, sömürülüşünü, gen öırakılmışlığını sergılemiyor. Toplumsal geıçekleri içinde köy insanımn fiünyasını. duvgulan, düşünceleri ve gelenekleriyle var olnıa kavgasını verişini işliyor. Sosyo • ekonomik yapıdakı d°gışımlerin onun diinvasmdaki yansımalarını ustaca cı^ıvor Dil yetkinüğmi, Türkçenın tadını duyuran bır anlsnmla... HtRU!j!lVlA'l.AR OI.MASIN OKTAY AKBAL. VAY1NLARI. 24U S.. 30 LtRA.. Oktaj Akbal bu yapıtında, atom bombasmın atılışının vırmi beşınci yılında Hiroş;ma'da geçirdıÇı uç şünu, sovye'ler Birligf'ne ve Yugoslavya'ya yaptîgı gezılerı anlatıyor. Bır aözlemler, anılar, izlerumler öıfiıtımi «Hiroşınıa'lar Olmasm.» Akbal'm Hlroşima notları sait yiirek bur!;uru acı ı/lenımler olarak düşünlllrnesin. İnsarun insana yap;:!ilarını oKurken Hiroşüna cehetınemint yasamakîa Kalnııyor, Atom Bombası Çocuiları'ndan ıtf sataka Osedanjn «Savaş .N'edır? Banş Nedir? Barışı savunmak için o korkunç atom oombası gerekli mi? Insanlıkla bilım nıye aynı hızia ilerlemrvor?» sönılannın karşılıgını da buluyc unuı somut olarak. îkincı ve üçüncü bölümlerdeyse, önyargısız bır vazarın. sanatçı Kışiliğme rtzgü ıçtenügl ve akıcı anlatımıyla olumlu ya da oiumsuz vorum.'ar. dan kaçınarak, olabıldigınce nesneı bır tutumla yeni bır dünyaya tlişlun izlenimlerinı okuyör; Önsözünde kendisme vönelttıgı «Dejer mı?» sorusuna aynı içteniikie «Değer» karşılıgını veriyorsunuz 1»U SORLD* ESTETtK. MF.HMET H. OUGAN, GEBCEK YAYI.NEVt, %i« S., 25 LİRA.. £debıyata stirle giren Mehmet H. Doğan, asıl denemeeles Atillâ ÖZKIRIML1 tirt türündeki razılarıyla tanınmıs, tTekrarın Tekrarı» adlı yapıtıyia da TDK 1974 Cleşriri Ödülü'nü kazanmıştır. Elimızdeki yapuı, estetik konusunda yazılmjş genellıkle yabancı, birçogu da dılimize çevriımemi? yapıtlardan yararlanılarak hazırlanmış ütiz bır çalışma. Yapıt üç bölümden oiujuyor. Birincl bölümde, estetik kavramı, bu kavramın tarih ıçındekı gelışlmı Uzerinde duruyor Dogan. Bu fconuda ilerı sürülen savlan gözden geçirıyor. îkincı bölümde de Platon'dan başlayarak, çağdaş tnarksistlere kadar çeşitli estetik kuramlarını açıklıyor. Sanatın tanımından vola çıkarak, ganatm ışlevı, öz v« bıçim sorunu, sanat üuramlan ve çeşiflı akımlar eibı konuların ele alındıjı uçuncü bölümde ise sanaı ve edebıvntl» ılgili sorunlara açıklık getinyor. El altında bulundurulması gereken bir kıtap «100 Sorud» Estetik». Yazann çagdaş marksıstıerden, özellık le de Fischer ve Garaudy'den etkilendigi belirtilmelt. S O S Î U J Z M İ N KÖKF.M, GF.ORr.E MCHTHEtM. ÇEV. AIJ «F.UEN. ALTIN KtTAPLAR YAVINEVİ. 38S S.. 30 LtRA. Genrje Llrhtheim, marksijm, ldeolojüer ve Yeni Avrupa üzerıne <ıtapları bulunan bır sıyaset mlimcısı. bu yapıtında. Fransız İhnlâlı'nflen baslayarak bllımsel sosyaltzmın k6kem*Tinı efizrien gsçiriyor. ütopyacılar, Samt • Slmoncular, Proudhon ve anarşızmm üftkenlen îibı Konularda bilsn verıyor; pndüstn rtevrimını VP sonuçlannı eleştinvor. Hegel'ın sıs'emmı açıHİPdıktan sonra marksçı sentez üzennde du rııyor. Kısarası. sosyalist düşünceyi tarihsei baglamı lçınf oturtmava çalısan vararlı bır inceleme. CFLL^TI^ARIN DANSI, MARtA FAHYAS. ÇEV. ARMAĞAN tLKtN, t YAYINLARI. İ8D S., 30 LtRA. «Seytarun Tegmen)* adlı romanın yâzan Macar asıllı Maria Pagyas. yeni romanı •Cellâtlann Dansı«nda, yüzyılın b*sınd» Sırbistan'dakl bir darbe (ririşımınt knnu alıyor ve bir çagırt deftisımiyie birlikte sıvasal bir rapınm çöküsünü anlatıyor. Geiecekteki Yugoslawa"yı mu$tulavan (tanlı bir darbe uluslararası çıkar çatismalan, tarihsel ge'işimlni tamamlamıs sovluiar sınıfınm çökl'sü ve olavlarla do!u vogun bir yirmı dört saarl vsjavar.. köylüsünden kentlisine. askerinden generalıne. $araj görevlisinden kralına kadar tnsan d ü n y ' i n . . Fagyas. Avrupa romanıyi» Rus romamnı özümlemia usta Dir yazar. Çagdas oldufu ölçuJe kl»sık. SanatEdebiyat Çevresinde Bır dergi haberi var Doğan Hızlanla ilgih. Venı tdeoıyat'ı liybaTl) tekrar çıkamiH hazirlıklarına başlamıştı Hızlan. Eskısı ıjibl, , yine aynı yaytnevıne bağlı olarak. Mektuplar yazmış, yazılar toplamıştı. Nedense süreklı ertelendı bu çıkış. İşlerının çukluğundan yakınıyor Hızlan. TRT 2'dekı «Kıiapiar saatıni de hazırlamayacak bunösn boyle. Başır.a .Taş» düşenlerden o cta. Kiıçük bır avnr i vainız: Isine karışılmak ıstenınce Kendi isteğıylp aynldıgını söylüyor. Hilav. kimı flergilerde va da gazetelerds yayımlanmış yazılannı kitap haline getırmeyı düşünüp düiurLinedı§ın] suranlara. elbette. düşünüyonjm, dıyor. Ama nır ıkı yazı dahs yazmak istedıginı, tasarladıgı kitabın ancak bundan sonra oır bütünlüge kavuşacağmı da ekliyor. Hilav'm. Ö7ellikle Ynn'de yayımlanmış incelemelerini düşününce, bir an önce düşündüğü yazıları yazmasını dilemek düşüyor ed«biyatseverlere. Polonya'da Yunıpa yayınevlnce, «TöröTî Elbeszenok» (Türk mkâyeleri) adlı Dir antolojl yayunlandı. Kitapta, Cumhunyetten günümüze, yırmıyedi Türk hikâyecisinın yapnları yer alıyor. Hallde Edip ve Ömer Se>fettın'den Sahanattin All ve Sait Faik'o. bn arHrtn uimümüz hiksyeeüerine de yer veren autoloji ilgiyle karsılandı. * Hıkâyecı ve romancı Demirtaş Cevhun, Nişantaşı'ndakı Ak'demı kivabevnnde okurianna kitaplarını lmzaladı. Bıllndıgı gibi Akademı kitabevi, her p*rc3mbp tanınmış bir vazar İçin lmza günü diİ7pn!iynr önUmüzriekl haffalarda da, Npcatl CUIDRII. Bpkır Vıldi7 vp Hilmi Yavuz lr ıtfinliirını nlrıırl«r«tio tm7oİQta,.al,lop YONTULAR «Yenı Şııner» Kitabındâkl «iirlerin, e z 0 müzıMlıtesıriden vazgeçılıp Kupkuru, sank! bfr mermer roıyeil>ğırıae otmasının neaem oeiKı ae budur. Steian Zweıg'ın aeyışıyie, DU şıırler «yainız manevi görüş için duru, saydam. seylerdir. Başka bır neöen ae. Rüke nın cıu dönemde Augus'e Rodın'le olan ıhşkısınaen esinienmış olmasıdır. Büyük Fransız heykelcısını: yâratıcı kışılığı. sanki bu kitabm gizlı lirik kahramanı gı'oıtiır. .Ciünlük Dualar Kitabı.ndaki pipazın verını. öu usta sanatçı alır. Yaşamının son on yılmda Rilke, ınsan ftadenyle Uşili hayallennın bırçojiundan vazgeçtı. Estetik göruşlennden bazısıru da venıden saptadı Öze) şiir ustahgındsn basbayagı vorgun, tek Da^ınâ kalmış hıssedıyördu kendıru. SON ORFE Sanatın tefc yaratıcı »• kurtana kaynak oldugu teması. Rılkemn «Orfe'ye Soneler. (1923> adlı «on Kitaoında. yeni bır güçie bu kez datıa bir sakrakça sezilır. Ozan, doga ve dunyanın auyusaı, putçuı yasantıiarma Karşı auyduğy hırstan sarhoştur. Yaşamın ve doğanın içice JSeçmess hısmetıne venıden sanlır Onun 'Sıir yaşamdır» formülü, yainız bu şiir kitabımn ana (ikrini değil, bütün sanat heyecanını da kapsamaktaaır. Riîkaıiin sanatçı duşüncesını son olarak canlandırdıgı Orfe tipinde. simgestl bir sey var Tıpkı mıtoloiık Trakyalı türkücü gıbı ozan riia ruhsuz toplumun yabanıl na^nanlannı oüyıılemel bur]u\a uygarlığının kab8 «ürtiltüsiinü uyumiu bir mUz'.Be dfinüstürmek ıstfit Rilkp'nm Bu son Orfe'n"> 'ürkülen XX viizvıl ruh arastırma^rırun »r hcvervnlı «n psınü en sağlaxn saytaiarından DıncLr. derulebılu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle