17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖRT CUMHÜRİm 17 Mırf 1976 tMlVO^...ARABAClMW^. ABDULCANBAZ VATAN DEDÎLER Talip APAYDIN 102 Teğmenlrn. teğmenira! Mahmut, ilerdeki tepenln Ustünü gösterdi. Kıpırtılar görmüstü orada. Sürün çabuk, dereye inin! Bir takırtı başladı. Kurşun yâğmuru içinde kaldılar. Atlardan birisi yıkıldı. Binicisi kaidırmaga çalıstı. Bırak' At kendini dereye! Dolu dizgin dereye indıler. Atlan bağlayın. Tepeye çıkacağız, çabuk o!un. Yerköylü Ali bacağından vurulmuştu. Gömleğini yırtıp sıkıca bağladılar. Sen kal burada. Giderken götürürüz. Tepeye tırmanın arkadaşlar, çabuk' Egtlerek, emekliyerek tırmandılar. Ateş kesılmisti ama gene de tedbirli davranıyorlardı. UsuJca kafaları kaJdırıp baktllar. Hiçbir şey gorünmüyordu. Ne oldu bunlar'1 Teğmen Galip doğrulup baktı, araziyi gözüyl« ölçüp biçti. Tepeyi marş marşla geçseler, yanlış bır iş yapmış olurlar mıydı acaba? Vazgeçti. Emin, Osman! Buraya gelin! Buyur teğmenim. Şu tepeyi yan taraftan dolasm, arkalara bakın. Neler oluyor, haber getirin, çabuk: Başüstüne. Eminle Osman tüfekleri ellerinde, koşarak çıplak tepeyi dolandılar. llerdeki düzlükte bir süvari birligi dörtnalla gidiyordu. Toza kesmişti oralar. Başka birşey gorünmüyordu. Tepenin üstUne çıkıp bagırdılar. Tegmenim, bir suvari birligi gidiyor. Başka kimse yok. At biin! Yunus, sen yaralı arkadaşı arkana al. Ueri götür. Sıhhiyelere teslim et. Çabuk olun arkadaşlar, geç kaldık, tüh . Tepeyi dolanıp hızla sürdüler. Fakat yetişmelerine olanak yoktu. Yunan suvarileri uzaklaşmıştı. Toz bulutu birden kayboldu. Dereye inmişlerdi. Duur! Üstlerine gitmeyelim, pusu kurdular. Sağa sola baktı. Batı tarala yönelseler tehlikeli olabilirdi. DUşman birliklerinin kucağına düşerlerdi. Doguya yöneldiler. Biraz sonra arkalarmdan bir ateş başladı. Kakat uzaktı, etkili olmadı. Hızla uzaklaştılar. öbür bölük dereye inmişti. Oradan karşılık verdller. Anlaşıldı, buradan ötesi tehlikeli. At iin: Atlan tepenin gerisine bağladılar. Çakı gibi canlıydı hepsi de. Sıcağı falan unutmuşlardı. Yayılarak yürüyün şimdi. Düşman suvarisi dereye yerleşti, onlarla vuruşacagız. Dikkat edin ha! Tüfekler ellerinde, egilerek süriinerek ilerleıneğe başladılar. Altlarında kızgın toprak, üstlerinde güneş, sıcaktan kavruluyorlardı. îki taraftan sıçraya sıçraya ilerlediler. Karşılıklı ateş başladı. Açık arazide zor oluyordu, saklanacak yer yoktu. Kurşunlar tehlikeli biçimde geliyordu. Cçüncü bölük düşmanın sol yanından ateşe başlayınca durum değışti. Çözüldüler. Kerkes atma dogru koştu. Iki taraftan üstlenne ateş yagıyordu. Ne yapacaklarını saşırdılar. Vurulanlar, yıkılanlar oldu. Dayanın arkadaşlar, kaçırmayın hınarlan!. Ah bır makinelı tüfek şimdi... Atma binen sürdü fakat arkalarmdan kvırsun yagıyordu. Atlar ın bazısı yıkıldı. Epey kayıp verdiler. Tam o sırada geridekı tepeden topçu ateşi başladı. Eyvah bu kötü! Geri çekilin, atlara koşun! Dagınık gidin! Köye aşağı koşarken ortalarına bir mernü düştü. Üç dört at birden yıkıldı. Tiiü.. mahvolduk: Haceli'nin atı tbkezledi. Tam düşerken ayaklannı özengiden kurtanp kendini yere attı. TUfeğin namlusu başma vurdu, ama toparlanıp var gücüyle koşmağa başladı. Durmayın! Köyü topa tutarlar, dağımk sürün! Atla arkama Haceli! Mahmudun atma bindi. Köyün sokaklarından hızla geçtller. Burada duralım tegmenim, yaralı arkadaşlanmız kaldı. Teğmen Galip ne edecegini bilemiyordu. Kanter içindeydi. öbür bölük de geldi. Onların daha çok kayıbı vardı. Eyvahlar olsun, çok kötü yakalandık. Tegmen Sacit dizlerini dövüyordu. Sesi boğulmuştu, yüzü sapsarıydı. Dur, ne oluyorsun. kendine gel. Savaş bu... Galip yatıştırmağa çaiıştı. Ama kendisi de bir saşkındı. Kafası işlemiyordu. İleriye geriye bakındı. Ne edeceğiz şimdi? Dönüp yarahlan toplayalım mı? Olmaz, tekrar topa tutarlar. Durrnayalım burada, gidelim. Köyün ortasına bir top mermisi daha düştü. Kerpiç evler yıkıldı. Ortalık toz bulutu içinde kaldı. Sürün çabuuk! Durmayın' Dörtnala kalktılar. Haceliyi de arkasına bindirdiği için Mahmudun atı zor yürüyordu. Geride kalmıştı. Haceli atladı aşagı. Öbür bölükte bos bir at var, ben ona bineyim. Sen git. Binicisi vurulan atı yakalayıp üstüne atladı. Kendi atından daha iriydi ama sevinsin mi üzülsün mü bilemiyordu. Acımıştı dorusuna. Yıkıldığı yerde öylece bırakmak zorunda kalmıştı. Geriye bakıp: Vah canıım... diye inledi. Hayvan görünmez olmuştu. Gözieri sızladı. Mahmut onu bekliyordu: Sür hadi, durma! Atım kaldı arkideş. Kaldı ne yapalırr.7 Savaş bu, sür!(DEVAMI VAR) ÇAGDAKl SANCI • B«nim çoeuklujfumda, Türklye büyük kentlerin bzlemini çtkerdi. Büyük kent, uygarlıgın zenginliğin simgesiydi. • Nerede ya»ıyorsunuz?» • Istanbul'da.' Kıskançlık gırerdi Istanbul'da yasamayanııı içine. Çünkü, büyük kent kavramı uygarlıgın zenginliğin yanında mutlulugu da getirirdi. Paris. Londra. B«rlin. Roma gibi kentler birer son duraktılar. Oralara gidebilmek insanın varabilecegi son nokta gibi görünürdü. • Stockholm boşalıyor. Stockholm'de yaşayanlar bir yolunu bulup, kapağı daha kuçük kentlere, köylere aüyorlar. Durum sanıidıgından da önem li. Önce aydınlar ba^latmısiar bu işi. Büyük kent bıkkınhğı etkisini ilk önce onlarda göstermiş. Sonra bUrokratlar ve dah» sonra da işçiler ayni tutkuya kapılmışlar. Nasıl eskiden Stockholm'e yerleşebilmek bir sorun olmuşsa şimdi de çıkabilmek bir sorun olmuş. Kolay değilmiş çıkıp gıtmek. önce bir düzen kurulacak, yaşanıa olanakları elde edilecek ve ondan sonra da basıp gidilecek. Bütün bunlara karşın pek çok insan başarmış bu işi. Son ıki yılda Stockholm'un nüfusu artmak şöyle dursun eksilmeye bile başlamış. Büyük kent'in bunalımları ıle baş edemeyen insan, çareyi oradan kaçmakta bulmuş olmalı.. Pahalılık, gürültü, kalabalıgm içindeki yalnızlık, özgürlüğün kısıtlanması. trafik sorunu, yalın ama daha özgür bir yaşama dofru çekiyor insanları. Stockholm'un çevresi gittikçe genişleyerek yeni yeni küçük kentlerle doluyor. Stockholm, kocaman bir iş yerine dönüsüyor. Sabahları gelinen ve akşamları kapısı kapatılan büyük bir fabrika gibi... lsveç HUkümeti bu dunımu şimdiden düşünmeye baslamış. Eskiden Stockholm dışında yaşayanlara ek ödenekler verilirken. şimdi bımun tersine bir akım başlamış. • Böyle bir sorunumuz yok bizim. Istanbul. gittikçe şlşiyor. Istanbul kentleşmiyor da, kent olma niteliğini de yitiriyor günden güne. Varoşlarda biriken gelişi güzel yapılmış konutların oluşturdufu yerlere kent demek olanakların içinde mi? Susuz, elektriksiz. lâğımsız bir yığm konut. Yol yok, okul eksik. hastane uzak, yetersız ulaşım derme çatma, kentli niteliğinden uzak bir yığın insan, salt yaşama olanaklarını daha kolay bulduklarından. yaşadıkları yerlere » ranla daha bir kolay gördüklerinden gelmişler buralara. Gecekondu bir ayrı sorun... Yeterince büj'ük yapılar yapılmadıkça da sorun olmakta devam edecek. Kentleşme açısından pahalı bir olgu. Istanbul'u «yaşanamaz» diye niteleyenler de yok değil. Çok küçük bir aydmlar grubu yavaş yavaş kentten uzaklaşma efiümindedirler, ne var ki gerek nitelik açısından, gerekse nicelik açısından bir sorun değil bu... • Stockholm'de insan seli durulmuş. azalmış gibi geldi bana. İsveç'in sorunları değişik. Kav ramlar değişik. Bu tür ülkelerin sorunlarmı başka ülkelerle yan yana getirebilme olasılığı yok denecek kadar az. Ne var ki, dünya yuvarlağının üstünde nereye gidersek gidelim, karşımıza insandan başka bir şey çıkmadıgından, istesek de istemesek de. küçümsesek de küçümsemesek de sorunları ile uğraşmak zorundayız. Az gelişmiş ülkelerin belli bir ctalih»leri var. Nevzat ÜSTÜN Desenler Mehmet GÜLERYÜZ SANAYiLEJME EJ.TTıR. İNSAN MUTLULUGU VARSAYIMI AP7IK YiîiftMiSTiR.. rer. ya da girmiş gibi görünür. istediRi parti iş başındadır artık. Bu kez de bır başka sorun büyümeye baslar. Oradakiler, buradakilere eskısi gibi gereksinm« duymamaktadırlar artık. Sav> plı bir umursamzlıkla. yurt dısında bir ataselik ya da konsolosluk. elçılik gibi görevler önerilır en lyisinden. Çogu kez. ülkenın yeni koşullarına uymamalcla suçlanırlar. • ViETNAM SAVAJINDAN KAÇAN AMERiKALt. ORIADOGU CUNTALARINOAN KAÇAN YAZAR. SiLi'DCN CANINI ZOR KURTARMIS AYOIN. AFRiKALI DEVRiMCi... STOCKHOLM BÜTÜN BU • M i R M i J l i R i N . BiR ÇESJT BAR1NAGIDIR. İKTiDAR OLMANIN UCUNDAN DÖNMÜ5, YA DA BiR SÜRE iKTiDARI AVUÇLAMIS. OLANLARIN AKIL ALMAZ SERÜVENiDift. BU SERÜVEN. KURŞUN OMUZLARINI SIYIRIP GEÇERKEN. YA OA 20 YILA MAHKUM OLURKEN M 0 « M A t * N * BU (NSANIAR, w» « KURULU DÜZEN BiR EVİN iÇiNDE ÜRKEK BiR YAJAMIN GETiRDiGi KORKULARf YAJARLAR... Yurdundan ayrılmak zorundt kalanların içlerinde bulunduklan tinsel bunalımlar. öteki bunalımlar. öteki bunalımlara hiç benzemez. Sozcllklere kesinlikls sıgmaz. Tutkunun ve yenilginin bnnahmı anlatılabilir mi hiç. . Tıpkı acı gibi, ses çıkartılarak belirtilir ancak. bögürülür. kükrenilir ama anlatılamar. Olaym kendisi, yalındır. Ülkenin başında korkunç bir buyurgan vardır. Iç sömürü dış sömürii ile birleşmıştir. Ezilen halkı kurtarmak gerekmektedir. Bu kutsal davranış adınn ssvasa gırışilmistir va yitirilmlştir. Bulunduklan ülkeye, îs^'eç'e bır pencereden bakmak ve oradan tanımak zorundadırlar. Kendilerine sunulmuş olana ve sunulmamış olana kızarlar. Pencereden ne görebilirlerse artık. Pen cerenin dışındakilerın de onlara bakısı da bir başka türlüdür. Biraz çekingenlik. biraz hayrannk. biraz korku. biraz şaskınlık ve çokçana acıma duygusu ile kız. gmlık .. Onların agzından dinledlginiz Isveç, bir Baska İsveçtir. Dıjarda yaşamakta olan lsveç ise bambaşka... "YITIRMIŞ,, DEVRIMCILER BARINAGl STOCKHOLM... Buna «talih» demekte bir sakınca yoksa eğer. Gelişmiş denilen ülkelere bakarak, gelecekteki kendi sorunlarını gbrme ntalihi». Kentlerin kirlenmesi sorunu, ulaşım sorunu, konut sorunu, insan yapısmda gelişen bunthmlar soranu, cinsel sorunlar, ekonomık sorunlar... Sanayileşmis ülkeler bu sorunlara birdenbire dü»tüler. Sanayileşmenln hıza içinde olup bitenleri iyicene kavradıkları da pek söylenemez. Sorunlar ortaya çıktıkça, ne yapacaklannı düşünmeye başladılar.. Bizim gibi ülkeler, hiç olmazsa kuramsal olarak bu tür sorunlara karşı şimdiden kendimizı hazırlama olanaklarına sahibiz. • Şurası kesinlikle ortaya çıkmış bir gerçektir ki; artık (sanayileşme eşittir insan mutlulugu) varsayımı, doğru bir varsayım değildir. tpini koparmış bir sanayileçme, insana mutluluk yerine mutsuzluk getirebiliyor. Günümüzd» bunun yığınla örnegi var. İnsanın yapısında köklü değisme'er olmadıkça, insan kendine varamıyor. Eskiden sanayilejmenin insanı da degistirecefine, e*ki insanı yıkıp yerine yepyeni bir insan koyacağına kesinlikle inanılırdı. Olmadı bu. Olacağa da benzemiyor. Amaç bunalımsa, sağlandı. Ama, amaç mutlu bir insan yaratma özlemi ise, olamadı. Sanayileşmt; dünyadaki çelişkiyi azaltacak yerdt çoğalttı. •' Ayı, günesi, yüdulan insınlırm kullanacağı günler gelecek rrudır? İnsan tümü ile evrenin bujTirganı olabilecek midir?. Aslolan, insanın yönelişidir ve günümüzün insanı bu dofrultuda yürü mektedir. însan için başka bir çıkış kapısı kalmamıştır denebilir. Kendi yaşamım evrensel yaşamla eşdeğerde tutmadıkça ya da evrensel yasamı kendi yaşamı olarak benimsemedikçe, çelişkiler azalacak yerde gittikçe çoğalacaktır. Üretim ve tüketim ilişkilerindeki çatlak günümüzün yöntemleri içinde çözum bulma olanaklarından yoksun gö'rüntiyorlar. Çimdilerde geçerli olan sorun nalâ budur. Ama. ana sorun, tpmel sorun gittikçe daha degisik bir kanalda gelişiyor. • İnsan tümü ile biçimlenmedikçe. ilkel çe'.işkilerin boyunduruğunda yaşadıkça, anlamsızdır. olurken aldırmayan bu insanlar, kurulu düzen bir evin içinde ürkek bir yaşamın getirdigi korkuları yaşarlar. Kuramsal olarak saptadıklarını eylemde kolayca beceremezier. Pazardan iki kilo bir şey almak, hükümeti devirmekten daha agır gelir kendile rine. Genç bir devrimci ile karşılaştım. İşini sordum. Yüzüme öylesine büyük bir şaşkmlıkla baktı ki. bu kez ben şaşırdım. Bütün yaşamı «devrım» üstüne kurulmuş. Devrimden başka bir konu konusulamıyor. Devrim, onlar için yaşamın biraz dısına düşmüş. Yaratıhşının tek nedeni, yö netici olmakmış gibi. Duvara bir çivi çakamıyor. Devrimi anlatmayan bir kitabı okuyamıyor. Patates nasıl ekılir bilmiyor. Cinsel ilişkide bulunuyor, ama konuşmayı gereksiz buluyor. Tıpkı yedıği patatesin ekimini, üretilmesıni tartışmak ıstemedifi gibi. Şiir sloganlarla yüklü değilse. şiir defıldir. Bildikleri yok mu? Var. Karşı devrımcılerden nasıl kaçılır, biliyor. Halk nasıl duygulandınlıyor, biliyor. Korkuyu ve korkusuzlugu çok iyi tanıyor. İran Şahı'mn zulmundan kaçan, kıl payı ölümderı kurtulmuş olan bir genç öğrenci. uçsuz bucaksız bir denizin ortasmda kütüğe sarılmış biri gibi yasıyor Evleniyorlar. Sevdiklerinden değil. Yapılma, sı gerekeni yapmış olmak için. Sürekli olarak Irveç'te kalabümek için. Çocuklan oluyor. Radyo, televizyon, bir küçük araba, bunları yürütecek bir de iş. Agır agır, yadsıdıklarına gömülüyorlar. Tek dayanaklan günün biridır. O gün gelecek, televizyonlar, radyolar, arabalar, çocuklar. Ellerinde olan ne varsa, hepsi bırakılacak devrim adına gidecekler. Bunlarla sert, gerçekçl tartışmalardan kaçınmak gerek. Gerçek. onlara sıradan biri olduklannı anımsatmaktadır. Büyü'nün borulması demektir. Umudun ve kendilerlnin yıkılması demektir. Acılar ve özlemler içindedirler. Ülkeleri üe ilgilı bütün haberlerı ertesi sabah işlerine yarayacakmış gibi degerlendirirler. Derileri buz gibidir ama gözleri alev alev yanar. Masanın üstünde duran sarnp bardafii öylesine uzaktır ki, onlardan. ancak elleri ile uzanabilirler. Elden başka hiç bir şey uzanamaz o bardağa .. Çofu kez kendi aralannda toplanırlar. Çünkü. baskalannın başka konulan da vardır. Günlük yakınmalan, sevgileri, açkları, sehvetleri vardır. Dinleyemeaıler onl8n. Başka komılara karşı tek bir dav ranışları vardır. İlgisizlik... Kendi aralannda da kapışırlar. Dondü, satıldı. yumuşadı gibi söz cükler sık sık kullamlır. Olmaz diye bir şey olmadıgmdan, günün birinde, içlerinden bırinin ülkesinde isler yoluna si Yitirenler, geldiklerinin tersine tutucu olurlar. Kendılen de anlamazlar bunu. Önce ülkelerinın müziği ağır basar, romanı öyküsü. şiiri afır basar ardından özel yemeklere karşı özlem cogalır, Gelenekler savunulmaya baslanır, Dağlar taşlar özlenir. Kaldırımlar, duvarlar, küfürler aranır. İspanyollar kendilerini gitara Türkler bağlamaya vurur... Gi^ tikçe büyür acı. Ağır ağır kırılan bir kemiğin acısına dönuşür. Yıllar geçtikçe bakıtlar bulanıklaşır. Anlam da, anlamını yitirraeyt Bin dokuz yüı kırk yedids böyle birinı tanımıştım Paris'te Otuz yıldır ülkesinden ayrı kal' mış biriydl. övlesine güzel anlatırdı ki ülkesinı. insanlarını sokaklarını. ırmaklarını. geleneklerini, oyunlannı oraya gıtmenıze hiç gerek yoktu. Sonbaharda solmaya vüz tutmuş ağaçlarm yapraklarmı anlatırdı Renkleriyle; sannın yanmdalti koyu kahve rengiyle mavisiyle moruyla, evde kalmış kızlarıyla... Otuz yıl öncesiydi anlattıfc ları. Kendisi yetmişi aşmıştı Ülkesine dönse anlattığı sokak ların çoktan yıkılmış olduğunu görecektı. O evler, o bahçeleı çoktan gitmişti. Yfrmi yaşındald komşu kızı torun toslak sahibi kocaman bir Kadmdı artık. Uınutla bekliyordu. Vietnam savaşmdan kaçan Amerikalı, Ortadoğu cuntalarından kaçan yazar. Şili'den canmı zor kurlarmıj aydın, Afrıkalı devrimci... Sayıları ne kadardır bilinemez. Daha dogru bir deyimle biz bilemeyir. Bunlar yitirmiş olanlardır. Stockholm bütün bu «yitirmiş» lerin bir çeşit barınagıdır. Iktidar olmanm ucundan dönmüş bulunanlar ya da bir süre iktidarı avuçlamış olanların akıl almaz ssrüvenidir, bu serüven. Kurşun omuzlarını sıyırıp geçerken ya da yirmi yıla mahkum «O gün gelecekti.» O gün ıeldimiydi, O oraya dönecek. bütün haksızlıklan dümdüz edecekti. Son on beş vıldır, bir tcilissnin el ılânlanru daSıtarak va> şadıgını bilmez görünürdü. Bizler yâni O'nu dinleyenler d« bilmezden gelirdik. Günün birinde, tavan arasındakı odasmda ölü bulundu. Geride bıraktıgı bütün şey, yedl kutu fasulya konservesi idi... YARIN: SOLZENiTZiN ADINOA BİRİ.. GARTH D A BİZ1MLE BlCLlKTE GELE DiŞi BOND ULHİMLMI ıijılılıtı 'ı'ı la OOCMf?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle