02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
IX) Kasım 1976 tarihli Le Figaro gazetesinde Jeanine VVarnod imzalı bir yazı çıktı. Başlıgı: «Bulgar Hazineleri». Yazar, «Haîine» sözcüğü ile X. yüzyıldan XVII. yüzyıla degin türlü çağlarda meydana getirilmiş dinsei nitelikteki tarih belgelerini, elyazmalannı kastediyor ve 620 parçadan oluşan bu kolleksiyonun şu sırada Sofya Katedralinde sergilendiğini, önümüzdeki yü içinde de Paris'te sergileneceğini bildiriyor. Yazının ayrıntılanna girmiyorum. Yalnız bir noktayı ekleyeyim ki, Fransanın Sairst Germain, Toulouse, Tours, Orlean ve Dijon müzelerinden derlenmiş «Golva Sanat Yapıtları Kolleksiyonu» da Sofya Arkeolojı Müzesinde sergilenecekmiş Bu iş bir kültür ahş verişı imiş. Demek ki kültür alanında Bulgaristan yavaş yavaş Batı'ya açılmak istiyor. AA / Q yoluna girbin. Bunun siyasal yönü, lnsanlann insanları, milletlerin millefleri sömiirmesine karşı olan siyasal kuruluşların özgür bir örgütün tavanı altmda bir araya gelmeleriyle belirlenir. Buna karşı olanm kafasında, yukanda belirtmeğe çalıştığım kavramları görecsk bir pencere henüz açılmamış demektir. Demirel'e göre, Sosyalist Enternasyonale giren partilsrin bulunduklan devletlerin hükümranlık lıakları ortadan kalkarmış! Şu halde Alman Sosyal Demokrat Partisi bu örgüte üye olduğu için bugün Batı Almanycnın egemenlik ve hükümranlık hakiu yok olmuş sayılmalıdır. Bize gelince, tıpkı Osmanlı Imparatorluğunda olduğu gibi, düşünce Demir Perdcri arkasında yaşamalıyız: bunun adma da «Hükümranhk hakkı» ve «Milliyetçilik» demeüyiz ve halkımıza da böyle öğretmeliyiz. Buna karşılık ticaret ve ekonomi Demir Perdesini kaldırmalıyız, vatanımızm altını, üstünü Batılı Enternasyonal şirketlere teslım etmeli>iz; sskeri Demir Perdeyi kaldınp topraklarımızda yabancı egemenliğine bırakılmış üsler kurulrnasma izin vermeliyiz; ekeceğimiz haşhaş için bile yabancı devletlerden onay almalıyız. Bütün bunlara kSrşı olan CHP «Milliyetsiz» bunlan onaylayan partiler ise «Milliyetçi»! Olaylar ancak bu denli ters yüz edilebilir. Ama kim inanır bu övünme ve suçlamalara! 12 AUUK ı w i OLAYLAR VE GÖRÜŞLER DEMÎR PERDE Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU dı ve bu cihatle dairei ahzü ita vüs'at buldu... Frenkler dahi kanununuz ne ise meydana koyunuz biz de görelim ve tebaamıza bildirelim derlerdi...» Bu ağdalı Osmanlıcayı bugünkü Türkçemize çevireyim: «Yedinci yazıda bildirilciiçi jribl, 1272 (1856) yılı başlarında fıkıh biliminden (İslam Htıkukundan) bir kitap <yasa) meydana çetirilmesine nasıi girişildiğinin anlatılmasına şöylece başlıvalım: Avrupahların Osmanlı ülkelerine çclmeleri günden gfine arttı; özellikle Kınm savası dolayısiyle olağanüstü çoğaidı vc bu yüzden (onlarla) ahşverlş çevresi çenişledl. . Batıhlar, sizin yasaıuz ne ise meydana koyunuz, biz de görelim ve kendl uynıklanmıza bildirelim derlerdi...» Osmanlı Devletinde o zamana değin ayn ayn maddelerden oluşan ve bir büttinlük gösteren yasalar yoktu. Fıkıh bilimi türlü kitaplarda. sistemsiz kurallar ve fetvalar içinde dağınık bir dunımda bulunuyordu. Batılı hukukçular bunlan anlayamıyorlardı. Doju bilimleri uznıanlan bile, dil bilmeierine rağmen, Islâm Hukukunu sistematik bir düzene koyamıyorlardı. Cevdet Pasanın yukanki satırlan gösteriyor ki. Batılılar, Osmanlı împaratorluğu ils kendi aralarındaki Demir Perdenin kalkması için ise hukuku sistemleştirme ve bir yasa içinde toplanıa noktasından başlamak istiyorlardı. Sonunda bu iş yapıldl ve yülarca süren bir çalışma sonucunda Mecelle hazırlanıp yürürlUğe girer girmez «Code Civil Ottoraan» başiığı altında Fransızcaya çevrildi va 1881'de îstanbul'da yayın landı. Böylsce Osmanlı Devleti ile Batılı ülkeler arasındaki düşünce Demir Perdesinin kalktığı sanılmasın. Çünkü, Osmanlı Medeni Kenunu yerini rutmağa çalışan Mecelle'nin Fransızcaya ve Fransız Medeni Kanununun da 1892"de Osmanlıcaya çevrilmesi, düşünce ve kültür alışverişi konusundaki engelleri, hukuk alanında ortadaıı kaldırmış değildi. Bu iki yasa arasında kocaman bir Demir Perde vardı ki, o da. sadece dil meseleri değil, iki ayn dünya îrörüsü sorunu idi. Fransız Medeni Kanunu layik bir devletln, Mecelle ise teokratik bir devletin yasası idi. Bu yasalann kaynaklan büsbütün değişikti. Ara'.annda ne tarih, ne de şörüş ve düşünce bağlantısı yoktu ve olamazdı. Bu yazıda Mecelle örneğinden söz edişimtzin nedeni, Demir Perde denilen nesnenin yalnız günümüzün ideolojileri arasındaki duvar olmadığını, bu nesr.enin insan kafasında yaşadığını ve aynı ülke içinde bile kisileri kamplara ayırabildiğini göstermektir. Çünkü Cevdet Paşanın, bir parçasını yukarıya aktardığım yazısının bir yerinde, o zanan ülkede Fransız Medeni Kanımunu alıp uygulamak düsüncesinde olanlardan soz ediliyor ve bunlarm «Bu makule (tür) alafranga düşüııcelere sapanlar» olarak nitelendiği belirtiliyorciu. Demek ki kültür alış verişi olmazsa ülkeler arasında. sadecs mai ahş verişi ve ticaretin gelişmesi ile Demir Perde kalkmış olmaz. Bu bakımdan acaba yazının başmda sözünü ettiğım Bulgar Fransız kültür ilişkileri bu iki Ulke arasındaki Demir Perdeyi kaldırmağa hizmet edebüecek midir, sorusu takılıyor insanın kafasma. İktisaden Gazel eçenlerde Boğaz'da bir katın aylık kirasının 45 bin liray» yükseldiğini yazmıştım; bir dostum: Ne olacak, dedi yüz bine de var. . Çok değil, ikiüç yıl sonra, Istanbul un gözde yerlerinUe liiks daiıelerin aylık kira bedeli yarım milyona çıkabilir. Enfiâsyon başını almış doludizgin eidiyor; arsa ve apartıman vurgunculuğu, karaborsa, istifçilik, kaçakçılık ve her tür kolay para kazanma yollan pompalanıyor. Paralar. kuruslar, liralar anlamını yitirmiş durumda . Çarşıpazars çıkıp yüzlüğü bozdnrdun mu eriyiveriyor. Gece kulttbüne giden bfyıadc. artık beşyüzlüğü dolmuş kâhyasmn bahfif diye veriyor. Bütçe T20 milyar liraya lıağlandı. Bir kuşakta 220 milyonclan 220 milyara çıkaıı bütçe ile övünecek mi)iz? Süleyman Demirel istediğince konuşsun: « 1975 programmda kamu kesimi 292,2 milyar lira m»liyetli 7.100 proje üzerinde çahşmıştı. Bu demetin yüzd* 84,2'sini cievam eden, yüzde 15,8'ini de yeni işler teşkil ediyordu. 1975 ödeneği ise 54,5 milyar TL. idi. Kamu kesiminin 1976 yılınâa 441,3 milyar TL. toplam maliyetü 8600 adet pıoje üzerinde çalışması öngörülmüştür. Söz konusu proje demetinin 363,8 m;l;.ar lirası (yüzde 82,3) devam eden ve 78 milyar lirası (yüzde x7,7) yeni işlerden oiuşmaktadır. 1976 yılmda kamu sektorünce 84,9 raiiyar liraliK yatırım ympılması öngörülmüş, özel sektörce 63,5 milyar liralık yatırun harccması yapılacağı lahmin edilmiş ve böylece toplam olarak 148.4 milyar lıralı:: sabit sermaye yatırımı yapüması hedeî alınmıştır. Mahalli idareler harıç, kamu sektörü 8600 adet projeye 83.fi milyar lira harcıyacaktır.» Parasallık üstüne bindir bindireblldifince... Yatınmiann ınaliyetleri fiınden güne artıyor; Bütçe günden giine şişıyor. 11 iç bir yatırım baslangıçtaki maliyetiyle bilmiyor. ve zımaıunda sona erdirilemiyor. Beş yılda sonuçlanması gerekrn baraj, 10 yılda: üç yılda bitmesi gercken fabrika, yedi yılda: iki yılda açılması gereken yol. sekiz yılda açüıyor. Süreler uzadıkça, para değcrinin düşmesinden, dünya piyaaa* sında fiyalların yüksflmesindcn, yitirilen zamanların olumsuz yığınağından maliyeti artan yatırımlar; kalkınmanın değil bunahmlann itici gücü nitcligine dönüşüyor. SokakUki adam büe blUr ki temeU ablan bir fabrika belirli sfireai içinde bitirilip calışmays bashyamazs». topluma yuk bindirir; çnhşnıaya başladıktan sonra da çıkardığı ürfinler pahalıya maiolur. Bu yüzden dünya piyasalarında rekabete da» yanamaz. Adma gümrük fabrikaları denen bir yığın işietme, Türkiye nin sınırları içinde başıboş at koşturmaktadır. DCTlet Hazinesinin olanaklannı kullan; smırlara yasaklar koj; gümrük duvarlarını yükselt; ve içerde zavallı halk yıtınlanna sür pahaüva maiıru... Sonra da nutuk at: Hiır tesebbüsle ülkeyi kaJkındırıyorum. Hangi hür teşebbüs? Hangi özel tesebbüs? Düpedüs devlet baskısıyla ve giicüvle iç piyasayı kapatmış girişLmler, dünya piyasasından vüksek fiyatlanyla ekonomik baskı mekanizması kurmuslardır. Eğer düzen, gerçekten liberal, hür, ya da yeni deyimle özjriir koşullsra bağlansa; bu öıel te»ebbüslerden hiçblri ayakta dununmz. Nitekim AET yetküileri diyorlar ki: Giimrük dovarlannı indireceğiz.. Bizunkiler hemen bafırmaya bashyor. Çünkü giimrük duvarları ardında hür tesebbüsçülük oynamaya alısmışlardır. Gerçekte yaptıklan. devletin zoruyla gümrüklert kapamak ve yüksek fiyatlan iç piyaaada geçerll kılarak halkı baskı altuıda tutmaktır. ÜsteUk ne ilginçtir ki 1976 yılında. yani özel tesebbüs felsefesine sanldığımızdan çeyrek yüx> yü sonra, devlet yaünmlan özei yatınmlardan yirml milyar lira fazladır. Bu durum Türkiye'nin özel yapuı balanundan devletçiliğin ne denli zorunlu oldugunu gösterir. Ama devletçillk sermaye sınıfma dönük oidu mu, halk iflâh olamaz. O laman gelsüı enflasyon politikası... Bugta milyon olan, yann milyar... Yann milyar olan, öbür gön trilyon .. Ve poiitikanm nutuk kürsülerinde at atabildlfinee: Yfttınmlarda trilyona gidiyoruı. Gitsen ne olur, gitmesen ne olur! Paraaıa dejerl böylesine düştükçe, fiyatUr böylesine azdıkça, rakamlarl» nutuk söylemenin gazel atmaktan ne farkı var? Bir komşulanmıza bakahm, bir de kendlmize! Iktlsaden ne zavallı durumda oldufumuzu aınır ötesinin boy aynasmda lyk» görüruz. G Demir Perdenin Anlamı Demir perde, Batı ülkslerinin tiyatrolarında çoktan beri yasal bir zorunkık olarak kullanüan, yanmaz ve ses geçinnez bir perde olup. temsil sırasında bir yangın tehlikesi başgösierince hemen indirilerek tiyatronun sahne bölümünü S3yirciler bölümünden ayırır. İkinci Dünya Savaşmdan sonra «Demir Perde» sözcüğü, komünist ülkelerle dünyamn öbür ülkelerini ayıran simgesel bir perde anlamında kullanılmaya başlandı. Bu sözctiğün ad babası Churchill'dir. Billndigl gibi, Bulgaristan «Demir Perde» gerisi ülkelerdendir. Tıpkı Sovyetler Birliğinde ve öteki komünist ülkelerde olduğu gibi, orada da Bulgar vatandaşlanndan her isteyen kişi ülke dışına çıkamaz. Çünkü seyahat özgürlüğü yoktur. Bunlara, «Demir Perde gerisi ülkeler» denilmesinin bir nedenl de zaten budur. Işte bu anlamda «Demir Perde», soyut bir siyasal kavram dır. Bu kavramın Berlin'i ikiye bölen «Utanç Duvarı»nda olduğu gibi kimi zaman somutlaşuğı da olur. ' İster somut ister soyut olsun komünist âlem ile kapitalist âlemın dünya görüşlerini birbirinden ayıran bir düşünce perdesidır, Demir Perde. Eskiden adı olmamakla birlikts, bu anlamda Demir Perde din ayrılıkları dolayısiyle V3rdı. Özellikle Müslüman ülkeler, MüsHiman olmayan ülkelerle herhangi bir kültür alıs verişine yanaşmadıklan için, onlar arcsmda düşünce ve dünya görüşü açısından bir Demir Perde vardı. Osmanlı Imparatorluğu da bu bakımdr.n uzun yüzyıllar boyunca bir Demir Perde ülkesi olarak varhğını sürdürdü. Kimi düşün adamlarının Tanzimat Hareketi için «Batıya açılan pencere» demelerinin nedeni budur. Asıl Sorun ve BP Şimdi bu boş lâflan ve gevelemeleri görmezlikten ve duymazlıktan gelerek, CHP'deki »sıl sorunun özüne dokurralım. Görünen şı;dur: Son CHP Kurultayında Genel Merkezcilere karşı ol?jı grubun daha solda, daha ilerici bir izlenim bırakmasıdır. Bu. partinin ^elcceğı için umut vericidir. Ecevit'in Hderliği herhangi bir şe';ild.3 tartışma konusu olmadığma göre, şimdi seçilenlerle, roçümeyenler arasındaki ssvaşımın uygar ölçüler içinde geçmfsi ve sürmrsi bu partıyi yıpratmaz. güçlendirir. Yeter l:ı bu savnşım, kişisel hırslann kabarmasına vç dolayısiyie parti içi düşmanlıklara yol açacak bir sandalye savaşımına dönüşmesin. Ve taraflar arasına bir düşmanlık Demir Perdesi indirmesin. Bu, Türkiye'de demokrasir.in sonu olur. Çünkü MC partileri «demokrasi» diye diye, örtülü fasizmden açık faşizme dogru dolu dizgin yol alıyorlar. Birlik Partisi'ne gelince; CHP'den daha solda görünen bu küçük partinin mezhep aynhğına dayandığı ve alevilerin partisi olduğu, zaman zaman yazıldı ve söylendi. Ben böyle oldugunu sanmıyorum ve sanmak da istemiyorum. Bu ülkedeki alevi vatandaşlar da özü ozüne Türk'tür. Mezhep aynhğı inanışı ilgilendiren bir konudur, siyaseti değil. Insanın berhangi bir din veya mezbeple doğması kendi elinde değildir. 1400 yıla yakın bir zaman önceki Ali Mua\nye çatışması Araplar arasında olmuştur. Sünnilik ve alevilik ayırımı, bu çatısmanın ve daha sonraki Kerbelâ vakasımn uğursuz bir ürünüdür. Türkiyemizi bölmek isteyenler yararlanır bundan. «Birlik» adını taşıyan partinin, böyls bir amacı aklından bile geçirmeyeceği kesindir. Şu halde bu partinin ya bir sosyalist parti kimliğini alması, ya da sosyal demokrat bir parti olan CHP'ys katılması, kaçınılmaz bir son olarak görünmektedir. Önümuzdeki seçimler gösterecektir bunu bize. Yakınlaşmâ Zorunluğu Çok öncelert yine bu sütunlarda yazdığım gibi, komünist ülkeler, yalnız topluma değil bireye de değer veren hümanist bir sosyalizmaya; kapitalist ülkeler de loplumu tümüyle mutlu kılmaja yarayacak sosyal bir demokrasiye ve özgürlükçü Fosvalizme kayacaklardır, kaymak zorıındadırlar. Çünkü bir yanda birey ve özgür düşünce, öte yanda toplum ve sosyal refah gerçeklerini görmezükten gelmek ve tümden yadsımak olanağı yokıır. 28 kasunda çıkan yazımın sonunda «Gelecek hafta CHP'den ve BP'den sözedeceğim» demiştim. Geçen pazar bayrama rastladığı için gazetemiz çıkmadı. Bu arada önemli gelişmeler oldu. Şimdi burada CHP Kurultayınca kabul edilen pro^ramdan söz etmenin artık anlamı kalmadı. İlhan Selçuk dört yazı içinde bu programın temel nrktalarını çok güzel özetledi. Prof. Muammer Aksoy, Prof. Mümtaz Soysal ve Ugur Mumcu, gerek programdan, gerek CHP'nin Sosyalist Enternasyonale katılma isteginin dogurduğu demagojik tepkilerden sttz ettiler. öbür partilerin ve liderlerinin, özellikle Demirel'in, bu girişim karşısındaki tavn. Nadir Nadi \e Abdi İpekçi tarafından ^ia yeterince eleştirildi. Ben Denıirerin konuşmalannı okuyup dinledikçe hep şu Demir Perde sorununu düşündüm ve demek ki Demirel'in kafasında bir Demir Perde var dedim kendi kendime. CHP dünyanm gidişini ve gelecek toplumlann yönetim dururr.unu görüyor, çagdaş uygar dünyaya doftru açılmak istiyor. Kültür alış verişi sadece müze esyasmı sergilemekle olmaz; siyasal alanda, sanat, edebiyat alanında da olmalıdır ki. dünya yüzünde ysşaj'ar. halklar arasmda yavaş yavaş hümanist çizgide bir yakınlaşmâ olsun ve dünya barışı böylece kıırulma Bir Belge Bunun somut belçesini Mecelle Komlsyonu Başkanı Cevdet Paşa'nın vakanüvis (saray tarihçisi) Lütfi Efendiye devretmiş olduğıı kâğıtlar arasında görüyoruz. Cevdet Paşa, bu belgelerin bir yerinde, adına Mecelle denilen Osmanh Medeni Kanununun yapılmasmdaki zorunluğu anlatırken şöyle söylemekt3dir: «Yedinci tezkerede iş'ar olunduğu üzere, 1272 senesi evailinde ilmi fıkıhtan bir kitap telifine ne veçhile kıyam olunduğunun berveçhiâti beyanına mübaderet olunur. Günden güne Avrupalılarm Memâliki Mahruse'ye tevarüdü ziyadeleşüp alelhusus Kınm muharebesl münasebetiyle fevkalâde çoğal Bu Bunalım Çağında Gençlik OKTAY AKBAL Evet Hayır Sosyalist Enternasyonal ha!. CHP 23. Kurultayı, Partinin tarihinde bir dönemeç noktası oldu: Geniş halk kitleleri, çağdaşlaşan Atatürk Partisinin, kendilerine özgürlük ve refah alanında somut olarak neler getireceğini, yeni program sayesinde artık açık seçik görebilecek! «İşte, her tür sömürü ile savaşarak halkın özjjjrjliğünü ve refahmı gerçekleştkmeyı, dışta da emperyalizmiöber türüne karşı eephe alarak uluslararasında eşitlik ve özgürlük temekne oturtulan bir işbirliği ve dayanışmayı» amaç edinmis parti, kuşkusuz sadece CHP değildir. Çok partili siyasal yasann benimsemiş her toplumda, «Siyasal demokrasi» yanında «Sosyal demokrasi»ye, «ekonomik demokrasinye ve «Uluslararası demokrasi»ye (Uluslann demokratik ve özgür ilişkilerine ve dayanışmasına) ön plânda yer veren, açık ya da kapalı sömürgeciliği (Büyük ve güçlü devletlerin, ötekilerini gerek sömurmesini, gerek siyasal vasiliği ve tahakkümii altına almasını) reddeden partiler vardır. Bu partiler inanmaktadırlar ki, hem içbarış hem de dışbanş, ancak sınıflar ve devletler arasındaki demokratik işbirliği ile csömürünün ve iradesini ötekilere dikte etme tutkusunun ve olanağının ortadan kaldınlmasiyle) gerçekleştirilebilir. Ve yine aklı başında olan her kişi bilir kı, teknik ilerlemenin başdöııdürücü bir düzeye ulaştığı, uzaklık kavrammın yok olduğu, dünyanın son derece ktiçüldüğü çağımızda, hiç bir ulus kendi kendisine yetemez. Başka uluslarla sıkı bir işbirliği saglayamayan toplumlar, ekonomik ve külturel ala \a başta olmak üzere, her alanda geri kalmaya ve binbir zorlukla karşılaşmaya mahkumdur. Günümüzün iktidarlan, özellikle demokratik. ülkelerde geçicidirler. Sadece bu iktidarlara dayanan ilişki ve yakoniıklar, fazla bir deger taşımadığınd&n, dış politika (Uluslararası ilişkiler) artık çok daha geniş ve yaygın bir temele oturtulmaktadır. Günumüzde top lumların en güçlü baskı grupları ise, siyasal partUerdtr. Bu nedenle, uluslann benzer amaçlara yönelik partileri arasında yakın baglar kurulur ve partider. partiye görüş alışverişi aralıksız sürdürülürse, ortak Tmaçlar doğrultusundaki çözüm ve kararlann, günü gününe geliştirilip yaratılmalan kolayca ağlanır. Bu partilerin iktidara «»elmeleri halinde, ilgili devletlerin anlaşmalan ve bu anlaşmalann uygulanması çok kolaylaşmış olur. İşte bu nedene, CHP'nin 1951'de Frankfurt'ta ilkeleri saptanan demok ratik sol partilerin işbirliği örgütüne katılması, en dogal, en olağan bir sonuçtur. Böylece TUrkiyenin en yakın Telecekteki iktidar partisi, «Demokratik sola doğru giden tüm dünya»nın (1) yapıcı güçleriyle, daha 'ugünden işbirliği kurarak, <(özgürlük ve refaha yönelik bir uluslar ailesinin mimarlan arasına girme ve hergün yavaş yava? kurulan böyle bir dünyanın yapımında söz sahibi olma» olanağına karuşma akıllılığını da göstermlştir. Prof. Dr. Muammer AKSOY re Sağ Cephe, CHP'nin ulusal çıkarlanmıza en büyük ölçüde uygun Alişen bu karan karşısında, yine demagoji. yutturmaca. iftira ve jurnalcililt yöntemlenni seferber etti: «Dünyanın çeşitli demokratik sol partilerinir. yer aldığı bu işbirliği ^rgütüne katılmak, ulusal egemenliğimize aykın imiş; Türkiyenin içişlerine başkalannı karıştırmakmış. Böy lece entemasyonalci bir zemine sürüklenirmişiz. Bağımsızlığımıza bir darbe vuruluyormuş. Esasen Anayasamızda sosyalıstliğin hiç bir türü yokmuş. Sosyalistlik milliyetçilikle bağdaşamazmış!». Eğer bu iddiaları ileri süren kişi, sadece AP Genel Başkanı olsaydı, bunlan kahkahalarla yamtlamak yeterdi. Ne yazık ki bu kişi, ayni zamanda Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır. Bugün dünyanın hemen her yerinde, artık pek çok sade vatandaş dahi bilmektedir ki, demokra tik sol partilerin 1951 'den bu yana kurup yürüttükleri Sosyalist Enternasyonalin, ne ulusal egemenliğe, ne bağımsızlığa, ne her alanda serbestçe karar verebilme yetki ve olanağına, en küçük ölçüde gölge düşüren bir niteliği (ve Komünist Enternasyonal ile bir ilişkisi, hatta benzerliği) asla yoktur. Bu kuruluş. gerçek anlamıyla «Entemasyonalist» (Ulusal egemenliğe şu yanda bu ölçüde rakip) bir örgüt değildir. dırsuılar, bütün sosyalistler ortak bir amaca ulaşma çabası içindedirler: Bu ortak amaç, sos yal adaleti, oldukça yüksek bir refahı, özgürlüğü ve dünya banşını getiren bir toplunfc^ilzenidir.» Komünist Entemasyonat ise, yalnız ilkeleri ve amaçla'rt'bakımından Sosyalist Enternasyonalden kesinkes ayrılmakla kalmaz, bağımsızlığa ve millî devlet ilkesine gölge düşüren, «tam bir düşünce ve eylem birliği» temeline dayanır (2). Zaten «Enternasyonal» deyimi, sadece uluslararası işbirligini anlatır. Bu işbirlığinin niteliği, yani üyelerin (uluslann ve devletlerin) serbest iradelerini yok edip etmediği (yalnız bir «işbirliği» düzeyinde mi kaldığı, yoksa bir «trade birliğine» de mi dönüştüğü). o kuruluşun statüsüyle ve uygulamadaki tutumuyla ortaya çıkar. Sosyalist Enternasyonal'de, ancak serbest bir işbirliği vardır, bağımsızlığı gölgeleyen bir «İrade birliği» asla söz konusu değildir. (3). | » orkutucn bir gençlik, bu Kençlik! Herseyl btllyorlar \ \ | \ Şîimüiki gençler. Her şeyi!» Bir baba, ya«ı altmışa yaklaşan bir baba böyle düşüniiyor af» açık, şaşkm.. Bir lise öfretmeni, sa^asmış," tutsak kalmış, ozgurluğünü yitirmiş, gençlik yıllannda sol örfütlerde çalışmış, zamanının tüm gençlik eylemlerine katılmış bir kisidır bu baba öyleyken jaşı ylrmiye gelmiş ya da gelmemiş KIZI, oglu ona «Sen özgürlüğün ne demek oldufunnn farkında mısın, ac»ba?» diye sorabilmektedirler. Baba kendi kendine dusunur: «Bilseler bu ahmaklar özgürlüğün ne demek oldufunu. Ama nereden bUecekler? >e>miş sanki? Ne olnuış onlar için? Tutmuslar İH yü önce sokaklarda barikatlar lmrmuşlar. Sevsinler! Hani turistlerin tarihsel şatolan gezmelerl gibi bir şey bunlann sokaklarda barikat kurmaları. Yani ne sanıyorlar kendilerini sokaklarda barikat kurdular diye?» Çağimızdaki kuşaklar arası çatışma her zamankinden daha keskin, daha katı, daha acımasız... Her ülkede bdyle, her ülkenin «aydın» sınıflannın gençleri, okumuş ya da okumakt» olan gençleıi, kendUeıinden bir kuşak öncekilere, babalara, analara, amcalara bunın kıvınyorlar. Herşeyi onlar kuracaklar, herseyin en iyisinl onlar yapacaklar, onlar yazacaklar, onlar varatacaklar! Hem bu o kadar da zor değil ki! Nerdeymis önceki kusaklann akıllan? Herhalde, düşünememlşler, ya da (fereken çabayi gösterememişler! Ama «yeüştlk iste biz» dlyerek atılımlardan atüımlara koşacak gençlik... Herşeyi yenüeştirecek, güzellestirecek, bu jasamı yaşamaya defer yapacak! Hep rastlamışızdır, evimlzde. komşumuzda, tanıdıklanmızda... Daha lise sıralannda, yüksek öğrenim başlarındaki gençlerde, babaya. anaya, kısacası kendinden bir iki kuşak öncekilere karşı bir tepki, bir küçumseme, hlç bir şeyi beğennıeme, eleştirme, nerdeyse yıkıcılığa varan bir dusmanca davranıs, konuşus .. Aydın bir ana baba da olsanız, çocuğunuza gereken «özgür yetişme» koşullannı da hazırlasanız, o genç bir an gelir «Amma özgürlük!» dlyecektir. Başkaldııma, gençliğin özünde vardır. Başkaldııma, iyiyi, güzeli arama; bulmayınca da bir önceki kusağın bezgin ruh halinl takınma . Kaç yü sflrer bu coşku, bu içten arayış, bu katıksız istek, heves? Birkaç yıl önce tanıdığım coskulu pençler, o yeryuzüne yeni dflzen getirecek, geüniş feçmiş kusaklann başaramadığını yapacak o öncüler hani nerde? Nerde Fransa'nın 68 eyleminde önde yürüyen CohnBendit, nerde kml Rndi. nerde Tank Ali, nerde blzdek) atesli genç öncüler? Bir bölüğii kryıldı iyice. canlannı verenleri oldu, çöküp gidenleri, o inançlı ateçi vüreklerinde hâlâ canb tutmaya çalışanları. Ama bir çoğu da bütün yaptıklanmız yanlıs, erken, vakitslz tşlerdi, demlyor mu? öğrrninılerini bitirenler toplumun ahşık duzenine kendilerini uydunnaktan basba çare göremeyerek, babalan, analan, amcaları gibi kuzu kuzu sürüye katılnuyor mu? Roger Ikor'un «Suçsuzlar Kapısı» romanını okumanızı öğütlerim. Hem sağlam, güzel bir roman. Hem de Semib Tuğrul tarafından dilimize başanyla kazandırılmış. Okurken insan, «işte, roman böyle olur» diyor. Elinize aldınız mı bırakamıyorsunuz, sizi çekiyor, kendi dünyasına sokuyor. Kisileri de nerdeyse tamyacaksınız, Fransız da olsalar hepsi size yakın, gerçek bir «insan» hepsl... Baba ana, çocnklar, olaylann geçtiği çevre... Adları değiştirin Ali, Fatma, Orhan bilmem ne koyun, bir şey değişmez. Düsünen, okuyan, yazan, birşeyler arayan huzursuz gençlik o gençliğe bakıp şaşan analar babalar ber ülkede var bu çağda... «Suçsuzlar Kapısı»nın ba? kişisi lise edebiyat öğretmeni Jourdedieu gibi konuşan babalar az mıdır? «Benim çekemediğim nedir büiyor musun? Ben onlann her şeye karşı çıkmalarını çekemiyorum. Ama her şeye karşı çıkıyorlar! Her şeyeî Karşılarmdaki insanları düşman yerine koyuyorlar. Karşı çıkmak için karşı çıkıyorlar. Yalnız karşı çıkmak zevki için! Aptalca bir davranış bu. Ahmakça bir davranış. 68'den bu yana bizim varlığımız bile batıyor bu çocuklara! Gerçekte, yaptığunız seylere, söyledifimiz sözlere kızdıklarından da degil. Biz, biz olduğumuz için! Analan babalan olduğumuı için karşı çıkıyorlar. Yıkmaya çahşıyorlar bizleri. Irkçılar gibi tıpkı. Kafatasçüar gibi! Gerçeği ister misin Colette? Ne verirsen, ne denli verirsen ver bu çocuklara, doymuyorlar. Daha istiyorlar. Utırmadan daha fazlasını istiyorlar...» öte vandan, on yedi yaşmdaki, lise bitirme sınaTuu o gün vermiş Nicolas da bir bunalım içinde çırpınmaktadır. Avutacak bir şey yoktur, aşk sinejna, kitap, fiklr, hiç bir sey. Bu başkaldııma döneml de çeçecektir. O da kuzu kuzu sıraya girecektir, sınavlar, okullar. sorumluluklar. «tğrenç şey yaşamak. Pis her şey! Ne engeller, ne engeller! Görmezlikten çeliyorlar bunlan. Neler koyuyorlar Insanlarm arasına. Ne engeller! Koca koca rikirler. Kâğıtlar sonra, yığmlarla kâğıtlar! Doldurulacak soru kâğıtlan. Ceza pusulalan. Vergi bildirüen. Diplomalar. Kimlik kartlan. Dosyalar. Fişler. Fişler. Kartonlar. KâğıtUn, mukavvadan zindanlar. Boş verdin ml bunlardan birine. kurtulus yok demektir. Yurarlanırsın çamura. Bu ise yaşamak, hayır.» Nlcolas">T bir gece süren lç hesaplaşmadan sonra uyku haplan alarak canına kıymaya iteleyen, budur işte. Bu birşey bulamamak, arayıp, inamp da her şeyden elleri boş dönmek... Gençlik, önceki kuşaklardan birşeyler istiyor. Kendl de bilmiyor iyice ne istedİRİni. ama bir seyler istiyor. Oğlnnu yitirmiş baba şöyle der romamn sonunda: «Biılerden istedlklerini rastlantı sonucu, kendimiz de farkında olmadan, bazan verebiliyonız onlara. Bîlmeden. Rastlantı sonucu. Daha açıkçası çoğu kez hiç bir şev veremiyoruz. Hiç bir şey.» işte budur gerçek, budur acı olan. budur her kuşağı bir öncekine düşman yapan, baskaldırmaya götüren, bir sey arayıp bulamamak, verememek... mokratik Sosyaazme ilişkin bu yargılar, sadece bizim gibi düşünenlerin degil, 12 M&rttan bu yana Demirel ve AP'ye bir hayli yakın bir tutum içine giren, hatta onlann savunuculuğunu ^pan yazarlann dahi ulaştıklan sonuçlardır. örneğin bu gerçeği saptamak için, Prof. tsmet GirUU'nin çeşitli broşür ve makalesine göa atmak, yeter de artar bile... Giritli, özellikle «Çağdaş Sosyalizm» başlıklı broşüründe, Cumhnrlyet ve Mllliyette yayuılanmış bir çok makalesinde, hem Sosyalist Enternasyonali, hem de onun üyesi olan demokratik sosyalist partilerce benimsenen yolu övegelmektedir. Akbsnk'ça yayınlanan «Komünizm, Sosyalizm ve Anayasamız» adlı kitabmda bile şöyle diyor: «İsrail'in hürriyetçi ve gerçek anlamda bir demokratik sosyalizm hareketi ve örgütü olan Sosyalist Enternasyonale üye bulunan Mapai Partisi liderlerinin baslretli politikası sayesinde, tsrail bütün alanlarda büyük basanlara ulaşmış ve neticede «Üniversite kafası'nın» «Med rese kafası ve zihniyeti» üzerindeki ustünlük ve zaferini tescil etmiştir» (s. 21). Ortanın solu deyimi ve kavramı yerine «Demokratik Sosyalizm» deyim ve kavramının benimsenmesini, «Memleketin geleceği bakımından samimiyetle arzuladığını» dile getiren Prof. Hüsevin Naili Kubalı, demoiratik sosyalizmin «Neo Kemalizm» den (Atatürk ilkelerinin bugünkü Uzantısından) başka birşey olmadığı görüşünü savunmuştur. Nihat Erün de ayni görüşleri CHP Parti Meclisinde uzun uzadıya înönüye karşı dile getirmişti. Demek oluyor ki, DemireUn birkaç gün önce tekerleyiverdiği sözler, bir süredir pek sevdigi ve Hukuk otoriteleri olarak kabul ettiği bu Profesörleri kırmıştır. Dahası var: Demirerin Sosyalist Enternasyonale ilişkin incileri, tanınmış Fransız demokratik sosyalistı ve eski Başbakanlanndan Mendes France'ın yazüarını ve sözlerini Türkçeye çeviren ve be nimseyen kendi Yardımcısı Prof. Feyzioğlu'nun görüşlerine de ters düşmektedir. Demirel, bizim daha 1969'da Türkçeye çevirdiğimiz Frankfurt büdırgesi mernıni Doç. Ahmet Taner Kışlalı'nın, Asistan Anıl Çeçen'in makale dizilerindeki ve Prof. Tank Zafer Tunaya'mn kitabmdaki öze^ leri, hatta 1975 aralık ayında çeşitli Slericl gazetede yayınlanan çevirileri okumayı günah sayabilir. Ama hiç değilse Feyzioğlu, Erim, Kubalı ve GlritU gibi kendisince makbul ve muteber profesörlerin Demokratik Sosyalizm ve Sosyalist Enternasyonal konusundaki açıklamalanna bir kerecik olsun göz atsaydı, dünyadaki itibanmız bakımından çok yararlı olacaktı. (1) Tüm dünyadakl gelişmenin «Demokratik sosyalizm doğruHusunda» oldugunu, başta ünlfl bilim adamı Pof. Maurice Duverger olmak üzere, pek çok «lyssal bilimci sa%Tinmuştur. Biz de, yülardan beri bu görüşü, «Dünya pembede birlesecektir» deyimiyle özetlemekteyiz. 12) Özellikle bakınız: Günther NoUau, Die Internationale, Köln • Beriin, 1959. (3) Bagımsızlık ve millî egementik ilkesine sadık kalan birçok başka devlet gibi Türk Devleti de, adında «Enternas yonal» sözcüğü de yer alan düzinelerle örgüte üye olmuştur. Ama bu üyeliklerin, Tflrk Devletini «Entemasyonallst» bir zemine sürüklediğini iddia etır.ek, klmsenin •kbndan geçmez. TÜRKİYE DÖRDÜNCÜSÜ Oğrencnniz Lebriz Yukselm 976 05.S. ve İSTANBUL BİRİNCİSÎ ohnasmdan kıyançlıya z !DDİAHIK\GULÜM^LÜ6Ü Türkiye Cumhuriyeti Basbakanınm yukanda aktardığımız iddialarınm, Ingiltere'de, Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da, Portekiz' de, Noneç'te, Danimarka'da, yani çeşitli NATO ülkelerinde, şimdi ya da bir süre önce Başbakan olmuş kişilere ve iktidar partileTam aksine, «Ulusal egemenlik rine hakaret niteliği taşıdığını düşünememesi, büyük bir gaf ve lere ve bagımsızlıklara musallat olan güçlerle savaşım» amacma gaflettir. Yine Fransa'da kısa sü.» yoneliktir. 1951 Frankfurt bildir re önce "' l'den az bir larkla gesine dayanan çağdaş Sosyalist Devlet Başkanhğı seçiminl kaybe Enternasyonalin, devietlere ya da den Mitterand ve Partisi, Italya' da yıllarca iktidar ortaklan araüye partilere emir ya da direktif vermesi, onlan bağlayıcı karar sında yer alan ve alacak olan iki parti, Sosyalist Enternasyonalar alması, hatta doktrin (ögreti) ve program bakımından bir bir lin üyeleridir. Yine bu partiler, Isveç'te ve Finlandiya'da, kısa lik kurmaya kalkışması bile söz konusu değildir. Üye olmak iste süre öncesine kadar iktidar paryen partilerin sadece, «Diktatör tisi olmuşlardır. Avusturya'da ise, bugün bile iktidar partisidir. Msl lüge, sömürüye, dış politikada da her tür sömürgeciliğe, sömü ta'da, Avustralya'da Yeni Zeiaıırüye ve baskıya karşı olması» da'da ve İsrail'de de durum böyyetmektedir. Ana bildirgenin 1. ledir. İşte bizim Başbakanımız, bölümünün 11. maddesini aynen bütün bu ülkelerin başbakanlarıaktanyoruz: «Demokratik sosya nı ve iktidar partilerini sucladılizm, görüslerin sert bir biçimde ğının ya farkında değildir, ya da kalıplasmasmı asla istemeyen, iç politikada «Ofsayttan gol atauluslararası bir harekettir. Sos bilmek tutkusu» ile dünyamn göyalistler, kanılannı ister Mark zünde böylesine gülünç bir dusist ya da başka türlü sosyal ana ruma dusmeyi umursamamaktadır. lizlerın sonuçlarına, ister dinsei veya insancü prensiplere dayanSosyalist Enternasyonale ve De DORTLER DERSANESI Modern ve klâsik sınıflar: D*n9m9 eğitiminm kaiıldıkion sonra karar wrinfz Cumhuriyet 13339 SANAT ve EDEBİYAT ÇEVRELERİNDE OLAY YARATACAK KİTAP Marksist Estetik Prof. Dr. İSMAİL Tt'NALl Platon'dan Marks'a, Lenin'den Lukacs'a, Fischer'den Koch'a kadar estetik konusunun büyük ustalaruun ve düşünürlerinin, bu alandaki değerlendirmelerinin basarılı sentezi. 270 sayfa 25 lira ALTIN KİTAPLAR / ÎSTANBTJL TEŞEKKÜR Annemiz, Kaymvaldemiz, Büyük annemiz, Kinemiz, İDDfANIN Başta Demirelii \P olmak üzeD OK T OR TASVİRE GÜNEŞ'in ölümünden duyduğumuz büyük acıyı, bizzat gelerek, telgrafla, teleforüa, çiçek göndererek, paylaşan, bizi teselli eden, Sayuı Cumhurbaşkanunız Fahri Korutürk'e, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e, yabancı büyükelçilikler mensuplanna, bütün dostlara ve kurumlara şükranlanmızı sunarız. Ogullan, GeUnlerl, Tornnlan, Tonınlanmn eş ve çocukları 'Cumhuriyet: 13542) (Cumhuriyet: 13587) TEŞEKKÜR Sevgili babamızı tedavi ederek, tekrar eski sağlığına Sa\usturan Burdur Devlet Hastanesinin çok dejerli Dahilıye Mütehassısı TAR!K 2İYA KIRBAKAN DERİ SAÇ ve ZÜHREVİ Hastalıklan Mütehassısı tstikiâl Cad. Parmakkapı Telefon: 44 10 73 Dr. Turan Özbek'e teşekkür eder, şükranlarımı sunanm. Gazeteci Sallh Ziya GÜRAKSU (Cumhuriyet: 13383 >
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle