Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DÖRT CUMHURÎYET 12 Ağustos 1975 ASDULCANBAZ TURHAM SELCUK lı DEVLET YOKUŞU Ali Nejat ÖLÇEN YAŞAMIMDAN ACI DİLİMLEK EN UZUN İŞKENCE îfkenceclnin ellnde lld Rİlâh vardır. Bunlardan blrl flriksel acıdır, maddi sıkıntıdır. Bunu artırdığı oranda baskıcılann mutebcr adamı olur. Işkenceclnln ikincl silâlu zaman kavnunını yok etmektir. tşkencedeldne, saniyelert asırlar kadar uzun fteçen zaman haltne getlrmektir. tşkence altında İnsan, yer rer yaşamınm lşkence oda «mda, höcrede başladığını sanır, yer yer lskence odasında. bücrede biteceğine Inanır... İşkenceciler bu lld stlâhı kullanarak blreylerl Inançlarmdan caydırmaya çalışırlar. Baskmlar adına, bn korkunç silâhlanyl» saldınrlar. Harun Karadeniz, 12 .Alart dönemlnde tşkencenln ba lld temel unsurunun en sert uygulandıfı devrlıncllerden biridlr. Ona aygulanan falaka aası deflldir. Elektrik verilmesfnden doğan, bağinnayı insanm gırtlağına düğünı. leytm acı defüdlr. Yumruk. sopa, tekme, muşta acısı defildlr. Aylar, aylarca sfiren ve bâlâ sürmekie olan ölüm ciil bir hastalıtın kanserin acındır. 12 Mart dönemlnin lskenc«cflerl doktor raporlannrta da sahit olduğu t<W. Harun'un sürmekte olan bu acıva düşmesine sebep olmuşlardır. Elinde kanser oldupunu belirten on tane rapor oldu|u halde, Ankara'da ne Için olduğuna blle açıklaramadıklan ilçöncu tutuklanması «ırasında ılndan helriml» kendislne «sağlam» raporu Fermlştlr. «Mutlak yurt dısında tedarisi gereldr Ibarell raporlannı gören SıhiTönetlm eskl adli mü.«ıavlri Albay Tnrgut Akan, kannna «Raporlardan bize ne. Ölmestni fstlyoruz» diyebllmlşrlr. Harun'» Kanser Haftasımn «Kanserden değil, geç trşhisten korloın» sloganı baplshanede dfnletilmi?tir. Onun fçlndir Id haplshaneden çıkma<ından hemen sonra kolu kestlmek zorunda kalıntnıştır. Onun Içindir ki, bâlâ korkunç acılar içindedir. 12 Mart Işkencecllerinin «hastalıfı tskrnce »raeı ola rak kullanmalan» yurt dışındaM «geç> mâdahalenln de Harun KARADENiZ ıo Bir Müstestrın odasınd* bu denli uıun süre kalmak yakı*ık almaKlı. Ayaga kaiktım. Izninizle, sizL çok oyaladım, dedim. Hayır benl oyalamadınız, dedi. Tersine szzden çok yararlandım. örgutten ayrılacağınızı duydum gerçek ml bu?.. Aynlacagım. Aynlmayın... Sizi yurt dısma göndermeyi düşünüyorum. Düsünüade «Kritlk Sektör» adınüa bir bölüra kurarsıaız. Yonetimi sizin olur. Ekonominin çcaüm bekleyen bütün tıkamk noktalarını arar bulur T» öneriler getirirsınız. Elini sıktım. Yumufak bir ell rardı. Ne z«man darlığa düssem, yumusak bir «1 gelip benl buluyordu. BATITA GİDİŞ l)k kez dünyaya on bin metreden ba'rıj'crdum. Ankara küçülüvermiş, bıılutlann aıt'nda kaybolmuştu. Lufthansa'nın dev uçagı yüzKll yolcusuyle homurdanarak uçuyordu. Istanbuida birkaç züppe kıiıkJı insan bindi. Biri d«s kadındı bunlann. Ceketini çıkannca, asfcıtannın aitından etli kolları, omuz başlan, şişkin gcğüs leri dışarı fırlayıverdi. Zengin bir fabrikatörun karısıydı anlaşılan. Günesten bakır rengint jlnııştı. Bir ikl sıska delikanlı, uçağın içinde bir aşağı bir yukan gidip geldi, kadın» baktılar. Bun lan kasap dükkâmnda ete uşüşen siyah sırekle re benzettim. Sonra da unutuTerdim, kadını da, sinekleri de. Bulutlar pamuk yıgım gibi «safıda kalmıştı. Uçak, bulutlann Uzerinde yüzüyordu sankı. Frankfurta inince bu sineklerden blrl geüp valizimi tuttu. «Benim» dedi. «Hayır benim.» Sonra her fkimlön vallıinin Sümerbank malı ol dugu anlajıldı. Adam öıür dileyerek çekilip 0 t ti. ÜçaktaJti baJcır renkH kadın valizinl buiam yordu. Eşyaları taşıyan bsnd, önümüzden geçerken, Almanca «Lütfen, bu benim valizim» denıek gerekiyor, kadın da bunu beceremiyordu. Tiiccarlardan bır grup da aynı ııtantı içindeyd'.. He men jflnetici olmaya karar verdirn. Yanlanr.a yaklaşıp, Talfelerinin hangisl olduğunu ögrpndim. Hepsinl de sıra lle admma tarif ettim. Aimancayı kendi kendime ÖJrendiJimi söyleroeyi de ihmal etmedlm. Adam, siz akülısınıa cedj. «Türkiye'de daha akıllıyımdîr> dedirn. Adam pö zünU kırptı. «Burada da akılhsuuz» dedl. <Eret» dedim. Beoerikli olmak gereklr diye düşündüm. Becerikll olmayı da ne jyi beceriyordum. VaJızlerine karuşan adamlar teşekkür ettl. Kadın da teşeklrilr etti. «Otobüs» bep beraber binelim, birbirimize yardun ederlz» dedim. A.. Kadın, döner camlı kapıdac cıknus, orada bekleyen genç bir dellksuluun boynuna sanl ınıştı bile. Anasıydı miTHairm y a öteki adamlar. Oniar da kayboldular. Frankturt'a mlnc* Informasyon Büroaunu elimle koymu» gibi buldum. Kaizer Caddesinın tam karşısına rastlıyordu. Blrajs lçerlek b'r köçeydi. Içeri firince, terminalde kaybolan adam. lan orada buldum. El kol hareketleriyle nvram lanoı anlatmays ça!isıyorl&rdı. Benl görtlnce yılıstılar. Zevk İçinde indkam »ldıra. Tanımazlıga geldim. Gifenln arkasında orta yajlı kadına yak laştım. Bir oda istiyorum dedim. Kadın «olnrak sız> dedi. «Beklemeniz gerek.» Bunu güç bela an ladun. Almancamı begeniyor muaunuz» diye sor dum. Kadın Kuratuna bakü^. Fırsattan yararh»nıp: «kendi kendJme öğrendim. dedim. Kadın ayaga kalktı. Çevrecindeki Öteki görevlilere b;nı gösterdi. Bir şeyler söyledi. Sonra hepsi elimı sıktılar. Almancap kendi kendine ögrenen oirinı görmenln mutlulugu içinde, gözleri ışJdıyord'i. Sağa sola telefonlar edildi. Kadın elime bır kart verdi. Kalacağım otelin yeri işaretll idi. Sonra bir daküca dedi. Kapıya ko?tu. Resmî kıhklı bir adam gelip valizimi aldı Tekrar fcepsinin eüni sıktırn. Sankl yıllar toora ksvusmuf mhl»pıar idik. Öteki vstandışlanm ark«mdan bakıp kaldılar. Westend C«dde»md« Westend Oteline y*r le$ttm. Hemen valizl açtım, kahverengi spor elbisemi giyıp, kuş gibi kendiml dışarı attım. £)!• nml pantolonumun cebine sokup, avare avare dolasmaya başladım. Burası be.nırn dogup büyüduğüm şehirdi sankl. KAFCTERYA Tren, raylann Uzerinde kuzeye dognı kayıyordu. Yeşil, yemyeşil ovalar sürilkleniyor, trenin peşine takılmış bizi bırataruyordu. Sıra fira ağaçlar, göller ve fabrlka bacalan, Kiel kenur.e varınca denize ulaştık. Sisli, ıslak bir hava ile kucakiaşıverdik. Tren istasyonu meydanla sona eriyordu. Meydanda otobüsler, otomobiller vardı. Sag tarafta deniz. Denızde bembeyaz gemıler. Şaşkınüğım kısa siırdü. Valizimi elimden Rliin çoföre «Dünya Ekonomi Enstitüsü»ne gıtmek ıs tıyonım dedirn. Adam selâm verdi. Mercedes marka otomobilin içine kuruldum. Dünya Ekonomi Enstitüsüne gelince benl en üst katta, genişçe bir odaya aldılar. Yerda yumuşak hah vardı. Ternia, sade bir oda. San s«yrek saçlan, geniş alnı. sarkık yanaklan ile fazla patates yedigi anlaşılan adam, karşısında kr» kaşlı, kara gözlU birini bulmaktan memnun kâlmıştı. Benl llgiyle dınüyordu. Evet burada bu enstitüde çalışacaktım. «Ya» dedi adam. «Haberi niz yok mu» diye sordum. »Hayır. dedi. Sonr» telefonu eline alıp, bir saniye içinde Franklurt1la konuşmaya başladı. Şehirlerarası yoktu burada anlaşılan. Sonra bana döndü. «Entscbuldiegung. dedl. özür diliyordu yani. O giln, Dünya Ekonomi Enstitüsünün Dünya Evi Lokalinde en mukemmei bir odaya. yerleşiverüim. Alt katta bütün ögrencilerin ve araştırruacı Jann yemeJc yedikleri bir kafeterya vardı, tulum gibi bir kadın yöneüyordu. Önttne sürülen roark lan tırtıl gibi, parmaklan ile toplar, tabakian ayn ayn denetlemekten de kendinl aiama2dı. Iranlı öğrenciler tabaklanna fazla yemek doldurmuşsa, homurdanır, söylenirdl. Kem de kabaca. Esmer suratlı, yuvarlak kaîalı ögreııciier. inadma yiyehilecekleriain birkaç katı tazla pilav . la tabaklanru doldururlar, sonra da gtttürüp çöp kutulanna dökerlerdi. Enstıtil, kuzey denizinde, dar bir körteze ba kan, dbrt katlı eski bir yapı içındeydl. Dımriik bır çatısı vardı. Beyaz yaglı boraları jrer yer kavruimuş, botnbardımanda yıiulan cephe'eri tuğla duvarlarla onarılmışu. Koridorlannds yürurken, kiremit renkü muşambalarla kaplı döşa meleri gıcırdar, sallanırdı. Orta katta, denize ba kan cephesinde Enstitü direktörünün odası bulunuyordu. Halılarla kaplı idi. Içeri girdi^ıın n man martı gibi gözlU bır adamla karşıla^nuj oldum. Yusyuvarlak kafası vardı. Kısa boyluyau, suratında binlerce kırmi2i, iplik gibi danıarıar görünüyordu. Cildi kâğıt kadar ince ve parlaktı. Gözlüklerinl çıkardı. Masaya koydu. Klini urattı. İri parmaklan arasına aldığı eHerirnl sıkarken davranışının dostlukla pek ilişklsl yokru. Bu adarnın karşısında kendimi saraş tu:snklarına benzettim. Olan olmuştu bir kez. Yaptıçım işleri anlatmaya koyuldum. Nıçin gelmıştım. Ke yapmak istiyordum. Amacım neydı. Bunlan asİLnda pek de pek iyi bilmiyordum. Fakat anlatmaya başladım. Adam hatır gönül dinleyen ta kınundan degildi. Sözümü kesti. «Dediklerını an lamıyorum> dedi. Dediklerim anlaşümıyor ma? Nasıl olur. Almanca fconusmuyor muydunı! Evet. Söylediklerimin tek bir kelimesini artlanıa mıştı. O zaman konuştuğum dilin hıç da Almanca olmadığını hissediverdim. Özür dilemek ıstedim. Bunu da beceremedim. Sustum. Kendi kendimi de nasıl aldatmıştım. Dünyada ün y«p mış bu adamın karşısına nasıl da böyle çıkiver miştim. Adam bir isteğiniz varsa «yarın yarılı olarak getirin» dedi. Söylediklerinin bu anlaJna geldigini birden bire snJayıverdım. Dışan çıktığım zaman yıkılmış gibiydim. Ankara'yı hatırladım. B;r haftadır unutlıvermiştim Ankara'yi Biaim örgütil.. Mermer merdivenleri. Ne de olsa orada iyi kötü bir kişiligim rardı. Burada bir hiçtim. Bir adamın hıç olduğunu anlamasından kötü hiç bir şey olamaz. Benim oldugum gibi. (DEVAMI VAR) tedari Içln yeterll oirtıaması gonııcuna dn{urmu$(ur. Harun bucün, rünün bfrkaç saatl dışında dayanılmaı acılar içindedir. Genç ve Bretken bir klşi olan Harun'un ışıklı varınlan lskencecller tarafından yok edilmlştlr. Zamanı vok edilmiştir. İşkenceciler onun ömriinü çalmışlardır. Ama bütfln buntar Harun'u hasktcılann Istedlği yıfcılmış, çözulmüs, vazreçml? adam haline tftlrememlıştlr. • arı c durumunn açıkça hilmesine rağmrn Harun. bn <<!S jlJ zide okuyaca^ınız «Ylffit direnmenln» »azarıdır vine de. Okuyacaklannız barân cektlff acılar frlnde vanlmıstır. Ben. yazdıklarının Harun'n blzierle blrllkte uzun bir gelecekte yaşatacağina Inamrornm. Haron Ise bneün şövle dlyor hasta yatagında: .Yenlden dânyava eel«*m. mııtlaka aynı »eylert «"apardım.. Dofnıdur. Tapardı. Osman S. AROLAT ılk yolculuğum Emniyetin üst katındaki tabutluğun yamndaki odada bitti... « «Jfmd* bir nar çiçcg), Bafdat caddesinde yürüyorum. Depo durağında dolmuştan indim, Feneryolu'na dogru üerüyorum. Feneryolu'nda kanalizasyon inşaatı var, Bağdat caddesinden aşagı doğru çukur açılmış ve çıkan topraklar yolun büyük bir bölıimünü kaplamış. Toprakların üstünde hendeğe dösenecek büzler var. Büzlerden birinin üstünde bir adam oturuyor. Tanıdık gibi bana bakıyor, ama ben çıkaramadun. Adam, büzün üstünden kalktı, yan yan bana dogru gelİ5or. Göziınü benden hıç ayırmadan ilerledi ve tam »ol janımdan geçıp gidecekken, iki eliyle birden koluma sarıldı: «Sen Harun degil misin? Gel bakahm gel gel şöyle gel» dedi. Bacagımda bir yazhk pantolon, sırtımda kısa kollu bir göm lek, ayağımda sandalet ve elimde beş tomurcuklu bir nar çiçeğı. Etrafımda birkaç kişi daha belirdi. Kendilerince vaziyet aldı lar. Aralannda belki de en telâşsızı bendim. Kendi aralannda konuştular: «Öbürlerıne de söyleyin gelsinler». Kısa bir süre içinde on Juşi kadar oldular. Fenerj'Oİu'nun, Bagdat caddesine bağlandığı saf köşedeki bahçe duvarının dibindeyiz. Beni kolumdan tutan: «SSyleyin araba gelsin» diye ses lendi. Az sonra bir araba gelip önümüzde durdu. Arabanm arkasına oturtuldum. sağıma ve soluma birer görevli oturdu. Benl ilk tutan ise, şoförün yanına oturdu. Her şey o kadar kısa bir zamanda oldu ki, yoldan geçenlerden belki kimse birinin tutuklandıgını farketmedi. «Elünde bir nar çiçeği Bağdat Caddesinde yürüyordum. Depo durağında dolmu§tan indim, Feneryolu'na doğru ilerliyorum. Büzlerden birinin uzerinde bir adam oturu. yor. Tanıdık gibi bana bakıyor ama ben çıkaramadım. Gözünü benden ayırmadan ilerledi ve tam sol yanımdan geçip gidecek. ken, iki eliyle birden koluma sarıldı: «Sen Harun değil misin? Gel bakalım, gel gel..> «Bana öyle geliyor ki dünyanın en zor işlerinden biri. İşkence sırasında insandan çı. kan sesleri tarif etmektir. Hiç bir yaratığın sesine benzemiyor bu sesler. Hemen her ge ce yansmdan sonra baslayan bu sesler ya şantımızm bir parçası oldu. Bazen bir bö. ğürtüyü andırıyor, bazen bir çığlık, bir ho murtu, bir uzun jıârâ gibi; ama hic biri değil.» Araba hareket etti, Kadıköy yS nüne ilerliyoruz öne oturan telsizi çalıştırdı. önce şifre gibi bir şeyler söyledi, aniadıgım kadarıyla kendinı tanıttı ve hemen ar dından: « . Hedef tamam dönüyoruz» dedi. Telsizı kapadıktan sonra gert döndü ve: «... Bey bana tanır mısın Harun'u diye sormuştu. Ben tanırım deylnce pek lnanmadıydı. Daha karşıdan gelirken tanıdım.» Bir siire sessizlik o!du, sonra sağmıda oturan gorevli: «Bu nar çiçegi bir parola filân mıydı? Tanımadığın biriyle mı buluşacaktın?» dedi. Ben, «Yoo» dedim, sonra solumda oturan sbze karıstı: «Çok dinledim seni, rürkülerden bahsediyordun. Saray yolu duz gider, ama saray kızı fakir evine gitmez diyordun» dedi. Yol boyu genellikle 8usuldu. Ara sıra manidar birkaç söz geçtl o kadar ve ilk yolculuğum Em niyet Müdürlügünün üst katında tabutluğun yanındaki odada bitti. rllerln amsında ya da blr kâbus dünyastnda zannedebilir. Çok geçmedi alıstık bu seslere. Gece yansmdan sonra bu sesler başlayınca bazı gençler espri ya pıyorlar: «Konser başladı» diyorlar. Kötü bir haberi duyuran isteksız isteksiz yapılan bir espri bu. Konser (:) başlayınca derin bır sessizlik kaplıyor odayı. Yüzlerde acı bir tebessümle her kes etrafı gözleyip dinliyor. Bazan birkaç ses birbirine karışıyor. Bir acayip koro bu... Ben, burada işkenceleri anlatacak değilim. Anlatmak istesem bile çok zor benim Için. Falakada ayagı patlamış ve ayak kemiği açıga çıkmış genç insanla rın, yüz ifadelerinl arıya dayanışlanru neler düşündüklerini anlatmak Kolay degil. Hakaretler pek konuşulmuyor, (alaka da öyle. Nası) elektrik verildiği, coplann nasıl kullanıldıgı anlatılıyor bazan. Kızlara da oenzer şeyler yapıyorlarmıs. İnsan kâbus gördügüne inansa daha rahat olacaK. Nerede ne zaman bt teceği belli olmayan bır bekleyış içindeyız. Arada bır birimizın adı çağrılıyor. Adı çagnlan bır başka heyecanlanıyor, çafnl mayan bir başka hüzünleniyor. Çağnlsan bir türlü. çağnlmasan bir türlü. Bekliyoruz .. Işkenceye gidecek adam deposu gibi bizim bölüm. Pakat nsa nın üstün yaratık jlduguna bır ABD MALI ARABA VE KAMYONLAR İHRAÇ ÎÇtN HER YAPIDA VE MODEIJDE OFA 5253 U REFERANSI ALTINDA, rmrr.T. FUESSLI WERBEAG, CH+410 LIESTAL (Switzerland) adreslne müracaat ediniz. DiŞi BONO BlZ D68l'B r EBTft&T CÜNÜ Dip hücrede dinlenen konserler (.') MCOESTY TErtE Beni attıklan oda dar bir koridorun sonunda solda. Korldorun sonu ise çay ocağı. Meşhur tabutluklar bu koridorun soluna sıralanmış. Koridoru yürüyüp geçerken tanıdıkları görmeye başladım. Buradakilerin yaş ortalaması aşağı yukan yirmi beş rhannda. Tabutluktakilerin hali perişan. Kaşı gözü şişmeyen, aya ğı patlamayan yok gibi. Tanıdıklaria sessız küçiik hareketlerle selâmlaştık. GBzler yaptı bu selâmlasmayı. Kaldığımız oda iki buçuk met reye altı metre kadar var yok. Gece gündüz aynı odanın içindeyiz. Bazı geceler yirmf yedi yirmi sekiz kişi oluyonız bu kadarcık yerde. Uzanacak bir yer deİü, oturacak ver bulunmuyor. Hamsi lstifı uyukluyoruz. Fana öyle geliyor ki, dünyanın en zor işlennden biri, işkence sırasında insandan çıkan sesleri tarif etmektir. Hiç bir varatıfm sesine benzemiyor bu »esler. Hemen her gece yansmdan sonra raşlayan bu sesler yasantımızın bir parçası oldu. Bazan bir böâürtüyü andırıyor. bazfln bir çığ l:k bir homurru bir uzun nara pibı: ama hiçbin dejü. İnsan s>i zünü kapasa ve nerede oldugunu uButsa. kendm. cınleria, p«> (Basın: 32601) 6324 u&.. Cerrabpaşa Tıp Fakültesi Dekanhğından Fakültemlzin Asağıda belirtilen Kürsülerinde açık Asistanlık, Uzmanlık Öğrenclliğl ve Uanan kadrolan mevcuttur. îsteklilerin yabancı dU imtlhanlan 2 Eylül 1975 günü (Salı) saat 10.00'da, Bılim dalı lmtiiıanlan da 9 Eylül 1975 Salı günü aynı saatte Fakültemiî Kurui odasuıda yapılacaktır. îsteklilerin 25 Agustos 1975 günii saat 17.00"ye tadar blr dilekçe, dört fotoğral, mezun olduklan FaJrillreden almıs olduklan ders notlan lle birlikte Dekanlığa rcüracaatlan. 1) Açık Asistaniık kadrosu bulunan kürsüler: Anatoml, Fizyolojl, v« Bloflzlk, Mikrobiyoion. Tropikal Hastalıklar ve Parazitolojl, Adli Tıp. lç Hastahkian, Cerrahı, Çocuk Sağhgı ve Hastalıklan, UroloJJ, Anegteziyolojl ve Reanımasyon, OrtopedJ v« Traumatolojl. Z> Vztnanlık ÖJrencHlff kadrosn bnlunan hiirsüler: Histolojl ve Embrlyolojl, Fızyolojl ve Bıofizık, Blokimya, Mfkrobiyoloji, Tropikal Hastalıklan ve Parazitolojl, lç H»stalıklan, PnömoFtizyolo)i. Cerrahi. Psikıyatn. Fizik Tedavi »e Rehabılitasyon, Anesteziyoloji ve Reanımasyon. Radroloii. Ortoped) ve Traumatolofl. 3) Lzınan kadrn«u bu.'unan kfirsuler: FarmakoJoıı. 4> Çeşıtlı kurumlardan masşlılzinli sayılmak üzere burs re Itadro gerırenler tüm kürsülerimıze OursJu Uzrnaolık ögrencısı olarak alır.acaktır. (Basın: Ü1U58) 6317 TiFFANY JONES BENfM (CİN HİÇ Û2ÛUVIE kere daha Inanıyorum her geçen gun. insan kolay tükenmıyor. Şartlar oe olursa olsun tnsan gti lüyor arasıra. Bır gün, oır görevli odanızın kapısında belirdi. Şöyle durup etrafı süzdü. Odanın ıçinde çepe çevre oturmus ve duvara ynslin mışız. Kapının eşiğinde ayakta duran görevli sırayla IOTU sormaya başladı: «Sen hangl okuldansın?» «Hukuk faküitesı» «Suçun ne senın?» «Suçum filan yok» «Vardır vardır... De bakalım hele suçun ne?» oBilmiyonım» Bilirsin, bilirsın.» Kısa bir sessizlik. Soruya eevap verilmedi. Söyle bakalun, sen tıangı olcul dansın?» «Teknik Üniversite» «Senin suçun ne?» «Bilmiyorum» «Bilirsin büirsin...» Başka blrl ne dönerek: «Sen hangl okuldansın? Seode ml suçunu bılmiyorsun?» «Çapa Ögretmen Oknlundanım, Suçum (ilan yok.» Kapıda duran görevli, herkes» önce hangl okuldan oldujunu sonra da suçunun n« olduğunu soruyordu. Bugün glbl hatırlıyortun. Yedlna kisiye aynı aoruyu sordu: «Sen üangl otuldansın?» Tanımadığımız bir genç cevap verdi: «Ben okuldan defilim?». «Okulu mu bıraktın? Yoksa sanl okuldan attılar mı?» Yirmlbeş yaslanndaM esmer delikanlı ezüe büzüle cevap verdi.» «Benim okumam yazmam yok» «Okuman yazman yok da burada ne işin var?» Gorevll bu sözlert blraz da kızgın bir ses tonuyl» söylemlşti. Odada agır blr sessizlik oldu. Görevli kırdıgj potu kavrar gibl oldu, başka soru filan aradı bulamadı ve dönüp gittl. «Okuman yazman yok da burda ne Isin var?» sorusunu öyle bir ses tormvla sormuştu H, san ki cümlenin sonu şöyleydl: « .. Okuman yazman voksa sen vanhs gelmlssın. Bız, okur yaearlan topluyoruz.» Görevli kapıdan kaybolur olmaz odayj bır piilmedır aldı. Ne zaman bu olayı hatırlasam: «12 mart dönemini PT\ iyi anlatan olav» dpr'm içımden. Y A R I N : Folisle namuslu iş tartışmanın sonucu