18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖBT cumuurn ı Aniık \m HAMFcMpkÎM... *1.MDı KtPENKLtgi i l FtNDİNİN KÂNİ j ABDULCANBAZ VATAN DEDİLER Talip APAYDIN i Taeım kflyil ceteslnden artakalan beş atlı, gecenln fcaranlığında sessizce j'ol ahvorlardı. En önde Molla Mahmut vardı. Kırr.seye görünmemek için kıra sürmuştü, yol iz yoktu. Dere tepe gidiyordu. öbürleri arkadan onu koğuşturuyorlardı. Hep heyecanlıydılar, iki yana, geriye bakıp duruyorlardı. Kara kuru adamlardı. Kiminin başında eski bir fes vardı. Kimi bacaklarına dolak dolamıştı. Giyitlen karışık, eski püsküydü. Hepsi de silâhlıydılar. Göğuslerinde çaprazlama fişeklik diziliydi. Molla Mahmud'un başmdaki kalpak onu karanlıkta daha iri gösteriyordu. Bir eliyle mavzerln dipçiğini bastırıyor, öbür eliyle dizginleri tutuyordu. Ata habire topuk vuruyordu. Düşmana yakalanmadan köyün «ınırmı bır çıkıverselerdi, hep onu düşünüjordu. Dâh oğlum! diye soludu. Dönüp geriye baktı. Serçe dereslnl çıkmıslardı. Deve boynunu aşarken Yunan karargâhının ışıklarmı gördü. Parlak ışıklardı. Ovanın yüzünde küçük bir kasaba gibıydi uzaktan. Işıklar birbirine kanşıyordu. Kemiklı yüzü kinle parladı. Dişlerini sıkıp sövdü içinden. Dürzüler! Gelip oturdular toprağımıza. Yerimlzden yurdtımuzdan ettiler bizi. Emme dur hele, duur... Geldiğiniı gibl gideceksiniz. Daha biz ölmedik. Duur!.. İçi zehi gıbi kin doluydu. Söyleyecek söz bulamıyordu. OIrr.ayacak şeyler oimuştu kaç gundür. Kendi köylerinde, gözlerlnın önünde... «Uff...» yaptı. Acılı bir soluk kojrverdi. Gidiyorlarcu işte. kaçıyorlardı. Kaçmak diyemiyordu buna, içine sığdıramıyorriu. Yakalansalar muhakkak öldürüleceklerdi. «Ah, niye önce gıtmedik, diye düsünüyordu. Düşman kapımıza gelene degin niye bckledik? Daha doğrusu niye çagırmadıtar? Geç kaldık, çok geç. Bunlan hiç görmeyecektik. Ne yapacagımızı bilmiyoruz ağzına tükürdüğtim. Bizım kadar şaşkın millet var mı şu dünyp.da! Yol iz belli değil. Ne yapacağını bilmemek ne kötü şeymiş meger? Yerln dibine geçtik...» Dâh!... Hayvan tepeyl aştı. Iniş asagı tırısla gidiyordu. TJzakta, lkl yandu daglar •gtJrtihCyoröu. BiIdUt daîlar. Başlart geceye vurmuştu. Molla Mahmut geride bıraktığı anasını, bilinmedik yerlere yollsdığ! kansını, oğlunu düçündü. îçi karıştı. Kafasından kovmaya çnlıştı bu düşiinceleri. «Sırası değil şimdi. Hele onlar djrsjnlar duıduklen yerde. Gün gplir hepsini toplarız inşallah.ı» Unutmak içir. tekrar geriye baktı. Arkadaşlan sessizc» geiiyorlardı peşinden. Haceli, Kâzım, Çopur Hamdi, Aşır... Aşır ın atı kötürümdü, en arkaya o ialmıştı. Gozden yitirrr.emek için ha'oire sıkıştınyordu hayvanı... Yürü ulen deyyjsun malı! îş bildiğin gibi değil, yürli! Ayagjncia çarık'.ar vardı. Acelpyle iplerirü de iyi bağlıyarnanuştı. Düşır.esin diye özengiye sıkı sıkı basıyordu. «Uîen nereye gider buniar? Doğru dürüs yoldan gitseler ya. Haran ylirümüyor zati. Yoksa beni bırakıp gidecekler mi? N)yetieri bu mu?» Yürü be oŞlum! Can kaygusu içindeydl. tkide bir geriye dönüp bakıyordu. Uîak tefek bir adamdı. Ter içinde kalmıştı. Eliyle boynunu s:ldi. Vay koca Aliah vay! Ne günler gösterdin bîze? Yüzü ağlayacak gibi oldu. Öyle bungundu. Bir iki kez bağıracak oldu, «Yavaş olun, bekleyin!» Vazgeçti. «Kızariar ş:mdi. Zati peşlerine zorla takıldık. Olmaz.» Atı sıkıştırdı. Dâh ulen, yürü!.. Tepeyi aşınca Haceli biraz rahatlamışü. «Düşman buralar» kadar gelpmer, dedi içinden. îmkâm yok. Ne lşi var biimediği yerlede? Sıkı raı? Yoldan gitmedigimiz iyi oldu. Mamit büir işinl canırn. Ha bakalım kardaş, kurtulduk say.» Dâh! tleriye geriye bakındı. «Kendl köyümüzden kaçıyonu, şu lşe bak. Vay kahbe felek vay, ne oyun'.ar ettin bize? Evimizi >iırdumuzu düşmana bıraktık da gidiyoruz. Çoluk çoctığumuzu, karımızı . » Gerisini tamaralıyamadı. tçine bir acı doldu. Şlradıye Iradar hiç duymadıgı bir duyra yüzünün etlerini sızlatu. «Allah Allah! dedi. Nedir bu başımıza gelenler?» Yutkunup bogazındaki Kabartıyı dagıtmaya çalıştı. Sanşın vüzü ağlayacak gibiydı. Bir taşın altırd» kalmış gibi ezikti. Kızıyor, fakat kıme kızdığını bılınıyordu. Düşündükçe kafası karışıyor, beyn; zonkluyordu. «İyi ki Mamıt var önümüzde. O n»reye giderse oraya gideceğiî. O en iyisini hüır.» Dâh oglum, yürü! Can derdine düştük... Ata topuk vurdu. Meşe'ıi ardıçlı bir bayıra sardüar. KUçük boy agaçlar g«celeym ayaga kalmış msan gibi görünüyorlardı. Kirrune siirünerek, kımını doiar.arak geçtiler. Bir ıssızdı her yer. Ses soluk yoktu. Atiarın yeri döğen sesleri duyuyordu yalnız. Çatal kayayı sollayıp geçtiler. Kendi köylerinın topraklan gpride kalınıştı. Burada orman iyıce sıklaşıyordu. Komşu köyün toprağı irii a'jia bildik yerlerdi. Sık sık odun kesmir'ye, öküz gütmeye geiirlerdi. Kira bıür nıce ays.k izleri vardı buralarda. §ımdı se&sizce geçip gidiycrlardı ıste. Bir daha gelir miyiz, kimbilir? dedi Kâzım içinden. Gözlerı s.zlıyordu. Bir de boğazı kıırumuştu sıkıntıdan. Şuralarda bır su olsaydı. egilip kana kana içseydi. Fakat yoktu. Karacalar'a kadar su bulamayacaklarâı. îleriye geriye bakındı. El yordamı ile heybeden bir topak ekmek kopardı, çigr.emeye ba$ladı. Bir yandan atı tekmikliyordu. İniş yokuş gidiyorlardı. Atlar güçluk çekiyordu. Yola lnseler iyi olacaktı. Knmdi be! diye sesiendi. Yola inelim gayri arkideş. Nereye gidiyoruz böyle? (DEVA>U VAR) Ertesl sabah gün doğarken Florina'dan çıktı. Sahyı, Manastır yönünde Nagoçan köyü orman larında avlanmakla geçirdi. Yolu üstündeki köy kahvelerine uğradı. O yöredeki bütün tanıdıklarına göründü. O gece Nagoçan' da bir tanıdığında kaldı. Çarşamba sabahı gün doğarken yine ortalardaydı. Florina'ya inen yollarda karşılaştıgı pazarcı köylülerle selâmlaştı. O glin, pün batışına yakın, Florina'ya bir saat uzakta, Kato Klins bucagında, bucak karakolunun karsısındald kahvede göründü en ion. Karakoldaki candarma bile, neredeyse günes batarken Sadettin't karşılanndaki kahvede gördUgüne yeminle tanıkhk edebilirdi. Kahvedekiler, akşam yemefine gitrnek için kalkınca, o da göze batmadan kahveden kalktı. Kato Kline'nin kirlarına dogru acelesız açıldı. Gözden kaybolunca çok iyi bildigi kestirme keçi yollarmdan koşa koşa Florina'ya döndü. Dag yolundan dogrudan dogruya müsîüman mahallesinin gerisine indi. Evinden grasmı aldı. Fişekîeri ceblne yerlestirdlfH yelegini glydi. Yine kimseye görünmeden, çamlar arasından Taş Köprilye vardı. Gra namlusu yere dönük omuzunda asılıydı. Gören olsa onu bir kır bek çisine benzetebilirdi. Köprüyü ceçti. Karakolun arka duvan boş bir arsaya bakıyordu. îyice karanlıktı. Arsanın karanlıSıns kay dı. Arka duvars yaklaştı. Üzerindeki siyah gömlek, aiy&b yelek. dar siyah şayak pantolonla o kp.ranlıkta secilmesi olanaksızdı. Duvann köşesinden kassbanın alanını gözetlerreye başladı. Kaptan geüyor Sokak fenerleri yanmış, dükkânlar lüksler, büyüklü küçüklU Kaz Umbalarıyla aydınlatılmıştı. Alanın üst bajında, ana cadde üstündeki lokantelar, börekçiler yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Onun gözledigi Bulgar börekçinin dükkânında iki üç kişı vardı henüz. Karşıda duvar dibindeki masalar boştu. Dükkân her gecekı gibi tavana asüı amvant gömleklı bir lüks lâmbası ile aydınlatılmıştı. Aynca kapının solunda, börek tepsilerinin bulundufu camekâmn iistünde daha kuçük bir lüks lâmbası yanıyordu. Çok peçmeden bekledikleri göründü.r Zole Kap'an, ardında sekiz taj fası ile caddenin doğnJ yönünden çıktı. Börekçiye dogru ilerledi. Tayfaları safına solur.a yayılmışlardı gerisir.de. Börekçinin kapısından birer blrer içeri daldılar. Kaptan. börekçiyı so lâmladı. Garsoniarın »ırtlannt sıvazladı. Karşıda duvar dibinde, yanyana getiriîerek birlestirilmiş masalarda, sırtını duvara verıv rek yertni aldı. Taj'falarından Uçü sagına ticu «oluna, ikisi dn masaların karşıhklı birer ucuna oturdular. Zole Kaptan o koskoca gögsü ile saçlarının gakaliarmın arasında kalan yüzünUn b«vazlı&ı ile karsısmda, neresinden isterse orasmdan vıırabilpcefi bir hedefti artık. Grası. dipciti yere dayalı. önunde, iki bac&ğı arasındaydı. Eliyle kunda» gından kavramıştı «Vur, bitir işini.» Yüzbaşı Aziz Bey »anki iserisindeydi. kvılagının dibiiTİ» c»»saret verivordu. Başını ikt yana salladı: «Daha degil! Daha sırası gelnıedi.» DUkkândaki İki garson masinm yöresinde koşuşuyorİBrdı. Tezeâhta duran ustaları da $:eldl. Zole KaptRn.ın önür.de dı;rdj. Kaptanın emirlerini aldı. Mermerler slündi Garsonlar sarap sürahüerini, bardaklan, çstal bıçaklan rtizdiler bir kosu. BiV rek tabaklannı taşımaya başladı'ar. 6rasinı doğrultiu. Makedonya 1900 2. Hikâye Zole Kaptan'ın ölümü Yazan: Necati CUMALI Koca Komiteci ağzından boşanan kanla masanın mermerine yığıldı kaldı nastııiı Raif Efendlnin, karakolun önünde karaiüsıru EÖrdji. A» j . A» •onra' ka?akb;un o d a î odalarîridan **Dİrinde yanan bir lâmbanm ışıgı köprüden yana, sokaga vurdu. Zole Kaptan ortadaki sürahiyi aldı. Bardağını kırmızı şarapla doldurdu. SUrahiyi sagında oturan komiteciye aktardı. Öbür iki sürahi sagda solda oturan tayfalarının elinde dolaştı. Bar daklar doldu. Zole Kaptan bardagını kaldırdı, bir sağındakilere bir soiundakilere doğru tuttu. Dudaklarına götürdü. Taylaları or.unla birlikte bardaklannı kaldırdılar, yanya kadar içip önlerine bıraktılar. Sadettin, bardağını elınden bırakınca Zole'nin o kocaman göğsü, haç.na kadar inen sakalıyle, önündeki tabagına doğru eğildiğini, börekçinin dilip de vrrdiği böreginden bir parçayı çataüodığını gördü. «Şimdi sırası» dedi dişlert arasmdan, Beye dı^vuracakmış g ^ rç%i omuzladı. Dogrulttu, emniyetini açıp parmağı tetikte bekledi. Zol« kalakaldı Znle Kaptan, çatal elinde doğruldu. Başını hafif kaldırdı. Agzını açtı. Sadettin, kaptanın gözlerini, açık ağzını, o anda karsısmda gördü. Göz göze gelmiş gibiydiler. Kaptan sanki ona bakıyor, sak'.andığı yerde onu görüyordu. Kaptanın ağzının içine bakarak tetiği çekti. Kurşun yankılanarak uçtu. Bir cam şıngırtısı koptu. Börekçinin camı yere indi. Zole Kaptanın eli ağzına giderkpn kaldı. Koca Komiteci afzından boşanan bir kan dalgası i!e masanın mermerine yüzü koyun yıkıidı. Kurşun, ağzından girrniş. damağına saplanmıştı. Tayfaları şaşkın, fırladılar. Once lUman mahalleslnlB feriBine çıktı. Florina'da düdtlk sesleri, k o şuşmalar başlamıştı. Ama daha haber mtlslUman mahalleslns var madan, o en yakın baba dostu Çakir Aga'nm kapısını çaldı. «Zole'yi vurdum, beni sakla!» dedi kapıva çıkan yaşlı Şaklr Agaya. YUzbaşı Azüs Bey, gra aeslnl dujunca, nöbeti, Manastırlı Ralf'in alacağını, Raif Efendiyi uyarmadıgını birden hatırladı. Karakola gelirken, nagant sesinl duydu. tşte korktuğu gibl, ikisinden biri, ya Raif ya Sadettin, vurulmuştu. Karakolun önünde, Raü"i yaralı bulunca blraı rahatladı. Raif'e 1 k yaklasan oydu: 1 «Vuranı tanıdın mı?» dedi. «Tanıdım. Avcı Sa...» Komisere gerisini göyletmedl. «öylevse sus. Ağzını açma. Klm •e bilmesin:» Komlser'in yarasını yokladı: «Yaran hafll..» Yaralıyı karakola bırakıp, börekç* dükkânına koştu. Gelen adamlarını gelişt güzel emlrlerle saga sola saldı. Sorguya basladı. Htrkts ağnnı sıkı tuttu Sadettta duvann k8fe«faıden kasabaanı alamnt Kaptana doğru atıldılar. Z SŞmra ^ıpn^zlayıpdan hij. çıkarmtdıklan mavzerlerini kavradılar. îkisi Kaptan"ın yanında kaldı. öbürleri Alana doğru atıldılar. Nereye saldıracaklannı bilmeden, ikin ri, üçüncü bir kurşunun atılmasmı beklediler. Tuzaga düşürüldüklerini samyordu. Borekçi lâm balarını söndürdü. fft«lemeye Efendl, «Unde talpncMiyla önlln» çıktı. «Dur!» diye seslendl. Komiser nöbeti yenl almısö. Yirmi dört saattir ünnliydi. YU» başı Aziz Bey, onun karakola dö nebileceğini hiç aklına getirmemişti. Sadettin nafantını çekmlfti Ule: «Bre, çekil önümden! Kana buBir tafihıizlik lama elimi...» «Dur, teslim ol! Adam vurîkinri kurşun biraz sonra du dun..» yu\Ğu. Ilkı gibi bir gra sesi değil, Sadettin tetiğe asıldı. Komiseri bır Bulgar nagantının sesiydi. sağ ayağınm topuğundan vurdu. Sadettin, kurşunun nişan aldığı Yaralanan komiser ateş etmeden. yerı buldugımu, Kaptan'ın jüzu yere çöktü. Karaltıyı derenın içinkoyun kapandığı yerde kısa bir de gözden yitirdi. İzleyemedi. titreme ile can verdığini gormüş Doğrulacak olursa kaçanın ikinkaçıyordu. Karakolun gerısınden, cı bir ei ateş etmesinden sakuıkaranhk. gölgeler içindeki dere dı. boyuna vuracaktı ki, karakoldan •Zolj'fi nırdum» fırlayan komiser Manastırlı Raıl SaUettın, derenın ıçuıden Müa Sadettin, o gece sabaha karsı dağa çıktı. Şakir Ağa, damından, çiftesini, velensesıni almıs getırmişti. Florina'da ertesl gunden başlayarak söylentiler birbirine Karıştı durdu. Komiser Manastırlı ,,^tall Efendl ağzından söz Kaçır. ^namıştı. «Uisbafi * Aıie Bey,*o leyi vurarun kin> olduftıınu bulup çıkaramadıklannı söylüyordu Şakir Aga, başkaian, gtiya Dütün Florina müslümanlan ağızlarını sıkı tutuyorlardı. Yakın köylerde herkes, bir gün önce, daha sonra olay günü, Sadettin'i Nagoçan'da Kato Kline'de gördliklennl söylediler ama. olayın ardından bir hafta geçmeden, Flonna' dan, Kastorya'ya, Vodena'ys kadar yayılan bütün Bulgar Köylerinde Zole'yi Sadettin'in vurduğunu biln>eyen kalmamıştı. Vurulduğu gece. tayfaları, hasUnede sabaha kadar Zoienın ölüsünü beklediler. Flonna Bulgar lan hastanenin önünden aynlma dılar, sabaha kadar ağlaşiııar. Sanunda Zole gömiildu Ertesl sahah, hükümet dokto ru raporunu verdı. Adamları Zo le'yi mavzeri, f'şpklikleri tle glyinik olarak çitt atlı bir arabaya yatırdılar. Arabayı çiçeklerle «üslemiş, Zole'nin üstüne güller, karanfiller başka çiçekler serpmişlerdi. Zole'nin atı, ölüsünUn yatınldığı arabanın gerisine bagJanmıstı. Tayfalan atlannın üstünde arabanın sagında solunda yer aldılar. Yakın köylerden Zole'nin vurulduğunu duyan Bulgar'lar kımı atlı, kimi yaya cenazeye katıldı. Zole'nin ölüsü, yollarda Bulgar köylerinden gelenlerle kalabalıklaşa kalabalıklaşa, büyük bir alayla Banitsa'ya rardı. Ban:tsa kilisesinde yapılan büjlik bir dinsel törenden sonr» gömüldü. Yıllarca o türkü söylendl ölenlerle öldürenlerln aglayanlân o yıllarda fıep deglşti. Sadettin'in cesareti, atıoılığı, daha olaydan Uç gün geçmeden Türkler arasmna etsaneleşırken, Bulgar fcöylerinde Zole'nin ölümü üstüne yakılan türküler sSî'lenmeye basladı. Bütlin halk türküleri gibi, ölenin eşsız kahramanhğını, örnek cpsaretıni öven türkülerdi buniar. Söyleyenlerin, rürküsün'i snyledikleri adamı çör mek ıstediklen g:bı eösreren ttlrkülerrli. Yıllarca Makedf>ny<ı köylerinde o rü'lü «övlendi. Belleklerde o türkü kaldı. T A RI N : KURT M N I OYKÜSt) Sadettin nagantını «ekmia «Bre ftt BnOmden, elimi kana hulama» diyorda. Desenler Mehmet GULERYUZ Sadettin, karakola yaklaşan bir ayak sesi duvdu. Komiser M» GARTH DiŞi BOND BLAİSE Itı BİC ÖOGUTTE N D.EVU DEGİL MI? R05UM. DA. . TA»I Wfl. BENfM L otouâu suBece ONUN AC<A X 1 \OAŞ1 OtAiAlcrA S i E " " " '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle