19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET J. Temmuz 1974 ir i$ yüzünden, birkiç günlüğüne, evd«n uzak kaldık. Dönünce ne göreiim: OğlumLiz? Ömer bir köpek almıs eve. Sokakta bulmuş; yarahymış: harçlığından arttırdığı paralara kıyarak, veterinere götürroüş. Iyileşmiş kıpek. «Kızmadınız y a ? Evde kalabilir, değil mi?» diye sorar durmadan; bir yandan da köpegini okşar. Çocukla köpek arasmdaki do«;luk, oyle her gün, her yerde, herkes arasında görülen dostluklartfan değil. Ömer'i de, kopeği de kıramadık, «Peki» dedik, ckalsın». B Özgürlük mü, AçJk mı? Köpeklere Haksızlık mı? Seha L. MERAY sıyle iş yapatı akllsız kişi. desteklendiğini unutarak kendi gücüne inanır». Öte yandan, kendısine karşı değeri varmış gıbı davranılan değersir kışinin. gerçekten değeri varmışcasına davranmaya kalkıştığını anlatıyor bir başka atasözü: «Köpeşe gem vurma, kendini at sanır». Böyle bir köpek, kasılmaktan öteye, iş yapar mı hiç? Buvuracak başka kimseler arar: «tt ite, it de kuyruğuna» dememişler mi? Eline geçmesi olanağı bulunmayan bir nimeti bekleyip durmak ahmaklık olsa gerek: «ttin ahmağı baklavadan pay umar» sözü bunu anlatıyor Kaldı ki, aşağılık kişinin iftedigi olsayo*ı. dünya, yalnız onun işine yarayan, başkalannı rahatsız eden şeylerle dolardı Atalarımız görmüşler bunu: «Köpeğin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı» demisler. Aşagılık kişinin ağzını kapatmak için ne yapmalı? Bir çıkar sağlamanın yetip de artaeağını söylüyor yüzyıllann bilgeliği: «İt ağzmı, kemik tutar». Böyle aşagılık bir kimsenin va da bir şeyin, yüce ve temiz bir amaca hizmet edemiypceğini anlatıyor bir başka «köpekli» atasnzümüz: «İt derisinden post olmaz». Değersiz bir varlığın, temiz şeyleri kirletebilmesi aslında olanaksız: «İt değmekle deniz pis olmaz». ya da «Köpek «ürünmekle etek kesilmez» sözleri boşuna mı söylenmiş? Sayın Aksoy şnyle açıklıyor: «T>mizliğine herkesin büyük inanı bulunan kişi ya da şey, aşagılık kimselerin atmak istediji çamurla kirletilemez». Genellikle doğru bu gözlem. Şu da var ama: Aklanıncaya katfar o temiz kişinin cektikleri ne olacak? zü herkes bilir: «tt ürür, kervan yurür». Voltaire, benzer bir söz etmiş: «Yolcular, köpeklere. ancak havladıkları zaman bakarlar» (Feylesofça Konuşmalar ve Fıkralar, F. Baldaş çeviri?i, M.E.B.. 1947). Köpekler bir türlü öçrenemiyorlar bunun böyie olduğunu; havlayıp duruyorlar volculara. kervanlara! Köpeklerden sakmılması da öğütleniyor: «îtle çuvala girilmez» diyor bir atasöziimüz. Saym Aksoy açıklıyor: «Edepsiz ve saldırgan kim^e ile bir konu üzerinde karşılaşmak ve kavgaya tutuşmak doğru değildir.» Bir başka söz de, aşagı yukarı, aynı anlamda: «İtle yatan, bitle kalkar» diyoruz. Bu sözleri beğenenler bir başka atasözümüzv de doğrıı bıılaoaklar: «İtle dalaş maktan çalıyı dolaşmak yeğdir». Açıklamasına gö r e, edepsiz kimseyle uğTaşmamak için onun bulunduğu yerden uzaVılaşmak gerek. Peki, tıît» İle. «Edepsiz» ile kim uğraşacak? «İtligi», «Edpp sizliği» yanına kâr mı kalacak böylesinin? $ıı söz daha iyi degil mi: «Itl an, taşj eline al (degneği yanına koy)». Açgözlülüğü. doymazlığı da köpeklerden esinlenerek anlatma yolunu tutmuşuz. Mevlâna, Mesneri'de, «Komşulanndan av kapmak aslanlara göre ayıptır; köpeklere defil» demiş. Şu söz de onun: «Köpeğin karnı doyarsa daha ziyade serkeşleşir». Ya Sâdi'nin Gülistan'da söyledigi: «On insan bir sofrada yemek yer. iki köpek bir leşin başında uyuşamaz». Aşagılık kişilerin birbirleriyle buluşmalan da en iyi «Köpekli» sözlerle anlatılabilmiş. Bir atasöziimüz şöyle: «tt ulur birbirinl bulur». Sayın Aksoy bu s^ze ilişkin olarak şunu söylüyor: «Asağılık bir kimse bir konu üzerinde sesini yükseltince. aynı amacı Rüdenler, kendisiyle bir leşirler». Peki, bunlar birbirleriyle de kapışmazlar mı? Hiç olmazsa bir süre için, bir başka at» sözümüz geçerU görünür: «İt itin ayagına basmaz». Ah Şu Köpekler! Böylece, yaşamımi2!n büyük bir bölümü, köpekle doldıı son günlerde Bir türlü havlamıyor köpeğimiz. Veterinere grre, cheyecan geçirmiş; sesi kısılmış; ama açılırmış». Açılınca da o havlamadığı günieri ararmısız. Hazreti Süleyman der ki: «Onlar dilsiz köDeklerdir: havlamaçını beceremezler». Köpeklere bakıp söylenmiş başka sözler de var kutsal khaplarda: «Çocuklann ekmeğini alıp köpeklere dağıtmak doğru değil» deniyor bir yerde, Da'na sğır bir gözlem: «Köpekler, efendilerinin sofrasıntfan dökülen kırıntıları yerler». Köpeklere ilişkin pek çok sözümüz var. Rahmetli hocam Recai Cin (Kavramlar Dizini, T. D.K. yayını, 1971), söyle verlyor bir takımını: «Köpek. it, kelp, zağar, tazı. kopoy, barak, fino, buldok, masti, seter, göbelez. kuçukuçu, enik, encik, ev köpeği, çoban köpeği, av köpeği, kurt köpeği, polis köpeçt, Senbernar köpeği». Köpeklerle ilgili bir sürü başka sözcük de pek övgü sayılmaz sanırım insanisr için: «Ferma etmek, yalamak, ısırmak, «ırtarmak, boğuşmak, kuyruk sallamak, sürtünmefe. eniklemek, hırlamak, havlamak, kudurmak, kuduz, tasma, burunduruk». Istanbul'u bir zamanlar saran köpeklerle savasın öyküsünü sayın Şükran Ketenci sayın Turhan Selçuk'un çizgileriyle yayınlamıştı Cumhuriyet'te (15 22 Ekitn 1973). Çok içiçe yasamışız köpeklerle. Yakından tanımı?u orvlan. Onlar da insanları bir iyi tanımışlardır ya! «Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle» der gibi, insanlar için söyleyeceklerimizde veryanfin etmişiz köpeklere. İyi yanlannı da görmüşüz ama. daha çok «aşağılık» yan'arı üzerinde durmuşuz. Ne çok da atasözümüz var bu konuda. Sayın Ömer Asım Aksov, o göz nuru ürünü kitabında (Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, T.D.K. yayını, 1971), a;ıklamalı örneklerini veriyor. clt kağnı şrölgesinde yiirür de kendi gölgeüi sanırmıs» diyor bir atasözümüz. Sayın Aksoy'un açıklaması şöyle: «Başkasınm koruma La Fontaine, özgürlüğünf değcrini anlatırken, kurdu köpekten üstün tufar bir masahnda. AQ, sıska, bir deri bir kemik lluırtla, besili, etli butlu. yağ bağlamış köpeğ: ı öyküsüdür bu. Kurt, bu semizliğin. bu doymuşluğun ne karşılıftı elde edildiâini sorar. Bun" ırı elde etmenin pek güç olmadığını aniatır köp z: «Eli sopalılart, dilencileri kovalayacaksın: evdekilere varanacaksm; efendinin huyuna sırnuıa gideceksin: bu kadar Işte. Bunlan vaDar.' .n, tavuk. siivercin kemikleri senin olur. Üst ıik oksanırsın da». Kurt, anlatılarj beğenmiş. «Ben de gele\im çiftliğe» demiş. B flikte vürilrken, bir ara durmuş kurt. bakmiş köpeğe: sonra sormuş: «O boynundaki ne?» Köpek. «Ha. o mu. hiç» demiş, «Tasmanı o benim: beni bağladıkları gerdanhkn. Kurt şaşırmıs biraz: «Baghyorlar mı seni? Demek diledigin yere koşamıvorsun?» Köpek, «O kadan olacak arfık» demiş. «Hem ne önemi rar bunım?)! Başını sallamış Irurt: «Bütün o yedlklerin senin o.r.un! Bedeli özgürlüeüm olacaksa. bir hazine bile istemem!» demiş. Bırakıp besili köpegi köpekliğiylp b^şbaşa, aç kurt çekip gitmiş, karmna taş basarak. «Kipeklik» hemen her yerde yergl sayılmış. Shakespeare. Julius Caesar'da flV, ÜO şunlan söyletir bir oyuneusuna: «Böyle bir Roma'lı olmaktansa. bir köpek olup, geceleri dolunaya ulusam yegdir» Namık Kemal. «Köpektir zevk alan seyjâdı bi insafa hizmetten» dememiş miydi? İnsan diişünmezse kendini, köpek mi düşünecek onu? La Fontaine. bir başka masalında bunu anlatır. Bir çiftçi, kümesin kapısım açık bırakmış eeceleyin: sitmiş. u^a^muş. Köpeği de derin uykulara dalmış. Bir tilki selmlş. yemiş tavuklan. Ertesi sabah. çiftci bir kızmış köpeğe: «Boğmalı seni! Ne diye haber vermezsin vaktinde?» diye bagırmıs. çagırmıs. Bakm. ne demi? köoek efendisine: «Siz bu çiftligin sahibisiniz: en yakın ilgilisinir. Siz kapıyı kapamaya özen eöstermezseniz, yatıp uyursanız, ben neden uykumdan olayım el malı icin?» Köpeklerin iyi yanlannı görmezlikten gelmişiz çoğu zaman. Oysa, en asağılık davranıs beklenebilecek köpek bile, bir sının aşmıyor: «Köpek bile yal (köpek viyeceğO vedigi kaba pislemez» diyor atalarımız. Bir başka atasözümüz şöyle: «Köpek ekmek yediği kapıyı tanır». ftte yandan, «Köpek sahibini ısırmaz» sözü de var. Güven duygusunu da köpekle anlatmışız: «Köpeksiz siirüve kurt iner». Köpekliğin sonu: Çehof, kime söylemiş şu sözleri: «Köpeğin ölümü de köpekçe olur». Belki yalnız, asağılık yanlan üstün «telen köpeklere. Haf tanm rapot Sosyal Bozgun e Aşk SAÜN TANJU ıllarca önce Londra'da Palet adlı Mokantaya gitmiştim. Bodrum katında, küçük, sevimbir yerdi. Özelliği şuydu Palet ın; şarson olarak taıet eden güzel kızlar sıra ile çırçıplak oluyorlar ve di|, sahne gibi hazırlanmış yüksekçe bir verde poz vertlardı. Sahnenin hemen önünde, resim yapma meraklılarçin sehpalar hazırlanmıştı. İsterseniz alçak bir tabureyeurup. lokantada yemek yiyenlerin göz zevkine de mâni ohdan harikulâde bir genç kızın çıplak desenlerini vapabiliniz. Ingiliz kanunları hareketsiz çıplaklığı müstehcenörmüyordu. Bu çıplakhkta olsa olsa insanı resim yapm» zorlayan bir tahrik vardı. Doğrusu ben de o akşam >im yapmaktaki kabiliyetimi denemeği düsünmemiş değim. Ne var ki, çıplak bir modeli uzaktan seyretmek dastetik yönden hoşa gidici idı. Sonra. sahnede sırası biı oacagma bir pantalon. üstüne yün bir Irazak geçiriyors örtülü çıplaklığını size duyura duyııra başka bir şey İT misiniz? diye soruyordu. Yı.lar sonra bile o küçük iotıtanın anısı insanm içinde taptaze kalabildiğine göre, hatı bu kadar tatlılaştıran bir fantaziyı nasn ahlâk dısı sapilirsiniz? I Y SEVİŞME ÖZGÜRLÜĞÜ.. Öğle tatilltrinde Hyde Park'ta dolaşnfa bayılırdım. Çimlerin üzerindr insanlar uzanırlardı. K^i bahçelerinde, yataklannda oldukları kadar hür harekefederlerdi Niçin erkeklerin sırtüstü yatarak seviştiklerl ve öpüştüklerini merak etmiştim de bana şunlan sdsmışlerdi. Aksl halde polis kadıp veya kızın bir tecavüze mdığı Izlenimlni edinpbilir ve nıüdahale zorunluğunu dabillr. ÖRÜLEN KOZA.. Venedik'te San Marco meydanında ctşenleri gördüğüm zaman, öpüşmeyi ve sevişmeyi bize lyük bir günah gibi yasakhyanlan katıp önüme o meyda getirmek istedim. Bunda çirkin, ahlâk dışı, insanı OIBSUZ bir tepkiye zorlayan ne vardı? Tamam, burada herls oırbinni öpüyor fiiye sağa soia saldırmak mı geüyordu inizden? Yıllar geçtiği halde. o akşam ustünü şimdi bile ıpeanlı yaşıyorum. Bütün o anıtlar. mozaikler. gazinnla müzik, insan uğ:ultıısu. kanal ve gondollar bir yana. bir «ra finalini ovnuyormuşum Ribi hevecanlanmıştım birdertre. tnsanların sevişmesi, öpüşmesi, elele tutuşması. bakışası, bütün o curcuna içinde kendi kozasını örmesi ne gieldi. Efendisine Kızıp... Gerçekten, efendisine kızıp köpeğini döver gibi, insanlar birbirlerine bakıp, köpeklerden hınç almışlar sarvki. Doğru yolda olanlan kimsenin engelleyemeyeceğini anlatan atasözümü YAŞAM GÜZELLEŞTİKÇE Batı kentlerine gittikçe öğrenmişimdl ki, İnsanlar mutluluklannı başkalanna göstermekle ayı bir mutluluk duyuyorlar. Yaşam Rüzelleştiği zaman, insajtstiyor td baskası için de ırüzelleşsin. Oturduğum apartımın üst katına yeni evlenmiş bir çift yerleşmişti. Ne za»n sokağa çıksalar otomobile binmeden, kapınm önünde (kikalarca öpüşür sevişirlerdi. Katı bir ahlâkçılıkla ne ya»caklarsa evlerinde yapsalar ya diye söylenebilirsiniz de..5erçekten lnanıyor musunuz böyle bir gizliliğe? O zamaıhâmile genç kadınlann sokağa çıkması ve genç adamın:arısı yanında puriirlanarak yüriimesi bu gizlilikle nasıl ba|aşacak? Oysa, Ataçın dediği gibi. «bizzat siz zatı âliniz de. »der beyle valde hanımın gİTİilil: içinde yaptıklan o müshcen işin bir üriinü olarak biraz müstehcen kaçnuyor muUıuz?» Devletleştirilen Okullar OKTAY AKBAL Evet Hayır EDEBIYAT VE FELSEFE ÖCRETİMİ ılli Eğitim Şurasının çalısmalannı bitirmeye yaklaştığı şu günlerde bir soruna değinmenin yararlı olduğunu sanıyorum. Ortaöğretim düzeyindeki okullarda, metinlere bağlı, varlık nedenini metinlerden alan derslerin. öğrenciye sunuluş yöntemi, bu yöntemin temelindeki anlayış, düşüncelerimizin ve önerımizin ekseni olacak. Metinlere bağlı, varlık nedenini metinlerden alan öğretimin alanı, edebiyat ve felsefedir. Bu iki bilgi dalının dışında kalan dallarda doğrudan doğruya doğanın ya da toplumun konu alındığı görülür. ömeğin fizikle uzay bilim doğayı, tarihle toplumbi. lim toplumu inceler. Sadece edebiyatla felsefedir, konularını ınsanoğlunun yazılı yapıUanndan. metinlerden alan bilgi dallan, sadece onlar insanoğlunun ortaya koyduğu ussal Urünleri incelerler, bu sınınn dışına da hesinlikle çıkmazlar. Şu soru dile gelebilir şimdi: Peki, ya matematik? O da tümüyle, insanoğlunun ussal bir ürününden başka nedir ki? Doğrudur, o da öyledir. Matematigin öğretimi de bir başka anlamda salt metınlerin öğretimi değil midir? Edebiyatla felsefeden belirgin ayrıcalığı bir insansaı içerikten yoksun oluşu, bir de doğada şaşmaz ve nesnel bir uygulama alanı bulmasıdır. Neyse, benim burada değinmek istedığım sorun, edebi yatla felsefe öğretıminin kapsamı içinde kalacak, bu alanda varlığını sezdirmış, basıncını duyurmuş, ama pek de somut bir öneri biçimine bürünmemiş bir özlemin gereklerini aramayı deneyeceğim. N B ir zam&nlar «özel jüksek okullar» varaı. I9ba"te kurulmuştu bu okullar. Parayı veren öğrencjler buralarda öğrenim görur, diploma alırlardı. Bir ikilik çıkmıştı «yüksek öğreninıliler arasında. Mühendis ve Mimar Odaları bu özel okulu bitirmis mimarlan, mühendisleri üyeliğine almıyordu. Birçok olanaklar, haklar tanınmıyordu onlara. Böyle özel okulların Anavasa'ya aykırı oldukları söyleniyor, yazılıyordu. Sonunria bütün bu özel yüksek okullar devletleştirildiler. 1472 savılı yasa ile bu okullar üniversite ve akademilere bafilanctı. Amaç, devletleştirilen bu özel okul öğrencileri öğrenimlerini tamamlayana kadar onları okulsuz bırakmamak, zamanla bu çeşit okulları tasfıye etmektı. Oysa böyle olmadı. bu okullara her yeni ders yılında öğrencı alınma işi sürduruldü. Öğrenci sayısı azalmadığı gibi tersıne kat kat arttı. BİR YAZARI, BİR FİLOZOFU ANLATMAKLA DEĞtL, ONLARA A t T METİNLERÎ OKUTMAKLA TANITABÎLİRfZ ÖĞRENCİYE. EDEBİYATÇI VE FİLOZOF, ARACISIZ. KENDt SESÎYLE SUNULMALI. Sabahattin Kudret AKSAL dir. Bir öğretı de, bir yapıt da aynntılariyle var olan bır bilesim, canlı bir mekanizma, bir organizmadır ku»kusuz. Ayrıca hiç biri tek başına açıklanamaz, tarihsel olusurnlannuv . aynptılı ihşkilerî içinde vardırlar. Örneğin bescartes'în ayrmtılâriyle Kant'ın aynr.tılan bir yerde kavusur ya da aynlır. B i r başka örnek de edebiyattan verelim: Gerçekçiliğin basıncı yeterince duyulmadan gerçek üstücülük beliremez. Demek ki genel bir görünümün sunuluşuyle ya da bir izdüşümün yansımasiyle ilişki kurulabilecek bir bilgi dalı değildir felsefe de, edebiyat da. Tıpkı doğa bilimleri. toplum bilimleri gibidirler. Nasıl fiziğin ya da matematigin genel bir görünümünün verilmesinden, izdüşümsel bir anlatımından söz edilemezse, felsefe için de, edebiyat için de böyledir. Tarihsel organizmanın içinde ajmntılariyle vardırlar. İşte, kanımızca, edebiyatın da, felsefenin de öğrenciye sunuluşundakı yöntemin boşluk noktası ya da yetkin bir düzeye ulaşamamış olmasmın dügümti buradadır. Tartışma konusu yapılması gereken de budur. Sorunu böylece sınırladıktan sonra, konuya somut bir gözle bakabiliriz sanıyorum. Edebiyat ve felsefe öğrenimi neyi amaçlamalı? Nasıl bir yöntem izlemeli? Amacı, açık ve seçik olarak çizebilirsek, yöntemin de kendiliğinden belireceği açiktır. Öyle sanıyorum ki amaç, şu iki eksenin çevresinde dönmelidır. Bunlardan biri, insanoğlunun düşünmeye başladığı günden bu yana oluşmuş ve günümüîe dek gelmiş, birbiriyle kenetlenmiş çağlan ve akımlarıyla bütün bır kalıtımı. (kültür mirasınn öğrenciye malefmek, öğrenimini tamamladığı gün ona, çağına ve geleceğe. insanlığın ulaştığı son noktadan bakabüme yeteneğini verebilmektir. Belki de pek çok belirlemesı yapumış, böyle ol duğu için de. ortak bir belirlemesı üstünde anlaşılamamış kültür kavrammın, bir belirlemesı de budur Böylece. öğrencinin Öğrenimin* tamamladığı gün ondan ıstenen. tarihsel oluşum açısmdan gününün edebiyatına ve düşüncesine bakabüme yeteneğini kazanmış olmasıdır. Amacın öbür ekseninin çevresinde dön mesi gereken değerlerse, beğenı (zevk) ve düşunebilme yetenefeidir. Kısaca bu iki kavrama da Bir mektup aldım Kadıköy Mühendislik Yüksek Okulu öjjrencilerinden. tlginç seyler yazılı.. Bu okulu. bu tip yüksek okullara bir örnek sayabiliriz. Çünkü hep?t birbirinin eşi, aşağı yukarı aynı kosullarda, aynı durumlarda... Akademi kendine bağlı yüksek okulları dılediği gibi yonetmekte, ama bu okulları kendinden saymamakta! Hem kendine bagll, hem kendinden değil! Bu çelismenin içinden nasıl çıkılır? Mektupta bu konuda deniyor ki «Okul müdürleri Akademi Senatosuna Uye degıldir. Senatonun aldığı kararlar bir olup bitti niteligindedir. İtiraz edilse bile kabul edilmez, çünkü Senatoda isteklerimizin yetkilı bir savunucusu yoktur. Akademi yönetmeliğinde olmayan bazı marfdeler K»dıköy Devlet Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulunda deneme niteliğinde uygularvmaktadır. örneğin 72 • 73 ders yılında elektrik bölümünde vizenin yıl sonu smavlanna etkisi yarıyanya arttırıldı. Bu durum o yıl için deneme sayıldı, sonradan kaldır;ldı. Sonuç çok başarısız oldu. Biz deneme tahtası mıyız? Yüksek öğrenim kişiligine ve demokratik kurallara uygun hukuki kislliği olan bir yönetim istiyoruz.» Genç okurlarım, çağdaş öğretime ayak uydurmak gerekliliğini öne sürüyorlar: «Çağdaş mühendislik gereklerine gözlerini kapayıp en az yirmi otuz yıl öncesme göre ders programlan düzenlemek, yetişen Türk gençliğine yapi'an biı kötülüktür. Böyle yapılarak gençler yıldınlmak yıprat.ilmak ve her türlü yaratıcı güçleri yok edilmek istenmektedır. Oeıeksiz, önemini yitirmiş klâsik dersler içinde kendini Kaybeden öfrenci sosyal çahşmalardan uzak pasif ve kışiiiksız oırakiımış olmaktadır. Çağdaş mühendisligin gereğine uygun olarak geliştirilmeyen öğrencilerin ilerde yükleneceii sorumlulukları tam anlamıyle taşıyabileceği kuşkuludur. Kendiıerinl yeiıüemek zahmetini göstermeyen birtakım kisiler yüzünaen biiımsel alanda geri kalmış oluyoruz. Uygulanan ders programı sadece biçimselliğe önem verilerek hazırlanmıstır. Önceden dersin teorik bölümü görillüp sonra teoriden doğan sonuglara uygun pratik bölümünün tamamlanması gerekirken böyle bir uygulama yapılmıyor. Ders bitirildiği halde projcsi bir yJ sonraya atılır. Temel bilim dersleri klâsik euüayısa göre okutulujor. Mühendis uygulayıcı olduğuna göre, yetersız olan tatbikatın arttırılarak mesleki yönde yapılması gerekmez mi?» Öğrenciler yetkilı ögretmen yokluğundan da yamnıyorlar 1973 74 ders yılında birçok derslere bir iki ay gec.kmeyle başlamlmıştır, çünkü ögretmen yoKtur. üerslerin hiç bırinde asıstan bulunmamaictadır... Bunun nedeni DU okuılann hukuki bir kişiligi bulunmayışıdır elbet. «Bu okuilar özelken derslere profesörler. doçsnrler gplivordu. sımdı Akademi'ye bağlandıktan sonra ücret anlaşraa7i'iı yuzUnaen ders vermiyorlar..» Daha nice, nice sorun, dert... Laboratuanar yetersız, kitaplıklar yetersiz... Ders kitabı yok. En önemli bir sorun da «orta öğret'.mde bile bırakılmak istenen sınıf geçme yönteminin uygulanması»dır. Sınır olarak üç ders Konulmus bir alt sınıftan dersi olan öğrencinin bır vıl beklemes? öngörüimüş. Bu duruma düşen bir öğrencinin kredisı kesiliyor. Okula güçlükle çi>ebilmıs öğrencilerin elinaen bu son öğrenım görme olan&ğı da alınıyor bövlece.. Stai konusu. saSlık konusu, daha nice nice konu... Kadıköy Yüksek Mühendislik Okulu ögrencilertrun iönde'dikleri uzun mektupta yer alan belli başlı dertler ouıııar ijöyle bitirmişler mektuplanm: «Hiç Dir yönüyle doyurucu oımnyan bu yüksek ögTenim düzeninin değişmesı gereKiıdij. Hv nedenle başta Sayın Ecevit oımak üzere nükümet Uyelerinın özelükle Eğitım rtaicanımızın bu sorunlara ilgiyle eğılmelerini: gerçekçi bir çözüm yolu bulmalarını umutla bekıivoruz » Ben de aynı umuda katılıyorum. Daha nice nice umutlara. bekleyişlere, dileklere güvenlere tcatıldığım gibi...< Amacı S a p t a m a Şimdı soralım, nedir edebiyatla felsefe öğrenimindeki amaç? özellikle, ortaöğretim düzeymdekl okullarda bu amaç nedir? Öğrenciye bu konularda bir uzmaniık sağlamaktır, diyemeyiz. Uzmanlık, bilim dallanndan birinin tek bırakıldığı, bütün öğrenim süresınin tek bir bilime ayrıldığı bir alanda, yüksek öğrenimde sağlanır. öyleyse? Denilebiür ki. orta öğrenimden istenen, insanoğlunun düşünmeye başladığı günden bu yana, edebiyatın ve felsefenin oluşumunun genel bir görünümünü öğrenciye vermekür. Bugüne dek yapılmak istenen de budur ama öyle sanıyorum ki. sorunun düğüm yerı de bu beürleme, bu belirlemenin yeterli olup olmadığındadır. Genel bir görünüm deyiminaen aniadığımız. daha çok, vüzeysel bir bilgi, belkı bilgi değil de. bilginin bir izdüsilmü olduğuna göre belirlemenin yetersizliği burada ortaya çıkmaktadır Felsefe ayrıntılı oıı biçimde düşünmeyi amaçlar. bu nitelığıyle yükümlüdür Gıderek diyebilıriz ki. salt düşünmek kavramıyle. ayrıntı kavramuu da birbirinden ayıramayız. Edebiyatın da, önde gelen ışi düsünmektir, o da bir ayrıntılar bileşimı bir S^z atmak, bir değinip geçivermek yerinde olacak. Beğeni. kuskusuz ki çok kaypak bir deyim, ne bir tanımı var bugüne dek, ne de nesnel bir ölçüsü, ama ne diyelım ki edebiyat da on suz olanuyor, bütün sanatlar gibi. Nasıl güneşin ya da bir ampülün, giderek bir mumun ışığının olmadığı yerde doğa da, eşya da yoksa; beğeninin olmadığı yerde de, (bu konuda ne denli bilgiyle donanmış olsak) edebiyat da yoktur. Edebiyatla konuşunun aramizda kurulabilmesi, edebiyatın var olabilmesi için önde Unutulmaması gereken bir gelen koşuldur beğeni: Sadece gerçek ki, ne bır düşünce ne de çağımızın bize getirdiği yapıtla bir duygu vardir biçiminin dınn değil, geçmişin de değerlen şmda, içerik bıçimle belirlidir. dirilmesi bugünkü beğenimiz Bir içerik, bir düşünce ya da açısından, bugünkü beğenimiz duygu, biçiminden soyutlanarak oranınca olmaktadır. Düsünebil aktanldığında o içerik, o düşünme •• sroneğimizse felsefeyle ara ce, o duygu değildir artık. özelmızdaki konuşuyu sağlayacaktır. likle belirtmek istediğimiz yaİlişkilen, tıpkı edebiyatla, tüm zarın da, filozofun da, doğrudan sanatlarla beğeninin arasındaki doğruya kendi biçimsel yapısıyilişki gıbidir. Beğeni ve düşüne le, kendi organizması içinde tabilmek yeteneği, edebiyatın ve nınması, anlaşılmasıdır. Böylece felsefenin tarihsel oluşumu birbirini zincirleyen yazarlar ve nun öğreniminden beklenen iki filozoflar kendi organizmaları temel kavram, iki temel değeriçinde tanındıkça, tarihsel oludir. Olasılığı düşünülebilecek bir şumun da bütünsel organizmadurum değil belki. ama bütün sı ortaya çıkacaktır. Bu yöntebilgilerimizi yitirsek, yine de bu min uygulandığı bir öğrenim süyetenek kalsa bize sonunda, o recinin sonunda, temel yapitlakadar da çok şeyi yitirmiş ol rın başjıcalanndan haberlidir mayız sanıyorum. artık öğrenci. Gününü, günün ardından gelecek yeniyi izleyecek çıkış noktasında, çağıyle çağının Yöntem: Metin ardında kalan bir süreci birleştiren bir yerde. bir eşiktedir. İncelemesi Şimdı de şu soruyu sorabilıriz: Önümüze koyduğumuz bu amaca ulaşabilmek için, ortaöğretim düzeyindek! okullarda edebiyat ve felsefe öğretiminm yöntemint nasıl kurmalı? Yöntemin temelindeki anlayışın belirtmeyi diledığimiz ana çızgisi yöntemi de belirleyecektir. O kanıdayım kl, önce yapılması gereken. edebiyatın da, felsefenin de öğreniminın varlık nedenlerinin metinler olduğunu unutmamaktır. Kuşkusuz bir takım temel bügiler vardır öğrenciye aktanlması gereken, ta nımlar, soyut sorunlar. akımlar terimler üstünde genişçe duruiacaktır ama, ası) ağırlık metinlere verilmelidir. öğrencı. filozoflann ve yazarlann sesini soGözönünde tutulması gereken temel ögelerden biri de şu: öğretim düzeni öyle kurulmalı ki. öğrenci, edebiyata da, felsefeye de inancını yitirmesin! Boyuna kendisine, zamanuı ayıkladığı yazarların yüceltilerek sunulduğunu düşünün bir gence, öyle yazarlar ki yaşamın içinde yok kimse sözünü etmiyor onun, ne bir dergı, ne bir derleme; salı okulunda var. Nasıl tnansm ı yazara, nasıl inansın edebiyata: Ya da bir filozofun karmaşık bl: çevirisi... öyle olunc» felsefeye de inanmar olur. onu da biı okul zorunluluğu gibi görür sa dece. Oysa edebiyatla da, felsefevle de ancak sevgiyle, ilgiyle bagdaşabiliriz. luğunu kulağında duymalıdır. tlk çağdi.. bugüne dek, düşüncenin yasamaya bakış açısuıuı olusumu nu, oluşmanın zincirlenmesini sağlayan yazarlann sesinden, onlann aynntılarıyla çizdikleri biCimlerle uyumlarla duymalıdır Böyle olunca o, kaiıplaşmıs bir öyküyü, bir oluşumun yüzeysel görünümünü değil. oluşumun kendisini, atar damannı duymuş olacaktır. Metinlerle aracısız karşılaştıkça, yazarlar ve filozoflar onun için birer mitos olmaktan sıyrılacak, insan kılığma bürüneceklerdır. ömeğin Sokrates' in düşüncelerinin öyküsünü dinlemek başka, Sokrates'in düşünceleriyle karşılıkh bir konuşu sürdürmek başkadır. Latin edebiyatımn genel bir görünUmU üstüne bir konuşma dinlemek başka, bir Lâtin ozanının sesiyle yüz yüze gelip konuşuyu aracısiz sürdürmek başkadır. Ünlü bir söz, anlatım kişinin kendisidir. der. Anlatımla yüzyüze geldiği zaman, kişiyle de yüzyüze gelinmis olacaktır. AHLÂK DA DEĞİŞİR [ Zaman lçir.de yaşamın bütün kurallan dttşlyor. MaWneyi değiştirip dc hareketi değiştirmemek obaz. Parmağınm ucunu göstermemek, gerdanını göstermmek. saçım göstermemek bir zamanm ahlâkı idi. Mini ymek. pantalon giymek, nonokinl veya tanga gıvmek le bu zamanın ahlâkıdır. Gizlllik bir zamanın ahlSkı idi. çıklık bn xamanın ahlâkıdır. Gizliliğin açıklıktan daha azrahatsız edici olduğunu da hiç olmazsp biz savunmayalın: Gerikalmıslığm alâmeti farikası eizliliktir. j SİZ NEYİ KORUYORSUNUZİ Ahlâkı ve namusu, kadın erkek iUşkilerJin kurallan olarak görmeif fe göstermek alışkanlığı bozulçor diye gizlilik taraftarlan son derece rahatsız oluyorlaj Ahlakm ve namusun değer yaırılannı yenl kuşaklardan alacaksınız.. Minj etek Rivhor ama, kafası, insan teninin hf çıplak parçasınl gdrdükce clnsel azırınhğa kapılacak kaiar llkel kalmıs kişilerin aslında hangi çagı temsil ettikl«1nl ayıracak kadar eğitilnıis! Bizim mollalar. bir kadının vtjudunda gördükleri açıklığın yifcde birini kendi beyinlerirje bulsalar ahlâk Rittı diye kıypmet koparmazlardı. Kojcoca kitabın birkaç sayfasında. çok şükür kimsenin öndeliğine ihtiyaç göstermeden herkesin ögrendiği ve yaptığı cinsel davranışları «nlatıyor diye bir yazart suçlamağs kalkmak, ahlâkı korumak değil ahlâkın oluşmasını önletektir. Yazar, bütün dengesiyle birlikte ahlâkı da bozulmuşve kokusmus bir düzende kişinin kendisine anasınm ak İtü gibi hel&l bir yaşamı nasıl haram hale getirdiklerini f^tün çıplaklığı ile anlatmak isterken, cinsel hayatının bile ıjlındığını oku\*ucuya duyurmak istiyorsa. bunda mü?tehen olan, zulmün, bütün kurallan çiğneyerek açıklıkla ırtaya Itonulması mı? Bana sorarsanız, amacı sosyal bozgunn prtaya koymak olan bir romandaki aşk sahnelerini miisterten bulduğunuz zaman. siz ahlâkı değil. bozuk düzeni komtırsunuz. EVLERDE VE FABRİKALARDA İLE FİBERGLASS POLİEST1R Su ve Asit Depoları Kaplanır Hazır fiberglass su ve asit depolan imâledlir. tstenilen ebat ve kalınlık levha yapılır. GLASS POL SANAYİ VE TÎCARET SUâhtarağa Çamlık Cad 10/2 tst. TÜ: 21 79 30 Sumhuriyet 5330 V E FA T Şefika Uçarer ve merhum Hasan Kâmil'in oglu, Emekli ögretmen Emel Uçarer'in eşi, Süheyl Vecdicelil'in ve Andelip Rıza'nın ağabeyleri, Erjin, Coşkun, Sema ve Zeki'nin babaları, THY'ndan emekli, KAPTAN PtLOT Lisanettin Uçarer Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Naşı 1.7.1974 Pazartesi gür»ü (BUGÜN), ikindi namazını müteakip. Bostancı Camiinden, Küçükyalı, Altıntepe kabristanına nakledilecektir. Allah rahmet eylesin. A t l E S t (Cumhuriyet • 5347) Büyük Koybımız 38 senelik uçuş hayatının her safhasmda arzettiği hizmet ve yetiştirdiği talebeleriyle gönüllerimize taht kurmuş olan kıymetli, EMEKLİ KAPTAN PİLOT TEŞEKKÜR Ailemizin çok değerli büyüğü, iyiliksever ve m ü m t a z i n s a n | iEE ACI K A Y B I M I Z Pilotlanndan KOCAOĞLU ET PAZARLARI K u r u c u s u ve sahibi m e r h u m 1 == RASİM KOCAOGLU'nun 23.6.1974 g ü n ü toprağa verilmesine k a d a r kendisine refakat eden pek m u h t e r e m cemaate. T ü r k Eğitim Vakfına bağışta bulunan, çelenk gönderen kıymetli dostlarıraıza, telefon, telgraf, mektupla başsağlığı dilej^en çok kıymetli d o s t l a n m ı z a , eve k a d a r gelmek nezaketini gösteren ailemizin çok y a k ı n l a n n a , mesai a r k a d a ş l a n ile resmî ve özel kuruluşlara ayrı a y n teşekküre büyük acımız m â n i o l d u ğ u n d a n sayın gazetenizin t a v a s s u t l a r ı n ı rica ederiz. KOCAOĞLU AÎLESİ | jEE = = EE = j g Lisanettin Uçarer yakalandığı hastalıktan kurtulamıyarak 29.6.1974 günü aramızdan ayrılmıştır. 1.7.1974 Pazartesi günü (BUGÜN), Bostancı Camiinde kılınacak ikindi namazını ımlteakip, KÜÇÜKYALI. ALTINTEPE mezarlıgmda topraga verilecektir. TÜRK HAVA YOLLAR1 olarak kederli ailesi ve mesai arkadaşlarına başsağlığı dileriz. TÜRK HAVA I0LLAR1 CNL. MD. TÜRK HAVA YOLLARI Emekli K a p t a n Lisanettin UÇANER'İ kaybetmiş bulunuyoruz. Cenazesinin 1 Temmuz 1974 Pazartesi günü (bugün) Bostancı camiinde ikindi namazını müteakip Küçükyalı Altınteps mezarlığına defnedileceğini derin teessürümüzle bildiririz. T A L PA T ü r k Hava Yollan Pilotlar Derneği / 6346) (Cumhuriyet 5344) II (Cumhuriyet: 5329) (Basın:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle