26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURlYHT 2 Haadran 1974 umhuriyet'in 50. yıldönümü dolayısiyle çıkanlan af yasasında Osmanoğullarının erkek üyelerinin de yurda dönmelerini öngören maddeyi okuyunca düşündüm. Yarım yüzyıl önce, 3 mart 1924'de Osmanoğullan'mn ülkeden çıkarılmasını öngören yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edildiği gün ben o Meclis'te geçen tartışmalan, memur niteliğiyle izlemiş, o tarihten blr buçuk yıl önce, 1 kasım 1922'de Sultanlığin kaldırılması karannın, yine aynı Meclis'te geçen görüşmelerine de ta nık olmuştum. Bunlar, dünya tarihini 650 yıl et> kisi altında bulundıırmuş olan bir imparatorlugun sonunu tescil eden çok önemli tarihsel olaylardı. C laşıldı ve görüşmeler 1 kasım 1922 tarihine bırakıldı. Son Karar Saltanatın Yıkılış Sahnesi Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU laştırdığım padişahlann herkes gibi birer basit adam olduğu sonucuna varmıştım. Bu nedenle, yukanda sözünü ettiğim kararlar, beni önemli tarihsel olaylara tanık olma bakımmdan çok etkilemiş olmakla birlikte hiç üzmemişti. Saltanatın kaldınlışım Varlık Yayınları'nea 1971'de çıkarılan Milll Mücadelede Anıları kitabımda (s. 176/177) şu kısa cümlelerle belirtmiştim: «SUleyman Şah, Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi'den beri sürüp gelen, türlü yükselme ve çökme çağlarını ve türlü karakterdeki padişahlarını tarihlerde okuduğumuz 650 yıllık koca Osmanlı Saltanatı o gün Meclis'te, çürüyüp cılk olmuş bir armut gibi, gözümün önünde dalından düşüp dağılıverdi. O anda. Konya Lisesindeki tarih hocamız Muhtar Beyin: «tçtimai müesseseler, devletler, milletler dahi, tıpkı ınsan uzviyeti gibi, doğar, büyür, yükselir: sonra devrinl bitirir ve tarihten silinir pider» sözü hatırıma jreldi. O eün Türkiye Büyük Millet Meclisl Osmanlı Saltanatını kaldırmış değil. eylemli olarak zaten tarihe karışmış olan bu saltanatın 16 mart 1920 tarihinden başlayarak yok olduğunu tescil etmişti.» lık hükümetinin hainliğini dile getirtU. Edirn» Milletvekili Kâzım Karabekir Paşa aynı doğrultuda bir konuşma vaparak Saray ve Babıâliniıi artık bir hiç olduğunu, bunu bütün İslâm âlemine gösterme zamanının geldiğini ve barış görüşmelerine bunlann katılmasma İzin verilmeme>ini bildirdi. Bakanlar Kurulu Başkanı 'yani Başvekil) Rauf (Orbay), yine aynı doğrultuda uzun bir konuşma yaptıktan sonra: «Türk halkı kendi bağımsızlığını kendisi kurtarmıştır, bu hağımsızbğı kimseye vermeyecektir ve bunu bir kez daha cihana ispat ve ta«dik ettirecektir» dive bağırcfı ve çok alkıslanriı. îçi«leri Bakanı Fethi (Okyar) ve Dışişleri Bakanı İsmet (tnönü) de dü=manların. banş görüşmelerine I?tanbul Hükümetini de davet etmek suretiyle riavamızı zayıf düşürmek istediklerini bu ervtrikalara musaade edilmeyeceğini bildirdiler. Benim İçin de İlginç Hele benim için bu olaylar daha da ilginç oluyordu. Çünkü biz Osmanlı Devletinin kuruluşunu, Osman Gazi'nin, Şeyh Edebali'nin evinde gördüğünü söylediği ve sonradan kayınbabas' olan Şeyh'e yorumlattığı «Ulu Ağaç Rüyası» söylencesi (efsanesi) ile birlikte, daha ilkokulda öğrenmiş, padişahlarm adlarını kronolo jik sıra ile yine ilkokulda ezberlemiştik. O tarihte Osmanlı tahtında 35. padişah Mehmet Resat otııruyordu. Benim liseyi bitirmiş oldugum 1922 haziranında ise Ulusal Kurtuluş Savaşı sürüyor ve sultanlık tacım 36. padişah Mehmet Vahdettin taşıyordu. Bu adam Türk halkının düşmanlariyle işbirliği yapmış, Osmanh devletinin ve Türk ulusunun irîam fermanı demek olan Sevr antlaşrr.asını, bir Saltanat Şurası toplayarak onaylamış, kendi taç ve tahtmı böylece kurtaracağım sanmıştı. Diyeceğim şu ki, ben gözlerimi Saltanat ve Hilâfet rejimi içinde açtım. Çorum'da okula başladığım zaman, büyük şenliklerle kutlanan en önemli ulusal bayram, padişahın tahta çıktığının yıldönümlerinde yapılan «cülus bayramı» idi. O yıldönümlerinde gündüzün okulla Saathane Meydanı'na gider, bir takım kimselerin konuşmalarını dinler, sonra hep bir ağızdan üç kez «Padişahım çok yaşa» diye bağınr ve geri dönerdik. Geceleri de «donanma» denilen ışık oyımlan yapılır ve hava fişekleri atıhrdı. İlkokul hocamız Kadifezade İsmail Efendi, Padişahların «peygamber postunda oturduklannı» söylerdi. Böylece padişah, gözlerimizde ilâhlaşmış ve kuteallaşmıştı. Onlarda kerarnet sahipliği, ya da evliyalık gibi olağanüstü, daha doğrusu insanüstü, bir kimlik bulunduğunu sanırdik. Işte küçüklükte kafamda yer eden bütün bu duygu ve izlenimler dolayısiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde önce Saltanatın ve bir buçuk yıl sonra da Hilâfetin kaldınlmasma ve OsmanoğuHarı'nın ülkeden sürülüp çıkarılmasına' ilişkin görüşmeleri büyük bir ilgi izlemiştim. Şu fark ile ki, son padişah Vahdettin'in o zamanki düşmanlanmızla birlik olup, ulusal Bağımsızlık Savaşını çökertmeye ve bastırmağa uğraşması; daha önceki padişah Sultan Reşat'm saflığını ortaya koyan anekdotlar; babamm Abdülhamit dönemi ve kendi sürgünlük yaşamı üzerinde bana anlatmış olduğu olaylar ve nihayet, Osmanlı tarihini öğrendikçe, çoğunluğu hiç bir lşe yaramayan bu sülâle fertlerinin kimlik ve davranışlan hakkmda edindiğim bilgiler benim kafamı uyarmış ve ilkokulda hayal gücüyle ilâh Ben, doğal olarak, o gür» yine, toplantı salonunun, başkanlık makamına göre sağ yana düşen dinleyici locasının merdiveninin yanındaki direğin dibinde ve her zamanki gıbi ayakta yer aldım. Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk sözü alarak uzun bir konuşma yaptı. Görüşmeler sonunda bu komıda verilmiş olan öbür önergelerle birlikte Dr. Rıza Nur ve arkadaşlarının önergesinin Anayasa, Adalet ve Şer'iye Komisyonlarından oluşan bir karma komisyonda incelenmesi kararlaştırıldı ve oturuma ara verildi. Yeniden toplanıldığı zaman başkanlık kürsüsünde Meclis İkinci Başkanı Dr. Adnan Adıvar'ın oturdueu görüldü. Karma Komisyonun raporu okur:du. Bunun üzerine söz alan Erzurum Milletvekili Hüsevin Avni (Ulaş) yine coşkulu bir konuşma yaparak. insanhk bir daha duysıın, ki Türk ulu=u isttbrlat zıncirini kırmıştır. ebediyen hür ve hakim yaşayacaktır, diye bacırdı ve çok alkışlandı. Sonunda Başkan, Karma Komi^ynnun r?porunu oya knydu ve bu rapnr «Saltanatın Kaldırılması» kararı olarak kabul edüdi. ILKEL! adişah Dördüncü Mehmet, zamanm kalem erbabmdan Abdi'yi vak'anüvis seçmiş kendisine... Bilindigi gibl vak'a niivis devletin resmi tarihçisi demek. Sultan av meraklısıymış, bir gün tavşan kovalarken bir ineğin doğurdıığunu görmüş; ineğin sahibini Müsüiman yapıp bir önemli göreve atamış. Bir avda da bir parsla bir yaban domuzu öldürüp Abdi'ye bu olaylan yazmasını emretmiş. Başka bir gün Abdi, elini yıkaması için gümüş tabakta sabun sunmuş Sultana... Dördüncü Mehmet sabunu alıp elini yıkamadan yerine koymuş ve buynrmuş: Seni memnun etmek için sabunu aldım, şimdi git, bu önemli olayı tarihe yaz! Gene günlerden bir gün: Bugün ne yazdın? diye sormuş Padişah. Abdi: Önemli bir olay geçmedi Sultamm. Dördüncü Mehmet bir cirit savurup yaralamış tarihçislni. Simdi yazacak bir şeyin yok mu? Abdi olayı geçirmiş tarihe. Bütün bu zıpırlıklan okuyıınca simdi gülüyorıız. Tarihl biz yasamadığımız için rahatça eleştirmek elimizdedir. Ama yasadıgımız günlerin yarın tarih olacağını düşünelim. Ça*ımızda az mı zıpırhk yapıyorlar egemenler? Oeçen giin CGP Başkanı Fevzi bev CHP'lilere komünist ded:ğı için bir araba dayak yedi. Ertesi gün olayı gazetelerde okuyanlann kimi: Oh olsun! dedl. Kimi: Ayıp.. diye düşündü. Gazetelerde yonımcular da bu yandan baktılar olan bitene... Oysa işin daha ayıp bir yani var. İsveç'te, İtalva'da ve öteki ülkelerde acaba birine komünist dense repki ne olur? Adam ya komünisttir, ya değildir. De&ilse degilim der; komünistse komünistim der. Fransa'da Komünist Partisi Sekreteri Marchais've bir başka mebus: Komünist!.. dediği zaman dayak mı yer? Dayak ilkplliktir ama, birine komünist dendiği zaman küfür sayılması bir ülkede fikir özgürlüğünün bulunmadığmı göstermiyor mu? Mahpushanelerde bulunan fikir suçlulanm Cumhııriyetin 50'nci yılmda genel af dısında bırakanların öyküsü bugün gazetelerde saptanıyor. Yannki kuşaklar, olaylan Dördüncü Mehmef'in yaDtığı işler gibi şaskınhkla. va da gülerek okuyacaklar. Bugünün vak'anüvis'i defterine şöyle bir cümle düşmüştür: Cumhuriyetin 50'nci yılında elli bini aşkm mahkum affedildiği halde komünist denilen birkaç yüz kişi hapist« bırakılmışlardır. Geçenlerde Sovyetler meşhur Rus yazan Solienitsin'i sınırdışı ettiler. Bu davranış bütün dünyada kınandı. Bizim yazarlanmızın da çoğu olayı ele aldılar, aradan 50 yıl geçmesine ragmen Sovyetlerde fikirlerinden ötürü insanlara baskı yapılmüsını 1917 devriminin başansızlığı saydılar. Bizde Cumhuriyet devriminin 50'nci yılında fikirlerinden ötürü insanlann cezaevlerine kapatılması. başan mı sayılacak? Mademki çok partili rejimi benimsiyoruz, mademki komünizm kötüdür. serbest bırakmaktan neden korkuyoruz? «Halkımız kötü fikırleıi benimsemez. halk herşeyi bilir» diyoruz; sonra da komünizmden korkuyonız. Halkın sağduyusuna inanmıyoruz; iyiyi kötüden ayırtedecek düzeyde bulmuyoruz halkımızı... Bulsak, komünizmden korkmaz, her fikrin halk karşınnda söylenmesini serbest bırakırdık. Fikirlerin yasaklandığı yerde ne çok partili demokrasi vardır. ne de Batı uygarlığı... Bunca açık bir gerçek kims« tarafından yadsınamaz. Ceza Kanunlarımıza komünizmi yasaklamak için konmuş maıideler bu amaç bir yana bırakılarak Türkiye'nin fikir ve kültür hayatını kötürüm etmek için kullanılıyor. Tarih bu ayıbı işliyenleri kara defterine yazacak. Sultan Dördüncü Mehmet av meraklısıymış, ama hayvan avlarmış, bizim egemenler fikırlerini beğenmedikleri insanları yok etmek için sürek avına çıkıyorlar, daha ilkel degil midir bu?... P Unutulmayan Olaylar îki nokta hiç belleâimden çıkmaz: Birisl Baskanın: tOybirliâi ile kabul edilmiştir» sözüne karşı, Rize Milletvekili Ziya Hurşit'ir: .Ben muhalifim, ovbirliğiyle değil. çoğunlukla kabul edilmiştir. diye bağırmasıdır. Unutamadlgım ikinci nokta ise, bu kararın verildigi aksamın 12 Rebiülevvel günün* ra=tlaması, yani Peygamberin doğum günü olma=ıdır. Bu sebeple Başvekil Rauf Orbay kürsüve gelerek bu kutsa! günü hatırlattı ve o gece ile ertesi günün bayram olmasını ve kürsüde bir dua okunmasını önerdi. Bu öneri alkışlarla kabul eriildi. îşte 650 yıllık bir saltanat sözlerimin nniinde böylece sona erdi ve tarihe gömüldü. Yukanda belirttiSim gibi. ararian bir buçuk yıl geçtikten sonra, 3 mart 1924 tarihinde kabul edilen bir yasa ile Halifelik rfe kaldırıldı; Sultanhğın kaldırılmasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisince halifelige seçilmiş olan Abdülmecit Efendi başta olmak üzere, Osmanlı hanedanırun bütün üyeleri sınır dışl edildi ve Türk vatardashğmdan çıkanldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu ikinci konuda geçen görüşmeler. yukanda anlattıklarımdan Haha rta uzun ve sert oldu tzin verirseniz onun öyküsünü de bir başka yazıda anlatayım ve son af dolayısiyle düşündüklerimi o zaman belirteyim. (1) tleride bir gün fırsat bulursam bnnların aynntılannı, bfleeleriyle bir yazı dizisi içinde okuvucularımın cözü önüne koymak isterim. Şu sırada buna olanak hulamadıfcım için, kısa anılarımı aktarmakla yetiniyonım. Ünlü Önerge Ben sadece en tanınmış konuşmacılardan snz ettim. Yoksa o gün Meclis eoşmuş, birbirinden heyecanh birçok konuşma yapılmıştı (1). Sonunda eörüşmelerin yeterliğine karar verilmesi önerildi ve önerge kabul edildi. Hemen ardmdan görüşme konusu olan sorunla ilgili önprgrler okundu. Burlardan en önemlisi, Sinop Milletvekili Rıza Nur ve 78 arkadasmın imzasınl taşıyan önergeydi. Bunda, Saltanatın kaldırıldığına ve veni Türkiye Hükümetinin onurk yerine geçtiğine ve Hilâfet makamının tutsaklıktan kurtanlacağına karar verilmesi i»teniyordu. Dr. Rıza Nur'un bu önergesine imza koyanlar arasında, tanınmış isim olarak. Dr. Tevfik Rüsta Aras, Fethi Okyar, Dr. Adnan Adıvar. Rauf Orbay. Tunns Nadi, Kâzım Karabekir. Hamdnllah Suphi Tannöver, Refik Koraltan, Mazhar Miifit Kansu, gibi, ilk Türkiye Büvük Millet Meclisi'nin ileri gelen milletvekrllerinden bir çoğu bulunuyordu. En son imza Gazi Mustafa Kemal Paşa'nınkiydi. Görüsmeler sonunefa önerge açık oya konulriu. Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Efendi red oyu kullandı. Bu zat, benim görüsmeleri izlediğim direğin yanından üç dört sıra ileride yer almış bulunuyor ve oturduğu yerden öfkeli müdahaleler yapıyordu. Oylama sonucu ilân edilince, yetersayı bulunmadiğı an Nasıl Gerçeklesti? 30 ekim 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Kürsüsünde Birinci Reis Gazi Mustafa Kemal Paşa oturuyordu. Istanbul'dan Sadrazam Tevfik Paşadan kendisine telgraf geldiğini, bunun üzerine müzakere açılacağını söyledi. Sadrazamın telgrafiyle kendisinin ona verdiği karşılığı, bu karşılığa Sadrazamdan gelen cevabı okuttu. Sadrazam bu telgraflarında, Büyük Zaferin kazanılması dolayısiyle memnunluğunu bildirdikten sonra, barış görüşmelerinde tstanbul Hükümetiyle Ankara Hükümetinin söz birliğiyle hareket edebilmeleri için bir öngörüşme yapılmasını öneriyordu. Telgraflar okunduktan sonra Meclis'te büyük bir heyecan ve öfke havası esti. llk sözü alan Antalya Milletvekili Rasih Hoca, Istanbul Hükümetinin hangi hakla ve hangi yüzle barış görüşmelerine katılabileceğini sordu ve uzun bir konuşma yaptı. Ard'ından Erzurum Milletvekili Hüsevin Avni (Ulaş) çok uzun ve coşkulu bir konuşma yaparak Türk ulusunun artık istibdada boyun eğmeyeceğini söyledi. Kırşehir Milletvekili, sakallı ve gözlüklü Yahya Galip Bey o gür sesiyle, Istanbul'daki Sultan MAKEDONYA DENİLINCE... OKTAY AKBAL Evct Hayır Halkla Bütünleşme ve Anlasma i ir takım tutucu yazarlar, on[ laıa bilimsellık süsü vermeye 1 çalışan yetkili yetkisiz profesörler, dilde arılaşmanın halkıau kopmak olduğu savını ileri sürerler. Neymiş? «Uygarlık» dedik ıni «ulus» dedık mi halktan kopuyor., rnuşuz: Hiç «kuşak»'denır ıhıy' 1 miş «silsile», ya da «nesil» var. ken. «Siyah» varken o karalıgı somutlaştıran «kara» denir mıymiş? Ne güzel «siyah» tam bır ozanca söz. Sondaki uzun «an» da bir yas dumanı buram buram tütüyormuş. Hele bu «ak» ne o.uyormuş, güzelim «beyaz» varken. Ak hiç bir kez soyut bir kavramı oluşturmazmış. ama «beyaz» öyle mi ya, ne zengin anlamlar gızliymiş. Onda koeaman bir lanh ve bir Türk kültürü yatıyormuş. «Sebep», «şart» varken, bu sözcük leri her Türk bilirken «neden», «dolayı», «ötürü» «koşul» demenin anlamlan olabilir mijTniş,!. Bunlann yanıtını vcrmenin gereksiz olduğu kanısmdayız. Başka bir sorunu ele almaic dü?üncesindeyiz. Partiler 14 ekim milletvekili, 9 aralık yöresel seçımler dolayısiyle alanlarda. kapalı yerlerde, en geniş yayma aracı radyolarda konuştular. Hansi dille? Biraz da bunun üzerınde duracak olursak halkla iletişımin kimlerden ve hangi dilden yana olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. B akedonya... Yüzynl başlarında Türk ve dünya en çok ilgilendiren bir konuydu. O günlerde dünya basırıı, Türk basını «Makedonya» sözcütünü dilinden, kalemıiıden düşürmüyordu. Makedonj'a sorunu.r. İçinden çıkiıması irüı, bır kördügümdü. Balkan savaşına kadar sürdü bu. Üç büyük ıl vaı dı Selânik, Manastır, Kosova. Genel müıettişlik olarak yönetilirdi buraları. Hürriyetin ilânından, yani 1908"den önce üç büyük devlet Rusya, Avusturya Macaristan, Italya bu böıgeye askeri gözlemciler yollamışlardı. Vali'nin yanında, bu gözıemciler de nerdeyse ikinci bir yönetici gibiydiler. Her işe karışırlardı. Onlar yetmezmiş gibi büyük devletlerin konsoloslan da Rumeli'de söz sahibıydi. Osmanlı Devleti «idaroi maslahat» politikasmı sürdürerek, arada bir çetelere karşı sindirme savaşı vererek varlığım sürdürmeye çalışıyordu bu lopraklarda... 1912 Balkan Savaşına kadar böyle gitti. Sonra Bulgar Sırp, Yunan. Arnavut saldınsı k3rşısmda yitirdik bütün Rumeli'yl, nerdeyse Edırne bile gidiyordu. Neyse ki Balkanlılar arasında ikinci bir savaş çıktı da Edirne'yi kurtarabıldik... Makedonya bugün Yugoslavya Federasyonunun bir Cumburiyetidir. Kendi Meclisi var, hükümeti var, bayragı var. 25 bin kilometre kareden çok toprağı, bir buçuk miiyonu aşaa nüfusu var. Makedonya'da bir milyon Makedon, 110 bin Türk, 192 bin Arnavut yaşamaktadır. Bir zamanlar nin"usun üçte ikisi Türkmüş, göçler sonucu bu sayı çok aşagılara innuş. Makedonya Türkleri sosyal yaşamm her alanında etkilerinı duyuruyorlar. Hükürnet içinde, parti kadrolarında, Beleciıyelerde, fabrikalarda, işyerlerinde yönetici görevine seçilmiş pelc çok Türk vardır. Makedonya'mn Belgrat'taki Cumhuriyet Konseyine gönderdiği on iki temsilcisinden biri Kemaı ScyfuMah'tır. Daha önce Bakanlık, Başbakan Yardımcıhğı, Elçilik, Valilik yapmış bir kişi. Yakın gürüere kadar Makedonya'mn Tanıtma Bakaru da bir Türktü, Fahri Kaya... En önemlisi, Makedonya'da Türk dilinde yazan şairierin, yazarların dikkati çekecek kadar güçlü ve etkili oıduklarıdır. Üsküp'te cSesler», Priştine'de «Çevrem» gibi dergiler. «Birlik» ve <Tan« gazeteleri, «Sevinç», «Tomurcuk> gibi çocuk dergiieri, kitap yayınları bu arada anılabilir. Türkiye'yla yakından ilgili, sık sık Istanbul'a, Ankara'ya gelen Makedonyalı Türk yazarlan, Türk edebiyatmdan çeviriler yapan Türk çeviriciler, şairler, eleştiriciler azımsanmayacak bir sayı tutar. Yuz bin, en çok yüz elli bin nüfuslu bir «halk» için basılan hikâye ve şiir kitaplarının biniki bin tiraj yapabilmesi Türk halkının kendi edebiyatına gösterdiği yakın ilgiyi kanıtlar. Necati Zekeriya, İlhami Emin, yıllardır siirleri, kitanlan, IM dilden karşılıklı çevirilerle yurdumuzda da adı duyulmuş sairlerdir. Necati Zekeriya'nm cBizim Sokağın Çocukları», «Orhan« gibi kitapları henıen bütün Balkan dillerine çevrilmiştir. aynca yurdumuzda da yayımlanmıştır. İlhami Emin, hem Türkçe, hem Makedonca yazan oir şairdir. Hasan Mercan, hem şiir, hem düz yazılanyle tanınmış bir genç gazetecidir. Bir süre Cumhuriyet'te de çalışan Mercan'm ilerde daha başanlı yapıtlar vermesi beklenir. Nusret Dişo da Varlık okurlarmın büdiği bir şairdir. Bugün genç kuşaktan bir çok sair, yazar, öykücü yetişmiş bulunuyor. Türk edebiyat tarihcileri inceleyicileri Makedonya'daki Türk edebiyatına ayn r>ır dikkatle egilmek zorundadırlar. O gün gelmiştir artık. Hepimizin anılarmda, belleğinde yeri vardır. Makedonyanm. On binlerce göçmen ararmzda yaşar. Tatlı Rumeli ağzı sürüp gider eskimeden, bozulmadan. Hatırlayın Orhan Kemal'in «Murtaza»smın sözlerini: «Almışım ders, hem de terbiye büyüklerimden, görmüşüm kurs..» Yıllar geçer kolay kolay degıştıremezler bu ağızı. Hep birbirleriyle konuştukları, görüştükler için... Göçmen mahallelerinde eski Rumeli'yi, gelenekleri görenekleriyle yaşattıklan için... Arada bir giderler eski yurtlarına Birşeyler alıp götürürler. birşeyler alıp getirirler. Burası anayurttur, Ata yurdudur, orası da doğdukları. büyüdükleri yerlerdir. Büsbütün de kopamazlar herşeye ragmen. Üsküplü genç şair Suat Engüllü, bakın ne diyor yeni siirinln bir yerinde: «Alıp başımı bir türlü gidemem, bir türlü g*.demem sensizliğe, sonsuz varsın bir yerlerimde Bir yerlerde küser karanfiller duygular kırılır..» Evet, Üsküp'ler Priştine'ler, Manastır'lar, Komanova'lar, Kalkandelen'ler, Gostivar'lar dah» daha nereler nereler vardır biryerlerinde... Yaşadıkça taşıyacaklar o yerleri içlerinde. Büsbütün kopmadan kopamadan, kopartmadan... «Seni nasıl yazmalı yalnız bakışlanma basa basa gel» diyecek şair. Neler neler anlatacak yurdu. in&anıarı, kendisi için, anladığımız, anlamadığımız... N TUTUCULARIN TUTARSIZ BİR SAVI: DİLDE ARILAŞMA YÜZÜNDEN BABALARLA ÇOCUKLAR ANLAŞAMIYOR, YAZIDAKİ ÖRNEKLERE GÖRE ACABA DÜN ANLAŞABİLİYORLAR MIYDI? Ibrahim KUTLUK TDK Uzmanlarından re çok daha anlaşılmazlarmı ekleyebilıriz: «zatı devletlerinin» gibi eskimiş, kokuşmuş. aktöreye aykın, kişiliği yitirici yağlama sözcükler bile dile sokulmaya başlandı. Nerede ise gerici ve tutucu partiler, Cumhurbaşkanına sunduklan mektuba «arzı atebei uiya kılınan tezkirei samiyedir» diyecekler, altına, ya da üstüne «maruzı çakeri kemineleridir» sözlerini yazacaklar. Ulu Hakan Üzerine Şaşümaz doğrusu, kalorifercisine, tamirhanede çalışan işçisine sanayi madalyası veren ulu hakan Abdülhamit, bilimlerin ve sanatların ilerlemesini bununla kanıtlıyorsa, Türkiye'nin en önde gelen üniversitelerinden birinin halka açık kürsüsünde «hiç bir sınıf kaybı olmadığı» gibi gerçekle hiç bir biçimde bağdaşmayan. hem bilimsel, hem kişisel ahlâka aykırı sözler Halkla bütünieşme» adına söylenebiliyorsa, ne diyelim, halkla bütünleşmeyi başka türlü anlayaca Babalar . Çocuklar Tutucuların tutarsız bir savı: Babalarla çocuklar anlaşamıyormuş. Doğumları cumhuriyetle yaşıt olanlardan herkes içtenlikle bu soruyu, kendi kendine yanıtlasm bir kez. Hangi evde analar babalar, çocuklanyle anlaşabıliyorlardı? (Kaldı ki bugün anlaşma çok artmıştır. Hele Cumhuriyet döneminde yetişenlerle yeni, çok yeni kuşaklar arasında..) Daha ileri giderek diyeceğim, hangi ana baba oğlundan gelen mektubu kendi okuyabiliyor, yardımsız anlıyordu? Bunlann ömeklerini vermeyi gerekli bulmuyoruz. Nedeni şu: Bizim çocukluğumuzda bile «kitabet» derslerinde basmakalıp, değişmez örnekler vardı. Bunlar yazılırdı. Örneğin benim sınıf arkadaşlanm Türkçe öğretmenimizin bize «tahrir» örneği yazdmrken uzun uzun düşünüp, yazdınp bozdurduğu şu tümceleri hiç unutamazlar: «İlkbahar eyyamı, sonbahar eyyamınm zıddı kâmilidir.» Buyurun analar babalar. anlaym bunu. Orta ikide öğretmenimiz, tahtadaki arkadaşımıza dilbilgisi uygulaması yaptırırken Ziya Paşa'nın şu ünlü dizelerini inceletiyordu: Erbabı kemali çekemez nakış olanlar Rencide olur didei huffaş ziyadan Bugün, analar babalar bunları anlamıyor. O gün de anlamıyorlardı. Nedir halkla bütünleşmek, nedir halkla iletişim? Anlamazmış halk yöreselin ne demek olduğunu «mahalli'yi anlar», anlamazmış seçenek demeyi «aiternetif'i anlar»; anlamazmış örgütlenmeyi «organizasyonu anlar»; anlamazmış iyi ilişkileri. «mücadeleyi anlar» (1); «halâskâmı anlar da «kurtancı» yabancıdır; «mülâhazalarını serdettiler» Türkçedir de, «görüşlerini bildirdiler» anlaşılmaz; «uhdeme tevdi buyurulan» halkın benimsediğidir de «bana verilen» anlaşılır sözcük değildir; «arzedilir» de sunulmaz; «seçim bu hakkın istimalinin yegâne vavıtasıdır» denecek de «seçim bu hakkın kullanılmasının bir aracıdır» denmeyecek. Gellşi güzel aldığımız bu sözle ğız demektir. Tanrının gölgesi ulu hakan, Rum kalorifercisine, tamirhanedeki Rum işçisine, sınırsız erdeminden ötürü, sanayi hizmet madalyası verirse, bu denli üstün nitelikli, yurtsever ha kanı öğeceğiz değü, göklere çıka racağız demektir. Nasıl ki eski vakanüvisler, tarihçiler, olayları padişahın isteğine, ya da beğeneceğine göre değiştiriyorlar idiy se, günümüzün kimi tarih profesörleri de gerçekleri değiştireceklerdir kuşkusuz. Ne adına mı? Bu yüce milletten kopmama adma. Kimseye bırakmadıkları >ü ce Türk ulusu ve onun «tealisi ve terakkisi» adına. «Mukaddesatçıhk> adına, din adına, iman adına, geride bıraktığımız koskoca bir tarih ve sanıyorum övü len ElGazi Abdülhamit adına düzeceğiz bu övgüleri. Madalyaların verildigi yıllardan 15 yıl sonra o işçilerin Anadoluya saldırmalarım görmezlikten gelerek. Onlara karşı verdiğimiz ölüm kalım savaşınm acılarını duy madan, bir de kendimizi Türk s* «w«v«fc*^«fc^«»^ yacağız, sayabileceğiz demek. «Tanrının gölgesi>nin yaptıgl yapacağı her şey güzeldir de ondan. Farsça dizenin dediği gibi: «Sultanın beğendiği hünerdir»; neyı beğenirse bız de «evet» diyeceğiz, ne yapmışsa, kuluyuz diye basacağız kalıbımızı, kulluk adına. Şu Arap sözünü de unutmayacağız: «Sultanların (özü. sözlerin sultanıdır.» Bir düş. Cumhuriyetin 50. yılında, Cumhuriyet kurumlannda yerleşmiş bu gibileri, El Gazi Abdülhamit zamanında bir düşündüm şöyle: madalyalardan bir anıt, insan mı? AnıL (1) Oysa bu sözcük Osmanhc»da, asıl anlamından aaptırılmiî tır. Osmanlıcadaki anlamı: «bi risiyle içtenlikle dostluk etmeyerek gösteri; olsun diy», sözde güzel ve iyi ilijkiler kur mak> anlamındadır. g TÜRK ECİTİM VAKFI Çelenk Bağışlarınız tçin Emrinizdedir tSTANBÜL Tel: İ5 43 «8 « 8 10 C ANKARA Tel: 13 » 38 İİ 16 tf3 IZMtR Tal: 41751 100 bin lira kazanan Emine San "ÖMÜR BOYU GELİR, ZİRAAT BANKASINDAN ÇIKAN BÜYÜK İKRAMİYEYE DENİR,, DEDÎ Asırların eskitemediği, «ncak yılların da yenileyemediği bir şehir vardır Batı Karadeniz bölgesinde; Safranbolu. Eli böğründelere dayanmış çıkmalı ve cumbalı evleri, daracık sokaklan, gürül gürül akan burma musluklu ve kitabeli çeşmeleri, hanlan, hamamları, mescit ve camileri ile bizim olan, bizden olan bir şehirdir burası. Yıllardan bir gün ki, takvimler 1906 'yı göstermektedir, mut luğun ve zenginliğin otağı olmuş olan bu şehrin bir mahallesinde, nur topu gibi bir kız çocuğu dünyaya gelir. Kolay değildir bu, saadet doIu yaşamın hakim olduğu bir aile için. Nitekim anne ve baba büyük bir mutluluk içinde, rfoğan yavrularına Emine adını verirler. Saatler günleri, günler aylan, aylar yıllan kovalar ve bizim küçük Emine'cik de tabiat kanunlannm icabı büyüdükçe serpilir. serpildikçe de gelişir ve nihayet evlilik çağmda genç ve güzel bir kız oluverir. Sonrası ise malum. Düğün dernek bir şölen, Emine bacı ile Mustafa ağanın birlik ve beraberlik yolunda attıkları ilk adım oluverir. Ta ki. Tanrı. doga kanunlarını. birinin üstünde, gecinden de olsa, uygulayıneaya kadar bu mutlu yaşam bir arada sürer gider. îşte. Ziraat Bankasının 4 Nisan 1974 tarihinde yapılan 20 milyonluk ikramive çekilişinrie, Konıuşan: Safi ESKIN «»^«V«»^»fc'*^«V«V Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Se;.ir Hidrografi ve Oşlnograü üairesl Başkanlığmdan Bildirilmiştir: 3 ile 27 Hazıran iy74 tarıhlerınde 08(ıO ile 18.00 saatler: arasında aşağıdakı noktalan birleştıren saha içinde seyretme demirleme avlanma ve bu sahanın 500 meTeve sadar olar yüksekliğı can ve mal emniyetı bakımmdan cehlikelidir KAKAUENİZ K1V1KOY SARAİ BÎRİNCİ NOKTA: KnJemi 41 derece. 4b dasika tuzey; Boylamı 2» derece 05 dakıka doğu. ÎKİNCİ ^<)KTA: Knlemı 41 derece 44 daiuka fcuzey; Boylamı 28 dsrece. 12 dakıka doğu. CÇÜNCÜ NOK'l'A: Enlemı 41 derece ib Cakiua tuzey; Boylamı 28 derece. 05 dakıka doğu. DÖRUONCd .NOK1A: Lnlemi 41 derece 40 laJilK» nuzey; Boylamı 28 derece. 05 dakika doğu. Denizcüere ve Havacılara önemle duyurulur •/^^^^^^^^«V* Denizcilere ve Havacılara 50 Sayılı Bildiri \ i A i j (Basın: 15203 4446) â İLAN Kars Belediye Başkanlığından (2.500.00000) lira keşif bedelli, (91.250.00) lira geçici teminatlı îşhanı 2490 sayılı kanunun 31'inci maddesi gereğince ve şartnamesi mucibi eksiltme suretiyle yaptırılacaktır. Ihalesi 28.6.1974 cuma günü saat 15.00'de Belediye Encümeni huzurunda yapılacaktır. Şartnamesi mesai saatleri dahilinde Yazı Işleri Kaleminde görülebilir. Taliplerin 32'nci maddeye göre hazırlayacaklan kapalı teklif zarflarım ihale saatinden bir saat evveline kadar Belediye Encümenin3 vermeleri veya posta ile göndermeleri şarttır. Postadaki gecikmelerin kabul edilmeyeceği ilân olunur. (Basın: 15810 4447) i Urfa ILAN İlimiz Balıkhgöl Park tanzim işi 185.000,00 lira keşif bedeiı üzerinden 2490 sayılı kanunun ilgili maddeleri gereğince kapalı zarf usulü ile ıhalesi 27.6.1974 perşembe günü saat 11'de Belediye encümeninde yapılacaktır. Bu işe ait muvakkat teminatı 10.500,00 liradır. İhaleye girebilmek için ıhale gününden 2 gün evvel tek kalem olarak en az bu keşif bedeli kadar iş yapmış olduğunu bildirir belgenın Fen İşleri Müdürlüğüne ibraz edilerek yeterlik belgesinin alınması ve bu işe ait proje keşif şartnamesi mesaı saatlerinde Belediye Fen İşleri Müdürlüğünde î görülebilir. f Taliplerin ihale günü saat 11'de zarfların Belediye başka.â tipliğine verilmesi postada gecikmelerin kabul edilmiyeceği f ilân olunur. (Basın: 15996 4448) $ Emine San lorularımızı cevaplandırırken... 100 bin lira kazanan talihlilersefer de bir düşünce, onun kaden biri olan Safranbolu'lu Emi fasını kurcalar olmuş ve aylık ne San, yukanda »özünü ettı herhangi bir gelirinin bulunmağimiz küçük hikâyenin kahraması, onun en büyük Bikıntısımanıdır. nı teşkil etmiş. Halen oturmakta olduğu bağDüşünmüş, taşınmış ve «olar semtindeki oğlunun evinde, nunda bağlar semtindeki ikl kendisini ziyarete gittiğimizde, göz odalı küçücük evini elden ikindiye abdest tazelerken bulçıkarmaya karar vermiş. muştuk Emine teyzeyi. Kolay olmamış, Emine teyz» Bizi bir güzel buyur etmiş ve İçin; acılarına, tutkularına, sebiraz hoşbeşten sonra da o tatvinçlerine, ağlamalarına ortak lı şivesiyle başlamıştı hayatınolan ve bir yerde en çok bildidan sayfalar çevirmeye. ği halde en çok susan, evini sat Kâh sevinçli, kâh meşakkatle mak. dolu yıllar, bir sel gibi akıp gitSatmış parasını da bir banka mişti onun için. Bu yaşammın ya yatırmak gelmiş aklına, anbir tortusu olan oğulları yetişcak fazla dü^ünmemiş bunun miş, biri Karabük demir ve çeiçin. Hani şehir merkezinde, sılik fabrikalannda çahşırken, rasında yaz demeden kış deme. bir diğeri de öğretmen olarak den gece varılanna kadar bailim ve irfan ordumuzun safzen lüks lâmbası ile bazen gaz larına katılmıştı. lâmbası ile çalışıp hizmetin en Eh artık, sevinçlerin, ızdırapmükemmelini halka sunabilen lann, kederlerin ve güzellemebir banka, yani Ziraat Bankası lerin doldurduğu bir hayatın varmış ya. hemen orays gitmek dinlenme dönemecine gelmiş daha müna«ip olur demiş. sayıhrdı Emine teyze. Bir parBir yıl, üç yıl, beş yıl ierçacık huzuı ve rahat da gerekken bir hayli zaman geçmfş. Ni liycTi, herhalde. hayet günlerden bir gün, ZirsNe yaparsınız kl, felek bir at Bankası Safranholu şubesi yerde insanoğluna bunu da çok Müdiirü Sayın Lütfi Ilısal'dan görürmüş bazen Nitekim öy100 bin lira kazandıâı müjdesini le olmuş ve günün birinde Emi duyunca da heyecandan yatıp ne teyzenin elinden, alıvermış kalkmarfıgı divan ve yat'ak BıMustafa emmiyi. rakmamış koca evde Emin» Kadere rıza göstermek; inüateyze. Yüzü bembeyaz, dudaknın hattlzatında. yaradılışından ları titrer olmuş. amma. sonunitibaren benliğine hakim olan da da münasip tarafından bir bir tabiat kanunu gibidir. Busöz etmiş. nu bildigi içindir ki, büyük acıîste demiş. ömür boyu gelir, f.nın. üstüne taş basmış »deta Ziraat Bankasından çıkan, büEmine tevze. Ba«mıs amm«. bu yük ikramiyeye denir. (Basın: IÖIHJ5 4459)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle