28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHTJRÎYET 27 Mayıs 1974 ABDULCANBAZ TURHAN SELÇUK ... DMA tf NELER YAPMADIK! ŞAKJR BALKI 30 Upuzun bir oda... Ne yan makinesl var, n# de evrak, kalem, dosya, iş sinek avlıyorduk. Biz dokuz kişi olduk odanın içinde: «Islıkla tangolar çalıyordum.» Odacımız: Hazırlıklı olun, dedl, az sonra G«nel Müdür Bey gelecek!.. Sahiden de Genel Müdür geldt. Hepimizin bir bir el'erinl sıktı.. Konustu, giderken de: Sabırlı olun, dedi, çok yoruluyorsunuz ama, bu daireye daha otuz kişi gelecek yakında. Gene! Müdür gidince. bıyıklı memur: Bize fazla mesai lazım, dedi, bakalım verecek mi Genel Müdür?.. Bu adamlar neler söylüyorlardı böyle? Upuznn odanın içi masayla dolunca, odanın içinde adım atacak yer kalmadı. Masalann üzerinde yürüyorduk. Yanımdaki arkadaş: Hiç benim derdiml sormuyorsun, dedi, bu gelen Genel Müdür hep adamlarına, akrabalarına, torba kadro verdi de bana vermedi. Oysa görüyorsun değil mi Zülüf bey, çalışmaktan anam ağlıyordu. Adam sanki tabanlanmı gıdıkladı, kılnrdarnaya başladım! Kapı aralandı, sevindim bize 1$ getlrdiler diye. Bir bay: Arkadaşlar, dedi, yan ödemeleriniz kabul edildi! Benim içimden hep gülmek geliyordu. Bir ara kendimi Kavuklu Hamdi Bey olarak görmeye başladım! İş miş olmayınca, ıslıkla valsler çalmaya başladım. Son gelen memur arkadaş ellerlmiri sıkmaya başladı: Ben buranın işine dayanamam, geldigim Evrak Kalem'inde on paralık iş yoktu. Yahu orada en rahattık, ne çok iş varmış burada?.. Bu memur arkadaş bunları söyledi ya, kendimi Kaptanı Derya Kasımpaşalı Zeynel Zülüf Paşa olarak görmeye başlamam mı? Bağırdun: Hep tornistan gidiyoruz.. O aylardan beri hırka ören bayan bana döndü: Zülüf Bey, dedi, gel sana da örgü örmesini ögreteyim!.. Ben buradan doğru Genel Müdürün odasına. Beni görünce: Bir isteginiz mi var, Zülüf Bey? dedi. Evet efendim, bana üç numara iki ştş, iki kilo da yün verin.. dedim. Kazak örmeğe başladun. îşte ben böyle fırttırdım. X Sultan Palamut 41. Mahmut'un keyfine payan yoktu ama, tımarhaneds işler battı balık yan gidiyordu. Ustura az buçuk Paspal Zülüf'ün eline geçmişti. Onun da boruau ötmeye başladı. Ama renk vermiyordu. Tımarhanede herkes istediği gibi at oynatıyordu. Salaklann keyfi gıcırdı. Siyasal bunalım patlak verincs, hep şaşırdık. Yahu ne oluyoruz?.. Etmeyin eylemeyin canım. NATO'ya, SENTO'ya, TOTO'ya karşı bu yaptıklarınız çok ayıptır. Deliler alana dolunca, ilgililerden biri: Demek ayaklanıyorsunuz?.. dedi. Dönem bu ya, korkudan mı ne herkese bir «fiskoslu» konuşma hastalığı bulaştı. Ünlü bir gazeteyi bir kalemde kapattırdı delinin biri. Sonra fısçılık. ardmdan da tısçılık başladı memlekette. Tek yanlı bu «Baskı Yönstimi» bir şiirli konuşma türü getirdi. «Demek siz ayak lamyorsunuz?» Sözlerine karşı bir deli şu yanıtı verdi: Olur mu böyle olur mu Babayasa dururken Sayın vatandaşa Elektrik tutulur mu? Hışım gibi fırladı Şair Eşref II. alana: «Otuz yıldan beri biz kestik Umldi selametten Rezâletle çekilmek Uzereyiz artık Hüktimetten» Tozdan dumandan ferman okunmaz olunca, başyagcı bir deli de başladı yergiler okumaya: Usturamı vurdum taşa Büyük deli Zülüf Kara maşa Sen çok yaşa Gidi seni Paspal Paşa! Bu ustura savaşını Paspal ZUlüf kazanınca, baktık ki olacak gibi değil, hemen yelkenleri fora ettik. Saldık Paspal'ı tımarhaneden. Saldık da fena mı oldu yani? Yoo, ne demek efendim fena oldu? Vallahi fena olmadı! Ülkede adam kıtlıgı yok muydu? Tümen, tümen... Memleket adam kıtlığından baldır küldür batmıyor nıuydu ki? Bu durumda bu Paspal'ı içeride bırakmak doğru değildi. (DEVAMI VAR) KULELl'DEN ANADOLU'YA Dr. Ahmet Muhtar SAVAŞERİ TALIMGAH GENÇLIĞİ BÜTÜN ANKARA'YI COŞTURUYOR YAVAŞ bir tempo ile alaca karanlıkta Ceuecı Talımgâhına gelmiştik Arlud»»ıannnzın geleceğimizden haberleri vardı. Bizi bekliyorlarmış, gören koşuyor sevuıçle sarılıyoruz öpüşüyoruz kucaklaşıyoruz. Heyecandan ne yapacagımızı, ne söylcyeceğimizi bilemiyoruz. O sırada akşam yemeği için karavana borusu çalmaga başladı. bavullarımızı, sonradan, ders hane ve silâhhtne olcugunu ögtendtgimiz oir yalona bıraktık. Ellerimizı vüuenmızi yucadık, arkadaşlarla vemekhaneye yollandık. Yemekhane v"ok entere»an. Bölük pa\7onu önünde, plâto bir bölümde, tcprağa, biri yarım metre, diğerı bir metre çapında iki daire (içiçe) çizmişler, iki daire arasmdaki toprak, 50 santimetre aerinliğind'î kazılmış. Bu suretle, ortada topragı kaldırılmayan bölüm, masa vazifesini, kazılmış bölümün dış kenarları da iskemle vazifesini Körmekte. Her manganın, böyle bir masası var. Tabak, çanak yok, tabii bulaşık yıkamak da yok. Herkesin çatal, kaşıgı, dolaplarının kenarlanna geçirümiş, içilecek su musluklu bir fıçı içinde, su içmek isteyenler mataralarını bundan dolduruyorlar. Tuvaletler Davyonun biraz uzağmda. Açık havada, yanyana kazılnıış birkaç çukur, etrafları branca bezi le çevrili... Yemek karavanası sıcak olarak geliyor, ağzı kalaylı olanlar çabuk kaşıklıyorlar, bu suretle hızlı atıştıran karnını doyuruyor. Yemekler yarım yamalak sözde soyulmuş patates, un veya mercimek çorbaları. Arada oir buıgur pilâvı. Sabahları oirkaç zeytin tanesi ve karavana ıçinae geien çaya. yıne herkes kaşıgını daJdınyor. Bölük komutanı. vaz lâmbası ile aydınlanan odasında Yüz başı Nazım Bey. takım subayı Üsteğmen Hayri Bey'e emir ver di, bu çocuklar onbes gün (kayıtkabul) acemilfer bölüğünde kalacaklar. Hayri Be> bizı yatacağımız pav yona götürdü, bagailarınuzla koguşa yerleştik. Koguştafcı karyolalar tahtadan vapılmış, altlı, üstlü ranzalar, Diraz Kimıldamağa gelmiyor salmcak gibi sallanıyorlar. Çok yorgun olduğumuî için, gece hiç bir şey duymadan uyumuştuk. Fakat, sabah uyandıgımızda, tahtakurularına epey ce kan verdiğimızı anıadjk, ranzaların aralıklan tahta kurusu yuvaları ile doluydu. HARP OKULU 1922 MART AYINDA ANKARANIN CEBECt KEStMİNDE KCRULAN BARAKALAH» DA TÖRENLE DERSLERE BAŞLAMIŞTI. Çince tüy gibi haftfledi. Bölükte üç takım subayı vardı. Hayri Bey idare işlerı ile görevli, Nuri Beyle, Abdurrahman Bev de bölüğü ikiye ayırarak talime çıkar tıyorlardı, Nuri Bey konuskan, sevimli, güleç, Abdurrahman Boy ise, yüzü gülmez, sert ve cezası bol bır subaydı. Sabahları talime çıkacagımız zaman bölük. ön ve arka olarak iki sıra halinde dizılirdi. Bir komuta verilir, ön sıra üç adım ıleri. ön sıra üç adım ileri geçince bu sırayı Nuri Bey alırsa, şanslı olan bu sıladan neşeli fısıltılar. Öbür Abdurrahman Beyın aldıgı sıra sesizlik içinde talime yönelir. Talım dönüşleri daima marşlı olurdu. Nuri Beyin takımı neşeli, gü ler yüzlü döner Abdurrahman Beyin takımı ıse het dönüşta • Sür deveci develeri yokuşa» türküsünü söylerdı. Abdurrahman Bey, hep bu türkünün söylenmesıne çok sinirlenir fakat. bir jey de söyleyemezdi. (Daha ögrenci ike'n Abdurrahman Bey, deveci lakabı ile amlınruş!) Bir hafta sonra' bölük teftiş veıecck, bolük komutanı Yzb. Nâzım Bey de talim sahasına gfldı, hcr manga önüne geldikçe, komutlar veriyor, teftişini yapıyoıdu. Mangamızın durumundan çok memnun oldu. Bu manga çakı gibi, daha da geleli on gün olmadı, bundan sonra da çakı manga adım kazandık, bir gün yine 1015 dakika dinlenmemiz sırasınd'a, şehirden koşup gelen gazeteci çocuklar «Cephede taarruz başladı, ordularımız düşman cephesini yar dılar!» diye bağlrıyorlar. Gazeteleri kapışıyoruz! Hakikat, çocukların bağırdığı gibi. Sevinçle birbirimize sarılıyoruz.. Arka ar kaya gazeteler ordumuzun Afyon'u aldığını, Yunan sürülerinin mağlup olduğunu yazıyor. Ankara sevinç ve heyecan içinde! Şen ve taze sesleri ile talimeâh gençliği, bütün Ankara' yı coşturuyor, halkımız, sevinç 11 gözyaşları ile alkışlıyorlar, bizi. Böylece Izmir'in geri alınmasına kadar her gün Ankara' yı dolaşarak, coşturuyorduk. 9 Eylül'e kadar her gün arka arkaya zaferlerimiz devam ediyordu, halka bu büyük ve eşsiz zaferimizin tarfını duyurmak bizim için de doyulmaz bir zevk ve gurur vesilesi ıJuyordu. 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan S|*aç», Atatürk'ün «Hedefiniz, Akdeniz'dir, ileri!» komutu ve 9 Eylül tzmir'in Yunan sürülerinden temizlenmesi.. Dünyayı şaşırtan bu büyük zafer halkımızı ne?eye boğmuş tu. Atatürk büyük zaferden dö nüyor, Ankara istasyonu önünde, göğüslerimiz, zafer gururu ile dolu bir hâlde Ata'yı bekiiyoruz. Bafbakan Rauf Bey, öbür bakanlar, milletvekilleri yüksek riitbeli subaylar peronu doldurmuslardı. emekli piyade albay. Istanbulda. Ömer Ceylan: 1924'te Harpokulunu bitirdi. Şimdi emekli piyade albay. Celâl Harput: 1924'te Harp okulunu bitirdi. Şimdi, emekli piyade albay, Utanbul'da. Zeki Fatih: 1924'te Harpokulunu biUrdl. Piyade yüzbaşısı iken, bedeneğitimi ihtisası için Almanya'ya gönderildi. Uzun yıllar, asker okullannda bedeneğitimi öğretmenliği yaptı, birkaç yıl önce öldü. Burhan Drama: 1924't» Harpokulunu bitirdi, sonra kur may oldu ve albay olduktan sonra öldü. Sevket Akhisar: 1928'de Istanbul. Tıp Fakültesınden teğmen doktor olarak mezun oldu, Bakteriyoloji ihtisasını, Gülhane Tatbikat Hastaneslnde yaptı. Şimdi, emekli albay Ankara, Küçükesat'ta. Kemal Pizren: 1928'de Istanbul, Tıp Fakültesini bitirdi, teğmen doktor oldu. Gülhar.e tatbikat hastanesinde (Üroloji) ihtisası yaptı. Yüzbaşı iken rahatsızhğı sebeblyle askerlikten ayrıldı, Ankara'da 1946 yıhnda öldü. Ahmet Muhtar Savaşerl Erenköy: 1928de Istanbul Tıp FakültesincTen teğmen doktor olarak mezun oldu, Gülhana tatbikat hastanesinde, göz subesinde ihtisas yaparak müt<>hassıs oldu. Deniz hastanesi göz mütehassıslığjna atandı. (1934) 1937'de Kuleli Lisesi doktoru iken, askerlikten ayrıldı, 1942' de Istanbul Tıp Fakültesi, 1. Dahiliye Kliniğinde (Ord. Prof. Dr. Merhum Neşet ömer), İç hastalıkları ihtisasını yaptı. 1969 yıhnda milli eğitim sağllk müfettiş görevinde iken emekliye ayrıldı. Şimdi serbest hekim ve Ticaret Borsası hekimi olarak meslek çalışmalanna de vam etmektedir. Kalk borusu SABAH kalk borusu ile uyandık. Bizim'.e ilgilenen bazı arkadaşlar tarafından kahvaltıya Kötürüldük. Sonra acemıler bölügüne (r:ttik. Bu bölügün konutanı Yedek Üstegmen Küştü Bey. Bu bölüğün gcrevi, yeni pelenleri, olgunlaştırmak Yedek olarak talimgâha gelenler için yerinde bir kurulus... Oysa biz Kuleli'de bu bakımdan iyice yetlşmiştik. Bize basit hareketler yaptırmağa başladı. Fakat yetişkin oldufumuzu Eörünce, yedeklerle ugraşmaya yöneldi. Bu durumda biz de aramızaa sakalasıyor, vakit geçirmege çalışıvoruz. Komutan. haklı olar?k bu tııturr.umuza sinirleniyor. «Marş, rnarş, koşar adım. Çıltekonaklar yönü» diye komuta verıyor cezalı o yöne dogru knsmağa başUyorduk. Bir ara koşuyu kâiı görerek «dur» komuttısı veriyor, bu kcmutayı duymazhktitn geliyorüuk. Rüştü Bev dur komutasım «duv» biçiminde söylüyor. Biz de bu komutayı îekrar ettirmegs çalışıyoruz. MALKOCOĞLU yazan ve çizen:Ayhan BAŞOGLU Şeref kıtası BtZ de şeref kıtası olarak Atamızı karfilayacağlz. Tren ya vaş yavaş gara girdi, Gazi, yanında silâh ve ülkü arkadaşları trenın penceresinrfen güler yüzle kar;ılayınları elini sallayarak selâmlıyor. Tren durdu. Devlet büyükleri ile selâmlastıktan sonra Büyük Komutan Mustafa Pemal Paşa önümüzden canlı adımlarla geçiyor, cBeni karşılamağa gelen degerli talimgâh gençliği, yarının ümitleri, iftihar ediyorum, s*ğ olunuz!» dediler. Biz de içten gelen bığlılık duygularımız la, «Yaşasın ulu Gazimiz» diye bağırıyorduk. Ah o unutulmaz günler!.. tşte bu kadarcık biz gençlerin anıları. Sözü bitirmeden, Ankara'ya uUşan bu 9 kuleli öğrencisinin bugünkü durumlarını da kısaca belirteyim: thsan Kasımpasa: 1924'te Harpokulunu bitirdi. Teğmen olarak, Darıca'daki (piyade) kı taya atanrfı ve kısa bir süre «onra zatürrie'den öldü. Yusuf Ziya Ayvalık: 1924" te Harpekulunu bitirdi. Şimdi, Teçhizat verdiler İKİNCt gün, bölük komutan;na, bizim acemi olmadığımızı. bölük kadrosunda. görev yapacak olgunlukta olduğumuzu söylüyor. Bir de bakıyoruz. ertesi sabah, bölük emini arkadaş tarafmdan, hepimize gereklı araçlar veriliyor. 1 mavzer. 1 kasatura, 1 arka çantası, 1 azık çantası v.b. Ayrıca elbise, dolaklaı, ve postallar da verildi. Bölük talimine başladık. Sabah 8de başlıyoruz, 12'de dönüyorıu, çar şarnba günleri aynca 40 kilometre tam techizatlı tatbikat yürüyüşü ve haftada üç gün ögleden sonra, asker bılimleri derslerine devam diliyor. Sabah taliminde 1015 dakika kadar kı sa bir dinlenme veriliyor. Biz 9 kişi bir manga teşkil ediyoruz. birimiz manga onbaşısı. İlk gün sılâh ağır geldi. birkaç gün ge B İ T T t TEŞEKKÜR Allahın inayetiyle kınm Saadet tyisov'u nazik ellerinde ameliyat ederek tedavisinde ner türlü ihtimamı gösteren Haydarpaşa Numune Hastanesi I. Hariciye Servisi Şefi. tıazik hekim; Sn. Op. nic' t. HÜSNÜ ÖZTÜRK beyefendiye ve yardımlarını esirgemeyen Op. Dr. Enver SABUNCUOGLU, Baş. As. Dr. Oeti7 ÜÜZELÇAM, As. Dr. Sabri AKKAYA, As. Dr. Haıil YAÖMUR, As. Dr. Mehmet PAYÜAR, As. Dr. Zeki AKK1L1Ç beyler ile hamşlre Nlmet Aran. Başhemşire Nergis Korucu ve l. Hariciye personeline sonsuz şükranlarımızı sunmaktan büytiıt oahtiyarlık duyanz. Babası: Ahmet TILMAZ (Cumnunyet: 4299) GARTH l \ \ \ \ \ DİS TABtBt ORHANTÜZÜN Saat 1330 1930 8ama'va Cna «ii 400 Itı. t\ n •a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle