19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 CUMHURtYET 25 Mayıs 1974 ABDULCANBAZ TURHAN SELÇUK ) VARÎTtı VAKİTJ/Z PüSHAHE VA u YENÎZlNÛ PEfcHAÜ^ALKlNMi (toWİ* m 7 1t{UZl/FU JüKA 8A6İ i NELER YAPMADIK! ŞAKİR BALKI 28 Çok Ilginç bir buhış'öyleyse. Denlz stıyu ile bir araba çahştır da göreliro. Olur, deniz suyu bu? Bundan sonra ben de kıçımın kıllanyla balık tutacağım, haberin olsun. öyleyse rastgele, yanacı sentıaye! Neler kesmedi, neler doğramadı bana bu Paspal. Saç sakah kırk paraya kandı durdu. Bu Zülüf büyük deliydi canım! Bir iki gün sonra 7. Koğuşun önü delilerle dolup taşıyordu. Bu Paspal bir helvacı kazanı bulmus, bu kazanı bakır borularla o biçim donatmıştı. Kazanın altında ateş yanıyordu. Deniz suyu fokur fokur kaynıyortfu. Bir de masa koymuştu kazanın tam önüne, masanın üzerine bir eski püskü radyo oturtmuştu. Bu bakır borulann bir bölümünü radyoya bağlamıştı. Kablolar, dayaçlar... Voltmetreler... Kazanın içindeki su arasıra buhar halini alıyordu. Bizira tımarhamenin bir ölmüş Doc'u vardı. îki kalın bakır boruyu bu Doc'un karbüratorüne bağlamıştı. Deniz suyu fokur fokur kaynadıkça Doc'un motörü de hafif yollu dönüyordu. Eksoz borusundan dumanlar mavi mavi çıkınca, Paspal oraya buraya koşuşmaya başladı. Yanmdaki delilere de emirler veriyordu. Geberik Doc'un marsına bastı, arabanın eksozunun dumanı ortalığı boğdu birden. Bir ara nasıl oltfuysa oldu, Mehter Takımı gibi geberik Doc bir ileri iki geri gitmeye basladı. Doc deniz suyunu yiyince, arpa yiyen, üzerine su Jçen beygir gibi tepinmeye yüz tutunca, ölü Doc dirildi.. Üzerine çıktı Paspal Zülüf. Daart... Darttt... Evliya milletinin kerametinden sual olunmaz ya, Paspal Zülüf'ün de bu yaptıklarından sual açılmaz. Adam deli, deli! Helva kazanının altına odun süren deliler, koğuşların etrafındaki o ne kadar tahta, odun, kapı, çerçeve varsa toplayıp helva kazanının altına süruyorlardı. Hani bu bizim Zülüf'ün bu bulusu dışarı çıkmayacaktı ama, kaynamış deniz suyunun hücumuna uğrayan Doc'un motoru çahşınc*, eksoz borusundan çıkan gaz gelen geçeni devirmeye basladı. tki deliyi yere sermesi az kalsın tımarhaneyi birbirine sokacaktı. Bir ara ne olduysa oluverdi, Doc'un eksozu ortalığı yıkmaya yeltenmesi koğuşlarda korkular yaratmaya basladı. Hele bir ara Doc'un eksoz borusu yedi buçukluk cebel topu gibi patlayınca, işler birden karıştı. Bizim tımarhanenin o büyük avlusu Toplura Polisleriyle dolup ta?ıverdi. Toplum Polisi Bayamiri yanımıza gelip: Demek siz hükümeti devirmeye kalktınız ha?.. Ne bu her tarafta top sesleri böyle?. Bu gürültü patırtı arasında Bidon Kafah Hikmet gozüktü. Üzerinde alaca bulaca bir entari vardı. Bidon Kafah: Hiç telâşlanmayın, dedl, bugün taç gl}'me töreni var! Sultan Palamut 41. Mahmut dîkiliyordu. Deniz suyu kaynadıkça, ortalık yıkıhyordu. Bidon Kafah Hikmet yüksekçe bir yere çıktı, tüm delileri içtenlikle selâmladı: Bugün taç giyme töreni var... dedi. Huzurunuzda Sultan Palamut 41. Mahmut taç giyecektir. Ve Süleymaniye Devletinin başına geçecektir! Bir alkış koptu. Geberik Doc'un eksozu ortalığı toz dumana katıyordu! Bidon Kafalı, elindeki pilâv tenceresini Suîtan Palamut 41. Mahmut'un basına geçirdi. Bir deli: Bu ülkeyi Tann korusun... dedi. Sultan Palamut 41. Mahmut'un ilk demeci millete şu oldu: Bundan böyle tüm Anavasal kuruluşlara bağlı. Babayasaya dayalı, NATO'ya urganla bağlı, Toya payanda ile dayalı, vurguna, yağmaya, almaya, çalmava hiçbir göz yummayacağıma, doğru çalışacağıma, rüşvet almaj'acağıma, vatan millet için bas koyacağıma siz deliler huzurunda söz veririm . 7. Koğuştan Sultan Palamut 41. Mahmut Bu bildirî tüm koğuşlara onar sayı asıldı. Sultan Palamut 41. Mahmut basa geçınce, yeni bir dönem baslamıstı tımarhanede. B J «bir cTönüm bostan, yan gel be Osman...» donemiydi. Salaklar memnun, solaklar suskun olmuşlardı. Aradan ne kadar süre geçmişti? Tüm koğuşlarda bir bunalım başlamıştı. Sultan Palamut sarayında durmadan planlar hazırlıyordu. Bir gün saraya Sadrazam KPI Osman'ı çağırdı. Bu Sadrazam Kel Osman da çuvallamıştı olaylar karştsırvda. Kel Osman «tç Tüzukte değişiklik istiyorum...» dedi. Beri yanda yabancı sermaye de «Nereye gidiyoruz?..» diye bir yaygara kopannca, yerli sermaye de kıpır kıpır kıpırdamaya basladı. Bunalım, bunallm... Duvarlara dbvizler asıldı «Biz ne yaradan, ne de paradan vazgeçeriz!» Bu do'vizleri hazır yiyiciler astırmışlardı. <DEVAMI VAR) KULELİ'DEN ANADOLUTA Dr. Ahmet Muhtar SAVAŞERİ Boş kalan iki eşeğe sıra ile binerek yolalacaktık IZMİT'in ortaslndan tren yolu geçiyor, caddenin deniz tarafında Merkez Komutanliğı bınası, karşısında misafirhane.. Eina üç katlı. Alt katta İdare bolumü, ust kattakı odalar bom bo«, hiçbir esya yok. Harçlık olarak verilen beş liraları harcamağa başladık. önce bir muhallebıciye girdik, sonra da akşam yemeğıni cıvardaki bir !okantada yedik. lokantacı dokuz kışiyi bir arada gorünce pek memnun oldu, ama bilmiyordu ki, biz yalınkat karın doyurucu müşterileriz. Çorba, etli kuru fasulye ve pilav yedik. Misafirhaneye d'öndük, boş odalara dağıldık. Çamaşır torbalarımızı yastık yapıp yattık. Deliksiz bir uyku uyuduk, sabah erkenden Ihsan'la beraber Merkez Komutanına gittik, bir an önce bizi Ankara'ya yollamalarını rica ettık. Komutan, «Geldiğinizi telle Ankara'ya bildirdik. Cevabı bekliyoruz. Sizi hemen volcu edeceğiz» dedi. Bizse sabırsızlanıyoruz. Bu yolculuğu bir an önce bitirmek istiyoruz. Beklemek çok zor.. Amacımtz. Ankara'ya kavu.şmak, gö revimıze başlamak için sabı.sızlanıvoruz tzmit'i bir günde gezdik, dolaştık, denize girdik. Misafirhanede marşlar söyluyoruz, neşemızi sevincimizi çevremize de ulaştırmak, onları rfa costurmak istiyoruz. Fakat. mısafirhar.e başkanı. bizim gurultulu patırtılı hayatımızı yadırgıyor. (Habeş renkli bir kısi idi). Bize çıkışırken, arkadaşlardan bıri, ben sutlu kahve severim dedl. Adam bu sözu manalandırıyor... size acı kahve bile çok dıyor ve soylenerek çıkıp gidiyor. Merkez komutanına bizi sikâyet etmış. Bıraz sonra temsılci arkadaşımızı komutan çağırttı. Gülerek. çocuklar sizden şıkâyet var demiş. Arka daşımız durumumuzu anlatmış. Komutan da «Hoş tutun ıhtiyarn> demis. Biz de kaldığımız iki gün. yatma saatleri haricınde vaKitlerimızi dışarda geçirdık. Üçüncü günun akşamı Ankara'dan emır geidiğini bize bıldırdıler, Istanbul'dan Geyve'ye kadar giden trene bindik, saat 18de Geyve'ye indik. Şımdi bu jstasyonun adı Ali Fuat Paşa... Geyve, ıstasyondan yürüyerek bir saat uzakta .. Trende sevinçle milli marşlar soyleyerek, öbur yolcuları da coşturuyorduk. Bizrfen önce konaklayanların hatıra yazılan ve tahtakurusu kan izleri İle süslü duvarlar... Saat erken olduğu için, burada geceyi geçirmeden yolumuza devam etmeyi düsunerek, iki temsilci arkadaşı (Kemal ve ben) nokta komutanlığına gonderdık. Nokta komutanı bu gece dinlenirsınız, dedi, bizi aiıkoymak istedi. Fakat sonundî isteğimize uydu, peki sizin için vasıta hazırlatayım, yolunuza devam e'dersiniz dedi. Sevinçle durumu arkaoTaşlara bildirdik. Öğle vakti altı esekle, iki köylü giysili kiçiyle yola çıkıyoruz. Bu iki adam askerliklerini kendi kılıkları ile yapıyorlar. Nokta komutanı, o sıralarda bu bölgenin komutanı Albay Halıt Beye bizi goturdü. (Sonra Millet Meclisinde Ali Çetinkaya tarafından vurularak öldürülen deli Halit Paşa). Bizim Anadoludaki kurtuluş savaşına katılan Kuleli'den gençler olduğumuzu söyledi, ellerini öptük. «Haydi çocuklar, yolunuz açıK olsun... Bu kutsal savaşı. dışımizle, tırnağımızla dövüşerek kazanacağız> diyerek bizi öğutledi. Anadolu'ya gcv^iı grupran 4 kişi (soldan sağa doğra) Şevket Togar, Ahmet Muhtar Savaşeri, Ethem Babacan, Kemal Gtingoren gelen köylüler, bu akla gelmeyen man7ara karşısında şaşırmışlar, bizi uyandırdılar. Böylece temız havada, yorgun vücutlarımız dinlenmiş bir halda kahvaituıın çaresıne baktık. Küçük kahveci çocuğuyla bize sütlü kahve geldi. Hemen nokta komutanına koştuk, köpril üstünde yattığımızı bğrenmiş... Hay ilâhi çocuklar, ya bir kaza olsaydı! Buralan köylük yer lerdir, hayvanlar başı boş gezerler, iyi ki bir sey olmamış. Ben uğraşıyorum, sızı bu gün Göynük'e yolcu ederim, hayvan bulmağa çalışıyorum, dedi. Köylüler bizi dıkkatle gözlüyorlar, öfrencı kıyafetlerımizi bilmedikleri için birbırlerıne soruşturuyorlar. Nihayet biri yanımıza gelip sordu, ne olduğumuzu. Nereye gıtmekte olduğumuzu öğrenınce koşarak durumu hepsine anlattı. Arada milli marşlar söylüyoruz, arada halk türküleri soyluyonız. Oğlen yemeğtni de küçük köy kahvesınde yogurt, yumurta, kavun ve karpuzla tamamladık. Saat 17' de nokta komutanı komşu köylülerden, yedi eşek temin etmış. «Haydi çocuklar bavullarınızı yükleyiniz, sizi de yolcu edeyim.» Eşeklerin başındaki çocuklar da 1618 yaşlarında filân... Nokta komutanına mızıklanıyorlar, daha yeni dönüyoruz konuk taşımadan, diyorlar. Komutan dmlemiyor, bakıniz, bu gençler de yurdu kurtarmak için Istanbul'dan gelmişler... Hep bırlıkte çalışacağız dıyerek, bizi uğurladı. oluyor, hava kararmağa basladı. Burada yemeklerimizı, karanlık basmadan yiyelım, sonra yola devam edelim diye kararlaştırdık. Bavulları indirdik, köylüler eşekleri sulayalım dediler, biz de yemek derdine düştük, yemeği bitirince, bır de bakryoruz ne köylüler var, ne de eşekler... Bağırmağa, düdük öttürmeğe başladık... Fakat ne ses var, ne de nefes... Sessizlık içi.ıde kaldık, karanlık gittikçe bastırdı, bavullanmızın başında kös kös düşUnmeğe, bu duruma bir çare aramağa koyulduk. Her kafadan bır ses çıkıyordu. Köylüler cahıl kafalan ile bize mükemmel bir oyun oynamışlardı. Bızım temız düşüncelerimiz, ulusal duygulanmız karşısında, köylünün bilgisiz, duygusuz kafası arasında ne kadar derin bir uçurum vardı. Ne yapabilirdik, olay meydanda, şımdı bunu çözümleyecek bir çare bulacaktık... tki arkadaşırmzın, hemen geri dönüp, Taraklı nokta komutanına durumun bildirılmesi ve bizi Göynük'e götürmek için yenj bir eşek kervanı ile gelmelerini beklemeyi en uygun buluyorduk. Bu işi halletmek için kura çekmek gerekiyordu. Çünkü hiç kimse gönüllü olarak gitmek istemiyordu. Bizim bu tartışmamız sürerken, Göynük yönünden tozu dumana katarak hızlı bır şekılde ilerleyen 2530 esekle, bunlan süren 45 de köylünün Taraklı yönüne ilerlediklerinı gördük. Bu durum karşısmda hepimiz hiç tereddüt etmeden bu sürünün Üzerine yürüdük, sürücüler hiç tepki göstermeden yollanna devam ettiler. Biz de bu saldınmız sonucu altı eşek çevirmiştik. Bütün hlzımız, ve gücümüzle bavulları eşeklere yükledık, doğnıca Göynük yönüne yürüyüşe kojulduk, sanki, arkamızdan yetişerek eşekleri alacaklar diyerek, son hızımızla koşuyorduk. Yol bazı yerlerde çatallaşıyordu, bu gibi hallerde çok üzülüyor ve heyecanlanıyorduk. Göynük yerine başka bir yere gitmiş olmayalım... Bu minvâl üzere bir hayli koşarak gittikten sonra, yol kenarında ateş yakmış iM çobana rastladık. Gittiğimiz yönden şüphelendiğimizi belli etmemek için. «Göynük buraya kaç saat sürer» dedık. Dört saat sonra orada olursunuz, dediler. Bu suretle ıçimız rahat lamıştı, dogru söylemişlerdi. GU neşin altın ışıklan, yeni bir günü başlatıyordu, sevinçten birbırimızi kucakliyor, öpüyorduk, kurtancılarımız, eşeklerimizj de okşuyorduk. Göynük evlerinin bacalarından ince beyaz dumanlar tütüyor, kasabanın üstünü hafif bir sis örtüyordu. Böyle bir sabah vaktınde, sevinçlı adımlarla Göynük'e ulaşıyorduk. Fakat, iki günlül: devamlı ve zorlamalı bır yürüyüşle ayaklarımiz şişmeye ve berelenmeye, ayakkaplarımız da ıncelmeye ve delinmeye başlamıştı bile... Nokta komutanına durumu anlattık. Bizi dınledıkten sonra, bravo çocuklar, bu hareketimz çok yerinde dedi. Cesaretimizı daha da güçlendirdı. Kasabanın en temiz lokantasmda, nokta komutanınm konuğu olduk öğle yemeğinde .. Geceyi de oradaki konak vazifesi gören evin çardağında geçirdik, çok yorgun olduğumuz için derin, ve rahat bir uyku uyumuş, diri ve canlı olarak uyanmıştık. MALKOÇOĞLU yazan ve çizen:Ayhan BAŞOGLU Sıra ile biniyoruz BAVULLARIMIZI yükledıkten sonra, iki eşek yüksüz kaldı. Onlara da sıra ile binilecek, yola düzülduk .. Epeyce yokuşlar, inışler, güzel yurt manzaraları arasında yüriiyoruz. Esek binme nöbeti, saatte bir sıra degıştiriliyor, akşam saat 18'de Taraklı'ya ulaştık. Yeşillikler arasında, küçük bir kasaba. Ortasından küçük bır dere geçiyor. Konaklama binası yme bilinen tipte, özellikle tahtakurularının izleri korkunç .. Nokta komutanı bir yüzbaşı!... Bu gece konuğumsunuz, yann sizı yolcu ederim, diyor. Akşam karın doyurma faslı bir bakkal dükkânında, kaşar, yumurta ve meyve ile oluşturuluyor. Nokta binasında yatmak, uyumak olanaksız... Dere üstündeki tahta köprüde yatıp uyumağa karar verdik. Sabahleyin köylerden Kaçanlar BÎR SAAT yürüdük. Yolun sağ tarafı Sakarya, ırmağın öbür bölümü ormanhk. Akşam YARIN: Nalhhan ufukta göründü Bavullar yükleniyor NOKTA komutanı çok yakınlık gosterdi bize.. Üç katlı bir bina, en ust Katmd'a buyükçe bir salon, tek katlı karyolaların, yatak ve örtüleri tertemiz. Istanbul'dan beri ilk kez rahat bir yatakta yatıyorduk. Nokta komutanı üsteğmen Osman (Ayasofya) yorgunluğumuzu gidermek için çaylar ikram etti, akşarr. yemeğinı beyaz peynir ve kavunla geçirdik. Sabah rahat bir uykunun verdiğı dırilikle uyandık, Osman Bey, yine çay ikram etmeyi ıhmâl etmcdi. Bavullarımızı dort eşeğe yukletti ve bizi Geyve'ye uğurladı. Bu eşeklerle birlıkte dort koy delikanllsı da bizimle blrlikte... (O zamanlar köylü, kent lı butün vatandaşların hayvanları, arabaları tekâlıf diye askeri hizmetlerde kullanılıyordu). Bu köy çocukları bizi Gevve nokta komutanlığına götürduler. Komutana belgeleriml/i verdık, konaKİama binasına yerleştirdıler bizi.. KIZILAYIN ARACILlGl BİR ŞİŞE KAN VFRTN. İLE GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle