16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 3 Şubat 1974 yılı ocak ayınin sonuna doğru geçirmiş olduğum bir kalb enfarktüsü benı tam bir buçuk »y yatağa bağladı. Hastalığın türlü üzüntü ve rahatsızhkJarını doğal buluyordum da, hiç bir iş göreraecîen yatağa bağlı kalmayı büyük bir eziyet «ayıyordum. Hastalığı «tlattıktan birkaç ay sonraydı; dinlenmek için gittiğim Tuzla'daki evimizin kapısmda bir sâbah bir jip durdu. Içinden çıkan görevli memur, Harbiyede bulunan I. Ordu Askeri Mahkemesi'nden istendiğimi söyledi; ne için olduğunu bilmiyordu. Bunun öyküsünü do'rt yıl önce, 4 mayıs 19T0'te bu sütunlarda yayımladığım «Hnkuk Saptırmslan ve Askeri Yargı» başlıklı yazıda anlattıâımdan, yinelemeyeceğim (1). Yalnız bütün ısrarlarıma rağmen henüz nekahet tföneminde bulunduğum için Harbiye'ye kadar birlikte gelen ve yukârıda benim sorgum yapılırken aşağıda müracaat subayının yanında lki saat kadar bekleyen eşimin, Tuzla'ya dönüş yolunda: «Şu iki saat ne müthiş bir işkence o'du benim için. bilemezsin» demesini hiç bir zaman unutamıyorum. Bizleri sonsuz üzüntüye boğan Izmir faciasında, uçakta bulunduğunu sandığımız bir sevdiğimizden haber alıhcaya dek geçen saatler de «işkence»den beter saatlerdi. Bilindiği gibi. işkence «aşm eziyet, aşın acı verme» anlamına gelir. Maddi ve manevî olabildiği gibi, her iki nitelik birleşerek, «katmerli» de olabilir. Manevi işkencenin, perde perde na?ıl ağırlaşabileceğini tlhami Soysal geçen hafta Yeni Ortam'da anlaşılan kendisinin ve ailesinin başmdan geçtiği biçimde gözönüne koyuyordu. 12 Mart 1971'den sonra, işkencenin en son teknik buîuşlardan yararlanılarak sürdürülen katmerlisini de son aylarda gazete sütunlarında ve kitaplarda tüylerimiz ürpererek okuyoruz. Eski Roma'da ve özellikle Ortaçağ Enkizisyon o"öneminde inşanlara uygulanmak üzere türlü türlü işkence araçları bulunmuş ve kullanılmıştı. Avrupa'da gerek öğrenci, gerek öğretim üyesi olarak bulunduğum zamanlarda, lsviçre, Almanya. Fransa ve ttalya'da gezmiş olduğum kriminoloii müzelerinde ve Ortaçağ îatolarında sergilenen işkence araçlarını gördükçe, kendisi glbi insan olan canhlara zulüm yapmak, büyük acı çektirmek için zalim ve sadist insan zekâsının ne korkunç buluşlara vardığını düşünerek, gerçekten büyük bir üzüntüye kapllırdım: Çivili topuzlar, bukağılar. ate.şte kızdırılarak kullanılan şişler. görme yetene&ini bir anda yok eden «mil«ler, insan organlarını ezici, kıncı, ayırıcı veya parçalayıcı türlü âletler. kancalar, hele çarklar, insan canavarlığının. sanki canlı tarihsel kanıtlan gibi. geçit resmi yapıyordu o müzelerde. Aynca Koma'd"aki Santa Anjelo Şatosu'nda, Venedik'teki Doçlann sarayında siyasal tutukluların kapatıldıkları rutubetli zindanlar, korkunç •ölüm çukurları» veya «ölüm kuyulan», insanın insana ne türlü eziyetler yapabilecegini (özönüne koyuyor ve yüreklerj ürpertiyordu. Olaylar ve görüşler ÎŞKENCE VE AF Htfzı Veldet VELİDEDEOĞLU (5) Bir de işkence, suçtan ve suçlunun bilşi a'mak üzere tanıklara veya savaşta düşmanın durumundan haber almak amaciyle tutsaklara uygulanırdı. XX. yüzyılın sözüm ona uygar insanllğı, işkencenin en korkunçlarına Hltler'in ve Stalin'in toplama kamplarında ve son Vietnam savaşında da tanık oldu. likte, gençlerimize ve genç kızlanmıza, söylenildiği gibi yaygın biçimde işkence edildiğine yine de inanmak istemiyordum bir türlü. «Belki DP iktidarının son döneminde. öğrenci dövmekle öğünen birkaç acımasız polis yetkilisi çıktığı gibi, 12 Mart rejiminde de böyle bir kaç sadist çıkmış, tek tük aşın eziyet metotları uygulamış olabilirdi. Ama bunlardan üst makamların haberi olmamak gerekirdi. Şimdi ış su yüzüne çıkınca herhalde hemen soruşturmaya geçilir» cfiye düşünüyordum kendi kendime., Bekledim. Ne yazık ki hiç bir söruşturmaya geçilmedi. Ben. bizde işkence metotla.'inın 12 Mart'tan sonra yaygınlaştı|ına, bunları Avrupa gazetelerinde okuduğum veya başkalarından duyduğum zaman değil, kesin olarak ne zaman inandım biliyor musunuz? Istanbul eski Sıkıyönetim Komntanının bir bildiri ile, gazetelerde işkenceden söz edllmesini yasakUdıfı zaman! Çünkü bu yasaklama, meselenin örtbas edilmek istendiği izlenimini uyandırdı bena>. Bu, «hukuka bağlı devlet» ilkesinde açılmış en büyük yaralardan biri olarak kalacaktır, adalet tarihimizde. ken. Gereği yoktu, çünkü bu son cUmlede, orau ile işkence arasında bır bağlantı kurulduğu ızlenimi uyanıyordu. Oysa Türk Silâhlı Kuvvetleri mensuplarının çok büyük bir çoğunluğunun, bu işkence konusunda en az bizim kadar acı duyduğunda hiç kuşkumuz yoktur. Görevden çekildiği halde, yeni kabinenin çabuk kurulamaması yüzünden, geçici görevini en uzun sürdürme rekoru kıran Sayın Talu'nun giderayak verdiği bu demeç. sorumlu bir hükümet başkanı niteliğiyle işkence konusunda görevini yerine getirmemiş olduğunun bir kanıtı, bir yaftası olarak kalacaktır onun sırtında. Çünkü şikâyetlerin soruşturmasını, kendilerinden şikâyet olunanlara havale etmiş ve aldığı cevabı da kamuoyuna aktarmıştır. Ziya Paşa'nın: «Kaadıy ola davacı ve mnhzır dahi sâhit / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet!» beytini hatırlamamıştır. Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Dersim Mebusu Lütfü Fikri Bey'in altmış yılı aşkın bir süre önce: «Divanı harplerin hapishanelerinde siyasi tntnklulara yapılan işkenceleri ispat için hapishanelerden topladığı falaka. sopa ve dayaktan düşen tırnakları Meclisi Mebusan'a çetirerek ateşli nntoklar vermesi. onun siyasi sorumlulnk taşıyan bir mebos için sahip oldugu medenî eesareti ortaya koyar. Lütfü Fikri. pısınk, dalkavuk. medenî eesareti olmayan ruhtaki insanların siyasi alanda sorumlulok almasına asla tahammül edemezdi. Düşüncesini söy. lemekten çekinmeyen, cesnr ve karakterli siyasi bir hukuk adamı idi.»(2). Önceki parlamentonun, yasama dokunulmazlığı olan üyelerinden ve başbakanlarından bu kertede bir yüreklilik beklemeğe hakkımız yoksa da. işkence konusunda ya büsbütün susmalarını istemek ya da Yunanistan'da siyasî tutuklulara yapılan işkence üzerine Uluslarara=ı Af Örgütü'nün ikinci raporunda, düşük Papado pulos rejiminin ikinci adamı, Başbakan yardimcısı ve lçişleri Bakanı Pattakos'un, işkence ar?.ş tırmasını bu örgüt adına yöneten tngiltere Barosu avukatlarından Anthony Marreco'ya açıkça söylediği gibi: « Yunan hükümeti, halkını düsman komünistiere karsı korumahdır. Komüniüt, Yunanlı değildir. önce kendi giivenligimizi saflamaiıyız» biçiminde açık konuşmalannı ve rejimin niteliğini ortaya koymalannı beklemek hakkımızdır. Sen hem, Anayasasında kimseye eziyet ve işkence yapılamayacağı yazılı buiunan, insan haklarına dayalı parlamenter Türk demokrasisinin başbakanıyım, de; hem de işken ce iddialarını tarafsız bir kurul aracılığıyle gereği gibi araştırtıp soruşturtma. Olmaz böyla şey! Kaldı ki işkencecilere bir şey olmayacak, çünkü yakında genel af yasası çıkacak. Ama hukuk cTevieti adını taşıyan bir devletin hukuk sal haysiyeti korunmuş olacaktı böylelikle. iyi Biliriz lüm acı bir olaydır. Bizim töremizde ölünün ardından kötü konusmak yoktur. Sorulduğunda: Merhumu nasıl bilirsiniz? Cevap tektir: İyi biliriz. Ne var ki bu töreden yararlanan bazı çevreler, cenaze törenlerini güncel çıkarlar uğruna kullanıyorlar. Olay '*ze olduğundan herkes ayıp olur» diye susuyor. Yanlışlara tarşı çıkmıyor Bir süre geçtikten sonra da olan biten zaten unutuluyor. Türkîş eski Genel Başkanı Seyfi Demirsoy'un cenaze töreni de böyle geçti. İşçi hareketi tarihi adına yalanlar söylendi. Rahmetli Seyfi Demirsoy'a saygı değildi yapılan aı; durumdan yararlanma taktiği uygulandı. Aradan yeterli bir süre geçtiği için artık yazabiliriz, ve Türkîş Genel Başkarn Seyfi Demirsoy'un Türk işçi hareketindeki yerini araştırabiliriz. Bu araştırma bugün Türk Iş'e Genel Başkan seçilen Halil Tunç'un yerini de saptar. BUindiği gibi Türkİş 1952 yıhnda kurulmuştur. 1360 devrimine kadar bu örgütün sesi soluğu çıkmadı; ve ülkede işçi hakları diye birşey yoktu. Ne grev hakkı vardı, ne toplu sözlesme... Iktidara sermayeciyle toprak ağası kâkimdi. Türklş'in yöneticileri de bunlarm isteklerine göre ayarlanıyorlardı. 1960 devrimiyle kabuk çatladı. 27 Mayıs, üniversiteli gençlerden kurbanlar vermiş, küçük burjuva eylemcileri eliyle gerçekleştirilmiştir. Aydınların 1961'deki etkinliğiyle bir büyük aşama sağlandı: Anayasa'ya sendika. toplu sözlesme, grev hakları kondu. Türkİs ve yöneticileri eylemlerın dışmdaydılar. Türkİş'in eski Genel Başkanı Nuri Beser Demokrat Partili olduğundan 1960 devrimcüerine ters düştü, ve yerine Seyfi Demirsoy getirildi. İşte ol hikâye böyledir. Başka ülkelerde bu tür işçi haklan gerçek işçi Snderlerinin sermaye iktidarlarma karşı büyük ve uzun mucadeleleriyle sağlanmıştır. Bu mücadelenin boyutlarında çile çeken büyük işçi liderleri yetişmiştir. Bizde böyle olmadı. Tepeden inme işçi haklarının tepeden inme liderleri, ne zulms karşı savaştılar, ne mahpushanelere girdiler, ne çile çektiler. Ankara'da kristal saraylar yaptınp partiler üstü Amerikan sendikacılığını benimseyip günlerini gün ettiler. Ama ülkemizde acı çeken, mücadele eden, işçi önderleri de yok mudur? Elbette vardır. Kâğıt üzerinde yazılı işçi haklarının toplum yaşamında genişletmek. daha demokratik bir emek ortamı yaratmak, sömürüye karşı durmak yolunda 1960'tan bu yana bir uğraşı sürdüren işçi önderlerinin başlanna gelmedik kalmadı. Mahkemelere verildiler, mahpushanelere atıldılar, gözaltma almdılar, tutuklandılar, iskencehanelerden geçtiler. Sermaye sınıfının yıldırımları, gerçek işçi önderlerinin başına hı{im gibi yağdı. Ne var ki emekçiler arasmda bilinç ışığı yavaj yavaş yayılıyordu. Almterinin gerçek bilincine varan sendkslar; ya Türklş'ten koptuiar, ya Türklş'in çatısı altında muhalefete kaydılar. Partiler üstü sendikacıhk defteri kapamyordu. İşçi kesiminde ekonomik düzeyde bilinç ajilmış, poütik bilince yol açılmıştı. Emekçi yalnız ücret için değil, emekçinin siyasî iktidan için uğraşa girecek, ülke sorunlannı bu açıdan değerlendirecekü. Bu akımlann içinde ne Türklş'in rahmetli eski Vjnjkanı vardı, ne de bugün onun yerine geçen yeni başkanı... Partiler üstü politikanın erdemine inanıyorlardı ikisı de. Şimdi Türklş'in başmda bulunan Halil Tunç, ker;d:ni yetiştirmiş yetenekli bir kişidlr. cerbezelidir, marifetüdir, tecrübelidir; hem partiler üstü politikanın sampiyonu, hem kontenjan senatörüdür; özetle devlet gibi adamdır. Rahmetli Demirsoy da yetenekliydi. Ama her yetenekli poiitihacı işçi önderi olarak tarihe yazümaz. Biz dünya tarihinde ve çağımızda sermaye iktidarının suyuna giderek önderlesrniş bir işçi hatırlamıyoruz. Sendikacılığı tekelci sermayenin işine geldiği gibi ayariıyan v« yürüten sendikacı bugün ülkemizde çoktur; ama emekçinin bilinci bunlarm hepsini aşacaktır, ve agmaktadır. Ö Türkiye'deki Durum Türkiye'de 12 Mart 1971'den sonra sanıklara işkence yapıldlğı fısıltıları kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Eski CHP iktidarı döneminde adı çıkan «tabutluk», «elektrik ışıklaması», Demokrat Parti'nin son yıllarında <dayak>, • kafatasına düzenli aralıklarla su damlatma», 27 Mayıs döneminde Yassıada'da, hiç gereği yokken, kimi tutukluları aylarca tek başına «hücre hapsinde bulundurma» gibi uygulamaları da hep fısıltı gazetesindpn öğreniyorduk. Yalnız DP zamanında patlak veren «9 subay olayunda, tutuklu subaylann başlanna pis şeyler dökülmesi gibi. manevî işkence uygulandıgını, Sayın emekli Korgeneral Faruk Güventürk'ün kendi ağzından birkaç meslekdaşımla birlikte dinlemiştik. 12 Mart müdahalesinden sonra bir süre gözaltına alınıp sonra bırakılan Çetin Altan'a bir gün Akşam gazetesinde rastladığım zaman işkence konusunu sorduğumda: «Bana doğrudan doğruya maddi bir işkence yapmadılar; ama işkence gören insanların can acısiyle çıkardıkları boğuk sesleri, ağlamaları, yalvarmaları, feryatları. hırlamaları çok yakından duydum. Belki de teype allnmış bu sesleri, benim moralimi bozmak için, yandaki odada tekrarlatıyorlardı.» cevabını almıştım. Bu, manevi bir işkence türüydü. Şimdi kendisine isnat olunan suçu bilmiyorum ama, vatanseverlik ve dürüstlüğüne 27 Mayıs 1960' tan sonra yakından tanık olduğum eski MBK üyesi Numan Esin'in mahkemede, evvelce kendisine uygulanan işkenceden şikâyet ettiğini gazetelerden öğrenerek büyük bir üzüntüye kapıldım. 27 Mayıs Anayasası'nın, dokunulmazlık, özgürlük ve haysiyeti garanti altına alan ve 12 Mart 1971'den sonra da hiç değişikliğe uğramayan «Kisi Dokunulmazlığı» başlıklı 14. maddesi harfi harfine şöyle demektedir. «Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlıfını gelistirme haklanna ve kişi hfirriyetine sahiptir. Kişi dokunulmazlıgı ve hiirriyeti, kannnun açıkça gösterdigi hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, kayıtlanamaz. Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz. Insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konnlamaz.» Hukuk ve insanlık dışı bir uygulama olduğu için, işkenceden oldum olası nefret ederim. Ömrünün tam kırk yıllm hak, hukuk öğretimine adamış, birçok milletlerarası kongre ve konferanslarda Türk hukuk ve adaletini ülke dışında tanıtmağa çahşmış ve Anayasanın yukanya çıkarılan 14. maddesinin gerek Istanbul Üniversitesi gerek Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonlarındaki ilk ve sor» biçimlerinin redaksiyonunu kendi eliyle yapmış bizim gibi bir hukuk ve fikir adamının, Türkiye'de, her ne sebeple olursa olsun, insana insan tarafın Başbakanların Tutumu 12 Mart'ın sorumlu Başbakanlannın tutumları da aynı paralel ve nitelikte yaralar açmıştır adalet tarihimizde. însan haklanna da:alı 27 Mayıs Anayasasını, Türk milleti için «lük«« şayarak, değiştirip 12 Mart Anayasası durumuna getirmekte önayak olan Huknkçn Başbakan Nihat Erim, «balyoz harekâtı»nı ilân ederek işkencecilere yeşil ışık yaktığınm farkmda olmadı mı? Suçlu olduğu, nsnl yasalan çerçevesinde meşm yollardan gapUnan bir sanığın yasadaki en ağır cezalarla cezalandırılması başka şey, snçlnlnfu saptamak çin «balyoz» metotlarına başvarnlması başka şeydir. Bunları birbirine kanştınnamah. Onun ardından gelen Maliyecl Başbakan Ferit Melen ise işkence konusunda hemen soruşturma açtıracak yerde «Dünyanın her yerinde polis bir şeyler yapar» diyerek yeşil ışığın \'oltajını büsbütün yükseltti ve sorumluluğunu yüklendi. 12 Mart'ın son Başbakanı Iktisatçı Naim Taln ise. 23 ocak 1974'te Anadolu Ajansı aracılığıyle şu demeci verdi ve demeç 24 ocak tarihli bütün gazetelerde çıktı: «Tahkikat safhasına ait bnlnnmasma rafmen, söz konnsn iddia ve şikâyetler bu safhaCa vapılmavıp çok sonraki tarihlerde ileri sürfilmfiştur. Buna karşılık hemen hemen bütün tntnklnlar daha önce yetkili mercice tam teşekküllü sağlık kurnln mnarenesinden geçirilerek kendilerinde iddia konnsu araza rastlanmadıiı tıbben tesbit edilmiştir. NiteliMeri itibariyle bn kabil iddia ve şikâyetlerin ne şekilde ve hangi kannnî mercileree sonnçlandınlacafı aral kannnlanmızda açıkça belli edilmiştir. Filhakika, bn mereilere intikal etmiş bulnnan ba $esit şikSyet ve iddialar hakkında da kanunî mfiktezasının takdir ve ifa olandafu da anlafilmıştır.» Bir akşam önce 23 ocak radyo bülteninde de yayınlanmış olan bu demecin sonunda Naim Talu: «Gö«Wnj,.(**tgkt ve fedakârlıkla yerlne 'Setirmiş aU»^TütkSilâhh Kuvvetlerine teşek4MW|MTCMMMhle ile bir de «orduya selâm çakmak» gereğini duydu, hiç gereği yok En Korkunç Afet Ülkede Anayasa, hukuk düzeni, insan hakları gibi kavramlan tanımayan. kendilerini yasa üstü alikıran başkesen sanan bir takım gizli güçlerin egemen olduğu izlenimi uyandıracak her türlü davranıştan dikkatle sakınmak, vatanın sonsuzluğa değin ayakta durabilmesinin »n önde gelen koşullarındandır. Zira Isviçre'nin çok tanınmış büyük yargıç ve hukuk profesörlerinden Ernst Hafter'in bundan 30 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı'nın en kızgın döneminde, lsviçre'nin Nazi ve Faşist çemberi ortasında bulunduğu bir zamanda pek haklı olarak yazdığı gibi, bir ülkerfe «özellikle hnznrsnzlnk dönemlerinde bnknkçulara ve adalet mercilerine karşı füvensizlik doğarsa. o zaman devlet tehlikedrdir. Adalet bnnalımları bir devlet için en korkunç âfetlerdir.» 50. pl affının komisyonda karara bağlanması sırasında eylemcilerin durumu saptanırken, işkenceyle ifade alınma sorunıınun önemde gözönünde bulundurulması da adalet gereği olacaktır. (l)?Türki.ve'de Üç I, (Istanbmlj H72) J». 373378. (Z)İMünim Mustafa, O a M f r Mecliı Bir MiUetvekili, Milliyet 29 Eylttl 1973. İşkencede Amaç (î) Suçlunun eziyetle idam edilmesl îçir» yapüırdı. örneğin ölüm cezasına hüküm giyen kişiyi vahşi hayvanlara yedirerek (Eski Roma'da ilk Hıristiyanlara uygulanan ceza); veya ölüm çarkına gerip döndürerek bütün organlarını parça parça etmek suretiyle öldürmek (Ortaçağ Hıristiyar» hukukundaki çark cezası); büyücülere, Allahsızlara uygulanan ateçte yakma cezası (Ingilizler bunu Jan Dark'a da uygulamışlardı); veya zina eden kadını yarı beline kadar toprağa gömüp çıplak üst kısmını halka taşlatma suretiyle idam etmek (Jslâm hukukuntfaki recim cezası), işkenceyle idam cezalarındandır. (2) İşkence, sanığa suçunu itiraf ettirmek için de yapılırdı. Itirafın er» güçlü suçluluk delili sayıldığı eski çağlarda bunu sağlamak amaciyl* yapılan jşkenceler saymzdı. Oysa i'kence^etkisiyle söylenen sözlerin doğruluk ıgörevlilerı derecest" her zaman su götürdüğü için, varılan"lu •'" 'fRetotTİ^FflM^bafRlRÜBug^jBu cfuym • sonuç çoğunlukla adaletli olmazdı. mesı, gerçekten çok acı oluyordu. Bununla bir "VUR PENÇE1 ÂLİDEKİ...,, OKTAY AKBAL Evet Hayır 1 Günün ardından SATIŞ PARAYLA DEClL! Mısır . tsrail Ateşkesi Kissinger'in arabuluculuğu ila varılan kuvvetlerin ayrılması anlaşmasınin uygulanmasına başlanmış ve İsrailiiler SUveyş Kanalının batısından çekilmişler, böylece Mısırın 3. Ordusu sanlmış olmaktan kurtulmuş, Süveyş kentine yol da açılmıştır. Mısır ' da kanalın doğusundaki askerlerini yedibine indiriyor. îki ülkenin askerleri arasma B. M. Banş Gücü giriyor ve temaslar da kesiliyor. Süveyş Cephesinde savaş sona ermiş demektir. Buna benzer kuvvet ayırımı Suriye Cep hesinde gerçekleştirilememiştir. Suriye elinde tuttuğu esirlerin adlarını Kızıl Haça vermedikçe, Israil bu konuda görüşmiye girişmiyeceğini bildirmiş, Suriye de İsrail'in 6 Ekim Savaşmda işgal ettiği topraklardan çekilmesini görüşmek için şart koşuyor. Mısır ile İsrail arasmdaki anlasmaya benzer bir anlaşmaya Suriye ile İsrail arasında da varılması için Kissinger çaba harcamakta ve Enver Sedat da yardım etmektedir. Böyle bir anlaşmaya varılmadıkça, Cenevre Konferansı toplanamaz. Bundan da daha zor bir problem Filistinliler sorunudur. Değil banş, banşı kuracak veya konuşacak konferans bile askıdadır. Grivas'm Kıbrıs'ta Enosis için yürüttüğü savaşm üç aşaması var dır; Birincisi, 1955'te Makarios ile birlikte tngiliz sömürgeciliğine karşı açtığı mücadele ki, kendisine efsanelı ün kazandıran uğraşı da budur. Sonunda İngiltere gitti, fakat Enosis gelmedi, Kıbrıs bağımsız oldu, ülkü arkadaşı Makarios da Başkanlığa geçti ve bu aşama kapandı. Makarios Kıbrıs devletinin anayasasını rafa kaldırmca, Grivas 1964' kullandıkları Hindistan'da da aç te, dönüyor, fakat bu kez TürkNixon ve Kongre lık yüzünden bazı eyaletlerde iç lere karşi mücadeleye atılıyor. SiAmerika'da geçen hafta açılan düzen bozulmuştur, Guceret'ta, lâhsız insanlara karşı açtığı sa93. kongre bu dönemde, başta Ahmetabad'da askerlerle göste vaş Grivas'm kahpeliğini belirtenerji bunalımı olmak üzre bir riciler çatışıyor. Bayan Gandi de miş ve Türkiye ile Yunanistan'ı çok konulan ele alacaktır, fakat eski prestijini kaybetmiştir. Baş bir savaşm eşiğine getirmiştir. en nazik problem, Başkan Nixon kenti Bombay olan Mahraştra 1967'de geri çağrılmasiyle bu aşa ın kaderidir. îktidardan düşürül eyaletinde Gandi'nin lideri bu ma da sona ermiş, fakat 1971'de meli mi, düşürülmemeli mi? Ka lunduğu KongTe Partisi, seçimi esrarlı koşullar altmda, bu kez muoyu yoklamalan, halkın o,o75 kaybetmiştir. petrol darlığı da de Makarios ile savaşmak için oranında Nixon'a güvenilemiye Hindistan ekonomisini etkilemiş Kıbrıs'a dönmüştür. Kıbns'm, ceği kanısında; fakat 0o70 oranıtir. Yugoslavya da bu yüzden zor Yunanistan'ın, uluslararası ilişnın da kongrece düşürülmesine duruma düştüğünden, liderleri kilerin gerçeklerine aykın olarak gidilmemesinden yana olduğunu bulunduklan kalabalık bağlantı yürüttüğü bu savaş sadece iki gösteriyor. Bir çıkar yol, kendi sızlar grubu aracılığı ile derde toplum arasında anlaşmaya vasinin istifa etmesidir ki, Nixon çare bulmak umudu için de Ma rılmasını ve adada banşin kuda buna yanaşmıyor. Geçen Çar reşal Tito, Bayan Gandi ile gö rulmasinı engelliyordu. Bu enşamba günü kongrede okuduğu rüşmek üzre Hindistan'a gitmiş gol kalktı diye barış hemen kuru«Birliğin durumu» mesajında çe tir. îki lider bu grubu toplantıya lacak samlmamalıdır, fakat az kilmiyeceğini bir kez daha söy çağırmışlardır. da olsa kolaylaşmıştır. Arkasınlemiştir. Temsilciler Meclisinin dan sözyaşı dökülecek adam deAdalet Komisyonu da düşürülmeLâtin Amerika'da ğildi Grivas. si işlemi için hazirlığa başlamışBrejnev Küba'yı ziyarete gittır. 38 üyeli olan komisyonda 21 Ve Türkiye Demokrat ve 17 Cumhuriyetçi miştir, fakat Amerika'ya karşı Castro"yu kışkırtmaktan da dikTürkiye'de üç ay uğraştıktan vardır. Aldığı bir milyon dolar tahsisatli komisyon, meselenin katle kaçınmıştır. Sovyet Ame sonra kurulan CHP MSP koalisrika ilişkileri, Küba yüzünden, yonu dünyanın ilgisini Ulkemizin hukukî ve ahlâki yönlerini avukatlara ve bilim adamlarma in iki ülkenin savaş eşiğine geldik üzerine çekmiştir. Aslında, seceletmektedir. Anayasaya göre, leri 1962 yılındaki ilişkiler gibi çimden hattâ sayın Komtürk'ü değildir. Kübaya ulaşırken, Brej Başkanlığa getiren gelişmelerden Bdşkan «ağır suçlar» veya «kötü davranışlarndan düşürülebilir. nev'in uzaktan Nixon'a bir dost beri demokratik çevreler TürkiYani düşürmek için Ceza Huku IUK mesajı yollaması Castro'ya ye'de olup bitenleri sempati ile kunun aradığı suçun işlenmesi bir uyarı idi. Hattâ Kübamn izlemekte idi. Seçim Türk ulusu, gerekmez, «kötü davranislar» yü Amerika ile barışmasını istiyor. koalisyonunun kuruluşu da Türk zünden de düşürülebilir. Düşü Amerika ile dostluk kurduktan politikacıları için başanlı sınavrülmek için de Temsilciler Mec sonra Küba, Sovyetler için eski lar olmuştur, fak^t bunun arkalisi salt çoğunlukla suçlamalı ve anlamım kaybetmiştir. Üstelik, sını getirmeli ki, bunun da ekoolup nomik yaşantıya düzen vermeksenato üçte iki çoğunlukla mah ekonomik düzeni bozuk kum etmelidir ki birincisi belki Amerika ile barışmadıkça düze le mümkun olacağına işaret edillemiyeceğinden ayakta tutunması mektedir, yoksa koalisyon yürükolay, ikincisi ise zordur. için Sovyetler Küba'ya yılda 400 mez. Yabancı yorumcular, CHP milyon dolar yardımda bulunu MSP koalisyonunu Avrupa'da, Çin Sovyet Çatışması yorlar. Moskova, Küba'nm Lâtin Sovyetlerin Avrupa ve Amerika Amerika'da «Şehir gerillaeılığı Sosyal Demokrat Katolik (her ülkede ayn adı vardır) koalisyoile ilişkileri yumuşamış, fakat m» yaymasına ve bu örgütleri nuna benzetmektedirler ki, hele Çin ile ilişkileri «soğuk savaş» desteklemesine de karşıdır. Ger îskandinav ülkelerinde sık sık dönemi içindedir. Bir yandan çi bunlar Uruguay, Brezilya ve görülmektedir. Aynca, halkı serideoloji çatışması ve komünist diğer ülkelerde tasfiye edilmişdünyasmın liderliği için rekabet, tir, fakat Arjantin'e barış getir mayenin sömürüsünden koruöte yandan Çin'in toprak istekle mek için dönen Peron'un bunlar mak, sosyal alanda bazı reformri, zaman zaman iki Ulke ilişkile yüzünden başı dertte. Peron sür lar yapmak gibi iki parti arasınri nde bunalımlar yaratıyor. Çin' giinde iken Peronist partiyle iş da görüşbirliği olduğu da belirin, casus diye 5 Sovyet diptoma birliğinde olduklarından bu ge tilmektedir. Diş politika konutmı geri yollaması üzerine Sov rillâlar Arjantin'de yaşamıştır ve sunda Müslüman olan Araplara yetler de misilleme olarak, bir şimdi de «Burjuva reformcusu» daha eğilimü ohnak ve Amerikan Çinli diplomatı geri yollamişlar dur diye Peronla mücadele edi üs ve tesislerini daha sıkı murakabe altına almaktan başka bu yüzden çatışma sertleşmiştir. yorlar. Peron da şimdi bunları bir ayrılık beklenmiyor. Aslında, A Aralannda savaş çıkması beklen tasfiye etmek çabasmdadır. miyorsa da, her ikisi de bunun «Halk Devrim Ordusu» örgütüne bugünlerde Avrupa ve Japon i için hazırlanmaktadır. Bu arada karsı savas açmıştır. Oysa Pe ya da Arap polıtikasını izlemi i * Sovyetlerin Asya'da Çin'e karşı yorlar mı? DÖBT KURUCU ttâRBTMBNİN IA«ARI İLB VÜRÜTTÜâü • li, Frazier'in pestilini çıkardı! Müslüman boksör «En büyük A benim» dedi. Gazeteler, radyolar, TV Muhammet Ali Clay'in " başansını ballandıra ballandıra anlatıyor. Herkes, arabada, vapurda, otobüste. sokakta, kahvede, sinemada herkes bunu anlatıyor, bilen bilmeyen, yaşlısmdan gencine, kadınından erkeğine dek... Bir mutluluk sardı hepimizi. Eoevit iktidara geldiği gün uçak düşmüştü Izmir'de. Kötü rastlantı sayılmıştı. Oysa o günün öğle sonuna kadar Talu'ydu iktidarın başı! Kötü dilliler Ecevit'e yıkmaya çalıştılar bunu da. Ama işte hiç kuşkusuz bir Ecevlt çağı müjdesi: Muhammed Ali Prazier'i yendi! Karaoğlan iktidarında gerçek bir Karaoğlan müslümanlığın gtieünü dünyaya ispat etti! TV'de seyrettik döğüşü... Ali dunnadan sekti durdu. ufak ufak da veriştirdi. Sayıca Ali'nin vurduju yumruklar Prazier'inkinden çoktu. Bu yüzden puan topladı. Ama şöyle yaradana sığınıp esaslı bir yumruk yerleştirdi mi söyleyin? Oysa Frazier, Ali'yi iki ravunt boyunca sersemleten birkaç yumruk yapıştırdı doğrusu. Ben hiç anlamam bu işten. ama Ali, Frazier'in o demir yumruklanndan bir ütisini daha yese yere serilirdl... Genel coşkuyu kim bozabilir? Ben de sevindim Ali kazanınca. Ne de olsa sevimli, yakısıklı bir delikanlı. Şimdi Foreman'la çarpışacak, onu da yendi mi yeniden sampiyon. Artık dünyayi gezmeye çıkar, buraya da gelir. Krallar gibi karşılanır. Biİinmez belki o da yerleşip kalır Türkiye'ye. Didi gibi, boks antrenörü olur. TC uyruguna da geçirdik mi tamamdır. Getirin falarca partinin başkanlığına! Nesi eksik lider olmak için? Yakısıklı, güçlü. komışmayı seven bir kişi. Bugünlerde AP'ye de başkan aranıyor. sağda solda bir takım adlar ileri sürülüyor. İşte size aday: Ali. Hem ne demiş geçen günkü basın toplantısında «Nijton da kim oluyor?» Nixon'a böyle diyen kişi bilmem beğenir mi bizim partilerin liderliğini? Şu TV olmasa. daha doğrusu Ali Frazier maçmı millete göstermeseler ne iyiydi! Masal gibi anlatırdık çocuklanmıza. Ali bir vurdu «Ya Allah» diye. Frazier kaçacak delik aradı! Oysa Ali'nin taktiği hep kaçmak. sekerek, sıçrayarak, uçarak dört dönmek, arada bir de yaklaşıp yapıştırmak. Saldıran öteki. sanki görevi saldırmak. Ali'ninki de kaçmakmış gibi... Bundan önce Foreman • Frazier maçını da seyretmiştik. îkinci ravundds Frazier çöktüğü yerden kalkamamıştı. îşte budur döğüş, adam dövmek. kesin zafer. On iki ravunt kaçak döguş, üstelik öbürü balyoz gibi yumruklanm indirsin sana. sonunda sayı hesabiyle üstün çık, buna da «pestilini çıkarmak» adını ver! Gözümüzle görmesek neyse, ama eördük™ Sana ne diyeceksiniz, oyunun kuralı bu. yargıcılar karar vermişler, Ali kazanmıs. İyi, güzel. hepimiz sevindik, müslüman boicsör; üstelik de sömürge savaşma katılmak istemeyen bir ülkücü... Kâğıt üstünde sampiyonluğunu elinden alanlara güzel bir ders veriyor, dünya sampiyonluğunu yeni baştan elde etmek yolunda. Bütün bunlar doğru, ama bizim halkımmn yediden yefmişe, işlerini güçlerini bırakıp «Ali de Ali» diye çırpınmalannı gördükçe saşıyorum. Bir zamanlar!... Evet bir zamanlar. bizim güreşçller dünya şampiyoniukJan kazanırlardı. ülusça bayram ederdik. Hatta o hale gelrii ki «Bir şampiyonluk daha mı? Ama sayı hesabiyle» diye küçümser olmuştuk. Ille de rakibin sırtı yere japıştırılmalıydı. Sayı mayı ne demekti! Şimdi bıraktık mindere «nrt yapıştırmayı, sayı toplamak kurnazlığı nedir. nasıl yapılır bunu ögrenmek için yabancı antrenör getirtmeyi düşünüyoruz güreşçilerimize... Evet. yaşasın Ali: dünya sampiyonu olsun. Ama daha çok çağdaş kölelik kurumunun bilincine vardığı, kendini bundan kurtamıaya çalıştığı için, kölelik içinde kosullandmlmış kişilere bir örnek olduğu için... Onu sevenler, göklere çıkaranlar biraz da bu yönüyle ilgilenseler... CENEVRE KONFERANSI ÇIKMAZDA PETROL ALMAK İÇİN PARA DEĞÎL, SÎLÂH, MAKİNA GİBİ MAL GEREK KONGRE'NÎN ÖNEMLİ KONUSU: NİXON DÜŞÜRÜLMESÎ Mİ, ŞÎMDÎLÎK DURSUN MU? ron, dün 50 yaş daha genç olsam bu «orduya» girerdim, diyordu. Grivas'm Ardından HAZIRLAMA FEN KURSLARI C4HL04LU UNİVERSİTE mTMIH ItTlDSIH. 1H: (Cumhuriyet 953) Prof. Dr. Ahmet Şükrü ESMER OLAY HAFTALIK DERGÎ ÇIKTI Arslan Başer Kafaoğlu, Prof. Bahri Savcı, Doç. Bozkurt Güvenç, Celâl Kargıh, Doğan Avcıoğlu, Dr. Erdal Atabek, Erol Toy, Fakir Baykurt, Prof. Faruk Erem, Fazıl Hüsnü Daftlarca, Prof. M. Orhan Öztürk, Mehmet Ali Aybar, özer DerbU, Yaşar Kemal. OLAY'DA yazıyorlar Cumhuriyet: 966 Petrol Ahşverişi Enerji bunalımını görüşmek. için Nixon, Avrupah petrol tüketicilerini 11 Şubatta, \Vashington'da toplantıya çağırmış ise de Avrupalılar ve Japonya üreticilerle giriştikleri pazarlıkla petrollerinj satin alıyorlar. Üreticiler şimdi petrollerini para ile değil, silâh, makina, fabrika, petrokimya ve teknik bilgi karşılığında satıyorlar. tngiliz Maliye ve Ekonomi Bakanları ile Fed. Almanya Ekonomi Bakanı, İsviç, re'de Saint Moritze giderek İran Şahı Pehlevi ile ayn anlaşmalara varmıslardır. Fransa, silâh ve uçak karşılığinda Suudi Arabistan"dan petrol alacaktır. Japonya, İran ve Suudi Arabistan'a kuracağı endüstri tesisleriyle petrol alacaktır. 80 bin nüfuslu Abu Dhabi bile Mirage uçaklan satın almıştır. Petrol alışverişi büyük şirketlerin aracılığı ile yapıhrdı, .ımdi şirketler aradan çıkmış, hükümetler arasmda bir işlem olmuştur. Bu gelişmeler karşısmda üreticilere karşı tüfceticilerin cephe birliğini kurmak hedefini ıüden Washington Konferansınm toplanmasına lüzum bile kalmamsştır ve bu gerçeği açıktan ifade eedn Fransız Dışişleri Bakanı Michel. Jobert, Fransa'nm Washinpton'a gitmiyeceğini söy. lemiş, fakat konferans y.ine de 11 Şubatta toplanacaktır. EĞİTİM CİDDİ KÜRUMLARIN İ9İOİR FEN BILİMLERİ MERKEZİ ÜNİVERSİTEYE NAZmUK VENİ SINIFLAR İÇİN KAYITLAR DEVAM EDİYOR k Çhdyan.Cad.No71 Beşik»aşi Tel 48 0 9 50 (Ajanstür 4687) 938 İLAN 1 EBlM Müdürlüğii emrinde ealıştınlmak uzere COBOL progrBmlama diline vakıf, tercihan «tok kontroi konusunda tecrübeli. sistem analist ve programcılar alına caktır. 2 llgililerin müessesemiz personel müdürlügüne şahsen veya yazı ile başvurmaları gerekmektedir. (Basm: 10677 945) kkenderun Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi Müdürfüğünden NECÎP NECAR Muayenehanesini Halk Caddesi No: 34 Üsküdar. (Sümerbank Kumaş Sat'ş Meğazası karşısı) nakietmistir. TEL: 33 28 6ü Cumhuriyet: 965 DİŞ TABİBİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle