21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHTJRÎYET 25 Şubat 1974 üeçtiğimiz Yollar u yazıya, kâğıdın macerası değil de, klğıdın dramı olarak da bir başhk koyabilircfik. Ama, kâğıdın macerası, konuyu biraz hafifletse bile, galiba, gerçeği daha uygun ifade edecek. Çünkü işin içinde, nice düşündürücü ve ciddi şartlar yanmda, nice hafiflikler de var. Yani, şartların ve olayların zincirlemesi, işin macera niteliğini, daha açık yansıtıyor. Konuya girerken, önce yine biraz geriye bakarak, şu özetlemeyi yapalım: Türkiye "cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğundan, kâğıt üretımı ve kâğıt sanayii alamnda, tek bir el ter gahı bile devralmadı; hemen bütün sanayi kollarında olduğu gibi. Gerçi çok daha önceleri Osmanlı ulkesınde, kâğıt imalâthaneleri vardı Örneğın şimrüki Yalova'nın adı, Yalakâbad idi. Bu ad, \alova civarında. şimdi kuruyan büyük su ve çağlayanların, kıyı bölgesinde. büyük" yalakiar, havuzlar içinde toplanarak, buraîarda kurulan kâğıthanelerin varlığından ileri geliyordu. Bu kâğıthanelerin, devlet tarafından atanan »ynca bir de Nâib'i, yani genel müdürü vardı. Ama, Batıda Sanayi Devrimi dediğimiz makinaiı üretime geçilip de, biz bu devrimin, hem şu ünlü Tanzimat döneminde, hele Ikinci Abtfülhamit karanlığında tamamen dışında kalınca, Yalakâbad, yani «imar edilmiş, şenlendirilmiş» yalak işletmeleri de, yalak harabeleri hali r.e geldi; silindi, gıtti. Tıpkı, Kâğıthane'de olduğu gibi. Zaten Ikinci Abdülhamit döneminde kâğıt, kitap ve gazete, tıpkı şimdiki bazı ucuz hayaletler gibi, padişahın ve uşaklarımn uykulanm kaçınyordu. Bunun için dencbilir ki, kâgıt kullanmayan bir imparatorluk haline gelmiştik. Kullanılan yiizkızartıcı miktar da, tamamen dışarıdan geliyordu. Cumhuriyetten sonra ve ilk sanayi planmca nizde, Türkiye sellüloz ve kâğıt sanayiinin ilk tesisi, yani SEKA, 1936'd"a Izmit'te kuruian kâğıt fabrikası ile başlar. îdealist bir genç mühendisin, şimdi Prof. Mehmet Ali Kâğıtçı'nın iyi niyetli ve sebatlı gayretlerinin, bunda, büyük payı vardır. Bu tesis sonra, yeni ünitelerle gçnişletildi. Son zamanlarda bu sanayi kolunn, Çaycuma, Aksu, Dalaman tesisleri de katıldı. Izmit tesisinin ilk hedefi. yılda 20 bin ton kâfiıttı. 1962'de üretim 85 bin tona vardı. 1972'de, kâğıt karton üretimi 317 bin tona yükseldi. Bu alana özel teşebbüs de girdi. Üçüncü Plan Döneminde kâğıt sanayiine toplam 4 milyar 250 milyon lirahk yatırım yapılması ve üretimin 1977'de 795 bin tona yükseltilmesi öngörüldü. Bugün üretim. iç tüketimin r« 85'ten az bir kısmını karşılamaktad'ır. Ve yurtta. büyük ölçüde kâğıt sıkıntısı vardır. Ama ne var ki, bu sıkırvtı git B KAGIDIN MACERASI Şevket Süreyya AYDEMİR tikçe artar ve üretlmle satışı yöneten bazı çevrelerde «Kâğıt Efendüeri» ve serbest pazarda «Kâ ğıt Ağalan», başlarına buyruk güçler halinde sivrilirken, memlekette kâğıt problemi de, gittikçe üzüntü yaratan bir macera, yahut dram halinde gelişmektadir. Halbuki ihracat, ancak memleketin lhtlyaç fazlası olur5a yapılır. Bu ihracat şimdi durdurulnıuş görünüyor. 3 Memlekette üretim, tüketimi karşılamayınca, ithal zarureti de var. Fakat SEKA'nın ithal ettiği kâğıtlan, kendi yüksek fiyatlarına uydurarak dilediğine sattığı kanıları yaygındır. Bu hal ise, devlet aleyhine işleyen bir hava yaratmaktadır. 4 Genel kanaata göre zamlar, alabildiğine zincirleme gitmekte ve keyfi bir iş1»>m halinl almaktadır. Bu alabildiğine zamlarda ve özellikle yıl sonları yükseltilen fiyatlarda, SEKA nın, çok kâr sağlamak ve dolayısiyle bu yüksek kâriartfan. ilgililere prim sağlamak gayretinin hâkim olduğu havası, mutlaka önlenmelidir. 5 Kâğıt fiyatlan artık, memleket kültürünü yaymak yerine, Basın Yayın hareketlerini engellemek safhasına ulaştınlmıştır. Ve her gün de, yeni zam endişeleri, tüketicilere hâkimdir. Meselâ üçüncü hamur adi kâğıdın tonu bir yıl içinde, 1800 liradan, 4.300 liraya çıkmıştır. Kuşe kâğıdın tonu 25 bin liradır. Bu fiyata, sanat eserleri ve meselâ ansiklopediler, nas.l basılabilir. Ofset kâğıtlan, astronomik rakamlara ulaşmıştır. Ve memlekette bir maliyet kon trol müessesesi yoktur. Oysa, işletilmeyen bir kanun vardır: 3003 numaralı kanun! Kaldı ki, maliyet teşekkülünde etkili olan unsurlarda şim di, spekülatif faktörler çoktur. Hem de pek çok.. 6 Memlekette kâğıt ağaları, kâğıt istifçileri, şimdi en büyük kolaylıklar içind'e ve en emin sekillerde çalışmak düzenlerini kurmuşlardır. Bu düzen, elbette ki çok cephelidir. Bugün, hiç kâğıtçı olmayan, ama havadan kazanan lar çevresinde ve işletilen usuller içinde yerlerini alan insanlann, kâğıt ve kültür islerine mü dahale ve hâkimiyetleri, gittikçe artmaktadır.. 7 SEKA satış organları ve meselâ Sütlüce depoları, galiba kontrolsüzdür. Buraya sıradan veya usulü dairesinde müracaat eden ıl gililere hemen «Yok!» cevabınm verilmesinin âdet halme geldiği bahsinde, garip hikâyeler söylenmektedir. 8 SEKA, siparis sahibine ve eğer slparişi kabul ederse, parasını alarak «bekle!» der. Ama bu bekleme aylarca sürer. Arada fiyatlar alıp yürür. Buna kim cdur!» diyecektir? 9 Tahsis ve indirimli fiyat işlerinden $!• kâyet geneldir. 10 Yeni ve modern bir tesis olan Dalaman fabrikası, henüz vasıfh çalışma safhasına girememektedir. 11 Kâğıt normlarl, özellikle boyutlar, mem leket üretiminde, kâğıt zaranna yol açacak şekildedir deniliyor. Halbuki bir işletmenin ilk işi, ihtiyaçlan etüt etmek o'sa gerek. Bu vasıfsızhk ve ziyana sebebiyet veriş, özellikle Dalaman tesisleri için böyledir denilmektedir.. Bu listeyi, daha da uzatmak kabildlr^ BATI! AH BATI.. BATI, SOLJENİTSİN GİBİ YETENEKLİ BİR YAZAR1 BULDUÛU ZAMAN, İNSANLARIM HİÇBİR GEREKÇE İLE MUTSUZLUGA MAHKÛM EDİLEMİYECEĞİ FİKRİNİ BİR DOKTRİX VE REJİM KÖTÜLEMESİNE FEDA ETMESE, İŞKENCE ÇEKMEZ DEMOKRASİLERDE DE MAHMUTLAR! SADUN TANJU en demiştim ki bir yazımda geçen yıl: «Makal, 23 yıldır iktidara kim gelmişse onun sillesini yemiştir. Suçu da köyü yazmaktır. Türk toplumuna karşı görevini yapmış bir öfcretmen, bir vazar, 23 yıldır, o toplumun gözleri önünde manevî bir işkence ile cezalandınlmaktadır.» Hafta içinde. Mahmut Makal'dan yeni bir kitap gcldi. Açlık Pınarı. «Manevi işkenceııin 24üncü yılını yaşarken saygılanmı tazelerim açabey» dıye ımzalamış kitabım Mahmut. Gözlerim yandı. Demek biz artık gittikçe daha yufka yürekli oluyoruz, bu kadarcık şey için dokunsalar ağlıyacak hale geliyoruz. Devlet Eli Yazımızın sonuna gelirken şunu da belirtelim : Bu sütunların yazan, büyük hacimli, çok baskılı eserleri ile bir yazar'dır ama, bir kâğıt alıcı satıcısı, yahut kullanıcısı değildir. Zaten daha önceleri bu konuya, bu sütunlarda «Kâğıdın saltanatı> ba.>lığı altında, yine yer vermiştik.. Yukarıda sıralanan ve daha da sıralanabilecek olan konular ise, şu veya bu müessesenin değil, genel kâğıt âleminin durum, duygu ve kanıları ile. genel havanın rüzgârlanndan. esinlenerek yazılmıştır. Ama bunlann detaylarma inince görüyoruz ki, ortada, hakikaten bir kâğıt macerası ve hatta dYamı vardır. Yeni hükümet ve ilgili Bakanın, işe gerektiği gibi ciddiyetle el atacağı şüphesizdir. Ve o zaman görüleoektir ki, bu kâğıt macera veya dramı, blraz da, kanayan bir yara gibidir. Kâğıt için hiç de zorluk çekmeyen seks dergileri ile, basit insana seslenen magazinler için değilse bile, ciddi kültür yayınları için bövledir. Ve daha şimdiden, yani yeni zamlar da gelmeden, ciddi e.?er lere 50 llra gibi fiyatlar konulması zaruretl beHrmiştir. Bu fiyatlara, ne öğrenci. ne öğretmen, ne subay, ne orta sınıf okuyucu, ne emekli avdın, hatta serbest aydınlar, elbette kl kitap alamaziar. Son sözümüz şudur: Kâğıt işine ve oyunlan na, devlet artık ağır ve denetici, düzenleyici elini koymalıdır. Cumhuriyetin 50. yıhnın havası içinde kâğıt ve kültür işlerinde bir cephe bozuluşu ve panik, öyle inanıyorum ki, herşeyden önce, bu Cumhuriyete bizl ulaştıramn ve açıkça: « Cumhuriyet demek, kültür demektir...» diyenin ruhunu incitecoktir. Bu ruhu incitmeyelim... Hasta Problemler Bu macera veya dram, çok cephelidlr ve yeni bir durum değildir. Ama son safhada iş, çok dallanmış, budaklanmıştır. Evvelâ, daha 1942'de Başvekil Dr. Refik Saydam, Türkiye'de başka bir örneği görülmediği halde, SEKA, yani Kâğıt Fabrikaları Müessesesi Müdürünü, Tür kiye radyosundar». hem de kendi sesi ile •işinden attığını» memlekete ilân etmek zorunda kal mıştır. Fakat asıl kontrolsüzlükler, Demokrat Parti iktidarı ile başlar. Ve Menderes iktidarınm ilk işi, atılan müdürü, yerine iade etmek olur. Yetkilerinl de genişletir. Ama bu işlem, onun bazı mensuplarını da müşkül durumlara sürükler. Fakat tutulan yoldan cfönülmez. Ondan sonra işler, bu işlerin genişlemesi oranında. gittikçe karıştı. Bugün ise durum. galiba artık kon troldan, busbütun çıkmış olan işler listesine gir» mektedir. Bu çok cepheli durumu, bazı ana, fakat has ta konuları ile belirtelim: 1 Türkiye'de kâğıt üretimi, gittikçe artan tüketimini karşılayamamaktadır. Bu böyle > lunca da, kâğıt piyasasının ve asıl tüketici tesislerin. talep ve ihtiyaçlarını karşılama işlerinde, yaygın şikâyetler ve usulsüzlük iddiaları var dır. Ve bunlar önemlidir. 2 SEKA, memleketteki taleplerl karşılayamazken, bir gün, birden, kâğıt ihracatçıhğına geçmiştir. Hem de ucuz fiyatla! Bu hal. memlekette kâğıt bekleyen, kâğıt sıkıntısı içinde olan tesislerde, izah edemerJikleri şaşkmlıklar yaratmıştır. Çeşitli yorum ve söylentilere yolaçmıştır. B SUSKUNLAR KONUŞUNCA.. Köy Enstitüsündeki ilk günlerinden birinin anısını anlatıyor yeni kitabının bir yerinde. Atelye yapısıntn duvarı dibinde, güneşte, yurttaşlık bilgisi dersl yapıyorlarmış. Hatırh konuklar gelmiş. Boynunda fotoğraf roakinesi bulunan «genel müdür» dedikleri konuk, gözüne bizim Mahmut'u kestirip, «Söyle bakalım çocuğum, devletin vatandaşlara karşı görevleri nelerdir» demiş. Anlatıyor Mahmut: «Ayaga kalktım ama, cevaplandıramadım, snstum kaldım. Karşımda koskoca genel müdür ve düzinelerle konuk Dersi bilmiyor deşil, bunlara söz söyleme yollannı, nasıl göyleneceğini bilmiyordum. Otnr dedi bana. öğretmene dönerek, «Çocuğun konuşamamasını bir hata saymiTornm» dedi. Bunlar asırlardan berl sustukları için elbette birdenbire konusamazlar. Bunlara ilk öğretece|ini«! şey. konuşmalannı ve düşüncelerini söyleyebilmeleriıü saflamak oltnahdır.» Tabii, rahmetli Tonguç, köy çocuklarmm kurtuluşu için önerdiği yolun onları nereye çıkaracağını o anda bilmiyordu. Konuşmasını. düşünmesinı ve vazmasını öğrenen Mahmut bir belâya giriyor ki. 24 yıldır yakanı kurtarabilirsen kurtar! Hapısler, sürgünler, açığa almalar, aç bırakmalar.. Istanbul'da sağır ve dilsizler okuluna türkçe öğretmeni olarak sürdükleri bir taıihte bana yakınışını hatırlıyorum: «Çocnklara sol fikirler aşılıyormuşum, komünizm propagandaa yapıyormuşum ağabey.» ÇAG DIŞIDIRLAR.. OKTAY AKBAL Evet Hayır AF ÇIKARKEN etkililerin söylediklerine göre bugün ülkemızdeki 639 cezaevinde 60 bin kadar hükümlü vardır. Bu yurttaslanmızm büyük bir kısmı, yakında çıkacak aftan yararlanarak özgürlüklerine kavnışacaklardır. Af, ilk bakışta az sayıda insanı ilgilendirirmiş gibi görünür. Oysa aslmda niteliği yönünden bu ülkede yaşayan herkesi, hepimizi çok yakmdan düşündürmesi gereken bir konudur. Bugüne değin, cezaevlerinde yatmakta olan bir kısım hükümlülerle yaptıgım konuşmalarda, onların geçmişlerini, hayat öykülerini inceledikten sonra çok şey öğıendim. Hük.ümlüleri yakmdan tamdıkça, onlar haklunda çok yanlış ve gerçekle ilgisi olmayan kanılanm ve önyargılarım olduğunu gördüm. Bana öyle gelıyor kı, bugün birçoğumuzda hükümlülerle ilgili çok yanlış düşünceler ve önyargılar vardır. Ben bunun nedenmi, onları yeterınce tanımamış olmamiza bağlıyorum. Aftan yararlanarak toplum hayatına adım atacak olan bu yurttaşlan; onların özelliklerini, nasü bir insan oldukları nı iyi bilmemiz gerekiyor. Eger hükümlüleri tanırsak, onların toplum hayatına uyumlan daha kolaylaşır, yapacağımız yardımlar daha etkili olur. Aksi halde cezaevinden çıkanlann büyük bir kısmı kısa bir süre sonra geldikleri yerlere dönerler. Y TÖS başkanı ile konuşmuş, bir iki doçentle, asistanla arkadaşlık etmiş, birkaç öğrenci yürüyüşüne katılmış, forumlarda söz almış... Karar şu: «Aşırı solcu miütanlardan olduğu anlaşıimıştır.» Rektor, Valilikten soruyor: Asistan Ersan llal'ı eski görevine alacağız, ne dersiniz? Vali Yardımcısı da alıyor kalemi eline. sıralıyor bir bir. Bir yerlere cfayanarak yazıyor bunlan elbet: «Türkiye gizli komünist partisi mensubu» bir doçentle arkadaşlığı, TÖS başkanıyle görüşmesini sıralayarak .. En, başta şunu hatırlıyor insan: O doçent, «gizli komünist partisi mensubu. olduğu Istanbul Vali Muavininin imzaladıgı resmi belgeyle Rektörlüğe bildirilen o doçent, bugün üniverfitede ders veriyor, yine doçent olarak. Belki de yakın günlerd'e profesörlüğe de yüceltilecek... Ama vaktiyle bu doçentle arkadas olması genç bir asistana üniversitenir» kapısını' kapayabiliyor. Bunda mantık var mı? Sonra «Türkiye komünist partisinin mensubu» olduğunu bu denli kesinlikle yazabilmek neden? Bu doçentin, onunla birlikte başkalarının «gizli komünist partisi mensubu olrfukları. ne zaman ispatlandı? Savcının ileri sürdüğü iddiaların hepsi havada kalmadı mı? Tutuklanıp, aylarca «içerde» kalanlar. haydi adlarını da yazayım; Eyüboğlu'lar, Günyol'lar, Erhat'lar gibi doçent Çetin Özek de özgürlüğüne kavuşmadı mı? Mahkemenin, hem de Sıkıyönetim Mahkemesinin suçlamaktan vazgeçtiği, serbest bıraktığı insanlardan birini, hem de yeniden üniversitedeki kürsüsüne dönmüş bir kişiyi, Vali Muavininin «Türkiye komünist partisinin bir mensubu sayması epey garip ve yersiz kaçmıyor mu? Asistan Ersan îlal'ın serüvenini bizim gazetede okurfunuz, Ali Sirmen de «Yeni Ortam»da uzun uzun anlattı bu acıkh güldürüyü: Askere gitmiş genç hukuk adamı, Yedeksubayı bitirmış, asteğmen olmuş, görevini tamamlamış, yeniden üniversitedeki asistanhğına dönmek için basvurmuş almamışlar, gitmiş Danıştay'dan karar çıkarmış, bu kez de Rektörlük Valiliğe yazı yazmış, soruşturmanın sonucunu istemiş. lşte Vali Muavini yardımcısı da Vali yerine bu suçlama, mahküm etme kararını yollamış rektörlüğe... Ecevit Hükümeti öğretmenlerle ilgili işlemlerde polis raporlarına bakılmayacağını açıklamıstı. Üniversitemiz, Rektöriimüz, Vali yardımcımız, onlar gibi kimseler. örgütler, galiba dsha o eski derin uykudan uyanamamışlar. Ne olacak o genç 8?:stan. bir iki yürtiyüşe katıldı diye. asistanlar sendikasrna üve oldu, bugün görev yapan bir doçentle arkadaş oldu, bugün öğretmenlik yapan bir dernek başkaniyle iliski kurdu diye. ileri düşünceîi, uyanık bir bilim adamıdır diye üniversiteye bir daha dönemeyecek mi? Hem de Danıştay'dan karar aldığı halde... Anlaçılan nedir bilir. misiniz? Bir takım insanlar eski alışkanhklannı sürdürmekten vazgeçemiyorlar, vazgeçemeyecekler. Böyle selm'.ş böyle gider kafasından kurtaramıyorlar kendilerini. Türkiye'de bir uyanma, bir bilinçlenme oldu son seçimlerde. Yiğmlar silkindi o afyonlu uykudan. Ama koskoca görev yerlerinde oturanlar hâlâ karşılıklı mektuplaşmalarla genç bilim aciamlarının geleceklerini karartacaklannı sanıyorlar. Üniversiteyi Sirmen'in güzel deyimiyle «derebeylik» yönetircesine egemenlikleri altında tutmak isteyenler, yine onlar Rib: düşünen bir takım başka görevliler çağdışı kaldıklarını anlamahdırlar. Anlamıyorlarsa, onlara anlatılacaktır bu: Çağdışıdırlar, bugünkü toplumun uygarca davranış, yaşayış. düçünüş düzeyir.den çok çok aşagılarda kalmışlardır. Bu yüzden de yerlerinı bırakmak zorundadırlar. Bugün olmazsa yarın, kendiliklerinden yapmayacaklarsa bunu. kamuoyunun baskısiyle. Havada kalan söylentiler, kanıtlanmayan savlar, bilgisiz kimselerin düzenledikleri birtakım yalan yanlış raporlar, uydurma yakıştırmalar yapmak, yaptırmak günleri geride kaldı. Bir daha geri döner mi dönmez mi bilemem, ama bugün yok, önemli olan bu. Bu gerçeğe uymayanları toplum itecek bir kenara, ister rektör. ister miidür, ister vali. ister yazar. ne olursa olsun.. ŞUNU ÎYİ BİLMELİYİZ: BİR İNSAN SUÇ İŞLEMEKLE KÖTÜ KİŞİ OLMAZ. SUÇ İŞLEMEK BAŞKA. KÖTÜ KİŞİ OLMAK BAŞKADIR. İNSANLARIN ÇOĞU, RASTLANTILAR SONUCU SUÇLU DURUMA DÜŞMEKTEDİR, Orhan ÇAPLI EĞİTİMCt iş işten geçmis oluyor. Ben b u nun nedenini, eğitimin başarısulığında, yetersizliğinde buluyorum. Eğer bu yurttaşlarımız iyi bir eğitimden geçmiş olsalardı, eğer eğitim onları etkilenıiş olsaydı, bunun sonucu bu insanlar duygu ve heyecanlarinı kontrol altma alabilme gücünü, iyıyi kötüyü aynrdedebilme yeteneğini kazanrmş kişiler olarak, birçoğu bu duruma gelmeyeceklerdi. Hemen eklemelıyim, bugün cezaevlerini dolduran yurttaşlanmızın çogunluğu hemen hemen egitim öğrttimden hiç nasiplerini almamış kimselerdir.» (T) Bugün cezaevlerindeki yurttaşlarımızın çogu ya dünyaya geldikîeri günden başlayarak, ya da, daha sonralan sahıpsiz kalmış insanlardir. Sahipsizlik, ilgisizlik, ortalarda kalmak gibi nedenler, giderek bu durumdaki yurttaşlanmızı suç işlemeğe itmiştir. (î) Hükümlünün cezaevinde kaldığı sürenin uzaması, (gerek ceza evindeki yaşama koşulları, gerekse cezaevlerindeki genellikle birçok yetersiz personelin hüküm lüye karşı takındıkları tavır ve davranışlar) sinirlerinin yıpranmasma, ruh sağlığmın bozulmasma, bir takım kötü ahşkanlıklar edilmesine, insanlara düşman biri durumuna gelmesine sebep olabilmektedir. Bunun sonucu hükümlülerin çoğu. zamanla hırçın, sinirli, kavgacı, sabırsız ve hoşgörüden yoksun bir duruma gelmektedir. Bu durumdaki biri, dışarıya çıktığında toplum tarafından kabul edilmez, ona güvenilmez, ihtiyacı olan anlayış, sevgi ve yakınlık ona gösterilmezse hükümlü kolayca hayal kınklıgına ugrayabilir. Aradıklarını bulamaması, ortalarda kalması, toplumca hor görülmesi onun tekrar ve kolayca suç işlemesine sebep olabilir. da söz konusu olabileceStir. Acaba İç bulma olanakları bulunmayan bir kısım hükümlüler (eğer kendileri de isterlerse ve dışarda iş bulununcaya kadar) bu iş yerlerinde ücret karşılığı çalışmaya devam edemezler mi? Bu yerlerde bir kısun eski hükümlüler çalıştırüamaz mı? (5) Affedilerek tahliye edilen kişinin toplum ve iş hayatına uymasını engelleyen yasa ve yönetmelikler vardır. Bunlann yet kililerce ele alınıp hemen değiştirilmesi yerinde olur. örneğin: Türk Ceza Kanununun 54 ve 55. maddelerinde çocuklar hakkında kamu hizmetlertnden yasaklanma cezasmın uygulanmayacağı hüknıü ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesinin A bendinin 5. fıkrası hükümleri çelişki halindedir. (3) Hükümlülerin bir kısmınm, cezaevinde kaldıkları sürece: Kumar, içki, uyuşturucu madde kullanma, yeni suç işleme yöntem ve teknikleri, cinsel sapıklıklar gibi bir takım kötü alışkanhklar kazandıkları görülmektedir. Af sonucu cezaevinden çıkanlmaları söz konusu olduğu zaman bir yandan bu gibilerin, öte yandan bir de gen zekâlı ve ruh sağlığı iyice bozuk olan hükümlülerin durumu ve bunlar hakkında ne gibi tedbirler alınması gerektiği önemle düşünülmelidir. Çünkü eğer özellikle bu durumdakilere sahip çıkılmazsa, kötü alışkanlıkların adeta tutsağı durumuna gelmiş olan bu hükümlüler ellerinde olmadan yeniden suç işleyip tekrar cezaevine dönebilirler. Kumarcılık, içkicilik uyuşturucu madde kullanma yönünden köti. ahşkanlıklar içine girmiş olan bir hükümlü bu alışkanlıklardan ancak UZMAN yardımiyle ve çok uzun bir süre geçtikten sonra vazgeçebilir, düzelebilir. Cezaevindeyken kazandıkları bu alışkanlıklan sürdürebilmek için ihtiyaç duydukları parayı sağlayabilmek yolunda bu gibilerin yapamayacakları. göze alamayacaklan hiçbir şey düşünülemez. (î) Hepimiz çok iyi bilmeliyiz ki bir insan suç işlemekle kötü kişi olmaz. Suç işlemek başka, kötü kişi olmak başkadır. Bunun içindir ki, suç işleyerek ceza evine girmiş her insana kötü kişi gözüyle bakmamak gerekir. Günün birinde yapılacaak bir inceleme sonucunda da ortaya çıkacak bir gerçek var, ülkemizdeki insanların büyük bir kısmı rastlantılar sonucu suçlu duruma gelmektedir. man kendisi için daha iyi, daha hayırlı olabileceğini insana hatır latan, onu uyaran, okulda devam eden gerçekten etkili bir eğitim yoluyle (tabit böyle bir olanağa sahipse) yavaş yavaş olaylar kar. şısmda aklını nasıl kullanacağını öğrenmeye, duygu ve heyecanlarinı kontrol gücünü kazanmaya başlıyor. Ve böylece de kendine sahip çıkarak yanlış adım atmak tan, kusurlu davranışlarda bulun maktan, suçlu duruma düşmekten kurtulabilmesi mümkün oluyor. Kendini bilen, tanıyan, olaylar ve yeni durumlar karşısında kendine egemen olup, kendisini denelleyebüen kişinin yanlış ve ku surlu adımlar atabileceği kolay kolay düşünülemez. 2. Toplumumuzda insanların bir kısmı SAHİPSİZLÎK, İLGtStZLÎK sonucu suç işleyen kimseler durumuna gelmektedirler. Bizim toplumumuzda; Avrupa ülkelerinde ve Amerika'daki gibi KRÎMÎNAL TİP denilen, yüzüne baktığınız zaman «Zaten bunun yüzün de hayır yok» diyebilecegimiz Tl PİK SUÇLU biçünindeki insan sayısı yok denccek kadar azdır. Başka bir deyişle, bizim ülkemiz de insanların büyük bir kısmı rastlantılar sonucu suçlu duruma gelmektedir. 3. Beden özürleri bulunanlarla, sakatlarla, zekâca düşük düzeyde olanlarla yakından ilgilenilmediği, onların eğitimleriyle ilgili ciddi tedbirler alınmadığı takdirde bu gibilerin normal ve sağlam ki şilere kıyasla, bu ilgisizlik, sevgisizlik ve eğitilmeme sonucu kolayca topluma küsüp, kin duyup insanlarla ilişkilerinde hatalar ya pabileceklerini de unutmamak ge rekir. 4. Suçlularm geçmişleri, hayat öyküleri incelendiğinde; bunlann hemen hemen hepsinin düzeni bo zulmuş ailelerden geldiklerini görüyoruz. Aile hayatmdaki bozukluklar, aile içi ilişkilerdeki düzen sizlikler, aile geçimsizlikleri, kavgaları ayrıhnalar, boşanmalar böy le bir ortam içinde yetişmiş çocuklann kişiliklerini ciddi olarak ve olumsuz bir biçimde etkilemek tedir. tyi, sağlam ve köklü bir aile eğitimi böyle bir aile içinde yetişen çocuklarm kişiliklerini güçlendirmektedir. Okullarda disiplin olaylarına konu olan, toplum hayatına uymada güçlük çeken insanların hayatları incelendiği. zaman, bu gibiler arasmda iyi ve sağlam bir aile eğitimi görmüş olanlara hemen hemen hiç rastlan ılmamaktadır. 5. Çocuk eğitiminde eskiden bir birlerini tamamlayan, birbirlerine destek ve yardımcı olan KOMŞUIATK İUŞKİLERt de artık gün geçtikçe zayıflamaktadır, azalmak tadır. Oysa özellikle bizim toplumumuzda bu tür ilişkilerin; KOM ŞUX,ARIN kişiliklerimizin güçlenmesi, davranışlanmıza özen göstermemiz yönünde ne denli önem li bir yeri ve değeri olduğunu eski kuşak çok iyi bilir. Halbuki bu gün komşular (özellikle büyük kentlerimizde) birbirlerine destek olacakları. birbirlerine iyi örnek olup, yardımcı olacakları yer de birbirlerinin işini bozar bir du ruma gelmektedirler. 6. Yetişkinler: Davranışlan, inanışları ve düşünceleriyle de çocuklan, gençleri etkilediklerini hiç unutmamahdırlar. Çocuklann kişilikleri, yalnızca bizim onlara yaptığımız tavsiyelerle değil bizim davranışlarımızla da etkilenmek. tedir. Sözü ile davranışı birbirini tutmayan bir yetişkin bu durumuyle çok kötü bir örnek olduğunu unutmamalıdır. Böyle durumlarda çocuklar büyüklere »aygı duymamakta, onlara güvenememektedirler. Çocuklarımızm evde, okulda, sokakta kısacası HER YERDE güzel örneklere ihtiyaçlan vardır. Unutmayalım ki GÜZEL ÖRNEKLER, GÜZEL SÖZLERDEN DAHA ÇOK ETKİLİDİRLER. 418NO1UODA.. Ve »en Aleksandr Soljeııitsin.. Dünya haftalardır seninla meçgul. Bir aydın, bir yazar, düşünüyor söylüyor yazıyor diye mutsuzlusa mahkum edilmemeli. İlk Çember'de düşüncesinden dolayı insanlara yapılan maddi ve manevt tşkencenin romanını yazmıştır Soljenitsin ve rejime karşı •yazdım kl yeniden yaşanmasın Staluı dönemi» diye savunmuştur kendini. İnsanların içerde ve dışaıda suskunluğa ugratıldıklan bir dönem bütün acılığı ile yaşanmıştır Rusya'da. Moskova'da bir apartmanın 418 numaralı odasında yaşayan genç kızlar, kocalarının, sevgililerinin, yakmlarının «içerde» olmalarına rağmen, bir taraftan ne kadar süreceği bilinmeyen yalnızlığı bölüşür, öbür taraftan üniversitede kimya, edebiyat, ekonomi politik okumağa çalışırlarken, çağdaş bir trajedinin kurbanları gibi hüzünlendirirler insanı. Nadia, yabancı ve yasaklanmış bilim adamlarına değinen noktalarım iyice temizliyernedjği için üçüncü kez reddedilen tezi karşısında umutsuzca düşünüıken, Olenka, •canım, yabancı unsurlan atman gerekli, senin gibi bir sürü insan var, umudunu kesme» diye. yüreklendirmeye çalışır arkadaşmı. Bir süredir tutuklu olarak yaşadıkları Şaraska'dan Gulak'a sürülen Gleb. yaşlı kapıcıya sarılıp •Daniliç, Daniliç» diye veda ederken, karısı Nadia, artık bir daha hiç göremiyeceğinden habersiz, aslında diıi diri ölüme mahkum edilmiş genç ve çok yetenekli bir adamdan dul kaldığını bile bilemiyetı çaresizliği içinde, uzakta, yalnız, scvgiye muhtaç, komşusu Şagofun elinde içki ve bardaklarla odaya dalışına ne anlam vereceğini bilemiyor: «Hadi bakalım asker karısı! Cesaretinl kaybetme. Al gu bardağı. Omuzlarının üstünde sağlam bir kafan varsa yine mutluluğu tadarsuı. tçelim, ölüleriu dirilmesi serefine içelim!» BATI! BATI! BatL Soljenitsin gibi yetenekli bir yazan hulduğıı 7aman, insanların hiç bir gerekçe ile nıutsuzluğa m:Jıküm edileniiyeceği fikrini bir doktrin ve rejim kötülemesine leda etmese, iskenre çckmez .'Malımutlar.. Yazımın ilk bölümünde hüküm lülerin özelliklerini açıklamağa çalışacağım. İkinci bölümünde hükümlülerin toplum hayatına uymalarındaki görevlerimize değineceğim. Üçüncü bölümünde de suç işlemeyi önlemek için almacak tedbirlerden söz edeceğim. Özellikleri Bugün, bizım ülkemizde suçluların özellikleri üzerinde ne yazık ki, bilimsel yolla yapılmış bir inceleme, bir araştırma yoktur. Ben bir yandan yabancı ülkelerde bu konuda yapılan araştırmalardan; bir yandan Amerika, İngiltere, Fransa. Hollanda ve Batı Almanyadaki özellikle çocuk ıslahevleri ve cezaevlerinde yaptıgım incelemelerden; bir yan dan da yedi yıl kadar önce Türkiye Radyolarında yayımlanmış olan NEDEN BÖYLE OLDULAR programını hazirlamak amacıyla 13o'a yakın hükümlüyle yaptıgım konuşmalar sırasmdaki gözlemlerimden yararlanarak hükümlülerin belli başlı özelliklerini şöy lece saptamış bulunuyorum: (î) Hiç unutmayalım ki suç işlemış, hüküm giymış olan bir kişi de en az bizim kadar insandır. Bir hükümlüye gerek cezaevindeyken, gerekse dışan çıktıktan sonra insanca ve onun kırılmış onurunu onaracak, güçlendirecek davranışlarda bulundukça onu kazanırız. Ancak böyle bir ilişki sonunda bir hükümlünün önce kendi kendine, sonra da topluma uyumu daha çabuk, daha kolay olur. (?) Hükümlü dediğimiz kişi bir bakıma hasta bir insandir. Bu yüzden de tedavıye ihtiyacı vardır. Hangi nedenle suç işlemiş olursa olsun, hükümlü toplum hayatına ayak uydurabılmede başarısız olmuş, toplum hayatma uyabilmede giiçlük çeken bir insandır. Bunun sonucu olarak da bir hükümlü gerek cezaevindeyken, gerekse dışan çıktıktan sonra çevresindeki insanlardan şu davranışları bekler: Sevgi, anlayış, kabul, yakınlık, güven ve hoşgörü. Bir hükümlüyü en çok üzen, onun en çok gücüne giden davranışlar da şunlardır: Acınmak, küçümsenmek, hor görülmek, kuşkuyla bakılmak, değer verilmemek, önemsenmemek. (3) Ülkemizde hükümiülerin büyük bir çogunluğu aslında daha suç işledikleri andsn bsşlayarak büyük bir pişmanhk duygusu içine girıyorlar. Hükümlülerin ço*u yaptıklsrınm ne denli kötü birşey olduğunu hemen anlıyorlar ama o zaman da çoktan Görevlerimiz (î) Hükümlü tahliye edilmeden önce kendisiyle yapılacak olan konuşmalarda dışarıya çıktıktan sonra bir iş bulup bulamayacağı, iş bulma olanaklarının varolup olmadığı kesinlikle saptanmaiıdır. Bu konuda çaresizlikler içinde olanlara, iş bulabilme yönünden bir takım guçlükler içinde bulunanlara mutlaka sahip çıkmalıyız, yardım elimizi uzatmalıyız. Bu konuyla ilgili olarak üç önerim var: A. Hükümlülerin iş bulmasında bizzat yardımcı olabilmek: (Devlet olarak, kamu kuruluşları ya da özel ve gönüllü kuruluşlar olarak elbirliğiyle hükümlüye, iş bulabilmesinde yardımcı olmak.) B. Ülkemizdeki büyük özel kuruluşların temsilcilerinin, örneğin Adalet Bakanlığı tarafından davet edilmeleri suretiyle düzenlenecek bir toplantıda bu kuruluşların kaç hükümiüye hemen iş verebileceklerini bir protokole bağlayarak saptamak. C. Cezaevlerinde aftan sonra büyük sayıda bir boşalma olacaktır. Özellikle çok geniş iş olar.akları, atelyeleri. çalışma alanları (İş yurtları) bulunan açık ya da yarı açık cezaevlerinrie bu boşalma daha çok olacaktır. Hatfa belki de bunun sonucu buradaki çalışmaların durması ya da büyuk ölçüde aksaması VEFAT Şirketimizin Idare Meclisi azası ve Murahhas aza ALBERT KAZES'in kayınpederi 3.10 Eylül 1974 30 MILLETLERARASI PLOVDİV FUARI BULGARİSTAN Raiael Elnekave'nin Vefat ettiğini teessürle bildiririz. Cenaze merasimi bugün 25.12.1974 pazartesi günü saat 13.00'de Beyoğlu Büyük Hendek Neve Şalom Sinagogunda yapılacaktır. Kederli ailesine başsağlığı dileriz. TUNÇ \IET.\L TİC. A. Ş. (Ilâncıhk: 60O6) 1530 Tedbirler 1. Halka, insanların suçlu duruma gelmelerinde yazgmın değil en başta bilgisizliğin, bağnazlığm, eğitimsizliğin rolü olduğu açık açık anlatılmalıdır. İnsanoğlu SUÇLU olarak geîmiyor dünyaya. Her insanda ölünceyedek varolan «İçimizdeki şeytan» diyebileceğimiz kötülük yapmak, suç işlemek eğilimleri vardır. Ancak bunun yamsıra yine her insanda eğitimle gelişen, öğrenilen ve zamanla güçlenen «Vic dan» diyebileceğimiz ve AyıpGü. nahYasak gibi değer yarğılarıyla sınırlanmış başka bir yan da vardır. Öte jandan: Herhangi bir durum, bir olay, bir uyarıcı karşısın da ne yönde bir karar verdiği za Millatlerarası ticaret merkezler:nden biri olarak tanman Plovdiv Fuarı ziyaretçilere 30 uncu defa kapılîrım açmaktadır. l Her yıl 40'dan fazla ülkeden binlerce firma, 165 000 m 'lik bir alanda düzenlenen bü Fuara katıîmaktadır. Plovdiv Fuarı, gerek Bulgaristan'ın gitgide artan ekonomik potafısiyalini ve ihracat imkânlarını, gerekse Bulgaristan'daki teknolojinin. ağır endüstrinin, elektronik ve kimya endüstrilerinin ve ekonominin diğer kollarının gelişmesini gözler önüne sermektedir. 3 1 0 Eylül 1974 tarihleri arasmda düzenlsnecek olan MILLETLERARASI PLOVDİV FUARININ 30 uncu YIL JUBİLESİNE KATILMANIZI VE ZİYARETİNİZI BEKLERİZ. Etraflı bilgi edinmek için müracaat : PLOVDİV FAIR ADMINISTRATION Telgraf : PANAIRA PLOVDİV Telex : 044432 PARTET BG. BULGARIAN CHAMBER OF COMMERCE AND INDUSTRY Telgraf : TORGPALATA SOFIA Telex : 022374 Türkiye'de müracaat adresi : BULGARİSTAN TİCARET ATAŞELİĞİ Mecidiyeköy, Buyükdere Cad. 99 Arzu Apt. Kat 4 ISTANBUL Telefon : 48 48 55 48 48 54 " ÜNtVERSITEYE GİRİŞ * mefkez dersanesi ciddi ve köklü bir fen eğitimi İ» beyazıt ıstanbul tel.274092 RNSINIR ı\# m (Basın: 32255/1532)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle