16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 11 Şubat 1974 Yeni hükümet, güç şartlar içlnde kurulmustur. Güç şartlar karşısındadır. Çünkü Türkiye hiç bir zaman, bütün alanlarda, bugünkü kadar içiçe, karışık ve çoğu artık kontrolden çıkmış görünen problemler karşısında kalmamıştır. Şu nedenle ki, memlekete nizam olarak seçtiğimiz demokrasi sistemi, demokrasinin nice şekillerir»den biri olan oligarşiye, isteyerek veya i'temeyerek, kaymıştır. Atatürk'ün, o kadar yerdiği oligarşiye!... N'itekim şimdi Türkiye, hızlı bir sınıflasma içindedir. Bu sımflaşma fırtınası içinde, azmlık çıkar gruplarının, hele siyasl alanda, güçlü temsilciler olarak belirişi. en yaygın basm organlarının, tekelci bir sermaye teşekkülü olmak istikametinde güçlenişi, siyasi ve iktisadl oligarşinin, açık ve gittikçe yerleşen güç birliği, bazı büyük ve asıl üretici sosyal güçlerin, Parlamentoda fiilen yerlerini alamayışlan ve bütün bu gelişmeleri koruyucu bazı olağanü'tü sekilleşmeler, bu oligarşinin, kısa, ama öz belirtileridir. Gerçi Atatürk de sosyal sınıfları kabul, hatta tarif eder. Ama bu tarifler arasında onun bir de, bu sınıflar arasındaki sosyal ve ekonomik ilişkileri işleyen öyle formülleri vardır ki, bir sosyal doktrirve, pekâlâ prensip olabilirler. Yani, Atatürkçülük denilen sistem veya görüşler alanlannda Atatürk'ün, halk kitlelerine maledilememiş. devlet ve Parlamentonun hiç başvurmadığı, basının ve aydınların hiç el atmadıklan, kısaca arka planda kalan bu fikirler ve gorüşler sistemine. burada değineceğiz. Bu sistem; Atatürk'ün kendi el yazıları ile aynca belgelendirilmek üzere, Sayın Prof. Afet Inan'ın «M. Kemal Atatürk'ten yazdıklarım» adı altında yayımlanmıştır. Ve bu defa, Cumhuriyetin 50. yılı dolayısıyle, orijinal klişeleri i!e tekrar basılmıştır. Ama ne var ki, bu çok değerli eser. bugüne kadar, Sayın Afet Inan'ın okuttuğu dersler Için bir malzeme olmak sınırını pek ajamamıştır. Millete, halka intikal ettirilememiştir. Kaldı ki, bir başka çanssızlık da şudur: Bu gıbi doktrinel ilk esaslar, aydınların elinde ve zaman içinde, durmadan işlenip. şekilleştirilip, formülleştirilmek, yani sistem halinde derinleştirmek gerekirken, bu hiç yapılmamıştır. Bunlar, Atatürk'ün, o zaman, yani ilk yorumlara giriş safhasında meydana atıldığı gibi bırakılmıştır. Oysa onlarda. ya berrak. ya berraklaştınlmaya değer, nice ileri göruşlerin. formülleştirme çabasım görüyoruz... Eğer, bu ilkeler aleminde birşeyler yapmaya kalksaydık, bugünkü yazımızın ara başlığını kullanmaya, belki de lüzum kaimayacakh. Ve hatta biz, Atatürk'ün de yerdiği ve demokrasiye karçı Arkaya İtilen Fikir Sistemi Olaylar vi görüşler Görevi Güç Bir Bakan Şevket Süreyya AYDEMİR saydığı bir eligarşl bataklığına da, belki sürüklenmeyecektik... Cehaletin, gecenin yıkıcısı ve ilmln işçileri, yapıcılarıyız, Kur ordusu, fikr ordusu, ilim ordusuyuz biz!...« tlk devlet görevime başladığım Ve şimdi yanmış bulunan Maarif Vekâleünde, yüksek görevlilerin, çalışma odalarımızın lâmbalan, gecenin geç saatlerine kadar yanardı. Fitnenin, ihbarların, aşağılık casusluğun, süphenin, baskıların, tutuklpmaların, hakaretlerin, ve Vekâletın kapılarından sızabildiğinin, hiç kimse, hiç bir belgesini veremez, bütçe yoksul, sayı az, ama heyecan ve güven sonsuzdu. Şimdi ise. bir Vekâlet değil, sanki iki cephe karşısındayız. Işte yeni Bakanın ilk işi, bu cepheleri birleştirmek, kaynaştırmaktır. Bunun için de ilk iş, hepsinin altından ancak bir Guşuk! çıkan hesapsız, yersiz ve ancak bütünlüğü parçalayıcı bir fitne olan kıyım ve ihbar dosyalannı bir kalemde kaldırıp aımaktır. Aynı önemds ikinci iş, Bakanlık merkez örgütlerinde 2 000 kişiyi aşkın, gcrevü yığıııağı ile, 50'ye varan Genel Müdürlük kadrosunu, işsizlikten kurtarıp, aktif dış görevlere yollamaktır. Yani kendilerinin de artık sıkıldıkları havasızlıktan, açık havaya göndermek, taze kuvvetlerle iş« başlamaktır. Çünkü bu kadar kalabaiık ve bir kısmı ancak maaşlarım almakla yetinen bir kadro, zaten çalışamaz. Oysa bu Bakanlık; inanın ki, çalışarak ve çalışanlarla kurulrfu. Çok aktif ve şerefli bir geçmişi vardır. Nihayet üçüncü ve en önemli iş de. ögretmen* inanmaktır. öğretmene inanılsın. Rörülecektir ki, sevk, heyecan, iman, aşın çalışma ve eserler veriş, derhal yerine gelecektir... Birbirinden Kopan Kudretler Şımdi. asıl konumuza girebiliriz: Yazırmzın başlığı, görevi güç bir bakan üzerineydi. Bu Bakan, Milli Eğıtim Bakam'dır. Bu Bakanlığın, garip bir serüveni var. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve hatta CHP devrinin son seçimlerine gelinceye kadar. devlet yapısında en heyecanlı, en hareketli, yapıcı ve en ülkücü Bakanlık, Maarif veya Milli Eğitim Bakanlığıydı Devrin ekonomik şartlarımıza göre, belki imkânları kıttı. Fakat sürükleyici heyecanı, dünyaya bedel olan bir ruh ve fikir kaynaşması içindeydi. Milli Egitim Bakanlığı. manevi saltanatının altın devrini yaşıyordu. Başlarda, ilstün insanlar vardı. Eşini bir rfaha yetiştireraediğimiz bir teşkilfetçının, bir büyük insanın, rahmetli Rüştü Uzel'in bulurıdugu Teknik Öğretim inanılmaz hamleler yaratıyordu. Ayru hal ve r.itelikte ba<ka bir önder ülkücünün, lsmail Hakkı Tonguç'un alanı olan tlköğretim ve Köy Enstitüleri. o dar imkânlar içinde, dev adımları ile yürüyordu. Bir Hasan Ali Yücel, bir Cevat Dursunoflu, başka turlü insanlardılar. Hoca Bakanlığa, Bakanlık da Hoca'ya inanıyordu. Şimdi bu inanış, şevk, heyecar» ve kendini veriş. temelinden sarsılmıştır. Bütün ruhi güç birliği ve bağıntılar kopmuştur. Bilelim ki, eğitim alanımızda, birbirleri ile içiçe, kucak kucağa değil, birbirlerine neredeyse yabancı, iki kitle var: Maarif Bakanlığı ve her kademed'e 200 binlik bir öğretmenler Ordusu! .. O öğretmenler Ordusu ki, bir zaman benim de ckuduğum Muallim Mektebinde, onun Marş'ı şuydu: «Fikr ordusuyuz, bize ışık tutan meşâle, irfân ve bilgidir, Bayrağımızda, hakikatın iyetleri okunur, bazı eski Bakanlann adlınmn unutulmasına vakit bırakmak lâzımdır. Biz de şimdilik öyle yapacağız. Ama hepsi Bakanlığın birbirinden yaralı, 1000 türlü işı arasında, bir «1.000 Temel Eser» yayınlan varki, onu galiba, daha acele ele almak lâzım gelecektir. Zaten bu iş ve teşkilât üzerinde, bazan hatta yayınlann durdurulması safhasına kadar varan çok spekülâtif işler ve dikkatsizlikler cereyan etmiştir. Bunların en önemlilerinden değilse d'e, kimseyf fazla heyecan vermemek için, biraz eski bir yayımdan örnek alarak bahsedelim: Meşrutiyet devri yazarlarından, Müftüoğlu Ahmet Hikmet Beyın «Gönül Hanım» isimli eserinden bazı parçalar verelim. Eser 1971'de yayımlanmıştır. Ama yine resmi satış vitrinlerindedir. Mekteptere önemle tavsiye edilmiştir. Ama sakıncaları bir ara, galiba Parlamentoya da aksetmi? olacak ki, Bakanlık cevabını, eserde hiçbir sakınca olmadığı şeklinde vermiştir. Türk toplumu için tavsiye olunan hedefler ve prensiplerden bazılan sunlardır: «Lâtin harflerinin kabulü, fikir yolundaki ilerleyişimizi, bir anda yok etmek Jemektir. Arapça hsrfleri. dilimize göre, ilmi bir surette ıslah ve imlâmızı da ona göre düzeltmek şarttır.» «Halkçıhk ne derece ilerlerse ilerlesin, insanlar belli başlı sınıflara aynlmıştır. Halbuki biz, Rumeli ve Anadoludaki asil aile ocaklarını, Ayânı, Derebeylerini. zorba sayarak. o zamanın bu idarecilerind perişan ediynruz. Bu, memleketimizin kalkınma ve ilerlemesinde, büyük engel olmuştur.» • Asilzadelerin (soyluların) kötülüklerine karşl. hükümet, bir kanunla engel olabilir. Bunlann çocukları. Başkentte veya büyük sehirlerde tahsil ve terbiye görüp kendi kasabalanna dönerler, görgüsuz hemjehrileri için, en faydalı örnek olur. lar.. «Bu eski ailelerin ihyası, sağlam evkâf aile kütüklerini inceleyerek, manevî haklarını tanımakla mümkün olur. Her memlekette ahali. kişi zadeler, orta sınıf ve halk ve başka deyimlerle, ayrılır...» Yani Ayânlar, Derebeyler, Asılzadeler, eski Sovluları ihya etmeliymiş!... Milli Eğitim Bakanlığının doğru bulup okullara da tavsiye ettiği ve Parlamentoda soru «ahibine, bu eserde hiçbir aksakhk, sakınca yok diye cevap verdiği bu kitaptan, daha başka parçalar da alabiliriz. Ama sanıyorum ki, Milli Eğitim Bakanlığının. Soyluluk, Ayânlık, Derebeylik müesseselerinin ihyast yolundaki bu çok demokratik! tavsiyelerini bugün, bu kadar tamtmakla yetineüm. Haf tanm raporu Elleri Yoktu Çocugun, AMAÇ DEVLETİ KORUMAK DEĞİL, DEVLETLE SEMBOLLEŞEN HALKI KORUMAKTIR. DEVLET HALKTIR. DEVLETİ KORUYACAĞIM DİYE HALKI SÖZSÜZ, FİKİRSİZ. EYLEMSİZ VE GÜÇSÜZ HALE GETİRMEK İSTEYENLER. StYASAL TARİHİN BOYNUNA «ASILMIŞLAR» IN KOLYESÎNİ GEÇİRSELER DE. AFFEDİLMEZ SUÇLULTJKLARININ KORKUSUNU İÇLERİNDEN ATAMAZLAR... SADUN TANJU lleri yoktu çocugun. Kopan baca£ı yetine tahta bir bacak takmışlardı. Bıyıklı esmer yuzü ışılışıl'dı. Ayrılırken «elimi uzatamıyorum size, çünkü yok» dedi. Utandım. Uyku girmiyor gözüme onunla karşılaştığımızdan beri. Niçin kaybetti bu çocuk ellerini? Dogabilirdi, ülkeji kurtarma sorumluluğunun kendisine düştüğünü kabullenip görevini ^pmak tutkusuna kapılmayaeağı bir başka çağdaş ülkede... Çoktan bitirmiş olurdu şimdiye dek Hukuk Fakültesinı ve ellerini bir bombayla yitirdikten sonra atıldığı mapusanede, diliyle yalayarak bitirmeğe çalışacağına önüne konulan bir tabak fasulyeyl: Repgenç, >tılnşıkh ve yete nekli. hakları özaürlükleri savunurdu. ^umruğunu vururdu, koliarını açardı. parmaklarmı sokardı sevgilisinin saçlan arasına. parmak uçlannda dokunmanın sevincini yaşardı. ^.. , E OLAĞAN DEĞİL BUNLAR.. Can Yücel niçin mapusanede? îşi kitap çevirmek, siir yazmak, düşünmek ve dujTnak olan bir yazardan başka nedir o? Süleyman Eçe vayımcıdır, Doğan Kolojlu gazetecidir, Sadun Aren profesördür. Behice Boran üniversiteden politikaya gelmiştir ve sayarsmız sayabildiğiniz kadar, nice insan zindanlarda çile çekmektedir. Pek mi olağandır bütün bunlar? Pek mi olağandır yasak kitaplar. vasak düşünceler, kitaplan yüzünden ağır mahkumiyetler. düsüncesi yüzünden ezilenler. fikrj olduğu için fikirsizler tarafından süründürülenler. bir orta zaman dehsetinin 1970'lerde yaşanması pek mi olağandır bütün bunlar ki. «sona ersin» diven bir iktidara karşı. parlamentonun muhalefet kanarfı. ayağa kalkıyor. orta zamanlann devlet anlayışı ile. devleti korumak için, fikrı ezmek. düşünceyi kafatasında hapsetmek. kitabı zararlı, zararsız diye ayırmak, sözü en tehlikeli silâh saymak eğilimini ortaya koyuyor. Daha Önemlisi Bu Bakanlık konusunda, bilinenler ve söylenecekler çoktur. Ama, yeni Bakana da bir şans tanıyarak beklemek ve hele bu arada. "MÜMKÜN MÜ OKTAY AKBAL Evet Hayır CUNTA KAFASI aha {reçenlerde Ktzetelerde okuduk, komşumuz Yunanistan'ın başındaki cunta, yasakladığı bir çok sol egilimli kitap arasına, Platon'un Sofist adlı eserini de koymuş. tnanılacak şey degildi bu haber. İsa'dan üç dört yüzyıl önceki eserlere kadar uzanacak, bir yasaklamada, Sofist, belki de son sırayı alabilir, ya da hiç alamazdı. özellikle. ortada Devlet gibi, insan mutluluğuna son çare olarak, toplumculuğun en ileri aşamasıru öneren bir eser dururken. Dünya karmıoyunun, özellikle Avrupa Konseyi'nin baskısı altında, vumuşamaya başlarrus, o : smırh, o kültürden yofcsun kafacıklariyle ulusun kaderinl uzun süre ellerinde tutamıyacaklarını, tutmamalan gerektigini anlamış olan bir cuntanın yerine silâh gücüyle geçen, dar kafalı bir başka cunta, Yunan halkınm düşüncesine kilit vurma yolunda daha da ileri gidiyordu: gazetelerin yazdığı doğru idiys© eğer. Kitap yasaklama yetkisini ner den alır bir hükümet diye düşünüyorum. Demokrasilerde, ozellikle Batı demokrasilerinde, hiç bir hükümet kitap yasaklamayı kolay kolay göze alamaz sanıyorum. Halkın oyuyle iş başına gelmiş bir hükümet, halktan kopmadığı, kendini halkın çok üstünde bir kafa, bir güç olarak görmediği sürece yapamaz böyle bir işi. İÇİNİZDEN ATAMAZSINIZ.. Yıltnaz Güney Vılçin feerıîe yatıyor? Ne oluyor da, bir film oyuncusu, bir reiisSr devlete karşı işlenmis bir suçun hesabını vermek üzere yargıcın karşısına çıkarılıyor? Eski sıkıyönetim komutanı amlarını anlatırken bir gazeteciye tlhan'ın saçlannı kestiler, îlhami'nin kesmediler, yflzfl kanıvordu diye. ne diye. görevleri günlük olaylar üzerinde düşünmek, yazı yazmak olan aydınların devlet düşmanı sayılmalanndaki çagdışıhğı anlamıyor? Anlamıyor da «eskiden ne vapılmıssa onlar yapıldı» diye, sanki bu bir düzenmiş. butün bunlar olağanmış gibi davranıyor? Oysa bunları olağan saydıgınızda, emekli olsanız da olmasanız da, içinizden atamazsımz olup bitenlerin unutulmazlığını, bir tortu gibi yürekten ve bllinçten çıkmazlığını.. D «Naim Talu'ya ben canlı bir örneğim» diyor Dr. Eren. •Sağlam raporum vardı içeri ahndığımda şimdi de sakat raporlarım var» Bir bombalama olayından suçlamışlar doktoru. İ;kence uyjrulamasından sonra her şeyi kabul etmiş. Bu kez •dinamiti nerden buldun. diye sormuşlar. Ne desin? İlle de birinin adını vermek gerek. Bir hastası \*armış. bir yıl hastanede yatması iyi olacakmış, «ondan aldım dinamiti» demis. Bu bir teki.. Son günlerde yapılan açıklamaların. kitaplarda gazetelerde yayınlanan bir takım dilekçelerin hepsinde böyle öylriiler var. İnsanlar yapmadıklan işleri kabul etmek zorunda kalıyorlar. Son olay da sabotaj suçlulularının aylarca tutuklu kaldıktan. türlü acılar çektikten sonra, aklanarak serbest bırakümala ndır. Oysa sabatoj sonıklarmı «kesin birer su;lu« olarak tanıtan resmî broşürler yayınlârimıştı. Btmtardsn bir t Çeşjmler.yax.ijir>de1 ahjnda yazılar: «Avrupanın en büyük ve en güzel Kültür Saraylanndan biri. birkaç vatansızın'elıylenırfcaç sa" atte bu hale geldi.>, •Güzelim Kültür Sarayını 400 bin lira karçıh ğında bir saat içinde yaktılar. Hem de hiç acımadan.» Gem,ileri batıran, Kültür Sarayını yakan kişıler diye kamuoyuna sunulanlar, bir takım işçiler, avukatlar vb. aylarca acılar çektikten, broşürlerle, gazetelerle birer katil, birer haydut gibi gösterildikten sonra Sıkıyöneüm Mahkemesince aklandılar ve serbest bırakıldılar. Demek, öne sürülen sav yersizmiş, bu kişilere uygulanan bir takım «işlemOer yanlıjmış, hele Anayasa dıçına çıkılarak yaptırıldığı açık açık yazılıp söylenen işkenceler boşunaymış! Şimdi bunun hesabını kim verecek? Bu sakat kalan insanlar, her bakımdan yıkılan, çökülen gençler. umutsuz, bezgin yurttaşlar eski kîçilikleri ne nasıl kavuşacak? Bunun bir karşıhğı olmayacak mı? Eski Sıkıyönetim Komutan; Saym Türün'ün bir gazeteye verdiği demeci okudunuz mu? Gazetecinin işkencelerin yapıhp yapılmadığı konusundaki sorusuna, >Daha önce yapılanlardan farklı bir şey yapılmadı» yarutıru vermiş. Daha önce yapılanlardan farklı bir şey yapılmadı demekle iş biter mi? Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'yla yönetilen uygar bir devlettir. Bu devletin sınırları içinde Anayasa'ya aykın iş yapanlar kim olurlarsa olsunlar yasa dışma çıkmış kimselerdir. Sayın Türün bu yanıtıyla bir takım yanlış, çirkin işlerin yapıldığmı kabul ediyor: Bu kijüer solcuymuş, anarşistmiş, komünistmis şuymuş buymuş... Bu savların çoğu boş çıktı, yanlıj çıktı. Suçsuz insanlar yıllar yılı ıstırap çektiler. Suçlu oldukları saptananlara bile işkence yapılması uygar insanın kabul edeceği bir durum değildir. Onlar suçluydular. yurt hainiydiler, biz de onlara hak ettikleri cezayı verdik diyerek kimse kendini aklayamaz. Suçlunun cezasını yasalar verir, hapseder, asar, kurşuna dizer, ama elektrikle copla bilmem neyle «insanlık dışı» işkenceler uygulayamaz onlarm vücutlan üzerinde... «Daha önce yapüanlar» Dernek 12 marttan önceki iktidar döneminde de, yani Demirel'in Başbakanlık ettiği 19651971 arasında da cop sokma, elektrik verme gibi insanlık dışı işler olmuş... Türün'ün sözlerinden bu anlaşılır. Belki daha, daha önceleri de... Teknik araçlar ?imdiki kadar incelmemişti, gelişmemişti, o günlerin yöntemleri daha ilkeldi, aradaki ayrım o kadar! «Benden önce de böyleydi» demek yeter mi? O zaman Anayasa'dan, uygarhktan, insanlıktan yana olanlar dün de, önceki gün de, bu tür uygulamaları kim yapmıj. nasıl yapmış. niçin yapmış, anlamak, ortaya çıkarmak zorunda kalacaklardır. Suçsuz insanları önceden suçlamak. ellerinden zorla bir takım itiraflar almak için girişilen bu tür işlemler hele sonu da yüzde yüz ters çıktı mı bağışlanmaz bir davranıs oluvprir. Ki olmuştur... Sayın Türün'ün sözleri üzerinde durmak gerekir. Türkiye Devleti çağdaş uygarlığa yakışan bir devlet ise, Türk ulusu bilinçli, sağduyulu bir topluluk ise, açık açık ortaya çıkan, hattâ en yetkili kişiler tarafından bile kabul edilen bu tür olayları unutamaz, kimse de ona bunları unutturamaz. HER CUNTA, İSTER ÎSTEMEZ MEŞRULUĞUNU ELİNDEKİ SİLÂH GÜCÜNDEN ALAN AKIL VE MANTIKLA HİÇ BÎR DİYALOG KURMAYA YANAŞMAYAN, DEDİĞt DEDİK BİR YÖNETİM SAPIKLIĞIDIR. Vedat GÜNYOL man ordusu, Hitlerie birlikte, nasyonal demokrasi adı altında Nazilerin emir kulu olmadı mı? Yurdunun esenliğini korumakla görevli Alman ordulan, Hitler'in kanlı savaslarına coşkuyla sürülmedi mi? Ordunun politika dışına itilınesi, eri subayı ile birlikte, bastakilerin körü körune buyruklarını yerine getirmeye itilmesi anlamına gelmez mi? Ordu derken, elbette ki, TUrk ordusunu da dusünüyorum. Üsmanlı yönetiminin istilâcı, fetihçi, ordusunu geride bırakan istilâcı ve sömürgen güçlere karşı yurdunu koruyan kurtuluş ordusunu, yani içerden dışardan haince saldırüara uğramıs olan anayurdu. kanıyle, caniyle savunan Cumhuriyet ordusunu. Bır ara politika dışında, tutulmasma büyük özen gösterilen bu güzelim ordu, DP iktidan zamanında, o iktidann sakat politikası ugruna Kore'ye savaşa gönderilmcdi mi? Diyeceğim şu: Politika dışında tutulmak, yurdun savunmasıyle görevli yüzbinlerce insanı, iktidar politikasına bağlamak olur. bulamadan. Hoş, böylesi yasaklamalarda, akla. mantığa yatkın bir neden aramak boşunadır. Bil rrnyor degtrrm b u * * OçüB«*U. dördüncü, beşinci sıradan nice cahil görevli, arama tarama baskınlarında, Molıere'in eserlerini bile yasak kitaplar arasına sokarak, çoğu aydınlan tutukevlerine yollamışlardır. Sofist'in yasak kitaplar arasına sokulması da, böylesi akılsızca, bılgisizce bir tutumun, daha doğrusu şaskınlığın sonucu olabilır olsa olsa. Sofist (Yun. Sophistes), aslında bilen, bilgili kimse demektir. önceleri, politikaya yararlı olmayı öğreten, söz söyleme sanatı üzerinde ders veren anlamına gelen bu sözcUk, Platon zamanından başlayarak günümuze kadar gelen aşağılatıcı bir içerik kazanıyor. Protagoras, Gorgias gibi değerli filozoflann ardından, işi safsataya dökenler, özellikle para karşılığında ders vererek solistlerin adını kötüye çıkardılar. Belki, Yunan cuntası, sofist'i (kendine yakıştırılan) bu aşağılatıcı anlam dolayısiyle yasaklamıştır diye düşünüyorum. Acaba, diyorum kendi kendime, Yunan halkı arasında (çirkin politikacıların çatlasalar da patlasalar da sağduyudan saptıramıycaklan Yunan halkı arasında), cuntacılan sofistlikle suç layanlar mı var? Pısıltı halinde, kulaktan kulağa sofistlik (cuntanın sofistliği) üstüne fıkralar mı anlatılıyor, yönetime el koymuş albaylar alaya mı alınıyor da, koskoca hükümet kalkıp, hiç olmayacak bir kararla, Platon'un bu en dolambaçh, bu en söz kalabalığiyle dolu eserini yasaklıyor tepeden inme bir buyrukla. Sofist, bilirsiniz, dört kişi arasında geçen bir diyalogdur. Asltoda, iki kişi konuşur eserde, Sokrates'in denetimi altında: Theaitetos'la Yabancı. Buradaki Yabancı, «Tanrımsı bir varlık» olara,. gerçekleri dile getirmektedir. Ona göre, bütün kötülükler bilgisizlikten doğar. Her türlü bilgisizliğe karşı en etkin çare nedir? Öfretim. Öğretim, hayale değil, gerçeğe; var olmayana değil, var olana da yanmalıdır. Oysa, Sofist adı altında birtakını kımseler (dün olduğu gibi bugün de), «nesnelerin gerçekliğinden henüz uzakta bulunan gençlerin kulaklarına «ihirli sözler» dökmekte, «her şey üzerinde masallar anlatmaktadır lar.» Sofistlerin amacı: «Yasalar ve bütün devlet işleri üzerinde iyi (!) tartışmacılar» yetiştirmek tir. Bu tartıamacılar, büdikleri bilmedikleri herhangi bir konu üzerinde, karşüarındaki insanları, mantık oyunları ve söz canbazlıklarıyle mat edecek bir ustalık kazanacaklardır. Sofistlik, bir anlamda, var olmadan var gibi görünrnek, doğru söylemeden birşeyler söylemai; başka deyinoie: »yanljşın dojru . oidııfunu, saçmaya düşmüyor görünerek soylemek» sanatıdır. Pla ton, yabancı ağzından sofist'i: «Bi limi, açık düşünceyi veya aklı ortadan kaldırarak herhangi bir şey üzerinde konusan» diye tanunhyor. Yani, sofist, son incelemede, varı yok, yoku var gösteren, gösterebilen kimse oluyor. HİYANETİ VATANİYE KÜTÜCÜ Bunu da şlmdikı Başbakan biliyor. Bilmesi iyi. Bilmesi umut verici. Bilinmesi hepimlzce gerekli ki, siyasal tarihımizin boynuna geçirdiğimiz «sallandınlmış insanlar» kolyesini sökiip atmak lâzımdır artık, Devletin biçimi üzerine. halka mutluluk verecek devlet üzerine fikirler söjleriilerdiye, nice isimler'kazınmıj «hiyaneti vata'rijyei. kfiitiiune» Bir iktidar, bu "kütüğü ta.rihin müzesine kaldırmak istiyorsa, hani umut diyoruz ya, işte umut bundadır. ÇAĞDAŞLIK O'DUR Kİ.. Karşı siyasal görüşlere yapılan büyük zulmü romanlannda anlatıyor, Stalin devrini, o zulme uğramış bir sanatçı ustalığı İle veriyor diye, uzantısında Stalin devrinin sorumluluğu da bulunan bugünkü Sovyet rejiminin rahatsızlığını anlamamak mümkün değildir. Ama çağdaşhk odur ki, bu hoşnutsuzluğu bile bile, Soljenitzin «Gnlaç Adalan» romanını Batıda bastırıp sattırabiliyor ve tarihçi Medveded «yaıann kitaplanndan bir devri aydınlatan yenî yeni şeyler öjreniyoruz» diye, rejimin hoşnutsuzluğuna rağmen, Solienitzin'i savıınabiliyor. Yönetim sapkınlığı Yunan cuntasını ve onun gibi herhangi bir cuntayı sofistlikle suçlamak elbette rahatsız edecektir onu. Nasıl etmesin ki, her cunta, ister istemez, meşruluğunu elindeki silâh gücünden alan, akıl ve manukla hiç bir diyalog kurmaya yanaşmayan, dediği dedik, tepeden inme, tepeden inme olduğu için de kendinde tanrısal bir takım yetenekler bulunduğu kuruntusuna kapılan zavallı bir yönetim sapkınlığıdır. Yunan cuntası, herhangi başka cuntalar gibi, sofistliğe, yani safsataya batmış bir iktidar ozentisi olduğunu anlamış olmalı ki, Sofist adlı eseri, kendi özünü açığa vurduğu için yasaklamayı öngörmüştür, diye düşünüyorum. Yunan cuntasının sofistliği nedir? Var olanı yok, yok olanı var gösterme çabası değil mi? Nedir Yunan cuntasının yok etmeye, yok saymaya çahştığı var olan? Halkın, ezilmiş halkın bir avuç çıkarcı tarafından sömürül l düğü gerçeği. Cunta öncesinde halk ne istiyordu? Kendi kaderini kendi eline almak, sosyal adalet doğrultusunda haklı bir yönetim kurmak. •Hayır, yok sömürü mömürü», diyor Yunan cuntası halka, var olanı yok sayarak. Senin esenliğini ben senden daha iyi korumasını bilirim» diyor cuntacı bay lar. Sırtını yabancı sermayesine dayamış baylar. Sofisttir, safsatacıdır bütün cun talar, iyi niyetlisinden kötü niyetlisine kadar. İnsan onuruna, insan mutluluğuna aykırıdır cuntalar. İnsanlık, cunta kafasından h yakasmı sıyırmadıkça mutluluğa f eremez, eremiyecektir de. AÇIK REJİM NEDİR? Kapah sayılan rejimler için bile çagdaslıgın başka 51çüsü yoktur. Devlet, onun biçimi, gayeleri üzerine yapılacak tartışmalarla, eleştirilerle, açık siyasal çalışmalarla tehlikeye düşmüş savılıyorsa, zaten kayırolar boşnnadır, devlet çoktan bir gÖrüşün bir iktidar anlayışının aracı haline getirilmiş olmaktadır. Asıl o zaman «kurtarmak» ve «korumak» gibi bir görev söz konusu olabilir. Açık rejimde, demokraside, açıklanmamış fikir. açıklanmamış düşünce, yapılmamış eleştiri, söylenmemiş söz, yazılmamış gerçek varsa ve bütün bunlar korkuyla, şiddetle, ölümle sağlanıyorsa, açık olan tek şey var demektir: Çağdışısın. Sol eğilimli kitap ne deraek? Halkın, ezilen halkın çıkarı doğ rultusunda, ezilenlerden yana, ezenlere karşı toplum gerçeklerinı dile getiren her eser sol eğilimlidir bence. Halkın oyuyla iş başına geldikten sonra ondan ko pan, kendi sınıf çıkarını her şeyin üstünde tutan bir yönetici kadro yasaklayabılir ancak, ken di görüşünü türlü yollardan halka zorla kabul ettirmeye ça. lışarak. Bugün bizde olsun. Yuranistan'da olsun yasaklanan kitaplann hepsi. Batı'da dükkân camlıklarında alıcı beklemekte ve bulmaktadır. Aslına bakarsanız, demokrasi yönetimlerinde, ulusa, daha dofrusu ulusal meclislere danısmadan hükümetlerin, kendiliklerinden kitap yasaklama lan ayıp sayılmalıdır. Cunta yönetımlerine gelince, kitap yasaklama yetkisi. eldeki silâhtan, silâh Rücünden gelir gelse gelse, geliyor da. Elinde silâh olan adam, haklı olsun olma sın, elbette ki, silâhı olmayandan daha güçlüdür. Ama ne za mana kadar? Bir gün silâh geri tepebilir. Yani, kötüye, gerçek düşmana çevrildiği gibi, düşman bellenen iyiye, güzele de cevrilebilir. Halkın esenliğini, düşünce sine kilit vurarak saglayacağım sanan, hele yerli ve yabancı sermaye güçlerinin elinde oyuncak olan bir cunta için düşman, buy ruğuna girdiği bilinçli bilinçsiz gırdiği para güçlerinin düşman dediğinden başka bir şey olabilir mi? Bir cunta, silâhını halka karşı kullandı mı, kendine karşı kullanmış olmaz mı? Ordu kimin, neyin bekçisidir? Halkın, ulusun, halk mutluluğunun değil mi? Ama, bir ordu, halktan kopuk bir yönetici sınıfm buyruguna girmiş, o sımfın hayat felsefesini benimsemişse, silâhını ister tstemez kendi öz çocuklarına, hem de en has, en temiz, en dürüst çocuklarına çevirebilir. Şilide, Yunanistan'da öyie oldu nitekim. Yakın dünya tarihinde çok örnek lerini gördük bunun. Ordu, dünyanın bütün ülkelerinde, genellikle iktidann buyruğundadır. Orduyu olsun, polisi olsun poiitika dışında tutma çabalan, iKtidardakilerin kendi sınıf çıkarlen doğrultusunda uyg^ılanan hesaplı çabalardır. Şili'de olduğu gibi, solcu bir yönetimin buyruğuncıa olan aynı ordu, bir iktidat değışikliği ile faşist bir yönetimin buyruguna giriverdi. Almanyo'da Hitler döneminden önceki ordu, demokrasi buyruğunda olan Al Umut örneği 27 Mayıs Devrimi, Türk ordusunun robotluğa yatkın oln.adığım gösteren bir umut önıeğidir. Bu devrim, orduyu politika dışında tutup, her istediğini yâptırma hevesinde olanların ö/.lem lerini kursaklannda bırakan bır bilinç hareketi oldu. Her bunalım döneminde yönetime el koyan, daha doğrusu el Koymak zorunda bırakılan Cumhuriyet or dumuz, bir takım acüara mal oısa da, en kısa sürede demokrasiye dönme, yönetimi asıl sahibl halka devretme yolunda iyi niyotini göstermeye çahşmıştır. Yunan ordusu. tâ bizim Kurtuluş Savaşımızdan başlayarak politika dışına itilmiş, yani yurt gerçekleri üzerinde düşünme yetkisi elinden alınmış, gözü kapalı kendini ateşe atmış bir ordu olarak görünüyor. Halkı küçümseyen, tuzunu ekmeğini, haııını hamamını borçlu olduğu halkı hi çe sayan egemen sımfın çıkarlarına alet olan bir cunta, bugünün Yunan cuntası. Bu cunta, Sofist'i neden ya saklar diye düşünüp duruyorum nicedir, dişe dokunur bir neden İLÂN Iskenderun Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi Müdürlüğünden Müessesemiz tarafından 31.000 (otuz bir bin) adet aydın* latma armatürü imâl ettirilecektir. 1 Aydınlatma armatürleri Isdemir elektrik tesisleri Başmühendisliğindeki ömeklere uygun olarak imâl edilecektir. tmalatçılar ve istekliler teklif vermeden önce mutlaka nümuneleri inceleyecekler ve tekliflerin nümune görme belgesi ile yeterlik belgesini ekliyeceklerdir. 2 Bu işle ilgili ihale dosyası İsdemir Ticaret Müdürlüğün'den TL. 1.0CO. (bin> mukabılinde temin edilebilir. 3 Teslimat mukavele tarihinden itibaren 2 ay içinde her tip armatürden % 10 nisbetinde yapüacak. müteakiben her ay miktarın °o 15'i teslim edflecektir. Teslim süresi mukavele tarihinden itibaren 14 aydır. 4 Nümune görme ve yeterlik belgesi alma tarihi 15 Şubat 1974 me»ai saati sonuna kadar olup, teklif verme günü 22 Şubat 1974 saat 14.30'dur. (Basın: 11209) 1188 MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI ÜYELERİNE DUYURU Odamızm XX. Genel Kurul toplantısı 24 Şubat 1974 Pazar günü saat 10.00'da Ankara, TUrkîş konferans salonunda yapılacaktır. Sayuı üyelerünize duyurulur. YÖNETÎM KURULU G O N D E M : Aç'.hş. Başkanlık Dlvanı seçimi, Saygı durusu, Komisyon seçimi, Yönetim ve Denetim Kurulu raDonarının okuııması, eleştirisi ve aklanması, Yönetmelikıerin eleştirisi ve kabulü, Dilekler, Seçimler, Kapanış (Cumhuriyet: 1193 '<>, Bayındırlık Bakanlığından i 432.500. lira muhammen bedelli ve geçioı temınatı 21.050. lira olan bir adet baskı makinası satın aıınması isi kapah zarf usulüyle ihaleye konulmuştur. Ihale 26.2.1974 Salı günü saat 10.3U'da Bakaruık binası içindeki Malzeme Müdürlügünde yapılacaktır. Bu ışe ait şartnameler de aynı yerden temin edilebılir. İsteklılerin, Ticaret veya Kanayî Odası va aa esnaı belgelerini dış zarfa koymak suretiyle ve şartnarm esasları dahilinde hazırlayacakları teklif mektuplar.ru ihalenin yapılacağı Rün, saat 9.30'a kadar Satmalına Komısyonu Başkanlığırıa makbuz mukabili tesüm eımolen ve costadaki gecikmelerin kabul edilmeyeceğı ilân olunur. (Basm: A 5810) 1192 t UNIVERSITEYE GİRİŞ TOPRAK HAFRİYATl VE KİL NAKLİYATl YAPT1RILACAKTİR. 1 Müessesemizin nıhsatı altındaki Istanbul Sarıyer kil sahalarında kil tabakalan üzerindeki takriben 80.000 m3 toprak örtü hafriyatı işi ile aynca aynı sahalardan Müessesemizce fabrika ambarlarına naklettirilecektir. 2 Kapah zarfla yapılacak tekliflerin nakliyat işi için 23.2.1974 gününe kadar, hafrikat işi için 4.3.1974 gününe kadar Müessesemizde bulundurulması gereklidir. 3 Her iki işle ilgili şartnameler Müessesemiz Ticaret Müdürlüğünden temin edilebilir. 4 Müessesemiz 2490 sayılı artırma ve eksiltme kanununa tabi değildir. SÜMERBANK ATEŞ TUÖLASI SANAYtt MÜESSESESİ HİSARÖNÜ ZONGULDAK 'Basm: 11226) 1187 merkez dersanesı h beyazıt istanbul tel.274092 ıj (Sonuc 200) 1181 ciddi ve köklü bir fen eğitimi [EN SINIFI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle