24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMKURÎYET 8 Kasım 1974 ilE*LEPıftc İNANIN ABDULCA DAĞLAR KRALI Yazan: Edmond About 14 Senin de bana yıraşır olmanı istiyorum ve bu yüzden egitimm içln büyük ıedakârlıklara katlanıyorum. Biliyorsun. benden istedigin kitapları ve öğretmenleri hiçbir zaman reddetmedim. Sana hepsini sağladım. Ama peramın bo}a gitmesini de istemem. Wa!ter Scott, Robinson ve istediğin öbür lngilizce kitaplar Pire Umanına getdl. Hermes sokagındaki dostlarunifa söyle. onlan jrümrükten çeksinler. Aynı zamsnda ıstediğin bıle»kle, etekliklerini dikeceğini söylediğın makinayı da alaeaksm. Eğer, Viyana piyanon iyi değüse ve bana söylediğin gibi mutlak bir Pleyel gerekiyorsa ona da sahip olacaksm. Üıün toplandıktan sonra bir kaç köy daha yapacagım ve şeytanın azizliğine uğramazsak mutlaka bir piyano parası toplarım. Ben de senin gibi, müzik öğrenmenin gerekli oldugunu düşünüyorum. Ama her şeyden önce öğrenmen gereken yaban cı dillerdir. Pazarlarııu sana salıl: verdijim şeldlde geçir ve dostlarımızın da sana bu konuda ysrdımcı olmalarından yararlan. Fransızca, İngilizce ve özellikle Almancayı konuşabilecek durumda olman gerekiyor. Eninae sonunda sen bu luiçük gülünç ülkede yaşamak ıçın yaratılmadın. Seni bir Yunanlı ile evli görmektense ölmeyi yeğ tutarım. Kral kız; oıduguna göre, ancak bir prensle evlenebılirsin Eızım Doğu împaratorları sülalesinden geldiğini ıddia eden haydut prensleriyle deroiyorum. Böylelerini hiz meîçilerim için bile istemem. Yavrucugum sen gerçek, tacı tahtı olan bir prensle evlenmelisin. Böylelerine Almanya'da daha çok rastlanıyor ve servetim sana böyle bir prens seçmeye elve rişlidir. Madem ki, Almarüar gelıp bizde salt* nat sürebiliyor, tahta geçebiliyorlar. neden sen de gidip onlann ülkesinde saltanat sürmeyesin. Onun için bu milletin dilini öğrenmekte acele et ve bana gelecek mektubunda, Almancanda üerleme olup olmadıgını bildir. Yavrucuğum. sevgiyle gözlerinden öper, sa na üç aylık pansiyon paranla öirlikte hayır dualarımı iletirim.» ^ JPayan Simons •kulfcgıma eğildj, ^ * Acaba htfydutlara bizun hakkııJ(fttt«Kr " • kararı mı yazdınyor? Hayır efendim, kızına melrtup yazıyor Bizim yaka!anmam.zla ilgili mi? Hayır Pleyel piyano ve Walter Scott ile ilgili. Çok uzun sürer mi. Blzi yemeğe çagıracak mı dersiniz? İşte bakın hizmetçisi Dize tatlı getiriyor. Kralın kahvecisi elindeki tepsıde üç fincan kehve, bir kutu lokum ve bir kavanoz reçeli bulunan bir tepsi ile yanımıza geldi. Bayan £imons ve kızı kahveyi suratlannı buruşturarak reddettiler. Çünkü Türk usmü hazırlanmıştı. Ben ise fincanı, tam bir doğulu gibi sonuna ka dar içtım. Reçel de, hanımlar tarafından pek tutulmad:. Çünkü üçümüz de aynı kaşıkla yemek «orunda bırakılmıştık. Ama parçalar halindeki gül kokulu lokum pek hoşîarına gitti. Bu kibar hanımlar Kral öbür mektubunu vazdı rırken kutudaki bütün lokumlan bitirerek agız larım tadlandırdılar. Hacı Stavros ikinci mektubunu bankerine yazayordu: Barley ve Ortakları Finnası, 31 Cavendish Square Londra. S Nisan tarihii mektubunuza ilişik olarak gönderdiginiz hesap cerveîinde belirtildigine göre. bakiye hesabımda 22.750 sterling kalmış. Sizden bu meblagın yarısını, yürde üç faizli İngiiız tahvillerine, yarısını da menkul kredisi hisse senetlerine yatırmanızı ıica edeceğim. In giliz Kraüyet Bankası hisse senetlerimi satınız, artık bu senetler bende eskisi kadar güven uyandırmıyor. Buradan elde edecegıniz meblag ile Londra otobüs işletmeleri hısselerinden alınız, Eğer Strand firmasındaki hesabımda 15.00 sterling bulursanız ki daha 1852'debu kuruluşta o kadar param vardı bu miktar ile deniz aşırı yatırınüar hisse senetlerinden almanızı istiyorum. Ralii kardeşlere, Lıverpool'da kurulacak Helen okuluna bağış olmak üzere 100 gine (2.645 frank) gönderin. Bana yaptığınız teklifi uzun uzun düşündüm. Şah sım hakkında gösterdiginiz güven ve teveccühe teşekkür ederim. Ancak, peşin parayla iş gorme ilkemi degistirmemeye karar verdım. Vadeli işler piyasasmın pek değisken bir niteligi oldugu tarafınızdan da çok iyi büinmektedir sanınm. Bu degişikliklerin de iyi aile babalanna zaman zaman tatsız sürprizler hazırladığı cümlemizin malumudur. Paramı gayet iyi yerlere yatıracagınızı, her zamanki gibi bU yük bir ihtiyatla hareket edeceginizi gayet iyi bilmeicteyim. Emniyet ve ihtıyatın firmanızın şiarı olduğunu bilmeyen yoktur. Buna ragmen elde edilecek kârlar garantili de olsa mirasçılarıma bu tip oyunlarla arttırılmış bir servet bırakmak bana pek hoş gelmiyor. En iyi duygul&nmuı vs. vs. Hacı Stavros, hesap sahibi. Söz konusu olan biz miyiz? Diye sordu MaryAnn. Şimdilik degil. Majesteleri islerinı düzenlemekle me?ul. Burada da mı lş sorunları, is mektuplarının valru» .bizim ülkemizde yazıldıgını şad babanır L bir bankanm ortağı rruydı? Evet Barley ve Ortaklan Firmasının. Acaba Londra'da aynı ısimde iki banka var mı? Hayır bildiğim kadarıyle yok. Acaba Barley firmasının uoğu Ulkeleriyle iş yaptığına dair bir şeyler çalındı mı hiç kulağınıza? Gayet tabii. bütün dünya ile ış yaparlar. Siz Cavendish Square'de mı otuıuyorsunuz? Hayır orda şirketin bürolan vardır. Evi miz Piccadilly'de. Çok teşekkür ederim. Şimdi i^in verin de kralın iş mektuplarını dinleyevim. Emin olun bu ihtiyar iş konusunda dünyanın en ilginç adamlarmdan biri. Kral şimdi de çetesinin nissedarlarma uzun bir mektup yazdmyordu. Bu ilginç belge Kraliyet Sarayı, emir subaylarından Bay Georges Micrommati'ye gönderilıjor ve kendisinden. hissedarlar Genel Kurulana sunulması rica ediliyordu. (Devamı var) PORTEKlZ'İN BAHÇELERİ ki; kendisi Türkiye topraklarmdadır. Olmaz. Bürokrasi'nin komutu kesindir. önce bir dışarı çıkacak sonra dönüp gelecek. Ağlamalar, ricalar, araya girmeler, diklenmeler hepsi boşuna. Adamı apar toper sınır dışı ettiler, ağlayarak geçti Bulgarıstan'a... Bir laat sonra biz sının geçtiğimiz zaman, o Bulgaristan'dan Türldye'ye dönmeye ugraşıyortfu. îki gözü iki çesmeydi... • Üç ıvırdan bir zıvır elde edilmedikçe, içeri gümenin olanagını vermezler. Indir bıvullırını!. Bavullar çıntalır iner. Bu ne ha, bu ne?.. Biri de çıkıp celinin koru» demez. Nevzat ÜSTÜN Çeviren: Ali Sirmen K APIKULE BİR PAN A YIR YERİDİR YOLA ÇIKMALI ÖYLE DAIAIIŞIM Ö USLULDKLARA YOLA ÇIKMALI ÇABUCAK DÜŞMELÎ OOŞKUNLÜKLARA DÜŞMELt GÜN DOGMADAN AYILIVERİRSE BÎRDEN/BİRE TÖVBELER TÖVBESİ BIRAKMAZ BU AKIL BENÎ n.tt. Insan bir yerlere giderken, yani kendi geleceğine giderken, geçmişlerden sıyrılıp çıkamaz. B;rlikte ta?ır o'nu da... Nice yıllar geçerse geçsin üstünden, çocuklugumuz bizimle birliktedir. Ve, nice bilgin olursak olalım, bilgesizliğimiz bilgeliğimizin içindedir. Her karnı tok kedinin açlığıru yanında taşıması gibi... Gördüm, der insan. Ben o kenti gördüm, o ülkeyi tanıdım. Yazıldı çizildi oralar hep... Degildir öyle... Siz gördükten yarım saat sonra o kent büyür, değişır . Açlıklar, tokluklar, çelişkiler, var olmalar, yok oimalar her jey, ama her şey değiîir... Yol uzun... Portekiz'e doğru gidiyoruz. îlCinç şeyler oldu orada, olmasını da sürdürüyor Ustelik. Türkıje' mizi de yanımıza alıp gidiyoru».. Çüftcü: Türkiye yanımzda olrftad ı * u , hi$ tilr seye kolay bakamıyorsunuz, kolay anlıyamıyorsu nuz, duyamıyorsunuz... Arabanın yağı, suyu, benzınl tamam. Puslu bir yaz sabahı, bizim sokagın yarısı güneşler içınde, öteki yarısı da gölgelerle kaplı. Manavı, bakkalı, kundura oııanmcısı, elektrikçisi bizi uğurluyorlar. Miniminnacık istekier, binbir öztir dilemelerden sonra ortaya çıkıyor. Özel bir tornavida. ağaç budama testeresinin ağzı ve hiç bir yerlerde bulunmayan, gözlere inmiş perdeleri şıpın işi kaldıran bir Japon ilâcı .. Defterime yazıyorum... Güle güleler içinde, sunulmus elmalar ve armutlar içinde yola koyuluyoruz... Sanki Portekize değil de, bir hafta sonu tatıli geçirmeye gıdıyormusuz gibi... Her şey öylesine yalın. Topkapı' dan sonra, evet oradan sonra, uzun yol yoleuluğunun »nlamı belki ortaya çıkar... başka, sevgileri askları baska..: Gittikçe büyüyor Filibe. gittikçe gögeriyor. Eski kahveler eski ev ler bir yerlere saklanmış olmalılar... At arabalarının yerini çoktan motorlu araçlar aldı.. Yıllar ca önce buıadan geçerken gördüğüm çocuk, şimdi evlenmiştir de kendi çocuidarını seviyordur. Mustafa Kemal Opera'yı ilk kez Sofya'da görmüs. Sevmiş de. Yahya Kemal, Sofya kahvelerinde oturmuş... Nâzım Hikmet son yıllannda nep Bulgaristan'dan bakmaya çalışmış kendi ülkesine... Orhan Kemal burada öl dü. Sınır tasları önemlidir kuskusuz. Çok şeyleri ayırır, çok şey leri böler. Korkular yaratır, biçim ler getirir. Bölemediği ayıramadı ğı şeyler de vardır. Evet büyük bir kesinlik taşımasa da duygusal lığın da erdemleri vardır... Gökyü zü her toprağa aynı gözlerle bakar... Sevgi aynı güçle göverir.. Yaratıcıhk sınır tanımaz... Mustafa Kemal bu sokaklardan geçerken ne düşünüyordu?.. Çev resine nasıl bakıyordu?.. Yahya Kemal. Nazım, Orhan!.. Balkanları biz yapan, bizi Bal kan kılan çok şey var... Yapılan yolları anlatmak. tarlalardaki traktörleri bildirmek bir şeyleri açıklar. ama asıl olan: traktörleri de yapıları da aşan ve onlan kullanan yaçamm kendi«idir. Araçları amaçlastırmak neye yarar?.. Olsa olsa küçiütür itıa»nı.. Sofya'yı severim ben. ParW»n ile, çiçekli yolları ile. Vitoşa'sı ile tek eksik yanı denizi olmayi ;ıdır. Biraz Ankara'ya benzer. On yıl önce, tüm Balkan yazarla rının temsilcileri burada toplanmıçtı.. Yinelenecekti o toplantılar ama olmadı nedense!. Sınır Kendi halkını yabancılardan »yrran ve kendi halkuıa öze! zorlnklar hasriayan tek giris kapısı Kapıkule'dir.. Bir tek şeyi iyicene biliyorum. Her ayrılışta korkunç güzelleşir Istanbul kenti... Bütün kirlerinden.bütiln pasaklarından arınır... Pahalt olanı ucuzmuş gibi görilnür ..Büyük yağmurlardan sonra güneş açmış gibi... Topkapı'dan sonra, motorlu kanncalar ordusuna bir kez da ha katıldık. Batı'ya dogru gidiyonıı. Tanzimattan bu yana hep oraya gıtmeye savafUk. Çok daha öncesi de var bu işin. Daha öncesinde ordularımızla gitmeye k»lktık. Bir süre gittik de... Olmadı... Sonra başka yollardan gitmeye kalktık... O da olmadı. Batı'ya gitmek için her çaba sonunda «boş» çıktı. Çünkü, biz bir «boşna varmayı amsçlamıştık. Önümüzde, Viyana plâkalı bir araba var. Gezginci de olabilir, bizim isçılerden biri de. Arabada yük az. Gezginci olma olasıHkları bix daha çok. Beş kutu, diyor. Daha yok muydu oralarda, hepsini alıp gelseydin. Gittikçe eziliyor işçi. Hediye verecektim de!... Pişkin bir gülümseme. Herhal biri de bizedir. Yanıt falan beklemeden çekip alıyor bir kutu kahveyi. • Adam Almanya'ya gidecek. PoUsten çıkışım almış. Her bir şeyi tamam. Tam bu sırada nasıl gelip ulaşmışsa, kara haber gelip ulaşmış. Kardeşinin öldüğünü öğrenmiş. Artık ne Almanya, ne iş. ne giiç... Geri dönecek... Dönemez. Türkiye ile ilişkisi kesilmiş olduğundan. dışarı çıkması gerekli imiş. Diyeceksiniz Sının geçtik. Her zaman olduğu gibi, pasaport görevlisi polis, o dört köşe kutuda kartımı aradı. Çıkmam da bir sakınca olmadıgını anlayınca da pasaportumu damgalayıp verdi. Evet, sının geçtik. Bir baska ülkede bir başka koşullar içindeyiz... Duygusallığın da er0*6011611 vardır. Sunulmuş nar gibidir. Diyelim ki, dünya bir kenttir^Balkanlar da. oâun hüyükçe bir mahallesi... Bu m&halleyı oldukça tanıyorum ben. Kaç kez geçtim buralardan, sayısmı gerçekten unuttum. Filibe'ye doğru yol alıyoruz. Alışkın gözlerle bakıyorum çevreme. Toprakla ugraşan insan lar... Daha önce de görmüştüm onlan... Daha önce de görmüşn:üydüm gerçekten... Yoo defil.. Bunlann öyküsü başka!. Çünkü. bu yıhn ürünü başka. Çocukları YARIN: Ölümün yanından geçtik DİŞİ BOND HAt BU0ASI COSBlE'NIM CUKUSUPUB 4B46K VETC & t a D A H yüeecii aSAfMA4 5(MD( EEMOCMİ SUBA» Edirhe'den üç karpuz aldım. Almanya'da bu karpuzları bekleyen küçücük bir oğian çocuğu ' var. Her gıdişimde karpuz ister benden. TUrkiye onun için kocaman bir karpuz tarlasıdır. Yeşılli beyazlı karpuzlarm uçsuz bucaksiz tarlası... Tam on bir tane karpuz borçluyum ona... (Elf karpuz> Neden mi on bir, ikimiz de bilemeyiz nedeninı... İkisini daha önceden ödemiştim üç daha götürüyorum geriye altı karpuz borcum kalıyor, gün ola harman ola, günü geiır onlan da öderiz. MALKOCOĞLU yazan veçizen.Ayhan BAŞOĞLU 13 AN Y A LUKA'NIN TOPLAR1 Kapıkule Hızla yaklaşıyoruz Kapıkule'ye. Smır değildir Kapıkule, bir panoyiT yeridir. Sınır geçmek gibi çok ciddî (!) bir iş olmasa, insan güle oynaya bir kaç saatini geçirir burada. Gördüğum smırların giriş kapılannın en ilgi çekicisi bizim Kapıkule'dir. Kendi halkını yabancılardan ayıran ve kendi halkına özel zorluklar hazırlayan tek giriş kapısı bu kapıdır. Ne Alman ne Ispanyol ne de bir başka ülke, salt zorluk olsun diye ve kara koyunla ak koyunu birbirinden seçip ayırır gibi ayırmaz... Bizim sınırdan i;e ri giren, yabancılar bir başka gümrükten içeri girerler. Türkler daha bir başka kapıdan. Bızim şanlı hükümetlerimizin kendi pasaportunu taşıyanlara hiç mi hiç güveni olmadığından ve oradaki görevlilerin özel bir »akım çıkarlarını goz önünde bulundurduklarından, böyle davranmayı öngörürler. Türkiye'ye sıkca geüp giden bir Alman, toplum bilimle uğraşan bir Alman bana demişti ki: «Siz neden kızıyorsunuz. Alman gümrükçülerine, Türkîere ayn davranıyorlar diye?... Siz kendi ülkenizde, kendi halkmıza bizim size darraridıgımızdan daha kötü davranıyorsunuz...» Bu söz biraz acı. Acı ama, sonuna dek doğru... Sınırdan çıkmadan önce. olup bitenlere birazcık göz atalım. Tıknazdan, esmerden bir görevli ile bir işçi konuşuyor. Yahu kaç kutu kahve bu be?.. İşçi eeik. TİFFANY JONES GARTH T A K V î M 8 KASD1 Guneş Ögle tkıncfi Akşam Yat?ı lmsak CUMA 6.37 11.57 14.4ü 16.58 18.31 4.53 1.37 6.58 9.41 12.00 1.3? 11.58
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle