24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMURÎYET ZıYA GÖKALP ÖZEL EXİ Yahya KemaPin kaleminden, Ziya Gökalp ' Meşrutiyet ilin edildiği zaman. fecir kuşlan giW, Paris'e ilk gelen Türkler arasında, Selânik'den gelmiş bir doktor Ali Âgâh vardı; yeni Ckırlere meraklt bir gençti, inkılâbın patırtılı hâdiselerinden ve patırtıcı adamlanndan ziyade meydana atacağı f;kirlere dikkat eden nâdir insanlardan biri idi. 0 günlerin baş döndiirücii galeyanlan arasında, Diyarbekir'den Selânik'e gelmij, oraya j'erleşmiş ve etrafma garip bir îehçeyle bir takım yeni fikirler söylemeğe başlamış olan Zıya Bey'in adını, bana, ilk defa. Paris'te, samim; ve sâkin bir hayranlıkla, bu genç haber verdi. Bu gencin haber verdiği insana ve ondan lime lime naklettiği fikirlere ilk vehlede hayret cttim. Ziya Bey'in henüz, ne nesir ve ne de nazım, hiçbir yazısını görmemiştim; lâkin bir râvi ağzından isittiğım ilk fikirleri bana bir havârl olduğu hissini verdi. Onun. iki asır evvel Almanya içinde Almanlığı keşf eden «Leib nitz» gibi. Osmanlı tmparatorluğu içinde TürklügTj ke*f eden bir »dam oldugundan şüphelendim. Paris'de uzun süren gençlik hayâtımı kapayıp da Istanbul'a döndüğüm zaman, garip bir tesâdüf olmak üzere, daha dostlarımı görmeden evvel, Bâbıâli Caddesinin kaldırımı üstünde Paris arkadaşım Doktor Nâzım Bey'e tesâdüf ettim; yanında sjşman, değirmi yüzlü, hâl ve şânı taşralı ve çocuk gibi mahcup biri vardı. Saint Simon. en öz ve en hassas bir jâir olan Racine'i târif ederken söylüyor ki Racine in şâir olduğunu belli eden hiç bir hâli yokmuş; Ziya Bey de tıpkı boyleydi. Doktor Nâzını Bey beni ona tanıttı: .Sana Parisden gelmiş eski bir Türkçü takdim edeyim, konuşunuz ve anlaşımz:. dedi. Ziya Bey pek ziyâde sevindi, Cağaloğlu'na doğru hem yürüyor. hem konuşuyorduk. Lâkin ben artık Doktor Nâzım Bey'in. Abdülhamid devrinde, Paristeki muhîtimizde, tanıdığı müfrit türkçii değildim. hayâlini türkçülüğe ilk kaptıran her Türk'ün gördüğü Turan rüyâsından uyanrrnştım, ırk birliği gibi ve saf menşe'lerimize rücü' gibi i!k şedid arzularımız bahsinde uslanmıştım, kendi vatanımızın o zamanki riyâ*i hndudlan içinde bir türklüğe râzı olmuştum, bin y:l evvelini kable'ttârih sayarak, bin yıldan beri kökJeştiğimiz Anadolu ve Rujneli topraklarında. daha küçük mikyasda bir tüıkçülüğe meyl etmistim, o vakııki tâbiri ile, bir Osmanlı Türklüğü arzü ediyordum. Ziya Bey'e benim uslanmı? düşüncelerim dar ve tatsız göründü. Maamâfih çok samimi bir lisanla sık sık görüîmemizi istedi. Gerek siyâset ve gerek san'at telâkkilerinden başka muhitlerimizin de farkı yüzünden bu ilk mülâkattan sonra senelerce görüşemedik. Balkan Harbi'nden sonra Türkçülük îstanbui'da galeyanlı ve heyecanh bir sene geçiriyordu. Ocaklar. demekler. yurdlsr. mccmualar, bir tekevvün devrınde olduğu gibi, kaynaşıyorlardı. Ben bütün bu hareketlere uzak yaşıyordum, hattâ bâzı gençler arasında muânz bir türkçü telâkki edıliyordum. hareketi sevk edenler arasında yalnız Yu•uf Akçura Bey den hâr bir teveccüh görüyordum. O sıralarda Orhan Seyfi ve Enis Behiç gibi yeni Türk şiirinin mümessilleri, neşrettiğım derme çatma birkaç eserdeki lisânı ve zevki Ziya Gökalp'in. bütün ayrıhklars rağmen. pek ziyâde beğendiğini ve gencîe~e nümune olarak gösterdiğin: söylüyorlardı. Ziya Gökalp bu tevcccühünü. hiç görüşmediğimiı hâlde, Dârülfünun Müderrisliği'ne intihâb edıldiğim gırada tekrar göstcrdi. tstanbul Dârülfünunu'na. maatteessüf en değerl: bir baş olan Yusuf Akçura Bey rnü=tesnâ o'.mak üzere. bir kaafile Türkçü müderris ve muallim girmişük. Ziya Bey'le senclerce süren yakın arkadaşbğırr.ız bu zamandan başladı. Kışm tstanbul'da. her gün berâber. bitrnek tükenmek bilmeyen bir fikır güft ü gu su icinde yaşıyorduk. Ben Büyükadada oturdu ğum için, Ziya Bey'i. yazı geçirmek üzere Büyükada'ya getirmeği arzu ediyordum. Ziya Bey'in sıhhatce böyle bir sayfiy^jjayâtına ihtiyâcı vardı, lâkin tereddüd ediyordu, Istanbul ıçlerind^ tıpkı Diyarbekir'de yaşadığı gibi kapalı bir ömür sürmeğe alışmış ve o çerçeveden dışarıya çıknıamıştı. Türklüğiin en yeni kafası, yeni hayâtın en cesur ve îmanh mübeşşiri böyle sâkin bir kenar hayatı sürüyordu, o hayâtı bir hamlede bıraksrrııyordu. Nihâyet sıhhatce ihtiyâcı arttı, râz\ oldu, ona Ada'ds. Dil'e yakın, bahçeli bir köşk tutduk, âilesiyle berâber nakletti; havadan, manzaradan ve sükündan ho^ahdı. Her sabah ve her aksam berâber gezinıiye çıkıyorduk. Cuına günleri İstanbuj'daki arkadaşları: Ağaoğlu Ahmed'i, Hamdullah Suphi'yi, Celâi Sahir'i, Köprülüzade Fuad'ı, Necmeddin Sadık'ı, Halim Sabiti, yerr.eğe dâvet ediyordu. Bu toplanışlarım;z fikirlerin meydan rr.uhârebesi gibi bir şey oluyordu. Akşama kadar fâ^üasız, yalnız fikirler etrâfında, sürekli münâkaşalar içinde konuşuyorduk. Bu deyçe Ziya Bey'in kitabların içinden hayâta açıldığı, şimdi dediğimiz gibi, hayatça asrileştiği devredir. Yat Kulüp'ünde beni görmeğe gsliyor, saaüerce kalıyor. yeni hayâtın bu çerçevesinden hoşlanıyor, Türklük için bir Kulüp nazariyesi neşretmeğe koyuluyordu. Nihâyet <Kulöp'e> âzâ oldu. O ilk yazı geçirdik. Ferdâsı baharda Ziya Bey Ada'ya kendi âilesiyle geldikten başka, milîî fikirlerin başında çalışan. diğer arkadaşlarımızı da âileleriy le berâber sürükledi. Orada muayyen kafalardan bir muhitimiz oldu. Ziya Bey, Akademos Bahçeleri'nin ağaçları altında konuşan Eflâtun gibi. ya kendi evinin yahud da Ada Kuiübü'nün bir kifeedeki ağaçları altında, bizim ortamızda, söylemeğe koyulur, Türk.. içtinıâiyâtınm bir bahsini tutturur. muttasıl söyler, önce lezzetle dinîettirir, bir yumağı açar gibi bahsi sıkı bir silsilede muttasıl açar. uzatır. bir türlü bitirmek bilmcz. nihâyet en anlayışlı ve meraklı sâmiierini bıktırasıya kadar konuşur, yorulduğunun farKina varmaz, bâzan bir düziye iki saat tahîiline ve terkîbine devâm ederdi. *^ Sokrat'ın usulü sormakmıç. Ziya Bey'in bilâkis sorj^Pksızın söylemekti. Sorup bir fikri dinlese bile, kendisine serdedilen noktadan hareket eder, yine görüşleıini söylemcğe bsşlardı. Öyle zannolunurdu ki Ziya Bey'in, îstanbui'da ilmi, Garp'deki asrî mânâsiyle anlar adamlsr olduğuna itimâdı yoktur. Ziya Bry'in bu telâkkisin: burada fazla kurcalamak istemeın. Lâkin. mutlak bir mütâlaa o l a r a t dıycbilirim ki. diğer meziyctlerinccn sarfı nazar, Ziya F.ey ilmi, yinninci asırdaki telâkkisiyle anlamış ve beninısemis. bir adanMİı. ^(krat'dan Bergson'a kadar süzülen felscfeyi iam bir kucheüe kavraım;. derinHen derine hazm etmiş. o yükün altında bunalrr.amış. borrak bir dım;ıç sâhibi idi. Anladığmı. hakikaten anlamış ir.sanlsr gibi, kolay, bâriz. şeffaf ve ihtırash bir hf.ldc «nlat;rdı. İn?anlara ates vernok i.ştediği için Kaf Dsğbn'nBİ 5 z'ncırlenmiş olsn Pıonıete gibi Ziya Boy knf?.ı ile ilmp ı;r,cir!cn:nıştî, o zıncirinden b:r an ayrılamıyordu. hayâia. taiıi.t". hrvâiyâta riâi. dcrcden trpe.len konuşmak nedir bilmiyordu. Her kclime ve her hâdise <>nr!a bir fık:r silsilosini uyandırırdı. Ziya Bey şevki. cuşişi. ihtirâsı ypverHi. Kendi ar^mı.T'la, bâzan onun evinae. bâzan da Ada'nın Yorçnlo. Dil. Virnn Fîağ. H.ristos mosirelcıi'nde rakı ve yemek teriîb pdfrek. içmcğe baslarkcn şevklenir. sofraya otururken bu eski be>ti suylrrdi: İçelim içclim şarâh içrlim Nıcr bir şâv gibi âb içclım. Şarabın lchınde ve suyun alevhinde sövlenifr» ho§'.ar, dcrkcn, Türkler'in Asya'dakl çarab şehrl olan Fergana'dan tuttunır, ök, Ş8lenlere geçer, pederşalu âıleden asrı hâzıra kadar uzanıverirdi. Bir gece Ayayorgi'de bir mehtab ruyâsı içinde bile içtimaiyattan bahsettiğini hatırlıyorunı. Arkadaşları, hepimiz, onun nazarmda a>Ti ayn bir mevzu idik. Şevkü zamanlarmda içimizden birini, ya beni, ya Fuad'ı, ya Celâl Sahir'i lâkin tercîhen Hamdullah Suphi veyâhud da Ağaoğlu Ahmed'i parmağına dolar. kızdırır, tasniflerin ağı içine alırdı. Bu saatler en eğ lenceli saatlerimiz olurdu. Fazıl Ahmed'le konuştuğu bir gün Fuad'a bir dikep. ııcu iîe dokunmak için, mukaayeseden bana Mr takdir hissesi ayırmış: Köprülüzade cehd adamı Yahya Kemal de vecd adamıdır demişti. Bana ta'riz etmek istediği bir gün, kafamı târihin zevklerine kaptırdığımı veslle bulmuş: Harâbîsüı harâbâtl değilsin! Gözün mâzidedir âtî değilsin 1 demişti. Irticâl dedikleri nâdir tesâdüfün sevkiyle, ben de kendisine demiştim ki: Ne harâbî ne harâbâtiyim Kökü mazdie olan âtiylra Bu mevzun muhâveremizin zeminini bir türlü unutmamış, beni maglub edinceye kadar tâzelemiş, devâm ettirmişti. Ziya Bey, Ernest Renan'ın meşhür «Gençlik ve Çocukluk Hâtıralan»ndaki Baba Sistem gibi sİ5tem adamıydı. Bir sisteme dâhil olmayan fikirlere değer vennezdi. hezârfenliği sevmezdi. nazarında Mâiümât'ın Vesika'dan yüksek bir meziyeti yoktu. Bunun için de, memleketin en mâlumâtlı kafalarından ziyâde bir bahisde ihtiras ve ihtisas sâhibi olanlarını severdi. Bu son zümredeki kafaları, küçük bir seviyede olsalar büe, takdir ve teşvikle ilerletmek isterdi. Ziya Bey, yalnız kitablara ve fikirlere kapanmış bir adam oliugu için çok iyi bir insandı, lâkin maddi mânâtîa iyilik etmeği bilmezdi. Bu noksanı hilkatlnrie değil, bilâkis hayâtın fiil sâhasına münhasır yegâneliğindeydi. Bunun için de ilmin birer şübesine ihtirasla sanlmış ger.çlere, kendi mevkünden istifâde ederek, lâzım oldufiu gibi iyilik edemedi. Bılirim ki Ziya Bey'i bu bahiste t!"nkid eden iki taraf vardır. Ziya Bey'i hiç tanımamış olan bir tnraf onun, fikir p.rkarlaşlannı ve tilmizlerini, hükumetteki nüfü?u sâyesindp nimetlere gark ettiğini yazdılar ve muttasıl ceveledıirr. Hfm dostu. hem de Dâru'.fünün'da muâvini olan Necmeddin Sadık gibi en yakınlarından biri herke«den iyi bilir ki bu hir efsâr.edir. Ziya Bey'i tanımıs rrtğer bir taraf da, nnun, maddi iyiliklercîen içtinâb etmesir.i ahlâki hodeârr.lığma verirler, kendi siy;ısi nüfüzunu kırmarr.ak için briyle hareket ettiğini söylerler. Bu cöruş de yanlıştır. Drdifiim gibi, Ziya Bey maddi hayâta bigâne id:. Yalnız dostlarını ve deüerli fikir ariamlarını degil, kendini, âilesİTii ve çr.cuklarını bile bir an düşünmedi. Ziya Bey'in maddi h a ' â t a ne derece bigâne oltfuğunu Yeni Mecmua'yı ç.karmak istedıgimlz zaman tarafdâr oldugu fikir iyi anlatır. Ada'daki muhîtimizde yavaş yavaş bir mecmüa çıkarmak arzu«u doğmujtu. Ziya Bey mecmuanın ismini bendcn Lstemişti. Suşlü, mânâlı ve Eüzel isimlerden kaçmarak. sâdece Mecmua demeci teklif etmiştım. O da önce bu tesmiyeyi bcğervmiş, lâkin son riakikaria bir Ycni «ıfatıyle süslemeğe lüzum görmüstü. Yeni Mecmua'yı çık'HrrriHk için par;ımız yoktu. hükümet pnrasının buia=mayacağı hur bir mecmua çıkarmak istiyorduk. Bu iki ucu bir »raya getlrmek imkânsızdı. Ziyı Bey, o *«man, kMemlzdeo S'er kl« ğıt lira sermâye vererek mecmuayl çıkarmak kaabil olacağında » » • râr ediyordu; Köprülüzade Fuad ve Ahmet Refık gibi tabı' i}leri> ne vâkıf arkadaşlar Ziya Bey'in bu lsrârınft gülüyorlardı. Lâkin o, c kadar ısrâr etti ki Yeni Mecmua'yı çıkardık. Ziya Bey her türlü siyâset tesirlerinden âzâde, hür, müstağn! bir mecmuayı idime edebileceğimiz kanâatırvde hâlâ musirdi. Lâkin maddi imkânsızlık daha ilk nüshalartfa bas gösterdi. O aralık merkezi umuml âzâsmdan Talât Bey müdâhale etti.. Mecmuanın maddi i?lerini d«ruhte ederelc yazı ve fikir cihetinde bizi tamâmiyle müstakil bırakmak teklifinde bulundu. Yeni Mecmua'nın idâresini eline aldl. Bizim ilk içtihâdımızın zıddma olarak, hükumetin muâveneti U» rcecmuayı çıkarmağa başladı, büyüttü, güıelleştirdi, bu juretle Türk edebiyâtına hizmet etti. L&kin biı de, hars ve lrfan bahislerine siyâset karıştırmayalım derken, Yeni Mecmua'nın merkeıl umumi altmdaki idârehânesinde buluşmağa baçladık. Yeni Mecmua kat'i bir reng ve fârikasl olan bir meemua olduğu için, memleketin en tâze ve en yeni edobiyâtım topladıgl için, muntazam ve iyi çıktığı için muvaffakiyyet kaıanmıjtı. Gerek şahsını, gerek de eserini tevdiğlm Hüseyin Rahmi Bey'i t*min ederim ki Yeni Mecmua'nın bir para selsebîli olduğuna dâlr neşr ettiği telâkki doğru değildir. En iyi neslrlere, en İyi »llrlera üç kâğıt lira, gençlerin en güzel eserlerine bir buçuk kâğıt Ur» verildiğini şimdi, o ihtirasların tustugu bu zamanda, tahklk ed*> biUr. Mütâreke Yeni Mecmua'yı »öndürdü. Vatan çatır çatır yıkıhrken Ziya Bey muztaripti, lâkin o en fenâ günlerde bile kurtulaca^ımızdan ümîdvâr olduğunu söylüyordu. Ada'dan Cağaloğlu'ndakl küçük evine nakletmişti. Kendlsini orada görmeğe gidiyordum. Ergeç tevkif edıleceğini biliyor ve tevkif edilmeği büyük bir kayıtsızlık ve tevekkülle bekhyordu. Tevkif edildikten sonra birkaç d'efa Bekir Ağa Bölü*ü'ndeki yatağının yanında görüştük. Ayni neş'eyle içtimâi tasniflerine devam ediyordu. Malta'ya gittikten sonra Anadolu mecmualarına gönderdiği manzumelerde ümidinin bir türlü solrr.adlğım görüyordum. Nitekim Malta'dar» dönüşünde, Diyarbekir'de, Küçük Mecmua'yı aynı ruh tâzelığiyle çıkarmağa koyuldu. Muzafferiyetten sonra tekrar meb'us intihâb edildiği zaman, gerek eski arkadaşları ve eski muânzları kendisine serzenijkâr olcfıılar. Devlet değişmiş, vatan değişmiş, hâsılı türklüğün ha. \at sistemi değişmiş iken. ister dâhi, ister âlim olsunlar. nihâyet birer ferd oian insanlarm değlşmesinde ay,p aramak bilmem rve derece dogrudur? Herhalde Ziya Bey'in bu sitemlerden feylesofâne tegaafül ettiğini gorüyor ve memnun oluvordum. Bu defâ kendisini sevenler serzeniş edenlerden daha fazlavdı. Ziya Bey'i son defâ Fransız Hastahânesi'nde görrfüm ve hastahânenin müdiri dostum doktor Gassend'e onun bizim ne kıymette millî bir hazinemiz olduğunu söyledim: kurtarabileceğini, bütün meş'um tahminlere rağmen, umdum. Lâkin iş ı«den geçmisti. Ziya Bey'i kaybettik: hem de öyle bir zamanda kaybettilc ki kaybettiğimiz başm cevherini havâs zumresi bile hakiki bir şuurla anlayamadı. Ziya Bey'in bir radyum olan dimağı sönduğü gunden beri vatandaki ilimd'e karanhk vardır. Bu yazı ilk önce. Türk Yurdu deririsinin Kasım 1924 sayısmda. Şahsi Hatııalar başlığı ıle yayımlanmıstır. ZİYA GÖKALP'I, KARDEŞİ NİHAT GÖKALP ANLATIYOR Mustafa BAYDAR 1947 rıtının nisan avında n i yarbak:r Lısesı Edebiyat dğretmenlığme atanmıştım. O yıl aynı jaftıahd» Cünihuriyet'İn Diyarbakır rrrahibîrligi de üzerim de ıci. Mesleğim gere*i ön plan da vEpacağım calısmalardan biri de Ziya Gökalp'in dogduğu re yetiştiği bir yer olan burada skrtba, ve yakınlarından anılar ve biljiler toplamaktı. Bu nedenle gelışınıden kısa bir sJt sonra Ziya Gökalp'in kardçıf Nihat Gökalp'i evinde gıyaret »ttirn. B.r yaz gunü idi. Ntfıat Bey. baba yadigarı ve Oıyarb&kır'a özffü yçve\ evierinın üahçe içinde ve ayvan denen yüksekçe bölümünde havuz kenannda çucukları ile berâber oturuyordu. Beni büyiik bir nezaketle kabul ett:. Kendisi ile i!k tanısmanın mutad sozleri biter bitmez, bir güre bEsın'.mız üzerinde durduk. Çünkü kendisinden Cumhuriyet'in bir mensubu olarak randevTi almış bu!unııyordıım. Biraz sonra asıl konumuza giTerek. öfretmenlik yapmak istevenlera öğretmenlık bulmak, resmi ve hususi ders vermek isteyenlera ders temin etmek gibi devamlı yardımlarda bulunuyor ve nunlardan büyük bir revk duyuyordu. Bu işlerde sözü resnıi v* gayriresmi zevata geçerdi. Te» min ederim kı kendı murıtmdeki menfîler refaha kavujmuşlardı AjTica şeref ve merk;sahibı de olmuslardı. Çünkı onlarla alenl ve gizli içtimalarda, eğlenti mahallennde bulımaugıınu muhıt grirüvordu Btı ?ek.lde muhitin sefkati menfiler üzerine teveccüh etmişti. Eğlenti gibi. ziyafet (ribı meselpleıd» Ziva Bey. masrsfı kendi üzertne alıyordu. O zaman babamı/ın b:raktığı miras. bol irst çet'.rıyordu. Arncamizm bırakt'.ğı servet ise babamizınkinın nıfüet kshııl elmez derecede fevkinde idi. Evlenen erkek veya kız. menfl ailelerine ait olursa ağabeyim, onlann ssğdıcı olurdu. Yanı bütün masrafı üzenne alırdı. Ziya Beyın kendine ait mf>«:re yerler: vardı. Buralara çok merakiı idi. Menfileri oralara »rttürür ve onlara kır nayatı yaşatmak isterdi. Bir de kendiçinin fikir arkadaşlan vardı. Onlarla tenha yerlere gider. sağa so'.a bakmadw serbestçe konuşurlardı. Ziya Gökalp ın asıl messuliyeti iki sahada cere.van ederdi. Bınr.cı meşsruiiyetı muJııti tenvır edip gcnçliği kuvvetlendirmek ve meşrutiyet için çalışmak. Ikmcisi ise iüm ve fen adamlanyle, klâsik ve en yeni eserlerle temasta bulunarak felsefe. içtimaiyat ve tabsbette kudret sahıbi oimak. Tabii bütün bunlar istıbdat zamanında oluyordu. gerekli notîarı almaya başladım. Kihat Gökalp diyordu ki: kpıri • • •• o Abdullah Cevdetin Ziya Gökalp'i ziyareti «Ebüzziya Tevfilc. çok serbest fikirh ve türkçü idi. Abdullah Cevdet, Dozv'nin Essai sur 1' Histoire de rislamisme» adh eserini «Tarihi İslâmiyet» şeklinde dilimize çevirmişti. Bu Ki iap*a Hz. Muhammet aleyhine agır sözler varrlı. Abdullah (>vdet. kitaba kısa bir mukaddeme ya^arak eseri saiıibinden ziyacie alkışlamıştı. Bu kitap, mat buatta ve Mrtmsan Meclisinde büyük gürülıülere sebep olmuş tu. Sonra rjiyasadan toplatıld,. Bu hareket üzerine. Ebüzziya perek bu eser.n ınüellifine, gerek tercüme edene karşı bır kuv vet kullanmaktansa, fikren. ilmpn mukarjelede oulurımar!:n da ha faydah oiacağını söylemış ve bütün dünyadan bu kitabın orta tiin kaldmlamayacafr.r.ı ileri sü rerek, eserin bu vaziyet karşısmda daha bü\ük b.r aiska ile okundugunu ilâve etmişti. Bir gün Abdullah Cevdet afabeyime geliyor ve diyor ki: İşte ben kitabı gizlice bastırdım ve mukaddenie\i çıkarttım. Bu s<iz üzenne Ziya Beyle Ab dııllah Cevdet arrsında şöyle bir Jtonuşma geçiyor: Ziya Bey: nije çıkart ZİY'A GÖKALP 18P6 1897'DE BAYTAR MEKTEBÎ ÂLİSİ ÖGRENCÎSİ İKEN BİR HEMŞEHRfSt (ORTADA) VE ARKADAJjI A. CEMİL ASENA (SAGDA) İLE... göndermek istememişlerdi. Bu vaziyet karşısında ağabeyim Diyarbakırdakı mülkıye ıdadisine verilmişti.» «Ziya Bey. Fransızcayı kendi kendine nasıl öğrendi?» «Mülkiye ıciadisinde ders yılı sonunda bir merasim yapılıyor. Bu merssımde Mektep Müciürü Hal:l Bey, Ziya Bev hakkında şu sözleri söylüyor: «Muallimleriniz b;rçok ders;e:ı sızın çolt iıstün bir talebe olduğunu/da ıttifâk etmişierdir. Kattâ bazı bakım lardan kendilerıne tefsvvuk ctt;»ın:zi cie giziemîyorİKr. Fıansızcanız ona dereceden çok yüksektır. Buna rağmen ben sızı Fransızcadan maiısus ıktr.ale bırakıyorjm. Bu, sizin için bir ızzetinefis meselesı olsuıı. Tâki bu hsanı da bildıginu Türk çe. Arapça ve Farsça dilleri derecesınde öğıenmiş ola«mız. Ba yaz tatilinde çahşmar.ız sayesinde Fransızcayı da taınamen elcle edeceğinize emmım.» Bu merasımden sonıa Ziya Bey eve geldı. Ikmal imtıhariına giruıceye kddar kııııse onu sokakta, çarşıda göremedi. Eve kapandı ve sadece Fransizıa ılc meşgul oidu. İkmal ırntiranını büyiik bır basan iie venn Zıva Beyin artık bundan sonra elınden Fransızca kiîapiar düşmez Oidu.» Kendisinm bu konuda mu'U ka bılgısı oiacağını söyleyer"k intihar olayı ve nedenlerı uzerme konuşmasını ısrarla rica e;mem üzerine aşağıdakı bıl™ıyi verdi: «Ağabeyim Dryarbakır'da okır.ken dini konulara da!nıış;ı. O nıın kaîasmda müspet ılınıle di:ı zaman zaman çatışıyordu. Asa beyım, bazı dinı esaslarm tcnkıd edilebılmesınm iüzumuna manmjş göninüyordu. Çünkü bazı ir.anışlan, alışılmışlara pek ujmuyordu. İşte o buhranlı ';ilarında başından b;r ıntihara tcşebbüs olayı geçmişti. Anıcam Hasıp Bey, medress tahsili yapmış. ilmı r:elâm, :•.,rih v.s. ile niesgul olmuş, Bîğdat mmtıkalarında yüksek ınemurıyeîierde bulunmuştu. O Ziya Beyın fikirlerindekı bu mücadelelen sezmıştı. Ağabey:nıe Arapça tasavvuf ve îelseî'eye ait en mühim kitaııları okuttu. Sonra ağabeyime. okuduğu oa/ı dinî ve felse'i kıtaplarla ve konuştuğu kimselerin telkınleriy'e yanlış yola sapmasm diye «Ecidalâl nıınel dalal» adh dini nu kitabı okuttu. Nihayet anıcam ağabeyımın fikiıiennın çok oı gurılaştığinı anlayıp, onun yarılış yoia sapınayacağına kar.aat gftırince, Ziya Bey: serbcst bıraktı. «Artık nakaşa Bey'in istediğın edebılirsin» arapça ve kitabı dccli. farsçası okuya Ziya ^JK ZİYA GÖKALP 18P2 YILINDA ÎDÂDÎ 3. SINIF ÖGRENCÎSt fKEN YAKTN ARKADASI HALİD REFET BULAKALP İLE GÖRÜLÜYOR BÜYÜK DÜŞÜNÜR ZİYA GÖKALP'IN, OGLU TEVFİK SEDAT VE KIZI SENİHA (GÖKSEL) İLE 1905 YILINDA ÇEKİLMİŞ BIR FOTOGRAFI... ağabeyinin suçu yok^a bizim mahkeme cıvarın tesiri altında kalmaz. beraat eder» dedi ve ilâ ve etti: «Yarın acabeyinle Taşkışla'da i.orüşür«ün. ben ıcap prien yerlere emir veririm» dedi. Ertesi gün Taşkışlada ilk görüşmeyi yaptık. Her hafta Reşit Paşayı muhtelıf konak ve kıslada arardım. Çünkü onun dort ayrı yerde konajı vardı. Kcnd^sinı bulabiiirsem ertesi Eün icirı ızm alır. ağabeyimle Siirüşürriıım.» «Serbest niz?» konuşabilir mivdi Ziya Bey. ıbu cümlerin manası kabili tevıl d'eğıldir. Sarihtır, hiçbir siyasi ve mecazi mefhum gtzli rieğıldir» demiş. Bu kadarla mahkeme bıtmı?. B:r sene hapısle avrıca Diy?ırbakır'da ikamete mahkum eriildi. Dokuzuncu ayin sonunda Sultanahmet'teki umumi rlRV,;shaneye gönderildi. Orada üç ay kaldı. Bu hapısharetie ıııejr'Jtiyet taraftan Naım Bev isrrı'ide ıhtıyar bir zatla tanısıvor. Onunla olan muhaveresmı Küçük Mecnıua'nm 19'ıuıcu sayısmda fel sefî vasıyetîer sensinin üçüncü sünde «Pirimm Vasiyeti» maka lesinde yazmıştır. Turada da üç ayır.ı hitirir.ee 1315 (1900^ bir polis nezaretir.de vapurla İskenderun'a gönderiliyor. İskenderun dan da Dıyarba kıra geliyor. Burada kendısmı serbest bırakıyorlar. Yalnız haitadfl bir gün pohs müd'irlügtinde ıspatı vücut etmesi lâzım. bul'a s:tmek istıyordu. Amcam da eğsr Ista ıbula gitmes'ne müsaade ediimcz.se beikı d^ ycniden ıntihara teşebbus e^lpr diye ciayım nezdınde ısrsrda buiunau. Fakat dayım kabul etmetü. IVjnun uzcrıne ayabeyımle *ramızda anlaştik. Ben Diyarbakır'dan lstanbul'a giderken o, sarıki beni uğurlanıaya geiecck ve oracian Ciriıkte İstar.bul'a gidecektik. O zaman bizim ınağaza ve bahçeierım:z vardı. Gerekli jjaray: orala.clan temın ettını. Bir yığın yolculuk e^jasını aDlamın e\indc Iıazırlattıiv. Diyarbakır'dnn hareket eaerek Erzuıum yoluyla Trafczon'a geldik. Oradan da vapurla Is'.ar.bul a alnına dayayarak tetiğe dokunuyor. Mermi, alın kemijine yaylhyor. Abdullah Cevdet. haç şekhnde »!nım yarıyor, kurşunu çı karmak istıyor Fakat kerr.ici parçaiamadan çıkaramıyacağını anlayınca öylece bırakıyor ve içinde kurşun olduğu halde tedaviye geçiyor. Abdullah Cevrict'e söre kurşun yarasının filmleri Fransız Hastanesince çekilmıştir. Biri cepheden, biri profılden. Bu fıirıier, kurşunun kemiğin riış sachına javıldıgını ve kemiğin kalınlığın:n yarısıns kadar bile nüfuz etmemiş olriugunu gf> = termektpdir.» Doktorluğu Ziya Bey. asKeıi, sıvıl doktor ve avrıca eczacııarla veya Dıyarbakır'da sürgünde buiunan aoktorlaıla devamlı temas naıında idi. Tıbba ait aeğer.ı ve en yeni eserlen getırtıraı Tababetın nazari ve ameiı kısımiarı üzerınue uğraştığı gıbı. tıastalar üzermae de sekiz sene kadar çahşM. Kendi aılesı elradı ıle akrabala.ımızm hasîaiarını tedavı ederüı. Mühim hastalar ıçın j'anılacas konsü;tas..on g;bı danış.na loplantılannoa ga;,Tiresmi rnafuyette buiunur ve fıkır'eri doktoriar üzerinde müessir olurdu. Konsültasyon raoorlan, onun noktai nazarian da göz önür.e aiınarak yazıhr ve dostorlar tarafından imza edüırcü. Kendisi hiç bır zaman tı'obi oır reçete veya rapora tmza kuynıamıştır. Bu mpslek arka<laç!arı arasında Kolagası Dr. Yoraı B(?y ve AnısriKa' da yüksek tah"=il »n:m"= olan eczacı Demosten Efendi'yı çok sevej. münasebet düştukçe onlardan. bilhassa Yorgi Bey den bahsederdi. Küçük Mecmuanın 18inci sa>nsındaki «Hocamın Vasıyeti» ma kalesinde yazılı olan Dr. Yorgi işte bu zattır. Esasen kendısi 5'ukseK bır naytar olduğundan re tıp adamlanyle bu yolda 8 senelik çalışmalan Oulunduğundan, rtoktorıar taraiınoan doktorluğu, rıatfâ hocalığı kabul ediimişti.» •Olitmnnrien »onra aHabeyınizin evd^ki \9Tilan ilp iiri'enen oldu >nu?» «Ziya GöKaıp ın ölümür•rtfn hemen sonra Yunus Nadi matbaa»ında çalışan an^lükliı Şükrü Bpy ı evınııze gon(i?rdı. Orun vasıtasiyle ^lladıgı mektupta, «Ziya Bey ın np karlar bası'mamı$ gazetemde basacagıma diyordu.» yazısı varin «»'••""Pi Bunlan Trabzon'dan amcama şoyle bu tclgra[ çeictim: «Agabey;m Trauzon yo!u ile lstanbul'a hareket eıti.» O zaman ben askcri iibenin snn sınıfma geçmiştim. Bu vaziyet karşısında dayım ve amcam, üu emri vakü kabul etmek zorun da kaldılar. Ağabeyi:nın maksartı Mülkıypı Şshanpyo gımıeku. Orası da ucıcilı vrya nıhari tgiindıızliıı idi. Biz de birkaç senPİik lâz:m olan parayı hazırlayamamıştık. Ağa beyım. uzunboylu beklemeyi münasıp pörmpmış. nihâyet Baytar mektebıne leylt meccani fparasız yatılı) girmeyi muva'ık bulmuş,tu. Bu zamanda ııGeııç Türklerıtın tfşkılâtından hacıerdar oiuyor ve onlaria nıulıab?reye ciiiyor. Vazıir.n da .nlaıın uazcte ve mec nuıalavında çıküiaya b^lıyor.» «Yine intihar konusuna ılonsck..» «Bır arkadüşı ağabeyime, vo lfk cebıne sıgacak bıçımdc ku C"ik Taşkışla'da «Taskısla da tutuklu iken ağabcyinizi ziyarete çider mıydiniz?» • Evet. A:iL3k Divanı Harp Reîsı Ferıt Reşıt Paşanın müsaarfesıvle citiebiürdim. Rcş'.t PH;HV! büyük zirlukla bu;duğ:ımda. kenriisine deriim ki: •Ağaoeylm suçsuzdur. tştc bundan cesaret alarak ışlerır.i takıp etmevı kenriıme bır borç Mldim Efier onu suçlu bulsaydım, neticede hen ae onun snçuna Kendimı ortak etmiş ol;ıcaâıııırian bovle nır ise eiri^mezdım. Bınaenalfyh. mahke•neniziı. Inçbır te=ır altında kalmavar?k bitaraf bır vicdan^n mnlıa ü'îtıcvı bır cün e\'vel ysp niar:? «uretı husıı.sıvede sİ7 dcn rı.^ eniynrıım». Bunun üıerır.e F.eşıt Pa^, • Ben bınbaşı ikcn Dıyarbckir'ric bul'irıd'im. Bellı hs = h ailrifrı tanır'm. Eger dedıgır. g:bi Mukaddemeyi tın' Abdullah Cevdet. «Hayır, yanımızda adam bulunurdu. Göriismerrmde ihtiyacı olan parayı yanına bırakırrlım Orada vazifeli Mehmet Aca elinden alırdı. Birkaç defarian sonra ajabeyim. bçni para bırakmaktan menetti. «Bu ariam parayı alıynr. bana vernv.vor, bari sen harcet» rlerii. Biinun izerin? vanına valnız rşya ve viyprek gotürmeve baç ladım. Ylkanmış çamaşırlarını hırakır. kirlilerini aluriım. Kir rie Kur'an dan tap müsaarfesı hır dokuz kendisine lunduğu zarfında başka kı Diyarbakır'daki çahşmalan Divarbakır a seldigınde amramız ölmüştü. Onun vasiyeti üzerıne kızı ile eviendı. Bu zamanda Diyarbakır'da vs; U ve genç, askeri ve sıvıl vatan daslardan muhte!!l meslekıPT' mensup menfilpr fsürgünler' vardı. Bunlann ıçınrip blâhjr^ vanı mesrutiyetten sonra l>ı vış Vahöetî gibi fena zihniyît! Ziya Bey. bunlardan müşkul vazıyette loplamak. kı?l.^nnı isteyeniere ımkan Pekiy: beni idam m; etsinler? Ziya Bey: seve kaç însan kanaatı ujruna seve asılmava gider. » «Ağabeyinizle aranızda yaş farV vardır'.'» olmariıîından Kuranı Kerim buaylık müddet «İki yaş. O, 92 fM. 1875). Ben 94 (M. 1377ı doğumluyum » «Ziya Beyin bariz vasıflan nelerdi?<Hür fikırli ve hic n i r sev den çekınmezcii. Pu zanıanda biı hassa Istanbul'rja nnn^ıcılar VP hafiyeler pek kssîf biı n«ide hu l'.muvor. hiır fık"ı'l' >e avrtın ' gençler siırgüne gönderıliyordtı. Bu yüzden îstanbui'da başın» bir felsket gelır dıye dayımla kzncam ağabeyimı lstanbul'a İntihar olayı «Ziya Beyın hayatta. kcnclisine büyiik tesirler yapan ne Ribi hâdiseler olmustur? İntilıar o\?. vının içvürünü anlatır mı*ınız'\ «Bu sorunun cevahı ı,;ın M?,C K'içuk Mecmua nm 17, !B ve l ı T unru snyllarınrlakı «Feîse£i VÜ ^'yetierri okumsnızı tavsıye e•3e nm.» Nihat Bey, rıcam üzerıne bu «ayıları okumak uzere bana vordi. götürmüştüm. Taşkışlaria bütün bilir ve istediğin kirme iie ı;m mesg'iliyeti. Arapbir Kur'an'ı büyiik çaya vukufu hır riikkatle tel yüksek kuvvetlı ırti. Rumi 1311 (M. JR1?.^) spncsınin ramazanında Diyarbakır'a geidim. O vakit askei'i lisenın >nn sınıfma pcçmıştim. AJabpyımm intihan meselcsini ablarr.dan ve biivjik annpmrien etraflıca cünle rUm. Ağabeyim, muhakkak îstan ıvik oldu. Çünkü o yaşta çok Irıaoerle ldı O cia buaranlı b i r r;)vfıjv?r bir anmda onu hr"':'p pri; , r . Bu dokuz av ıçir.de kendi«i'i: !".ir deft Divanı Hsrbe çağı; nıışlar. Akrabadan Cemil Afer.a'nın yazdlğı ti:r mektubun p:r cjmlf'in'lcn tevılen maııa jıKarmışlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle