23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 27 Eyltil 1973 ürkiye'nin önemli bir bölümü ve giderek tümü, iki yıl beş ay süre ile sıkıyönetim altında yaşadıktan sonra. 26 Eylül 1973 günü yeni bir döneme girdi. Sıkıyönetim, olagandışı koşuilann rejimi olduğuna göre; bu yeru dbnemde olağan demokratik ilke ve kuralurın geçerli bulunması beklenir ve geıekir. Oysa, 12 Mart 1971 Muhtırasının ılgililere verilmesinden çok kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının «lüks» ilân ediımesi iizerine girişilen Anayasa ve kanun değişıklikleriyle ortaya konan sürekll düzene, bizzat mi'marlannın açıkladıkları gerekçe ve amaçlar uyarınca, sıkıyönetimin kaldırılması halinde buna gerek göstermeyecek kapsam ve nitelikler ^kazandınlmış sayılabilir. Nitekim, Milli Güven. lilc Kurulunun, «normal döneme geçiş için lüzumlu kanuni ve idarî tedbirlerin alınmıs bu^lunduğu» gerekçesiyle, sıkıyönetimin «tekrar uzaülrnasma lünım olmadığı»na karar verdigi, Genel Sekreterliğince resmen açıklanmıstır (13 Eyfcil 1973 günlü gazeteler). Î Olaylar ve görüşler GÜVENLİK İDARESlNE Prof. Dr. Lutfi DURAN re tarafsız bir yapıya ve işleyise sahip olmak gerekirse de; uygulamada ve olguda siyasi ıktidarın elinde kamuoyunu etkileyen bir araç biçiminde kullanılabilmektedir. Üniversitelerin özerkliği yeni rejimde ilke olarak sürdürülmekle beraber: 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu yaptığı düzenlemelerle. kurumun anayasal kişiliğini kaldırmakta, çerek kuruluşların gerek görevlilerin serbestlik ve temınatım zedelemekte ve işlevlerini yapamaz duruma sokmaktad'.r. Güvenlik konusunda öngörülen kanunî tedbirler, sıkıyönetim rejiminde ahnan ve alınabilecek olanlardan hiç de geri kalmamaktadır. Evvelce yalnız urnumi yerlerde çahşan ve barınanlar hakkında kabul edılen kolluk makamlanna beyanda bulunma zorunluğu, 1774 sayıh Kimlik Bildirme Kanunu ile, sürekli veya geçid olarak her yercfe oturan ve çahşan bütün yurttaşlar için konulrr.aktadır Ayrıca, bu kanun ile, tüm çalışanlar dolaylı biçimde «işçi kartı» usulüne bağlanmakta (m. 4), ortaklaşa oturulan ve çalısılan binalarda bulunan herkes, bildirim dışı kimseleri ve süpheli gördükleri hususlan kolluk örgütüne ihbar etmek zorunda bırakılmaktadır (m. 11, 17). Öte yandan, 1775 sayılı Kanunla Polis Vazife ve Selâhiyet Kanununda yapılan değişiklikler uyarınca. kolluk görevlileri, «şüphe edilen kisilerin üstünü, özel kâğıtlarını ve « ? •yasmı» arayabilir, bu amaçla belki de konutlarma tfa girebilir; çagn ve izne bağlı olmaksızm her türlü suç ve suçlulann kovuşturulması için, üniversite binalanna ve eklerine her raman girebüirler. Adı geçen kanunu değiştiren 1758 sayılı diğer bir kanun, Emniyet teşkilâtı bulunmayan yerlerde polisin görev ve yetkilerini, jandarma karakol kumandanlarına varıncaya kadar yaymaktadır. Olagandışı dönemde, yeni rejimin •nornnl dönemi» için, temel hak ve özgürlüklerle ilgili olan basm ve çalışma hayatı gibi iki önemli konunun doğrudan doğruya düzenlenmesine imkân bulunmadu Ancak bu iki alan da, çıkarılan öteki kanunlarla (örneğin ceza hükümleri, Dernekîer K» nunu» dolaylı biçimde olduğunca etkilenmiş durumdadır. Türkiye'nin sosyal yaşamında en güç lü ve örgütlü kesimleri teşkil eden işçi kitlesi ile basın mensuplarına üişkin Sendıkalar. Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lok3\t Kanunlarına ve Basın Kanununa 12 Mart rejiminde de dokunulamamış olmas» anlamh ve yön gösterici niteliktedir. Bununla beraber, yeni rejimin demokratik hak ve özgürlükler bakmıından en belirgin ve etkili öğesi olan Devlet Güvenlik Mahkemelerine ilişkin 1TÎ3 sayılı kapunun, öteki birçok konu arasjnda, Toplu i? sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununda yazılı suçlarla kimi basın suçlarını kapsamı içine aldığı gözönünde tutulmalıdır. Bu özel mahkemeler. kuruluşları. görev ve yetkileri, çalışma ve muhakeme usulleri yönünden, sürekli işleyen sıkıyönetim askerl mahkemelerine benzemektedir. Hattâ, Bakanlık makamından ayrılınca a\ukathk bürosuna dönen 12 Martın bir Bakanı, 1773 sayılı kanunun, sıkıyönetim askerî mahkemeleri usulünün de ötesinde, durujmanın r inzibatını sağlama gerekçesiyle, sa\ unma hakkını kısıtladığını, müdafi secme serbestliğini kaldırdığını belirtmekte ve Bu hükümlerden bir kısmınm özgürlükler rejimi olan demokrasinin korunulması ve demokratik düzene karşı işlenen suçların yargılanmasında usul hükümleri olarak öngörülmesi bir çeliskidir.» sonucuna varmaktadır. (MUliyet, 11 Eylül 19731. Denebilir ki, Devîet GUvenlib Mahkemeleri kararlannm son inceleme yeri sivil Yargıtayın bir dairesi ve bir genel kurulu olduğuna göre: bu özel yargı mercilerinde görülebilecek aksaklık ve sakathklar. önünde sonunda, düzeltilip giderilir. Fakat, 1730 sayılı yeni Yargıtay Kanununa gö re, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin temyiz mercii de özel surette kurulan bir dairedir ve Cumhuriyet Başsavcısının «ceza işlerine Ui}kin îçtihadlann birleştirilmesi müzakere ve kararlanna katılıp oy kullanmak» (m. 38, 18) gibi anla'ümaı Burada, alınan kanuni tedbirlerin, değişik Anayasa ile bile bağdaşabilirliği üzerinde durulmadan, sadece sıkıyönetimden pek de farklı 'olmayan bir rejim getirdıği belirtilmekle yetinilecektir. Böylece açıklanacak söz konusu kammlann, uzun boylu yorum ve değerlemeye yer ve gerek bırakmıyacak biçimde, Batı demokrasisirıin olağan düzenini değil, belki yenl rejimin «normal dönemi»ni düzenleyip işletmeye yarayacagı ortaya çıkacaktır. Gerçekten, olağandışı dönem boyunca, Emniyet kadrolarinin arttırılması ve güçlendirilmesi, asayişe müessir bazı füllerin önlenmesi hakkında kanunun çıkarılması, Türk Ceza Kanunu Ü9 Atesli Süâhlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunun genişletilmesi ve şiddetlendirilmesi, daha Anayasa değişikliklerl gerçekleştirilmeden yeai rejimin ne yönde biçimler.eceğini i$aret etmekte idi. Fakat. asıl dsmokratik temel hak ve özgürlükleri, sıkıyönetime benzer bir ortam içinde tutrnağa elverişli olan kanuni tedbirler, daha sonra alınmağa başladı. Şöyle ki, 1630 sayılı yeni Dernekler Kanunu, bunlann kuruluş ve işleyişini güçleştiren çok sıkı kayıt ve şartlar koydu, öğrenci kuruluşlarını korporatif düzene bağladı, tüm dernekleri en geniş anlamında bile polltika ile ilgilenmekten yasakladı. Böylece derneklerin, çalışmak durumunda olmayanlar ile emeklilerin, vakit gecirmek için, buluşma ve görüşme yerl haline gelmesi istendi. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yeniden düzenleyen 1742 sayılı Kanun, tdareye, bunları otuz güne katfar erteleme yetkisini vermekle yasaklamaya denk bir imkân tanımaktadır. 1971 Anayaça degisikliğinde özerkliSini yitiren Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, yeni anayasal hiikümlere ve kuruluş kanununa gö T » kabulü mümkün olmayan bir görev r» yetkiye sahip bulunduğu unutulmamalıdır. tdare makamlarırun vo görevlilerinin, temel hak ve özgürlükler konusunda alacaklan karar ve tedbirlere gelince; bunlara karşı Damştay önünde itiraz edip dava açılabüirse de; Yüksek tdare Mahkemesi, Anayasanm değişik 114 üncü ve Danıştay Kanununa 1740 sayılı kanunla getirilen ek 1 inci madde!erinden aîdığı söylenen serbestliği kullanarak, söz konusu idari iş>m veya eylemin dava kcnusu olamıyacağını, yani «Hükümet tasarrufu» niteliği taçıdıgını içtihad etmez ve dosyada, aynı kanunla değişik 82 nci madde kapsarruna giren gizli belge ve bilgi bulunmadığı için davacının iddia ve savunmalanna ergel olmazsa, belki ilgililer lehine bir hüküm ^erebilir. Fakat, böyle olumlu kararlarm yerine getirilmesi için de, şimdi, nedense, Cumhurbaşkaru ile Başbakanm ve ilgili bakardarın bunları ortak karamam?lerls «uyfun» bulması gerektiği görülmektedir (Karamame, 9 Ağustos 197312489; Resml Gazete, 19 Ağustos 197314630). Acaba, Anayasacın değiçik 114 üncü maddesi. Damstay'ın sadece tutuk yargı yetkisi kullandıgı biçiminde mi yorumlanıp uygulanmaktadır? Yeni rejimin «normal dönem»! için alınan bu ve diğer kar.uni ve idari tedbirler, hep güvenliğe ilişkin bu'undugundan. Sıkıyönetim altında oldugu gibi, yine başta Milli Güvenlik Kurulu'nun gozetimi ve direktifleri altında ve yeni tavsiye (İngilizcede, recommendation) kararları gereğince Bakanlar Kurulunun ve ihtiyaç duyulursa yasama mecüslerinin i$lemleri ile güçlendirilerek idare ve m&hkemelerce uygulanacaktır. Bu arada sivil görüntüde askerî bir örgüt olan MİT de, her zanıanki gibi. güvenliğin sağlanması konusunda öteki kuruluşlarla işbirliğini sürdürecektir. Böylece Türkiye'de. domokratik hak ve özgürlükleri doğrudan doğruya etkileyen güvenlik işleri, yine sivil ve p.skerl karma nitelikte Millt Güvenlik Kurulundan başlayıp, MÎT'den geçerek. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde sonu ca bağlanmış o'.aeak'ır. Bu durumda, esasen Batı dcmokrasisi anlamıyla düşünce ve örgütlenme hürriyetlerinin geçerli olmadığı bir ülke söz konusu ise, Başbakanlığın yayınladığı Beyaz Kitapta yer alan, kanunlarda yenilikler ve «değişiklikler yapıldıktan sonra da Türkiye'de gerçek mân&sıyla insan hak ve hürriyetleri, bağımsız Türk mahkemelerinin ve hakimlerinin teminatı altında olmakta devam ©decektir.H (Türkiye gerçekleri ve terörizm, Ankaıa, 1973, s. 195) yargısına katılmak çok güçtür. Bu ttibarla. 26 Eylül 1973 günü başlayan yeni «normal dönem» de. yalnız sade yurttaşlar değil, «evrensel bilim arayıcmlan bile. temel hak ve özgürliiklerini kullanırken, ne denli iyi niyetli ve objektif olurlarsa olsunlar, yine de bir güvenlik suçu işlemiş sayılabilirler. Dilimizde Çağdaş Uygarlık B irkaç gün önce Rauf Mutluay'ın yazısında okudum, Nuruiiah Ataç, 29 Ekim 1956'da Ulus gazetesinde: «Biliyornm doğrn olmadığını "dil devrimi' demenin; dfl devrimi yok, bir bütün olan devrimin dilde bflirmesi vardır.^ demış. Gerçekten de devrimlere karşı tutucu ve gerici çevreler dil devrimine karşıdır; devrimden yana çevreler dıl devriminden yanadır. Bu konuda tartışma bitmez tükenmez. Tutucu ve gericiler, dilin özleşmesi akımında görülen aksaklıkları ele alıp abartarak alaya kalkışırlar. Buna karşıhk, dil devrimi. gerek çağdaş bilim adamlanrnızm çahşmalanyla, gerek sanatçüarımızın çabalarıyla yürür. llerici aydınlar. halk kavnaâmdan güç alarak Türk diline çağdaş uyearlığın bütün olanaklarını sağlamak İçin sürekli bir uğraş içindedirler. Bu uğra?=ın ne demek ol*jgunu kanıtlamak için Orhan Hançerlioğlu'nun hazırladıâı ve Remzi Kitabevi'nin yayımladığı «Felsefe Sözlüfeü» nden bazı örneklere bakaİım. Asağıdaki satırlarda birinci kelime Türkce, ikincisi Osmanlıcadır. Felsefe eğitiminde hangisi kullamlmali! Artık değer fazlai kıymet Süreç vetire Atacılık ceddaniye Özdeşlik ayniyet Tümevanm istikra Tümdengelim talil Çoktanncılık kesreti ilâhiye Ikieilik sünaiye Bircilik vahdetiye Yukarıdaki örnekler a i d e devrimin gereğinî ltanıtlamıyor mu? Dil devrimi demek. kökü dışarda saray dılinl yıkmak; bilimde, sanatta, yazıda, konuşmada halk dilini egemen kılmak demektir. Padişahlıgı, hilâfeti yıkmak neyse. dilde padisahlıgı ve hilâfeti yıkmak da odur. Ne var ki yeryüzünde hiçbir devrim kusursuz yürümemiştir. Di! devriminin eleştirilecek yanları çoktur. Ama bu eleştiriler bilimsel bir temeie dayanmalıdır. Bilim yöntemlerine dayanmadan yapılacak elestiriler. gerici ve tutuculann değersiz hücumlan niteliğinden kurtulamaz. Hiçbir devrim. eskiyi kökünden yıkmaz, yıkamaz. Devrimlerin yıktığı. preçmişin çüriimüşlügüdür. Geçmisin geleceğe uzanan yolunda her devrim bir yapıcüık demektir. Dil devrimi de aynı niteliği tasır. Hiç kustaasuz halk arasında işlene işlene özel anlam gücü kazanmış deyimler dilimizin zenginligini besler. Trafik polisine: tdare ediver abi, diye göz kırpan şoförün dilinden «idare» sözcüğünü kimse silmek istemez. silemez. Ama talimatname yerine «yönetmelik» ister istemez benimsenmiştir. Hiç kimse Erkânı H»rbiyeyi tmumive Reisi diyemez artık. Genel Kurraay Başkanı'dır dilimize yakışan. Ama «Çanklı erkânıharp» deyimi de yaşayacaktır. Dil, dü?Unce demektir. Dile yansımayan düşünce var •ajnlamaz. Uygarlığın çağımızda vardığı fikir düzeyine yük»elebilmek için. felsefede ve bilimde çağdaş uygarhğın bütün verilerini Türkçe'de söyleyebilmek gereMr. Osmanlıca'da bu amaca varılamadı. OsmanUcamn egemen olduğu dönemde Türk toplumu Yirminci Yüzyılı en az iki yüzyıl geriden izliyordu. Ama Cumhuriyet döneminde varılabildik mj uygarlık düzeyine? Hayır. Bugünkü ödevtmis, çabamız, çsgdas uygarlık düzeyine varabilmektir. Ana diline sahip ve egemen olamayan ulus, çağdaş uygarlık düzeyine bilinçle yönelemez. ulusal kültürünü işleyemez. Ulusİararası ujgarlığın îelsefede, sanatta, bilimde tüm Urünlerinl Türkçe'de söylemek ve Türkçe'ye kazandırmak ulusal kültürümüzü deterlendirmek için de baş koşuldur. Bunun için de fütir özgürlüğü ve demokrasi gereklL ÇİÇER KOYMAK YÂSAR! OKTAY AKBAL Evet Hayır ne 1 artısrna Çağa Uygun Davramş Gerek Uluslaşma Yolunda.. Gerek son günlerd* Cen yir'de yapılan «hiç bir blokı bağlı olmayan ülkeler toplantısı» gerekse Arap halklannın ABD emperyalizmine karşı gostermiş olduğu direnç, son çözümde az gelismis ülkeleri ken ' di başlannm çaresine bakma yönelimi içerisine sotanustur. Dünyanın her tarafından gelen bilim adamlanıun temmuz ayında Paris'te toplanarak yaptıklan komışmalar ve getirdikleri önerilerde de artık Batılıların kendilerini merkeı olarak göremeyecekleri su yüzüne çıkmıştır. Bütün bunlar sosyal ve ekonomik koşullan ne olursa ol sun, az gelişmiş ya da gerı fcalmış Ulkelerin artık uluslaşma sürecine tam anlamıyla girmiş olduklannı göstermektedir. Batı Avrupa ülkelerinin 15. ve 16. yüzyülarda girmiş oldUKlan bu süreç. 20. yüzyıl başlarmda genç Türkiye'ye de sıç rar. Bu ülke 1946'lardan sonra jyasal ve ekonomik egemenliğı Abdülhamit kuyrukçularma terketmek zorunda kalmıştır. Görüşüme göre, ulusçu nîteliği olmayan tüccar kesimi ve savaşın verdiği korku yüzünden ekonomik varlığım kaybetmemek için düşmanla işbirliğinden çekinmeyen feodal mütegal li9, giderek yine hiç bir ulusçu niteliği olmayan sanayi kesimini yaratmiştır. 1961 devrimi ekonomik tabana inemediğinden ya da bu konuyla ilgilenmediginden devrim dönemi ve sonrası tamamen eski iktidar sahîplerinin işine yaramıştır. 1965'te yeniden siyasal egemenliğe sahip olan ekonomik güçler, az gelişmişlikJerinin etkisiyle «1919 Mustafa Kemal hareketine» çelişik düşmek ten kaçınmışlardır. Fakat 1969 da yeniden iktidara gelişlerinin verdiği güçle Türkiye'ye «12 Mart» oyununu ojTiamışlardır. 12 Mart gerçekte asker • sivil aydın kanadm salt 1961 devrimiyle ele geçirilen özgürlükîsri geri almak için oyuna getirildiği, bir hareketti. Türkiye'nin kalkınmasuu «serbest rekabet» piyasalannda gören siyasal ve ekonomik iktidar sahipleri, bunu, canlan böyle istediğı için görmemişlerdir. Bu iktidan baş kalanna devretmemek için belirli tarihsel koşullarin yarattı ğı bir zorunluluktur. Ne var Jci tarihsel koşullar bir şeyi dsha emretmektedir: tn,TJSA YÖNEL verilen ölçülere uyulacak. Kim anıtlara çelenk koyabüir, Munarı koyabilir, hepsi saptanmış!... yır Anıtlara çe( İenk"yapamayacaksmız bunu. Yasak da ondan! izin almacak, koymajs kurallara bağlanmış. Önceden •çinizden geldi Taksim anıtına bir demet gül koymalc... Ha Bilmem ne demeği, bilmem nc sendikası, falanca okul, fil&nca örgüt Atatürk'ün heykeline, büstüne, anıtına gelip de bir çelenk bırakamayacak artık. Boyle simgesel davramşlara artık paydos. Atatürk'le ulusu arasına nice nice engel dikildi, bir yenisi de bu mu? Çiçek bile koyamayacagız izinsiz! Bunun anlamı nedir?... Hazırlanan yönetmeliğe göre resml bayramlarda, anma gürıJejçiEde çelenklerin hazırlanması, t&şmması ve sunulması belirli yontemlere göre yürütüleeek. Bu yönetmeliğin hükümlerine uyuimadan resmi bayramlarda. anma günlerirtde ve bu gunlerin dışmda hiçbir kuruluş, hiçbir kişi, ya da topluluk amtlara çelenk koyamayacak. Bir kişi kendilifinden, hatta yönetmelikteki koşullara uygun biçimde çelenk gönderemeyecek ne bayramda, ne başka günlerde... Anıtlara çelenk gönderecek gerçek kişiler şunlar: Cumhurbaşkam, Senato ve Millet Meclisi RaşKanları, Anayasa Mahkemesi Başkanı. Genelkurmay Baîkaaı. Bakanlar, Kuvvet Komutanları, siyasi parti genel başkanlan. Kuruluşlar. dernekler falan da bir anıta çelenk gör.dermek istiyorlarsa bir hafta önceden en büyük müllıiye amirine dilekçeyle başvuracaklar. Çelenklerin çapı bir buçuk met^yi, yerden yüksekliği iki metreyi geçmeyecek... Şmdi akla bir soru geliyor. neden almmış bu karar, hangi gerekçejo dayamyor? Diyelim bir dernek, bir okul, ya da bir kişi Barbaros anıtma. Taksim anıtına, ya da Hava Şehitleri amtına, Hürriyet Şehitleri anıtına, Atatürk'ün bir heykeline bir demet gül koymak istedi, bunu yapamayacak raı? Gerçek bir sevai gösterisi, belirtisi önleniyor bu yönetmelikle... Gidip Vilâyete dilekçe vereceksin dernek adına, biz Atatürk anıtına çiçsk koyacağız bize izin verin ne olur? diye. Vilâyet derneğiniz nedir. necidir, kurucuiar kimlerdir, amacı nedir inceleyecek, soruşturacak, sonra izin verecek! Olur iş midir bu' Tarih büyüklerine saygı göstermeK, Ö7ellikle Atatürk'e baglıbgımızı bir çelenk koyarak, anıtını çiçeklerle süsleyerek belirtmek önceden alınacak izne, niye bsğlı olsun? Bir yurttaş kendiliğinâen gidip Ata'sının anısını anamaz mı yurdun herhangi bir köşesindeki bir anıtmın önünde, bir demet çiçek koyarak? Suç mu ışlemis olacak böyle yaparsa? Nedir bu suçun adı? Anıta izinsiz çiçck koymak suçu: Cezası nedir acaba? Kaç yıldan başüyor, sürgünü de var mı ayrıca? Kim hazırlamış bu yönetrneliği? Kimler imzalamiî? Bunları bir öğrenmek gerek. Amaç doğrudan doğruya Atatürk". tür, açıkça Atatürk'tür. Anıt deyince akla ne gelir Türkiye' de? Atatürk heykelleri, büstleri gelir. Kimin huzuru kaçıyor bu amtlara konsn deste deste çiçekleri, çelenkleri görünoe? Kim önlemeye çalışıyor bu sevgiyi? Neden, niçin böyle bir karar almanm gereği duyulmuş? Bir yurttaş, bir dernek, bir okul kendiliğinden bir çelenk göndersa ne çıkar şu anıta, bu anıta? Bayram olmuş olmamış... Kime ne z^ran var bunun? Atatürk anıtları her zaman çiçeklerle süslü olursa bunda bir kötülük mü vardır? İlle de izinle mi, uüekçeyle mi Atatürk'e saygı, sevgi göstereceğiz? Zamanmda, yerinde, karanr.da. bir takıra yönetmeliklerin sımnnda kalarak, birtakım yetkili kişilerin isteğine boyun eğete'.î... Yapılacak nice olumlu iş var. Anıtlara çelsnk gönderilmesini birtakım koşullara bağlamayı düşünenler başka konulara el atmayı neden hatırlamazlar hiç? Bu mudur j^ararlı is? Bir sevgiyi kösteklemek, önlemek, sınırlamak. Garip bir anla>nş, yanlış bir karar, ne olduğu, nerden çıktığı anlsşılmayan bir düşünce... ÇALIŞANLARI KAPLAYAN HUZUR SUZLUĞUN KÖKENİ AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE ULUSLAŞMA MAÇ ÖZLERKEN SAHA İNKÂR EDİLMEZ. MEK!.. îşte serbest rekabet plyasası, bu noktada, kapitalizmin ülkede girip çıkmadıgı, etkisi altına almadığı hiç bir seyin kalmaması için gerekli bir model olarak karsımıza çıkmatc tsdır. Bu ise geri kalmış bir ül ke için, hele kuruluşunda her türlü emperyalist saldırılara kar şıkoyucu yasalarla donanmıs bir ülke için bastan başa bir çelişkidir. Artık, bu düzeni iyico yerleştireceğim diye, bu düzenin felsefesine ters düşen her türlü hareketi cezalandırmak, hapishaneleri insan! arla doldurmak çağa uygun davraruşlar değildir. Gerçekte bunun ça£a uygun davranışlar olmadığını be lirten yine hürriyetci demokrasi yasa koyuculannın önerdigi sosyal örgütlerdir. Bu sosyal 6rgütler, başka kapıtalıst Ulkeler insanlan içindir demek bizi kur tarmaz. Mehmet HANEFt Gazetecilik Y. Oku'.u öğrencisi IST. Sosyal Adalet Bu Kurumda Olmalıydı SSKTJAKİ HOŞNTJTSDZLrK NEDENİ YOK EDİLMELİ Saym Selâhattin Turla'mn, «S.S.K. ve işçi ilişkileri» sorunlannı kapsayan değerli >*azılarıru ilgi ile izliyonız. Bundan ötürü kendilerini kutlanz. Ancak; bu değerli yazılan izlerken: «Sayuı Turla, bu konuları enine boyuna güzel buluşları ve önerileri işleyip, S.S.K. ile S.S.K.'da çalışanlan ilişkin bir konuya neden değinmiror? Yoksa bu konuda yazacak bir sorun mu yoktur?» diye düşünmekten kendimizi alamadık. Fakat, son işçimemur ayırımı ve bunun getirdiği, ikramiye (verilirverilmez) hoşr.utsuzluğunu bildiğimiz kadarı ile burada açıklamak istcriz. Saym Turla'mn da bizleri, inandıracağına. inandığımız değerli yazılanndan yoksun bırakmıyacağma güvencimiz tamdır. Anayasamızda ve 657 sayılı Devlet Personel Yasasmda sors yapılan değişikliklerle, memur ku ruluşlanndan sendika kurma yet kisi geri alındı ve tüm raemur sendikalan kapatıldı. Ancak: S.S.K. da çalışanlarm kuntıuç oldukları (Sosyalîs) ve <Sağlıkîş) sendikalan halen çalışma halinde ve kurumda çalışanlar da Bu görüs ne kadar gerçejin kendisi ise, sayın yazarın öbür değerlendirmesi de o kadar bir başka gerçeğin görüntüsüaür: «... CHP, kırpıla kırpıla yıldı. olduktan sonra, bilinçli bir yoı tuttu. Son yıllarda kopan koptu; Ecevit partiyi derledi, topladı; bir «partı» Idınliğino ulaştırdı. Bu kimlik de, sosyal demokrat bir görüntüdedir.» bu sendikalann üyesidir. Den~« Bu satırların yazarı SaymiSa"' oluyor ki, kurum göreifJdleri me' mur deği| işçidir. Egfc Sbyla mim KOÇSJÖZ; böylece CHP'yi* ise, neden memurisçi '»yınmt bir «Ukım olfna» sıfatındtn ve yapılır? Yapılan bu ayınmda iş havasından annmış görüyorsa, artık bu partiyi tutan ya da desçiliği ve memurlugu saptayan tekleyenlere de, «duygusal eylekıstas nedir? me yatık tutucu tarattar» göBir memurun kadro Unvanına züyle bakmaması gerekır. Çüngöre, (Şu memur bu işçi) nasü kü bir parti; takım halinden denilir? Anlasılır gibi değüdir. (Yazann dediği gibi F. BahçeliDeniliyor ki: «Bedenl faaliyeti lıkten» sıynlıp «parti» olmus ise) fikri faaliyetine galip» İse o ça başka bir deyişle artık o'nun yehşan işçidir. Memur ve müstah ri saptanmış, belli bir sosyo dem kadrolarında çalısan bir ki ekonomik görüşü var ise, gideşi (kazmakürek) işi yapmadıktek de bu değerler «kararlılıkn larına göre, bu ayırımın, ancak kazanmışsa, bu partiyi destekleçalışanlann, yerlerinde yapılan yip tutanların «bir takırrun tainceleme sonucu saptamanın ça raftan olmadıklan» gerçegini ka hşanlarca daha olumlu karşıla bullenmemiz gerekecektir. Kısa. nabileceği inancı ağır basmakta ca, ortada takım yoksa, taraftarlar da yoktur. Bunun yerine, «bidır. linçli seçmen» vardır. Oysa ki, Adı geçen kuruluşta, yönetici olanlar dışuıda. yapılan işler, ka sayın yazar böyle noktalamıyor. CHP'yi tatamhktan çıkarırken, lıplaşmış: Daktilo, bordro düzenleme, dosyalama, hesap iş o'nun seçmerüerini hâlâ taraftarlıkla nitelendiriyor. Bu açık leri v.b. gibi ki, aslında tümü Mkri değil bedeni çahşmadır ka bir çelişki değil ise, o takdirde; sadece sosyalist partiyi «parti», nımızca. Bunlar arasmdan ayısosyalist seçmeni de «bilinçli nm yaparak, °» 80 oranına iş seçmen» Kabul etme tutuculuğuçidir diye ikramiye verip arta run belirtisidir. Bu takdirde de kalanları da memurdur diye bu yine kısır bir döngü içersinde sosyal yardımdan yoksun bırak kalacaktır sayın yazar. Zira bu mak kanımızca, olsa olsa bir hoş mantıkla; CHP'yi «takım sıfar.utsuzluk kaynağı olabilir. tından» ayırmaya olanak yoktur. İnancımız odur ki, tüm S.S.K. Ama sayın yazar; biraz önce da çalışanlan kapsayan huzur kendi satırlarından aktardığımız suzluğun kökeni de buradadır. üzere. CHP'ni artık takım kabul etmiyor. parti kabul ediyor. PETROL OFİSİ GE1SEL MÜDÜRLÜĞÜNDE1S MUFETTiŞ MUAViNi ALINACAKTIR Ofisimize, sınavla ve aşağıda belirtilen sartlarla vet«ri kadar Mütettiş Muavini ahnacaktır. tsteklilerin1 Atatürk Universitesi tşletme FaKültesı Hukuit, Iktisat ve Siyasal BilgUer Fakülteleri Ue ürta Uogu Teknik Üniversitesinin îdari tlimler Bölümü Iktisadi ve Ticari tlimler Akadenıisi veya Milli Eğitim BaKanlığınca bunlara eşitligi onanmış yabancı fakülte veva okullardan birini bitirnüş; 2 Ofis me%'zuatının memurluk için aradıg: nlteıilîte, 3 1.1.1973 günü otuz yaşım bitirmemiş, 4 Sınava ütiden fazla girmemiş. 5 Sağhk durumlarının, her ikJim ve verde gezıci hizmete uygun bulunduğunu. tam teşekkülıü resmi bir hastaneden alınacak bir raporla tevsik etmiş. ;Bu mpor, yazılı sınavı kazandıktan sonra da tbraz ediıebüir.) 6 FiiH askerlik hizmetinl vapmış. Ayrıca, yaptınlacak soruşturma neticeslnde sicıj ve seciye bakımmdan, Müfettişlik mesleftine alınm&ıarına engel bir hal bujunmadıgının anlaşılmıs, oiması geretclidir. Seçme sınavı, 18 Ekim 1973 günü yazılı olarak Ankara, Istanbul ve tzmir'de; sözlü sınavlar ise, fcencuierine büdirilecek tarihte, Ankara'da yapılactktır. Seçme sınavına «irmek isteyenlerın. a öğrentm belgesi, b Nüfus hüviyet cüzdanı, c Askerlik belgesi, d Adll sicil belgesi, e Sağlık raporu (Yazılı sınava giris İçin H'lkümet Tabipliğinden alınacak rapor geçerlidu) Asıllannı veya Noterce tasdikli suretlerinı ve :sa aaet vesikalık fotoğTafla birlikte sınava nereden v* nanp dııden girmek istediklerini ve adreslenru r>elirten bir dılesçeye ekleyip en gec 1 Ekim 1973 günü mesaı saatı sonuna K< dar. Petrol Ofisi Genel Müdürlüeii Teftış Kurulu baskanlığl • Bestekâr Sokak No. 18 Ankara adresine iöndeımelen veva vermeien ve sınav konulan ile digeı trısuslarda bügi edinmek isteyenlerin. Teftiş Kuruluna tstanbul veya lzmir Bölge Müdürlüklerimize şahsen veya »azül olarak başvurmalan gerektiği duyurulur. Postadaki gecikrneler kabul edilmez. < Basın 237P7> 7fibtı M. Necdet Fetıülahoğlu MALATYA İğneyi Kendimize.. SOL OYLAR VE CHP ÜSTÜNDEKt YORUMLARDA ÇELlŞKt «BtLİNÇ» SÖZCÜĞÜNDEN DOĞUYOR. «Iğneıi kendimize batırmamızu önemle salık veren Sayın Sa mim Kocagöz, «Arada Bir» köîesinde yajnmlanan 4.9.1973 tarihli yazısında; sosjalist oyların geleceği ve değerlenairümesi üzerinde ortaya atılan ve bütün gücüyle sürüklenen tartışmaya «bir iğne de kendisı> batırmaktadır. Oysa saym yazar. yazının başlangıcında çok uygun tanımlar ve yorumlar vapmaktadır. Gerçekten de, 1946'dan 196ü'a ka aar siyasi partiler birer «taam», seçmenler ise bu takımların tutucu birer «taraftarıydı.» 1960 Anayasası; Uk defa takımların dışında oir tpartinin» kurulmasına izin ve olanak verdi. Yine kuşkusuz: bu partınm seçmenlerine de «taraftar» deniletnezdi. Edebiyat Fakültesi Dekanlığmdan Fakültemiz Dekanlığında istihdam edilmek üzere Genel İdare Hizmetleri sınıfı 14"üncü dereceden bir daktilo kadrosu münhaldir. Isteklilerin 13 ekim 1973 mesai saaü sonuna kadar Dekanlığa müracaatları rica olunur. (Basuı: 23767) 7653 VEFAT MiUî Mücadelenin önde gelenlerinden Bursa eski Milletvekili mernum Muhittin Baha Pars'ın vefakâr eşi Baha Altıntaş, merhum Vedide Baha Piırs, Cahit Pars. Selma Iris, Dr. Bedrettin Pars, Umur Pars. Fikret Öndin, Kezihe ve Selâmi Dinçer ile. Pars. Umur, Arcıl ailelerinin yengeleri. Muzaffer Pars, Hikmet. Nadide. Nejat, Tunç Bengilierin manevî annelert Hacettepe Universitesi Rektörlüğünden Üniversitemiz Teknoloji Yüksek Okulu Elektronik ve Elektrik Bölümlerine 22 Efciro 1973 günü taat lO.UO'da yapılacak sınavla asiftan alınacaktır. Doktora yapmış olan Elektronik ve Elektrik M'Her.dislerinden lstekli olanların 22 Ekim 1973 çünü rnesaı .onuna kacfar Üniversite Hersonel MüdürlU6ünd°n alarak dolduracakları müracaat tormlarıyla aynı yere başvurmalan gerekmektedir. Duvurulur. (Basın: 23fl6> 7648 VEDİA PARS 25.9.1973 günü velat etmlştir. Aziz nâşi 27.9.1973 Perşembe günü (bugün) öğle namBzından sonra Sışli Camiinden almarak Zincırlikuyu Kabristanuıda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. (Cumhuriyet 7663) Alibeyköy Belediye Başkanlığından İLANDIR Belediyemiz 1 No. hı gecekondu önleme bölgesinde, muhtaç durumlan tesbit ve Bakanîıkça tasdik edilerek 17 Haziran 1973 tarihinde adma arsa tahsis edilen vatandaşla nn tahsis sözleşmesini yapmak üzere 17 Eylül 1973 tarihlnden 17 Mart 1974 tarihine kadar 6 ayhk kanuni »Ure içerisinde Belediyeye müraoaatla sözlesmelerini tekemmUl ettirmelpri aksi halde tahsis hailannı kaybedeeekleri ilân olunur. (Basın: 23752/7654) Kammızca bu çelişki «bilinç bilinçlilik» sözcüklerinden doğmaktadır. Bilinç kavramını, «yarar» kavramına karıştırmaktan doğmaktadır. Ve sonuç olarak, bilinç'in kavrammı genlşçe ele aîmaktan doğmaktadır. Eıtleyelim ki; kuşkusuz sosyalist poıitika, bazen ulus için geçerli ve yararlı olabilir. Ama, yararhlık başka, bilinçlilik başkadır. Kısa ca, sosyalist belki daima bilinçli dir ama, hele demokratik düzenlerde sağ'ın, aşın sağ'ın veya merkezin de «bilinçli» partilerı ve bilinçli seçmenleri destek. leyicileri olabilir. Burada bilinç; ne olursa olsun, sosyoekonomils ve politik bir düşünce ya da felsefeye, akıl.mantık ve lnançla sahip çıkmayı anlatır. Şimdi asıl önenüi noktaya gelelim; sayın yazar, CHP'yi önce parti kabul edip, takımlaştırdıktan sonra, AP ile sahaya çıkartıyor re eski TİP11 seyircilert de stadta bir yere oturtuyor. Bu sırada o seyircilerin iyiyi alkışlama, kötüyü yuhalama özgüriükleri henüz vardır. Ama, hep si buraya kadar.. Bundan sonrası ise. savın yazann da belirttiği gibi, ancak «bir temennıden ibarettir... «...Ah, keşke bizim de bir takımımız olsaydı « bizim de bir takımıruz olacaktı ki!» özlemi nedir? Niçin ve nasıl kendi takımını kuramıyor da, sadece özlemekle yetanryorl (Sırası gelmişken ifade edelim ki; sayın yazar, sosyalistlere burada ve yazının başka yerlerinde ttakım» özlemini çektirmetüe devamlı çelişkiye düşmektedir.) Işte sayın yazar. kammızca bu noktada bir gerçeğe farkına varmadan uzanmalstadır. önemli olan; «Sahaya Girmektir». «Maç Oynayabilmektir». Hem kendi ta kımının kurulmasını. sahaya çıkıp maç oynamasını özleveceksin, hem de sahaya girmevecek. hatta sahayı ınkâr edeceksin. Buna olanak var mıdırî BEŞİKTAŞ KIZ LtSESt MUDÜRLÜGÜNDEN 1 Aylığı 14. 0»receden ödenmek üzere Lisemize 637 sajilı kanunun aradığı şartları taşıyan ve yapılacak sınavda başarı sağlayan bir bayan memur alınacaktır. 2 Bu işe ait sınav 13 Ekim 1973 Cumartesi günü saat 10.30 da Lise binas:nda yapılacaktır. 3 tsteklilerin en geç 12 Ekim 1973 günü saat 16.00'e kadar Okul Müdürlüğüne müracaatları ilân oiur.ur. (Basın: 23748/7647) • .11 İLÂN Kâğıthane Belediye Başkanlığından Belediyemize ait Gültepe. Ortabayır, Harmantepe, Yahyakemal, Çeliktepe, Emniyet evleri ve Merkez Mahallelerind* kain 10S parsel arsa 2490 sayüj kanun hükümleri gereğinca açık artırma suretiyle ihaleye çıkarümıştır. thalesi 9.10.1973 salı günü saat 14.00'de Belediye Encümeninde yapılacaktır. Şartnamesi mesai saatlerinde Belediyemiz Muhasebe Müdürlüğünde göriilebilir. ( B a s ı n : VÖ345) 7&44 Aytuğ ARIKAN Avukat lzmir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle