28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET 12 Nlsan 1973 u VALNiZ BUMLARiN HEfti £61£NM£K itfEDÎMMı \ /üHAMYAMDl Ml, Y fciUEDtRÎM / ' . Tı W YtiHMliünrçTU MUN£0,. ) flErtfli. ,tAM^AZA Fı'LÂN ĞiTMEM HERN^£, OMÜN TÎYATgO / K£1JM?L îf ^ u ?& M£5,HüR Bı'Ü A SüNA BtUE frirMEDİM... 7 KA&AfiüZ 5AHMESİ ,MOlLA(APKiNİ İNı'zDİ^' t>OW KAÜıpAN FAlW tW£NM£,,M£$tiE$ı' 7^ . fFENPıM, \ 4AMÜ1EN&Hİ FAVWUİ\Rı iiu^'NPE UZÜN UZUV DuüiiLMUŞru... ÂW ^V ^ > MÎ9 ' Ut4 «îlMtTİNE SüMULSü»*^ YİĞÎTLİK DESTANLARI ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU 9 PÎCASSO ILE HAYAT Yazan: Françoise GİLOT Türkçesi: Şevki ADALI GENÇ OSMAN Genç Osman, blr halk yiğidi. At üstünde do Jup at ustünde ölen yiğitlerden bir yiğit Genç Osman. Onu bir öyküsü var kt erliğin destaıu, yiğitliğin koçaklaması. Genç Osman'ın öyküsünü Anadolu'nun çeşit 11 yerleride başka başka anlatırlar. Dilden dile, 11den ile geçerken, değışen yerlerl olur. Tarıh kitaplannda da başka başka anlatılır bu öykü. Kiml bir vezir olduğunu soyler Gens Osman'ın, kimi de bir komutan olduğunu ileri sıirer. Bir •öylentiye göre Bağdat'ı o ele geçırnüştir. Her neyse, sözü uzatmayahm, varalun anlatalım öykü müzü, kı okuyan da okumayanlara anlata ilerde. Bağdat, bir zamanlar bizimdı. Kanunl Sultan Süleyrr.an, onu 1534'te topraklarımıza katmıştı. Gun geldı, devran döndü, 1623'te Bağdat, Safevîler dıye anüan îranlılarm, Şah îsmaıl soyundan gelen Iranlıların eline geçtı. O tarıhte, Osmanlı Padışahı Murat, on iki yajında bır çocuktu. Tarihımızde bu padişah Dorduncıi Murat dıye anıhr. Murat padışah idi ama, devlet yoneümini ne bilsin? Oyun oynayacak çağda padışah olmak, guç istir. Padişah dedığın, iyiye kötüye aklı cre ki, yurdunu yönetebile. Ddrdüncü Murat'ın çocuk oluşu, anası Kosem Sultan'ın işine yaramıştı. Devlet yoneümi Kösem Sultan'ın elindeydi. Bağdat'ın elden gidişl, Kösem Sult«n'ı OzmüstO. Kosem Sultan, birka; yıl sonra, Bağdat'ı geri almmasi için bir ordu gönderdi. Ordunun batında Hafız Ahmet Paşa vardı. Paşa. 29 Mart 1626'da Bağdat kapılanna dayandı. Zorlu bir savaş oldu. Oldu ya, Şah îsmail soyu iyi konıdu kenti. Hafız Ahmet Paşa, eli boa, gönlü kınk ddndü Iatanbul'a. Aradan bir zaman daha geçti. Bağdat, Kösem Sultan'ın aklından çıkmıyordu. Yıl 1629 oldu. Bu kez, Hüsrev Paşa'ya buyruk verildi. «Gıt, Bagdat'ı al'» diye. Hüsrev Paşa da, Hafız Ahmet Paşa gibi, «veziriazam» yani başbakandı. Ağırbaşlı, tut tuğunu koparan. yiğıt bir kişiydl Hüsrev Paşa. Ordu çok sayardı Hüsrev Paşa'yı. Ondan herkeı eekinirdi. Hüsrev Paşa, her işi gibi Bağdat işinl de »ıkı tuttu. Ordu, yola çıkısa hazırlanırken, buyruk verdi, «Sakal ve bıyığına tarak batmayan orduya dahil olmaya!» diye. Hüsrev Paşa, orduda çoluk çocuk değil, savas içinde, kan ve atef içinde yetıjmiş asker istıyordu. Yola çıkış hazırlıkları bittl, ordu 10 Haziran 1629'da Istanbul'dan yola çıktı. Hüsrev Paşa, yığit olduğu denll, »skerlik «anatını da bilen bir kışiydı. Bağdat'a doğrudan dog ruya saldıracak yerde, 8nce tran'a girdl. Çünkfl, Bağdat'ı savunmasız bırakmak istiyordu. Bu da ancak böyle olurdu. O vakitler, savaça gltmek üzere yola çıküdı mı, gunler, haftalar değıl, aylar, yıllar geçerdi. Ordu, kunı atlı, kimi yaya, uzun yollan ağır ağır gunlerce a>larca jöirüyerek alır, savaş alanına varınca da kendıni toplaması gunler surerdi. Hüsrev Paşa'nın yola çıkışı üzerinden de b8yle, gunler değU aylar geçmış, yıl olmuştu. Ük savaş, Mıhrıban Kalesi önlerinde verildi: Bu ilk favaşta lran ordusu darmadağın edıldi. Yaman bir vuruşmaydı bu. At kisnemeleri kılıç seslerine, kılıç sesleri «yandım anarn!» seslerine kanşnaıştı. Ve bu vuruşmada, daha bıyığı terlememiş birl, akıllara durgunluk veren yiğıtlikler göstermişti. Böyle, bıyığı bıle terlememiş birinin orduda bulunuşu Hüsrev Paşa'nın kulağma ulaşılmca, Paşa, komutanları toplayıp, onlara, «Bıyığı tarak tutmayan bir çocuk orduja katılmış .. Bildiklerinizi anlatın bakalım .. Buyruğuma karşı gelen bu çocuk kım?» dedı. Onlar da, «Adma Genç Osman derlermış, devletlum .. Ama biz görmedik» dediler. Gerçekten de, Mıhriban Kalesi savaşında kıt gibi guzel bir çocuğun at üstünde yalm kılıç düş rr.an uzenne vardığını, onlara kılıç çaldığını, darmadığm etüğini görenler olmuştu olmasına ya, kimdi, neyin nesiydi, bilen yoktu. Hüsrev Paşa, üstelediyse de, komutanlar, bllmedıklerini söylediler. Ondan bir yıl kadar sonra, Hüsrev Paja, duşmanı yeniden yakalamış, Çamhal'da büyük bir bozguna •uğratmıştı. Ezmişti. Bjmiştl ya, o kız gibi çocuğun adı gene dıllerdeydi. Bu vuruşmada da >ine j'iğıtleri gölgede bırakmıştı. Görenlere bir düş gibi geliyordu. Bir bakmıssm burda, blr bakmışsın ta nerde. Atı yel gibi, kendi ecel gibi. Düşmana saldığı yılgıyı anlafmağa dil yetmez. Peki, kimdi bu yiğit? Herkes bunu düşünflyordu. Hüsrev Paşa da iyice merak eder olmuştu. «Bulun bana bu çocugu 1 . diyor da başka bır şey demiyordu. ' Antiı, tarattı, ama boşuna. Bulduramadı. Bunun üzerine daha da kuplere bindi, kızdı köpürdfl. Hüsrev Paşa, bir yandan da, içten içe, «Kim ola bu delıkanh?» diye düşunüyor, onu gormek ist«ğıyle de «Buluna! Tez buluna!» diye buyruklar yağdınyordu. Herkesi bir korku almıştı. Almıjtı ya, kimse bulup getiremiyordu ona bu delikanlıyı. Paşa'nın onu gormek isteği ise arttıkça arhyordu. Hüsrev Paşa, bir gün yine beyleri, paşalan toplayıp bu işi konuştu onlarla. Onlara, «Ağa lar, beyler» dedi, «kimdır bu çocuk? BUmek !•• terim.» (Devaım rar) "Güzel bir kadın ressam olamaz Françoise Gilot'nun, Picasso'yu en iyl tanıyan insanlar. dan biri olduğu gerçek. Zira Gılot tam 10 yıl sure ile Picasso ile birlikte yasamıı ve bu beraberhk tırasında re»sama iki çocuk vermıştır. lkinci Dunya Savaşmın butun sıddetıyle devam ettiğı günlerde tanışmışlardı Gilot ıl« Picasso. Daha gonra aralarında 10 yıl surecek üiskiler, zaman zaman Picasso'nun karakteri nerfeniyle kesintıye uğramış, bırbirinden ayrılan çiftler lonra gene bır araya gelmışlerdı. Françoise Gılot yazdığı kitapta Picasso'yu Picasso olarak, bir Don Juan olarak, bir boğa gureşi meraklısı olarak, bir baba olarak, bir dâhl olarak anlatıyor. Bunda çok başarılı olduğu da Gılot'nun her latınnda belli oluyor: MALKOCOĞLU yazan veçlzenrAyhan BAŞOGLU \*? icas«o ile 1943 yılımn Mayıs ayında tanıştım. Fransa o tarihte Nazi Almanya»ının işgali altındaydı. YJjmi bır yaşmdaydım ve resim «anatının butun hayatımı dolduracağını bıliyorrfuın.'Ilesim tanatına delicesine aşıktım. Geneviöve isminde bir kır arkadaşım benimle beraber bir av geçirmek uzere Montpellier' den Paris'e gelmlşti. Bır gun Genevıöve ve aktor Alain Cuny ile bırlikte, daha çok ressamların ve diğer canatçılann gittikleri kuçuk bir lokantaya akşam yemeğıne gittık. «La Catalan»dı lokantanın adı. Picasso'yu hayatımda İlk keı o gece o lokantada gordum. Bır grup arkadaşıvle, bızım masamızın yanındaki blr masada oturuyordu. Yanınd'akl ka dınlardan biri Vıkontes MarıeLaure idi. «Babil Kulesi» adlı kitabı yeni yavımlanmıştı. Daha sonralan Vikontes yazarlık hayatına veda edip ressamlığa baslayacaktı. Kokusmu» bır çevrenin izlerini tasıvordu çeh resi. Alain Cuny; dığer kadının, Yugoslav ressara ve fotoSrafçı Dora Maar olduğunu sovledi. Maar'ın 1936 yılından beri Picasso ile yakın ilişkileri olduğu bılıniyordu. Birçok tablosunda Picasso Maar'ı olumsuzluğe kavuşturmustu. O gece hepsinı ilk kez gorüyordum ama, Picasso'nun tablolarındakı kadının Dora Maar olduğunu hıçbır kuşkuya kapılmaksızın anlamıştım. Picasso'nun tablolarını ezbere biliyordum çunkü. Yemek saati ilerledıkçe Picasso bızım masa ile de ilgilenmeğe başladı. Alain Cuny'yı hatırlamış olacak kı, kendısme gulumsedi. Vakit biraz daha ılerlevınce Picasso'nun b:ze ılgısı daha cfa arttı. Bır ara, masadan ayağa kalkıp bıze doğru geldığım gordum. Elinde, ıçı çılek dolu bir hasır sepet tutuyordu. Ispanyol aksanlı Fransızcası ile çilekleri ikram ettı ve bana hafıfçe gulumsedi. >Ne o Alain, bana arkadaslarını tanıştlrmak nıyetınde değıl mısın yoksa?» «Tanıstırayım Bu, Françoıse, akılh olanımızdır. Bu da Genevie"ve, guzel olammız. Genevıeve bana her bakışta mermer bir Yunan heykelını hatırlatır, sen de öyle duşunmuyor musun Pablo?» Picasso ilgi^iz bir tavırla bu »özlere omuzlarını sılkti: «Aktor gibi konuşuvorsun Alain. Bu iki genç hanımdan birinın dığerınden daha akıllı olduğunu nasıl anlarsın?» Bu sözleri, aramızdaki re»mlyet havasını dağıtmaya yetmişti. Picasso: «Bu iki güzel hanim ne yaparlar acaba?» Generieva cerap verdi bu K> rusuna: «tkimis de resim yapıyoruz Belkl UnlU değilla ama, rersamız gene de.» Picasso Genevieve'in bu sCzlerine gözlerinden yas gclince ye kadar gUldU, Sonra ciddı leşti«tşte buna beni inandıramazsınız. Güzel kadınlann rets&m olabileceklerrae inanmam ben » Bunun üzerine söze karıştırncGenevieve resim tahsili yapıyor Belki ileride iyi Mr res P sam olur. Benim ise eğitim faltn gördtijüm yok. Ama iyi reEim yaptıgımı iddıa edebilirım » Pıcssso gülUmsedl bu söıl«rime: «Ben de ressamım. Madem kl resım sanatını bılıyor ve hoşlamyorsunuz, lizi atelyem* davet edeyim. Bir da benım resimlarımi görün.» Bunun üzerine, kendısine kesin bır tarıh veremiyecegımızı, buna kaısılık bır haftaya kadar atelyesme mutlaka geieceğ.mızi soyledık. Memnun olduğu her halmden bellı oluyordu. Bızi beklıyeceğını soylıyerek masamızdan aynldı. Giderken çilek sepetini götUrmeyi de unutmamıştı. Birkaç dakika tonra Picasso ve arkadaşlan lokantadan aynldılar. Bu karşılaşmadan tam bir hafta sonra, Picasso'nun Granda Augustıns caddesmdekı evine G«nevieva ila birlikte gıttlk. Kapının zilini çalarken biras heyecanlıydım. Gilot T* Pabla PieaaM Biza kapıyı Picasso'nun sek> reterı Jaıme Sabartes açtı. Kuskulu kuşkulu bakıyordu. Önce randevumuz olup olraadığını sordu. Olumlu cevap alınca. ıçerı kabul ettı bızi. Küçük bır salona gırmıstik. İlk gozüme çarpan şey etraftaki kus kafeslerınin bolluğu oldu. Duvarlarda ayrıca Picasso'nun bol bol yapıp, Nazılerın yasağı yüzunden satamadığı tabloları vardı. Duvarlardan birinde de Matısse'nin ünlll tablolanndan biri ıtmalı şekilde yerleştirilmiş duruyordu. Biı etraft ceyrederken Picasso'nun içeri girdığini îarketmemistik büe: birlikte yafadıklan gflnlerde..; «Siza istersenis etrafı gezdlreyim» deyinca kendımize geldık. Sonra hep birlikte evini gezmeğe basladık. Bir ressam olmasına rağmen, heykelciliğo de merak: olsa gerektı. Zıra odalardan bırınde sadece kendi yaptığı irili ulaklı heykeller duruyordu, önca soylediğimızde inanmamış olmasına ragmen, ıkımizm de resım delısi olduğumuzu anlamıştı Picasso. Bızi kanvaslardan birinin yanına götürdü ve resım teknıği hakkında konuşmağa bağladı. ünlü bır ressamdan çok, blr resim heveslisıni andınyordu. O gün PicaaBO*aun yanında birkaç saat kaldıktan sonra ayrıldık kendısınden. Ancak bizımie vedaiaşırken bizlerl tekrar görmekten memnun olacağını söylemışti. Biz da bunu beklemiyor değildık. lkinci gıdışimizde kendisina bahar pıçeklerı göijirdük. Bunları gorunce güldu: «Bugünlerde genç kular artık benım gıbı ıhtıyarlara çiçek falan geürmıyorlar» dedi ve ekledi: «Çok nazıksıniz...» TA R I N : «İki kadın» teminln kaynağL, DİŞİ BOND SOSUCKANU OLÜN .$İM TİFFANY JONES GARTH ROCGIA BU M A S fcTAPAL ICTANJ SOH SÛNI GICBClLİSESl'MDE BATAMuCA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle