24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 26 Mart 1973 KAPATMA TEKLİ,», MEafcî MBUSANW BÎ* O^FAÜK ... >At Mİ OIA BDu£W ÇL.E8... 6ü 0İZİM M£&U*IAPDA AHAilNlN ĞöZİ/ MAL KİMî YAtf <ıZıp HAtfA Nütf AAAMA VATAP, KÎMİ OMADAN $/fc ÖÜJp KAVBOUJfc... fflji.ftEY YA«U, Bı'fc&Y FAWOA!... PARTÎKN Pf&HAL ATMALI BJ ««ZEli&î... H'Mi SIS IÇINDE BEHZAT AY'IN ROMANI 73 Kendisinl bomboş buluyor, kargılanıyar, toparlanamıyorctu..., Kişiliği adamakülı parçalantnıj, davranıs,lan kendisine bile anlamsız ve saçma gelmeye baslamıstı. Hiç btr seyi Snemsemiyor, her seyi dalgaya alıyordu. En çok da kendiaiyle dalga geçroiye başlamıştı. tçinde kendisi. nin yaşamadığı, olmadık olayîar anlatıyordu. Kendisinl bu olaylarra gülünç bir kisisi olarak gösteriyordu. Babesınm ne ig yapbğını soranlara, •flzgelimi «ayıcı» oldufunu, kendlsinin de çocukluğunda iyi tef çaldığım söylüyordu. Böyl» Wr başlanfiçtan sonra saatlerce, içinde «yı geçen öyküler, olaylar anlattyordu. Her önüne gelene adıyla değil, clider», «ÜEtad» diya hitabediyordu. Paraya karşı bir hmç belirmişti içlnde. Bunun için eline geçcn parayı o gün harcayıp bitirmek için can atıyordu. Gideceği yere rainibüs, dolmus, otobüs gittiği halde. taksi tutuyordu.. Bir gün en pahalı sigara içiyorsa, ikinci gün en ucuzunu içiyordu. Ayaküstü meyhanelerden çıkıp, en lülcs otellerin barlanna dalıyordu. Lokantalarda olay çıkarıyordu. Bir gün çok özenli giyiniyorsa, ikinci günü kirli v e dağınık bir giysl ile çıkıyordu sokaea.. Sık sık «hiçlik» duygusu. na kapılıyordu. «Ölüm>den. <yokluk>tan söz ediyordu. «Dünya denen yıldızcıkta evcilik oynuyoruz; değer mi yaşanı bunca kötülüklere, işkencelere. üzüntülere, kaygilara» diye bağınyordu. Bir gün iki kez, dostluk ve aşk uzerine soru y ö . neltince, cHiç seviştiniz mi? dlye sorduktan sonr»; «Yan! bir erkek dudagı dudağınııa değdi mi? Memelerinizi bir erkek avucu içine verdinlz mi? Beliniz, omudannız, kalçalannız erkek eli tarafından sıkıldı mı? Kız ırasınız? Yann öldüğünüzde gözçukurlannıza, oralarmıza btıralarınıza foprak dolacak, solucanlar gezinecek; en iyisi yaşarken...» diye bir söylcv çekmişti, sorular «orarak™ Sanki, fasulya yemeği yediniz ml son hafta içînde der gibi doğal soruyordu sorduğu sorulan... Sonra sevisme teknlği üzerinde uzun uzun bilgiler vermeye kalkmıştı. Hattâ, ya parak yaşayarak öğrenmenin önemine de değinOBBHHp YAKIN TARlH MehnetBARLAS •er v e Mustafa Kamal Beyler âe vardır. 80.000 İtalyan askerine karşı 3000 Türk ve onlara katılan Libyalılar amansizca savaşır. E v ver Bey'in Iibya'da tuttu£u notiar, o günki koşullan iyice açıga koyuyor. «Kahire bUrotnuzdan can sıkıcı haber aldım. Bu aylık tahtısatımızı harcamıslar. Aptallar, anlayıssızlar. Baska ne dıyeyim. Para gelmeyince, gene kâgıt para çıkardım» (3). Ancak Balkan Savaşı ve yenflgisı içıne ginlince, Osmanlı Devleti Lıbya'yı Italya'ya terkeder ve 16 Ekim 1812'de, Vichy'de barış andlaşması ımzalanır. Türk subaylan da, Balkan savaşının güç duruma soktugu Ulkelerine dönerler. Fakat Birinci Dünya Savayma ginlince, Osman Fuat Efendi, bir Alman denizaltuı ile Triyeste'den Trablus'a gidecek va 1918'e kadar süren gerilla savaşı Italyanlara karsı başlaOlacaktir. Berabenndeki Türk subaylflrınca yönetilen bu savas, Lıbya'daki İtalyan ordusuno iyi. ce yıldınnıstı. Ne var M, genel yenügi Lıbya'dakı grubu da etkıledi ve sonunda cesaret geldı. Bu savas tam bir lnıparatorluk savaşıydı. Oç kıtada, değişık ırklann yaşadıgı topraklarda, farklı düsmanlara karşı verilmışti. Yenflgi fle imparaterink da «ona ermifti. Daba da ötesi, imparatorluğun çekirdeğl olan Anadolu'nun elden gıtmesi tehlıkesi varcb. Kendi vatamnda, yabancılarm Bözünü dinlemek zorundaydı, Türk ulusu. Ya da kendi ulusundan çok yabancılarm sesine kulak veren yöneticılere uyuluyordu. lak konuîtnayı yeğ buluyorum> *** diyordu.. Beslm, bu ruh durumu İçinde, S e v i l i e k«rfilaşınca; dudaklarında, gözlertnde öToyulmmdık bir sevginin «nlatimı beliriyordu. Bu durum içinde onu rahatsıı etmedigl glbi, avutu* cu sözler de söyledifl oluyordu. Bir gün, Sevil'in daha Bnce kendisine verdigi üç fotoğrafındTan iklsini vererek: «Üçüncü fotoğraf bende kalsın» dedL Sevil, hiçbir ?ey töylemiyerek rustu. Besim: «Durumumuz ney« benziyor billyor mu•un'« diye sordu. Sevil, dalgın dalgın, Besim'ln yüzünı bakarsk: «Neye bendyorT» dedi. Besim, Sevil'in oturmakta oldnğu sandalyeye biraz daha yaklaşarak anlatmaya başladı: • Denizde boğulmak üzere biri çırpınırken, baska biri onu kurtanyor. Ama yarı yolrfa da bırakıveriyor. Belki yorulduğu Için, belki de korktuju için... Boğulmak üzere olanın durumundayım ben. Sen de boğulmakta olanı kurtardıktan, blr süre de kıyıya doğru sürükledikten sonra, korktuğundan veya yorulduğundan bırakıverene...» Sevil, düşündü düfünJü lonra, gülilmaedi. Besim: «Değil mi 8yle?» diye sordu. cDediğin gibl değll ama, sana arkadaşlık yapıyordum.. Kurtarma savında değilim. ö y l e düşünme. Ben de sende gideriyorö*um yalnızlığımı... Sonra, ben yorulmadım, yordular; korkmadım, korkuttular... Evet, korkuttular. Böyle oldu arkadaşım... Senin bildiklerinden bilmediklerin çok... Her şeyi bilmlyorsun...» «Bilmedikleriml de söyle!» •Neden1'.. İT m «SByîiveırem ^ ^ " '' «Söylesen ne olur sanki?» «Çok şey olur.» «Olsun!> «Ben öyle düşünmüyorum.» «Ben de ısrar etmiyorum.» Blr süre konuşmadılar... Sevil, Besim'e bakarak: «Ya arkadaşım, korkuttular!» dedî. Besim, yavaş bir sesle: Gerillacılıktan esarete düşen Osmanlı Şehzadesi irinci Dünya Savaşının bitmesi Uzerine, Isvıçre'de o kuyan Ttirk öğrencılerinden bir grup Italya'ya iniyor ve vapurla anavataııa dönüyorlar. Hepsi üzgün, ezik, yügındır. Çünktl yurt topraklan düşman işgah altındadır. Bu öğrencilerden bir tanesl olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, vapurdaki yolculuju anlatıyor(l). «Memlekete dönüş? Lakin bu, benim için bir aynlıştan, bir yeni gurbet yolctıluğundan daha beter oldu. Brindize'den kalkan «Lloyd Tnestino» vapurunda, benden başka beş altı Tiırk daha vardı. Bunlardan biri, Sultan Murat'ın torunu Puat Efendi, ö B maiarunjz bo$ dçyip çıkmıştı. Zateıv kim^plursa olsun, her konuşmada muüaka se'fee de değiniyordu. En önernli (orunurmtz ekonomik lorunlanmızdır ama, seks sorununun da çok önemli olduğunu yadsıyamayız diye bir konuşmaya başladı mı, Freud'dan, Russell'den tutun da, daha birçok yazar ve duşünürlerln yapıtlarma, sSylediklerine değinirdi.. Kimi dfişünür v e yazarlan n sozlerini ylneleye yineleye ezberlemijti. En güldfirücü, yadırgaücı sozlerini söylüyordu genel likle. Hiç ciddi konuştuğumı görmeyecek miyîz? diye soranlara; «Matrak yaşamak daha iyl; mat , Ü « t e (Deramı vmr) MALKOÇOĞLU yazan veçizenrAyfıan BAŞOGLU KILIÇ "bsylanydı. Harbin ikinci yıll bir Alman denızaltısıyle Trablusgarb'a çıkarümışlar. Orada 1912'den beri Italyan istilâsma karşı başı bozuk bir halde devara eden millî savaşı nızama sokmak ve hızlandırmak işino koyulmuşlardı. Nıî«kim, bir Osmanlı şehzadesmın başkanlığı altındaki bu kurmay heyetinin gelişi, Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa'mn buradaki kumandayı terkettikleri günden berı maddi ve manevî bir perişanlık içine düşmıiş olan aşıret kuvvetlerme eskı şevklni vermişti. Fakat ne çare ki, Almanlar tarafından vaad edilen yardımlar yerine getırılmedığın den bu mukavemet cephesi de uzun müddet dayanamamış, askerî heyetimizin düşman elıne düşmesıyle yemden dağınık bir takım çöl gazveleri şeklıne inkılab etrnişti. Bununla beraber, ne Şehzade Fuat Efendınin, ne de maıyeti erkânının tavır ve hareketlerinde esaretten dönen kım selere mahsus yılgınlıktan v e düşkünlükten hemen hiç eser gorülmüyordu. Hepsi de İtalya da bir turistik seyahatten dönüy«.r gibıydi. Hatta genç Osmanlı Prensi o zamankı durumumııam elım şartlarına göre, luzumundan fazla neseliydı. İçki içiyor, keman çalıyor, arasıra güvertede genç ve güzeı kadın çehrelerine gülümseyerek bakıyordu. İddia edebılirım kı, maıyetmdeki subaylanmız onun bu halinden hiç mem nun değildiler. Gerçi belli etmemeye çalışayorlardı ama, ne de olsa çektiklerl yürek azabı yüzlerinden anlaşılıyordu. O meydan» çıkmca her biri bir köşeye siniyor, veya kamarasına çekiîiyordu...» Adı şimdı unutuimuşlann arasına karışan bu Osmanlı şehzadesi Osman Fuat Efendi, asImda gerek Birinci Dünya Sava şmın gerekse savaş sonrası gelışrnelennın en ilgi çekıci olay larından bir tanesinin merkezidır. 27 Ekim 1918 günü başlayan ve Osmanlı Imparatorluğunun fıılen Bonunu getırecek olan Mondro» mütarekesınde Şehzade Osman Fuat Efendi'nin adı uzun uzun geçmıştır. <2) Bu mütarekede Türk delegasyonunun Başkanı Rauf (Orbay) Beydi. Galıp tarafın temsılcisi de Vis Amıraı Galthorpe'di. Istanbul'daki İzzet Paşa kabinesı, Mondros'a giden TUrk heyetine, ajağıdaki talimatları vermışti: «Yunan gemılerinin Boğazlardan geçmesine müsaade edemeyız. Menaleketın hiç bir noktasma asker çıkartılmayacaktır. Mütarekeyi müteakip Almanya'nın Türkıye'ye ödün vermesi de vam edemiyeceğinden, memlekete nakdi yardım sağlanacaktır v.b .» Osmanlı hükümetinin Mondros'a getirdığı şartlar bunlar Para Tardımı bile ıstenilecektir Ama Inçılizler, bu şartlan dinlemeden kendi «artlarmı ilerı sürüyorlar. Buna gftre Ulkemiz ışgal edüecek. ıdare fıilen galıp devletlere geçecektır. 5^jfc su Bu arada, Ingilizler mütareke şartlan arasında şu raaddeleri de ileri sürüyorlar: • Trablus'ta, Bingazi'de bulunan Osmanlı subaylannın en yakın Italyan garnizonuna tesllmi. 0 Trablus ve Bingazi'de, Mısrata da dahil olduğu halde, işgal edilen lımanların en yakın ltilaf garnizonuna teslimi.. 27 Ekim 1918 gunü öğleden sonra yapılan İkinci oturumda, sıra bu maddelere geliyor. tngılız delegasyonu. «Trablus ve Bingazi'de bıılunan Osmanlı subaylarının İtalyan garnizonuna teslimı» maddesinı ıleri sürüyor. Osmanlı delegasyonu bu maddenm kabul edılmeyeceğıni belırtmesi uzerine de, görüştimesi erteleniyor. 28 Ek»m günkü 3'üncü oturumda, aynı konu ycniden konferane .hejetuiMv öBünd«dt» ,1% . giliz Amirali Galthorpe, on yedinci maddeyi yeniden okuyor: ...En yakın italyan garnizonuna teslimı .. Osmanlı heyetinden Reşad Hikmet Bey, Osmanlı subaylannın îtalyan garnizonuna tosliminin imkânsız olduğmru söylüyor. Çünkü bu subaylar konusunda İtalyan elçısi ile daha önce görüsulmUs v e Istanbul hükümeti gen dönmelerine razı olmuştur. Ancak Trablus'ta bulunan subaylar, kendi hükümetlerınin emrıni de dınlememiş ve savaşı kesmemışlerdir. Hatta Osmanlı hükümeti bu du ruma çok kızmıs ve Trablus'ta işgalci Italyanlara karşı çarpişan Türk subaylan uzerine asker göndermeyı tekhf etmiştir. Ancak buna da, Italyanlar razı olmamıştır. Enver Pasa, Orta Asya'da bHecek macerasnts azanaa yolda, bir dönemin gurültüsunü yaşamıştı. Rauf Bey, bu açıklamadan sonra şöyle konuşuyor: «Trablus'laki subaylann teslün olmalan ıçin kendilerine emır verecek olursak, emri yenne getirmezler. Devleti aliyye bu emrin yerine getirilmesinı taahhüt edemez. Yapüacak bir sey varsa, o da kendileriyle alâkayı kesmektir.» Sonunda Ingilızler ve Osmanh«hej«tj, rvatandan binterc» k » lometre uzakta çarpışan Türk subaylan için «u karan ahp, nıhai madde halıne sokuyorlar: «Trablus ve Bingazi'de bulunan Osmanlı subaylan en yakın îtalyan muhafaza kıtaatına teslim olacaktır. Osmanlı hükümeti teslim emrine uymadıklan takdirde, haberleşmeyı ve yardımı kesecektır.» Bauf Bey, bu sırada Trabluıgarp'dakı Şehzade Osman Fuat Efendi'nin geri dönmesinin temınıni teklif edıyor. Amiral Galthorpe, teminat veriyor. îngilız hukumetı, mütarekeden sonra diplomasi yoluyla Şehzade'nin Istanbul'a getirilmesi için en büyük nüfuzumı kullanacaktır. Ama mütareke şartlan arasına siyasî bir madde ılavesi mUmkün değildir. Yakup Kadri'nin vapurda gör dugü Şehzade Fuat Efendi, i*. te bu kimsedir. Istanbul'un teslim bayragı çekmesı uzerine, İtalyan somürgesi Libya'da bir gerilla savaşı sürdürmekte olan bu şehzade ve beraberindeki Türk subaylan sonunda savaşı kesmek zonmda kalmışlardır. Italyanlann izin vermesi üzeri • ne, Istanbul'a donmektedir Şeto zade ve subaylar. Aralarjnda, sonradan Cumburiyet ordusunun Genellnmnay Başkanı olacal Mıralay Abdurrahman Nafi7 3ey de (Orgeneral Abdurrahman Nafus Gürman) vardır. Osmanlı tmparatorlugu çökmeden önce, Kuzey Afrika'daki topraklan bu günkll Libya'yı meydana getiren Trablusgarp vilâyeti ile Bingazl mutasarnflığından meydana geliyordu. Buradaki Fizan sancagı, Abdülhamid devrinde siyasl mahkumlann sürüldUgü y w olarak hâlâ hatırlanır. îtalya, 29 Eylill 1911'de Trablus'a saldırdı ve 18 Ekim 1912* ye kadar süren savas başladı. Bu savaşı yürüten Türk birliği, topu topu 3000 kişiliktir. Ancak pek çok vatansever subay gönüllU olarak: Trablus'a kosmuştur. Bunlarm arasında En FARIN: Yerli ve yabancı sansür ( i ; Yakup Kadri Karaosmanofln • VaUn Yolunda Selek Yayınlan 1958 S. 83 (2) Ali F. Türkgeldi Mondros ve Mudanya Mütareke' lerinin Tarihi • 1948 • S 69 73. (3) Şevket Süreyya Aydemir Enver Paşa Remzı Kitabevi 1971, Olt 2 . S.' 234. DİŞİ BOND ugfg ^ Mi 0 ' Â&'^i TİFFANY JONES CC^7 W^l GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle