16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CüMHTJRÎYET 14 Şubat 1973 an!, edebiyat alanmda kimi yazar üstC yararlar, şair üstü şairler (!) vardır; derler ki, «Bize okurlar vız gelir!» Gelmez ya öyle kasıhrlar... Okur çok kültürlü olmalıymış da çok kultürlü yazarın, şairin dediğini anlamalıymış. Şöyle bir düşünelim: Bir toplumda, bir ulusun içinde kaç yazar, kaç şair kendisini bilen vardır? Deneme, başyazı, fıkra yazan, gazetelerde yorumcu kaç eli kalem tutan kişl sayabiliriz. En ileri, en gelişmiş ülkelerin kültür oranına göre bir hesap ertelim; bol keseden bu yazar, şair, düşünür, yorumcu sayısının tutan diyelim ki beş yüz, beş bin... Yine ülkenin, bir ulusun, toplumun okur yazar oranına göre, OKURU, YAZARLARINA göre kaç kat fazladır? Ülkemizde örneğin, magazin gazeteleri bir yana bırakırsak. gazete okuru beş yüz bini geçmez. Bu okur çoğunluğunu ya da azınlığını üçü beşi geçmeyen aklı başında gazetelerimiz düşünmez, adam sende derse, okurlan ile ilişki kurmazsa, ne demeye ortalığa çıksmlar? Bugünün uygar dünyasında, gazete, bir haber ulaştırma aracı olmaktan çok, iç ve dış olayları yorumlama haberleri tamamlama ve yurttaşları uyarma aracı olmuştur. Okurlanyle ilişki kuramayan gazeteler zaten ortalığa çıkamaz. Çıksa da ilgl göremez. Bunun en canlı örneğini, geçen yıl CUMHURİYET vermiştir. Bir era okurlan ile Uişkisini kesince, çok zor tfuruma düşmüş; giderek aydın okurlarını bile küstürüp, kendisine karşı boykota greve bile diyebiliriz sürüklemiştir. Sonra yeniden okurlarıyle ilişki kurunca eski itibarını hemen kazanmıştır. Hiç okursuz gazete düşünülebilir mi? Hemen sözü burada EDEBİYATA getirelim: Nasıl okursuz gazete düşünülemezse, okursuz şair, okursuz romancı, hikâyeci de düşünülemez. Ayrı ayrı her gazetenin kendine özgü okuru olduğu gibi, her yazarın, her şairin de kendisine özgü bir okuru vardır. Bu yazann, şairin yazdıklanna bakar: tıpkı magazin gazeta okuyan okurların bulunduğu gibi. fikir gazeteIerini okuyan okurlar da vardır. Şairin yazarın tutumu, anlayışı, eserleri, belli bir okurun malı olur. Çünkü ister gazetede yorumcu, uyarıcı, ister fıkra, ister haber yazan olsun: yazar, söyleyecek bir sözü olan kişidir okuruna. Edebiyatta da bu kural değişmez: Sanat yapan romanla, hikâyeyle, tiyatroyla yazarların da okurlanna elbette söyleyecek sözleri vardır. Hani «Okur bana vız gelir!• sözü, yazarlar için fantezi olmaktan öteye gidemez. Şairler içinse, intihardır; çünkü şiir, çoğunlukla okurun duygu H Olaylar vc görüşler YAZAR OKUR İLlŞKİSÎ SAMİM KOCAGÖZ larına seslenir. Şair, okurları adına, okurlannın duyup da seçemediği duygularını ortaya koyarken; okuruna bilmece çözdürmeye kalkışırsa biçim, sözcük oyunlarl ile okuru ile ilişkisini koparır. »iz olduğundan: sözcük oyunlarına sapmışlar; «blz bunahyoruz» diye tutturmuşlardır. Bunalım nedeni olarak da Demokrat Parti'nin baskısını İleri sürmüşlerdir. Elbet böyle bir baskı, şairleri eğer korkak değilse, «yetenekliyse durduramazdı, bunalıma sürükleyemezdi. Namık Kemal, Abdülhamit'in baskısmdan örneğin, hiç de bunalmamıştır; söyleyeceğini söylemiştir. Ondan sonraki şairler de susmamıştır çeşitli baskılar karşısında. Giderek bunalan sairlere karşın, yukarıda adlarını andığım şairlerimizin çoğu. Demokrat baskısı, şu baskısı bu baskısı cîemeyip, bugüne değin şiirlerini sürdürmüşlerdir. Bu söylediklerim, roman, hikâye tiirü için de geçerlidir. Birara yeni biçim, yeni anlatım diye tutturmuştur 50, hele 60 sonrası hikâye yazarlan. Şu bir gerçektir ki, Çehov'dan, Gorki' den beri en az, bütün dünya yazarlannda hikâye anlatımı değişmemiştir: Toplum ve insandır konu. Topîumla kişinin ilişkisidir konu. Giderek kişi ile kişinin, toplum i!e kişinin ilişkisl, yazarla okurun ilişklsini sağlamıştır. Biçimdeki yenilik, her yazann kendlne özgü özü ele alışıdır. Bir başka deyişle, biçimi, anlatımı, diyelim anlatımdaki yeniliği. özün, öze bakışın getirmesidir. Bir yazarın elbette bir dünya görüşü, anlaj'işı vardır. Dünyayı bir görüş açısı vardır. Ne var ki, sanatın konusu, insan ve toplumdur. Insanm, toplumun duyup, düşünüp de bir deyiş bulamadığı duygularını, düslerini ortaya koymak, insanı kendi kendisine yeterli bir düşünce, hayal gücüne sahlp kılmak; giderek kendi kendisini, toplumu, yönetimi bile eleştirebilme düzeyine ulaştırmaktır. Yazı ile yapılan sanat, hiç bir vakit belli bir felsefenin, düşüncenin emrine girernez. Çünkü kişi ve toplum durmadan Yanlış Tutum Okuru ile ilişki kuramayan şairin, «Okur bana vız gelir» sözü de gülünç olur. Yazı sanatında şiirden sonra hikâye ve roman türünde ckura boşvermek bilsbütün olasıya bir iş değiîdir. Yazann içinde yaşadığı toplumu boşvermesi demek yükümlü olduğu görevd"en, ödevden kaçması demek olur. Hele kaçma olayına, kendine eleştirmeci adını takan kimi sivri akıllı kişiler de katılırsa, biliniz ki o ulusun edebiyatında geçici bir tıkamkhk vardır. Genellikle bu tıkanıkhk, ulusun vardığı güçlü bir aşamadan sonra ortaya çıkar: Örneğin edebiyatımızda, 1950'den sonra böylesine bir duraklama olmuştur şiir türünd"e: Namık Kemalle başlayan, Tevfik Fikret, Mehmet Akiı şiir anlayışîarı, düşünce yapıları ne olursa olsun ve Mehmet Emin'le kurulan bir şiir dünyasmı; (dünyamızı) sonradan Yahya Kemal, Nâzım Hikmet sürdürmüş, bu dünyayı Ahmet Haşim gibi şairler tnmamlamıştır. Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, kendilerine özgü bir yol bulmuşlar, kurulan şiir dünyasını, dünyamızı yürütıcüşler, bu şairlerin dışında daha birçok şair, Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Necati Cumah ve Ziya Osman Saba'ya değin şairlerimiz, süregelen şiir tfünyamızı zenginleştirmişlerdir. 1950' den sonra şiire girişen şairler, ta Namık Kemal' den beri kurulmuş, gelişmiş şiir dünyamızı özde yenileyerek yürütememişler, bu dünyanın içinde güçlü olmadığı için seslerî, yetenekleri yeter eytişlmsel (dlyalektik) aeıd*an devrlmeidlr, değismektedir, gelismektedir. Bir felsefeye bağlahırsa sanat, donar kalır. örneğin vareluşçuluğa bağlanan edebiyatçılann eserlerinde vardığı sonuç, insan kaderinin bir görüş açısında bağlanmasını ortaya koyar ki, bu yapmacık blr edebiyat, insandan ve toplumdan uzaklaşan bir sanat olur. örneğin J. P. Sartre, bizce bir romancıdan çok bir düşünür, bir filozoftur. Çünkü anlattığı toplumun ve kişinin tutumu ve kad'eri, büttin eserlerinde bir kapıya çıkar ki, bu da toplumu ve kişiyi, topîumla kişinin ilişkisin! anlatmaktan uzaklaşır. Camus'nün bizde yanlış anlaşılmasına, eserlerinin bunalımcı olarak yorumlanmasıra, Sartre'ın tutumu neden olmuştur. Sartre'la Camus birbirine karıştınlmıştır. Oysa Camus'de Ikinci Savaş sonu toplumunun ve kişisinin görüntüsü vardır. Bizdeki genç yazarlan, Camus*yü, Kafka'yı yanlış yorumlama aldatmıştır. Ne var ki, örnek olarak bu yazarları almak zorunda değildiler. Çünkü bizim toplumumuzun, bizim insanımızyı, Halit Ziya Uşaklıgil'den beri hikâye ve romanımıza girdiğini ve yerlestiğinî unutmayacaklardı. Tezek ve Planlama Vaktiyle Türkiye'ye çağnlan bir yabaneı uzman Türkiye'de kullanılan enerji çeşitleri. konusunda inceleme yapmak istemiş, bütün ülere anKet soruları» yöneİtmiş: . tliniz sınırlan içinde kullanılan enerii çeşftlerinl bildiriniz. , '•.,"*• •• ; ' .• , Doğu illerinden bir validen cevap: • ' . tlimizde kullanılan ba$lıca enerji kaynağı tezektir. Bıtcevap üzerine yabaneı uzmandan soru; . ' Tezek nedir, kalorisi kaçtır? » Validen cevap: " '. Tezek boktur, kalorisi yoktur. . • ' \ Çok bilinen bu fıkrayı Üçüncü Beş «Yılbk Planlama Kifabı'ndan söz açmak için anlattım. 1973 ' 1977 yıllannı kapîayan kitabımıza göre .Türkiye'de knllanıhm enerji,çeşitleri ikije ayfıhvor; ve. birinciler araşında tezek önemli bir yer tutuyor. Bu bakımdan tezegi azımsamak doğru değil. Gelecek yıllarımızı planlarken tezeği düşünmek zorunda\nz. Hele bugünlerde enerji politikası bakımmdan çık? .maz^a .pJduğumuzu ^üşündükçe tezek ve t'ürevlerini hatirlamayan yoktur» . . . " • . . . ' ; • • * . Yanlış Öğretim Ne yazık ki, genellikle bizfe hikâye, roman yazmak, okulda «tahrir vazifesi» yazmak dfjîin kolay görünür bir sanat o'.arak alınır. Bunda gençlerin hiç suçu yok: Liselerde edebiyat öğretimi bir rezalettir. Kendi edebiyatını bilmeyen gençler, dünya edebiyatının nerede olduğunu bümeyenler, edebiyatnnızla, yabaneı edebiyatları karşılaştıramıyanlar. nasıl edebiyat yapacağım diye ortaya çıkabüirler. Bu bileyeterli değildir: Bir roman, hikâye yazan için* sosyal bilimler, kendi fikir, düşünce, tarih bilimi çok çok önemlidir. Bütün bu bilgileriyle kendi insanına dönük b'ir edebiyat yapârkeh, knndi otfurunu da düşünmek zorundadır. Bilgiçlik taslamadan eserini. en kültürlü okuru ile, en meraklı okuruna okutabilmelia*ir. ArarJların bir atasözü vardır: «Hayrül umuru evsatuha». Hani her işin ortası hayırlıdır. Bu söz, tutuculuk anlamına değil de yazarlar için düşünülürse, yazar, okurlan ile ilişki kurabilmek için ortalama bir dil, bir anlatım bulmak torundadır. Her toplumun kendi içinde bir kaynaşması, yaşantısının koşullafı vardır. Her toplumun da buna göre okuru vardır. Bu koşullar içinde yazarın en büyük başarısı, her çesit anlayıştaki okurunun elin den tutabilmesi, okurlanyle ilişki kurabilmesidir. YALNIZLIRTAN RURTULUŞ OKTAY AKBAL Evet Hayır DECIŞlKLlK ve ASKERÎ YARGI nayasa değişikliği Meclis'te görüşülmeye başlandı. Görülen o ki, Komisyondan geldiği gibi bu değişiklik Meclis'ten de geçecektir. Bugüna kadar kabul edilmiş olan değişiklik maddelerinden bir tanesi vardır ki, kamuoyunda hemen hiç tartışılmadan, olağan karşılanarak kabul edilmiş bulunmaktaclır. Oysa bu degişiklikle askeri yargı ve askerî yargıda yargılanma durumunda olacaklar için gerçekten lpinden kurtulmuş bir Demokles küıcı yaratılmıs olmaktadır.  Bir yalnızlık demiştim. Çok yalnızlıklar tanıdım. Ama böylesi, flkiydi. Yazarlık yalnızhğıydı bu. Herkes susmuş, susturulmuş, bir sen kalmışsm, ya da bir iki kalem daha... Boşlukta seslenircesine yazıyorsun. Çevren boş. Düne dek toplumca el üstünde tutulan, her gün yazılarmı yüzbinlezin okuduğu yazarlann kınlmış kalemi. Bir yoldasrn, tek başına. Düşsen de elinden tutan olmayacak, ardmd^n gelen, önünden koşan, gelmeyecek yardımma. Bir inanç, bir kutsal ülkü bellemişsin, gönül vermişsin. Gücü ondan alıyorsun. Tek başına da kalsan sonuna dek gideceksin. Kendince, kendi gücünce... Güç de verir kişiye yalnız olmak. Gücünü de alır, kırar kolunu kanadınu Yazar yalnızlığı iyidir bir bakuna. Ama güncel konulan işleyen gazete yazarlığı başka tür bir yazarlıktır. Oturur odanda yazarsın romanını, öykünü, oyununu, denemeni. Istediğin kadar yalnız ol, zaran yok. Dünyada bir tek sen yazıyor sanırsın o konulan. Belki daha iyidir, daha güçlüdür öylesi. Ama gazete yazarhğında tek başına kalmak, belirli konulan, belirli yönde, belirli ilkeler çerçevesinde işleyen tek yazar, ya da bir iki yazardan biri olmak kişiyi balta girmemij ormanlarda bir başına kalmış ürkeklere döndürür. Bir yıldir bâyleydim ben de!.. Devrimci gazete yazarlan, ya da sola açık Kemalist aydmlar. proflar, yazarlar bir suskunluğa iülmişti. Kimi küsmüş yazmıyor, kimi ürkmüş yazmıyor, kimi önlenmiş, kınlmış, suçlanmış yazmıyordu. Bizler de bir yıl yazma olanağından yoksun bırakıldık, su ya da bu yoldan. Şonra başladık gücümüzce yazmaya, birşeyler vermeye okurlara.. Ama o kocaman, göz alan bir yalnızlıkta... Bir bakıyorum sevinçle: Yalnız değilim, yalnız değiliz art*. Türkiye sorunlannı gerçekçi, devrimci, ilerici bir gözle gören. anlayan, işleyen gazete yazarlan yavaş yavaş kalemi alıyorlal ellerine. Küskünlük çıkmazından çıkıyorlar. engelleri kaldınyorlar birer birer.. Alıyorum gazetemi, Nadir Nadi her zamankl sağlam devrimdliğiyle okurlanna sunuyor aydmlıklan. IIhan Selçuk köşesine dönmüş. Altan Öymen bana sütun arkadaşı olmuş. Sadun Tanju haftada bir konuşmakta... Universıtenin aydın görüşlü profesörleri, öğretim üyeleri yavaş yavaş bir garip karanhktan sıynlmaya başlamışlar. Aybar. Sandalcı, Bisalman, daha ötekiler okurlannın düşüncelerini. bakışlannı devrimci konular üzerine çevirtmiş... Yeniden başlamış mutsuz çoğunluğun yaranna çalışmalar, yazılar. Bilinçlenme, bilinçlendirme akımı... O garip yalnızhktan kurtulduğumu duyuyorum artık. Bir görevdi o günlerde devrimci ışığı sürdürmek, uyanık tutmak çağdaş uygarlığın gereklerine inanan, inanmak isteyen kafaları. Ne denli savaşçı olmasan da ister istemez savaşmak karanlık güçlerle... Bu güç dönerde bunu başardımsa ne mutlu bana. O yalnızlıktan kurtulduğumu duyduğum şu anda kendi kendimle hesaplaşıyorum Eski yazıları okurken görevini az çok başarmıs. kişinin huzurunu yaşamak... Yerinde, zamanında görevini ^ p tığına inanmaktır bir yazann mutluluğu... Şimdi hep birlikte işleyeceğiz halk yaranna konulan. Bir bir açılacak gerçekler gözler önünde. Saklı kalmış yönleriyle™ Bu konulan benden daha yetkiyle açıklayacak. anlatacak, inandıracak genç arkadaşlar yetişti. Bizim kuşak görevini ne denli yaptı? Orası belli defil daha. Atatürk Çumhııriyetinin ilk kuşagıyız biz: Çetin Altan'ı, llhan Selçuk'u, Altan Öymen'i. Ecevifi, Feyzioğlu'su, Demirel'i. Boıbeyli'si, Sandalcı'sı, Avcıoğlu'su, SoysaVları ile... Yaşlan kırk, elli arasında bir kuşak.... Kimi ordaymış buraya atlamış. kimi yerinde saymış, kimi gerilerde kalmış .. Ams şimdi daha inar.lı, daha bilgili, daha bilinçli bir kuşak var, yetişmiştir. tş başına onlar gelecek çok yakmda. Bizim kuşağın günahı sevabı o zaman anlaşılacak. Politikacılan, yazarlan, gazetecileri, şairleri. her şeyiyle... Kim başardı görevini topluma karşı, kim kaçtı bu görevden, kim ihanet etti, kim onur kazandı? Yalnızlıktan kurtuldum, sevinçliyim. Bu sayfada birbirinden seçkin yazılar okuyorsunuz, okuyacaksuıız. Bir edebiyat adamının, bir öykü yazannın. hiç bir zaman gerçek bir politikacı olamıyan, olamıyacak olan, toplum sorunlannı ancak bir duygu adamının bakışıyla insancıl bir yurttaşın açısmdan gören. görebilen bir yazarm, benim, tek yanlı görüşlerinden kurtuldunuz. Buna en çok ben seviniyorum. Sorumluluk agır yüktür. Bunu gereği gibi duymak gerek. Ben her zaman sorumluluk nedir bildim. Belki de tek bildiğim ya da en çok büdiğim sey bu... 1961 ANAYASASINDA, ASKERÎ MÂHKEMELERDE, ÇOĞUNLUĞUN HÂKİMLERDE OLMASI, TEMÎNAT YÖNÜNDEN ŞART SAYILMIŞTI. ŞİMDİ YAPILMAK İSTENEN DEGİŞİKLİKLE TEMİNATTAN YOKSUN KALINACAK ENİS ÇOŞKUN UVVKA.T) Anayasanuzın 138. maddesl «Askeri mahkemelerde Uyelerin çoğunluğunun hâkim niteliğine sahip olması şarttır.» hilkmünU dUzenlemektedir. Şimdi ise getirilmekte olan değişikliğe göre, «Savaş halinde bu şart aranmayacaktır. tlk bakışta denilebilir ki; bu şart savaş haline ilişkuıdir, savaş halinde ise savaş suçlulannın yargılanmasında bir takim ayncalıklann olması doğaldır. Lâkiri, böyle düşünenler şayet 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununu hatırlarlarsa durumun çok daha değişik olduğunu anlayacaklardır. Çünkü, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 18. maddesine göre Sıkıyönetim Mahkemelerinde savaş usulü hükümleri uygulanmaktadır. Şu hale göre; Anayasamıza getirilen bu degişiklikle bundan sonra Sıkıyönetim Mahkemelerinde iki hâkim bir subay üye yerine iki subay bir hâkim, ya da belki tamamen subaylardan oluşan bir kurul karşısında yurttaşlar yargılanacaklar, tufuklanacak ve cezalandınlacaklardır. Bu savaş hali deyimi son zamanlarda özellikle 353 sayıh Askerî Mahkemeler Kurul uşu ve Yargılama Usulü Kanunundaki değişikliklerde oldukça sık kullanılmış bir deyıradir. Bu deyimin arkasında yapılan yasama çalışmalan sonucunda bugün Sıİayönetim Mahkemelerinde uygulama alanı bulan birçok değişiklik getirflmiştir. Parlamenterlerimiz, anlaşılan getirilen bir değişikliğin savaş haline özgü oldufu gerekçesini gördüklerinde üzerinde çok durmamakta, ince eleyip sık dokumamaktadırlar. Nitekim, birçok parlementer ve meslektaşımızın Sıkıyönetim Mahkemelerinde savaş usulü hükümlerinin uygulanmakta olduğunu bilmediklerini görmekteyiz. Anayasada yapılmakta olan bu değişikliğin önemini daha iyi belirleyebilmek, anlayabilmek için askerî mahkemelerin kuruluşunu 1961 Anayasasından önce ve sonrası ile kısaca gözden geçirmek sanınz hem gerekli hem de yararlı olacaktır. tan sonra 1330 ve 1332 tarihli Kanunu muvakkatlar ile devam edip Türkiye Cumhuriyeti dönemine intikâl ettikten sonra 1930 yılında yürürlüğe giren 1681 sayılı Askeri Muhakeme Dsulü Kanununa ulaşmıştır. Bu kanun da 11 defa değişikliğe uğradıktan sonra, bugünkü 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama UsulU Kanunu yapümıştır. Konumuzu ilgilendiren bölümü açısmdan bu her iki kanun dönemine baktığımızda 1961 Anayasasından önce askeri mahkemelerde çoğunluk subay larda (daha önceleri tamamı) iken 1961 Anaj'asası ile, hukuk devleti ve hâkim etminatı ilkelerine uygun olarak, geçmişteki tecrübelerin ısığında çoğunluk hâkimlere verilmiştir. Bu itibarla konumuzu daha çok aydınlığa kavuşturmak amaciyle 1961 Anayasa yapım çalışmalarını gözden geçırmekte yarar vardır. Anayasamızın 138. madcfesi önce «Askerî mahkemelerde, üyelerin tamammın hakimlik niteliğine sahip bulunması asıldır. Her halde, bu mahkemelerde, uyelerin çoğunluğunun hakimlik niteliğine sahip olması şarttır» biçiminde kaleme alınmiştır. Madder.in bu düzenlenis biçimi tartışmalara yol açmıştır. Uzun süren görüşmelerden sonra ise Komisyon sözcüsü, «Askerî mahkemeler harpte ve sıkıyönetim zamanında sivilleri dahi muhakeme edecektir. Eğer orduda fiilen aktif hizmet gören üve sayesind'e asker! ihtiyaç ve zaruretlerln gözönünde tutulması sağlanmak isteniyorsa, bir tek flyenin dahi ordunun eörüşünü beürtmesine imkân vardır. Unutmayahm ki, so nunda verilecek karar kazai bir karardır. Kazai kararda İse, hukukculann coğunlukta olmast lâzımdır. Hic degilse bizim sistemimJzde...» (2) diyerek mad deyi bugünkü haline getiren bir önerge vermiş ve Kurucu Mecliste bu önerge kabul edilmiştir. Komisvon sSzcCsünü bu noktaya eetiren ve mahkeme kunilu srasın6*a nubav üye bulunmasını isteyen Kurucu Mecli* üvelerinin eöruşterini gözden geçirirsek konu daha blr «ydınlık kazanacaktır. Kunıeu Mecliste madde haickmda ilk sözü alan îhsan Kabadayı. «Haien yürOrlükte hv1'inan A^kert MuhaVeme Usulü Kanununa göre; askert mahkemeler bir (askeri adlî hakim) 51e ikl subav üyeden kurulurlar. îtiraf etmek Hzımdır ki bu kurulu» da hatalıdır. Mahkemenin vereceSi karann Vazal bir Varar h"'HveTİn1 Vazanmasi lcin, teşkil edilen mahkemedeM hakim nitelitine «»hip Hmselerin ek'erivette olması gerektir. Fakat askert disJpllnf re tskeH torjluiiıSunun, TKmhakemesi eSrülmekte olan hafflse hakkındikl temavülünu tesWl edeeek ha kim niteHBîie sahio oimavan bir askert üyenln Bzel mahkemede bulunmasınd«M favdav» isaret etmek Jsterlm...» (3) demistir. Ondan sonr» konuıan flys Rauf GSkçen de ıskert mihkemelerin Bzel •* nrf «skerleH konu alan blr mahkeme olması nlteli?ine lşaret ettikten sonra, «Şîvîl toplum Içtn&'e »nât ğımız dislplin ile, orduda aradığımız dısiplin arasında çok fark vartfır. (...) Disiplini tesis edilmiş bir yerde, aynı suç için verilen bir ceza, disiplinia zayıflamış bulunduğu bir yerde verilecek cezadan farklı olur. (...) Burada üye subay âdeta blr bilirkişi olarak hizmet görmektedir. (...) Mahkeme heyetinde subaylann bulunmasının faydası çoktur. Subaylar önlerine gelen meselelert disiplin yönünden tetkik ediyorlar, halbuki hakimler, meseleleri objektif bir yönden tetkik ediyorlar.» (4) diyerek eleştirilerini dile getirmiştir. Tarihçesi Türkiye'de askerî mahkemelerin, askerî vargının tarihi Osmanlı İmparatorluğunda Orhan Bey'e kadar uzanan geniş bir zaman dilimini doldurmaktadır. Osmanlılarda yargı yetkisi ve hakkı Hükümdara aittir. Padişah bu hakkıra ve yetkisini (rreylerinde müstakil» kşdılar aracHığı ile kullanmaktaydı. «Orhan Bey zamanında ihdas ve I. Murat Bey zamamnda yeniden teşkil ve tensik olunan ordunun aldığı mahiyet ve ordu mensuplannın cemiyet içindeki durumlan nazara almarak bunlara ait şer'î, hukukî ve örfî davalann hallinin ordu ile birlikte hareket edebilen hususi bir mercie bağlanmasını lüzumlu kılmiş ve ordu için aynca bir kadı nasbolunması zaruri görülmüştür. (...) Os manlılar bu ordu kadısına (Kadıasker) Unvanını verdiler. Bidayette askerlerin biiumum davalanna bakan kadıaskerlerin bu selahiyetleri kısa bir zaman sonra askerlerin mesleki suçlanndan dolayı cezaîandmlmalannın âmir ve mafevklerine ve hususi surette teskil olunan hevetlere tanınması suretiyle bir tahdide tabi tutulmuştur.» (1) Yeniçerilerin kaldınlmastndan sonra Türkiye'de askerî yargıya iliskin yeni bir dönem baslamıştır. Kanunnamei cezaiye ile başlayan bu dBnem, fmparatorluk TEŞEKKÜR Eşim öğretmen Tesekkür Böbrek taşı ameliyatımı 5 başan ile gerçekleştiren, örnek İnsan Ürolog Op. Dr. SEVİM ÖZKAN'ın 1.2.1973 tarüünde H. Paşa N"mune Hastanesi 1 inci Dahiliye servisine yatınlm" . senelerdir bizleri merakta bırakan karın sancısının bağırsaklarındaki ehemmiyetsiz kolitten ileri geldiği anlaşıldığı ve gereken tedavisi yapılarak 12.2.1973 tarihinde de taburcu edilmiştir. Hastanede yattığı süre içinde gösterilen ihtimam ve ilgilerinden dolayı servisüı mütehassıs GÜRBÜS BARLAS'a Dr. MECDt ÜNER Rahmi Baykam, Nedim Serim Ue Asistan Dr. Ayni Hayat Durmuşoğlu, Nadi Kayan, Çetin Aydoğmuş, Muzaifer Yazıcıoğlu, Cahit Evliya. Hem|ire Hamiyet Gürdoğan, Hanife Akbağ ve diğer hastabakıcılanna teşekkürlerimi basın yolu ile de duyurmayı borç bilirim E«i: CemU ÖZKAN Cumhuriyet 944 «•••••••••••1 •••••••a•••«•••••*•••••• vardımcUan Asis. Dr Saml Bey'e, Asis. Dr. Koray Bey'e, Narkozıtör Dr. Baha Bey'e, servis hemşireleri; Miss Güven, Miss Karadeniz, Mrs. Çahkoglu, Miss Alkan, Miss Pelin, Miss Güler'e ve Arnirâl Bristol Hastanesi türa personeline teşekkürlerimizi sunanz. Suat Diniersöz ve Eşi Ziraat Meslek Okulu SAMSÜN ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••.' Cumhuriyet: 945 •••••••••••••••••••• • • • • O OK 1 OR Süreyya ATAMAL Upr. Orolog Sıraselvtler 89/2 Telefon: «4 59 44 T A KS tM •••••••••••••••• Yine Kurucu Meclis üyelerinden Abdülkadir OKYAY, meslekten Dünyada en güç lş hâkimlikgelen bir kişi olarak askeri yargı tir. Gerçek bir nâkim yargılanın sorunlannı anlattıktan ve madan en çok korkan kısidir. «Adlî fimir hem müddeiumumi, Hâkimlik bir takım nitelikler ıs iıem sorgu hâkimidir. Herhangi ter. Bunlarm en başında bilgi bir hâkimi istediği zaman yerin • gelir. Hukuk bügisı olruayan den oynatabilirler. Adlî âmire im bir kimsenın hâkimlik yapması, za attırmak için askerî hakimler icabında kişilere ölüm cezası kapıda beklemektedirler. Hâkimle vermesi asla uygun ^örulüp kare teminat verdiğimiz bu sırada, bul edilemez. hâkimler dosy» memuru olarak kapıda bekleyemezler. dedikten Sonuç sonra askeri mahkemeler için de Henüz vakit geçmiş değildir. şöyle konuşmuştur: «Askerî mahkemeler iki türlü suça bakarlar. Parlamenterlerimiz, bu değişik lik üzerinde tekrar durmak ve Birisi doğrudan doiruya askert düşünmek fırsatına sahiptirler. suçlardır. Birisi de umumi hüküm . Türkiye Curahuriyetinin 50. yılere tâbi olan suçlardır. (...) Askerî mahkemelerde sırf askert suç lında Cumhuriyetin kaç yılının Sıkıyönetim altında geçmiş oldulann rüyeti sırasında bir askerin ğunu hatırlamak bile yapılmak bulunması doğru ve isabetlidir. Fakat askerî suç haricinde umumi istenen bu değişikliğin önemini hükümlere tâbi olan suçlara rü kavramamıza yeter. Sıkıyönetim yet edilirse, buradakfkararda su dönemlerinde hem genel adliye mahkemelerinden genel davalan baylann bulunmasına ihtİ3raç yok Sıkıyönetim Mahkemelerine altur.» (5) mak ve hem de o mahkemelerin 1961 Anayasası hazırlanırken sahip olduklan teminattan Sıkı138. madde üzerinde daha pek çok yönetim Mahkemelerini yoksun konuşmalar yapümıştır. Bütün kılmak sonucuna parlamenterbu doğrultudaki konuşmalarm lerin engel olmalan şu anda en ışığmda da yapılan ikinci görüş önemli ve âcil görev ve sorummede yukanda satırlanmız ara luluklandır. sında yer verdiğimiz Anayasa KoUnutulmasın ki, Anayasada yamisyonu sözcüsünün konusması ile madde «Askeri Mahkemeler pılmak istenen bu değişikliğin kesinleşmesi halinde, subaylarde uyelerin çoğunluğunun hâkim dan oluşmuş bir askerî mahkeniteliğine sahio olması şartür» sek lini almıştır. Maddenin bu biçim menin vereceği karann hukuM de düzenlenmesinde yine Komis liği ve kazai niteliğinin bulunmayacağı daha 1961 Anayasa yayon sözcüsünün konuşmasından öğrendiğimize göre: «Askert Mah pım çalışmalan sırasmda Kurukemelerin, harp ve sıkıyönetim cu Mecliste işaret edilmiş bir gerçektir. zamanında bütün sivüleri de mu hakeme etmesi bahis konusudur. O halde umumi mahkemelere ta (İJT AKMANER, î . FevıJ: Tür. nıdığımız teminatı, bunlara da ta kiyede askeri kazanın tarihnımamamız için hiç bir sebep yok çesi; Askeri adalet mecmuası, tur» biçiminde dile getirilen aske Yıl 3, Sayı 10, Sh. 643. rî mahkemelerin teminata kavus(2) Komisyon söıcüsünün koturulması ilkesi hâkim olmuş• nusması için Bkz. ÖZTÜRK, tur. Kfizun: T.C Anayasası CSlt Maddenin Millt Birlik Komite3, Sh. 3597 Türklye tş sinde görüsülmesiride de iki nokBankasi Kültür Yayuüan ta üzerinde durulmuş olduğunu 1966 görmekteyiz: Birincisi. Tİurulun (3) a. g. e. Sh. 3574^575, tamammın hâkim niteliğinde ol(4) a. g. e. Sh. 35763579 ması halinde personel yetmezlüH sonmu ile karsılaşılacafıdtr. Bu (5) a. g. e. Sh. 35813582 Förüşü dile getîren Saml KÜÇÜK: (6) », g. e, Sh. 3604 «Hâlen ordudaki hâkimlerin mik(7) a. g. e. Sh. 3604 tan tümen mahkemelerinl teşkil edeeek miktsrfa deeildfr. O'halde »çoğunluğun» tâblrt bnrada fayda getireeektir» demistir. (6). N İ K  H Öte yandan Haydar TÜNCKAYaşamlanmızı NAT da Kurulda subaylann bubirlestirdik. luTima«nnm temlnatı ortadan kalAyten Celilotln dıracafmı »ne stlrerek trörüşü(Erbas) r.ü: «Mahkemelerin hökmünden Rıdvan Erbaş şüphe olmasın. Hâktm niteliğl ol Belediye Sarayı mayan kimselerin karanndan fa7 13/2/1973 la adalet beklenemez» (7) diyer»!' »avtmmuşrur. 1981 Anayasası yapıürken suCumhuriyet 948 baylann askert mahkemelere girmeleri jgörüldüğü gibi yalnızca askerî gereklerle kabul edilmiştir. Kıta disiplinini yakmdan bilebileceklen ve bu konuda mahkeme kurulunu aydınlatabilecekleıj gibi düşünceler, eskeri mahkeme kurullarına subay Uyelerin de katılmalan sonucunu doğurmuştur. Ama askeri mahkemelerm kararlaruun ınandırıcı olabilmesı kazai bir nitelik taşıyabilmesi için tte çoğunluğun hâkim niteliğindeki üyelere ait olması görüşü uygun bulunmuştur. Çoğunluğun hâkimlerde olmasuun mahkeme te minatı için şart olduğu açıklanmıştır. Şimdi ise yapılan değişiklik tamamen temınattan yoksun mahkemelere cevaz vermek sonucunu doğuracaktır. Hem de askeri davalar için değil, genel davlar lgin bu değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikten sonra, teminattan yoksun, nufcuktan anlamayan üyeıerden oluşmuş bir • makam önünde klsiler yargılanacaklardir. Bu mad^eye Uişkin değişüdik, Devlet Gü venlik Mahkemeleri ve Sıkıyönetim Mahkemelerinin sıkayönetimden sonra da görevıerine devam etmelerine ilişkin değişiklik önerilerinden daha tehlikeli, daha anti demdkratik, so nuçları doğuracak niteliktedir. Kişi özgürlükleri bu halde' ta. mamen ortadan kalkacaktır. Kişilerin hukuk teminatı bulunma yacakdr. Hukukla ügisi olmayanlar hukuku uygulama üe yet kilendirileceklerdir. Işte "bu düşüftoeler nedeniyledir ki basit bir işi yapmak,' Devle'tin yayımladığı Planlama kitabına başvumnak gerekti. Biz de başvunfuk. Birtakım gerçekleri temel ki.taptan çıkarmanın yararh olacağını düşündük. Yanlış düsünmemişiz. Planlama kîtabınm bize verdiği bilgilere göre Türkive'dç enerii politika:ınfia oynanan oyun sudur: (T) Önce Türtfiyede milli petrol davasl ' baltalanmış, petrol konusunda dışa bağımlı durum altmışaltıya bağla'nmıstır. . ' (î) Sonra Türkiye'nin hıdVoelektrik üretim tesisleri çeşitli biçimlerde geciktirilmiştir. , .' (T) Bütün bu. işleri yapanlar Türkiye'de yabancj sermayeyle işbiriiSi vâpançıtor çevreleridir. " ' .' . Şimdi içinizde :.''.' ' •'.... Bunlan nerede,n çtkanyorsuh? diyecekler bulunabilir. •. .••'...•'. O zaman Üçüncü Beş Yıllık Planlama kitabıriın 61Tne! sayfadan başlayan Enerji Sektörü bölümünü okumaya başlayalım. Bu savfada şu satırlara rastlayacaksınız: • Ham petrol flretiminiri Birind Plan dönemlndekl önemli artıss rs|men tkinci Plan dSnemindeki dnraklama ncdenivle talebin (enerjî taleblnin) karşılanmasında dıs enerii kaynaklarına bağblık artımstır.» Sayfa 619'da şu satirları okuvacaksmız: « Havagazt üretimindeki artıs sınırlı kalmış, buna karsıhk petrol kaynaklı fueloil ve LPG kullanımı büyük ölçflde srtmıştır.» Gene ayni sayfadan; ç Elektrik enerflsinln üretim kaynaklanna före dagılımı yıldan vıla bfiyük dcğismeler göstermiş. ancak toplam üretim içindeki hidrolik enerji payı planlı dSnemin basmds ve ionunda aynı kalmış, bv alandaki plan hedefleri çerçeklesentemiştir.» Gene aynı sayfadan: « (Enerji sektöründe) üretim tesisleri zamanında bttirilememiş ve bu dnrum plan dönemi baştnda dikkate alınmayan pahafı. dısa bağlı üretim kaynaklarını knllanan nisbeten kısa ömürlü bazı yeni tesislerin ele alınmasını gerektirmiştir.» t * • , • • . • Gelişmenin nasıl biçim aldığı flçıktır: 1960'lann ilk yıllarında Türkiye'yi saran millt petrol davası baltalanmış, bu davanın bayrâktarhğıhı yapan thsan Topaloğlu gibi mllliyetçi Genel Müdürler görevlerden uzaklaştınlmıştır. Birinci Plan döneraincTe «önemli artış» gösteren «ham petrol üretimi» Demirel iktidannda gerilemiştir. Keban Barajı projesi de Türk Mühendislerinin çeşitli uyarmalatına rağmen yanlış bir yere oturtulmuştur. Daha 1962 yıhnda Jeolog Asım Alkumlu'nun ve daha sonra Elektrik Mühendisleri Odasıyle çeşitli çevrelerin uyarması dikkate alınmamıştır. Enerji üretim tesislerindeki gecikmeyle enerji politikası tökezlemeye başlayınca, dışa bağımlı projelere başvuTmak zorunda kalınmıştır. Kalkınma Planında devlet eliyle saptanan gerçek budur. Ve Türkiye'de çıkar çevrelerinin uyeuladığı politika da budür. Şimdi de Ener^J Bakanımız «Oç »mDHİ yerine fcir ampnl yakm» demektedir. .' ,= s h İ î î ^ f l i r ^ e / a i ! Biz de: . > ^ : • •'" • Keşke Türit kSyİüsünü"n üç ampulu Oİsâydi «"blrf»' nl söndürseydi, cfemekteyiz. Büyük bir şirketin ilaç bölümü için direktman umum müdüre bağlı bir YÖNETİCİaranmaktadır. • İstenen vasıf lar: «Maliye ve İşletme konularırn.bilmek, Pazarbma işlerini bilmek, •'*•'" • Azamî 4 0 yaşında olmak, İngilizce bilmek, Ü s t kademe yöneticisi obrak 5 yıllık tecrübe sahibi olmak. Şirketimize bağlı bir işletmenin müdürlüğü • için M A K N A MÜHENDİSİ aranıyor. • İstenen vasıftar: ' . Kalıp işlerini bilmek, İngilizce veya Almanca bilmek, « 3 yıllık iş tecrübesi sahibi obnak, A z a m î 35 yaşında olmak. •' ; ELEMAN ARANIYOR Müracaatlann P.K. 352 Beyoğlu adresine bir fotografb birlikte yazılı olarak yapılması rica olunur. Müracaatlar gİzli tutulacaktır. EeKiâmcılılc: 342931 İ L ÂN GÖKÇEADA DEVLET ÜRETME CİTLİGİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 Çiftliğimizde 1973 vılında tstihsal edilecek koyun sütlerl sağılması ve sağımcı teminı alıcıya ait oîmak üzere açık artarma usulü Ue satıiacaktır 2 Süt satışının birincı açık artırması 12.3 1973 tarinine rastlayan Pazartesl pünü saat 14.00 de. satış »al« olmadığı takdirde tkinci açık artırması 26.3.1973 tarthıne rastlayan Pazartesl günfl saat 14 de eiftiik ıdare bînasmda toplanacak Alım Satım Komlsyunu huzurunda vapılaralttır 3 TahrninJ miktan 75.000 Ufre olan, ıcoyun sUtünün blr Utreslnln muhammen bedell 3.00 Ura olup geçieı teminatı 8.750.00 liradır. 4 Satışla ilgiH sartnameler her gün mesa) saa'tleri dahilinde Ankara'da Devlet Üretme Ciftllklen üenel Müdürlüğünde. Türkgeld) ve Gökçeade Oe»let Üretme yittıikJerinde. Çanakkale Edirne. Bursa BalıkesiT ve Eskısehlı Bölge Ziraat Müdürlüklertnde Biga Bandırma. Ezme tlçe Ziraat MUhendisltkierinde (?«rüiebillr > 5 îdaremlz 2490 sayılı kanuna tâbi değlldıı. Komısyoı fhaleyi yapıp yapmamakta .serbesttir. (Basın: 11333938)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle