17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CTJMHURÎYET 31 Eklm 1973 A0PÎİL jz KALDl... )uLİı? Viizu? TAM â 4eÜ>j£iM!zİ>E ONü Vü£A8iliftEM Di&I foHtf JVÎN W l TAftlFıNDAN MAYI H/llltılHllllllllllm TURftal Toz Duman Içinde TALİP APAYDIN • 40 Aysa kadın süpürlip topladıgı buğdayı sarurmaga başladı. Yabayı daldınp daldırıp fırlatıyordu yukarı. Toz daha bir yogunlaştı. Göz gozü görmez oldu oralarda. Ayşa kadın yasından beklenmıyen bir guçle çalışıyordu. Hiç nefes aimıyordu sanki. Yabaya. yapışmış arka ar kaya fırlatıyordu topraklı buğdayı. Hacer gelin sırtında Murat, dalında ekmek torbası, çabuk çabuk geld.. önce kağnının altına baktı. Mahmut orada uyuduğuna göre, tozun içinde çalışan kaynanasıydı demek. Otur Murat, deâi. Bobam uyandırma emi oğlum? Gölgeye oturttu. Azık torbasını da kağnının tekerıne dayadı. Kaynanasına yardım etmeye gitti. • Ana, dedi. Ne ediyorsun öyle? Toz ıçinde kalmtşsm, gel! Ben yaparım, gel... Kadın tozun içinden çıktı. Topraktan yapılmış adanıa benzij'ordu. Üstü başı, eli yüzü tanınmayacak haldeydi. Hay Allah, nfi olmuşsun şuna bak? Git git, dedi işaretle. Ben tozlandım, bir de sen tozlanma, git! Ben savurayım ana, yorulmuşsun gel. Yok kızım yok, git! Tozun içine girdi, tekrar savurmaga başladı. Gelin çekilmek zorunda kaldı. Baska yapılacak ış var mı diye bakındı, bulamadı. Murat kendıkendıne toprakla oynuyordu. Biraz sonra apalıyarak gitti «buba büba> diye babasının bacagına vurmaga başladı. Molla Mahmut başını kaldınp baktı: Sen misin ulen? dedi. Dokunma, az daha uyuyayım. Yüzü ter içinde kalıruştı. 8 Akşam ezanı okundu. Ziver hocanın genizden gelen düz sesi sağs sola yayıklı. Koyun ustunde alaca karanlık gittıkçe yogunlaşıyordu. înek böğürtüleri, at kişnemeleri, köpek havlamalan arasında gür bir ses yükseldi. Seyit kâhyanın sesiydi: Köylüleer' Duyduk duymadık yook! Herkes Ahmet beyin avlusunda toplanacak! Zaptıyebaşının emrıi! Önemli bir haber vaar!. GeJmiyene bir araba sopa atılacak! Her evden bir kişi, gelin haa!.. Sonra kanşmam, gelin haa... Duyan durup dinledi. Sonra herkes kendikendıne mırıldandı. Hıh, tamam... Sırasıydı! Başka işimiz yok! Ne söyliyeceği beUI zati. Bir de bu çıktı başımıza, Karüar da gelecek mı? Her evden bir kişi dıyor baksana. Cık cık cık... Ahmet beyin evine doğru baktılar. Üst katın pencerelerinde parlak ışıklar yanıyordu. Bir gurültü geliyordu içerden. Yer sofrasına bağdas kurup oturmuşlardı. Yıyıp ıçıyorlar, yuksek sesle konuşup gülüşüyorlardı. Bir sandığın üstünde hunüı gramofon hüzünlü şarkılar, gazeller çalıyordu. Zaptiyelerden birisinın yuzu kıpkırmızı olmuştu. «Oof, of!» diye ınledi kendıkendine. Zaptiyebası elleriyle tutup agzıyle sıyırdıgı bir kemiği kapıya doğru fırlattı. Hizmet eden adamlaraan birisi kemıği kapıp çömeldı, tekrar sıyırmağa başladı. lştahla yalıyordu. Ibrahira bey kapıya seslendi: Içki getirin ulen çabuk! öldünüs mO dürzüler, yaratın! Yürü! Hadi mirim. şerele! Kadehini kaldırdı. O da sarhoş olmuştu. Kendini tutamryor, sallanıyordu. Ya da öyle görünüyordu. Bu gece benl ihya ettiniz valla, yaşıyasıruz. Yalnızlıktan kurtuldum. Buralarda delireceğim ben başefendi. Yaa... Hadi çerefe! Afiyet olsun, bal olsun. Helâl olsun!.. Yaptığı uyak hoşuna gitti, güldil. Başefendi, içelim be. İçelim de açüalım .. îçtik biz tbrahim bey, sen Içmedin miT Hadi iç .. Sen iç. Sen bugüne bugün devletin ba(i olarak, aramızda.. Bırak şirndi devletl Ibrahim bey. îçmene bak, hadi. Gramofon ağır bir zeybek havası çalm»ya başladı. Haa... Hıı... Zaptiyebaşı coştu. El vurmağa, oynar gibi duruşlar göstermeğe başladı. öbürleri de katılcülar. El vuıuyarlardi, • • >• . Yok mu bunların arasında oynayan adam. Bu kby ölmüş mıi be? Çağır şu . lamlarını tbrahim bey, görelim ha? Ibrahim bey kapıya baktı: Var mirim, var ama... Ee, nerde hani? Oynayacak hai kalmamış ki çocukta. Niye, kim o? îbrahim bey kapıya baktı: Çağınn ulen şu Mestan'ı, dedi. tki dönüversin şurada. Dönsün de başefendi affetsin hatasını. PARIS 73/74 Givenchy modellerini yılan derisi ve kürke göre düzenliyor mea mi onlardan?.. Dünya başına yıküır. Ne bu şâhane yenılgıyi unutur mösyö Andre, aradan geçen yıllara rağmen, ne o bir çift şâhane gözün güzelligini!.. Necla SEYHUN MALKOCOĞLU yazan ve çizen: Ayhan BAŞOĞLU İM.K4KJ ŞLPHELl ZAFER Yülardır aynı otelde kalırım Paris'te. Etoile meydanına yakın küçük bir oteldir bu. Yaşlı bir Pransız kankoca işletir. Gide gele bir dostluk kuruldu otel personeli ile aramızda, patronundan gece bekçisine dek. Her bıri ile konuştugumuz ayn konular vardir. Muşterilerın hizmetine bakan bembeyaz saçlı Marcel, elinde kahvaltı tepsisi ile her sabah, havadan sbz ederek girer içeri; âdettır. Ardından kasabası gelir. Tekaütlügüne şunun ^ ^ ^ , ^ jgjj 4»fea vatcur. Kasabasına butün bUtune dönecegi günleri iple çeker. Fransanın ormanlık, şirin bir böigesüv dedir yeri. Sabahm köründe, jrüneş ışıklan sık dallardan süzülüp girmeden daha, başını alıp orm&nda tek başına gezıntilere çıkmayı sever. Ceylânlann ürkek ürkek suya indiklerini, adım seslerini duyunca rüzgâr raisali, dagüıp gözden kaybolduklannı anlatır keyifle. Romantiktir, tabiata âşık bir yanı vardır. (Devunı Var) Gece bekçisi bir başka alemdir. Patronlar yatıp, otel sessizlige gömülünce, sevgilisi ile bitmek tükenmek bilmez telefon sohbetlerine girişir. Lâfı yarıda kestikleri için gece geç dbnen müşterilere odalarının anahtarlarını verirken bakışlan ile yıldırımlar yagdınr. Otelin sahibesı madamla yemekierden konuşuruz çogu kez. Gotürdügüm konserve yaprak dolmalarına bayılır. TarÛını özenle, dikkatle yazar defterine. Pişırir mi, pişirmez mi, bilemem. Kocası mosyö Andre ile ise hemen daima Istanbul'dan söz ederız. Kalender. babacan bir tip olan otelin patronu, çoğumuzun bılmediğı bir eski Istanbul'u tanır. Uzun yıllar önce yolu duşmuştur buraya. Köprüden parayla geçildiği günleri anımsar. Otele ilk geldiğim gun, Tiırk &*dugumu anladığı zaman anlattıgı bu hikâyeyi her seferinde hıç anlatmamışçasına tekrarlamaktan buyük bir zevk duyar. Hiç bozuntuya vermem. Hayatının en renkli anısıdır bu çünkü. En renkli, en buyülü, ama aynı zaman da en umut kıncı olanı da .. Zagrep dönUşü Istanbul'da kendisini Fransaya götürecek gemiyi bekledıklerı üç gun, belleğıne en ufak ayrıntılanna kadar çakılıp kalmıştır sanki. Mınarelerin ince silüeti, Bogazın eşsiz güzelliği gözlerinden gitmez. Ama asıl gitmeyen sadece gbzlerinın gördüğü bir Türk kadınırun zarafetidır. Şâhane atların çektiği bir lândoya binen hiç şüphesiz pek zengin, çarşaflı, peçeli bir hanımefendinin güzelligini bir türlU unutamaz. Gördüğü bir çift büyüleyici gözdür. Ama geri kalanını hayalinde tamamlamış, bu nzak anıdan bir dünya güzeli yaratmıştır böylece. Unutamadıgı Türk kadınm göz leri değildir sadece. Istanbul hikâyesine kanşan bir de Türk halısı vardır arada. Parasırun tüm suyunu çektiği zamandır Istanbul'daki o üç gun. Ama halıcılar rengârenk, cânım motifli Türk halılannı yerlere serip satış yaparlar sokaklarda sanki ona inat. Bu halüarın güzelliğine vurulur mösyö Andre. Büyük bir tutkuyle ister bir Türk halısı götürmeyi Fransa'ya. Yapacağı sük seyi düşünür herhalde. Ne eder eder, üç kuruş ondan, beş kuruş bundan eşi dostu dolaşarak bir halı parası toplar eninde, sonunda. Halı ile beraber dünyalar da onun olur. Ne sevinç!.. Paris'e dönüşte kurumla serer haiiTi yere. Dostlarmın tümünü hazinesini görmeye çağınr bir gece. Çağınr ama, dostlan Türk haüsını görünce basarlar kahkahayı. Ve mösyö Andre bunca zahmetle gelen halının, hemen bitişikteki bir Fransız imalâthanesi tarafından dokunduğunu ve Istanbula sevkedildiğini öğren Ve moda Bir an gozgöze geldık. Givenchy bu!.. Bu saçları artık kır da değil beyaz, bu upuzun, incecik adam Givenchy!.. Şaşa kaldım. O kadar zaman geçmiş mı aradan?. «Parıs'in en genç modacısı. dıye dgrg savfalanfiaa satuh" leri çıktığından bu yana o kadar zaman mı geçmiş?. Çok şey!.. Adı prenseslerle, Sudrey'le aşk dedikodınanna karıştığı gıinlerin Gıvenchy'si değil bu artık. Koleksıyonlan da o günlerın kolek siyonu değil nasıl ki... Ne hikâye!.. Bugünkü yerinde değildi o zamanki moda evi. Daha geride, daha sapa bir yerlerde... Bütün çılgınlığı üstündeydi o yıllar. Mo delleri kopye edilmesin diye bütün öteki modacılardan daha sonra takdim ederdi koleksiyonlarını. Tarıhini bıldirmezdi önceden. Fotoğraflan öteki modacılar gibi gazetecilere bedavadan dağıtmaz, parayla satardı. Fantezinin. kacrisin bini bir para.. O yıllardaki defilelerıni hatırlarım. Orıjinalıtede hudutların dısına taşar, mankenlenni perişan ederdi. öyle garip kılıklara sokardı ki onları, öyle yuksek, öyle garip şapkalar giydirirdi ki, mankenler bu antıka kıyafetlerle dâvetlUerin karşısına çıkmadan bnce, gülme krizlerinin geçmesini beklerlerdi kapı ardında. Gıvenehy koleksiyonunnn ileinç modellerinden biri. Siyah jırse olan bir kapeşarp Her modeli «A!...*. «Oooo!...», «Daha da neler... Bu kadan da fazla artık!. .> diye karşılanırdı dâvetlüer tarafından. Aldırmazdı Givenchy. Neden aldırsın?. Bu neticeye varmak için yapardı bütün o saçmalıkları. Ama gene de alıcısı vardı. Mültimilyoner Amenkalı kadınlar, bu garip kıyafetleri prova etmek için kuyruğa girerlerdi. Sonra yıllar geçti aradan. Duruldu Givenchy. Başındaki kavak yelleri dindi. Dedikodu sütun larında çıkmaz oldu adı. Koleksiyonlannın havası degişti. Daha agırbaşlı bir zevk hâkim oldu modellerine. Şık ve sade kıjafetlerin altına atmaya başladı imzasmı. 7374 kışının modasmda da ga ne bu çizgiye paralel modelleri. Klâsik kuplan. Dikişlerde, garnitürlerde arıyor değisikligi bu mevsim. Öyle sade, öyle aklıbaşında, öyle zariı ki modeUeri... Rönar yaka ve kol kapaklan ile süslü tayyörleri, mantolan. Modellerine eş renkte kürk garniturleri. Kimi ateş alı, kimi zümrüt yeşili. Kendi postlarını görse, tanımaz artık tilkiler Manto ve tayyörlerde Mao yakalar çoğunlukta. Belde zincir kemerler. Hemen hepsi dikişlerle süslü. Enine, boyuna, verevi. ne . Mantonun içinde aynı hikâye. Etekler mantoya eş dikış garnitürlü. Bluzlarda aynı oyun. înce kravat tarzı baglı yakalar. Etekler dizkapağının altmda. Kadife GivenchyJnin gözde ku maşı. Siyah kadife tayyörlerinin ustunde irili ufaklı dore deriden aplıke yıldızlar.. Dore deriden korsajlı, incecik askılı, eteği göğüs altmdan ampir stıli genişleyen siyah kadife gece elbiseleri. Etegi enine sim dikislerle sus lü. Ceketi de öyle. Ama, koleksiyonun ağırlığı kobraların sırtında. Kobrayı 7374 kışının tahtma oturtmuş Givenchy. Yılan desenli kumaşlar Dior'un ekose jarseden bir tayyörn. Eşarp, yılın öıelliğiııi veriyor. dan elbiseler, tuvaletler yapmış. Yılan derisi gibi, taşlarla, boncuklarla işletmiş gece elbıselerini. Yılan derisinden rengârenk kloş şapkalar yapmış. Yılan derisi kemerlerle sıkmış belleri, yı lan derisi iskarpınler giydirmiy mankenlerin ayaklarına. Sonra tüm yılan derisinden mantolar, tayyörler yaratmış. Alı, yeşili, moru. Altın yıldız» batanı. Altın kobradan gece elbiseleri. Altuı kobra bordürlü pelerinler. Moda evi değil de, yılan yuvası Eanki. Ama gUzeL Hem de çok güzel. Yüanlı yılansız, kürklü kürksüz, garnitürHl garnitüfsuz hemen tüm modelleri güzel. Hayretle değil, hayranlıkla seyrediyor modellerini artık dâvetlüer. Saçları değirmende değil de, moda evinde ağartmanın mükâfatı. Yılan kadın YARIN: BABA EVİ DİŞİ BOND TİFFANY JONES GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle