18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET 30 EMm 1973 Toz Duman Içinde TALİP APAYDIN 39 He o. Hak lstemeye gelmig. Vay yüzsüz herif vay. Dur ben gbrmiyeyim, anam verip savsın. Kızanm da birşey yaparım diirzüye. Arkasını döndü. Haceliyle konusur gibi yaptı. £en bak da gidince haber ver. Ananla konusuyor. Boynunda heybe asılı. Çıkardı, hak istiyor. Medine dilencisi. Anan tece gitti. Şinigi doldurdu. Hıh! Haram olsun dürzüye. Heybesine bosalta. Kafasını »allıyor. Dua ediyor herhalde. îstemem onun duasıu. Kendinin olsun. Gereğl yok. Yürüdtl. Tamam, dlyor. Hâli başını •allıyor. Cehenneme gitsin. Ulen bizlm harmana doğru gidlyor her balde. Gel... Dönup yürüdüler. Zaptiyeler atlanmn üstünde kasılarak dolasryorlardı. Birisi durup baktı. Tanımıstı: Nerden böyle? dedi. Molla Malıınut değll misin sen? He. Şurda blr komşuya uğradık. Harman bitti mi? Bitti kodu. Az kaldı. Vergini verdin mi? Yok. Gelsinler vereceğim. Gelirler şimdi. Gidin harmamnıaa. Işlnizin başmda bulunun. Molla Mahmut cevap vermedl. Içinden «övdü. «Hastir it. îsimize gidecekmişiz. Size ne ulen? Sizden mi ögreneceğiz isimizi? Padisahın beslemeleri.» Harmana geldi, anası egilmiş harman süpürüyordu. Toz içinde kalmıştı. Mahmudu gö remiyordu. Haceli aynlıp gitti. Yavaş ol ana, ne yapıyorsun? Kadın doğrulup baktı. Ağzı yüzil sarılıydı. Çırpınarak çıktı tozun içinden. Nerdeydin sen sabah beri? diye çıkıştı. Harman böyle yazıda bırakılır gidilir mi? Geleo oluyor, soran oluyor, yavuttun mu sen? Daha söyleyecekti: Dur ana Allahım «eversen, dedi. ZaU dumanım tepemden çıkıyor. Çalısacak durumda mıyım ben? Çalışma oğlum. Yat kagnının altına, uyu. Ne gezersin oralarda? Neye dondttn şuna bak. Gözlerin kan çanağı. lyice sapıtacaksın bu gidisle. lyi iyi, sus... Fazla dinlemedl. Gitti kagnının gölgesine tuacdı. Anası bir laman daha söylendi. Sonra yeniden süpürgeyi alıp süpürmeye başladı. Mahmut kagnının tekerine bakıyordu. Kafası keçeleşmiş gibiydi. Yoğun dUşünceler, acılar ust üste binmiş, içinde blr karanlık haline gelmişti. Sırtüstü döndü, kagnının altına bakrnaga başladı. Şakakları zonkluyordu. «Sen kurtar hey Allah . » diye söylendi. Biraz sonra her şey bulanıklaştı. Uyudu kaldı orada. Ayşa kadın çalışmayı sürdüriiyordu. Çalı tUpürgesini yerleri yırtarcasına hızlı hızlı ç«kiyordu. Birşeylere kızı>or, kızdığından hırsını aJırcasın» hızla sallıyordu süpürgeyi. «Deyyuslar... Irzı kınklar... Allahsızlar...> Içindeki kinden başka baska hiçbir şeyi duymuyor, yaşlı kadın güctiyle habire çalışıyordu. «Alçaklar... Zorbalar... Teneşire gelesiceler!...» Toz bulutu içindeydi. Ağa sanh oldugundsn zorlukla az bir nefes alabiliyor, onunla yetiniyordu. Olan gücünü toplamıj, koca «üpürgeyi çeke çeke süpüriiyordu. Nine, heey! diye bir ges duydu. Dur b« kalım yahu. ne oluyor? Vapur dumanın» benzettin burayı. Ayşa kadın tozun içinden çıktı. Yere egllip tukürdü. Tanınmuyacak haldeydi. Gozlerinı kırpiftırarak baktı. îki »tlı Uikiliyordu karşısında. Kimüı bu harmmn? Bizim, kimin olacakT ' Siz kirnsiniz? Molla Mamıdın anasıyım. Ha tamam, anladım. Nerde Mahmut? Kagnının altında uyuyor. Niye uyuyor? Uyunacak sıra mı? Ne yapsın e? Sabah» dek harman sarurdu. Kolay mı? Bitti mi? Ne zaman tesllm ediyorsunuz? Bilmem. Bitrnedi daha. Çabuk olun ha! Geceye bırakmayın. Bi tince bize haber verin. Hıh! dedi Ayşa kadın sertoe. Cev»p rer medi. Donüp işine yürüdü. Tekrar (üpürmege başladı. «Boynunuz altında kalsın emı. Çalı. sınmıs. Oynuyor muyuz burada? Çalifiyoruz iste dürzüler... Kapı itleri...» Zaptiyeler tozdan kaçmak lçin atlan sllrüp uzakia^tılar. Molla Mahmudun anası da kendlsl glM dik ha, dedi birisi. He. Zınanyor baksana. Bu köyün adamı zati ba»ka eanım. Havasından mı tuyundan mı, burunlan biiyük. H» he... Klm takar onlann bumunu. (Denunı v»r) PARIS 73/74 Bir duvağın ardından... müşüm. Nehrin pi» «an «ulanna bata çıka giden bir bebek. Elbibeıi yer yer yırtılrms oraya, buraya takılmaktan. Saçları taraz pürüz. Yüzünün boyaları akrnıs. Aglamıs gibi sanki. Ama es ki atılmış bir bebek değil bu, belli. Düfürülmüs bir bebek. Kimbilir hangi kız çocugunun sevgilisi. Geceleri sanlıp beraber uyuduğu, gündtizlerl yalancıktan mamalar yedirip, saçlannı fırçaladığı, kucağında gezdir. digi bir bebek. Naul olmussa olmus, dÜEürmUş iste Seine'e. Kim bîlir ne aglamış, ne çırpınmıstır ardından günler ve geceler boyu. Hiçbir »eyle avunamadan, hiçbir bebefi ne kadar güzel de olsa onun yerine koy&ınadan. Gözünde yaşlarl» uyumus oimalı geceleri. Ya **•"">" ««fnnn yolumun düş tiigü su tokak. Şu sokaktaki o güzel anı. Bir gece bu sokaktan ötekine dörrüyorum. Vakit gece yarısjna yakın olmalı. Eokak bombos. Bir den bir Vnhkn'ha kopuyor gerilerden. Yanırodan bir çift koşarak geçiyor. Yeni evli bir çift bu. Erketin sırtında siyah elbise, kızın sırfmda gelinlik. Duvagı ardından dalgalanıyor bu karanlık »okak bo>u. Necla SEYHUN Eski hikâye... Sonra biraz llerdeki blr aptrtmanın merdivenlerini tırmanıyorlar (ülüse, sakalaşa. Ve kapının tam önünde daroat gelini kucaklayıp kaldırıyor âdet gereği, eşigi geçirmek için. Kucagında duvaktan bir köpükle. kapı kapamyor üstlerine. Hepsi de eski hikâye bunlann. Hepsinln ustünden yıllar VB yıllar geçti. O gün kurtulmus olsa bile çok tan ölmüs olmalı o yavru kuş. Bir zamanlann gözü yaşlı kuçuk kızını oyuncaklar avutamaz o!rmıstur artık. Sulara düsürdüğü bebegini hatırlamaz bile belki. O yeni evliler ise çoktan çoluğa çocuğa kanşıp, gündelık hayatın çarkına kaptırmışlardır kendilelerini. O evden taşınmışlardır belki de çoktan. Benim kadar sık hatırlamazlar o jıllar önceki geceyi. Ama benim için o sokakta bir genç gelin, duvagı ardında uçu> şarak kosar hâlâ, Seine'in bularuk sularmda aglamıs yüzlU bir bebek daha çıka gider durur, ve Conciergerie'nin, çinko çatısında çırpman bir yavru kuşun kanat lanm görürüm. Jean «1*ıri» Sclıeneı'tn çok şık ikl çece kıyafeM. Solda: Grt muslinden bir elbise. Pullarta işli mantosunun yaka re kol ka> paklan gri tilkiden. Sağda: Yeşil degrade muslinden bir başka model. Yeşil yiinlü kapın yakası yeşil tilkiden. îşte Conciergerie. İçinde giyotine gidecek mahkumların kurbanlık koyjnlar gibi bekleştikleri. çatısında bir yavru kuşun ölüm • kalım girdigi Conciergerie. SOĞUK GECELERm SICAK MODELLERt Öylesine ince kumaşlardan, öylesine dekolte ki geee elbiselerlnin çogu, insan kış değil de yaz koleksiyonlarını seyrettiğini sanıyor. Bu kıyafetlerin dekorunda kışı, beyazı, kar tanelerinl değil de, mehtabı, şıkır şıkır denizi, rengârenk çiçekleri, bahçelerl düşlüyor. Ama modacı kaprisi bu. Yaza yakısacak hafifUkte kıyafetlerl kış modasında sunuyor işte. Elden ne gelir?.. Modanın karşısında bojiırjar kıldan ince. Açü açıl, kapan kapan. Ama «içi» böylesine sorumsuzca açan moda yetkililerl «dışı» kışın, soğuğun sorumluluğunu yüklenerek hazırlamıslar. Gece kıyafetlerinin mantolan, pelerinlerl kalın, yumuşak, sıcak. Mantoluk kumaşlardan yapılanlan bile var arada. Hemen çoğunun yakalan kürkten. Kollarda kürkler, etek kenarlannda fırdolayı kürk bordürler sonra. Modellerin içi sıcak salonlara.dışı soğuk kı? gecelerine ayarlı. Modacıları sorumsuzlukla suçlamak mümkün değil. Sezar'm hakkı Sezar'a. MALKOCOĞLU yazan^veçizen:Ayhan BAŞOĞLU ŞÜPHELl ZAFER Pek öylesine güçlu anılar var ğın insan. Kim der ki bir ymvru ki, dekorlara yapışıp kalıyor san kuşun hayatına böylesine deger kı, nekadar zaman geçse aradan, veren kişiler, yüz yıllar önce bu o yerleri o görüntülerden, o olay kapıdan çıkarak giyotine giden lardan ayıramıyorsunuz bir tür mahkum arabalarını vahşi zafer çığlıklan ile geçırenlerin torunlü. Parıst« de anılara yapışık böy larıdır diye... le köşeler var benim ıçin. AslınBir köprü.. da küçücük, gündelık, sıradan Daha ilerde bir köpril. Başka olaylar bunlar. Ama unutmak ne bir yılm, başka bir gelişin anımümkün... Garip bir şekilde, sını taşıyor. Tam da o köprünün geçtiği yerlerde izleri var. Yıllar önce bir kış sabahı, Pa aJtında Seine'i seyrettiğim bir sabah, sularda bir bebek gör. ris'e ilk geldiğim günler Fransu ihtilâU sirasında mahkumlann kurbanlık koyunlar gibi kapatıldıkları karanlık ve zalim görüDİŞİ BOND nuslü Conciergerie'yi gezmişim. Marie Antoinette'in hücresini görmüşüz. Giyotine giderken şurada kesmişler saçlarını. Bir vitrinin içinde kaçmayı umudettiği anlarda yazdığı mektupları. İçimizden birisi, binlerce insanm başını uçurmuş olan giyotinin bıçagına sürmuş elini: Hiç de keskin değil, demiş dudak bükerek. Rehber bir buruk gülmüş: Bu muazzam ağırlıkla, tepeden olanca hızı ile boyunlara :ndiğini hesaba katmadmız ama... Bir soguk ürperti herkesin sırtında. Sonra karanhk taş koridorlardan, demir kapılardan geçip dışarı çıkmışız. O ne?.. Kapının önünde bir yığm kaiabahk. Kadın'ı erkekli, çocuklu ihtiyarU. TİFFANY JONES Vah zavalhcık!.. Şirndi düşecek. Kimse tırmanamaz mı?.. İtfaiyeye mi haber versek acaba... Kaderi kalabalığı böylesine pe rişan eden, mini mınnacık bir yavru kuş. Yuvasından kulenir. eğik çinko çatısına düşmüş. Ha yatla ölüm arasmda bocaliyo: orada. Durmadan kayıyor ayakları. Çırpınıyor, çırpınıyor. Vt aşağıda solukları kesılmiş bir yi YARIN: Bir garip hikâye GARTH Türk Donanma Vakfına yapacağınız , , yarfiimTarla bu hedefe. • ulaşabilirii hedef:DEVBİR DENİZ GUCU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle