17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 13 Ekira 197Î> illetler kahramanhğı sever, kahramanlan kutsailaştırırlar. Homeros'un şürlerindeki kahramanlar; kuvvet, cesaret ve akıllarının yüceüğiyle birer üstün insan, Olimpos tanrılarının yer yüzündeki temsilcileriydiler. Bugün de, bilim, teknoloji, politika ve savaş alanındaki kahramanlar, Truva ve Thebes muharebelerine katılan kahramanlar kadar halk belleğind* veya ozanların ezgilerinde kutsallaşmakta ve sonsuzlaşmaktadırlar. Devletimizin kurucusu, büyük reformcu Atatürk, uzaya ilk çıkan Gagarin, aya ilk ayak. basan Armstrong, Ikinci Dünya SaVaşrmn" unutulmaz kahramanları, bilim alanında bulüşiar yapan dahiler: Truva'nın duvarları önünde cn yıl çarpışan, Agamemnun, Hektor, Aşil kadar efsaneleşmektedirler. Milletleri yüz yülarca etkileri altında bulunduran kahramanların. her seyde olduğu gibi taklitçileri de vardır. Bunlar kuvvet, cesarct, ve akıl üstünlüğü yerine korkakhk, duraksarlık ve bilgîsizlikle malul oldukları haldte geçici bir zaman için milletleri aldatarak, yalancı bir kahramanlık efsanesinin gölgesine sığınırlar. Abraham Lincoln'in dediği gibi bunlar, «Milleti bir veya bir kaç defa aldatabilirler. Fıkat herkesi her zaman aldatamazlar.» 1973 seçim kampanyasının şiddetlendiği bugünlerde, bu gibilerden bazı örneklere rastlamaktayız. Diplomalan ne kadar yaldızlı, etiketleri ne kacfar aldatıcı olursa olsun, üzülerek söyleyelim ki, bu kahramanlann ( !) seçim kampanyalarındaki tutumları; yani önderlik vs devlet idaresini ele geçirmek alanındaki ihtirasları, yurdumuzun geleceği bakımmdan aydın çevreleri endişelere sürüklemektedir. Kadınlara çarşaî ve şalvar giydirmeye çabalayan, stadlan kapatan, bale ve tiyatroları kilitleyen bazılarınm çağ dışı düşüncelerini ciddiye alamazsak da, 27 Mayıs ve 12 Mart olaylanm, atıldığı seçim savaşında kendisi için bir kahramanhk konusu seçen bir başka liderin, eski yanlışlarında direnişi hayli düşündürücüdür. Sosyal bünyede meyd'ana gelen her patlama, köklü bir nedene dayanır, 27 Mayıs ve 12 Mart da küçük bir zümrenin kişisel çıkarları için devlet yönetimini keyiflerine göre yönetmek maksadiyle meydana gelmiş basit olaylar değüdir. Bu bir düşünce, bir felsefenin, ters N Olaylar ve görüşler KABAHAT KlMDE? Refik TULGA bir düşünce tarn ile çarpışmasıdır. Bu nedenle her şeyden evvel peşin hükümlerd'en Irurtuiarak, bünyemizi kökten sarsan bu iki olayın nedenlerini ve niteliklerini derinden incelemek, ayrı yanlışlıklara düşmemek için yararlıdır. cadele gibi büyük konular beklemekteydi. 1946 ile 1950 yıllan arasında devlet, kuzey komşusunun bağımsızlığını ve güvenliğini korkunç bir şekilde tehdit eden baskısı altında bulunuyoriu. Ba baskı henüz ortadan kalkmamıştı. Uzun tavaş yıllarımn sosyal ve ekonomik bünyede açtığı derin yaralar vardı. Bu yaraların sanlması için üretimin arttırılmasına duyulan ihtiyaç mutlaktı.. Köy ve toprak reformuna dayanan üretimin artttrılması ışi, bilimsel ve köklü girisimler ve enerjik uygulamalar bekliyordu. Oysa, Demokrat Parti iktidan, tlk iş olarak ezanı Arapçalaştırtnaktaıı baslayarak, Müstesar, Umum Müdür. Vali gibi devletin yüksek teknik ve idare karfemelerinde ve ordu kadrolannda tasfiye yaptı. Okullarda dinsel eği'imin yaygınlaştınlması, dinsel öğretim yapan müesseselerin ve cami yapımının tesvik edilmesi gibi layiklige ve öğretim birliğine darbeler indiren hareketleriyle. seçmenlerini kolay yoldan avlamak yolunu tuttu. Demokrat Partfnin kendlsinden olmayan halk kitlelerine, aydmlara ve gençllje karşı tutumu da. her şeyden önce muhafazasına mecbur olduğumuz milll birligl yıkıct olmustur. Demokrat Parti'ye veya «Vatan Cephesi»nt girmeyenlere is ve ekmek verümediği karanlık vt acı günler yasanmıstır. Ortaya atılan «Halk böyle Istlyor» formülü geçerli olamaz. Türkiye gibi kısa bir zaman ünitesi içinde, bir ortaçağ yasamından, modsrn C»2 yaşaraina ayak basan bîr devlet için, partilerin ve iküdarlarm önderlik görevleri vardır. Halbuki devletin yönetimini aydınlar ve «eçkinler yerine, çıkarcı ve gericiler ele geçirmis, bunlar yasama ve uygulama organlanm «îktidaragetirmeme» cezasiyle tehdide başlamıştır. Bu suretle hükümet halkı idare edecek yerde, çıkarcı ve gericiler hükümeti idare etmişlertfir. Demokrasinin çoğunluğun yönetimi olduğunu kimse inkâr edemez. Lâkin bu çoğunluğun İsteklerinin, bir taraftan çagın gereklerl, öte yandan devletin çıkarları ile sınırlandığı ve bütÜD bir millet topluluğu içindeki varlığının izafî olduğu da unutulmamalıdır. Hızla Yükselenleı Şair: Yüksel ki yerin ba yer değiidir. Dünyaya geli; hüner değiidir.. demis. Doğnı s8ylemİ5. İnsan doğduğu gibi kalmamalı, enayi gibi zaman Sldürmek kişiye yakışmaz. însan çjdışmah, çabalamah, bıkıp usanmadan. yılmadan, yorulmadan; yücehneye yönelmeli. Ama nasıl? Kiji ünlü bir ressaro nu olmayı amaçlamah? Yoksa hayatını mesleğine adamıs bir hekim mi? Dünyaca tamnmıı bir arkeolog mu? Afişleri ülkelerin duvarlarını süsleyen bir sinems sanatçısı mı? Kitapları elden ele dolaşan bir romancı mı? Uzay çahjmalarında adı geçen bir fizikçi mi? Plâkları elden eie dolaşan bir müzisyen mi? Yepyeni yöntemlerle doğayı dize getiren bir mühendis mi? Hak ve özgürlük için savaşan bir yazar mı? Şiirleri dillerden düşmeyen bir ozan mı? Yeni ilâçlar peşinde koşan bir kimyacı mı? Hepsi olabilir. Bir de bunlann dısmda işler var: Yüksel ki yerin bu yer degildir, Dünyaya gclls hüner degildir.. derken şair. öteki isleri de düşünmüş müdür?. Sözgelişi kiji, çekirdekten yeüjme bir tüccar, börsa oyunlarını çok iyi bilen bir iş adamı, veya sıfırdan başlayıp banka kuracak kadar zeoginlejen yaman bir girişin.ci de olabilir. Köylüyken bir sıçrayısu sınü değistiren. küçük burjuva iken bir atılımla sermaye sınıfınm üst katlarına tırm>nrınlar görülmüştür. Çoğu kez böyle adamlar çevrede düşmanlıklar çekerier. Paranın getirdiği ba*arıyı çekemez çoğu kiji. Toplumdalü kı*. kançlık ve haset duyguları, sonradan zengin olmaların pejini bırakmaz. Banknot gücünün getirdiği gösteri; v* olanaklar, büsbütün kışkırtır insanlan: Ha şu sümflklü mü, derler, daha dün sürünüyordu, ne çabuk müyoner olmuş? Oysa para kazanmak bazı toplumlarda hepsinde de|U başannın birimi sayılıyor. Türkiye gibi ülkelerde çok kısa sürede çok büyük zenginlikler görüldüğü için toplum büyük bir çalkantı içinde yaşamaktadır. Kapitalistleşme sürecinin hızlı bir kesimini yaşadık, yaşıyoruz. Yoksuüaşma gibi zenginleşmenin de Ivmesi, başdöndürüyor, göz kamaştınyor. İyi, ya da kötü, ülkemizde bir sermaye sınıfınm yaraüidığı kesın ve açık. Bu gelişmenin parlak 6rneklerinüen bin de uemirel biraderler. Arkadaşımız Sofu Tugrul ispart»da AP 11 Başkam Şevket Demirel'in kurucusu, orta|ı. sanıb) uıdu. ğu firmaları saptayabildiğince saptamiî». Bu tirmalar şunlar: Terakki Kol. Şirketi, Orma TAŞ, Göl TAŞ. Pereja, Haymak TAŞ, Yükseliş Koleji. Otel ispaıta Şlmdi bu manzara üstüne nasıl anmazsınız şalrin (llıden dile dolaşan mısralanm: YOksel ki yerin bu yer değiidir, Dtnyaya geli» hüner defildir. Şavket Demirel'in kısa bir dönemde Du bas dondürücü yUxsellşi nasıl ktrşılaaacak? Alkıs mı cop.avacaK? Gerçek şudur ki, bir AP ll Baakaru on yu Upnar Ulke. miz sermaye sınıfının en üst merdivenine oir sıcrayıs'a çıkmıştır. Siyasetle ticareti bir srada niriitme* manaretini de göstermiştir. Valnız bu noktada bir soru lşareti beuriyor: Sermaye sınıfınm belirgin sohreti naııne geuneK. birtakım sorumlan da beraberinde getirır. Yüz milyonıana oynayabilen kimseler. toplumun eidişatını etKilfcyen «üçlü mekanizmaları ellerinde tutarlar. Bunun içindır ki dikkatli olmaları gerekir. Çoğu zengin isadarm siya&i \stikrar yoksunlufundan yakmır; politik» çalkantjlaritan sermayeyi UrküttUgilnU soyler. Böyl» ohınca da Ispanada CHP Genel Baskanının başına taş atmak ya da attırmak Ribi Türkiye'yi ayaga kaldıracak biçim&lı ıslere eirmek sorumsusluk değil midir? Şair; Tflksel ki yerin bu yer defildir.. demış. tnMnın yükseldtği yerdekl «orumunu da bilmesi gerek Kısa sü. rede zengin olan hırçın olur ama; pohtütaaa turçınlık yararh mı, aararlı mı? Cevap?.. Kendilerinde Ordunun komuta kademelerine müdahaleler ise »on derece tehlikeli olmustur. Demokrat Parti iktidara gelir gelraez bu katfemede derhal tasfiyeye baslamış, ve Adalet Psrtisi de «ynı hatayı işlemiştir. Orduda politik amaçlarla yapılan tasfiye tehlikeli ve yıkıcıdır. Orduda kıdem, ehlivet, sicil ve sağlık temelleri üzerine oturan yükselme prensipleri. partt çıkarlan u5runa zedelenmistir. Genelkurmay Başkanlarının seçiminde ordudan gelen baskı. bu temelin sarsılmaması ve partlcilerden eelecek müdahalentn lüzumşuzlugunu ihtar için yapılmıştır. Ankara semalarında uçan jetler. Ordunun bu eski prensibini savunmak için havalanmıstır. Daha dün, değerli ve herkexçe sevilen bir kuvvet komutanının yerinden sökülüp atılma«ı. ve yerine kendi çıkarlarına uvçun düştüîünü sandıklan fkl bu sanıları ria ver^iz) bir baçka komutanın getirilmesi için yapılan lüzumsuz bapkılar ve politika oyunları hafızalardan silinmemiştir. (Bu baskılar başarıya ulaşamadı, Ulaşamazdı da.) 27 Mayıs'da Demokrat Parti'nin, 12 Mart'ta Adalet Partisi'nin uğradığı yenilgilerin nedenlertni bu kahramanlar (!) kenctilerinin yaptığı eylemlerde ve deşişmeyen zihnivetlerinde aram»h ve gelecekte devlet idaresinde kanun. nizam ve bilimsel yoldan aynlmamalıdırlar. 27 Mayıs ve 12 Mart'ın düsilrdükleri, (şimdi Sfkeyle orduya çatanlar) kabahati başkalarında degil, kendilerlnıfe aramalıdırlar. Ders Almamak Toplumsal bünyemizi etkileyen 27 Mayıs ve 12 Mart (ilk muhtıraya göre) olaylannın müşterek ve tek bir nedeni vardır: Aydın ve Ordu işbirliği ile gerçekleştirilen bu iki hareketin ana amacı, Atatürk prensiplerire dönuş ve onun gereği gibi uygulanmasıdır. Atatürk'ün prensipleri ise açık ve belirlidir: Bu prensip «Çasdaş uygarhk duzeyine ulasmak»tır. Bu hedefe ulaşmak için üzerincie yürünecek yollar, Atatürk'ün salık verdiği, layiklik ve aktlcılık yoludur. 1950de milletin büyük Umttlerle iktidara getirdiği hükümet, ilk kabine toplantısını yaptığı gün. üzülerek söyleyelim ki, ineelediği ilk gündemin birinci maddesl ezanın Arapça okunması konusuydu. Uzun yıllar süren tek partt iktidanndan, devlet yönetimini teslim alan genç ve dinamik bir parti iktidarının, ilk kabine toplantısınd* inceleyece|i daha ör.emll bir konu yok rouydu? tktidan teslim alan yeni hükümeti, her şeyden önce, devletin iç ve dış güvenliğini kontrol kanun ve nizamlann üstünlügünü saftlamak, üretimin arttırılması, enflasyon ve Işslzlikle mü YARINRI GÖREV OKTAY AKBAL Evet Hayır Mutlu Azınlık, Kavramı S eçim günU y»kl»stücç* söylenenlere baJuIınca, gorülüyor ki, «mutlu annhk» deyimi partiler yelpazesinin birbirinden ırak noktalannda yerini alanlann hemen hemen hepsince b«nimsenmış bulunmaktadır. örnetin, sag uçta olduğunu açıkça belirleyen Millt Selamet Partisi' nin önderlerindan Sayın Necmettln Erbakan'ın deyisine göre: «Keban Barajı mutlu annlıtm fabrikaJarını çaJıştırmak için» kurulmaktadır. Mutlu aanlıguı kökenlne varmbilmek için belki 123 yü geriler» uzanıp, Karl Marks ile Engels'in 1848 tarihli KomUnist Manifesto su'nda yazılı «sömUrUcfl aaınhk» ve «sömurUlen çogunluk» deyimlerine dek inmek y»kısjk alır. Sol doktrinin «kazanılmamıs ser> vet kuramı (nanrlyesi')» da bu kavramı Bynca pekiştirmektedir. «Mutlu annlık» konusuna efllirken, kimimizin üstüne titrediği «bilimseiliğe» özen gösterdlk mi, ilk gtlçluk, «mutlu» nun tanımı Uzerfnde anlaşmakta ortaya çıkmaktadır. Eflatun 3300 yıl önceki AHna toplumu için mutluluğu. o toplumu oluşturan çeşitll kümelerin yerine getlrecekleri görevler yönUnden yatkın bulunmalan ve birbirleriyle uyumîu orantı içinde olmalariyle mümkün görüyordu. Aristo ise. kentin tümü defilse bile büyük kısmı mutlu oimadıkça mutlu olur.amayacagı K»nısmda idi. Ona gttre. toplumsal patlamslarm nedmi valnı?ca rrml ve mülk eşitsteliği detlldi. Mevki ve şerefin de önemi v«rdı. Çok bilmiş rmdyotelevıjyon reklâmlanmızdan öğrenildifine göre, bugün, «mutlu aile», söz gelişi, feşmekfin marka margarin yiyen ailedir. Üçüncü Beş YUlık Kalkınrna Planı'mrza göre (sayfa 106) 1972'deki margarin tüketimımiz birey başına 3,6 lülodur. Ama, bu ortalama rakamın 38 milyonluk nüfusumuzun kaçta kaçında 3,6 kilo düzeyinin alüna düştilgU ya da yukarısına çıktığı belli degildir. Margarinle muUuluk ölçme yönteminin kapsamını genişletip, onu başka nesnelere de uyarlayarak, daba nice değişik mutlu azınlıklar keşfetmenin yolu alabildiğine açıktır. Her biri Türkiye'de islenen arazi toplamınm en çok 30 <Jönümüne sahip 1.617J14 küçük tarım işletmecimiz, her biri islenen arazi toplamının en az 500 dönümüne sahip 15^52 büyük tanm işletmecimizi, belki de, mutlu azınlık saymaktadır. ir tek oy'un ne değeri var? demeyin sakın. O tek tek oylar birikıp bir partiyi iktidara getiriyor. Bundan önceki seçimlerde beş milyondan fazla seçmen oy kullanmamıstı. Oy kullananların sayısı on milyondan azdı. Demek seçmenlerin üçte biri katılmamış bu ulusal göreve. Seyirci kalmış, belirli bir yana koymamış ağırhğını. Bu beş milyon kisi oyunu kullansaydı, acaba sonuç böyle mi olacaktı? Demirel'in AP'si yerine belki Inönü'nün CHP'si iktidara gelecekti. Bunun sonucu olarak Türkiye bambaşka bir yola girecekti, bir sürü krir, muhtıra, süuyönetinıer olmayacaktı belki de. Bilinmez ki, bilinemeı ki! Beş milyon çekımser önemli bir sayıdır, büyük bir sayıdır. 73 seçimin<Je bu beş milyonun hiç değilse yarıya ineceji umulur. Niye çekimserlik, niye bana necilik, niye karamsarlık, umulsuıluk? Oy vermezsenir neden kurtuluyorsunuz sanki, hangi sorumluluktan, hangi yükten? Bu ülkenin insanlarıyız, sevincimiz mutlulugumuz bu topraklarda yeserecek, büyüyecek. Gitsek de üç beş yıl için el ülkelerine, bir ekmek, bir is diye, dönüp dolaşıp bu ülkeye geleceğiz. Bız gelmesek çocuklarunız gelecek. Kısacası burası bizim yurdumuz, hepüniz bu ulusun bireyleriyiz. Kavgamız, çekişmemiz, anlaşmazhklarımız, zaman zaman sertleşse de hcpsi hepsi bu toprağın, bu insanların daha i>i bir düzene, bir ysşama kavuşraaları için. Kimse loplumunun dışmda kalamaz. Kimse toplunıjnun geleceğinden sortunsuz olamaz. Öyieyse oy vermek bir görev, kastnılmaz bir tö*ev..;. B GÖZLEMLERDEN ESİNLENEREK DENEBİLtR Kİ : MUTLU AZINLIKLARIN REFAH DÜZEYLERİ HER ÜLKEDE DEĞİŞİK GÖRÜNTÜDEDİR Haldun DERİN BAŞBAKANUK YÜKSEK DENETLEME KURULU ÜYESt Oy kullanmak bir sanattır. Yurttaslık sanatı. Gerçek bir yurttaş bir sınavdan geçer oyunu kullanırken... Yurttaş olmak. görevlerini. sorumluluklarını bilmektir. Önce kendi çıkarını yurt çıkanndan önde görmemekle. Toplum yararını kişise! yarardan üstün tutmakla... Bilinçli bir kisi iseriz, yani iyinin kötünün ayrımını yapabiliyorsanız genel seçimde oyunu bu yurda. bu ulusa en yararh olabilecek partiye ya da kişıye vermenîn çok önemli bir is olduğunu bilirsiniı. Gelişigüzel davranışlar, duygusal tutumlar, geçici kırgınlıklar kimseye yarar sağlamaz. Kime oy vereyim. al birini vur ötekine, benim istediğim parti yok, hiç birine güvenmiyorum, diyerek kendimizi altîatmayalım. Ortadaki partilerden birini tutmak, iktidara getirmek zorundayız. Başka çaremiı var mı? Hangi fini beğeniyor.sanız, kafanıza uygun buluyorsanız. gözünüz han?iî;ini tutuyorsa onu oylannızla destekleyeceksin. «Cumhuriyet» okuru olarak çoktan seçtiniz neye, nereye, kime ne için oy vereceğinizi. Bundan kuşkum yok. Cumhuriyet'i her gün alıp okumakla seçmenızı yapmışsınız zaten: Bi?ri rağdas uygarlığa götürecek bir yol. bir yön, bir yöntem izlenmesini isteyerılerdensiniz. Çağ dışı kalmak istemeyenlerden.. Şu ortadaki partilerden hangisi ya da hangileri çağımıza yakışıyor? Hangisi Türk ulusuna bugünkü uygar dünyanın gerektirdiği düşünceleri temsil ecfiyor1 AP mi, DP mi, MHP mı. CGP mi, MSP mi, TBP nai, MP ml. yoksa CHP mı? Oyunuz hangisine giderse ziyan olmaz, bir ise yarar. Türkiye'nin geleceğini kurmak yoiunda yarar sağlar? Ben her seçim öncesinde bu hesabı yaparırn. Bir kez daha gözden geçiririm bütün partileri. son tutumlannı, liderlerinin kişiliğini. söyledikleri sözleri, geçmişteki başarıh baçarısız işlerini... Sonra Jtesin karaıımı veririm. Doğrusu ya bir kez bile «seçim> kazanmadım şımdiye dek! Halkoyu ile ters düştüm sürekli. Benim oy verdiğim parti ya da partiler hiç bir zaman iktidara gelemedî. Ama bütün bu yenilgiler bezdirmedi beni, yıldırmadı. Oyunu onceden açıklamak istemez çoğu kişi. Bense zaten yazılarımla oyumu çoktan belli ettim: Ecevit'çi CHP'nin bugün için en yararlı, tek yararh parti olduğunu söyleyerek, yazarak. Evet, CHP'ye vermek gerek oylan. bu partide toplamak gerek, dağıtmadan, harcaraadan, zi>«n etn.eden... Bu dönem zor bir geçit, zor bir yol. Demokrasimiz yaramak, ölmek savası verecek. Binbir tehlike yar daha. Kaşizm türlü kılıklarla, türlü biçimlerle yolumuzun üzerindedir. Akla gelmez pusular kunnuştur. Bir iki ufak partinin da faşizmin her türlüsüne düşman olduğunu biliyoruz, ama gericiliğe, tutuculuğa, çağ dışı eğilimlere karşı başarıyla savaş verecek güçte tek parti CHP'dir. Demokrasimizin tek güvencesi CHFnin, CHP'ye verilecek üç dört milyon oyun varlığıdır, gerçeğidir, etkisidir. Öyieyse hepimiz oylanmızı CHP saflarında toplayacağız. Buna zorurluyuz. Kendi yararımız adına, güvenliğimiz, yarınımu adu.a. Türkiye dtmokıasisinin geleceği adına... Mutlular Kimler? Kimy» v* Oıllt labormtuvarla. rından ya da hocalanndan yoksun Uselerimltdeki ejrtnciler, bu araçlara kavusmus liselerlmizde okuyan arkadaslarını; 1972'de yurt içinde iste «alışan 14 milyon Türk, yurt disında kazancı buradakinin kat kat üstünde lş bulup çalışan bir milyon soydasını; ciktişaden faal nüfusun. 1971'de yüzde 83'ü olan sigortastzlar, sosyal sigortadan yartiTİariaraV'^leceflne fiivenİe bakan r<,l7'yi; kendisini devlet kapısında bir aylığa bağlatamayanlar, bağlatabilenleri; özel ototu olanlar olmayanlsn:, Tunceli'dt ömör süren aydın1 Dlyarbakır'dakini; Dlyarbakır daki Trabzon'dakini: Trabzon* daki Ankara'dakini; Ankara'daki Istanbul'dakini, büyük ihtimalle, Kadir Gecesi doğmuş ya da «tuzu kuru» mutlu azınlık sanabilir. Yine. (1970te) nüfusumuzun elektrikten yararlanmayan f62"«i. tahmln olunur ki, yajarlanabilen ri38*l, petrol Umbası ışığında, mutlu azınlık gibi görsün. Anlaşılan, gelirin yanısıra ona eklenebilecek itibar görme, yetışip yükselme fırsatı bulma v.b. birçok nimetlerin de bir bütün olarak dağılımındaki der.gesizlikler, hatta eşitsizlikler çeşitli anlamda mutlu azınlıkların doğup çoğalmasmda başlıca etkenler olmaktsdır. Çoğu ikti?atçılar gelir ve dolayısıyle tervet dağılımının yalnızca tesadüfler sonucu olmadığı: insan yeteneklerinin ve hukuksal kurumlara insanlarca verilen biçimlerin bu oluşumda çok ağır bastıgı görüîündedirler. «BiHmsellik» özenini biraz daha ileri götürerek, ilk bakışta, şöyle bir kural koyamat mıyız: «Bir kimsenln toplumdan aldıjŞı, topluma verdiğini ne denli asıyorsa. o kimse, mutlu azınlık tanımı içine girmeye 6 denli yaklaşır.» Ancak, topluma verileni de, ondan alınanı da ölçmek ya rfa buna para ile paha biçmek kolay degildir. örnegin, bir 6Rretmenin toplumdan aldığı, para olarak belki kendlslne ödenen »ylıkla ölçülebilir. Ama, ona ögrencilerinin, ögrencı ana • babalarının ve giderek. bulunduğu yoredekt degerbllir, aağduyulu kimselerin beslediği saygının, gösterdiğl sevginin psra ile rfıllendirilmesi düşünülemez. öte yandan, o öğretmenîri topluma verdiğinin püfayâ" döfıCştürntertlt heSabedRrfle»» «fel daha da güçtür. Bunun gibi, 1971 Türkiye ?statistik Yıllığl'nda yayımlanan ?on gelir vergisi rakamlanna göre, örneğin, 1967'de gelirlerirıi 1 milyon lira ya da 1 milyonu askın net gelir grubu lcinde bllriiren 182 yukümlunün, ortalama 2'şer milyon llra olan gelirlerl ile bunlar üzerinden yine ortalarna olarak ödedikleri l'er milyon liraltk verfiler de, onlann toplumcfan aldıklan tle topluma verdlklerint yansıtmaktan uzak Sö«tergelerdir. CSzlemlerden esinlenerek deni lebllir ki. mutlu azınlıklar refah düzeyleri değişik ülkelerde değişik görüntüdedirler. Bizim ücret ödenerek girilen Topkapı Sarayı Müzesi'ni gezenlerden belki pek küçük bir azınlık, onun lokanta sında karnmı doyurabilmektedir. Oysa, Londra'daki National Galler>''nin lokantasında yiyip içebilmek. bedava girilen bu müzeyi gezenlerin topunun birden iceıesine elvermektedlr. damgasını ta$ıytnlan 'arih boyunca üatlerine en Çok ılgl ç«kenlerdir. Nitekım, 16. ve 17. vüzyıl îngilteresinde devleti sömürerek şasılacak hızla zenginIpsen silelerden Wriothesley, Cecil ve Howard'giller gibileri üzerınde son zamanlarda bilimsftl araştırmalar yapan iki profesör kitaplar kaleme almışlardır. (Family and Fortune Studies in Aristocratic Finance in the S:xteenth and Seventeenth Centuri es, yazan Lavvrence Stone • Preedom, Corruption and Government in EHzabethan Bngland, yazan Joei Hurstfield.) özel girişimcl Fransa'da 1938 da «Halk Cephesi» adıyla tanman hUkumetin ve 1946'dak| türdeş (mütecanis> sosyalist hükümetinin başı olan Fransu Sosyallst Partisi Başkam Won Blum, yurdu dışında, l/)zan kentinde sahibi olduğu bir mahallelik yer kapkıyan •partmanlanndan ve eşsiz bir porselen koleksiyonundan ötürü eleştirillr dururdu. İlkeleri arasında mutlu ajmlıkltra yol açan servet dengesizliklerini gidermek de bulunan sosyallstlerin önderinin göîe bntacak v«r lıklan bulunuşu, bir üllril ve d»v rsnıs çeliskisi gibi yerilip kına nırdı. I Mehmet Ali Aybar S SEÇMENE SESLENİYOR 1 E Bürokratlar Birçok ülkede iyiden lyiye mut l$çl t c . GeUrler Kirlır fai* 55,0 67,1 Otel girişimcl Amerika Blrleçik Devletleri'nde son 50 yu boyunca milli gelir içindeki Işçi ücret ler i ile ortaklık kârlannın oranlan yükselirken, girislmci \ EMEKÇt KARDEŞLERİM, HEMŞEHRİLERİM! " gelirlerı ile faie ve rant oranlaMillet Mecl!s)"ndeki muhalefet göreviml aürdürmemrının dtişmekte oldugu asagıdaki de yarar görüyorsanız, T. Birlik Partisi'ne oy verinız. rakamiarda görülmektedir: (ReVe bu llstede blrlnci »ıradan, yani benim adımdan bas* lative tncome Sharea in Fact and lıyarak ve aym sırayı takip eöerek ilk 8 adayın adı yanıTheory, I. B. Kravis). na tercih işaretı, yani adUrımızın yanındaki kareler içine çarpı ( x ) ijsreti koyunut. 8 işaret. Ne bir eksik ne bir ^terinee doyurulması fazla. Saygılarımla. olan huzuruna. mutlu aaınltklann göee batmayacak duruma geMehmet Ali AYBAR tirilmeleri İle epey lcatkıd» bulunulabllmektedlr. Bunun saglsn(Cumhuriyet 82«1> ma« Ozellikle gelir dağılımındnki dengesizliklerin giderilmesins baglıdır. Böyleaîne bir glderüme lliNiıııııııııııiiiınıııııııııııiHiııııınıinııımınııtııitııııııııiHiHiııııııııınımıııııııtınınııııııııiınııııınıııııı^ ise. her şeyden önce ürettmln art tınlmssiyle gerçeklesebilmektedir. Üretlm artiîina eşlik etmeyen ve yalnızca hukuksal yapınm değistirilmesiyle kalan bir düıenleme, dengesizllklerl ortadan kaJ Rant Toplam •• / 9,1 3,4 \ I Eleman Aranıyor I | Tezsan Takım Tezgahları | Sanayi ve Ticarat A.Ş. | Çayırova Fabrikasında §f ğ ğ s | = = = a) Imalit Mühcndisliği görevinl yürütmek, b) Fabrikanın konttruksiyon htzmetlerini yürütmek üzere. atkerlik görevini vapmıs, 3S yaşını geçmemiş, Almanca bilen MAK1NE YÜKSEK MOHENDtSLERl vey» ; MAKİNE MÜHENDİSLERÎ aranmaktadır. Müracaatların iş günlerinde (cumartesi hariç) Çayırova • Gebze'dekl Fabrikamıı Personel Servisi'ne birer (otoğrafl^ sah«en yapılması rica olunur. (Yeni Ajans: 3227/S266) Tülar 1900 • 1909 1949 • 1957 23,8 13,9 12,8 8.8 »A 100 100 Acı Kaybımız Merhum Hafız Mehmet ve merhume Nadire Yağcı'nın oğlu. Samiye Yağcı'nın eşi, Mehmet, Metin ve Sema Içli'nin babalan. merhum Nail Yağcı ve merhume Naciye Keçeci. Nazire Yağcı. Naime Terazi ve Kâmil Yağcı'nın kardeşleri, Asım ve Hatice Kulpuz'un damadı, Turgut Keçeci, Ahmet Terazi ve Rahmiye Yağcı'nın kayınbiraderi, Ali Içli'nin kayınpederi. Süreyya Yumlu. llban Yağcı ve Gülden Yağcı'nın amcalan, Nesrin Osmanoğlu, Gülbin Bölükbaşı. Gülçin Akınal, Zeki ve Jâle Terazi'nin dayılan: PTT Genel Müdürlüoünden: 1969 Dünya Posta Kongresinde 1.10.1973 tarihinden itibaren bütün dünya memleketierinde 9X14 Cm. den küçük boyuttaki larflann kabul edilmemesi kararlaçtırümıştır. Bu durum, yıllardan beri zarf imalâtçılanna önemle duyurulmuştur. Yabancı Posta ldareleri bu boyuttan küçük zarfları dağıtmamak veya geciktırmek hakkına sahip olduğundan vatandas* lanmızın haberlcşmelerinin aksamaması için yurt dışma gönderilmek üzere daha küçük zarflarm bu tarihten itibaren ve yurtiçi postalaruıda da 1 fubat 1974 tarihinden itibaren kabul edilrniyeceğini Posta Kanununun 5. maddesine dayanarak muhterem haikuıuzm bilgilerine sunarız. (Basın: 24413/8241) lu azınlık sayılan bir zümre, yay gın deyimiyle «bürokratlar»dır. Aksayan işlerin tümü için olanca kusuru genellikle onlann ıırtına yüklemek alıskanlık haline gelmlş gibidir. Bizim 1946 Demokratları 1950'dc iktidara gelinceye dek «memurların burnunu kırmak.tan çok söz etmişlerdi. Özel girişîmci Isviçre yurttaşı, başkent Bern'dekl memur bolluğundan sız lanıp yaktnır. Tito Yugoslavya'sı nm dBrt kalburüstü önderinden biri iken. özgürlük tutkusu yüzün den yurdunda hapis yatmakta oUn Milovan Djilas, ünlü kitabında «Her ne pahasına olursa olsun meslekte hızlı yol alma çabast ve biteviye genisleyen bir bürokrasi, komünizmin sifa bulmaz hastalık larıdır» demektedir. (The New Class • Yeni Sınıf. s. 6465) Ona kalırsa «çagdas komünızmin esas görünümü • bu • yeni mülkiyet sahipleri ve sömürücüler sınıfıdır.» 1930'larda, dünya, bütün bir ulusun, başına geçenlerce, mutlu azınlık ilân edüebildiğine Tanık olmuştu. Adolf Hitler, Alman ulusunu Tanrinın iistün yeteneklPrle dnnatmTs oldu&u inancıru yıllar yılı yırtına yırtma hay kırdı. Öyle, bir aşamaya gelindi ki, artık onlarca, herkes için «Hukuk, Nazilerin hukuk saySözü «bilimselce» sona erdlrebilmek içm, denilebllir Id, toplumun baskaca gereksinmeleri yanında yalnızca mal ve hizrnetle dığı şeyndi. Bu üstün yetenekli yarattklann «bin yılhk geleceîi ni sağlama bağlama» saplantıs:nın sonunu hep biliyoruz. Özel girişimin egemen bulundugu ülkelerde mutlu azınlıklar en çok soylu ailelerin rantiye &ınıfı olarak göze çarpmaktaıiır. Bunlann mrurguncu» ya da «resrrü nüfuzunu kotüye kullanmış.» dırmaga kendi başına yetmemektedir. Seçim günü yaklastıkça Wrblrini suçlamalar kızışırken, «sosyal adalete mi, kalkınmaya mı öncelik verilmeli?» tartışmasi, bu iki sorunu, birblrinden ayırarak aralannda sanki hiç bir torşüıklı bağımlılık ve etkitepki ilişkisi yokmuşçasına buite lndirgemekte; bir bakıma çözümü çıkmaza sokacak nitelik taşımaktadır. Buraya degin olan açıklamaianmızın ışıgı altında. öyle sanına ki, Uretim artıjını azaml kerteye çıkarmağa elverisll en isratsız ve eşitlüt üzere fedakSrlık yükleyici tedbirlerle bağdasacak bir gelir dagılımını her TUrk öpüp basına koyacaktır. niiMiııııııııııııiHiııııııııınnıııııııııııııııınııııııııııııııııııııııııııımııuııııııııııımııımıııııııınııımıiiiıını,. VEFATLAR İÇİN KıymeÜi hocalar ve dua« hanlardan müteşekkU cenaze merasirn ekibimiz bir telelonla emrinizdedir. Gazete ilânı ve umum muamelât için ayn Ceret alınmaz. Cenaze işlerini Işletmemiz deruhte eder. An gün* lerinizi paylajım. Acı Kaybımız Kemaliye kazası eşrafından merhum Hacı Mehmet fHacı Balo) ve mehume Saliha hanımın oğulları, Hatice Irmak ve Rıfat Canayakın'ın sevgili kardeşleri, Bedia Bali'nin çok kıymetli eşi. Gündüz Yıldızalp, Günseli Timur ve Aydemir Bali'nin kıymetli babalan, Nadide Bali. Kastamonu Emniyet Mt'dürU Mehmet Timur ve merhum». Dz. Em. Alb. Daniş Yıldızalp'm sevgili kayınpederleri, Gönül Fahrlnüsa ve Ali Yıldızalp'ın, Çiğdem ve Şebnem Timur'un, Banu Bali'nin pek çok sevgili dedeleri, İSTANBUL TÜCCARLARINDAN BEYLERBEYLİ, Adil YAĞCI 12 Ekim 1973 tarihinde eeçirdigı "i bir kaîp krizi sonunda vefat etmiştir. Cenazesi 13 Ekim Cumartesi günü (BUGÜN), Beylerbeyi Camiinden ikindi nnmazını müteakibcn Küplüce aile mezarlığına defnedilecektır. İSTANBUL TOPTANCI KASAPLARINDAN TEL: 47 20 06 İslâm Cenaze İşlerî NOT: Bütün muamelelet İ8> letmeye att elmak Oıere yurt içi, yurt dı*ı, yurt dıjından jrurda cenaze nakll yapılır. Günün her saatinde emriniîdedir (Çiçek Rekiâm: 1412/8235) SAİM BALİ 12.10.1973 günü aramızdan ebediyen aynlmıştır. Cenazesi, i4.10.1973 Pazar günü öğle namazını müteakip Şişli Camii Şerifinden kaldınlarak Rumelihisan'ndaki ebedi istirahatgâhına tevdi edilecektir. AtLESt (Cumhuriyet: 8276) AILESİ (Cumhuriyet: 8274)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle