18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 24 Ocak 1973 Eyuboğlu MERHABA BAH, DOÛU Avnrp» dunyamızm gençllğl, yerddaa dogusa, ymrma açılaa penceresidlr. Inaanhğm bütlln değerleri Avrupadadır demiyorum; Yunan öncesl ve Avrupa dısı değerlerin varhğını, hatta türlü bakunlardan üstünlüğünü inkftr etmiyorum; fakat insanhğın deger olarak nesl varsa bugtin için âncak Avrupa «ayesinde ortaya çıfcabneceğlne, ancak Avrupa kafasryl* faydalı olabileceğine <n»m. yorum. En dertn dttşttnce kaynaklannm Şarkta olduğunu kabul •tsek bfle Avrupasıa bu kaynaklar kuro çesmelerden farksızdır. Mllletimiz kendi geleneklerlni hor görüp Avrupanın dusunce, bügi, ahlâk, hukuk ve sanat ilkelerini benimsemeğe karar vermekle bugün gençllk çeşmesinin nerde olduğunu açığa vunnustur. Bu böyle Iken baaa Avrupahlann, hem do bazen en değerlilerinin blr tükenişten, bir fhtiyarlamadan bahsetmelerin», Avrupa'yı Avrupa yapan realist dtlnya görüsünden sapıp insan ve dünya ötesine baş vurmalanna ne demell? Üstad Yahya KemaTden blr flkra dinleıniştim: Genç Ttlrkler, kendilerl gibi mkılapçı, yertf kafalı diye Jean Jaures'e dert yanmağa gitmişler; memleketteki irtica hareketinden, geri kafahlardan söz açmıslar. Jean Jaures; mürtecilerta neler söylediklerinl sormuş, Genç Türkler de kendllerlnln Avrupa'ya ayak uydurmak istediklerinî, mUrtecilerln lse Avnrpa'nın çurümüs olduğunu, yıkıbnası gerektigini ve yıkılacağmı llerl surdüklerini anlatmışlar. Bunun üzerine Jean Jaures, hlç hatır gönül dinlemeden, «Ben de sizin mürteciler gibi düsünüyorum, onlar haklı: Avrupa kötUdür ve def?melidir» demis. Jaures Avrupa'yı değiştirmek îçin bizdeki Avrupa düsmanlanyle işblrliği edebllir; ama kendi dünyasmı değiştirmek, daha ileriye götürmek lsteyen Jaures Avrupa kafasının tâ kendisidir. Gerçl Jauı^s Avrupa'yı daha çok slyasl bünyesl bakımınâan kötülüyordu, fakat Avrupa kültürünü çıkmazda gören, Avrupa dısı değerlere başvuran fıkir edamlan da nihayet Avrupa'nın kendi kendlnl tenkit, kendi smırlanru zorlama gayretl olarak görülmelidir. Bazı Avnıpalı flklr adamlarının Doğu misHslzmiyle alâkası olmamakla beraber mistik denebüecek temayülleri, mistikliğe benzer görüşlere kaçmalan dünya gerçeğinl kucaklayamaz olan dar blr akılcılığı yıkma, bulunandan öteye gıdebüecek daha derin blr akıl yolu arama kaygılanndan doğmuş olsa gerektir. Nitekim Bergson sezgl adıyle akla karşı koyduğu yol ardından gidenleri tabiat öteslne değil tersine tabiatm daha derin gerçeklerine götürmüs, «ristentialistlerin yenl bir çeşit metafiziğe çalan felsefelerl lnsanı daha içten, daha özden tanımağa, hattâ en aktüel dünya meselelerine kaülmağa yöneltmiştir. Tıpln sembolizm; sürrealizm, kübizm, dadaizm.. vesaIre gibl akıl düşmaru olarak ortaya çıkmış sanat hareketlerinln netice ltibariyle aklın sınırlannı genişletraiş, bugün artık makul görülen değerlere varmış olduklan gibi. Bu arada tabii sular bulanmış ve bulanık suda, balık avlayanlar olmuştur. Söztl dlnlenmez olan, otlağını kaybeden, zamana ayak uyduramayan, genç ve yenl olan herşeye lçerleyen türlü türlü insanlar buhran, iman, şeytan, iflâs, dejeneresans gibi dumanlı kavramlan habire kullandılar. İnsanlar makineleşiyormuş, ruhsuz ahlftksız oluyonnuş, saygı, zevk, edep erkân ortadan kalkıyormuş. Halbuki dünyamızm Avrupa kafası sayesind'e günden güne daha lyiye gittiginl, yer yer ve muvakkat gerilemelere, aksamalara, sabotajlara nvgmen dünden daha hakh, daha akıllı, daha zevkli, daha mesut olduğunu görmemek içm ya kör yahut da bilerek bümeyerek her türlü degismeden zarar göreceklerin adamı olmak Uzım. Avrupa'nm buldugu eçık ve cömert kültür formülü sayesinde her gün ve her ?eye rağmen dünvanın her yerinde hakkını, medeniyet payını lsteyenlerln sayısı alabıldiğine artmıyor mu? Kriz diye adlandmlan rahatsızlığı doğuran ds belkl bu arbçın tâ kendisidir. Sokağı aydmlatan elektrigin er geç ruhlan da aydınlatacağı su götürmez. Ama evlerinde elektrigin bir dakika kesilmesine raa olmayan bazı aydjn kişiler yine de insanlann mum ışığıyle daha mesut ve daha ahlâklı olacağını sflylüyorlar. Niçin? Bu Mşilerin elektrik paylan fazla kaçmı? da ondan diyeceğim geliyor. Medeniyetin madcüsi mânevisi diye ayırmalar yapanlara ben olsam hiç elektrik vermem. Dünyada medeniyetin nimetlerinden faydalanmayan sürülerle İnsan bulundukça bu nimetlere kavuşanlann medeniyett kötülemeleri gülünç bjr şeydir. Tekniğin, makinanın çağımızda lnsanlığa ettiği hizmetler yanında, bunlan "fhtirasTarnia ilet edenlerin sebep olduklan büyük felâketler bile küçük kalır. TeknDc, maHna maddî şeylerdir, ama onlan yaratmamn ve muhtaçlara dağıtmanın hazzı, heyecanı da maddî midir? Aslında maddl mânevl ikiligi üzerine fikir kuranlar ruhla bedeni ayiTan .çağların düşünce kalıplanna baglı kalıyorlar. Bizim çoğumuz, bütün ikilikler gibi bunlan da ortadan kaldırma, lnsanı ve dünyayı bir çözulmez. bütün olarak görme yolundadır. Rzikle metafiziği, dinle felsefeyi, akılla imanı, sanatla teknigi, insan lçi lle insan dışını, zıt kutuplar olarak görmek artık bizi İleriye degil geriye götürür. Yeni düşüncenlh varmakta oldugu bütüncülüğün mistik ve banteist dünya gbrüşüyle bir benzerligi yok değü. Fakat şimdiki düşünce evrenin ötesine değil, büsblitün berisine, özüne doğru gidiyor. ' MAVt ve KAHA/195 YÜREĞIMDEKİ EYUBOĞLU Vedat GÜNYOL 13 Ocak I97S günfl Sğleden gonra kaybettlk Sabahattln Eyuhoğlu'nu, oniki yıl önce sıkışan yüreğinin, o cömert, temizin temizi, dürustün dürüstü yiğit yüreğinin birden duruvermeslyle. Bırbuçuk saat öncesine kadar, bir trio (Eyuboğlu Erhat • Günyol trlosu) çalışmasının oldum bittim Içimize imece mutlulukları, sevinçlerl, esenlikleri salan ürünlerini Azra'nın kalemiyle bir deftere geçirmiştik. Fransız hümanisti, Bzgür düşüncenln Montaigne ile birlikte en büyük temsilcisl olan Rabelais'nin Gargantna'sını çevlrlyorduk, «Itı aydır süregelen kesik kesik çahşmalarla. Çeviriyl bir yerde keserek ayrılmış, yenlden bulusmak, daha nice ortak çeviriler yapmak umuduyla. Meğer bir saat sonra, gözlerinl hayata kapayacakmış, o «delinmedik yüzlerce lncl>yi, olduğu gibi bırakarak, o en olgun çağmın eşsiı kültür hazinesini; o lnsafsız, •avurgan, o bllinçsiz tabiatm hoyratlığına kaptırarak. Kimdi Eyuboğlu denen, bn çorak Türkiye'nin bağnnda «politlkanın bulamk suları ortasmd'a ak bir nilüfer gibi» inanılmar blr muclzeyle açan, ama türlü anlayıssızlıklar, ters yorumlar yüzünden, vaktinden önce soldurulan Türkiye'nin en namuslu aydınlanndan olan bu insan? Yıl 1942 sonlan. Millî Eğitlm Bakanı HasanAll Yücel'in dönemindeyiz. Yayın Müdürlüğü Klasik Işler Danışmanhğına atanmış, klasik çevirilerln telif haklarını hesaplamakla görevlendirilmlstim. Daha önce oldukça genis tutulan hesaplamalarda dikkatli olmam isteniyordu benden. Ataç'ı bana arkamdan «çevlrl düsmanı> dedirtecek kadar büyCk bir titizlikle hesaplıyordum telif haklarını. Bir gün, Yaşar Nabl ile birlikte paylastığımız odaya Sabahattin Eyuboğlu lle Orhan Veli geldiler (O. Veli ile ilk olarak karşıla^ıyordum). Yanümıyorsam, Tarcaret çevirisinin hesaplanmasında bir eksiklik varmış. Tercüme Bürosuna uye olarak girdiğim birkaç hafta içinde, iyi nlyeti, alçak gönüllülüğüyle tanıdığım S. EyuboSlu, o lncenin incesi nezaketiyle, benden bu hesabın yeniden gözden geçirilmesinl istiyordu. Yaym Müdürlüğünden gelen asırı bir titizliğin etkisiyle, hesapta bir yanılgıva düşmüs olabileceğiml bana hatırlattl. Çeviriyi yeniden hesapladım ve sonunda gördüm ki, telif hakkmda birkaç lira fazlahk büe olmuş. Durumu bildirdiğim raman, S. Eyuboğlu'nun güvenini, lsterseniz sevgisini, bir anda kazandıgımı farkettim. Öylesine haktanır bir insandı o. Bir gün, Yayın MüdUrlUğündekl odama geldi Eyuboğlu, Tallm ve Terbiye Kurulunun tist kattaki odasına beni cagırdı. Kapıyı açınca, masanın kenanna ilişmiş, yarı oturmuş, yan ayakta, ellisinde var yok, ışıl yüzlü bir adamla karşılaştım. Hakkı Tonguç'tu bu. Beni Hasanoğlan Köy Enstıtüsünde çalışmaya çağınyordu. Fransızca öğretmenlerine ihtiyaç varmış. Eyuboğlu beni salık vermiş, daha mcelerini salık verdiği gibl. Eevine sevine kabul ettım. Bır Pazartesl sabahı lstasyonda bulusruk. Ver elhıl Hasanoğlan. Trenden merken bizi, çuhalar lçmde, kızlı erkekli büyük bir öğrenci kalabalığı karşıladı. Yüzlerinde S. Eyuboğlu'nun o sıcak, o sevecenlik dolu bakışlarmın yankısıyle ışıldayan yüzlerinde, benim için üç yıl sürecek eşsiz bir mutluluğun kapısı açılraıştı sanki ardma kadar. Istasyondan Enstitü binalanna kadar yürüdük. Bu karşıiama bir gelenekmis meğer. Sabahattin Eyuboğlu'nun dörtbir yanını öğrenciler sarmış, onu soru yağmuruna tutuyorlar, bir haftanın bîrikmiş özleminl, bilgl susuzluğunu bir anda gjdermeye çalışıyorlardı. öğrenci öfretmen arasında böylesıne acak, boylesine candan yürekten, böylesine kardeşçe, arkadaşça, ağabeyce bir yakınlık, bir içlıdışlılıkla ilk kez karşüaşıyordum. Ne sarsıcı bır yemlikti bu benim için. O asık suratlı, kara cüppeü Unıversıte çeiTesmden kopup; bu katıksız, ak yürekli, yüzlerce yılm karanlıklarıra yırtıp ıçlerine ışık doldurmak özlemiyle yamp tutuşan halk çocukJannın, köylü çocuklanmn arasmda, sevgisının ve bllgi8inüı olanca cömertljğinde kendınl bulan yepyenl bir aydm tipiyle karşılaşıyordum aynı zamanda. O gün erkenden derslere başladım. İnsan sıcakhğı ile dolup tasan Tanrısıa bir tapmak, bir bilgi tapmağıydı sanki smıf. Nerden ve Hmden almıştı bu kutsal havasını? öfretmenle öğrenen arasına, Eihirli bir değnekle sokulmuş, candan, o kardeşçe ilgi sıcaklığı? Kımden gelebılırdı, en büyük Türk eğitimcısi Tonguç ile, onun &detâ gölgesinde, sessız sedasız çaiışan, ama Hasanoğlan Koy Ensütüsü yüksek kısmının kafası ve yüreği olan S. Eyuboğlu gibi engin bir sevgi ve kültür hazinesinden başka? Sabahattin Eyuboğlu'ydu, aMetinlerle Batı KuıtürU Tarüıl» derslerınde ve haftada bir tartışmalı açık toplantüardakl o konusmadan konusturan, dogruyu. guzeli, iyiyi hiçbir teıkine kaçmadan öfrencüerin kendilerine bulduran. S. Eyuboğlu'nun uygulamaya çalıştıgı eğitim yönteml, el ışçiliğinden kala işçüiğıne, el eğitiminden kafa eğitimine geçerek, yaratıcılığma, insanca niteüklerine inandığı ve canı gibi sevdiği Türk köylüsünü kdyün içmde yetişen aydınlarla onu kalkındırmayı amaçlıyordu. Yülarca önce, Istanbul'da başlatüan halk oyunları festivalinde, Anadolu'nun dört bir köşesinden gelen topluluklann Açıkhava Iıyatrosundaki o eşsız, coşkulu gösterileri karşısuıda şbyle dıyordu Ej'uboğlu: cGüzel oynayan halk düşünmeyi öğrenebıîır, gıderek öğretebilir.» tşte bu inançtı Köy Enstitülerine bağlıyan S. Eyuboğlu'nu ve bizleri. Ama uzun sürmedı bu bılgi tapmağındaki o mutlu çalışma günleri. Atatürk'ün ölumünden sonra bir politika alaborasiyle tupanlandı yetişmekte olan o canım urunler, eğitim kadrosuyla birlikte darmadağın edildi. Kara güçler üstün çıkmıştı, Turk köylüsünü yuzyülarm karanlığmdan kurtarmak için canla başla çaiışan o guzelim kurumu kuşa çevirmişlerdi. Sonra, S. Eyuboğlu ile birbirimizi kaybettik. Ama, içimizde sönmez bir ortak ateş gibi yanan Enstitü özlemi derinden derine görülmez bağlarlm bağlamaktaydı bizi. 19521erdeydL Yeni Ufuklar bir yüını doldunnuştu, henüz. Orhan Burian'ı kaybedecektim bir iki ay sonra, bugün S. Eyuboğlu'nun kaybettiğim gibi. Dergiyle yapa yalmz kalmıstım. O zaman, S. Eyuboğlu yardım elini, dost elini, cömert elini uzattı bana ve yirmi yıl boyunca dergiyi de kitap yaymlannı da bir gönül işi olarak benimle birlikte ortakça yaşattı. Bir büyük gönül adamıydı S. Eyuboğlu. Ortaklaşa çahsmanm, imece bereketinin erdemine inanmıs bir gönül adamı. Her türlü yozlaşmaya halktan kopmaktı onun için yozlaşmak kafa tuttu ömru boyunca. Divan şairlerini, yapma dilleri duyguları özentileriyle bir yana itip, Yunus'larla, Kr Sultanlarla Anadolu'nun gür ve içli sesine verdi kulağım ve gönlünü. Güle karşı yoncayı, bülbüle karjı serçeyi tuttu. Şarkılara inat türküleri, halılara inat kilimleri benimsedL Turan'ı elinin tersiyle bir yana itip memleket'e, yani gerçeğe sarüdı dörtbir eliyle. Salonu aüp sokağı yeğledi, gözyaşını verip Umut'a sanldı. Günlük politikadan uzak yaşadı, politikanın bulanık sularmda balık avlıyanlardan köşe bucak kaçtı. Köy Enstitülerinin kuruhnasına, klâsiklerin çevrilmesine destek olduğu, demokrasiyi iyi kötü bu memlekete yerleîtirmeye çahştığı ve de Türkiye'yi savaşa sokma dığı için bir înönü'yü o da, sağdan soldan giden, kimi zaman haksızlığa varan saldırılara karşı duygusallıktan uzak, kafasıyla, belli bır insaf ölçüsünü kendisine klavuz yaparak savundu. Yakın uzak ne bir çıkar düşüncesi vardı ve olabilirdi bu tutumunda, ne de yakın uzak bir duygusal bağlılık. Çankaya köşkünde kimya laboratuvarı kuran, yurt sorunları kadar, çoluk çocdk, damat gelin, birader mirader ilisküeri gibi aile işlerine kendini vermişliğinı düşünmüş olsa gerek. bır pazartesi toplantısında. înonü «aılevî ve kimyevî» bir insandır diyerek. ona karşı tutumunu gerçek yerıne oturtmuştu. Günlük politikadan uzak yaşadı Eyuboğlu, diyordum. Ama yine de, politika değilse de, politika çalkantılanna bilinmez ne yoldan kur ban gitti. Halk değerlerini, her çeşidinden halk sanatını çağdan düşünce ve sanata maletmeyi kendine dert edinmiş, gizlisi saklısı olmayan, düşüncesi ve yüreği, evi ve sofrası herkese açık olan S. Eyuboğlu gibi bir gönul insanının, 12 Mart sonrası, aklının köşesinden geç meyen, geçemıyecek olan bır suçlama ile dort aylîk bir hapis serüvenine uğraması, bir iki ay önce akianmasına rağmen, gıderayak yureğınde onulmaz yaralar açmıştı. Gitti Eyuboğlu böyleee, Türkiye'nin ak yürekli en büyük denemecisi, ardmda özlemler, onanlmaz acüar bıraka bıraka gitti. HÜMANİZMA NEDİR, NE DEĞİLDİR? Azra ERHAT Sabahattin Eyuboğlu öldü. Sabahattın Eyuboğlu bir hümanist'ti, bır Türk hümanisti, yenl Türk hümanizmasınm kı> rucusu diyebUiris ona. Altmış küsur yühk ömrü boyunca bu ülküyü gerçekleştlrmek, yaymak için ugraştı. Onun söz, iş ve eylemlerine bakarak hümanizmanın ne olduğunu, ne olmadığmı daha iyi anladık, Tanıkhk edebUiria. *** Hümanizma Batı Avrupada FWnesans denilen dönemde başlayan bır akımdır. Ortaçağın msana yüklediğl çeşitll basküara karşı bir başkaldırmadır. Bu baskıîann en başmda din gelir Hınstiyanlık llkçag sonlannda bütün uygar dünyaya yerleştücten sonra, devletle birleşerek, Kilise denilen evrensel blr güç ounuşrur Bu güç halklar Ustün de tüm yönetüni ele almış, insanlann bu dünyada ve öbür dünyadaki kaderini saptamak sevdasına kapümıştı. Yaşamı, sblâkı, hak ve hukuku, öğretim ve eğitimi, yazı ve sanata, iktisat ve ticareti, kısacası insanların duşünüş, yaşayıs ve davranışlannın hepsini katı ve değişmez kurallara göre yürütme yi üzerine almıştı. İnsan, kişi ve birey olarak hiçbir deger taşrmaz, ancak Kilise devletin hizmetinde bir kul sayüırdı. Davranısı bu gücün yaranna, çıkanna oldu mu, rutulur, sevilir, oksanır ve Kilisedevletin içine alınıp onunla bir iıkte türlU yersel ve göksel varüklardan pay alması sağlanır, tersine ona karşı herhangi bır kımıltı ya da krpırtıda bulundu mu. tüyler ürpertlci iskencelerle yokediür, ortadan kaldırıhrdı Engizisyon denilen sorgu ve yargı mekanizması lnsanı korku ve kuşkunun sürekli baskısı altında tutup hayatını zindan, gUnünü ve geleceğini cehenneme çertrirdi. HUmanistlerin didine didine ortaya attıklan görüşler o gün bugün epey geçerli lik kazanmıs re tutunmuslardır. lnsanı İnsan olarak saymak, insan ve kişi hftklarinı tnmtnB^ yolunda birçok yasalır çıkarmıştır uygar insanhk. Bu yasalarm nerelerde ne dereceye kadar uyulduğu su götürür bir tartısma konusudur. Hümanist kişi hak ve hukukun kara kitaplarda kapah kalmasını değil, sıcak kan gibi bütün insanlığın damarlannda akmasını ister. Onun içia savaşır, dÖvüsOr, gerekirse ölür. Ama bu •avaşta tek silâhı düşünoe ve sözi tek eyleml kendi yaşamıyle ömek olmaktn*. Hümanian» btr Oğreti degildir, hattâ blr felsefe büe degildir, bir görü» ve bir tutumdur. Hümanist kisi herhangi bir din ya da devlet düzenmi benimser olabilir, bir siyasal ya da düsünsel tophüuk içine gireblllr, ama ms&na toplum içinde yararh bir emekçi olmak ödevinden gayri bir sorumluluk ve yükümlülük yüklenmesini kabul etmez. Hiçbir katı öfcretinin boyundunığu altına girmes. Düşüncesi ile basbaşa özgürdür, truptnm yaranna su ya da bu yohı bentmsemek görevinden başka hiçbir Eorunluluk tammaB. Kimi öğretller hümanlzmayı kendi ülkülerine blr ek olarak benlmsemis olabillrler, ne var ki bunlann hümanist insanm özlemini gerçekle»tirdlkleri, insana tam özgürlüfc ve yalnıs tegürlüğUn sağladığı mutluluSu vermeyl baçardıklan d8 görülmemistir bugünedek. Omın içindlr M, gerçek hümanist bu denemeleri saygı ile kar şıladıgı halde, hlçbirinm gidisine kendini kantırmak istemez, kendi basma dUşüncest lle savaşmayı ve yasamı ile ömek olmayı yeğ görur. SOFTALIK Softalık bir düşünce, bir bilgi kanseri diye anlatılabilir. Yaşagelisen bir organizmanın en işlek yerinde birden bır katüaşbır kabuklaşma. Varsm, olsun denir; aldınş edilmez. Ak beUstünde kara bir ben gibi hoş da görünebilir. Derken kara başlar koca gövdeye ölüm ağlarını germeğe, ışleycni durduduranı lşletmege, bütün çürumelerin hızıyla varlığı sarmaya Softa bir tek düşünceyl dondurup keskinleşbrdiği billurlastırdığı için kendini kolay tanıtır, beğendırır. Sözleri, çürüyen her şeyın kokusu pbi, yayügan, girgın, dokunaklıdır. Bildiğı b'«iik, dedıği dedik insan canlı cenazenin tâ kendisi olduğu halde, ya da belki öyle olduğu ıçın, insanlan koyunlastınverir. Bır de bakarsımz cıvu cıvü yaşayan insan tomurcukları, çiçek açmış kızlar, delikanlılar leş gibi kokan bır düşüncenin büyüsüne kapılmış, kendi dallarım kesiyorlar. Doğan güneşin, pırıl pırü bır derenın, yemyejü bahara açılmıs bir pencerenin önünde, mutluluğun eşiğınde oır insan, bütün bunlara pislik atan bir papazın yap dedığıni yapıyor, yapma dedigini taş çatlasa yapmıyor, yapamıyor. l'alya'da böyle bir kız gördüm. Gözlerini, ağzını, burnunu, yüreğını yapıyor, yapma dedigini taş çatlasa yapmıyor, yapamıyor. Kâğıtta: Isa sizi bekliyor, gibilerden bir yazıyı görür gormea bır nortlak görmüş gibi tüylerim ürperdl. Softalıgın bir düşünce, bir bilgi hastalığı olduğu şundan bellldir ki, bu hastalık yalnız lnsanlarda görülür. Hangi hayvana softa dıysbüirsiniz? Gerçi hayvan, hep Byni yuvayı yapması, bıldiğinden şaşmaması bakımmdan softaya benzer; ama o düşünmedıği, düşünemedıği için hayvandır. Softaysa düşünebilirken dü?unmedıği için softadır. Bu bakımdan ona, hayvanca yani bildığını geUştiremeden yaşayan insan da denebilir. Hayvaniar kızmasın ama, softa çok benzer onlara. Tıpkı onlar gibi softa da dünyayı oldum olası yalnız kendi açısından göriir ve düşüncesi hep aynı yerde otlar, hep ayni dereden su taşır. Softa ister istemez bir bilginin, donmuş da olsa bir düşüncenin adamıdır, bir görüşe ölesiye bağlıdır. Onun için halk çok dcfa softayı idealistle kanstrrır, düşüncenin en büyük düsmanım bır düşünce kahramanı olarak görür. Oysaki, kendınin bile olmayan blr eski, bir aşümış düşünceyi yaşatmak isteyen softa, kendi yarattıgı, ya da kendine malettiği bir düşünceyi gerçekleştinr.ek isteyen idealistin tam tersidir. Peygamberler, ermisler evliyalar, önderler softa kişiler değildir: onlann düşüncelerini dondurup sömürenlerdir softa. Mevlâna Celâlettin bir idealistti; onun duşüncesini kurtulduğu çıkmaza yeniden sokan nıce mevleviler ıse birer softadır. Mevlâna: Ya oldugun gibi gSrün, y» gSriindfiğün yan ma, den ben rup, HALKTAN YANA Halktan kopma tabiattan kopma gibidlr: In^snın düşüncesinl lnceltlr, yüceltir gibi görünerek kısırlaştırır. *** Osmanh'nın halka dayanarak kurduğu yaman devlet Bizann halktan koptuğu için bir vuıuşta yıkmış, o da halktan koptukça kısırlaşıp batmıştır. *** Halktan kopmanın en açık belirtisl, «halk jundan anlar, bundan anlamaz. diye fetvalar vermektir. Bu belirtl sağcılar arasında da görülebüir solcular arasında da. Bence solculann halkı hor gdrmeleji, sağcılann hor görmelerinden çok daha ayıp ve dunyamıziçin çok daha tehlikelidir. *** Yeni sanat halka yaranarak değil, halkı yadırgatarak doğabilir. Bu demek değildir ki yenl sanatçımn görevi halkı hor görmektir. Tam tersine yeni sanatçımn görevi halkı saymak ve halktan ders almaktır: Tabiattan d*rs alır gibi. Bugün Yunus Emre gibî şiir yazmak geriliktlr, ama Yunus Emre'nin onfiçüncfl yüıyılda yaptığını yirminci yüzyılda yapmak ileriliktlr. Nedir Yunus Emre'nin kendi çapında yaptığı? Çağmın en ilerl düşüncelerini halkın 'dıüyle halka anlatmak: Tıpkı Dante'nin yaptığı gibl. *** Bizim halkımız gericl,değil, geri kalmıştır sadece. Gerici halktan yana gorünen halk düşmanı, ya da halk düsmamnın belli bir eğıtimle yetiştirdiği bir yoba2dır. .Halk bunu bılmesine bilir; ama devletin dokunamadığına halk, hele birleşemeyen teklerhalkı ne yapabılir; turkulerine, tekerlemelerine, atasözlerine döker içlni. Kim gericiliğın içyCzünü halktan iyi açığa vurmuı. Şu atasözundeki şimşek kesinliğine bakın: Halk» verir Ulkını, kendi yntor salkımı. Elinden gelse yutturur mu «alkımı? 1965 MAVt VE KARA / 28 gibi ol mu demis? Onlar tam olmadıklan gîW görünmüş, tam görunmedikleri gibi ohnuşlardır. Softalık bütün lnsanlığm baş belâsıdır. Bizim İçin özeılikle tehlıkeli olması başlıca şu sebeplerden ileri gellr: Biz eskıden kopmak, değişmek, yenileşmek isteyen bir mületiz; soitalarırnızm çoğuysa çok eski, bortlak sayılacak kadar eski (fotoğraf çektlrmeyı günah sayacak kadar eski) bır düşüncenin softalandır. Dönmek, nattâ durmak bizi bır çok milletlerden daha fazla sarsar. Kaldı ki, eski dünyamızdan donmek istesek de dönemiyecek kadar kopmuşuz. Bir başka sebep, bızde softalığa karşı en etkin silâhm, aydmlığm, az oluşudur. Çoğunluğu okuma yazma biüneyen bir yerde softa her dıledığıni yaptırabılır; hele partüer ya ister istemez, ya işlerine gelerek softalara goz yumarlarsa. Biz softalardan çok çekmışiz. Yakın tarıhimiz bır softalarla savaş, çok defa da bir softalara boyun eğme tarihidır. Çok eskiden hiç olmazsa savaşlarda ışe yarayan softa son tarıhımizde, ordunun batılılaşması gerekince, düşmanm ekmeğine yağ sürmüş. Batılüarm bizden öğrendiğini yeniden öğrenmeğe bile gâvurluk demiş Bugün yeni dllnyaya ayak uydurmak için yaptığımız her sey bizim softamızm fırsat bulur bulmaz yıkacağı şeydir. Yeni batıdan gelir, batı eâvurdur, o halde Yeni gâvurdur. 1959 MAVt ve KARA / 179 MAVİ VE KARA Maviyle sanat, karayla para demek istiyonım. Neden derseniz, acımtrak olacağmı onceden bildiğim bu yazının admda olsun biraz renk olması hoşuma gıdiyor. Her rengın kendine göre bir güzelliği vardır: kırmızının, sarmın, yeşilin her birine ayn bir destan yazılabılır Her uç renk nice nice şaır ve ressamlarda insan düşüncesini coşturan anlamlar kazanmış. Kırmızıya öfke, sarıya dert, yeşile umut koyagelmiş insan oğlu. Her rengin bir başka tadı, yerine eöre bir başka derınliği olabilir: Ama her yaşayanın iliklerine ifleyen, ölüm karasına, yüz karasına, kasvet karasına bire bir gelen renk mavidir. Karanlığı asıl >enen mavidir, güne» değil! Günej çekilip gittikten «onra bile mavi sabahlara kadar cenkleşir karanlıkla. En güzel gecelerrn bile rengi mavidir. I«£f bütün bunlar, bun dan »onra «öyliyeceklerim de lâf; ama derdimi anlatamazsam bir mavi olsun kalsın «klınırda, sanatın tâ kendisi mavi. Su son yıllarda kara maviyi, yani para sanab btılandınyor gibi geliyor bana. Belkı hep böyleydi de ben simdi farkına vanyorura: olabilir. Saflığıma venn. İster eski gerçek olsun, ister yeni gerçek: paranın sanatı yenmesinden daha acı bir şey düşünemiyorum insanlık için Birçok sanatçılar tanımadık mı hep? Paralan, para kayguları olmadığı zaman zamanlannı ve kendilerini aşıyor, plr aşkına geceyi gıinduze çeviriyorlardı. Sanatlan para getirmeğe başlar başlamaz değişiverdiler: sanatı bakkallara inat seçmişken bir çeşit bakkal oluverdiler; içlerindeki maviyi haraç mezat sattılar. Belki rahat ettiler: ama, para kurum kurunv kuruttu hepsinl. Bir adları kaldı sanatçı. Sanatçı hep züğürtmü kalmalı demek istiyorum? Yoo. En çok onun kazanm'asım isterim. Elimde olsa ciğeri beş para ebniyen nice tenginlerin parasmı ona verirdim; ama onun para peşin» düşmesine razı değflim. O zaman sanatçı, mavi yaratıcı olmaktan çıkıyor da onun için, o zaman üstelik yetişebilecek sanatçüarm hakkını yiyor da onun için. Sanatçısını parasız bırakan bir toplumun utanması gerekir; ama sanatçı, gerçek yaratıcı olmaktan çıkrnış birinin de sanat adına para kazanmaktan utanması gerekmez mi? Dünyamızı dolduran bayağılıklann çoğu parayı seçmiş sanatçılann yüz karasıdır. Halkın bayağdıktan hoşlandıgmı söyleyen de onlardır her zaman. Örnek her sanatta tümen tümen: ama çok para getiren sinemada baska türlüsü binde bir. İyi ama, diyeceksiniz, sanatçının iyisini, kötüsünü, yarabcısım, kısırını nasıl ayırdetmeli? Işte bu zor is gerçekten, dünyanın en zor işi belki. Öyle olmasa bu kadar kanşmazlardı zaten birbirine. lyisi çok defa acından ölüp kötüsü onun sırundan geçinmezdi. Paris gibi uyanık bir sanat çevresinde bile kimse önleyemiyor kötülerin yüze çıkmasım. Yalnız halk, zamanla, haklanndan gelebiliyor. Akademiler, jürüer. pnler, tenkitçUer hepsi aldanabiliyor. Durmadan gelışen, gelişmeai gereken sanat her yerde, her zaman ölçüleri aşacak, şaşırtacak, yanıltacak; bunun çaresi yok. Yok ama her şeyin de bir derecesi var. En iyiyi bulmakta aldansak, geciksek bile, sanatı göz göre göre sömürenleri olsun tanıyamaz, tanıtamaz mıyız? Bütün ölçüler değişlr, değişmelidir; ama, cannn, ölçüler üstünde kalan, insandan insana pek degişmiyen bazı değerler de var. Hakkından fazlasını zorla, yalan dolanla almayı hangi insanlık değeriyle uzlaştırabilirsiniz? Bir insanm İçinde para kaygusuyla lanabn uzlasacağma faıannuyorum. Sanat hiç bir ortak kabul etmiyecek akdar kıskanç bir sevgilidir. Küçük hesaplaın da en büyük düsmanıdır. önce para kazanayım, sonra sanat yapanm diyen »anatçılann nasü kuruduğunu görmüşsünüzdür. Buna karcüık ekmek paralarmı bile harcayanlar sonunda para && kazanmışlardır. Bu IH kaygu bîr araya gelmiyorsa kabahat kimin? Orası ayrı mesele: ama gelmediği ortada. Sanatçının bir evliya olmasını, dünyadan glinj eteğini çekip güzellık yaratmanm mutluluğuyla yetinmesini mi istiyorum? Hayır; dunyamızın en çok onun dunyası olmasını istiyorum, ama sanatçı kalması, insanlığın en temız sesi olması şartıyla. Zaten, önünde sonunda hayatımıza, duygularımıza biçim veren sanatçı olmuyor mu? Dünyayı sevmesini, sevdiğimizle konuşmasını bile o öğretmiyor mu bize? Onuı paranın kulluğundan kurtarmak hepimizin boynunun borcudur. öyledir, ama biz onu kurtarmağa çabşırken o bu kulluktan hoşlanmağa başlarsa? O zaman ara da bul maviyi I Hiç bir şey vermez mi olur paranm kulu olmus sanatçı? Verir, kolayına kaçüğı için daha da bol verir; ama ne? Kirli bir mavi, olmasa da olur bir mavi. Parasız hiç bir çey yapılmaz oldu, biliyorum. îdeal, ülkü, mefkure apartman adı olmaya başlayah gençliğin gözünden düştü, bUiyorum. Para düşünmeden sanat veya bilim derdine düşen enayi »ayılıyor ya da kîışku uyandınyor, biliyorum. Bağunsızlığı herkesten çok gerekseyen sanatçı geçinmek, çoluğunu çocuğunu geçindirmek zorundadır, biliyorum. Kazandıkları paraya lâyık olmayan insanlar arasmda yaşayan bir sanatçıya para>a boş ver demek gülünçtür, biliyorum. Ama bütün bu gerçeklere inat, sanatı paranın, maviyi karanın üstüne çıkaranlar var ya? Binde bir de olsun var ya? Işte onlar sanatçı: üst tarafı manatçı! Çok mu sert oldu bu yargı? Yumuşatalun biraz: bütün manatçılarm sanatçı olduğu zamanlar vardır. Aynı şeyi bir ba§ka türlü soyliyeyim: her insanm tanrı olduğu anlar vardır. 1958 MAVİ VE KARA / 134 örnek obna konusu üstünde Bu tutuma son vermek için durahm. Htbnanist, trünündo çabaya girişen aydmlara hütek basma kalan blr adam demanist denmiştir tarih ve yağildir. Geçmls ve geiecekle saâzın tarihinde. Kimdi bunlar? lam bağlar kurar. Geçmişl beErasmus, Rabelais, Montaigne nimser. geçmlştek) insan ve kül ve bizde adları, eserleri pek tür degeTİerini kendi kişiliginbilinmediği için saymağa gide yaşatmayı, evren ve doga rismeyeceğim birçok aydın klvarlıklannm hepsini İnsanm yaşi daha. Yürekli, yaman insanlar, çünkü yıldırma ve BUS ranna ve mutluluguna kullanmayı borç Mir. Biliml. sanatı turma araçlarmın hepsini elintutar, yaratıcıuk yolunda atıde tutan Kilise Devlete karşı gebnek için, Rabelais'nin canlan her adnnı kendi yolunda landırdıgı Gargantua gibl yüzereğe doğru atümıs blr Ueri alerce arşın boyunda bir dev dım sayar. Bu görüsü ensin olmak gereklyordu. Ne düsübir cömertlikle, kendi bencil nüyor, ne diyordu bu adamlar? çıkarlannm hepsini bir köseya atarak, çevresindeki fnsanlara însan, insan olarak, inanış, dü yaymayı Bdev bîlir. İnsanlan şünüş ve davranıslan ne Olursever, ama şunu bunu. Ahmesa olsun, kendi kendine bir varlıktır. Onu değerlendirmede di Mehmedi sevdiği acıdığı idin ve devlet gibi bir dış etçin deSfl. onlarla arasında duvken rol oynayamaz. tnsan her gusal bir bag olduğundan ötütürlü baskıdan annmıs olarak rü değil. kendisi insan, onlar kendi yasamım sürdürmeye, da insan olduğu İçin. Ama bir kendi gözü ile gönneye, kendi ya da birkaç örnek insan seçer kulağı ile işitmeye ve duyulakendine, ona bağlanır, ona hizrı ile ne algüamışsa, onu dümet eder, onun adına çalışır, şünen kafasında dilediği gibi söyler, Onler. onun sanma clbiçimlendirip dile getirmeye in çek ve çiçeklemeier saçar. Nlsan doğduğundan ötürü hak çin? COnkü bilir ki. insan kenkazanmiştır. İnsan, bedeni ve dini değil, dostunu söylediğl ruhu lle özgürdür, bağımsızdır, zaman güzel olur, insan olur, özerktir; bu doğal haklannı sıİnsanca bir sey söylemek yolumrlandırmaya, tasmaya, kısıtnu bulur. lamaya yeltenen her kuvvet ya da düzen, evrenin doğal düzeSabahattin Evuboğlu blr htlnlne karsı cıktıgı için suçlumanisttir. Ondan çok önce Yudur, ölümlüdür ve geçicidir. nus Emre de blr hümanist idi, Hümanistler bu görüslerini toTürkiye'nm fk ve en büvük mar tomar eserlerle dile getihümanisti Yunus Emre gibi Sarip yaymağa koyuldular. Kimibahattin Evubofclu'nun insanlısi diri diri yakıldı, kimisl süğa mesajı su dizesi ile getirerüldü, susturuldu, daha açıkbiliriz: göz olan kimileri de geçerli dine karşı sözümona daha insanHalvetlerde meşpul olam ca bir din kurmak hevesine Daim •çthr ffll olant kapılıp insanı bir baskı rejlDost batmda büibül olam minden baska bir baskı rejlmine soktular. ötem hey dost deyn deyu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle