18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 2 Ocak 1973 A.T1ATTJ H T£N... AULAYA îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 149 «Olur böyle Işler.. gelir insanın başına... Siz, temize çıktınız ya ona bakm...» Kapıya doğru yürüdü; «çıkıp doîaşsaydımz bahçede iyi olurdu. Değil mi ki oturmak istiyorsunuz bari size bir gazete bırakayım; vakit geçer Eğlenceli haberler van Bu gazeteciler de pirey. deve ederler...» Çavuş, benimle «siz» dfye konuşuyordu. DUn geceki hall yoktu üstünde. Çıkarken kapıdan, zaten cebinden ucu görüren gazeteyi çekip, bana uzatU. Kapıyı da çekip gitti. Bana gelince, gazeteyi ellme almamla, tepemden aşağıya bir kazan kaynar su dökülmüş gibi yandım tutuştum! Sonra, buz kesudim. Her yakam tir tir tıtremeye basladı. Yutkunaznıyordum. Gazetenin adının altında, adından büyük harflerle bir manşet vardı: (Türkiye Tenis Şampiyonu Emre, Tutuklandı!) Altında manşetin, daha küçük harflerle bilgi veriliyor, «Yapılan ondört milyon liralık lâstik karaborsasına, şampiyonun adı karıştı!» deniyordu. Beynim, yüregim, durayazdı. Ne Sulhi'nin, ne de Hidayet Beyin adlan yazıda doğru dürüst yazılmışu. Alt yakasını okuyamadım yazının. tşin bu yönü, hiç de ftfclım* gelmemişti. Sonra bir kocaman resim, beni çarptı: Yazılann ortasında dün akşam üstü yüzbaşı ile cibe binerken çektikleri bir resim, resmim vardı. Hani cibe binerken, yüzbaşı kolumdan tutmuş, bana yardım ediyordu (!) Artık küçlik odanın içinde dört dönüyordum. Bir elim ayagım tutınuyor gibi geliyordu bana; sendeliyordum yürürken, bir ateşim varmış da yanıyor gibiydi içim. Sonra, kendi kendime, <dur! Emre ne oluyorsun?» diye, toparlanmaya çalıştım. Babam geldi aklıma: Onun gibi, durumun rauhakemesini yapayım dedim; dedim ya duşünemiyordum artık, kafam durmuştu. Böylece ne değin vakit geçirdiğimi bilemiyeceğiın. Kapı vuruldu. Taş kesilmiş, arkamı duvara vermiş, karyolanın üstünde oturuyordum. Çavuş yina göründU kapıyı vurduktan sonra. Halim nasıldı? Nasıl olmuşum ki, Çavuş, benim bu halimden korktu: «özür dilerim. gazeteyi size göstermemeliydim.S dfeöi:'c ' «Aldırma çavuşum, nasıl olsa görecektim» karşılığını verdim. RBuyurun, bu lş bitiyor, komutan sizi tfağınyor...» Koridora çıktık. Sanki dörtbir yakamdB insanlar varmış gibi, utancımdan başımı kaldıramıyordum. Bir yoğun sis içinde vürür gibiydim. Gece sorguya çekildiğim büyük odaya girdik. Yargıç, yine yerinde oturuyordu. Yüzbaşı yine yanındaydı. Yazıcı çavuş, makinesinin başındaydı. Sağdaki geniş pençerenin perdesı açıl mıştı; içeriye bol ışık doluyordu Pencereden yemyeşil Çatalkaya'nın önündeki tepecikler görünüyordu. Bu görüntüden sonra, birden gözlerim dumanlandı: Başka şeyler de vardı odada. Dört köşesinde inzibat erleri dikilmişti. Yargıçm masasından beş metre degin geride, önünde masanuı, Sulhi ile Hidayet Bey dikiliyordu. Beni da onlann sırasma diktiler. Dönüp bu heriflere bakmak içimden gelmedi. Yalnız, yumrugumu iyice sıkmışım, bu sıkıştan, sabahtan beri gazeteyi elimde sıktığımı lark ettim. Engel olamadım gözlerime, yanımdaki Sulhi' nin üstbaşında duran Hidayet Beye baktım ister istemez. Sulhi, hacıyatmaz gibi yusyuvarlak duruyordu. Hidayet'e gelince, her zamanki gibi çok şık, ellerini kavuşturmuş, gayetle sakin bir suratla Yargıça bakıyordu. Yargıç. çavusa, makinede bir şeyler yazdırtmaktaydı. Bu işi sürdürürken, beni getiren çavuş, çok çekmgen, korka korka, Yargıçın yanına yaklaştı; dımdik durdu. Binbaşı, başını kaldınnca, «Engel olmak çok güç komutanım; gazetecıler ille içeriye girmek, size soru sormak istiyorlar.» Binbaşı, yüzbaşmm yüzüne baktı. îkisınin de iyice canı sıkılmıştı. Yüzbaşı, «Her işimiz açıktır diye ilân edildi; çaremiz yok...» diye söylendi. Yargıç, çavuşa döndü: <Koyver gelsinler.» buyruğunu verdi. Kapının açılmasiyle içeriye sekiz on kişi birden daldı. E1'erinde fotoğraf makinelerı t>ana hıicura cttiler: Dunnadan resmimi çekmeye başladılar Üst lerine ben de hücum etmemek için kendimi zor zaptettim. Halimin perişanlığını gören Yargıç, bana acıdı olmalı. Bütün odayı yerinden sar san bir sesle gazetecilere bağırdı: «Geri durun be! Basın geriye! Bu ne kepazelik; selâmsız sabahsız.. Ahıra mı giriyorsunuz?» Geri geri çekildi gazeteciler, pençerenin yanına dizildiler. Süklüm püklüm durdular. Yargjç, sakinleg ti; tok bir sesle söylendi: «Biz burada eşek başrimyız? Adam, bir günaydm der be yahu! Niye bu delikanlıya hücum ediyorsunuz? Memlekette yüklenecek adam mı kalmadı?» Gazetecilerin hepsi önlerine bakıyordu. Elinde makine olmayan, defter kalemli birisi, cesaret edip bir adım öne çıktı: (Arkası var) Cafer Tayyar bu emrin isteği dogrultusunda olduğıınu sanmıştı. Memnun bir çehreyle bana: Yaver çabuk getir emri. Biraz sonra Saffetin Karargahı Umumi Birinci Şube Müdür Muavinligine, Halidin Kolor du Kurmay Başkanlığına atandıklanna değgin emri Kumandana irazalatıp Cafer Tayyar'a verdiğim zaman Kolordu Kumandanı kül gibi oldu, asık bir suratla: Saffet bey çok akıllıdır, Allah alanlara mübarek etsin, dedi. Yanm saat sonra herkes Saffet'i tebrike koşuyordu. Tebrik edenlerin başında o tarihe kadar Saffet'e türlü hakareti yapmış olanlar da vardı. Ertesi sabah yola çıkıp Musul'a vardığımızda Saffet: Selâhattin, beniırı param yok, arkama giyecek elbisem de yok. Bu durumda Karargfihı Umumi'ye pdersem Almanlaruı yanında kötü duruma düşerim.. Halil Paşa'nın Iznini epey zor lukla alarak Saffet'e bin lira karşıhğı yüz altm lira verdim. tki gün sonra kendisini yolcu ettik. Yüzbaşı Selâhattin'in Romanı Açlıktan ölen ölene Musul'da kıtbk sebebiyle ekmek birdenbire üç gümüş mecidiyeye yükseldiği için ktmse alamaz duruma düşüyor. Buna rağmen ordunun aç kalraaması da şart. Tek çare halkm elindeki erzakı paralı, ya da parasız olarak almak ve askeri doyurmak. O günkü duruma göre ayda otuz altın vermek için karar alındı. Sabri Paşanuı evini aradım. Kentin kenanndaymış. O günlerde Celâl birkaç gün izinli bana gelmişti. Beraber kalkıp adamcağızın evine gittik. Bizi boş bir odaya aldılar. Kınk iki sandalye bu odanın mobilyasıydı. Az sonra Paşa geldi. Kendisine durumu anlattım. her aybaşı otuz altın getireceğimi, Kumandanuı ellerinden öptüğünü söyledim. Sözlerimi sonuna kadar serinkanlılılda dinleyen adam birdenbire kızdı: Ben bu devletin pasalığını, Irak Genel Valiliğini yapmış bir eski askerim. Devlet beni yirmi dört lira maaşla emekliye ayırmıştı. Bugünkü durumda geçff nemiyorum. Mevkiin en büyük kumandam olan adama başvurdum. Onun bize bakması görevinin gereğidır. Ben dilenci değilim, kimseden sadaka istemedim.. Derleyen : tlhan SELÇVK kuşkusuz böyle .bir kaçışta ancak pahalı ve taşınabüecek şeylerı yanlanna alabılmişler Musul'da ellerinde avuçlannda kalam yemeye başlamışlar. Bir yıl sonra satacak birşey kalmamış. TESELLÎ Adamcağız hem bunları söylüyor, hem de zangır zangır titriyordu. Celal ve ben kendisini birçok dil dökerek teselli ettik. Vr işin içyüzünü anlattık. Bu pa ranın bir sadaka olmayıp bir başka yoldan görev gereği oldugunu söyledik. Sabri Pasa bunun Uzerine duruldu. Ve blzlere hayatmı anlattı: Ögrendik ki, Paşa 1881 yılında Bağdat'ta çıkan bir isyan üzerine AbdiUhamit tarafmdan görevlendirilmiş. tki yıl kadar Bağdat'ta kalmış, sonra Istanbul'a dönmüş. 1891'de Bağdat tekrar kanşmış. Bu sefer Irak AÇLIK Günler geçiyordu ama Musul bölgesinde açlık başlamıştı. Halep, Konya Ribi yerlerde büyük erzak ambarlarında buğday stoku vardı. Ama bunlar bize gelemiyordu. Çünkü tren ancak Nusaybin'e kadar gelmişti. Nusaybin'den Musul'a 150 kilometre vardı. Bu mesafe yazın her tür tasımaya elverişliydi. Ancak kış gelince sadece hayvan ve deve işliyordu. Deve Nusaybinden Musul'a on sekiz günde gelivordu. On sekiz gün de dönüş... .JDemek ki, 36 günlük bir iş... Bir deve ancak kendi viyeceğinin yirmi sekiz gün'ük miktarını taşıyabiliyordu. Demek ki, deve yararsızdı. Ayru durum Musul'un ilerisinde bulunan Kerkük, Süieyrnanive böl^esi için de geçerliydi. Buralan da Musul'dan 1415 günlük bir hayvan yürUjrüşü uzaklığındaydı. Böylece nt biz gerilerde bulunan erzakı MusuVa getirebiliyor, ne de Musul'a peleni cephelere gönderebiliyorduk. Her yanda açlık baslamıştı. Ordu aç kalmasın diye halkm elindeki erzakı paralı ve parasız aîıvorduk. Böviece açlık halkta yoğunlaşıyordu. Musul'da bir ekmek bir gümüş Mecidiye (Yani bir lira) ve sonralan üç Hray.ı çıkmıştı. Halk bu parayı bulup ekmek alamazdı. Açhktan ö!üm olaylan basladı. Hergün sokaklarda kadın, erkck. cocuk. ihtiyar bağıra bağıra ölüme gidivor, bir çare bulunamıyordu. Ölen çocukların etini kasap dükkânlarında kovun ve kuzu eti diye satan, veya aşçı dükkânlannda pişirip halka vediren 1012 kişi idam edilmişti. Valis) ve Kumandam göreviyle Sabri Paşa'yı tekrar Bagdat'a yollamışlar 1891'den 1908'e kadar bu görevi yürütmüş. Bağdat'ta evlenmiş. Evlendıği fcızın da şehirde emlâki ve dolaylann da arazisı varmış. Sabri Paşa 1908 lnküâbında emekliye sevkedillnce Bağdat'ta yerleşrneyl tercih etmiş. 191Tye kadar böylece yasamıs Bağdat tngilizler eline düşeceği zaman ahaliden bazı itibarü kişiler Sabri Paça"ya' demişler ki: Burası Müslüman blr memlekettir ve senin de memleketindir Artık yashsm. Türkiye'ye pidip mücadele edemezsin, Burada kal, basımıza geç, bizi gftvur zulmünden koru!. Bu da bir hizmettir. Paşa bu teklifl Sabul etmlş, ama Ingiliz uçaklan şehri bombardımana başlayınca bu kadar yıl taşıdığı asker Uniformasmm biçimlendirdiği ruhu tşyan etmi<;. ve yabancı bir milletin elinde esir vaşıyamayacağını an(amış... Yirmi dört kişilik ailesini tam Bağdat'ın düşecegi gece kentten çıkarmış Bu kadmlı erkekli. büyüklü küçüklü yirmi dört kişi bir araba ve bir binek atıyla, bazılan da yürüyerek Musul'a varmışlar. Aile YAZIK DEĞtL Mİ? Hikâyesini anlattıktan sonr» ihtiyar Paşat Bir zamanlar Abdülhamit'in valisi ve kumandam diye beni alkışlayan ve yoluma yüz sü'•en halk nerede? Bunca yıl hizmet ettigim şu memlekette aç ve acınacak duruma düşen bana yan> degil mi? O tarthte seksen vaşma vaklaş mış Sabri Paşa'nm hali beni ve Celâi'i aglatmışti (1) 12121917'de Ruslar telsiz telffraf^a Altmcı Ordu'vs mütareke aktine hazır olduklannı bildirdiler. Telgrafm altında General Dadivileskı imzası vardı. Bir de telsizle Musul'a gelebileceklerini ilettik 22 Aralık 191Tde bir Rus MUtarekp Kurulu Kurul. Kurmay Albay Behrek, Kurmay Yüzbaşı Çoprikof. Ahali Komiseri Tarko. Tonograf subayı Çikiliyap'la. lhtila) Dernegi adma bir nefer ve İki emir erinden meydana gelivordu. Avnı gün Ücüncü Ordu b!z« Van gölüvle Karadeniz arasmdaki böt^oâAJtusİMİftMUtareke imzalandıgını bildirdi. (1) O tarihte benim bn hlkftyeden çıkardığım sonnçlar: 1 Emeksiz birşey vermek terblyesizliktir emeksiı birsey alan aşaeılıktır. t tfzgür bir insan vabancı bayrapı altında vaşayamaz. Sefil olaca?ıni bilse de kendi bayrağı altınd? yaşamayı tercih eder. 4 0 Yıl önce Cumhuriyet UEBtYAT Fakülteside dün den itibaren Türk tarihi tedrisatına başlanmıştır. Bu dersler. asıl tnkılâp Enstitüsü tedrisata başladıktan sonra inkılâp tarihi dersleri ile toplu olarak verilecektir Türk tarihi dersleri kooferans şeklinde Sivas mebusu Semsettin ve tsmail Hakkı beyler tarafından verilmektedir. İnkılâp Enstitüsü 16 Subattan itibaren tedrisata başlayacaktır. Hukuk Fakültesinde ise seminer çaüşmaîarına gelecek haf tadan itibaren başlanacaktır. Hukuk Fakültesinde ceza, ik E UNIVERSITEDE YENI YIL tisat, medeniyet ve amme züm resi ve muhtelif ilimlere mahsus olmak üzere beş büyük seminer salonu hazırlanmıştır. Semınerlere bütün fakülte ta lebesi devam edecektir. Seminerlere profesörlerle doçentler nezaret edecekler ve öğrendler istedikleri konular üzerinde ho calan ile mUnakaşa etmekte serbest olacaklardır. MALKOÇOÖLU yazan ve çizen: Ayhan BAŞOGLU ÜSTİİM V1CIK.VICIK. I GAZETELER. Asya ve Avrupa'da narp tehlikestnd"'1 öahsocmektedarier. Asya'da SoVyet Japon anlaşmaz lığı, Avrupa'daKi milletler arasında da yapılan ar.laşmaiar Ingüizleri cndişeye düşürmektedir. ÇESITI ı ajansİMnn bildirdiğine göre Avusturya. Almarya ile eşit Imklar istemektedir. I StLTANHtSAR'dan bildirildiğine göre son soğuklar yüzünden teş milyon portakal donmuştur. YARIN : ALBAYIN 3EREFİNE İÇELİM DİŞİ BOND YAKILIYOR Ordu bir yandan da elinde bulunan askerin ve hayvanlann ölmemesi ıçin onlan erzakı daha bol öteki askerj bölgelere nakletmek için Başkumandanlıktan izin istemişti. İki piyade tümeni ve bir süvari tümeni Sunye ordusu emrine gönderilmisti. Ne var ki böylece Ingilizler karşısında durumumuz giderek kötüleşiyordu. Biz bu duruma düşünce bazı satrn alma kurullarımızı îran sınırından sokarak oralardan erzak almaya çabaladık. Ancak Ingilizler bunu habe* aldılar ve istihbarat subaylarını o bölgelere göndererek İranlılardan erzakı daha pahalıya satm aldılar, aldıklarını da olduğu yerde yaktırdılar. Böylece Altuıcı orduyu dağılrnak ve küçülmek zonında bıraktılar. O günlerde çadırımda otururken bir er geldi. ve birinin beni görmek istediğini söyledi. Gelsin, dedim. İçeriye beyaz sadakor elbise11, beyaz sakallı bir adam girdi. Gün görmüş bir kişi olduğu anlaşılıyordu. Kendisini: Ben Sabrl Paşa. diye tanıttı. Halil Paşa'yı görmek istiyordu. Görüştürdüm. Kumandan daha sonra beni çağırarak dedi ki: Bu zat topçu ferikliginden (Tümgenerallikten) emekliymis. Şimdi burada iaşe sıkıntısı çekivormuş. Bizden iaşe konusun(?• yardım istiyor. Levazımla görüş, blrşev yapacak durumda isek yapahm. tnceledim. Kendisine erzak veremiyecek durumda olduğumuzu anladım. Halil Paşa: öyleyse aydan aya para verelim, erzakını kendisl sağlasın. TİFFANY JONES CUÛBÜE'NİKJ BAUA S"RİKI yİljK BOCCU v & e . SUOÜ IŞE GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle