12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 23 Aralık 1972 Ün ONLARl MEgAKiA 6oz Izmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 139 Socradan, yapüan birçok ticaret yolsuzlan, o çantasına, ben, cebime koydum. Bunluklannın ihbarlan başlayınca, korkulan an'dan sonra hıçbir dükkâna uğramadan Konak lafüdı... Yurttaşların da iyice yurt sevgileri fcaMeydanını bulduk. Gülseren, sordu: barmif, en küçük olayları, yolsuzluklan bildirı«Özel tdare buralardaymış, verini büiyor yorlar yöneticilere; kimi de hınç almak için yapımusun?» yordu bu i?i.. Gamizonlar, sikâyetleri • incelemek Bilmez miyim yerini? tş için, şirketin işleiçin bürolar kurrr.uştu. Ordunun da hiç şakası yok ri için her gün gidip geldığim yerdi. Hükümet Konağının avUısuna girdik, geçtik avluyu. Antu. Kuşkulandığı kijileri, delil bulmak için, ya lamıştım Gülseren'in niyetini, sesimı çıkarmada delil bulunca, hemen Istanbul'daki Balmumcu dan onu izledim. Gışenin önünde kuyruğa girKışlasında, Izrair'deki Poligon adlı kışlada gözdik Hani doğrusunu söylemek gerekiyorsa, allına aJıyor, bazı suçluları, sivil adliyeye teslinl birazcık bildığim hesapla, ıktisat bılimı ile, büediyordu. Bu sırada kodaman tüccarlann, dışanya tün Türkıye vatandaşları, bütün yüzüklermi ar kaçırdığı dövizler. şiddetle araştınlıyordu. Demağan etseler, şu sıra Hazlneşri kurtaramazlarmokratlar, el altmdan, «yeni partiler kurulsun. se dı. Ne var ki, yurttaşların yüzükleri, sevinçleçimler yapılsın efendimS gibisine propagandaya rınin birer armağam sayıhrdı. Kucagımızdaki başlamışîardı. Bunlara karşı öbür yurttaşlar, «Ne demek? Otursun MilH Birlikçiler!» diye çıkıyor • paketlerı, tanıdık bir odacıya tesüm etmıştiın. Gülseren. sırada önüme geçmişti Gişedeki yaşlardı. lı memuru tanıyordum. Hep iş :çin geldığimBiz, Güİserenie rahat bir soluk almıştık. Yede konuşurduk. Beni gişeye yaklaşır görünce, niden nikâh, düğün hazırlıklanmıza girişük. Evigülümsedi; selâmlaştık. Gülseren, memura bimizih ufak tefek mutfak eşyası eksikti. Çarşıya raz heyecanlı bir sesle, «Efendinı,» dedi, «bte, gitmek için beni almaya Gülseren, öğle vakti Fab nişan yuzüklerimizi bir anı olarak saklamak rikaya gcldi. Cahit Demiroğju, onu görünce gülistiyoruz; yüzüklerimızin yerme birer altın armeye başladı; bana: mağan etsek Hazineye olur mu?» Yaşlı me«Anlaşıldı Emre; evlcninceye, evlendikten sonmur, sevgiyle panldayan gözlerinı Gülseren|e ra da balayı bitinceye dek, sana onbeş gün izin. kaldırdıBu Bayan yakanı bırakmayacak... Biz, işleri yoluna koyarız. Muhasebecimiz Nabi de işleri kav• Elbette olur kızım, nıçin olmasın? Altın, radı» dedi. Gülseren, sevinçle neredeyse Cahıt'in yüzukten daha ağır çeker zaten..» Gülseren, boynuna sarılıyordu: altınmı memurun önüne koydu. Memur. küçük «Patron, 5u on beş gunlük izni, yirmiye çıkaterazıde altını tarttı, makbuzuna yazdı, verdı. ramaz mısın?» Benira altın için de aynı işlem yapıldı. Kapının yanındaki küçük bir odayı ışaret ettim: <Çok şükür patronluğumuza (!)» Hiye söylendi Cahit, «şimdilik on beş gün yeter... Görüyor«Makbuzlanmızı burada şef, mühürleyip, sun, kuruluş halindeyiz...» diye, kestirdi attı. imzalayacak bir kez daha .> dedim. Oraya da öğle vaktinden beri çarşı pa7ar dola«ıyorgirdik çıktık Odaoıdan eşyalarımızı alıp Koduk. Gülseren'le Konak'tan Kemeraltı caddesınak Meydanına çıktık. Gülseren. çok mutluyne blr daldık, dükkân dükkân Kuyumcu Çardu. Sanki devlete milyon bafışlamıştı. Yaşısıru bulduk. Oradan arkadan, Fevzıpaşa Bulnımda asker adımlanyle yürüyordu. tçimden, varın8 çıktık. Yeniden. geriye döndük, Beledi«şu milyoner kızına bak!» diye. geçirıp gulümyenin önünden yine dükkân dükkân Hissr Cas. sedim. Ama o, sadece. milyoner kızıydı, harçmisinl geçip Kemeraltı'na çıktık. Içimden, lığından başka şimdilik, pek parası yok sayı«Yandın Emre! Hanımla çarşı pazar dolaşmak hrdı. Keyfini bozmak istemezdim ama daynnarezalet! Evlenir evlenmez bu ışten kurtulmamadım: nın birçareaıne bakmalı» diyordum. Bu işe ne • Biz. bu halimizle blrer altın bağışladığıcan, ne de para dayanırdı doğrusu . Daha f&bmıza göre, Hıdayet Bsy amcamız, ne~bağrîlarika çalışmaya başlamadığından, şirkette medı acaba?» GUlseren. gözünü kırpmadan karşımur görünüyordum. Hasip Beye. benim yerilık verdr me bir yardımcı verilmişti. Ama benim ayh. «Demokrat Partiye elli bin lira bagışladıkğım henüz kesilmemişü. Güleeren, «mutfak eş " larına göre, .devlete en az bir milyon vermeleri yası, hanımlanndtr..» diye, ne alsak bana pagerekır!» Içimden. bir «Aferin» çektim Gülra verdirmıyordu ama ben de arada bir «şunu seren'e. Sesimi çıkarmadıml beğendim, alalım..» deyip parasını veriyordum. Eve geldıgimizde. doğru kendi katımıza gir Kucagımızda bir yığın paket olmuştu Gülsedik. Çarşıdan aldıklarımızı yerleştirmeye, yerren, bu kez Kuyumcu Çarşısından geçerken, li yerine koymaya başladık. Gülseren, evin ıçuıbeni bir sarrafa sokmaz mı? Bir Reşat altmı de dört donüyor, «Canım Emrecigim, evimiz satın aldı. Bana da buyurdu: işte! Kapayalım kapıyı oturalım.. Canımız is«Emre, sen de bir altın al!» tediğinde size gideriz .» diye, söyleniyordu. Ben «Ne yapacağız altmı?» diye fısıldadım. de, «Kapıyı daha kapayamazsın. önümüzde «Görürsun..» karsılığmı verdi. Aldık altınnikâh var!» diyordum. (Arkası var) Busların bu hatta geUşlen 1916 senesinin Martında Karaderiz sahilindekı (Of "Trabzon Polathane Giresun • Samsun) Rumları ve Dersim'dekı Kürtleri ayaklandırmıştı. Karadenize Ordu Kumandanı olarak Yanyalı Vehjp Paşa, Dersime de Miralay Şetfket bey güvenliğı saflamak için gönderilmişti. Durum böyleyken 9 Mart 1917 de Rusya'da bir ibtilâlin başladığını Samera'da öğrendik (1) 23 Nisan 1917 de Samera tahliye olunmuştu ve biz kırk kilometre kuzeydeki Tikrit'e çekilmiştik. Yüzbası Selâhattin'in Romanı Hülâgü Han mısın kâfir? bizi uvasa zorlarlarsa knmandanları öldüreceğiz.» 11 Haziran 1917'de Rusların tran Kuzeyine ve Rusj'aya doğru çekilmeye başladıklan haberi geldi. 12 Haziran 1917'de uçaklanmız Ru«lann bizım cepheleri bı rakıp Rusya'ya doğru çekildiklerini doğruladı. Durum böylece değısirken benim de durumumu değiştiren bir olayla karşıla^tım. Derleyen : İthan SELÇUK ediimlştir. Bunnn Içln kendi alavtın olan ve halen Kerkfik te bnlunan ITüncö Kolordn ıron 21nci Tümen l'inci Aiayina eönderilmeme raüsaade edllnıesini ve böylece Alavımın tarihindp benim de bir ödev vapmış bulunmama mS raadHerinl Ertesi günü Celâl geldi. Durumu anlayınca o da Kıt'aya gönderilraesini ısteyen dilekçesini Kolorduva verdi. Şube MUdUrümüz Haîis, gerlmizde bir mevzide olduğu için bu dilekçeleri dogruca Kolordu Kurmay başkamna vermiştik. *"> güne kadar bizimle göya çok samimi olan Saffet, bize selâm vermez oldu. Karareâhta karşılaştığımız zaman kafasını çevirmeye başladı. Biz de kendısivla her tür ilişkiyi kestik. Yazılan kâğıtlan dahi neferle imzaya göndermek yolunu tuttuk. Olay karargâhta duyulunca arkadaşlar bu işten vazgeçmemizi sağiamak yolunda çalıçtılar. Ama ben buna yanasmadım. Diiekçeml verdikten bir hafta sonra bir sabah Saffet beni ça ARADAKİ ÇÖL Ingilizler geldiler ve Samera'da kaldılar. Bizi çölde takip et mediler. Bu davranışm bir nedeni vardı: Ruslar artık ihtilâle giriyorlardı. Çar ordulan tngilizlere yardım edemez duruma geliyordu. Ne var ki Rus ihtilâli başlayınca, o tanhe kadar taraisız kalmış Amerika 6 Nisan 1917 de Almanlara harp il&n etmişti. Tikrit Musul'un 160 küometre günevindeydi. Düşmanla aramızda 20 30 kiiometrelik bir çöl vardı. Geçmiş savaşlann yaralannı sarmaya gelecek savaşlara hazır lanmaya çalışıyorduk. Kolordu Kumandanı Albay Galatalı Sevket beydi, Kurmay Başkanı Bın başı Saffet, Birinci Şube Müdürü Yüzbaşı Halis... Ben de Süvari Teğmeni Celfil'l yanıma almıştım, bir çadırda yatıyor ve çalışıyorduk. Muharebenin kızgmlığı geçip de dinlenme başlaymca Saffet' le arami7da tekrar bir didişme başladı. tkimiz de hınçlıydık. O her davranışımı istihzayla karsı lıyor ve beni cahil sayıyor. ben de ona aynı gözle bafayöfSürh'. Ne var ki bu didişme, çok alafrânga ve cali bir nezaket ve samimiyet maskesi altında devam ediyordu. Benim Kolordu Karargahındaki sevilmiş ve sayılmış kişiliğim Saffeti rahatslz eJdiyor, Celâl'le aramızdaki samimiyetimi hazmedemiyordu. Kolordu Kurmay Başkanı Saffet kendisine uygun görülen bu yakıştırmadan ötürü fena bozuluyor, zaten çekemediği Selâhattîn'le o günden sonra biisbütün uğraşmağa başlıyor. benim haberim olmadan bu karargâhtan sinek dahi çıkamaz. tyi ama Celâl benim emrtm de bir subaydır, bana bağhdır, Kolordu Kurmay Başkanıyla bir ilgisi voktur. Size bağlı olması görevi nedeniyledir. Herkes benim emrimdedir, ve benderi emir alır. Görerle bana bağlı kimseler yalnız benden emir alırlar. Bu durumun tekrarlanmamasını ve bir daha kimseye izin vermemenizj ve Celâli şbn dı geri çağırmanızı emrediyorum. Celâl varın akşama kadar izinlidir, ondan önce gelemez. SİNEK BtLE . Bir gün Teğmen Celâl geride bulunan eski arkadaşlarmı görmek için izin ıstedi. Verdim. Celâl'in gidi«inden biraz sonra Saffet Celâl'ı aradı, izinli olduğunu söyledim Saffet beni yanına çağınfl: Celâlin izinli olduğunu söy lemişsiniz, benim bundan haberim yok.. Dedi. Ben izin verdim Sizin haberiniz olmasma lüzum var mı? Saffet: Ben Kurmay Başkanıyım, Ve Celâl binim emrimde bulundukça sizden emir alamaz. Çâdırdan çıktun. DİLEKÇE Kendi çadınma geimee Kolordu Kumandanına bir dilekçe yazjp Kolordu Kurmay Başkanına gönderdim: «Üç yıla yakın bir süredir karargâhlarda çalışıyonım. Bn, benim askerlik ve munarebe kabiliyetleriml izaltıyor. Son gelen Harbîye Nezareti emri gereğince Kıt'ada ç»hsıp sieil almadıkça terfi edemem. Terfiim inba 4 0 Yıl önce Cumhuriyet 23.12.1933 gırdı. Çadıra girdigim zaman abus bir çehre, ters bir suratla gayet ciddi masası başında oturuyordu: S ARK Türkierınin, Çinlılerin idaresi ve hâkimıyetine kaışı açtıklan istiklât harb' iki senelik bir mücadele sonunda bu Asyalı Türklerin 7aferl ile sonuçlandı. • Mücadele Asyada yeni bir Türk devletinin kurulmasını temin etti Türkler içm en uygun idarenin Cumhuriyet olduğundan Şark Türkleşri devlet teşlrilâtmı kurmak üzere iki ay evvel aktettik'.eri büyük kurultayda veni bağımsız Türk mılleti için Cumhuriyet rejimini ittifakla kabul etmışlerdır. Doğu Türkleri Cumhuriyet hükümeti. Çağatay lehçesi ile (Sarki Türkis •tan hayatı) namı altında dilde, DOĞU TÜRKİSTAN CUMHURİYETİ işte ve fikirde birlik gibi asri Türklerin ananevi şiarı ile resmi bir de gazete yayımlanmaktadır. Doğu Türkistan'daki Moğol unsuru, kurultayda bulunan temsilcüeri vasıtası ile buradaki Türk Reisicumhurunun umumı devlet reisı olmasma ka tKİ ORHAN Ben Harbiye öğrencisiyken adımı Mustafa Selâhattin'den Orhan Selâhattin'e çevirmistim. Celâl'e de Orhan admı koydum. Böylece karargâhta iki Orhanlar olduk. Bize büyük ve küçük Orhanlar diyenler vardı. Saffet bir gün bizim çadınn önünden geçerken içeri girdi: Yahu Orhanlar bana d» bir telm bulsanıza... , '*• ' • DUşünelim.. Dedim. " * Bu hikâyeden birkaç gün son ra Saffet tekrar görundü: Yahu hâlft isim bulamadınız mı? Cevap verdim: Buldum. Nedir? Hülâgü. Bu cevap Saffet'i fena çarptı. Çünkü o tarıhlerde«Hülâgü Han mısın behey kâfır?» diye bir külhanbey semaisi vardı. Şaffet de bu cevabın kendisine kiîlhanbeyce bir sal* n olduğunu hissetti. Sarardı, çadıra girerek: Bu seçime sebep ne? TUrk Kumandanı Hülâgü 1253'de Bağdat'a doğudan girmiş ti. 18'inci Kolordu 659 yü sonra Bağdat'a Kuzeyden girmeye hazırlanıyor. Tarihin şerefinl taşı yan kumandanın adını Kolordu Kurmay Başkaruna vermekte bir uygunluk buldum. Saffet acı acı gülerek: Yaaaaaaaaa.. dedi, çadırdan çıktı. rar vermiş ve Mofolistania Do ğu Türklerinin yabanci istlıâcılara karsı harp etmesi için söz birligi yapmışlardır. Bu suretle Türk ve Moğol ittifakı vücude gelmiştir. Son yapılan askeri harekâtın netice si olarak Tarira nehri havzası Cinülerden temizlenmiştir. ()) Biz bn ilitilâlin anlıtmını ve kapsamım o zaman anlamıs deçildik. Bolşevik Menşevik derimlerini de o füne kadar Içimiıde duvan voktu. Sosyalist ve kotnünist akımlan riiinvayi sarmıştı. Ama 19. vfizvtltn ortasından beri K«li$Pn bo dünyadan Osmanlı tmparatorluçn habersizdi Doknz nllık Mesrntiyet. Türke bunn öğretmi? rieeıldi. SOFÎA'da ünıversite ögrencileri arasında çıkan kavgada komürust öğrenciler rektörü de dövmüşlerdir. ALMANTA'da Rayştag yangını muhakemesinde verilen karara göre, Van der Lubbe idam edllecek, diğer sanıklar da sınır dışına çıkanlacaklardır. YARIN : BENİ ANCAK BEN TERBİYE EDEBİLİRİM DİŞİ BOND HET rAaApı OBatu sm •se.sifzüSESI &IS0EM TUM SESS&tfı* SOZüB. UZUH BIB. İKİ P / l f l'lGi İCfN OAEKtfM YAZAN: İVO ANDRİC ÇEVİRENLER: Adnan ÖZYALÇINER İlhami EMİN 20 Attığı her adımla söylediği her söz, agizdan ağıza dolaşan Anika'nın başpapazı kendi evınin önunde küçük dllşürmesine ragmen rahat ve mutlu olmadığınd&n sö« ediliyordu. Korkuyla aldırmazlık karışığı bir saygıyla hâlâ evinin" önünden aynlmayan S8rhoş bir Türke Anika'nın soylemiş oldugu bir söz dolaşıyordu ortaükta. Bu sarhoş, varlıklı, delişmen Rudolu bir Türktü. Ayıkken handa bulunuyor, ya da kasabada dola^ıyor içinde oysa her gün saıhoş oluyordu Meydan'dan dogruca Anika'uın evüıi boyluyordu. Günden güne daha aceleci oluyor, daha da atılganlaşıyordu. Yelenka ile Saveta'ya ya da onun gibı gelip orda bekliyen erkeklere saldınyordu. Anika"nın pencereleri altında bafırıyor, tehditler savuruyor, kocaman b:çafını kapıya saplıyordu. Sonunda, bir aKşam Üstü, yine bıçağını sallayıp avlunun ortasında bağıra bağıra bu akşam bırini öldürecegini söylerken karşısına birdenbire Anika çıkıvermişü. Ince giyimi, papuçsuz ayaklarında apak çoraplanyle iki adımda Türkün karşısına dikildi. Ne var? Ne bafınyorsun? Ne istıyorsun sen? diye kısık ve boğuk bir sesle sordu Anika, yıizü adamakıllı durgundu, yalnız kaslan birbiriyle bitismişti. Kimi öldilrmek istiyorsun sen? tşte karşmdayım, öldilr bakalım! Bıçağmdan korkan mı var budala! Öldtir hadi! Türk, sarhoş gözlerini Anika'ya dikmiş. süreklı olarak bir şeyler çiğneyip yutuyormuşçasına kızıl bıyıklan oynuyor, boynundakı traşsız adem elması ınıp kalkıyordu Bıçağını da, soylediklerini de unutmuş, kendısinin öldurülmesini bekliyor gibîydi Amka, adamı avludan dışarı atıp ardından kapıyı kapattı. Söylentiye göre. o anda Anika Yelenka'nın, Tane'nin, bir başka gencin yanından daha geçip sarhoşu kovaladıktan sonra evıne dönerken, kendi için, Beni öldüren sevaba girer, diye bağırmış Aslında An:ka yüzünden ortaya çıkan bütün bu kötü'.ükle ortak kargaşahkta her şeyin bili nip riuyulduğu bu kasabada bile kimsenin duy madıUı, bilmedifti iki ac.klı nokta bulunmaktay,dı. Bütiın ötekılerden daha çok ve daha ağır bir biçimde kendi başlarına, gizlice acı çeken 'ki kişi vardı. Anıka'mn kardeşi Lale'ydı bı nnci'si, ötekı de Mıhaylo. Anika'mn adırım kötüye çıkîşının daha ilk »ünlenrde Lâle eve ?elmez olmustu. Çareıdi ria kendısinı »ören olmadı Fırmda yatıp kal''vordu Ki7'.prde?inı rpridetmistı. HerharRİ bırj rp.''"ı*l''a k"iTd"=irıı anacak olsa aydın .« SB 8ÜRÛWÜ ..F4« MODEÎTY l ÜÛÜ PBESTOJ DESSEN i y E U OLL». BURADA , Kı'ŞlMINJ B İ IB TA iık, çocuksu bakışten hemen bulanarak eşyalardan bın üstünde donup kalırdı. Ama hemen ardından ipak unlu başını sallar, yüzUnde alışılmiş gülümseyişiyle yarım akıllı insanlann bakışlan yeniden belirirdı. $arkı mırıldanarak cocuklugunda babasından öğrendiği gıbi somunlann üstüne bir örnek ç'iigıyi çekmek için bıçağı çabyk çabuk ve düşünmeden saplamaya girişirdl. Lâle'yle ilgili olarak bilinenlerin hepsi buydu. Neler düşündüğünü, koskoca fırınm ardındaki yan karanhk odacıgında nasıl acı çektiğini kapah yüreğiyle ham aklı dolayısıyle hiç kimse bilemezdi. Kırnoyelçev'in fırınından az ilerde, Baş Çarşıdan biraz uzakta, Mihaylo'nun oturdugu Ağa Nıkola'nın evi vardı. Anika ondan aynlalı beri Mihaylo, gerektığınden daha çok yolculuk yapıyor, ama kasabada olduğu zamanlar, Anika'nın yaptıklannın kasabada, onun için dUşünUlenlerle hakkmda neler söylendiğinin haberleriyle çalkanan dükkânlardaki konuşmalardan kaçamıyordu. Oğlunu evinden kovduktan sonra ne kansıyle ne de kızianvle bu vüzden bir daha konuşmayan Ağa Petar Fılipoviç, Mihaylo'yla dost oldu, onunla sık sik görüşüvor. aradaki yaş farkına karşılık, en iyi dostuyla konuşur gibi oluyordu. Çoğunluk ikısinin de, sabahın en erken saatlerinde bile Petar'ın dükk&nında oturdukları olurdu Daha dükkânların yansı bile âçılmamışken. Sessizlikle serinlığin ortasında. Ağa Petar, sişkin karaltısıyle dikilip ağır sesiyle ko> nuşurdu: Görüyorsun, sen gençsin, ama ben Sana bir sey diyeyim: yaşlılar ne söylemişlerse doğru söylemişlerdir. Her kadının içinde bulunan şeytanı ya çalıştırmakla öldürmek gerek, ya doğurtmakla. belki de her ikisiyle birlikte yapmalı bunu; kadm ikislnden de sıynlıverlrse o zaman öldürmeli onu. Sanki o ana kadar bu konu Ustünde hiç konuşmamıslar gibi, her seferinde, sesini yükselt»rek, dönüp dolaşıp yeniden aynı seyleri söylüyordu: bu. Kardeşim Mihaylo, görülmüş şey değü TİFFANY JONES BİR HABER 2 Haziran 1917'de îran sınırında Şirvan kalesinden beş Rus askeri merkezi Kerkük'te bulunan 13'üncU Kolordumuza geldiler. Ve şu haberi verdiler: «GSrüşme yapmak üzere yanluına gelecek Türk askerine ateş etmemek üıere emir almışlardır. Snbaylan da bn haberi rermek flzere g .ceklerdirj» Ve döridüler. Işaretler Çarlık ordusunun dağılmaya başladığını gösteriyordu. Bizimle savaşmayacaklardı Ajanslar sürekli olarak Rusya daki lhtilalden bahsediyorlardı. 6 Haziran 1917'de blr Rus konuşma subayı Revandiz grubuna (Revandiz Musul'un yüz yirmi kilometre doğusunda ve şimdl Irak topraklarındadır) gele rek dedi M: « Blrbuçnk aya ksdar banş olacaktır. Biz Türklere knrsun atmayız. Havaya atanz. Harp istemiyoruz. Efer GARTH Konuşurlarken Mihaylo, Tiyana gîbi, Saveta sibi Önceleri de adlan kbtüye çıkmı? olanlan hatırlatınca Ağa Petar, sözünü keserek: (Arkası r»r)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle