11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BÎRlSl , IŞTE Böyte BİB.î K&TU.BİR. SVÎNDSİ TUTUCU V£ 8İR» T£|c I NiYs GoYLE «CÎN &İBÎ BÎPDĞ ZEKÂ HlPT» .' îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI • 89 «Bir yazar lçln tarafsızlık, korkaklıktır!» «Ama oflum, fikir namusnna sahlp bır yazar! dlyerekten söze başüyor baksana...» Cahit, şöyle bir elini salladı: «Canım babacığun. adamın hiçbir flkrl yok M, fikir namusu olsun!» Hasip Bey, güimeye bajladı: «Anlaşıld'. anlaşıldı oğlum, senin de bugün, tnı işlere canın sıkılmış... Belli etmek istemiyorıun...» «Ama doğru konuşuyor!» diye, birden söze GUlseren, karışıverdi. Hasip Bey de, «Işte ben de hep haklı, doğru konusuyor diye kınyorum yı'» karşılığını verınce, yine herkes kahkahayı baştı. üğur, «Bizım hemşire de dehşet siyasdır ba!ı diye, alaya aldı. Yola çıktığımızda, Uğur, bu kez ciddl ciddl konuştır «Bıliyor musun Emre; bu blzim Cahit Demlroğlu, hem mübendis, hem de kitap gibl bir herif » «Ne demek istiyorsun?» diye, Gülseren, benden Öflce davrandı. «Demek istiyorum M, bizim fabrika, Emre'yle birlıkte bu Cahit arkadaşın sayesinde tıkır ükır yürüyecekj» «Sen, tembelin birisin. îjten yine kaytarmak İstiyorsun.» «Ne tembelliği hemşire? Sabahki antrenmanda canun çıktı!» Nazlı, takır kılar gülüyordu. #** Gülseren'den kurtıüup, eve gelinceye dek, saat Uç buçugu bulmuştu. Ille öğle yemeğıni birlikte yiyelim diye beni bırakmamıştı. Baktım, kurtuluş yok, «Gel ıstersen bize...» dedim. «Yok olraaz, yarın öğleden sonra annene sozüm var; her gün her gün canını sıkmayayım. Yann dikiş dıkecegiz; sen işten çıkınca, doğru eve gelirsin ..» dedi. «Olur,» karşılığını verdim; aynldık. Saaki kırk yıllık evliymişiz gibi konuşuyordu GUlseren. Merdivenleri çıkarken, kendi kendime güldüm; içim bir tuhaf oldu. tdan îraivrrı; sedire. uş oturmuş; masayı onUne çekmişti. Masamn üstünde de kocaman, eski bir kıtap vardı. Kitabı, dıkkatli okuyordu. Eski harflerle oldugundan, ne kitabı olduğunu büemedim. Masamn bir ucunda da bir yığın bugünkü gazeteler duruyordu. Bugün, herkes gazetelere sanlnuştı. Anlaşılan Albay Tmaztepe de Hasip Bey gibi olaylann ardına düşmilstu. Annem, sedirin bir köşesinde flrgü örüyordu. Her zamanki gibi anneme tekmil verdim: Elimdeki raketleri filân bir yana bırakıp, topuklanmı sertçe birbirine yapıştırarak; «Yemek yedim. Terli değt lim. Bugünkü çaüsmada kendimi çok yormadım komutanım!» Annem gilldü. Babam, şöyle bir gözlüğünün Ustünden bana baktı: «Kendimi çok yormadımi dersen, askerlikte adamı katıksjz hapse atarlar... Ne demek çok yorulmadım?» «E... babaağım, komutannnui annem olursa, sizin albayhgınıa da sökmez. Hep, yorutaMp dım, 4iyeceksiniz..j «Orası öyle ya!» diye babam, güimeye başladı. Annem, sordu: «Banyo sıcak... Yıkânacak mısın?» «Çok iyl olur. Sonra da yatağıma uzanır, paaar keyfi gazetelere bakar; biraz da kestiririm.» «Dar hele, termostfon yanıyor mu, su sıcak mı, bir bakayım...» diye, annem kalktı yürüdü. Benim, dıkkatli dikkatli önündeki kitaha baktığımı gören babam, sordu: «Sökemiyorsun değil mi bu harfleriT» «Nasıl sökerim?» «öyle ya.. Biz, bu harflerden vaz geçtiğimiz sırada, daha sen, dünya yüzünde yoktun. Neredeyse yine bu harflere döneceğiz ama, Atatürk'Un adı öylesine bUyük ki, ruhundan bıla korkuvorlar. Sabab, gazetelere bakarken meraklandım: Hani devrimciler ezanı TUrkçe okuttu. Sonra birileri geldi. ezanı yine Arapçaya çevirtti. Şündi de bütün işleri bitirdik: biri, din düi; Arapçadan başka bir dil olamaz! der. öteld, Kuran, Türkçeye çevrilsin der. Ona karşı bir sürü bağnaz; bugün de gazetede bir ünlü gerici yazar (!) «Be heyı sersemler! Kuran, ezan, hiç Türkçeye çevrüir mi?» diye çüasıyor. îster çevirsinler, ister çevirmesinler.. Bana vız gelir. Ne var M, yazı yazan herif, be hey sersemler! diye nida edince, ben de alındım. Çür^kü, Kuran, ezan, Türkçe olsa, daha iyi olur; cahil halk, hiç olmazsa daha bir aydınlgıur dın konusunda. diytT, afiımdan'*İeÇffryRraam. tşin aflınr^lJüa^nı araştırmaya gıriştim... Hele otur şöyle bakalım...» Bir iskemle çektp, babamın karşısına oturdum. Ofkeli görünuyordu. Bense, babamın öfkesine şaşıyordum: Her gazetenin bir yazısına öfkelenmeye kalloşsak, deli çıkarız. Albay, gozlügünü düzeltü: < (Arkas var) MALKOCOĞLU yazan veçızen.Ayhan BAŞOGLU ÇELİK HANÇER Hele hiç unutmuyorum, bir köy kızından nisanlısına gelen bir mektup vardı. Kı« yalvarmıs, bu mektubu gizlice köy hocasına yazdırmıs, özü juydu: Beni ağanın oğluna alacaKlar. Vermezse Bldüreceklerinl babama söylemisler. Seni bulabileceğimi bılsem, köyden kaçıp yanma geleceğim, ne yapayım, bana bir akü öğret. Nefer titreyerek: Kumandanım, yavuklumu alacaklarmış, bana bir çare bul.. diyordu. Nefer mektuplan bana memleketimin içinde bulunduğu sefaletı, açlığı, cehaleti ve zulmü öğretiyordu. Ben yavaş yavaş mem leketimı daha iyi tanıyordum. Her dakikamı beraber geçırdiğim asker, bana milletimin ne halde olduğunu gbsteriyordu. Bu zavallı ne kadar cahildı. Hayat namına hiçbir şey bilmıyordu. Dunyayı bılmiyordu. Vatanını bilmiyordu. Köyünde dofmuş, ne bulduysa yemış, ne bul duysa giymiş, ve Işte o kadar. Çıplak köyü benlm için bir örnek olmuştu. Hemen her gece, yatsı namazı için mescide giderdim. Oradan köy kahvesine geçeriz. Köylülere gazete okurdum. Onlarla konuyurum. Hepsi ben! candan severlerdi. Çadırıma her gün yoğurt, yumurta, meyva kurusu dolardı. Ben küçiik köy çocuklanna da ders verıyordum. Kitabını alan çadınma gelirdi. Zavalh, köylü .. Yediği arpa etaneği ve yağı ahnmış sütün yoğurdundan ibaretti. Bulgur ve yumurta büyük günlerde ortaya çıkardı. Evlerinde ya tak ypkru. Pencerelerinde cam yoktu. Cam yerine yağlt kâgıt koyuyorlardı. Lâmabalan yoktu (•). Giinlerden bir gün Çıplak köyü muhtan koşarak tahmhanejg.geIdiVlSjag erlere taiim yapEırıyordum. Beni bularak dedi ki: An an efendi, imdadırnıza gel. kdyde kan çıkacak... Ne var? Efendi1 Köye tahsılâta gelen ıandarma, çeşma başında koy kızlarından birini gtrmlls. llle o kızı bana verin, kasabaya götüreceğim, dıyor. O kız nışanlıcur. Nısanlısı gayet yiğıt' bir delıkanlıdır. Nisanlısına sdyledilt. İkısinl de oldürürüm diye dıretiyor. Jandarmaya da lâf anlatmaya imkân yok. Jandarma, kızı vermezsenız hepinızi eşek sudan gelincejre kadar ddver, toplayıp Çanakkaleye götunlrüm. diyor. Sasırdım, sana koştum. Muhtann söyledıklerini masal gibi dinledim. Bbyle şey olabüır miydi? Yüzbaşı Selahattinin Romanı Açlık, sefalet, cehalet hilin döğüklüğüna gördük. Bunun ardından îtalyanlann kıyıya asker çıkarmaları Ihtimalf vardı. Emir verdiler. Ben bölüğumle sahildeki bolüğün yanına gıdecektim. Bölük Kumandanı Cemal bey Tabur Kumandanı hasta olduğundan ona vekâlet ediyordu. Mülaaım Hüseyln efen di de taburda iaşe zabitliğıne, atandığmdan bölük Denım kumandam altmdaydı. Ben sahile varıncaya kadar top ateşi kesıldi. Ve uzaktan gorunen İtalvan fllosu kayboldu. Esasen zamanı da gelmişti. Sahildeki bölükle yer değıştirmemiz için emır verildı. Eski bölük kumandanı, bana, sahilleri ve durumu ızah ederek görevl devretti. Bulundugumus yer Kumkale'nin Güneyinde sahil boyunda Yeniköy adlı btr Rum köyünün cıvanndaydı. Köyün gece ışık yakmaması verilen ta hmatta vardı. Ama eski Böluk Kumandanı bana: Böyle dıyorlar ama aldırma . diye bir de kendi aklınca yol gösterdi. Görevi aldım. Gece bastınnca devriyeler haber verdiler: Rum köyü bajtan aşağıya ışıklı idi. Derhâl muhtan cağırttun. Derleyen : tlhan SELÇUK dim. Köy Çıplak köyünün yanın da bir kasabaya benziyor. 300400 hane var. Hamam, küçük hastane, okul. kilise, meyhane, kahve . Şaşırdım kaldım. Benim tek başuna köyde gezdiğimi gören Rum delikanlılan, faa laca iltifat ediyorlardı. Tam aynlacagım sırada muhtar yanaşarak şarap içmeyl teklif ettl. îçki içmedigimi söyleymce çay Ikram etmek istedi. PeM, dedim. Selâhattin, görevinin kendislne sağladığı olanaklar sayesinde memleketinl yavaş yavaş daha iyi tanımağa başlıyor, her dakikasını beraber geçirdiği asker ona, milletin ne halde olduğunu fiilen gösteriyordu. Isıklann sönmesl İçin emir verdim. Muhtar dedi ki: Efendi, bu geoelik tnüsaade ediniz, düğUnUmus var. Kumandanlığın emridir. Ben müsaade edemem. Pencere leri kapayın, evlerin içinde ışık yakm. madıffl, bir fenalık olur diye korktum, onun için fazla bır şey söyliyemedim. Muhtan bir cadıra hapsettim. Emir verdim: Köyü sann. Evlerinde ışık olanlan alıp getirin. Gelmeyen olursa vurun. Bir saat sonra köyün ışıklan sönmüş, 2030 Rum ordugâha toplanmıştı. Yalnız biri erlerden birine bıçak çekmiş, nefer de sünguyü bacağına batınvermısti. O lnleyip duruyordu. Sabaha kadar bunlan ordugâhın çevresinde açıkta beklettim Sabah oldu. Köy, çoluk çocukla ordugâha geldi. Bir daha yapmıyacaklanna dair soz verdi ler, gittüer. Akşam üzeri de köye ben gir Beni bir eve götürdüler. îstanbulun herhangi bir evinde bulunabilecek koşullarda pastalı bir çay sundular. Sonunda muhtar dedi U: Havalar soğuk oluyor, çadırda Uşüvorsunuz, size bir ev verelim. hızmetinize bakalım, rahat edin! Ben evde rahat edecekttm. Onlar da îtalvan donanmasıyl* mükemmel temas kuracaklardı. Benden Cnceki Bölük Kumandanı bu köyde pansiyonda kalıyormuş ve .şüphesiz her türlü görevinl unutnius. (*) 1931 sonunda Karaman'a gitmiştim. Orada Konyanra Hadım ilçesinin Ekeret kdyönde gSrdfiğüm: BStfin bir evin tek odası var. Bu oda» da her ij bittikten sonra ya> tıyorlar. Yatan bütfln bir aamm r « « IMMH dokuduklan kiHmleri serlyorlar. Bir ağacı oymuslar. Yastık olarak o açacı kullanıyorlar, oyuğa başlannı oydnrup oyuyorlar. 1935 vılmın Kasım avında MaUtya ilinin Adıyaoıan ilçesinin Kocali bncağimn Rezin kövünp u^ra* mıstım 1931'de Ekeret'te piirdiiçünıü aynen orada da gördüın. SÖZ VERİYORLAR Muhtar peU deyip gittl. Bir saat geçti. Devriyeler ısıklann aynen yanmakta devam ettığinı haber verdiler. Bunun üzerine muhtan tekrar gettrmelerini söyledım. Muhtar geldi Isıklann niçin sondürUlmediğinl sorduğum zaman dedi ki: Efendim, ben lâf anlata 4 0 yıl önce Cumhuriyet ÜGÜN Cumhuriyetin onuncu yü dönümü munasebeüyle yapılan bâyramın üçüncü günudür. Eski Yunan Bafvekili Venizelos bu büyıik yıldönümü hakkında gazetemiz için bir makale yazmıştır. Bu çok dikkat* değer yazıdan ban parçalar alıyoruz: «Turk Cumhuriyetinin yıldönümü münasebetiyle yapılan şenlikler bütün cihan taraf'.ndan büyük bir ilgi ve sempati Ue izlenmektedir. Bir milletin hayatında bu kadar kısa sürede bu kadar değişiklik nadiren vukua gelir: Ruhani bir idare altrnda hak ve din anlamlarının biribiri 1.11.1933 B VENİZELOS*UN MAKALESİ^ (Başyazıdır) ' • [ ne kan$nnldığı, yıkümak flzere bulunan bir imparatorluğun yerine hayat ve kuvvetle mücehhez airi ve milliyetperver bir devlet kuruldu. Büyük bir islâhatçının ve kudretli arkadaşlannm rehberliğiyle bütün millet terak kiye doğru atıldı ve umum medeni milletlerin en ön safında yer abnak istidadrnı gösterdi. Bu hayrete değer işleri yapanlar hiç şüphesiz kelimenin bfl^üa raânâsiyle büyük adam vasfina liyakat kesbetmişlerdir ve bundan dolayı Türkiye iftihar etmeğe hak ka zanmıştır. Osmanlı tmpdratorluğu ile asırlardan beri kavga halinde bulunan biz Yunanlüar, Anadoluda felâketle sonuçlanao ve Rumlarla Türklerin mübadele rae selesini meydana çıkaran harpte • sonra milli bir devlet olarak yeniden kuvvetlenen Türkiyeye elimizi uzatmak basiretini göster dik, yeni Türkiyenin uzattığıme bu eli samimiyetle alıp sıkmasından dolayı da mesuduz.» E. K. Venizelos YARIN: KISA SÜRELİ BİR SEVİNÇ SUALCEtAP Devletin bir kuvveti olan Jan darma böyle bir sey yapabüır miydi? Hemen yanıma birkaç er ala rak kdye ğirdim. Jandarmaiar mubtann odasında soyunmuş, yan gelmiş oturuyorlar. Odaya girdim. Bemm subay oldugumu gormelerine rağmen vazıyetlerinı bozmadılar. Yamız içlerinden bıri, bana IUtfen: Buyur otur. dedi. Ve köy muhtannm odasında kendflerinin yanmda oturmama izin ver di. Sordum: , Siz ktastate? Biri cevap verdi: Jarfdarma! Ben neyim? Subay. . . Size bir subay görttnce no yapacağınızı öğretmediler mi? Cevap yok. Kalkın! Kalktüar. Hepsıni aldım. Köyün ortasına getirdim. Kızı isteyen hangisi? İçlerinden birini gosterdüer. Ona sordum. Ne istiyorsun? Cevap verdi: Sana ne! Ötekılerine sordum: Bır arkadaşımz böyle yapar sa, siz ne yaparsınız? Cevap yok. Üzerlerinden sUâhlannı, kasaturalanm aldım. Hepsini köy meydanında yere yaUnnm. Epey' sopa atüm. Ellerini iple bağladıra. Ordugâha geürdim. Alaya teslim ettim. DİŞİ BOND TİFFANY JONES GARTH TOP SESLERİ Bizim taburun bir bölüğü de blze 1012 kiloraetre uzakta deniz kenannda Yeniköy'de sahi> U bekliyordu. Her aksam îtalyan donanması bu sahillere projektör tutarak ve bazen birkaç top atarak gösteri yapardı. Zaten Anadolu kıyılanndald Rodos, tstanköy ve onikl adayı zaptetmişlerdl. Ekim sonlarına doğru bir gün şiddetlice bir top •esiyle uyandık. Ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle