18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
AĞUSTOS 1970 3 Cumhuriyet SANAT EDEBJYAT Edebiyatımızda Deneme ürkçe Sözlükteki tanım şöyle. «Kesin bir sonuca varıldığı savını taşımayan bilimsel eser veya yazı» (5. baskı, 192) TD.K.'nun yayınladığı Fransızca TUrkçe sözlilkte Essai karşılığı «deneme», «kısaca çözümleme» (244). Lise ders kitaplarının birleştikleri açıklama: «Kesin yargılara varmadan okuyucuyu herhangi bir sonın üzerinde düşünmeğe, bir sonuç çıkarmak için o sorun üzerine tekrar tekrar egilmeğe teşvik eden yazüar.» Hiçbirinde edebiyatla ilgili bir yan yok. Ashnda son yıllsra kadar edebiyat kitapları yazı türlerini nazun (şiir), nesir (edeb! nesir), gazete ve dergi yaztlan (makale, musahebe • sohbet, fıkra), tiyatro, roman, hikâye, tarih, edebiyat tarihi, eleştirl (tenkid), söylev (hitabet), mektup, anı (hâtıra), gezi (seyahat), tnizah, felsefl nesir» gibi başlıklarla ayınr, deneme sözünil kullanmazlardı. Ancak son otuz yıldan bu yana alıştığımız deneme tiirü (Sabahattin Eyüboğlu'nun Montaigne'den ilk çevirileri Tercüme Dergisinde 1940 da baslar) bir yandan batı dillerinden yapüan çevirilerin etkisi, bir yandan çağdas edebiyatımızın yenl ihtiyaçlara cevap veren canh kişiliğiyle iyice tutundu. Ama gene de belli bir aydınlar azınlığının kelimesi olarak kaldı. Bu yüzden deneme yazılanna onca emek verenlerden biri, Prof. Nertnl Uygur «Denemeci» parçasında şöyle yakınır: «..Halk deneme okumaz, deneme sevmez demiyorum.. gelgelelim «neler okursun» diye sorun; şiir, roman ya da öykü çeşitlerinl anar da deneme sozünü etmez. Halk denemeyî, tek tek deneme yazılannı değil, deneme kavramında dile gelen şeyi edebiyattan saymaz çok kez; edebiyat verimlerini nedense türlere ayırarak belirtmek alıskanlığında olan kimseler bile, edebiyat deyince denemeyî unutmuş görünürler çogun; işte bundan, denemeciyle ne yapacaklarmı, denemeciyi nereye koyacaklarını şaşırıp kalırlar. GUçlüğü gidermek Uzere sık sık başvurulan edebiyat tarihlerinin, edebiy»tla ilgili el kitaplanmn da etkili bir yardım saglamadığını söylemek zorundayız...» (Güneşle, KiUp Yayınları, 1969, sayfa 910). shnda batıda da böyle olmuş olmalıdır. îsim babası Montaigne (1533 . 1592) kendi gözlemlerine bu adı verirken ahlâk! yargılarmın öznel tarafını belirtmeyi düşünmüş olmalıdır: «Başkalan insanoğlur.u yetiştiredursun ben onu anlatıyorum ve kendimde pek fena yetişmiş blr örneğini gösteriyorum... Bu kitapta yalan dolan yok. ükuyucu, sana baştan söyliysyim ki ben burada yakınlarını ve kendim dısında hiçbir Î TRT Kültür. Sanat ve Bilim ödüllerinin genel esaslan, 1910 özel şartnameleri avn bir kitap halinde basıldı; kamuoyunu uyaracak açıklamalarla haber bültenlerinden sonra bir süre tekrarlandı. Müzik, radyo oynnları, tiyatro eserleri, televizyon filimleri, edebiyat, resim heykel, bilimsel araştırmalar konuiarındaki 24 yanşma içinde özellikle birinin, «deneme» türündeki yanşmanın radyo dinleyicileri yaygınIığındaki bir kalabalık için bazı karanlıklar, belirsizlikler, bilinmezlikler getirdiğini sanırım. Gerçekten son yıllarda edebiyat dünyasında çokça kullanılan ba adın. okul egitiminden geçenler için bile iyice aydınlı k olmadığını kabul etmek için sebeplcr vardır. Hangi yazıların deneme olabileceği, deneme yazarlarının ne gibi özellikler ortaya koydnğu, deneme türünün sınırları ve nitelikleri, taemen hiçbir yerde kesinlikle brlirlenmiş defildir. Eskiden çok kullanılan mensur yazı, mensure, edebî nesir gibi sözlerden kaçınma düşüncesiyle yerli yersiz birçok yazıya deneme dendiği için bir tsnım ve terim kareasası doğduğnnn da düşünebiliriz. Ba yazıda, başlangıcmdan bugüne deneme sözüyle neler anlatılmak istendiğini, edebiyatımızda bu türün emekçilerinin ne gibi ürünler verdiğini derleyip toplamaya çalışacafım. amaç gütmedim» der. Asıl gerekçesi, deneme türünü var eden asıl ilkesi şudur: « Anlattıgım hayat basit ve gösterişsizdir zaran yok. BütUn ahlâk felsefesi alelfide ve kendi halinde bir hayata da girebilir, daha zengin, gösterişli bir hayata da: Her insanda, Insanhgın bütün halleri vardır.» (Sabahattin Eyüboğlu çevirisi, Denemeler, 2. baskı, 1960, 38). önce Fransa, sonra Ingilterede denemenin, bir konu Uzerinde sistemli ve derinligine yapılmış araştırmalar dısında özgürce ileri sürülen duşünceleri belirtmek için kullanıldıgı kabul edilir. Her çeşit kalıptan kurtulmaya çalışan 18. yy. tutumu, deneme türüyle aradığı geniş ufku bulur, bütün sorunlar dinin eUöslnden kurtularak yeniden ele alınır. Böylece felsefe, bilim, iktisat, " rih, eleştirme, edebiyat, siyaset gibi her konuda denemeler yazıhr ve çağdaş edebiyatın romanla birlikte en verimli alanı haline gelir. Addison"un tanımıyla deneme «dergi sorun yazısı» dır; bas kalarına göre bir türe sokulamayan her yazı denemedir. Bizim de eski yazarlanmız «kalem tecrübesi» deyimiyle bu rahatlıgı belirtmek istemiş, alçakgönüllü bir sunuyla belkl de en önem verdikleri düsüncelerini bu küçük adın içinde biriktirmişlerdir. Denemenin ele alamayacagı konu yoktur. Ne var ki, denemecinin tutumudur yazısını öteki türlerden ayıran. Bu, Montaigne gibi bir ömekten başlasa da en uygun ortamı ç&ğımızda buluyor sanki. Kesin ilkelerden, sarsılmaz inançlardan, tar tışmasız kabullerden. kuşkusuz onaylamalardan, apaçık sayılarak üstünde duruîmaz sanüan gerçeklerden kurtulmaya bakıyor günümüzün insanı. Bilimie felsefenin biribirinden konular devraldıgı, insanın evrenin uzak derinüklerine yönelmenin yollannı bulduğu günlerde ber şeyden kuşkulanılabilir. Ne demisU Tevfik Fikret: «Şüpbe bir nara doğru kosmaktır.j> Dokuz yıl önce Türk Dili Dergisi bu konudaki yazılardan top lu bir seçmeyi sunduğu zam&n «deneme» denen yazı türünün nasıl bir şey olduğunu az çok belirtmek geregini duymuştu (Temmuz 1961, 118). «En güzel deneme konusu denemenin ne oldugudur» sözüne baglanan ni rauf mutluay telemelerin hepsi, bugüne kadar yazılmış denemelerin özelliklerinın toplanması, denemeyi tanını lamaya çalışanlann sözlerinin özetlenmesi sonucu idi. Şöyle bir şey: «... özgürce seçilen bir konuda gelisen, orta uzunlukta bir düzyazı biçimi.. ilgi çekici.. beslenmeyi beklemeyenler için bile düşünce bakımından besleyici.. şiir ve hayat öyküleri dışında yazarla en yakın ruh alışverişine giren yazı türü denemecinin kendi kendisiyle konuşur gibi yazdığı.. düzen içinde bîr gelisisüzellik.. Denemecinin kendi kendilerini, kendi beğenile rini, kendi inançlarını.. içdökmeleriyle ortaya koyarken açık j'ürekli ama gülünç otaıavan, yanılmamaya da çalışmayan.. yüzde yüz bir yaratı. Belli bir türe sokulamayan, kendine özgü. apayn bir edebiyat türü..» Bir özellikler toplamı ama sınırları gene de belirsiz. Söz gelimi «özgürce seçilen konu», • orta uzunluk», «kendi kendisiyle konuşur gibi», «açık yürekli», • kendine özgü bir edebiyat türü» demekle de kesin bu tanım yapıkmş olmuyor tabıi. Bu yüzden kanşık özellikler taşıyan her yazı biraz deneme sayıhverir. Yazarın kişüiginin öne çıktıgı, «yazana göre yazı» diye mtelenebilecek kadar özel, bilimsel gcıçekierin bütün insanlar A için aynı kalan ilke ve yargılarına karşüık, öznel ve değişken yargıları konu edinen hemen her yazı. Tek kişinin iç gözleıninden ve düşüncesinden doğan, bireysel konulara yöneten, içtenlikle açık yürekliligi ön şart sayan, yazanla okuyanı birbirinden aynlmaz bir dostluğun kaynaşmasına ileten duygulu bir bakış ortaklıgı. Söz ge limi Montaigne'in etldsini ve eserini belirlemeye çalışan yazarlann sozleri de birbirini anciınr. Pascal, «Denemelerde çördüğüm her şeyi Montaigne' de değil kendimde buluyorum» der. Montesquieu, «îazarların çognnda yazan adamı förüyorum; Montaignede ise düşünen adamı..» Emerson, «... Bu ki. tabı yaşadığım başka bir hayatta ben yazmısım gibi geliyordu bana» derken, Montaigne' den ikiyUzelli yıl sonra yaşayan Beranger, nefis bir nukte ile bu ruh yakınhğım bakın nasıl özetler: «Şu Montaigne, amnıa da fikir çalmış benden.» (Sa bahattin Ej'üboğlu'nun sürdürdügü çevirmelerle Montaigne'in 112 denemesini toplayan kitap bugünlerde Cem Yayınevince yeniden basıldı). | er denemede biraz da eleşj tiri tutumu vardır; ilk örI neklerini son 3(M0 yıl içinde gördügümüz bizim deneme yazılanmızda özellikle bu böyle. Kılı kırk yaran sımflamalara, kelime ve kavram sayımına. karşılaştırmalı alıntıiara dayanmadan öznel yargıları açıklayan, eserin etkisini sürdüren eleştiri yazılarmın denemeden ayrüması güç olur çoğunlukla. Hele kitap tanıtma yazıları. lyi bir okuyucunun iyi bir eserle karşılaşmasından doğan o güzel alışveriş, bir kitabın verdikleri ne onu okuyanm kattığı yorumlarla zenginleşen o eşi bulunmaz yararlanma, başka hangi yazıda anlatılabüir. Eskilerin Musahabe Sohbet, Ataç'ın «Söyleşi» adını taktığı, denemeden çok değişik bir şey değildi sanırım. Onun için konuyu şöylece özetlemiştim: «Yeni edebiyatımızın bir özelligi, sanat ve düşünce konuiarındaki bütün sorunlann, deneme yazılarmın özgürlüğünde derinligine işlenmesi olmuştur. Bu çalısmalar birer eleştirmen olmak H iddiasını taşımayan yüzlerce sanatçıyla düz yazıdaki zengin gelişimi hazırlar. Bu arada nice güzel deneme yazıları, günümüzün şairleri, hikâyelerince yara tüır. Böylece tam yüz yıl önce başlayan Türk nesri, şiirinin gelişim çizgisine erişir ve öteki edebiyat türlerinin yanısıra deneme, elestirici türü de zen ginleşir.» Burada denemeyi, öğreten, anlatan, açıklayıp ispatlamaya çalışan makale ile; günlük bir gözlemden yola çıkarak bir gerçegi etkili bir dille belirten fıkradan kesinlikle ayırmak gerekir. Deneme en insancıl genişliği arar; kesinlikten ve üstünde birleşilmiş gerçeklerden ne kadar uzak durursa bütün zamanlar ve insanlar için geçerli olan düşünce genişüğine, görece konuların insanca dogrularına yaklasmaya çalışır. «Ülkemizde yazarhğın diğer dalları kadar gelişme olanağı ve alanı olmayan deneme yazarlığının teşvik edilmesi ve değerlendirilmesi; bu yolla deneme türünde Türk edebiyat ve düşünce hayatına yeni eserlerin kazandırılması; Türk yazar ve düsünürlerinin getirdiği yeni ve özgün görüşlerden TRT yayınlannda yararlanılması; kazanılan düşüncelerin TRT yayınlan yoluyla da karau oyuna yansıtılması, Türk toplumunun düşünce yaşamına katılması» amacıyla düzenlenen yarışmanın seçici kurulu, hiç de kolay bir iş yapmayacak bana göre. «DU, düşünce ve sanat» açılarından değerlendirilecek yaymlanmamış ne kadar yazı gönderileceğini bilemem; ama yüzlerce hikayenin değerlendirilmesinden daha güç bir eleme yapmak zorunda kalacaklarına inanırım. Yukardan beri söylediğim bütün sozlerin sonucu şu çiinkü: Deneme türünün tanım smırlarını bulup kestlrmek hemen heraen imkânsızdır; her yazı deneme sayılabilir biraz; önemü olan onun ömel etkisidir. Şimdi anacağım yazarlarımızın bana göre deneme olan nice gü zel eserlerini okudum. Bu yazılar eleştiri, sohbet, tanıtma, makale, hatta anı diye de nitelenebilir yer yer, ama bu kabuller, onlardaki deneme ö'zelliğini gene de kaldırmaz. Alfabetik sıraya ve ilk baskılarına göre: DESEN MAILLOL Necip Alsan, Meün Cevdet Anday (Doğu Baü 1961, Konuşarak, 1964), Remzi Oğuz Ank «Köy Kadını Memleket parçalan, 1944, îdeal ve İdeoloji, 1947, Cografyadan Vatana, 1955, Gurbet İnmeyen Bayrak 1968), NuruUah Ataç'ın önceleri Günlerin Getirdiği (1946), Karalama Defteri (1952), Sözden Söze (1952), Ararken (1954), Diyelim (1954), Söz Arasında (1957), Okuruma Mektuplar (1958), Günce (1960). Prospero Ue Caliban (1961), Söyleşirler (1964) adlı kitaplarda derlenen sonra Varlık Yayınevince yeniden basılan toplu eserleri, İ. Hakkj Baltacıoğlu, Selâhattin Batu, Mur3t Belge, Adnan Benk, Asım Bezirci (Çok Kapılı Oda, 1961, Bilimden Yana 1963, Okudukça 1967), Adnan Binyazar, Hikmet Birand (Anadolu Manzaralan 1957, Kurak Çorak 1962), Salâh Birsel (Şürin Ilkeleri 1952, Gün lük 1955, Sen Beni Sev 1957, Kendimle Konuşmalar 1969), Orhan Burian (Denemeler, Eleş tiriler 1964), Mehmet Dogan, Muzaffer Erdost, Konur Ertop, Azra Erhat (Ecce Homo, tşte İnsan 1969), Sabahattin Eyuboğ lu (Mavı ve Kara 1961, Genişletilmis baskı 1967, Yunus Erare'ye Selâm 1966), Israet Zeki Eyüboğlu, Atülâ llhan, Fethı Naci (İnsan Tükenmez 1966, Ger çek Saygısı 1959), Vedat Günyol (DUe Gelseler 1966, Yeni Türkiye Ardında 1966), İbrahim Alâettin Govsa, Selâhattin Hilâv, Kemal Kandaş, Mehmet Kaplan (Şiir Tahlülerî III 19541963, Nesillerin Ruhu 1967), Ceyhun Atuf Kansu (Devrimcinın Takvimi 1962, Ya Bağımsızlık Ya Ölüm 1964, Ktty öğretmenine Mektuplar 1964, Atatürkçü Olmak 1966), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Alp Dağlarından), Cevdet Kudret (Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, 1966). Memet Puat (Düşünceye Saygı, 1960), Nermin Menemencioğlu, Yaşar Nabi Jv'ayır, Mplâhat v(fe „ gü. Mehmet Seyda (Bir Açıdan 1963), Cemâl Süreya, Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir 1946, Makaleler Kitabmda yer alan birçok yazı), Cahit Tanyol, Carit Orhan Tütengil (Ağrı Dağındaki Horoz 1968), Turgut Uygar (Papirüs dergisindekı şiir tahlilleri), Nermi Uygur (Felseıenin Çağrısı 1962, Dilın Gücu 1962, Dünya Görüşü 1963, İnsan Açısından Edebiyat 1969, Güneşle 1969). Fikret Ürgüp, Suut Kemâl Yetkin (Edebiyat Konuşmalan 1944, Edebiyat Üzerine 1952. Günlerin Götürdügü 1958, Düşün payı 1960, Yokuşa Dogru 1963, Şür Üzerine DüşUnceler 969), Hasan Ali YUcel (Pazsrtesı Konuşmalan 1937, tçtenDıştan 1938, Hürriyete Doğru 1955, lyi Vatandaş İyi İnsan 1956, Hürriyet Gen« Hürriyet III 19601966), Ziya Gökalp (TUrkleşmek, Islâmlaşmak, Muasırlaşmak 1918, Türkçulügün Esaslan 1923)... Şüphe5iz nice eksigi var bu sıralamanın. Son sö» dıveİUiel'In felsefeyi tanımlayan şu bir satırını, (Felsefe, kendini bilinçli hale getiren dUşüncedir). deneme için söylenmiş hale getiremez miyiz? «Deneme, kendini bilinçli hale getiren düsüncenin anlatımıdır.» A bdülhak Adnan Adıvar'ın Cumhuriyet sayfalarında kalan yazılarından başka, özellikle «Bilgi Cumhuriyeti Haberle rı» başügında topladıkları, A. Haşim'in fıkralar derlemesi KBİze göre» (1928), sohbetlerini top layan «Gurabahânei Lâklakan» (1928), özgün bakışının son derece kişisel özelliklerini yansıtan yol yazıları: «Frankfurt Seyahatnamesi» (1933), Oktay Akbal'm birçok fıkrası yanısıra «Konumuz Edebiyat» (1968) ve «Günlerde» (1963) dizisinde bir ara5a getirdikleri; Mâlik Aksel' in «Resim Sergisinde Otuz Gün» (1943) kitabı ile dergi yazılan; YAZ1LMAM1S BİR KİTABI1S ÖYKÜSÜ BAKANLIGIMIZ YAYINLARINDAN BAZILARI Türk Ansiklopedisi, Fas. 143 10,TL. » » 26,28, 56, K7 (2. Baskı) beheri 10, TL. Toprak Aşınman : Emın Çakıroğlu 2,TL. Takvim Nedir > » 2, TL. Haritalar » « 3,TL. Plân ve Krokiler » > 2,50 TL. Türk lıjatrosu Tarihi IV (Saray TiyatrosuJ : Retık Ahmet Sevengil 12,50TL. 4na Sabaların Sorulan (2. Baskı) : Naciye öncül 12,50TL. Refonn Oevrinde Alman Tarihi II Çeviren : Cemal Köpriilü 17,5ü TL. Mukaddime II (2. Baskı). Çeviren: Zakir Kadiri Ugan 22,50TL. 111 » » » » » 15,TL. 1000 Temel tser'in 23. kitabı : Âşıkpaşaoğln Tarihi. Çeviren: Nihal Atsız 5,TL. • 50, lıra ve daha fazla peşin siparişlerde herkese O.o20 indirim yapılır. • • Türk Ansiklopedısı'nin halen neşredilmekte olan 18. cildının abone becfelı 64, liradır. Daha fazla ızahat ve broşür dlmak üzere şahsen veya yazı ile Müdürlüğumüzc müıacaat edılebilir. Bir doğru'nun çevresinde azmak bir edimdir, diyordu Sartre. Evet. yazmak bir edimdir. Güç ve karmaşık bir edim. Bugün, burjuva veya sosyalist bütün yazarlar gerçekçidir. Ve iki gerçekçilik arasında çok az bir fark var. Gerçekçiliği, anlatacağı konuda arayanlar var. Ben. ele alınan konunun nasıl anlatıldığında görüyorum. Yöntemi bulunursa, bir düş. günlük bir gerçekten esinlenen bir öyküden, bir romandan daha gerçekçi olabilir. Ya da tersi, yöntemi bulunmamışsa. günlük bir gerçek. bir düştea daha fazla bir düşsel oiarak belirebilir. Yani gerçek dışı ve boş. Y Evet, bu kez önümde bir başkası vardı. «Doğru. adını verdiğim biri. Bu Doğru"nun bendeki yansıyışmı yazmak, ne derece onu yazmak olacaktı? îzleyeceğim bir tek yol vardı: Bu cevapsız sorularunı (bu arada onunla olan ilişkilerim içinde kendimi) yazacağım öyküye, ya da romana koymak. Dostum, kendisîyle ilgili tasarı ve çalışmalarımdan habersizdi. Düşlediğim kitabı bitirseydim ve o okuyacak olsaydı, şüphesiz kendi kendini tanıyamıyacaktı. (İlk çalışmalarım bana bu duyguyu veriyordu.) Onunla ilgili romanımdan ( ya da öykümden, ya da oyunumdan, bü miyorum ne türde bir şey çıkacaktı ortaya) umutsuzluğa kapıldığımda bir yolculuğa çıkmıstım. Ispanya. sonra Portekiz. Atlantik kıyısında bir balıkçı kö>ünde, ondan ve türo sorunlanmdan uzak, kafamı dinlemek istiyordum bir süre. Ama yapamadım. Başarısızlığım. elime kalem almamı önlüyordu Portekizin ağustos sıcağmı ve içimdeki sıkıntıyı yenmek için y*nımdaki kitaplardan birini çevirmeyi düşündüm. Belki, dostuma rer» miş olduğum adın etkisiyle, C£mus*nün Doğrular'ıru seçtim. Birkaç günde biürdiğim bu çe\ariyi, dönüşte, Fransızca aslıyla karşılaştırmamızı lstedim kendisinden. Hayır, demedi. Çalışmamızın üçüncü günü (Birinci perde bitmiş, ikinci perde başlamıştı) eUnde Brice Parain'in Tu Peux Tuer Cet Homnu fBu İnsanı Öldürebüirsin) adlı kitabıyla geldi. Parain, bu kitflbında, Camus^ıün Doğrular'da ko nu aldığı devre ve bazı kışilere değğin tanıklıklan toplamıstı. Bu kitabı okuyup okumadığımı sordu. Okudum, dedim. «Öyleysc nasıl olu yor da, bu oyunu çevirebiliyorsun, üstelik sevmeye devam edebiliyorsun, anlamıyorum» dedi. Ona, Camus'nün, bu gerçekten unutulmuj kişileri «tarihin karanlıkları» arasından bulup çıkardığmı. bu kişilerin o günkü sorunlarını, bugün değişik şartlar içinde. ama değerlerinden hiç bir şey yitirmemis olarak, ve onlara ihanet etroeraeyi basararaJs gözlerımizin önüne serdiğini, söyledim. Dogrular'ın önerai ben» ce burdaydı. (Sonradan yazdığım önsözde de bunu bçlirtmeye çalışmışüm.) •Senin Camusn. gözümüzün önüne hiç bir şey sermiyor. Tarihin karsnlığmdan da ancak kendi kafasındaki karanlığı çıkarıyor. O, daha başlangıçta yanılıyor. Ahlâkı mutlak olarak ele alıyor çünkü. Ele aldığı kişiler yalnız bu oyun için söylemiyorum . üstünde durduğu sorunlar, hep kendine özgü mutlak ahlâk açısından değerlendirilmiştir Camus'de. Ahlâkın, özellikle Camus'nün önerdiği ahJâkrn, yaşamın kendisiyle açık bir çeüşki içinde bulunduğunu nasıl olur da görmezsin. şaşıyorum. Bir nokta daha var, onu da aklından hiç çıkarma, burda sözkonusu olan ahlâk, devrimci eylem içinde şapa otunır. Eylem eylemdir ve her zaman kendi ahlâkını da beraberinde getirir. Onun getirdiği ahlâk, yerine zamanına göre değişiklikler gösterebilir. Her yerde aynı olmayabilir. Giderek, sen buna ahlâk bile diyemiyebi ürsin. Ne önemi var? Önemli olan yaşamdır. Ahlâk görecedır.» Çevirimin karşılaştırmasını, o gün, orda bıraktık. Dostumun 0111'iz Papaz» dediği Camus'nün söylevlerini dinlemeye dayanası yoktu. Peki onun benim Doğru admı verdiğim (bütün Doğrunar gibl hirçok yanlışlığı içinde »aşıyan) bıj dostumun eylemi. eylem içinde mümkün gördüğü ahlâk neydi? Ve ben. onu yazmakla neyi öldürmek neyi yaşatmak istiyordum? Bu sonıya kesin bir ccvap vermem mümkün Heğil. Nedeni d > ıçayet basit! Çünkü. kendimi onun yerine koymayı < üstümdeki bütün etkisine karşm, hiç bir zaman başaramadım Başarsaydım eğer. ama iyi ama kötü. ama buriuva ama sosyalist gerçek" bir roman, bir öykü ortay» koymuş olurdum. Ve siz bu satırlarj de> eil, o kitabı okurdunuz şimdi. Burda, bir yazar olarak. düzineierce başarHizlığundan birinin öyküsünü anlataca^un. Bu öykü, NASIL YAZMAK? sorusuna bir ce\sp getirmiyor. Yalnız, en azından on yıldır, elime her kalemi alışımda karşılaştığım bu soruyu, başansızlıkla sona eren bir deneyin çevresinde ortaya koymaya çahşıyor. İlk bakışta, belki yalnız yazarını ilgüendirir gibi görülebüir bu deneyin öyküsü. Ama biraz dikkat edilirse, görülecektir ki, çağdaşım birçok sanatçınm yazarlık serüvenleriyle yakın benzerlikler içermektedir. Kaldı ki. yalnız beni ügilendirdiğini düşünseydim bile, NASIL YAZMAK? sorusunu dile getirtneye çalışan bu yazıyı yayınlamaktan çekinmezdim: Sanatta çoğula giden yol, her zaman tekilden geçer. Bu kısa girişten sonra. işte başansızlıklarımdan birinin öyküsü: Bir insan vardı önümde. Bir dost. Ona Doğru adını vermiştim. Yıl lar yılı, en karanlık günlerimde bana ışık tutmuştu. Bana olmam gerekeni hatırlatmıştı. Ağzmı açmadan. Yaşamı ve düşünceleriyle. Yaşam içindeki, olaylar önünd«"ki tutumuyla. üstümdeki etkisi öylesıne ağırdı ki, bu etkiden kurtulmak için, arJatmak zorunlulıığ'un'j duMnuştum onu. ) Garip bir şansım vardı: Kendisi eîine kalem aimıyordu. Gecesinden gündüzüne, sarhoşluklarından syıklıklarına, cehenneminden cennetine, umutlarından umutsuzluklarına değin her şeyini biliyordum. Hiç değılse bildiğimi samyordum. Ama bildiğim başka bir şey daha vardı: Ne zaman bir başkasını anlatmak için oturduysaro ya?' masamın başına, umutsuzlukla kalkmı;ımdır. ' Onu yazmak isteyen ben. kimdim? Bir yazar. (Yâni bir başka insan.) Nasıl yazabüirdim bir başkasını? Bir yazar tanık olarak mı? Bir yazar yargıç olarak mı? Bir yazar dost olarak mı? Bir yazar gözlemci olarak mı? ferit edgü En iyimser bir oi.işılılda diyecekti ki: Bay Edgü'nün kişisi ba«ı yön leriyle bana benziyor. Benım bazı düşüncelerimi, bazı görüşlerimi, bazı davranışlarımı, kendininkilerle birleştirmiş. Bunu yaparken, tanıdığı bazı kişilerin. bazı yanlarından esinlenmeyi de ihmal eimemiş. Anlad;ğıma göre bir bileşime varmak, bir tip yaratmak istemiş. On insandan, bir insan yaratüanıyacağını, kişi yaratmakta bir bileşimin söz konusu olamıyacağını bugüne değin öğrenememiş demek. Çok yazık! O, herhangi bir sanat eserinin (ister edebi, ister plâstik), bir ayna olmadığını benden çok daha iyi biliyordu. Bütün sanat eserleri, Balzac'ınkiler olsun, Tolstoy ya da Dostoyevski'ninkiler olsun. ya da en usta ressamlarınki, ona göre düz avnadaki görüntüler değildüer. Louvre'da, Prado'da, Rijkmuseum'da, Pradodaki portrelerin önünde, onun düşüncelerini paylaştığımı ansıyorum: «lyi bak bu portrelere dostum. Bunlar sahiplerinin portresi değil. Bunlar. onları yapan ressamların kendi portreleri Bütün başanlı portreler, dış değil, iç portrelerdir. Kimi ressam, hem kendini, hem de karşısındaki model: koymak ister tuvaline. Bunu yaparken de, her iki tarafa bir ölçüde ihanet eder Büyük re=samlar:n kendi poılrelerindeki başarmm gizi burda olmah. Goya. yada Veiasquez yada da Rernbrandt karşısındaki modelin (yâni ona bu resmi ısmarlayanm> resmini yapmak zorunday ken yalnız kafasını. bilgisi ve elini <?iz sanatçılar yeti diyor=nınu7 buna) çalıstırır. Yüreği atmaz o tabloda. Goya'nın yüregini görmek istiyorsan, ' Prado'da bir kat aşağı incceksin. Kara Devre'sine, Sağıriat Evi'ne bakacaksın. Orda da model vardır belki. Ama model halktır Aa çeken insanlaıdır. Ressam. kendini onlarla özdesleştirmiştir Modelin dış görünüşünü değil, scısını resmetmiştir. Resssm artık ayna tjtmuyor karşısmdaki koltukta oturan mode'.e. Asna. ciktan kınlmış*.ır. AjTianın gerişidir burda gördüğün.» Aynadaki geçici görür.tülere, yaşamdan kopmus «mutlak ahlâk>a düsman olduğu kadar düşmandı. Devlet Kitaplığı Müdüriüğü SULTANAHMET İSTANBUL (Basın: EK 34/ A. ADNAN ADIVAR'ın TARİH BOYUNCA İLİM VE DİN adlı eserinin bütünlüğiinü sâğlayan kitabı: Beklenen yeni baskısı çıktı... Osmanlı Törkiye'sinde geçen bej yiizyı! içinde, müspet ilimler alanındd neler olduğunu ve neler olmadığını gösteren değerli bir araşfırms iirünü... ?20 sayfa, buyük böy. mökemmel baskı; 15 TL REMZİ KİTABEVİ İSTANBUL Cırmnunvet Ek: îster tanık olayım ister yargıç, iMer dost olavırri. ister gözlemci. nesnel olmam m imkânı yoktu. Nesnellik. hiç değili'e sanatta, söz konusu olamaz. Bir kaya parçasını anlatmaya kalkışın. Kesnel olamazsınız. Kaldı ki, yazmak istediğim ne bir kaya parçasıydı. DÎ de herhang. bir başka nesne. Bir insandı. Bense, o güne değin bir tek insanı yazmıştım. Isteyerek. Bilerek Bilinçle. Ama onu bile tam olarak yazmadım. Yazamadım. Yazmıç olsaydım eğcr bu başarım, elime bir daha kalen". almaınam için yeteı bir neden olurdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle