28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DÖRT 2 Mayıs 1970 CUMHTTJtİYET Bîr lîse öğrendsinin HIFZI VELDBT VEÜDEDEOGLU nkara'da UIus Meydamnda bugun «İnkılâp Müzesi» olan îlk Meclis Binası, îtrtihatçılar zamarunda .İttihat v» Terakki Knliibü» olmak üzere yapılmiî, fakat içinin kimi bolümleri yanm kalmıs, bıten kısnnlan, îlk Dünya Savaşındaki yenilgiyi izleyen yülarda Ankaraya gelen birkaç yabancı subay ve er tarafından kullanürnış, Atatürk'ün Ankaraya gelmesinden az sonra, yani 1919 yılının son günlerinde, bu yabancı eskerler Ankaradan kaçınca, boa kalmıştı. Bu taş bina, birkaç yıl önce büyuk bir yangm felâketi geçirmış olan harap ve kerpiç evlerle dolu o zamanki Ankaranın hpkı Ankaralıların «Taj Mektep» dedikleri bizim lise binası gibi hemen dikkati çeken güzel yapılanndan birıydi. îstanbulun 16 Mart 1920 de işgali ile «Misakı Millî»yi kabul ve ilân etrr.iş olan Meclısi Mebusanın îngilizler tarafından basılması ve kımi üyelerinın yakalanıp Malta Adasına sürülmesi üzerine, Ankarada bir Mıllî Meclis'in top â lanmasına karar verilince, bu yapımn eksikleri hemen tamamlanmıs ve eşyası da, evvelce anlattagım gıbi, kimi resmi daire ve okullardan, derme çatma olarak toplammştı. Işte bu binaya ben bu yazımn başhğında •Bizim Meclis Binamız» dedım; çünku biz Meclis memurlan, içınde ilk Türkiyo Büyük Millet Meclisinin açılmış olduğu bu binayı çok severdik. Hele ben, burasııu «anki ecdattan yadigâr kalmı?, her köşesi hâüralarla dolu bır mülk gıbi, ;lk gunden beri çok »evmiı ve benimsemişimdir. BAGLILIK DUTGUSUNUN Bizim Meclis binamız NEDENİ ende bu ilk Meclis binasına olan bağlılık duygusu belkı, bu yazı dızisinin bagır.da belırttiğim gıbi, raslanüların yarattığı b:r fırsatrn bana, başkanlığındaki Türkiye Büyük Türkiye tarihinde büyük bir d5Millet Meclisinin çalışüğı bu blnüm noktau olan «nlusal egenadan yapüıyordu. MU11 Müeamenlik çağmm bajlayıjı» dunya dele ve Kuvayi Milliye ruhu tarihinde ise, «mazlom ahıslann Türkiye'nin her yanına oradan enıperyaHst •aldnganlaıa karşı yayıhyordu. Bu bina bu ruhun baskaldmna çağmm açüışı» gibir «füze rarnpası» idi Ye ben, bi, çok büyük çaptakl bir tarihdevlerin yöoettiği bu rampada sel olayı o küçük binanın lçinde ince bir tel «aran, ya da küçük kendi gözlerimle izlemek, bu obir civatayı sıkjştıran, teknik laym içinde çok küçuk bir personelden biriydim. Benim için görevle de olsa çalışarak o çane büyük bir mutluluktup ki, o ğı doğradan doğruya yaşamak olanağını sağlamif ohnasmdan fle sırada ben yalnız sardığnn teli, ya da sıkıştırdığnn civatayı deri geliyor. ğıl, rampanın tümünü, füzenin Bu bina, Millî Mflcadelenin «an gücünü ve onu yöneten beynin ki «nefes bojloğu», ya da «gö güçlulüğünü görebilecek, kendiğüs kafesU idi. Bu mücadeîeme gore değerlendirebilecek yenin yüreği onun lçinde çarpıyor, tenekte idim. cepheye ve yurdun her yanına, İLK MECLtS BİNASI İÇİN her gün inanç, cesaret, savas azmı, irads ısığı oradan gidiyordu. ESKİ ÇABALABCM Duraksamalan. inançsızhkları, isyanları, halifeci ve sozum llli Mücadelenin, rnadde oona islâmcı ihanetleri yok eden larak en onemli ve en bübütün atılıılar, Mustafa Kemal'in yuk yadigân olan ilk Mec M ' konu veresim: AYHAN BAŞOĞLU Ç£f| SULTAN ü BUSÜM * II IŞ"re//lUV£SMWBU3ıR Bı blnatınm. lç bölümlerlnl anlatmaya geçmeden once, bu bina İçin sonraki tarihlerde harcadı&m çabalan kısaca anlatma'ıyım. O laman bu satırları okuyanlar, benim bu Millî Mücadele «nılarnn lçinde bu binaya neden ayn bir yazı özgülediğimi daha iyi anlayacaklardır: 0 1937 ydmdayız. Ben Hulcuk Fakültesinde Medenî Hukuk Doçenü ve bütün Fakülte ve Yüksek Okullarm son sınıflannda okutulan «tnkılâp Tarihi> kürsüsünde de, Türk İnkılâp Tarıhi docentiyim. O zaman bu dersin profesörleri rahmetli Yusuf Kemal Tengırşenk, Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker ve sayın Hikmet Bayur'du. Recep Peker aynı zamanda Cumhurıyet Halk Partisinin genel sekreteri ve partinin, Atatürk*ten sonra en güçlü adamlanndan biriydi. Ük Meclis binası ise bu partinin genel rnerkez binası durumuna konulmuştu. 1937'de görevle Ankarada, înkılâp Tarıhi Derslerinin smavlan dolayıayle. rahmetli Recep Peker'i genel sekreterlik makamında ziyarete gitmiştim. Halk Partisinin işgal etmiş olduğu bu eski Meclis binasına gırınce, 1920 yılı anıları kafamda canlandı. Etrafa söyle bir göz atar atmaz, eski dekordan eser kalmadığını gorerek çok uzüldüra. Bekleme odasmda hüzunle geçen on dakikadan sonra Recep Peker'ın yanına girince, ders konusundaki konuşmalar sırasında gdsterdiği teveccuhten ve o günkü neşesinden cesaret alarak safiyetle: »Efendim, bu bina taraaraen değişmiş; halbuki eski haliyle mnhafaza edilip müze durumuna getirilseydi daha iyl olmaz mıydı? Cünkü...» diye söze başladım. Rahmctlinin yuzü birden değişti ve sözumü keserek: İstanbul'dan Ankara'ya bn vazife ile mi geldin? Bunları konuşmanın sırası değil. Me\zuumuza selelinı» diyerek bana bu işle uğraşmamaklığım hususunda bir çeşıt ihtarda bulunrauştu. O gun o binadan çıkarken duyduğum üzuntüvü hiç unutarnam. Bır daha Recep Pekerle bu konuda tek bir soz konuşmadım. # 1944 yıhndayız. Milletvekılleri înkılâp Tarihi Profesörlüklerinden çekilelı çok olmuş. Bız doçentler profesorlüğe yükselince, her Fakültede ayn ayn olmak üzere, ek görev olarak, bu dersin profesörlüğüne atanmışız. înkılâp Enstitüsünün resmî bir toplantısındayım. Ankarada yapılan bu toplantıya rahmetli Milli Eğıtim Bakanı Hasan Âli Yücel başkanlık ediyor. înkılâp Tarihi Enstitüsünün mustakil bir binası yok; Dil Tarih ve Coğrafva Fakültesinin bir kenarına sığınmış. O tarihte hâlâ CHP'nm ;şgal etmekte olduğu eski Meclis binasının ıç bolumleri ve ilk eşyası ile birlıkte restore edılerek înkılâp Müzesi haline getırılmesi ve Turk înküâbı Tarihi Enstıtüsune özgülenmesi dileğini bu toplantıda açıkladığım zaman rahmetli Hasan Âli yarı cıddî yarı lâtifeci bir sesle: • Oooo, o binayı partiden alıp tnkılâp Enstitusune tahsis etmeğe benim gucüm yetmez» dedi ve mcele öyle kaldı. C> 1949 yılının 23 Nisanı geldi. Benim içımcekı sönmez arzu yine depreştı ve şöyle yazdım: •O tarihî günu birçoklarımız, hattâ onun iciııde çalısıp yükselenlcrimiz bile unuttu. Onu, bahar ciçekleri gibi canlı, sevimll ilkokul çocuklarımız 23 Nisan Çocuk Bayramı adı altında kutluyor. Fakat bu çocuklar resmî nutuklarda bol bol övdüğıimüz ve kendisiyle oviindüğümüs Türk Devriminin tarihî beşigi olan ilk Büyük Millet Meclisi Binasıni, ilk biçimi ile görmekten mahnımdurlar. Cumhuriyet Bayramlarında yurdun her >anından Ankaraya koşan, asker, shil, izci. mektepli gençlere: (tstiklâlimizi l e bugunkü millî varlığımızı sağlayan Türk İnkılâbı işte şu kııçük sEİonda, şu mutevazi sıralarda oturan seniıı baban, amcan, deden, hocan tarafından başarıldı. Gunü gclirse sen bundan daha fakir. daha az elveTİşli şartlar altında daha büyük işler başarabilirsin) diyemiyoruz \e onları yardun ddrt bir yanına inkılâp ateşi ile ve nefse itimat imanı ile geri yollayamıyoruz. Avrupa'da millî tarihe ait her şey ilk şekli ile titizce saklaııır. Biz, İnkılâbın beşiğini, yokluk içinde iradenin harikalar yarattığı ilk demokratik Meclisin binasmı ilk şekli ile yirmi dokuz yıl neden saklıyamadık? Bu yazımızda herhangi bir siyasî tenkid \eya tariz tevehhüm edilmesbı! Bu satırlar, Türk Milletindeki maııe\î hazineje ve Türk Inkılâbma can \e gonülden inanmış, hiçbir si>asî ihtirası olmayan, yalnız vicdanının ve idealiııin oizdiği yolda yürü^en sayısız %e isimsiz Turk aydmlarından biri sıfatiyle jazılmıştır. Millî Hâkimı>et Bayramının bu > irmidokuzuncu yıldonümünde butüıı dilcğim ne kadar çok maddi fedakârlığa mal olursa olsun ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının, onun içinde bu \atanın kurtuluşu için çahşanlar henüz sağ \e iktidarda iken, ilk haline konulması, onların eliyle. bir «İnkılâp Müzesi» olarak Türk Milletine armağan edilmesi ve otuznncu Millî Hâkimiyet Bayramında halka açümasıdır. Bu, Millî Mücadele Tarihine, milli\etçilik \e inkılâpçılık idealine yapüacak çok onemli bir hizmet ve millî tarihimize güzel harflcrle işlenecek mutlu bir İTaat «lur.» (Cumhuriyet 23 Nisan 949). f 1952'nin 23 Nısamnda da şoyle yazıyordum: •€!!? iktidan o zaman bu içten dileğe aldınş bile ermedi ve ilk Meclis binası Otuzuncu Millî Hâkimiyet Bavramında. >ani 23 Nisan 1950 de yine CHP genel merkcz binası olarak kaldı. O tarihtcn üç hafta sonra 14 Mayıs 1930 de yapılan seçinılerde buvuk çojhınlukla iktidardan duştü. Oysa CHP nin kendi iktidan sırasında bu bina>ı İnkılâp Müzesi yapması bu partiye şeref kazandırırdı. Bovle olnıadı. DP iktidan CHP nin malları hakkmdaki kanunla bu partiyi genel merkez binasından çıkardı. CHP iktidan biraz uzağı gorseydi, bu bina meselesinde uğradığı hüsran yerine, memleket tarihine şerefll bir yaprak eklemi; olurdu. İnspn ihtira5i bazan millî işlerde neden bn kadar mivmı nlnvn» • İLK Meclls toplantı halinde: Sol yanda Başkanlık kursüsü ve önürtde hitabet kürsüsii. Bunun önünde de sandalyalar üzerinde oturan zabıt kâtipleri, karşılannda okul sıralanna oturmu? milletvekilleri. îanda, yüksekte, ahşap direkler üzerlne oturtulmnş dlnleylcl locası, önünde de salonu ısıtan büyük saç odun sobasının borusu görülüyor. kimiyet Bayramuıı kutluyonız. Gecen yıl bu binanın İnkılâp Müzesi haline konulması için bir kanun teklifi yapıbnış. İnşallah dileklerimiz 33 üncü yılda gerçekleşir. Teniler birçok eski hâdiselerden ibret almalı. Bu dünya kimseye kalmıjor.» (Cumhuriyet 23 Nisan 1952). Burada şu gerçeği soylemek gerekir kı, eski eşyalannı da bina ıçıne taşıtmak suretiyle bu binayi eski durumuna getirip İnkılâp Müzesi yapılacak duruma kovmak DP iktidanna nasip oldu. Tıpkı Atatürk'ün aziz naaşım Anıt Kabire yerleştirmenin de o iktidara nasıp old'jftu gibi. Bu ihmaller CHP nin affedilmez tarıhsel hatalandır. îrticaa ta\iz vererek bugunkü çok tehlıkeli durumun meydana gelmesinde de DP kadar olmasa bile CHP n'.n büyük payı vardır. CHP inkılâplara fikir olarak da. ideal olarak da, hâtıra olarak da, gereği gibi sahip cıksaydı ve samimî olsaydı butrünkü giiç duruma atla gelmezdik. BİNANIN BÖLÜMLERÎ çekilmeden Bnce hemen yakamın kopçasını ve ceketın üst iki duğmesjni açarak sağ elimı gbğsume soktum, kendimce büyuk adam pozu aldım. Her halde o gun kravath olmayımın yarattığı bır kompleks içindeydim. Butün bu memurlar Başkâtip Recep müstesna olmak üzere bir tek odada otururduk. Birkaç ay sonra memur kadrosu genişletildiğınde, iki odaya aynldık. Recep Beyin odası bizim kalemin hemen karşısuıdaki küçük odaydı. Kendısi orada tek başına otururdu. Bu odalarm bulundugu koridordan toplantı salonuna girilırdi. Bu salon, tablası kuzeye ve ayağı güneye bakan (T) biçiminde olup, tabla kısmınuı iki vanında tahta merdivenlerle çıkılan ve ahşap direklere oturan dar ve uzun sahanlık gibi birer loca vardı. Bunlar, dinlcyici localarıydı. Gazeteciler de toplantılan buradan izlerlerdi. Toplantı salonunun genış kısmınra ortasında birkaç basamakla çıkılan başkanhk kürsüsu ve hemen önünde biraz daha alçakta hitâbet (konuşma) küremurlaı bblumünden ansusü, onun önündeki yerde ise laünaya başlayayun: Muzabıt kâtiplerinin oturduğu sandür ve memurlarm toplamı, dalyalar ve sıra vardı. 23 Nisan 1920 de, 3032 kişi kadardı. Mayıs ba«mda, bınanın Mılletvekili sıralan, yer darkalem tarafma gırilen dış kapılıeı vüzünden, kürsünün hemen sınm merdivenlerinde, en onde dıbine yakın bir yerden başlayaRecep Bey olmak üzere, butün rak geriye ve yanlara doğnı diMeclis memurlan toplu olarak zilmiş, aralarında ancak bir inbir resim çektırmiştik. Ben dik sanın geçebileceği dar geçitler yakası kapalı olan okul ünüorbırakıbnıştı. Soz alan milletveması tasıyordum. Basunda fes killeri bu geçitlerden âdeta sıyvardı. Yedeksubaylıktan gelme rılırcasına geçip hitâbet kürsütoplu resimde tam benira önümsüne ulaşırlardı. de duran bir arkadaş müstesToplantı salonunun, Ulus Meyna olmak üzere, benden başka danı tarafmdaki koridorun iki kravatsız memur yoktu. Resim yanıdaki odalar, bizim kalemin bulunduğu bölümün benzeri idi; çünkü bina simetrik yapılmıştı. O tarafın büyük giriş kapısmdan, Res Paşa, Baska"1ık Divânı üyeleri ve milletvekıl!eri işler. lerdi. Bu kapıdan gırıhnce solda» ki ilk oda Reis Paşa'nın odasıydı. Onun yanındaki oda toplantı odası olarak kullanıhrdı. Reis Paşa, onemli toplantıları bu odada yapardı. Karşılarmdaki kuçuk odalarda ise yâverler v» ÖZPI kalem bulunurdu. Binann önünde, istasyona inen caddede, yapılan geçit resimleri, bu yöndeki iki balkondan seyredilirdi. Her Ankarah ve Ankaraya giden herkes bugün Inkılân Muzesi olan bu binayı millî bir mâbed gibi ziyaret etmelidir \e ba?an çok büyük tarihsel islerin böyle çok müteva7i ve kuçülc verlerde hasarıldıeını gorüp bunun üzerinde düçünmel'dir. YARIN: BAŞKÂTİBİMİZ RECEP BEY DtZELTME Onceld gün çıkan yazının baştan 15'inci satırındaki «yapıştırarak» kelimesi «yapıstırmayarak» olacak, ve dıinkü yazıda sağdaki rcsmın altınıia bulunan izahların ikinci satırımn sonunda «görülüyor» kelimesinin önüne «ve zabıt kâtipleri» kelimel* ri eklenecek; aynı resmin altındaki birinci sutunun ikinci satırındaki «tablosuna» ke limesi de «tablosunu» olacaktır. Düzeltir özür dileriz. N DİŞİ BOND TAL.P APAYDIN 87 Altını bulunca ne ettinizî Heyecanlandınız mı? Tabi... Ben olsam delinrdlm herhalde. Valla dayanamazdım. Yok canım. Delırecek ne varî Ne var olur mu ağa? Çocuk musun? Milyonluk ış bu. Belki dunyada eşl yok. Valla ben ne gord"um, ne duydum. AHmdan heykel bu yavu. Sen duydun mu Yarbay dayı? Yarbay dayı konuşmalan dinliyor, ama katılmıyordu. Başını çevirdı. İlgisizmış gıbi davrandı. Bilmem, dedi. Vardır belkl. Şoför bütün gucuyle gaza bssıyor, cip asvalt yolda kayıyordu. îşin asıl zor tarafı Ankarada ağalar, dedi. Bilmediğiniz bi yere götürürsek belkı ihbar eder ler. Hükumete bildirırler. Hem elımize bir şey geçmez, hem de başımız belâya girer. Onun için ne edeceğimizi iyı düşunüp ona göre hareket etmeliyiz. Yarbay dayı başını çevirmeden; Sen onu düşunme yeğen, dedi. Adamımız var. Ona gotureceğiz. Sen bizi Ankara'ya ulaştırmağa bak. l>ı ya, pekı. Bır süre konuşmadılar. Şoför ileriye bakıyor, dıreksiyonu hafif hafif çevıriyordu. Karh tepeler, çıplak ağaçlar, duz tarlalar ağır ağır gerıde kahjorlardı. Yolun kan erimiş, sımsiyah asvalt ortaya çıkmıştı. Ovanın ortasında uzaklara doğru gıttıkçe ınrelen kara bır yılana benzıyordu. Kıyılarda çıplak kavak ağaçları, üzüm bağları görünüyordu. Bir köyün onunden geçtıler. Düz damlı kerpiç evlerin bacalarından dumanlar yukselıyordu. Köy yolundan ağrı ökuz leTin çektiğı bır kağnı geliyordu. Kağnıya çuvalların ıçmcfe saman yüklemişlerdi. Elinde uzun deynekle bir adam öküzlerı süruyor, b:r yandan cipe bakıyordu. önlerinden hızla geçtiler. Yarbay dayı kendıkendıne gülümsedı. cYazık... Bu karda kışta saman gotürüyor. îs değil canım. Köylülük zor. Şurdan hayırhsıyle bir ev parası kıvırırsak, geleyim gayri kasabaya. Yetıversın köy kahrı. Ne zamandır nıyetlenmm, bı türlu beceremem. Bu fırsat ışte. Elimıze yuzümüze bulaştırmadan... Içınden çıkabıhrsek. Köyde ne var ne yok, venrım ortagına. Onların geliri nasıl olsa yeter. Elimizd'eki üç beş kuruşu da şoförün dediği gibi ışletirsek, ohoo . gul gibi geçınır gideriz. Hadı Allah, yardım senden. Şu kocalığımızda bari şehirli olahm da biraz rahat edelim. Doktor ayağında, ha^tane ayağında. Kasabamız da ij'idir hanl. Bolluktur, ucuzluktur. Unumuz, bulgurumuz koyden gelir. Hele ufak bi tütüncü dukkânı d"a açabılirsek eğlence olur. Canımız isteyince açanz, canımız isteyince kapanz. Oturduğumuz yerde. Lâkm su işi bi yoliyle halledebilsek. Şoförün dediği doğruysa milyon eder bu. Milyon. Bize de yüz bin, yüz elli bin düser. Soföre de biraz vermeden olmaz. Farz oldu. Elli bin de ona de. Geriye ne kalır? Sekiz yüz bin, ohoo. Bizim karacfayılar onun hesabmı bile yapamazlar. Altından kalkılmazlar o kadar paranm. Vekilimiz Memduh beye de vermek lâzım biraz öyle ya? Asıl O halledecek İşi. Bi yüz bin de ona versek? Yedi yüz bin kalır. Vay bobam vay! Yedi yüz bini ne etsin bunlar? En iyısi kardaş payı. öyle olunca kaç düşer? Ne o dayı? dedi şoför. Daldın. Yok bi şey yeğen. Düşünüyoruz. Şurdan sigara yak da içelim hele. Pakedl uzattı. Düşünme öyle dertlı dertli. Ben sizln yerinizde olsam, göbek atanm. Bundan guzel gün olmaz. öyle he. Sigaraları yakıp birini uzattı. Bir de Rüsteme verdi. Seyit uyudu mu? He. Gece uyumadık dayı. Uykusuz valla. Sen de uyu öyleyse. «Yok, ben uyumam» dlyecekti, vazgeçtı Size guvenemem der gibi olacaktı şimdi. Cevap vermedi. Sigarayı çeke çeke içti. Yorgun ama mutlu bir yüzü vardı. Cip Ankara'ya doğru olağan üstü bır hızla ilerliyortfu. 21 TİFFANY JONES GARTH AYLÂK MUSA A.MLA'ŞILAN O o ETik; S E ^ BE.MIM TATLt Yarbay dayı otel kâtibine, Üç klşilik bir oda yavrum, dedi. Şofdr Burun ömer arkalarından çabucak yetişmışti, nefes nefese; Dört kişılık dört!, dedi. Bırlikte yatacağız. Aynlmamak lstiyordu. Otel kâtibi listeye baktı. Yok, dedi. Dört kişılik odamız zati yok. öyleyse baska otele gıdelım hadl. Gelin. Seyıt Alı'yle Rüstem geride dıkihyorlardfı. Çuval ikisinin arasındaydı. îyıce yorgun olduklan yüzlerinden bellıydl. Sakallan uzamış, gözleri kızarmıştı. Ankara'nın neon lâmbalı ışıkları altında bir sarak görünüyorlardı. Gezip durmayalım canım. Üç kişılik varsa sen ayn bir odada yatıver. Olmaz dayı. Birlikte yatacağız. Gelın siz. Ben otel bulurum. înne sabirin. Yarbay dayı başını iki yana salladı. «Çattık belâya» der gibiydi. Otelin kapısına çıkınca, Ule yeğenim, dedi. Seni bırakıp kaçacak değiliz ya? Ne gezdirip durursun bizi? Ayn bi odada yatıver, ne olur? Yok dayı deli misin? Bura neresi, Ankara. Birlikte yatacağız. Ne olur ne olmaz. Binin siz cipe. Ankara'nın Ulus'u en kalabalık saatındaydı. Ana cadde a n kovanı gibi kaynıyordu. Gelen geçen birbirine girmişti. Seyit Ali'yle Rüstem çuvalı birlikte tutuyorlar ama yol bulup rahat yürÜ5'emiyorlardı. Hadl gelin, yüriiyün! dedi çoîör ömer. Hava soğuktu. Ankaralılar paltolannın yakalarını kaldırmışlardı. Kimısi ağzım yüzunü sarmıştı, telâş içinde vürüyordu. Kimsenin kim seden haberi yoktu Seyitle Rüstem yava kaldırımını kapamışlardı. Gelen geçen çarpıyor, kimisi omuz vuruyordu. Bunlar da aptal aptal bakıyorlardı. Allah cezanızı vermesin, dedi Rüstem. Bu ne be? Yürü hadi! Bir hamle yaptılar, cipin yanına varabildiler. Taksiler, arabalar vızır vızır gelip gıdiyorlardı. Hep ışıklar yanmıştı. Bin bir çeşit ışık içind"e şasırmıs gibiydiler. Binin hadi, bakmayın. Uzat şunu! Çuvalı elinden almak istedi. Seyit Ali bırakmadı. Kendisi soktu ıçeri. Başını eğip girdi. Arkasından Rüstem sokuldu. De hadi, Yarbay dayı nerdeî Ula Yarbay dayıı! Yarbay dayı koştu. Telâşlanmıştı. Ula kaybedeyazdım sızı. Nerdesiniz? İki saattır sizi ararım. Gir hadl gir, tamam. Cip yürüdü. Hevkele varmadan sola captı, Her şey kımıldanıyor, yürüyor gibiydi. t Arlrsvi «r«^%
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle