15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
gâ&İFE DÖRT 14 Mavıs 1970 CUMHURİYET Bir llse öğrencısînin fleri kültürlü bir gençti. O zamankı gençlerden çogunda bulunmıyan bir «dünya gorüşü» vardı. «Kalem adamı» değıldı ?e olamazdı da. Nıtekım memur lukta çok durmadı. Kendini ba sın ve propağanda işlerine verdi. Aramızda «Parmaksız Süreyya» diye anılan bu arkadasa kar şı hem sevgi, nem saygı duymuşumdur. HIFZI VFLDET VELİDEDEOGLU sooımda yeAnkaraya ga bir çoJc şeyleri, iki yü öncesine oranla değişmıs buldum. önce bizim kalemden basuyalım 23 Nisan 1920 de ben Meclıne girdiğtm zaman Kanunlar Kal?rnine bağlı ve kadrosu üç kı»i olan Evrak ve Tahrirat kaleminin memur sayısı, bir mü dü'lük, bir dosya memuTİugu, bir de Divânı Riyaset memurlugu eklenerek, altrya çıkarılmıstı. Ben Divânı Riyaset memurluğuna atanmıştnn. Görevtm, başkanlıfc divanımn kararlarım, buna özgü olan deften geçirip Uyelere imzalatmaktı. Bu kararlar genelllkle Meclisin iç yönetim işlerini ügilendir ğinden, Reıs Faşa, Divan toplan tılanna çok seyrek baskanlık ederdı. Toplantı tutanağını müdür Necmettm Sahir Bey tatar, sonra karar müsvettelerinl, def tere geçirilmek Uzere, bana verirdL Ankarall Tevfik Bey taaa Ab MEMÜRLARIN HAVASI ALEM bahsini bitirmeden önce şunu ekliyeyim ki, Mec lis memurlannın Uzermden, 1920 yılındaki o cana yakınlık, o bir nevî okul havası knlkmış, yerini bürokratHk almıştı. Kâtibi Umumî Recep Bey, 1920 de gıydığı, Stalınınkı gibi kapalı ya kalı, apuletsız subay elbisesini çıkarmış, sıvıl giyınerek kravat takmıştı. Butun Meclis memurlannın da küık ve kıyafeti, eskiye oranla, daha düzgundü. Ben de ilk ay (Avunduk) lann mağazasından iyi bir cins kumaş almıs, ertesi ay da diktıre rek onlara uymuştum. Mecliste; Ankarada yeni hava ve düş kırıklığı dülhaznit devrİDden beri vilâyet kalemlertnde ç&hsmış, tnümeyyizllklere kadar yükselmıs, Meclis ilk açıkuğı zaman yazı kuTuluna katılarak evralc müdür muavinlığme atanmıştı. Ben 1920 Ekımı başmda Meclis memurluğundan aynldığım sırada, o mudürlük bekliyordu. Fakat evrak kalemi Kanunlar kalemin den aynlınca, Recep Bey onu.. mudürlüğe yetenekli görmemiş olacak ki, bu makama Nec mettin Sahir Bey"in atanmasını sağlanııştı. Bu nedenle Tevfik Bey, hakkının yendıği kanısındaydı; yeni mUduril pek sevmezdi. Müdürümüz Necmettin Sahir Bey, zaman ılerledıkçe gordüm ki, halkm «ateş gibi zeku dedıği cinsten bir insandı. Olaylan çok çabuk kavrama gücü hakımından olağanüstü bir yeteneği vardı. Aynı zamanda nzak gbruş lu iöı. Bugünkü Yenisehirin bulunduğu yerin, yani o zamanki yolsuz ve bomboş tarlalann ortasına ıllc evi o yaptırmıştı. Ba zı kışiler zekî olduklan halde kendılerıni satmasını bilmezler, donuk olurlar. Bizim müdür öyle değildi. Kendmi satmasını çok ıyi bilir, bir çok miUetvekUiyle senli benli konuşurdu. lcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf (Orbay) Bey büe bizim kaleme onu ziyarete gelir, ma sasının karşısına oturup kahvesini içerdi. Müdürle birlıkte hepimiz aynı odada oturduğumuzdan, bunu kag kez görmüşümdür. Ikincl Grupun baskanı durumunda olan Erzurum Milletvekıli Hüseyin Avnl (Ulaş) Bey ve Bırincı Gruptan bırçok nüfuzlu mılletvekili de onun zıyaretçileri arasmdaydı. Evrak Tevzi Memuru 1920 de arkadaşım olan ytne eski iyi kalbli Mehmet Bey'di. Bu kez Kalemde benim eskiden tanımadığım iki yeni memur vardı: Evrak memuru Rıza Bey, dosya memuru Süreyya Bey. Rıza Bey (Sonradaa Cumhur başkanlığı Kalemine geçerek orada evrak müdurlüğüne kadar yükselmiş bulunan) çok efendı bir arkadaştı. Yazısı güzel, çahşması dısiplinli, arkadaşlıgı dürüsttü. Süreyya Bey, tıpkı müdür Necmettin Sahir Bey gibı canlı, cevval zekâlı, eleştinci ve alaycı yaradılışlı, yaşına göre K MEBUSLARIN HAVASI M konu Ve resim: AYH AN BAŞOĞLU CEM SUITAH EBUSL.\RIN havası da değışmisti. Bir defa eskiden hiç taıumadığım simâlar görüyordum. Malta sürgününden dönen ve öteki illerden gelen mületvekillerı Meclise katümışlar, benim bulunduğum 23 Nisan 1920 günkU ilk açılısmda 115 olan mevcut, şimdi 350 yi geçmıştı. Onlarda da kılık kı yafet düzelmişti. Meclis Başkanlığı görevi ile îcra Vekılleri Heyeti Beislıgi (yani Başbakanlık) görevi aynl mıs bu goreve Rauf (Orbay) Bey seçılmıştı. Mecliste bır de muhalefet gnı pu kurulmuştu. tkınci Grup denilen bu Grupun belli bir lideri yoktu. Ama Hüseyin Avni (Ulas) Bey lıder durumunda kii. Ikinci Grup milletvekillerinden hemen hepsi kalpaklannı önlemesıne (yani sivri taraflan öna ve arkaya gelecek bıçimde), Binnci Grup üyeleri lse yanlama sma (yani ilk Kuvayi Mılliye bl çimınde) giyerlerdl. • 1922 yılındaki evrak kalemi: Ortadaki kalpakh. evrak ve tahrlrat müdürü Necmeddin Sahir (Sılan), sağında müdur muavini Ankarah Tevfik Bey, solunda divânı riyaset memuru Hıfz. (Veldet Velidedeoflu), arkada soldan saga doğru: Dosya memnnı Sureyya (Ergıin), orUda evrak memuru Rıza. üçüncü: evrak tevzi memuru Ankaralı Mehmet. arsanın bir yü sonra elli bin 1 1 raya safaldıgını Fehmi Bey gehp bize yana yakıla anlatmıstı. Aynı arsa bir kaç yıl sonra Ankara Memurlar Kooperati fıne beş yüz bin liraya satümış. Bunu yine Pehmi Beyden duy duk. O hayıflamyordu. Çok sa mimî olarak, ben Fehmi Bey'e: «Pekiy, alsaydık, onn üç yıl önce bes bin Uraya satanın hakkt nı yemiş olmıyacak mıydık:» cevabmı vermiştim. Sözün kısası Ankaraya bu kez gelışimde, 1920 lerin ülkücü savaş heyecanı ve kurtulus amacı şimdi bir zafer gevşekliğine, bir «dünyalik edinme» hevesıne dön müştUBenim boıkır yolculnklannda tanık olduğum Anadoln sefâletini dfisfinen yoktu. Ba gözlem benim için gerçekten düs tırıcı ve hızin oldu. YARIN: Mecliste gördüğüm ilginç olaylar. DEFINE TAL;P APAYDIN 99 Sekiz bin bey, dedi. İyi. O kalsın sizde. Üç yüz kırk bin liralık da çek yazayım, yann bankadan alırsınız. Bır sessızlık oldu. Çek ne bey? dedi Rüstem. Bankadan para çekmek için yazılı imzalı kâğıt. Ben şımdı onu yazar ımzalar sıze verırım. O pa ra demektır, tamam mı? Yann bankaya vanr alırsınız. Çek bilmiyor musun yavu? dedi Şofdr. Bankadan psra çekle alınır. Kovlülerden ses çıkmadu İyi ya.. Araba tekrar dondü, karanhkça bir sokağa gır di. Seyıt Alınin içi karışıkü. En çok Yarbay dayıy la şofore kızıyordu. Nerden tebelles olmuştu şunlar? Kaçar lıra vermeliydı acaba? Üç yüz ellı bin az para değildi ama ah şu deyyuslar olmasaydı ^ Araba altlarında hafif hafif sallanıyordu. Bol £§ ışıklı bir yere geldiler. Sonra tekrar karanlığa gırJ§ diler. Sağa sola döndüler. Memduh bey nereye gıt ** tiklerini şaşırtmak istiyordu herhalde. Dıkız ayna * sından yuzlerinı seyrediyordu. Bahçelievlerde bır koşeye yakın yerde durdu. Six azıcık beklayin, dedi. lndi, hızlı hızlı yürüdü. Köseyi dönüp göiden kayboldu. İyi adam valla, dedi Şoför ömer. Hem bunca Ugrajtı, hem de He, dedi. Kuyumculsnn vermediği parayı veriyor baksana. Daha ne yapsın? Böyle belâlı mala başkası girmez kardajım. Doğru söylüyor. Ben de oyle diyorutn ağa. Devredelim gltsin. Gece rahat uyujalım. Seyit düşünüyordu. Başmı salladı. «Ula kendi malları gibi lftf söyluyorlar yavu. Cık cık cık...» Elindeki parayı sıktırıp duruyordu. Koy onları cebine Seyit, dedi Yarbay dayı. Cebe sığar mı o kadar para. Koynuna sok. Koynuna soktu. Kocaman bir şifkinlık oldu göğsünde. Eliyle yokladı. «Sekiz bin ha? Üç yüz elli bm nerde, sekiz bin nerde? Püü^. Az değil. lyi Ah şu herıfler olmasaydı.» Memduh bey köşeden görününce sustular. Soför ömer uzanıp kapıyı açtı. Elinde bır banka çek defteri vardL Arabanın ışığını yakıp dolmakalemini çıkardı. Ağır ağır yazdı. Harfleri geriye geriye eğiyordu. Özendiği belli oluyordu. Öburleri de baktılar. lş rakamlan yazmaya gelince başmı yukarı kaldırıp duşundu; Üç yüz elli bmden sekiz bini çıkarm, ne kalır? Üç yüz kırk iki bin, öyle mi? He, dedi şoför Ömer. Tam yazacaktı, tekrar düşündfl, Uç yuz kırk bin yazayım. tki bin de bana bl« rakın, ne dersiniz? Yuvarlak hesap olsun. Once cevap vermediler. Yarbay dayı Seyit Aliye baktı, Olsun canım, dedi. Memduh bey bu kadae zahmet erti. Olsun değil ml Seyit Alı kızdı ama belli etmedi. Boynunu büh tü. Olsun bakalım Okuma yazmanız var değü mi? Seyıt Ah; Var, dedi. Bakın öyleyse. «Uç yüz kırk bin Türk lirası> diye yazdı. Hanginiz alacak? Birinizin adrnı yazayım, sonra aramzda halledersiniz? Benim adımı yaz, dedi Seyit Ali. Pokı. Soyadın ne? Şener. Gene dzenerek geriye geriye «Seyit All Sener» diye yazdı. Tarih atü, imzaladı. Hadi bakalım, hayulı olsun. Yann çekersiniz parayı. Kimseye söylemeyin. Benim adunı da vermevii£ Sonra atarlar içeri. Tamaın mı? PAİ, "* Al, cebine koy. Kaybedeyim deme na I Çok para bu Taksi! Taksi! diye bağırdı geriye doğru. Oradan geçen bir taksi fren yapıp durdu, yanlarına yaklaşh. Al yavrum 9u parayı, dedi. Bu arkadaglan Ulusa götür, otele bırak, hadi! Peki beyün. Buyurun ağalar. Hadi İyi geceler. Allah razı olsun beyün. Allah tuttuğunu koparsm. Hakkınızı helâl edin. Güle gule™ Helâl olsun.. Helâl olsun.. Teker teker ellerini sıktı. Hadi uğurlar olsun. Taksi uzaklaşü. Memduh bey arkalanndaa baktı, sonra «ahh.» diye nefesini koyverdi. Arabayı çahştınp yürflttü. Saatma baktı. Kafasında bir takım hesaplar yaptı. «Çabuk olmalıyım» dedi Ara banın kapılarını kilitledi, sonra koşarak merdıven leri çıktı. Telâf içindeydi Anasını uyandirmamak için ayaklarmın ucuna basıyordu. Hava alnnına ta lefon edıp yer ayırtü. (Arkası vmr) BENİM EVİM \^E EMİNE BACI A nist ROMTI NKARA şehnnin görünümü de değışmeye başlamış, yeni yeni bınalar yapümıştı. Uzun süre otelde kalmaya kesem elverışh olmadığından, Ankaraya geldığımın ertesi gunun den baslıyarak yerli arkadaş, eş, dost yardımıyle bir oda arama ğa başladım. En sonunda, Hacı Musa Mahallesınde Emine Ba* cı adında yaşlı bir hanımm evm de bir oda kiraladım. Otel pa ralan bir yana bırakılırsa, öm rümde ilk kez ev kirası ödiyecektim. Ev, bır ıç avluya bakan kerpiç iki oda ve bir mutfaktan ibaretti. Tuvalet, Emine Bacının saksılan durduğu için «bahçe» dediği ajaçsız avlunun öbür ucunda ve odalardan uzakta kii. Emine Bacı en az altmış yaşında, fakat çevik ve sıhhatli, her zaman baş örtülu ve yaşmaklı, saksılarda çi çek yetıştirmeye merakh, evın de ve işinde çok temız ve titız bir hanımdı. Eski bir kilım serili olan toprak tabanlı odama ayakkabı ile giremez, onlan çıkanp terlik gıyerdım. Ben kullamlmış bir karyola edininceye değın, Emine Bacı her akşam ya tağımı kerevetin üstüne serer, sabah ben gidınce avluda havalandınp yüklüğe kaldınrdı. Evde su yoktu. Bunu yakındaki çesmeden, teneke ve des tilerle Emine Baa taşırdı. Benim el yıkamak ıçın yaptırdığım musluklu bir teneke onun çok hoşuna gltmiştl. Benim de eve çok kez şu tasıdığmî olmuştur. Emine Bacıya hem acır, hem saygı duyardım. Kocasını Balkan Harbinde kaybetmiş ve bir daha da evlenmemişti. Çocuğu da yoktu. Bana ana gibi bakar dı. Çok bagh olduğum anamı kü çük vaşta kaybetmiş olduğum için, Emine bacının bana göster diği evlât sevgisinden pek hoşlanır, ben de onu ana gibi severdim. tlade bir beni «everme ğe» kalkar mahalledeki kızlardan sdz eder, ben de onu tathlıkla atlatırdım. Onun yanında iki yıldan fazla kaldım. Evden çıktıktan sonra da sık sık ziyaretine gider, ufak tefek hedive gotürürdüm. Sonra bir gün öldüğünü öğrendim ve çok üzüldüm. Nurda yatsm' 5 Kaloriferi de açmıştı. Ayaklanmm altından doğru dalga dalga yükselen hararet bütün vücuduma yayılıyor, tepeden tırnağa ısmdığımı hissediyordum. Gözkapaklarımdaki ağırlık birkaç misli artmıştı. Uyumamak, sızıp kalmamak İçin kendimi zor tutuyordum. Torpito gdzünün yanındaki saate baktım... Üçü gösteriyordu. Geceyarısından sonrakı üçü... Arabayı durdurup el freninl çektığl, vitesi de bosa aldığı zaman ben kendı hesabıma nereye geldiğimizin farlonda degildım Motörü söndürdü. Arabanın içi mezar gibı sessizleşti birdenbire. . Kendi tarafmdaki pencereyi araladı.. Parmaklannın arasmdakı ızmariti dışan atmak için böyle yapmıs olacaktı.. Hafif, ama çok hafıf bir hısırtı oksadı kulaklarımı... Denıze yakııı bir yere gelmiştik her halde «San Francisco'dan mısınız? ..» Âdeta elle tutulur hale gelmişçesme kesif. leşen ve katılasan sessizliğı bozmaya karar vernıisti nihayet. «Hayır...» diye mınldandım. «Şehri tanıyor musunuz?.. » Cevap yerine, omuzlanmı silkmekle de yetinebUırdim pekalft. Tabakasım çıkanp benden yana uzattı: Başımı iki tarafa salladım. Aramızda şeffaf bır duvar gibi yükselen koyu sessizlik tekrar başlamıştı. lliklerime kadar işhyen soğuktan adamakılh kurtulmustum. Bütün \iıcudüm sıcaktı şu anda Gozler:mi şoyle bır kapasam, uzansam va doyasıya umsam dıyordum kendi kendıme. Kalm bır sıs tabakası araba> sarıp sarmalamışt! . Dünyadan ve her şeyden uzaklarda, bulutlann ortasındaydık sankı. Ansızm, tuzağa duşurülmüş, kapana kıstınlmış g:bi garip duygulara kapıldım. Fakat tuzağın nedeni meçhul.. Kaparan da niçini belli değildi.. îCafamı yetennce çalıştıramıyor, işin içyüzünü sezinleme konusunda mantık ve şuurumu gereği kadar çalıştıramıyordum. Yambaşımdaki adam tekrar konuşmaya başlamıştı. Keiimeleri ağır agır ve sâkin bir degişmezlık havası içinde heceliyordu: «Şehri sis basmasaydı sayet, Altın Ka. pı'yı gbrebilecektiniz... Şurada, tam karşmızda... Alcatraz adasını da.. Vaktiyle Al Capone'yi orava kapamışlar... Biliyorsunuzdur her halde...» «Benden ne istiyorsunuz?... Açıkcası.. » Baş ve orta parmagı arasına sıkıştırdıgı sigarajT külluğe doğru uzatarak, tşaret parmağı ile fiskeliyor .. Davramşlarmda belırli bir denge var... Kendisine bir sual sorulduğunun farkma bile \armış değil sanki... öylesine tarafsız... otstatistlklere dalma ve her "lakandan Tnv^i^% *!**•«1 T J TİFFAN^ JONLS İŞ TAKİBt AFER sonu Ankarasında dik katımi çeken degişikliklerden biri de, bu kentin, «i? takibine» gelenlerle dolup taşması olmuştu. Hatın sayılır, sözünden çıkılmaz mebuslardan Devlet dairelerine tavsiye mektubu koparmak için bir takun aracılar belirmişti. O devirde Ankarada kadın kıtlıgı vardı. îstanbuldan bazı kişilerin uygun suz genç kadınlan namuslu kadın gibi giydirip parmaklanna altın halka takarak Ankaraya birhkte getirdikleri ve nüfuzlu kişilere «refikam câriyeniz» diye takdim etmek suretiyle işlenni gördürdükleri çok yaygın bir söylenti haündeydi. Kohne Bizans, zaferden hemen sonrakı yıllarda, Mıllî Mücadele Ankara sını kokuşturmağa başlamıştı. Z YARINSIZ Türkçesi: Adnan TAHİR çoğu San Franclsco"yu tercih ediyor... întihar konusunda ıdeal bır şehir... Sırf kendine kıymak amacı ile tâ Doğu'dan kalkıp buraya gelenlera bıle sık sık rastlanıyormuş ..» Bunca »ıllık hayatımm hiç bir döneminde kendimi boylesıne yorgun ve bitkin hıssetmemıştım Adamm konuşması da fena halde caıu* mı sıkıyordu.. «Ben de San Francisco'lu değillm aslmda..» diye bana ve halime metelik vermeksizm devam etti. «Şöyle bir uğradıın... Geçicd bır ziyaret... Tıpkı sizinki gibi...» Sonuna gelen sigarasmdan bir nefes dahs çekti... Bu defa Izmariti dışan atmamıştı. KIUlüğe doğru uzanarak orada söndürdü... Parmaklaı nın hareketinde lâboratuar denemesi yapan bir ilim adamının ustalığı vardı adeta .. Ateşi, tütünden bu derece ustalıkla ayıran başka birine rastlamamıştını ömrüm sürestnce. Tekrar benden yana dSndü. Biraa öncesine kadar çehre hatlannda ürperen yumusak ifade kaybolmuştu. Gerçi hftlâ sakindi, güven duygularını da yitirmiç sayılmazdı ama kaşlan çatılmış, dudaklannda da sert çizgiler belirmlşü. Gözlerini kırpmaksızın bana bakıyord'u... înatçı bir ısrarla.. Sonra şöyle dedi: «Köprü üzerinda de söylemistlm size... Bir teklifim var... Fakat ne olduğunu btitün ayrmtılan ile • •Jdamadan önce bir iki sual sor * «Yakmaz mısınız''..» ARSA TİCARETİ AYLÂK MUSA B İR DEĞİŞİKLIK de arsa spekulâsyonu ıdı 1920 lerde kimsenın arsa, bağ, bahçe edınme hırsına kapıldığım gbrmedim ve duymadım. 1922 yılı sonunda, hele 13 Ekim 1923 te Ankaranın hukumet merkezi ol masından sonra, bu kentte bır arsa edınme hırsı başladı. Daha 1922 sonlannda bir gün Kanunlar Kaleminden Fehmi Bey adında bır arkadaşımız bizim kaleme gelerek Belediye bması karşısmdaki yangm yerinde çok büyük bir arsanın satıhk oldugunu, 2030 arkadaş ortak olur sak bunu alabileceğimizi söyle mışti. Ben istemedim. Arsayı ne l . 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle