28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHtFE DÖRT 12 Mayıs 1970 CUMHURİYET Bir lise öğrencislnin lııııılii iir ,i\ \r böyük zafer 20 RABZONDA lise diplom&sını aldUrtan sonra önce İstanbula gitmeyi v>fam> koy dum. Orada bulunan dayım, Topbaneden eroekli bir atölyo gefl, dayımın oğlu ise bir Usteg mendi. Mektuplaşırdık. Yalnız beni düşündüren jey, îstanbulun îngüiz lşgali altmda bulunraası idi. (Blz o aaman.müt tefik işgaline tngillz işgall'der ve Ingüizleri en büyük düşmaa oiarak görürdülc.) Eğer ulaçtırma kesilirse Anadoluya nesu dönerdim? HIFZI VELDET VEÜDEDEOGLU T Her şeyi göze al&rak jine Fransıziann Friji vapuru.içln bir güverte bileti aiarak îstanbula yollandun. 1922 yılsnın Tem tnuz başıydi. Yolculugum mehtaplı bir zamaaa rastlamışü. Gelirken, Karadmizin, Samsunun arkasındaki tepelerdenilk gördüğüm «karalığı» kaybolmus, yerine koyu lacivert bir enginkk geçmişti. Hele geceleri ay ışığının pınltılanna saatlerce bakıyor, yine de doyamıyordum. Yolcu ol&rak beaimle bir likte. Istanbulu az çok tanıyan bir okul arkadaşun vardı. Vapurumuz boğazdan girerken kendimi blr cennet ırmağın da sanmıştım. Fakat Bebek hizasmı geçtikten sonra ileride yabancı harp gemilerini görünce göılerim bugulanarak ağlaraakiı olduğumu, bogazıma bir şey tıkandığını hatırlıyorum. Vapur limBnda derrur attı. Bir «UMİıUla Sirkeciye çıktık. Vakit akşamdı. Bugün hâlâ yerin de duran, sarı badanalı «Paris Oteli» nde geceyi geçirdikten sonra ertesi sabah erkenden küçük bavulumu alıp Sirkeci Topkapı tramvayma binerek da yımlara gittim. Beni böyle büyümüş bir delikanlı oiarak tek rar görmenin evde yarattjğı he yecan büyuk oldu. STANBULDAN 1910 da aynldığunız zaman henıiz çok küçUfc oldugum için, şehri bilmiyordum. Alacada tahrirat kâtibi vekilllği yaptv gım sırada bir buçuk ayUğımın tutan olan alüytiz kurustan baş ka babam bana altı altın llra vermişti. Ben bu parsyı okulda, analığımın Alaca'da dtkmis olduğu küçük blr torbanın 1çinde çamaşırlanmın aJtında boynuma asıiı oiarak s&klardım. îstanbulda bu altı llrayı dayımın hanımına emanet bırak tıın ve Uç Mrasını, îstanbulda kaldığım üc ay içind» yavaş ya vaş bozdurarak kendime harçlık ettim. Eminönü Bebek, Sişli Fatih tramvaylanna bi nip önce Istanbulun yönlerinl öğrendim. Aksaraydan, bizim oturdugumuz Çapaya kadar üd taraf yangm yeriydi. Birincl I Dünya Savaşında çıkan bir yangın buralannı baştan başa harabeye çevirmiş. Şirketi Hayriye vapurlanyla Boğaz kıyılannı ayrıca büyük camileri ve müzeyi gradim dolaştun. Her şey benim lçin.yeni ve diişman lşgali müstesna Istanbul'da her şey benim için güzeldi. BEYAZ RUSLAR AKStM Kışlasının (şlmdlki Takfiim Gezisinin) karşı sında, Talimhane denilen geniş meydanda Beyaz Ruslar bir sürü çadır kunnuş, kimisin de operet temsiU, kimİEİnde ta lih oyunu, kamisinde sirklerde oldnğu glbl, palyaço oyunları ile hayatlannı kazanıyorlardı. Operetin ne oMugunu ömramde ilk kes böyle blr çadırda g^rmüş ve bu müzikli ojıından hoşlamruşüra. En az haftada bir kez Taksim meydanına gi T CEMSULTAH dip bu çadırlardakl oyunlan Beyrederdim. Yine ömramde ilk kez rulet denilen toımar oyununu orada görmiiş, bu oyun da önce biraz kazanmış sonra bütün paramı yani o zaman benim için çok büyük biı para olan • elll beş bırua kaybetnüştim. Cebimde kalan tek kuruşu köpril parasına ayınp (o tarlhte Karaköy köprüsünden para fie geçilirdi) TakBtaıden Çapa'ya kadar (Beyoğlu Tünel Yüksekkaldınm Karaköy Eminönü • Mercaa yokuşu Beyazıt Aksaray yoluyla) yaya oiarak bir buçuk sa atte gitmiî, yorulmuç ve çok terlemi$tim. Akşamlan eve hiç böyle geç kalmadığımdan başta ihtiyar dayım oltnak üzere, herkes merak içinde kalmış. Ak şam yemeğine beklemişler. Bir lokma büe yiyemedim. Safran bolulu olan raametli daynn sof rada bana: «Merak ettik» cUm lesinden başka tek sitemdA bu lvmmadı. Bir halk deyimi ile, «utancımdan yerin dibine batraıştım». Bu, bana büyük bir ders oldu: Kumara tövb« ettim. (Oynamak şöyle dursun, hiç bir kumar oyunu Sğrenmedim ve o gün kendi kendime verdlğim sözü bugüne degin bozmadım. «Bir musfbet, bin nasibattan yeğdlr» sözü ne kadar doğru!) Beyaz Ruslar o zaman Ayastafanos denilen • Yeşilköyün civannı da kaplamışlar, Floryada ilk plâjlan açmışlardı. Trabzon Lisesinden Yunus adında bir arkadasımla birlikte bir gün oraya gitmi?, Ruaların kadmlı erkekli, mayolarla denize girdiklerini ve kumlard» güneşlendiklerini görünce f&y kmlık duymuştuk. Gözlerimiiı böyle görününılere henüz alıpk değlldi. Istmntral «• toplan şehre ySndtDmif mutteflklere alt ÇünkU Birinci ve Ödnci lr.önü Zaferlerinde Konya'da ve Sakar ya Zaferinde Kayseri'de halkın, buradakinin cnda biri, yüzde biri kadar coçkunluk göBterdigine tanık olmanııçtun. Acaba milli zalerlerin değerinl bilmek için 1 1 düşman işgâline ugra1e mak, düşman çizmeM aibnda hakaret görraek ve ezilmek mi, gerekiyordu? O zaman yaptıgım bu felsefede yanılmısım. Yunan işgalinden Atatürk'ün kurtarmış olduğu kimi bölgelerde jimdi onun büstlerine, devrimlerine karşı yapılan saldınlara, TürklUgu bir yana koyup Araplaşma ve uşaklaşma çabalanna batayorum da bu «millî ruh» denilen şeyin dairaa beslenmesi gereken kutsal bîr duygu oldugu sonucuna vanyorum. ÇUnkU Atatürk ün büstlerine ve mhuna saldırılan ve küfredilen bölgelerde bundan 51 yıl önce düşmana kar $ı ilk kurçuniar atümışu. Demek ki, bu milU rui» beslenmezse, bakılmadıgı için asalaklar sarsn güzel bahçeler gibi, kör gemflerinden bir cftrttnüş ANADOLUTA StLÂH SEVKİ D ATIMIN oğlu Muammer (Doruk) ağabeylm Hasköy silâh ve malzeme deposu kumandanı olan bir mülâzımıevvel (yani üsteğmen) idi. Haf tanın üç dört geee«i eve çok geç gelirdi. Ben uyumuş olurdum... Birkaç kez bunu soracak oldum; «Nöbetçi kaldığı» cevabım verdi. Sonra bir gün anladım H. kimi geceleri el ayak çekilince depodan Anadolu"ya kaçınlmak Uzere, yıllardan beri takalara gizUca ve azar azar silâh ve malîeme verirler miş. Bir lstihkâm subayı olan Muammer ağbeyimden bunu duyunca kendimi tutamayıp boynuna sarıldım ve onu candan kutladım. Bu hizmetleri Istanbul'un kurtuluşundan son ra takdir edilen dayızâdem askerlikte kıdem eklemesi almışü. gerçeklesmlştl ve muUuIuğumun iinın yofctu. lstanbul coşmuştu. Her yanda fener alaylan yapılıyor, evvelce Türklere adetâ yasak olan Beyoğlu caddelerinden bu alaylar marşlar söyliyerek geçiyordu. Yunan bayraklan ortadan siliniyordu. Işgal subayları da bu coşkun halk yığınlanna pek karışamıyordu. Hatta bir kısmı toa olmuş, ortadan silinmişti. Bütün Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca olaylarla hemen hergün ilgili vs haşir neşir olduğura için, düşmanın yenilgisinin sonuçlarını, düşman ilgali altmdaki Îstanbulda görmek ve Büyük Zaferi bursda kutlamak, intikam duygumu doyuruyor, genç rulfuma büyük bir gurur veriyordu. Gttıel Izmir kurtulmuş, Vataa kurtulmuçtu. Ve ben bu sevincin etUsiyle yerimde duramıyordum, tstsnbul hergün bay rana yapıyordu. Kendi kendime: «Acaba şimdi Konya'da ve Kayseri'de de böyle giinlerce süren coşkun bir tevinç havası var mıdu?» diye dttşUnüyordum. leçir, yabanlaşır, her türlü haçerata ve Mrarlı likirlere yuva olur. îşte bizim derdimiz bu: Egitimsizlik, Bu eğitimsizliği va halkın mllli ruh taşımamasınt isteyenler de, malum menfaat çevreleri. Onlar için para nerede ise, vatan orada.! Mıllet ne olursa olsun, ne denli karanhkta kalırsa kalsın, ne önemi var Istanbul'da iken dayımın oğlu ile gidip gördüğüm «Bulgur P»l«s»lann kuçüklü büyüklu kardeşleri dikiliyor ya, siz ona bakın. Îşte ilerlemek bu' Ben Istanbul'a geleli üç ay olmuştu. Artık burada daha fazla dunnanın bir anlamı kalmamıştı. Milli Mücadele Ruhu nun o zamanki beşiği, kâbesi olan Ankara'ya dönmeUydün. Oysa orada benl bekleyen düş kınklığından haberim yoktu. YARIN: Yeniden Ankara yollan, ilk Meclise dönüş TALSR APAYDIN 97 Tamtm nu? diye »ordu Ziy« bey yanındaa geçerken. Tamam bey. Ba;ka bir odanın k»pısmı açıp girdi. «Ne çok kapı var y«vu, funa bak. Adam yolunu fafirır burada.» Yarı çıplak bir kadın karyolay» uzanmu, romaa okuyordu. Ne oluyor kuzum? dedl. Kim onlar? Ziya bey elini dudağma götürdü. Suss.. dedL Gelince anlatınm. Komodinin çekmecesini çekip para caymaya bajladı. Kadın gör ucuyl» baktı, Ne olacak o paralar? Sus dedik ya? Birine mi vereceksin? , , ÇveV Yür misliııi.B^ajt.üıere. Kadın blr şey anlamadı. Öoğrulup kapıya gtttL Kapmın arahğîndan eğilip baktı. Yerde oturan köy lvi baîinı kaldırmıs, aval aval tavandaki âvizeye ba kıyordu. Ziya bey kolundan usulea çekti. Sen yat, diye fcsıldadı. Şimdi gellyorum. Memduh bey salona dönmüş, ellerini uğusturup duruyordu. Heyecanlıydı ımt bclli etmiyordu. Üç yüz bin, diyor. Fazla etmez diyor. Ne yapalım? Valla sen bilin gayri bey. Corc Harris belki fazl» vcrir. Dur bakaum.. Inşallah... Ziya bey gelinee sustular. Niye öyle oturdun kardej, göyle buyur, nu hat et Koltuğu gösterdi. Üstüm başım iyi değil bey. Kirletmiyelim. Aldırma canım, temizlenir ne olacak? Seyit Ali usulcm koltuğa oturdu. Ürkek bir hali vardı. «Emme rahat be« diye düjündü. Sigara yak, bujoır. Ziya bey Seyit Alinin hiç görmediji bir sigar» ÇIKAN KISMIN ÖZETİ Mscera, sofnk ve yağışlı bir skşam üstü saatlerinde San Francisco' da başl»mıştır. Yorçnn ve bitkin bir adam, nhtom çevresindekl HCBI ve sefil pansiyonlardan birine iniyor. Aslında avukattır ams, bn raesle^i ona kimse yakıştırmamaktadır. Bir «üre yatıp uyndnktan sonra çıkıyor... Tönsüı ve hedefsiz adımlarla caddeleri arsmlama|a başlıyor. tuttu. Altın çakmakla yakü. Seylt Alinin ell titri yordu. «Ohu.» diye bıraktı dumanlan. «îyi sıgaray f Zil çalınca üçü birden ayağa fırladılar. Hıh, geldi! Ziya bey röpdOjaınbınrun eteklerinl savurarak kapıya koştu. Hello... diyerek girdi lçeri Corc. NesellydL Yuzü kıpkırmızıydı. Seyit Ali az daha tanıyamıya caktı. Göz göze geldiler. A aa! dedi. Hello Seyit. Hoş geldl, »en Kucaklajülar. Seyit AHnin sırtmı dövdü. Rüzgâr »tb hangi.. Yoksa buldi sen? He he hee. îyi iyi... Evet Corc ehbabun, buldum. Bak. ne ver»eeksin bakalım. Eğildi, çuvalı açmafa baçladı. öbür Oçü ayakta birbirlerine bakıştüar. lşaretleştiler. Memduh bey eliyle iki parmağını gösterdi. Coro «yes yes..« dedi, baçını salladı. Çuval aşağı sıyrılınca Corc dondu kaldı Gözleri büyüdü. Gürültülü bir ses çıkardı. Ohoo. Good good... Tebrik Seyit iyi çook.. Eğilip baktı, inceledi. Şaşkınlıktan dilini vutacaktı. Sonra bir suskunluk geldi üzerine Düşünceli bir tavır takmdı. Boyuna başını sallıyo.du. Evet, dedi Memduh bey (elleri arkasındaydı) Söyle Coro Harris, ne verirsin bu mala? Bak Seyit benim hemşerim. Sen de kendisini tanıyorfun. Kaç lira eder? Corc tavana bakü, düşündü. Yüzü ciddiydL Güzel mal. Altin Eder çok para.. Ziya bey çenesini kaşıyordu. Memduh bey de heyecanlıydı. Ne diyeceğini bilemiyor, oyunbozan lık eder diye korkuyordu. Çok para... Seyit Ali yüzüne bakıyordu. Hadi Corc ehbabun, hakkını ver. Corc bir zaman söylemedi. Düşündü. Heykele bakıyordu. Herkes nefesi kesmis bekliyordu Eder iki yüz bin, dedi. öbürleri rahatlayıp kımıldandılar. Evet, dedi Memduh bey» Tamam... (Arkas rar) FRANSIZLARA DÜŞMANLIK & nfst Rnism ZINLIKLARIN, öaelllkle Rumlann şımanklık ve taç kınlıklanna tahammül ede mediğün için, o zaman «Caddri Kebir» denilen Beyoğlu tstiklâl Caddesinden yaya olarak pek geçraezdim. Işgâl subaylarıiMki rasladıkça yoluraü degiştirirdim. Ben Mütareke tstanbuluna geldikten sonra Fransızlara, Ingilizlerden daha çok düşman olmuşıum. Çok küstah, terbiye siz ve sakürgan davranırlardı. Italyanlar en nazikçeleri (!) idi. Bir Cuma günü MuaTnmer ağabeyim sivil giyinerek beni Çubuklu bahçesine götürmüştü. Bu bahçe o zamanki Istanbuiun en nezih eğlence yerlerin den biri imiş. «DarütTalimi Musiki» admdaki cemiyet orada cuma günleri (tatiller cuma günli idi) alaturka müzik konserlerl verirmiş. Gittik, bahçe ye oturduk. Bir süre sonra iki Fransus subayı yanlannda Türk oldukları beUi oian iki kadınla geiip bahçede bir masaya oturdular. Oradaki halk hafiften homurdanmaga başladı. Herkeste birdenbire patlamaj'a hazır bir öfke belirtisi vardı. Müzik durdu ve birden yarı şarkı yarı marş biçiminde olan ve her bölümü «Ey Mustafa Kemalim> diye biten bir şarkmın müziğini çalmağa başladılar. Halk Önce yavaş, Eonra yüksek sesle bu bestenin gtiftesini mtiziğe uyarak söyiedi. Şarkı bitince büyük bir alk:5 koptu. Fransız subaylan bırakıp gittiler. Ben sanki bir zafer kazanmış kadar sevinmiş tim. Demek ki işgâl altmdaki Istanbul düşmandan korkmuyordu. Îstanbulda bulunduğum üç ay süre içinde, her yer de bu direnişe tanık oldum. Her gün bir Akşam gazetesi alırdım... Birkaç kez Peyami Sabah almış, ondan, şimdiki bazı gazetelerden tiksindiğim gibi, tiksinmiştim. 3~ Bir aralık ba?ımın fena halde dîndügünfl, şakaklanmm da zonklamağa başladığmı hissettim. Hemen oracıkta cTuvara dayanmasaydım, olduğum yere yığıhp kalabilirdim... Yorgunluk, soğuk, açhk, sefalet, perişanlık bende birleşmis, bana meydan okuyordu. Birtakım insanlar gellp geçer olmuştu ç«vremden. Beni görmemeleri lâzımdı. Ayaklarımı sürüyerekten en karanhk köşelerden birine yöneldim... Dengemi yitirmemek, yuvarlanıp kalmamak için nasıl zorlanıyordum... îçi bidonlarla dolu bir çöp kamyonu imdadıma yetiçti. Altına doğru süzüldüm. Hemen oracığa çömelmekten başka çare yoktu. Yanağımı, duvann tuğlalarma dayadım Bir şeyler anyormuş da bulamıyormuf gibi ellerimle kaldtrımı yokluyordum. Yaptıgım neydi? Ya da ne yapmak istiyordum?... Kimbilir? Bu suaL Simdilik cevapsız kalmağa raahkumdu. Oturduğum yerde bile dik duramıyacak kadar süratle kuvvetten düşüyor, yatmak, uzanmak îorunluğunu yenemiyordum bir türlü. Biraz sonra taşlara >üzükoyun kapanmıs vaziyette kıpırdamaksızın yatacaktım». Aradan yanm saat mi geçmiştî yoksa bir saa1 mi?.. Kestiremiyordum Ama enikonu dinlenmij, Kendimi toparlamağa muvaffak olmuştum galiba?.. Güçlükle doğrulduğumu, yönsüz ve hedefsia adımlarla tekrar yüriimeğe başladığımı hatırhyonım Bir körün gelişigüzel yol almasından farksıı bir >ürüyüçtü benimki. Yakın ve uzak geçmise alt bazı anılar, tfiriftb birer sıkmtı şeklinde içimi lcemiriyor, ateşten yenl çıkmış kızgm bir demir gibi bağnmı yakıyordu. Hayal kınkhklan, bir zincirin halkalan kadar muntazam bir tekerrürle birbirini izleyen mânevi iflâslar, çöküntu, ümitsizlik... Ve bütün bunlan derinliklerinden eriten korkunç. çatırtıcı bir bofluk. Amların yanısıra blr takım çehreler görüyor. bir takım lâkırdılar duyuyordum.. Bunlar, hâfızamm bir köşesine saplanıp kamnf olacaktı. Terrine bir saplantı. Görüntü ihtiyar birine ait olmalıydı.. Yıllar 5ncesi rastlanılmış, aradan gecen bunea zamana rağmen unutulmamış bir çehre ve bir «es: Bir an gelir, inıan bu tflrlü de 810r lfto.. BİR SINAV YARINSIZ Türkçesi: Adnan TAHİR Ne kadar basit değil mi?... «İçinde de istek kalmamı^hr artık.. Ya;ama konusunda..» Sayıklıyorum galiba? Ya da kâbus geçiriyorum. Hayret... Farkmda bile olmaksmn köprüye varmışım. Bütün gayretime rağmen öbür tarafı göre» miyorum... Hafiften başlayan sis gütikçe koyulaşıyor, yaygmlaşıyor. Soğuk. dondurucu bir tsfcaka» nm tam ortalık yerindeyim... Köprünün. gokvüzüne yükselen üst kısım bölmsleri bile gorünmüyor... Başımın hizasmdan doğru. çevreye gen:şi?mesine bir perde gerilmiş sanki... Beyazla kursunı arası bir şey. Kafamı ne kadar kaldırsam. gözieriml ne kadar kıssam nafile... Perdenin ötesinde olup bitenleri görmek imkânsız. Hava tamamiyle durgun... Rüzgârın zerresi bile esmiyor.. Oysa ben köprüyü heybetli bir bütün haline getiren ve ayakta tutan demir çubuklan» ihtizazmı duyuyorum düpedüz... Tatlı ve yumuşak bir ihtizaz... Etrafta benden başka kimse yok.. Arabalar hızla gelip geçiyor... Motor sesleri'hep birbirinin ayni™ Telâslı ve kulak tırmalayıcı. Simdi parmaklığa abanmış rlurumdsvım. î^ilip aşağı bakıyorum... İki boşluk arasındaymı... Yukanda gökyüzü, aşağıda da sular . Biraz sonra ben» Kendî kendime mınldandıgım cümlenin tam bu noktasmda bir adam belirdi.. Sis perdesini âdetâ ikiye bölerekten bana dogru geliyordu™ Aramızdaki mesafe on adımdan fazla olamazdı Ko«madı... Sadeee yürayüşunO hızlandırdı. B EN LÎSENÎN fen kısmından (pekiyi) derece ile mezun olmuştum. Eskiden beri mühendis olmak arzusunda idim. Îstanbulda raslandığım Ankara Lisesinin gündüzlü öğrencilerinden Raşit (Börekçi) ve Rıîat (Pilâvcı) ile birlikte «Mühendis Mektebi Âlisi»nin giriş smavlanna katılmıştım. Da ha pek çok aday vardı. O zaman bu Yüksek Mühendis Okulu parasız yatılı idi. SmavİErı kazandık, fakat o yıl yatılı öğrenci alınmıyacagı, yalnız gün düzlU ögrenci alınabileceği bize bildirildi. Raşit ile Rıfat bir pansiyon odasma yerleşerek okula devam etmeyi kararlaştırdılar. Ben taaa Çapa'dan gelip giderr.ezdim. Pansiyonda yaşama ğa da kudretim yoktu. BÜYÜK ZAFER O s.rada Büyük Zaferin rüzgân gelmiş, ordularırmzın her gün hızla ilerlediği haberleri vatansever Türk gazetelerinin ilk sahifelerini doldurmağa başlamıştı. Ben Mühendis Okulunun smavını kazandığımı unutmuş. bu haberîerin he yeeanına kendimi kaptırmıştım. Bir akşaeı Agabeyim «Izmîr alındi» diye bağırarak eve girdi. Rahmetli dayımın nasıl sevinç göz yaşı döktüîil bugünkü gibi gözümün önür.dedir. Kendimden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle