18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAKtFE DÖRT 23 Nisan 1970 CUMHÜRÎYET Bir lise öğrencisinin H1FZI VFIDET VELİDEDEOGLU Sevki kaderle £ kabul ederdim. Buna knrsıiılc «serki kaderle... »glbi deyimler, gırf söze başlamak lçin Teya EOzgelişi olarak kullanılan anlamsız ve gereksiz btrer laf kalabalığı gibi gelirdi bana: Insan n&sü olur da kendi istek ve ıradesi dışında önemli reya ö ridfcr, kendilerinin rmstlaatı sonucunda içinde bulunduklan bir olayı veya olaylar fH^isint alnatırken ya da anı, roman veya hikâye yazarken çoğu kez «seTkl talihle, sevki kaderle, sevkl tesadüfle.. » gibl bir terkiple söze başlarlardı. îlk gençliğimde ben bu gibl roman, hikâye veya anılan okuyunca bu basmakalıp başlangıcı yadırgardırn. Lisenin ilk sıntfmda Fransızca ögretmenimiz, bu dilden TUrkçeye çeviri derslnde bıze «Herkes kendi kaderinin yapıcısıdır» diye bir Fransız atasözünü öğretmişti. Tariho dam gasını vurmus Unlü kişilerln ha yat hüayelerini okuduğum sa • ÜÇ DEVtB: Hıfkı Veldet VeHdedeoghı'nnn babası VeHdedesade Çornm'ln Hüseyin manlar hep bu atasözünü hatır Hnsnü Bey. Soldan sa£a dogru: 1 Çornm tdadisi Tarih, Coğrafy» ye Kozmo£rafya lar ve bnnu sanü doğal bir ger dftretmenl. 2 Alaca Bldsyet Mahkemesi RelsL 3 Cnrnhnriyet devrlnde emeklilik foçek, hattâ doğal bir yasa olarak toğrafı. nemsis olaylara kanşabillr; ya da tarihsel bakımdan önemli yerlerde bulunablllrdi? Şimdl kendi hayat hlkayemin küçtik fakat önemll blr bölümlintl anlatmak lçin blrikmls notlanmı, eski kâğitlanmı okuduktan ve Mmisl saraırnı? olan eskl resünlere baktıktan sonra kalemi elime aldığımda, yanm yüzyılı aşan bir zaman önce e »erlertnl okurken dudak buktütüm kimi yazarların «se\ki kaderle...» deyimine sanlmalanna ne kadar hak variyorum. Beniın hayatımm bı^ada anlatacagım parçası, gerçekten «serki teaadufle ..» ortasında btüunduğuzn olaylann hlkâyesidlr. Bunlarda benim irademin payı o kadar az ve rastlantılarm, ya da bir kader çizgısinin payı o kadar çok ki, neredeyse ben da bu yan dizisine «bir rastlantı soınıcn olarak...» diye baçlîyacaktun. Bununla bırlikte yukanld başlıgı kıillanTnnktwı kendiml YAŞIMDAN İLERİ B EN tSTtKLÂL Savaşının tm şından sonuna değln geçen dörtbuçuk yıllık sıire ıçınde, bir llse ögrencisi ve sonra lıae mezunu olarak, gelecek yazı da açıklayacagun nedenlerle, sankl bir gözlemci gibi, yalmz bu savaşm merkezi, motoru ve daha doğrusu kalbi ve ruhu olan Ankara'da değıl, Anadolu' nun, Müli Mücadele tarihinde adı geçen birçok önemli yerinde, çoğu kendi iradem dışında olarak, gerçekten «Serki tesaditfle..» bulundum. AYHAN BAŞOĞLU I C£H SUITAH Klşisel ve sosyal olaylar benl yaşımdan ileri gotürmüştu. Mıl 1! Mücadelede henüz çocuk denecek bir çağda olduğum haide, ülkenin ıçınde bulunduğu durum ve koşullar üzennde gozlem yapabılecek, onlan kendi açımdan değerlendirebilecek düşunme gucune sahıp bulunuyor dum. Daha oncekı zamanda ortara benı öyle yetiştınnişti. Babam okulda tanh ötretmemmdı. «Tarih dersi bir hikâyeler külliyatı değil, ibret alınacak btr tefekkiır ve muhakeme dcrsidir» diye söze başlar, tarihsel olaylar Uzerinde öğrencilerin anlryacağı biçımde analiz ve eleştınler yapar, bızlerı bunlar üzennde duşünmeye alıştırırdı. Zaten ken dısı, daha ben doğmadan once, Istaabul'daki bir dersinde Fran sız ihtilâlinden kısaca soz ettıği içın ögretmenlikle taşraya sü rülmüs, Trablusşam'dan Dıyarbakır'a degin, koca Imparatorlu ğun uzak ve çeşıtli bölgelerinde dolaşıp durmuş, çok uzun yıllar sonra tstanbul'a ancak «Mekâtibi iptidaiye» (Ilk okullar) mufettisliği göreviyle dönebilmlş ve en sonunda Çorum idadisi tarih, çoğrafya ve kozmografya (astronomı) öğretmen lığinde karar kılmıştı. Çok küçuls yaşımdan ben «Saray», «Ab dulhamit istibdadı», «Hafiye», «Sürgün» gibi sozlerl duya duya bu kavramlan çok iyi öğrenmiştim. Trablusgarbin kaybını hatırhyor, bir suikast sonucunda öldünilen Mahmut Şevket Paşa ile katıl topal Tevîık isimlerini bize Istanbul'dan gelen resimli bir dergiden ve Mahmut Şevket Paşa'nın nıçm oldürulduğunü de babamdan oğrenmış bulunuyordum. Balkan Har bi sonunda Rumell'yı kaybedişi mizi buyük bir ıstırapla karşı•^Uyor; >Kntocljnin dâğian rar, * ne *üxeMi şimdi «ğlar» şarlusı nı okulda arkadaşlarla bir agız dan soylerken ıçtenlıkle ağlıyor; Bulgar, Sırp ve Yıınan mezalimi ni anlatan «Türkjye nyan» adlı resımU bir kitabı büyük bir vatanseverlik ve intikam duygusuy la okuyordum. İRİNCİ Dünya Savaşında muttefiklenrnizi bılıyor, beyaz sakallı ve fesli Sultan Reşad'ın, bır yanında, uçlan yu kanya doğru burulmuş kaytan bryıklı Alman Imparatonı II. •Vvühelm'in, öte yanında çatal sa kallı ihüyar Avusturya Imparatoru Pransuva Jozef'in resml bulunan kartlara uzun uzun ba kıyordum. Sonradan çıkarılan bazı kartlara Bulgar Kıralı Ferdinand'ın resmını de eklemışlerdi. Küçük yajimda pul merakhmydım ve kolleksiyon yapardım. Uzerinde «İmtiyazatı Ecnebiyenln llgası» yazılı pul serisini babama göstererek ne olduğunu sorunca o bana kapitülâsyonlan: «Kadretli olduğnmuz zamanlar ya bancı devietlere tanıdığımız ve böylece kendi ellmizle kendi basnnıza belâ ettlğjmiz bazı müsaa de ve imtiyazlar» diye arüatmı^ ve ardmdan da: «Banlar daha Fatih zamanında başlar. Koca Fa tih, Patrlkhaneyl İstanbulda bırakmakla da büyük bir tarihî hata iîlemiştir» diye eklemisti. DÜN... B U G Ü N Ba satırlann ysıarm» mlt ikl fotoğraf: l MiIH Mücadelenin ba^langıcınduı lise ftğrencisi Iken. 2 Bngünkü haliyle. DEFINE TAL.P APAYDIN 79 Ha işte, tamam. Ondan bize zarar gelmeı. Gider buluruz. Deriz «boyle boyle Memduh bey. Bu mah nereye, kime satalım? Değeri nedır? Düş önümüze bu isımızi hallet Olmazsa üç beş yüz ona da verınz. Verıriz canım ne olacak? Yakalatmadan, Otül meden satıversin de. Yakalatmaz, imkânı yok. Koskoca milletv»klli. Polisler onu görünce selâma durur. İyi be, dedi Rüstem. Hadi dah deym, çabuk gidelim. lki yanda kasabanın bağlan başlaroıştı. Ağaçlar, boş sebze kanklan kar altmdaydı. Dallann ara sında küçük kuşlar uçuyorlardı. Seylt Ali baktı, «Hey bee.. dedi, bu günleri de gördüm be! Allah!...» îçinden bağırmak geliyordu. Kendini zor tutuyordu. Arkadan koca bir kamyonun gürültüsü duyuldu. Kulaklan sağır edecek gibi korna çaldı. TekeV lerinden erünis karlar mçratarak hızla feçti gitü. Gürültüsü korkunçtu. Vay gâvurun malı vay, dedi Rüttam. Yerleri sarsıyor be. Ya gürültüBü? Dayanüır mı buna? Kaç liradır bunlar? Kim bilir? Yür bin, yüı elll bin belkl. Emme günde bin lira kazanır bu, dedi atıa üstünden. Ya? He ya. Bızim köyün maUnı yüklesen götürür. Baksana ne kadar böyük? Onbe? tonluk var ellâm. Alalım mı bundan bi tane? Ne olacak? Yük tajırız yavu. Her gün bin l i n kazanmak • 1 Cık, ymptı Yarbay dayL Dflin4*n di^inden inîamadığın şeye yanajma. Yarın bir'yeri bozuluverir, kalır ortada. Yahut bir derey» uçar, tamam. Işin yoksa döğun gayri. Sustular. Herkes kendi içind» dOfünnuğ* baçladı. «Nerae gerek elin kamyonu otobüsu canım? Ben altı kahveli dükkânlı bir ev »İdım mı yeter. Altını kiraya veririm, üstünde otururum. Olmazsa dükkânı kendım işletirim. Ç»y feker, «igara.^ Oh tamam, keyfime bakarnn.» Seyıt Ali boyle düşünüyordn. «Elimize ne geçecek acaba? Şöyle elli atmı» bin geçıverse, hee... Eniştenin tarlayı alınm, hiç gözü. nün yaşma bakmam. Halimi de çıkanrım aradan. On bini verdim mi razı olur ki bi de bayılır. Koca bir çiftlik olur Bağdüzünde. Hele biuşikteki Selimi de ayarlarsam, ohaa... benden iyi kimse olmaz köyde. U]a hadı bakalım.» Daah! Gagçı RUstem ejeği lopaladı. Yüzü keyıflıydi. Yarbay dayı bıyıklannı kemirıyordu. Gözünü atın kulaklarma dikmişti. «Önce Memduh beyi yal nız görüp konuşmalı. Bi otuz kırk bin ayarlamalı. Sonra da ne derlerse gayri Hissemi isterim yeğenler demeli. Bu hep altınsa en azdan yirmi otuz kilo gelir. Dee... çok para eder, Vay hınnri^r vay! Nasıl da denk fetirmi;ler? Zamanında biz buluverseydık, zengin olduk gittiydik. Gördün mü olanı. tüh!« Kasabaya girmişlerdi. Bana bakın, dedi Yarbay dayı. Tafcsi tutarsak(üpelenirler. Hem de çok para Uterler. Gelin otobüsle gidelim. Bu yükünüz ne derlerse? E işte o kötü. Keşke kuru ota filân saraydık. Hapishanede hısımımız var, ona yiyecek göttt rüyoruz diyelim. Olur emme... Korkmaym, bir sey olmaz. Yalnız belH etm* meğe bakın. Dayı, hiç değilse cip tuUlım. Otobüste msra anlarlar. Olur, tutalım. Siz bilirsiniz... Yalnız jöyle so. ğuk durun biraz. Çuvala bakıp durmayın, süphe* lenmesüıler. tyi. Hadi hayırlısı bakalım. Hayvanlan hana surdüler. Büyük kapmm 8nüne vannca, îndirin, dedi Yarbay dayı. Şöyle bir kıyıya koyun. Biriniz hayvanlan yerlestirin. Ben gidip cip tutayım. Acele acale yürflyfip gitti. Seyit Ali çenesiyle «götür» işareti yaptı. Kendisi çuvalın başında beklemeğe başladı. Mahsustan ısbk çalıyor, çuvala bakmıyordu. Duvann kıyısına uzatıvennişti. Bir koşesi çamura değiyordu. Gelip gecenler hiç bakmıyorlardı. Herkes kendi havasındaydı. Seyit Ali epey uzaktan göz ucuyl* bakıyordu. Bir aokak köpeği geldi, çuvaü kokladu sonra arka bacağmın birini kaldınp ijedi. Seyit Ali gördü, aldırmadı. Kaiasuu jjd yana «Hedı. .Hajnrdır insaUah, dedi. THmâm ıfc bi hayır var beüri.» Hânci Izzet ağa karfıdaki kahvede çay içiyordu. Görekli'li müsterileri gördü ama aldırmadı. «Ahın bilirler, girsinler hayvanlannı bağlasınlar, dedi. Yalnız o herif niye dikilip kaldı orada? Çuvalını nl ye içeri almadı?» Çay bardağını masaya bırakıp cama vurdu. Seyit Ali baktı. Gir içeri gir, bekleme. Aha jimdi geUyorum. Seyit Ali bafını yukan doğru salladı. İyi ya. Ügümeye heveslisin demek. Bekle ba kalım. Yeniden çayını yudumlamağa bafladı. Ifiahın kesilmiş zati. Şunun üstüne bajma bak. Köylü olmak zor canım. Elbet zor, dedi birisL Ya kolay mı sandın? Izzet ağa döndü, soyleyen de köylüydu. Kim bilir ne dertleri var? Bu kıjta kıyametta keyiflerinden mi gelirler kasabaya? Sen niye geldin? Hastam var. Igne vurdurmaya getirdik. Bi dakikahk is için üç saatlık yolu teptik. Bi de fitmeri var şimdi. Zor... Bi iğne vuran adam yok mu yavu köyde? dedi yanmdaki. Yok. Nerden olsun? ı'nf 4TEÇ sas1/" İtCf YBHE. CÜÇED B (Arkan vtr) TİFFANY JONES Birinci Dünya Savajındaki günlük durumu Çorumda şimdiki daktilo kâğıtlannın yansı büvüklügünde bır kâğıda her gün mavi mürekkepli şapirografla ba sılıp çoğalülan ve tanesi bir kuruşa satüan (Ajans Haberleri) ile izlerdik. Bükreş zaptedıldiği zaman Yozgat lisesinde yatılı öğrenci idım. Bu haberin serefine gece bir fener alayı terty)leraİ5, Yozgat'ın sokaklarında dolaşmış, savas tutsağı olan Ingiliz'lerin oturduğu binalann önünde dura rak çeşitli marşlar söylemiştik. Çanakkale destanmı çok iyi bi Hyor, Mustafa Kemal'in resimli bir dergideki portresini daha Yoz gafta iken görmü? bulunuyordum. Altında «Mirliva Mnstafa Kemal Pasa yazılı idi. Bu harpte bizim ve Almanlann yenilmeyeceğimize inandığıra için, yenilgj ve Mütareke bana çok ağır gelmişti. Mütareke hâtırası olarak Çıkarılan pullan hıç sevmezdim; fakat pul merakım dolayısiyle kol lekâyonuma koyrnuştum. Kısacası, Millî Mücadele başlarken he nüz onbeş yaşında olmakla birlıkte, memleket konulan uzerinde oldukça uyanıktım ve genel bh görüse sahip bulunuyordum. Ki mi zaman bu konularda bir büî'ük adam «dasıyla ve çoğu kez babsmı ömek alarak onun gibi konuşmayı pek severdim. lşte bu düjünsel ön hazırlık bana Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında «sevki kaderle» tam dörtbuçuk yıl içinde bulunduğum olaylan, az çok olgun bir gözle izlerae fırsat ve ola nağını verdi. kuracaklara büyük fırsat Gebze'de Sanayi Mıntıkasında Chrysler Montaj Fabrikası bitişiğinde tamamen düz arazide bir tarafında Ankara asfaltı bir tarafında demiryolu bulunan, asfalt kenarındaki cephesi 4OO m. olan içinde bol miktarda suyu bulunan, Elektrik trafo merkezi köşesinde Fabrika K)4 arsa satılıktır m2 İsteklilerin 442O49 numaraya telefon etmeleri rica olunur. (Aracı kabul edilmez) İlâncılık: 5644/4H4 YARIN: MİI11 Mücadele ytfla panoraman.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle