29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DtfRT 3 Nisan 1968 ClTMHURtYET Toprak bir arena. Onun üstünde insan, bu .oprakla durmadan çarpışır. Bu savaşta insanın silâhı tekniktir. Ve toplumun yapısı, bu silâhın gücüne göre şekilleşir. MENDERES'in DEAMI Yazan: AYDEMIR îkinci Meşnıtiyet devri aydmlarının: önce yol mu? önce mektep mi? tartışmalarına benzer safiyâne bir münakaşa, iUc Cumhuriyet devri aydınlannda da sürdürulmüş, gitmiştir. Bu münakaşanın kcnusu da şuydu: Ziraat nu? Sanayi mi? Yani Türkiye, ziraat memleketi olarak mı? yoksa sanayi memleketi olarak mı geüşmelidir? Bu zemin üstünde yazışmalar, tartışmalar uzun sürmüş tür. Hattâ eğer yanılmıyorsam, o zamanki Yüksek Iktisat'Mechsi üyeleri de bir arahk bu dâvayla uğraşmışlardı. Halbuki bu tartışmaların temel görüşü çürüktü. Ve sualin cevabı basitti: Türkiye, ne ziraat mem Jeketi, ne sanayi mnnleketi olarak kalkinacak. Her ikisi beraber yürüyecek. Türkiye, : sanayileşmiş bir ziraat mem ;eketi olacak... • Bugün bize kolay görünen bu [cevap üstünde, o zaman, kolay ' Iıkla mutabık kalınamıyor. Çünkü ilk Cumhuriyet yıllarında Türkiye, tamamen sanayisizdi. Ve sanayi, yani fabrikalar, ilk Cumhuriyet yüları aydınlarına, adeta Batıya mahsus ve ancak Batılılann kurabilocekleri, içletetnlecekleri dev tesisler gıbı geliyordu. Bunda haklıydılar da. Çünkü memlekette yalnız sanayi değil, sanayici, mühendıs, jeolog da yoktu. Hattâ ziraatçı demek te, Ziraat Müdürlügü roemuru demekti. Iğneden ipliğe, una, şekere, kftğıda, maden suyuna kadar her şey dışarıdan geliyordu. Meselâ Samsunda, Çin Hindi pirinci, Merzi fon pirincine rekabet ediyordu. Istanbul'da Ad&pazan patatesi, Fransus patatesinin karşısına çıkamıyordu. Hülâsa, ilk Cumhuriyet aydmlan, korkmakta, ürkmekte ve : Amtfl, su sapanın sapın» sanlalım da. hiç olmazsa yiyecefimizi kendi toprağinından çıkaralım, sanayi arkadan gelsin... demekte biraz da haküydılar. Ama 1930 dan sonra bu tartışmalar artık ortadan kalktı. C.H.P. nin sanayi]«fjme programlan, fertlerin yapamadığını devletin yapması yolunda gelişen devletçilık hareketleri ve sanayileşmemiş bir ülkenin, ebe diyen yarı sömürge kalacağı şu uruna vanlmış oluşu, çok şey değiştirdi. 1950 de iktidara gelen Demokrat Partinin önünde, bir taraftan altyapıda değışıkliklere giderken diğer taraftan, hem ziraat, hem sanayi alanlaruıda dılediğı gıbi harekete geç mek yolları ve imkânlan, olduğu gibi açıktı. Zaten ancak bu gibi alanlarda halka ulaştınlacak hizmetlerdi ki, iktidar yorgunlugundan bir türlü kurtuîamayıp iktidan kaybeden C.H.P. ye karşı Menderes'in elinde, siyasi mücadelenin güçlü silâhlan olacaktı. Ormanın bahtsızlığı Evet, Menderes'ten, meselâ memlekette bir toprak reformu öncülüğü elbette beklenemezdi. Fakat dilinden anladığı, şartlarını tanıdığı ziraat işlerinde, hareketl: bir siyaset beklenebilirdi. Zaten Halk Partısi de toprak reformunu b&şarama mışü. Ama orman köylülerinin bütün direnişlerine, baltalamalarına ve bazan, meselâ To roslar'da, bir gunde 35 orman yangını çıkarmalanna rafmen, ormanı teskilâtlandırmıştı. Orman Kanununu tutturabilmişti. Şu halde şimdi Menderes'e düsen, bu tutumu, orman işini daha da pejdstirmekti. Fakat asıl, köye zırai hareketliliği ve iyi fiyatı götürerek bu siyasetle köy halkını kıratın etrafında toplayabilmekti. Menderes bu son çabasmda başarı elde etmiştir. Yani köyde zirai hareketlilik ve ziraat mahsullerine iyi fiyat saglanması, bu mahsullere isteğin artması, üretimin çogalması ve dolayısiyle ekim sahalannın ge nişlemesi, imkânlannı sağlamış tır. Bunu ana rakamlan ıle aşağıda belirteceğiz. Fakat orman işi maalesef, daha ilk seçimlerden başlayarak orman köylennde ortaya atılan: Dağ senin, orman senin, keçi senin. el ne kanşır? gibi sonımsuz sloganlarla. daha baştan zedelenmiştir. Hattâ ba zen öyle olmuşrur ki, orman Devletin mi, yoksa türedi polıtikacırun, yahut Ocak Bucak Başkanlarının mı olduğu anlaşılmaz hale gelmiştir. Bu suretle Demokrat Parti ile orman kanununda başlayan bozgunculuk, gitgide resmi bir sistem haline gelerek, bugün olduğu gibi, orman smırlarını her seferınde biraz daha daraltan karunlar çıkarmak suretiyle büsbütün ilerlemiştir. Topraga karşı o kadar hassas olan Menderes'in, ormana karşı bu ilgisizliğini anlamak, hakikaten zordur. Halbuki, atalamızın memleketi ormansızlastırmasının, sularmı kurutmasının vebalini bile kendı Ustüne yüklenen bir insandı. Evet, orman talihsiz çıktı ama, ziraat sahasında köye götürülen h»reketlılik, hakikaten dikkati çe kicidar. Köye makina giriyor Demokrat Partinin ve Menderes'in ziraat alanlannda uyan dırdıkları hareketlilik. izlenmeye değer. Bu hareketin başarıya ulasmasında bu iktidann. daha evvel üzerinde durdugumuz altyapı gelişmelerinin etkis\ elbette ki, büyük oldu. Ama hareket, asıl köye makinaların girişi ile canlandı. Ziraat makınaları ithalât ve ticaretindeki hızlı gelişme ve buna paralel olarak Ziraat Bankası kredilerinde. o zamana kadar akla gelmeyen, uygulanmayan kolaylıklann yer alışı, hükumetın bır program tertibi midir? Yoks& Ziraat Bankası ile maki«a satıcılan arasında pratik bir bulus mudur? Bunu iyi bilmiyorum. Ama muhakkak olan, geniş ve kolay işleyen bir kredi sistenü ile makinaların köye girişinin, kolayca sağlandığıdır. >Tetice şu oldu kl, köye ve tarım alanına, az zamanda çok sayıda traktör, makina ve ziraat âletleri girdi, Böylece de, hem ekiten topraklar arttı. Hem üretim çoğaldı. Makina ve ftletlerin kolayca köye girişi, ekilmeyen topraklann ekilişi, toplama, ambarlama, sevk ve satış işlerinin açıhşı, köyün havasında kös'lünun yeni ıkîidara bağlanışını haklı olarak artırdı. Çünkü 19501960 arasında memlekette mevcut traktör sayısınm 4000 den 44000 e yükselişi, Biçer Döverlerin, artık, yaliuz Devlet çiftliklerinde degil, halk topraklannda da görünüşü, bunlann satın alınması içın bulunan pratik kredi kolaylıklan, tanm alanında, beklenmeyen rüzgârlar estirdi. 1950 de Türkiyede 10.5 milyon hektar olan elum sahası, 1960 da 23.5 milyon hektara çıkımştı. 1950 de 8.2 milyon ton olan hububat (taneliler) istihsall de 1960 da 13 milyon tona yükseldi. Memlekette ekilen saha jle elde edilen mahsulün boylece bir misli artışmın, köy çevrelerınde uyandırdıfı duygulan değerlendirmek mümkündür. Aym artışlar Çapa ziraatı mahsullerinde de görüldü. Meselâ gene aynı yıllar içinde tütün 69.000 tondan 140.000 tona, şeker pancarı 566.000 tondan 4.385.000 tona, patates 167.000 ton, 1.400.000 tona, pamuk 54.000 balyadan, 212 000 balyaya, zeytin yağı 21.000 tondan 80.000 tona yükseldi. Narenciye üretimı de 10 misli arttı. Bu rakamlara ve aynı yıllar içinde memlekette hububat mu hafaza ve depolama sılolannın, hiç yoktan 2 000.000 tonluk kapasiteye çıktığmı da eklemeliyiz. Böylece, yalnız yol üretim ve pazariama alanlannda değil, depolama sahasında da bir em niyet nizamınm meydana geldiğini görmek mümkün olur. Kısacası toprak uyanınca, köylU ruhiyatında, o zamana. kadar alışılmamış, birtakım hisler belirdi. Bu hisleri anlamaya çalışmalıyız. ni particiük de harekete gelmistır. Köy, içinden parçalanmıştır. Kahveler, camiler birbinnden aynlmıştır. Hülâsa, çarklar, yalnız bu alanlarda değil, daha nice nice sahalarda birbirine çarpmaktadır. Hele tasralarda siyaset, artık politikacınm bile değil, demagok'un, düzenbazın malı olmustur. Bir taraftan halkın sözcüleri, halkın liderleri olarak sivrilen ve hükumet baskısını adetâ köy den kogan Ocak, Bucak Başkanları, bu sefer de, yeni ağal?.r, yent siyaset murabahacılsn seklinde her şeye el atmıslardır. Hülâsa, Demokrat Parti iktidan, uyuyan imkânlan uyandır mış, çarklan harekete getirmistir. Ama birçok alanlarda da, çarklann birbırine çarpmasını önleyememistir. Bunu önleyebilir miydi? Hayır! Çünlrü Demokrat Parti iktid&nnın b«. nimsedigi siyasetle, toplun için de çelişmeler, sınıflaşmalar, ister istemez keskinlesecefcti. Nitekim bizde, bugün artık her şey demek olan siyas! oligarşinin ve iktisadî oligarşinin sosyal temelleri, asıl Demokrat Parti iktidan zamanmda atıldı. Ama şimdi biz, gene şu kalkmma hareketlerini özetlemeye çalışalım.. Dfşi aond MODESTY BLAISE REKf AASS BLuJSE. İLE.//R Traktörün köye girişi Türk siyasi hayatına da büyük d'jfcişiklikler getirdi »okuluşu, çek yerde toprağ: yor muştur. Traktörlerin gelişi güzel köylere sokuluşu, meraları azaltmıştır. Memlekette 1950 1960 arasınds meralar, 40 milyon hektardan, 28 milyon hektara inmiştir. O kadar da degil. Bühassa Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Derebevi biçiminde toprak ağalan, uçsuz bu caksız topraklanna traktörleri soktular. Ardından toprak mibzerlerle ekildi. Gene makinalarla düzeltildi. Bu topraklarda koylüye artık is kalmamış demekti. Çünkü eklnler de Biçer Döğerle biçilecektir. Taneler arkadaki kamyona kendiliğinden akacaktır. Ve bu kamyonlar mahsulü, hemen Ofis lilolarına aktaracaktır. Hiylesiz kantarlarda mal tftılacak, para da Ofis kasasından peşin alı r.acaktır. Bunun neticesi malüm. Zaten toprağı olmayan, o güne kadar bey, ağa toprağında çalışan köylü, bu sefer koyde de işsiz kaluica, sehlrlere akacaktır. Eh, sonra döviz tahsislerinde, kredi tahsislerinde, alim satımlarda, evvelce bilinmeyen bir gizli mekanizma, ya YARIN.. DP'ye açılan sahalar Yoıoır ELISABETH S. HOLDING NİHflL YE61N0BALI Çetnren: 22 Killian, «Cankurtaran fil&n çagırmadı», dedi. «Kendi doktorunu çağırdı. Kapıyı da kilitledi.» Ponievski, «Sibil», dedi, «Veı o anahtan.» «Vermem işte!» Dev cüsseli doktor elini uzattı ve sanki hiç ugraşmadan anahtan ev sahibesinin elinden alıverdi. «Killian, sen burada bekle», diyerek dışan çıktı. Bu sefer Sibil onun peşine düştü. Halının üzerinde, Chauverney'in düştüğü yerde bir kara leke vardı. Kara görünüyordu, kırmızı değil. Çok da genişti. Her yer sessiz.. Chauverney ölecek miydi acaba? Belki de ölmüştü bile. Killian ondan yana bakmaya cesaret edemiyordu. Chauverney önce bir hırsızdan dem^rurmustu.. Sonra kaza oldu, demişti. Ama işin aslı ya cinayetse? YEDtNCt BÖLÜM «Aklımı cinayetle bozuyorum galiba ben de'» Killian kendi kendıni alaya aldı. «Ojsa duyup okudugumuza göre cinayet dediğln böyle olmazmış. Karanlıkts çığhklar, koşuşmalar, gürültü patırtılar olurmuş cinayet işlendiginde... Yoksa böyle sepsessiz değil...» Killian nihayet başını çevirdi ve Chauverney'e baktı. Hâlâ sâkindi yastıkta yatan yüz. Sâkin ve cansız. Killian'ın içi sızladı. Sevmişti, Chauvemey'i. öyle hafif, neşeli, kıvrak bir adam. Şimdi böyle cansız yatsın, kalsm. Killian ağlamak istedi bir an. Ponievski geri geldi: «Daha fazla beklememe hacet yok, Killian.» «Öldü mü?» «Yok canım. Cankurtaran şimdi gelecek.» «Bıçak yarası mı?» Doktor Ponievski, «Evet» dedi. Bir an duraladı, sonra, «Aradan epey zaman Reçmiş» dedi. «Epey kan kaybetmiş.» tSTANBUL i. ÎCRA MEMURLUĞUNDA N 4968/7623 Mahçuz olop satılmasına karar verilen 4240 lira değerinde İM adet büyük bakır kazan, bir adet aygazla çalışan yufka mangalı, 3 adet mermer taşı, bir terazi, 4 adet duvar aynası, bir adet kadayif tepsisi, 4 adet elektrik lâmbası vs. Eşyanm birınci açık artırması 7.4.1969 günü saat 12,30 13 arasında mahçuzun bulundugu Fatıh Baüpaşa caddesi Xo: 23 te yapüaoaktır. O gün mahçuza verilen muhammen değerin • 75 ni ' » bulmadıgı takdirde ikinci satışı 8.4.1969 günü aynı yer ve saatte yapüarak en çok artırana peşin para ile satılacaktır. jhale karar pulu ile dellâliye resmi alıcıya aittir. Almak isteyenlerin belli gün ve saatte satış mahallinde hazır buiunmalan ilân olunur. 4. lcra Memur M. O. Cahit Ozevin Tiffoıty ITIFFANYJONES onu veresim: AYHAN BAŞOĞLU | ÎNTİKAM Y E M İ N İ Traktör ve bayrak Önüne kocaman bir bayrak takılmış bir traktörün, hem üstü. hem arkasındaki römorku salkım gibi insan dolu olarak kds'e girişini dıişünelim. Direksiyondaki köy.ü delikanlısı, klâk son sesleri ile etrafı çınlatır. Damlardan, tepelerden koşuşanlar sokakları doldururlar. Hikâye bır bakıma basittir: Bulunan ve uygulanan yeni usullerle, çarşıda traktörünü kendi seçen ve muamelesıni bankada tamamlatan bu köylü, şehirde traktörünü teslim almıştır. Önüne de bir bayrak asmca, pazar yerine koşmuştur. Köylüsünden, hemşehrisinden, kadın, erkek bulabildiklerini, traktöre. remorka atmıştır. Direksiyonu kullananın arkasında yeni mal sahibi, zaptettiği şehre giren bir kumandan edasıyIs dikilir. Işte şimdi köydedir. Ve halk, haklı veya haksız, bütün bu olup bitenlerin kerametini. bir insana ve onun adma baglamaktan hoşlanır.. Hattâ «Menderes Traktörü» sözleri, o gunlerin bir yaluştırmasıdır. «Yani?» Doktor o geniş omuzlarını silicti: «Hiç. Baska bir doktor da geliyor nasılsa. Bakalım o na djyecek?» «Heptnize sorular soracaklar her halde.» Doktor Ponievskj, «Sorarlarsa bız de cevap veririz» dedi. Yatagın baş ucuna oturdu. Killian da dışarı çıktı. Koridor loş ve sessizdi; bütün kapılar kapalı. Killian aşağı indi, şimdi açık duran kütüt>hane kapısmdan içeri gırdı. Köşedekı divana yüzüstü atü kendini. «Düşünmem gerek. önemli bir şey bu. Bir bit yeniği var bu isin içinde ama...» Ve sonra hemen uyuya kaldı. *** Sibil onu hoyratça sarsmaktaydı. Killian'uı cinleri başına toplandı: «Kes be!» diye homurdandı. Sibıl'i Öldünneic jeldi içinden. Sibil, «KaUc artık, John», dedi. ffGit de yatağına yat.» tyiyim burada.» Sibil sosyetik hanımefendi pozunu takınarak, nYavrucugum, sana rahat bir oda hazjrlattım», 3edi. «Eşyalannı da oraya taşıttım. Git de kuzu turu yat.» «Burada da kuzu kuzu yatıyorum iîte.» Bir an bakıştılar. Sonra Killian: «Chauverney» dedi. «Chauverney nasü?» Sibil biraz kuş çığırışını andıran tiz bir sesle; «Turp gibi masallah», dedi. «Doktor Jabos geldi. Haiâ yukanda. Hârika bir doktordur.» Killian sırtüstU uzandığı yerden ona baktı. Iri, öfkeli bir kuş. «Lutfen kalk da yatagına yat.» «Niçin?» «Hizmetk&rlar kalktığı zaman senl burada görmesinler. Saat beşe geliyor.» «Saat beste yatılır mı?» «Rica ediyorum sana. Lutfen buradan çıkıp odana gider mlsin?» «îyijim burada dedik ya!» (Arkasi var) Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir ve Hidrografi Dairesi BaşkarüıgındEn büdirilmi$tir. DENİZCİLERE VE H.4VACILABA 39 SAYILI BİLDtRl 15 ilâ 17 Nisan 1969 tarihlerinde 09.00 ile 17.00 saatleri arasında aşağıdaki noktalann birleştiği saha içinde seyretme, demirleme, avlanma ve bu sahanın 3200 metreye kadar olan yükseküği can Te mal emniyeti bakımından tehlütelidir. AKDENİZ tSKENDERIN KÖRFEZİ A 76 SAHASI 1 inci nokta : K. 5916 No. lu AKINCI fenerinden 157 derece ve 4.5 mil mesafede, enlemi 36 derece 15 dakika Kuzey, Boylamı 35 derece 49 dakika Dogu. 2 nci nokta : Enlemi 36 derece 15 dakika Kuzey, Boylamı 35 derece 32 dakika Dogu 3 flncfl nokta : Enlemi 36 derece 35 dakika Kuzey Boylamı 35 derece 32 dakika Dogu 4 üncü nokta : Enlemi 36 derece 35 dakika Kuzey Boylamı 36 derece 08 dakika Dogu 5 inci nokta : Enlemi 36 derece 50 dakika Kuzey Boylamı 35 derece 53 dakika Doğu DENİZCİLERE VE HAVACILARA ÖNEMLE DÜYÜRFU R (Basın: 13U7B/3538) YÜZ Auns) ACA&A SEMİM UAMZA B&Y Ama ters dönen çarklar da yok mu? Elbette var. Traktörlerin gelişi guzel ber topraga Tersdönen çarklar (Basın; 2272/3544;
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle