17 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DtfRT 10 Mart 1969 CITMHURÎYET Menderes'in, mebus olduktan sonra, Ankara Hukuk mektebine kabul edilmek için ynzdığı Jilekçe, şimdi Ankara Hukuk Fakültesi arşivinde saklıdır. Bu dilekre gerçi. havalede istenen formaliteler yapılmadan ve yapılmış gibi kayıt ve kabul gormüştür. Ama. bunda isabet vardır. Çünkü Menderes hayat mektebindc.^ Hukuk mektebinin istediği şartların, d a h a w üstünde yetişmişti.. * Hukukta Adnan Menderes adlı bir öğrenci tebUnin yetiştirdiji bir neslin şocuğudur. Birincl Dünya Harbin de orta ve yüksek öğrenim çağında olan bu nesil, klâsik mekteplerin defil, Hayat Mektebinin yetiştirdiği nesildir. Ve bu, yalnız Türkiye'de değil, o harbe katılan bütün ülkelerde böyiedir. Menderes de, işte bu neslin çocuklarından biridir. MENDERES'in DRAMI Yazan: Recep Peker haklıydı. Ve Menderes kararını vermisti. Tamamlanmamış bir orta öğrenımle Meclıs'te ilerlemesi ve hele hayâl etüğı icra mevkilerine çıkması, o devirde, artıkt kaabil değıldi. Dilekçesini yazdı. Hu kuk Mektebine başvurdu. Dilekçesini Hocalar Meclisine havale ettiler. Gerçi dilekçe bu Meclis'e gıtmedi. Eğer gıtseydi, o günkü şartlara göre onaylanması belki mümkün olmazdı. Çünkü Hukuk Mektebinin açıhşında, tahsil kaydı aranmaksızın yapılan kabul muameleleri, artık kaldırılmıştı. Bu sebeple daha doğru bir yoldan gidildi. Ve kayıt, havale yenne getirilmeden tamamlandı. Ve Menderes bilgi ve gorgüleri ile, bu mektebi takibe fazlası ile hazırdı. Çünkü Menderes. «Hayat Mek Hayat mektebi nedir? Hayat Mektebi nedir?.. Hayat Mektebi, klâsik mektepler dışında, hayatın çarkları arasına vak tinden önce atılan gençlerin. bu çarklann ruzgârları arasında, pismesi, olgunlaşması demektir. Hayat Mektebinin, önceden düzenlenmiş kademeleri, programlan yoktur. Harbin mektep sıralanndan kopanp, hayatın fırtınaları içine attığı körpe ve genç yaratık, artık kendi iradesinin değıl, kendi iradesl dışında gelişen olaylarin akışına tâbidir. Ve bu olaylar, hatta onları sevk ve idare ediyorum sanan insanlarm iradesine göre de gelişmez. Birinci Dünya Harbinde Tür kıye, daha harbin ilk 18 aymda, 2.552.000 insanı seferber etti. Silâh altma aldı, hizmete dftvet etti. Bu insanlardan, meselâ aynı 18 ay zarfında. yalnız 3. Ordu lErzurum cephesi) emrine verilenlerin sayısı, 855.000'dir. Halbuki harbin ilânından gene 18 ay sonra bu ordu emrinde kalanların sayısı, ancak 96 540'tı. Bunun da ancak 25.400'ü sılâhlı muharip tı. Gerıye kalanlar, şehıt, olü, kayıp, esir ve firar olarak ortada yoktu (1). Ama, Türkiye Birmcı Dünya Harbinde, yalnız Erzurum cephesınde harp etme di. 5'i ana cephe olmak üzere, tam 13 cephede harbettı. Ve yalnız Çanakkale'de 240.000 kisi kay betti. Birinci Dünya Harbi, Menderes'ı de mektep sıralarında buldu. Gerçı doğumu 1315 (1899) olduğu için henüz askerliğine vardı Ama harp tanrısının eli, ona da çabuk erişti. Ve bir sure sonra askerlik (ubesinin kapısrnda, o da seferberlik emrini aldı. Talimg&ha gönderildi. Henüz or ta öğrenimini bitirmemisti. Bu hikftyenin sonrasını, daha önce ve onun askerlik hikâyesini izlerken verdik. Hülâsa, Menderes de kendi neslinin, tahsili aksayan çocuklanndan birl olarak bir gün evine iade edildi. Ama Imparatorluk yenılmişti. Devlet parçalanmıştı. vatan istilâya uğramıştı. Menderes arük son dayanağı olan babaannesini de kaybederek yapayalnız kalmıştı. Henüz yirmi yaşındaydı. Ve geçirdıği hastalıklarla, ancak kırk kılo kadar cılız bu insan artığı, hıç de dılıni anlamadığı bir or tama, yani toprağa dönüyordu. Orada, yani hem tabiatı, hem cemıyeti kendisıne düşman bulacağı bu ortamda, bu cılız paşazade ne yapacaktı?.. rın daha önceki sayfalarında çozülmüştür. Yani o sayfalarda bız, bu gokkubbe alünda yapayalnız Milletvekili bir öğrenci Bu sorunun cevabı, bu yazıla Disi Bond MODESTY BLAISE .<J9\ . \ BEM OMu VKA^MA Ku. kalan. hayatında ilk ve son arkadajının koluna yaslanıp, kendine hiç bir güleryuz göstermeyen bir ortama dönen bu yirmi yasmda çocuğun hikâyesini verdık. Bu hikâyeyi, Ankara'daki Hukuk Mektebinin kapısına kadar takibettik. Yalnızlıklar, kompleksler. hastahklar ve ölüm korkuları, hatti cınayetlerle adım adun açılan bu hikâyede, sakın bir suyun akışı değil, dramatik bir serüvenin halkalanman vardır. Hülâsa, Hukuk Mektebi kapısına çıkan yol, hiç de dümdüz, hıç de pürüzsüz değildir. Ama ne var ki, bu yol, işte artık gelmiş ve bu mektebın kapısma dayanmıştır. Hem de kendisi, milletvekili bir oğrenicidir. Ama ne var ki, Meclis'te de insana ikide bir: Nerede okudunuz beyefendi? diye sorarlar. Hattâ bunu sor masalar da ararlar. Hele bu Meclıs'te birtakım aşamalar atlayarak birşeyler olmak istersen, o zaman bu suale, karşuıdakine •pes» dedirtecek cevabın hazır olmahdır. Menderes'in ise, ;uuraltında bile yaşasa, herkese ve hattâ kendine karşı bile ıtiraftan çekindiğı, birşeyler olmak ihtırası güçlüdür. Hem Atatürk bile, kendılerine en kırgın zamanında, onu hıç istemediği halde dört saat dınlemedi mi kendisinı keşfeden o değıl mi?.. Onu buraya gönderen o değil mi?.. Hem Ataturk de bir gün: Nerede ?u çocuk?.. Hani şu sayanı dikkat genç? diye arayıp soracak olsa da, ona: Çalışıyor efendim, kendisin den memnunuz. fakat tahsili yok! derlerse? bunu düşünmek bile onu. herhalde kan ter için de bırakır. ANKARA Hukuk Mektebindeki sıra arkadaşlan Adnan MENDERES re Sclim S.4RVEB. yıllar sonbiri Başbakan, biri Hariciyeci olduktan sonrk sık ıık buhışmuslardı. (Fotograf: Cumhuriyet Arşivi) klâsik bir demokrasiyi savunurdu. Şu halde şimdi Menderes'in, bu duyduklannı. dinlediklerini, her yönü ile tartısmaii tabii idi. Hakikaten de oyle yapar. O günlerde ve onunla mektep arkadaşı olanlardan bugün hayatta olan insanlar vardır. Bunlardan bir yakınım. bana: Adnan; Hoca ders verlrken bile yanındakilerlnl o ka dar lâfa tutardı kl, ben nlhayet, onun sırasından aynldım, yeriml detiştirdhn, diye hâtıralar nakletmistir. Ama butun o zamanki arkadaşlarının, üstünde mutabık kaldıklan vasıflar ;unlardır: Zeki idi. Fakat disipline gelmezdi. Günlük hayah blraı intizamsızdı. Ama hareketHydi. Çok iyi konuşurdu. Kendine özgti bir konnşma tar zı vardı. Mantık kuVN'etl vardı. Ve mantık teselsülü, sasılacak kadar kuvvetliydi. Hu kukta. yerini doldnruyordu. Ama fevri idi ve bn fevrillk, ona itimadı azaltıyordu. Bunun için de, âdeta bir güvenll mezlik hlsai, insanda lster is mi değil, tekfimülcü (evrtaıci) ve Tiffony Jones TIFFANY JONES l V l q l i C O < ? O q i i J f k o n u ve rcsim: AYHAN BAŞOĞLU j | İNTİKAM YEMİNİ ilk gırdığı ve kendisine tarif edilen sınıfta ilk yerini aldıgı günu, Menderes daima hatırlamış ve anlatmıştır. Sınıf hıç de yadırganacak gibi değildir. Oradaki öğrenıcilerin neredeyse çoğu, hep kendisi gibi yaşlı başlı, vazife sahibi kimselerdir. Hepsi de burada, harbin kendilerinde eksik bıraktığı bir?eyleri tamamlamaya gelmişlerdir. Zaten bunların çoğu daha sonra devlet kademelerinde, müdür, umum mudur. musteşar, milletvekili ve vekil olarak yer alacaklardır. Meselâ. yılarca Haricıyede vazıfe alan Selim Sarper, sınıfta onun sıra arkadaşı olur. Ahmet Salih Korur da o sırada yaşlıca bir oğrenicidir. Ve sonra Etem? ve^ daha niceleri. İlk derste galiba usulen yoklama yaparlar. Sonra hoca sınıfa girer. O sırada hukukta güçlü, hareketli hocalar vardır. İlk derste Mahmut Esat Bozkurt kürsüye çıkar. Önce yeni öğrenıcileri gözden geçirir. Bir kısmını tanır da: Meclis'ten, Dairelerden ve Müeseselerden. Sonra dersır.e başlar. Mahmut Esat, derslerinde. pek insicamlı değıl. dir. Metodık de sayılmaz derler. Bunu doğrulayan belgeler vardır. Meselâ, hukuktaki Inkılâp Dersleri kitabı, hakikaten bir parçalı bohçadır: Hayat nedir?, ölüm nedir?, Look kimdır? gıbi inkılâp dersleri ile alâkalı olmayan, onun derse o gün hazırlıksız geldığı hısini veren konular çoktur Ama bizim inkılâbımızın gençlik çağmm, en ateşli, en karakteristik simalarından biri odur. Onun devrınde ve onun neslinde. Türkiye'de inkılâp sozunu. gahba en çok o kullandı. O halde, Menderes'in girdiği ve o zaman biraz derme çatma sanılan Hukuk Mektebinde, demek ki öğrenilecek birşeyler vardı. Ve bunların en başında, Türkıyenın bir inkılâp içinde olduğu ve bu inkılâbın, onu tarif edenler arasında çelişmeli olsa bile, gerçek yönleri ile idrak ve tarıfi gelir (2). Evet, o günlerde Türkiye gerçi çelişmeh bir inkılâp anlayışı, ama çelişmesiz bir inkılâp heyecanı içindedir. Ve 1933 de, Cumhuriyetin Onuncu Yıl şenliklerinde bu heyecan, zır\e noktasına varır. Milletvekili Menderes'in ise. bu havaya ihtiyacı vardır. Çünkü o, eski bir Serbest Fırkalıdır. Serbest Fırka fikriyatı. inkılâpçı bir dinamiz Çok konuşan bir öğrenci Hülâsa, mektebin kapısından temez doğuyordu. Menderes'in bu vasıflarını ana hatları ile, sanıyorum ki onu tanıyan herkes bilir ve kabul eder. Güvenilmezlıği, sözünde durmazlığı bahsında, onu tanıyan veya onunla tamşmıs olan herkes müttefiktir. Ama bu güvenilmezliğin ve sözünde durmazlığın, bir kaste, birtakım gizli niyetlere ve tertiplere değil, hissiliğinden, fevrilığinden gelen bazı i ; tepkilere, hattâ sadece iki şahsıyetliliğe (3) dayandığmda da sanıyorum ki ittifak vardır. Hülâsa, Menderes, mebus olduktan sonra, bir de hukuk öğrenicisi oldu. Vakti gelince hukuku bitirdi de. Bu netice ise, onun hayatım etkiledi. Çünkü Meclise onun zamanında ve onun îartlannda gelen biriıjin, orta ögrenimini dahi bitirmeden sivrilmesi, ön saflarda mesafe alması ve hele bir hfikumet üyeliğine gelişi, galiba dülünülemezdi. 1) Ş. S. Aydemir: Makedonya'dan Orta Asyaya Enver Pa fa. İlk clldl^ hazırlanmaktadır. 2) O devrede bu anlayışın en frenls münakaşalan. Kadro Hareketi ve nefriyatı etrafında cereyan ediyordu. Bu neşrlyatı bütün kolleksiyonlarile tedarlk şimdi imkânsız gihldtr. Amıı şn eser, bu konuda slstemli bir fikir verir. Ş. S. Aydemir: İnkılâp ve Kadro. Yeni baskı. Bilgi Ya>ınevi Ankara. Agaoglu Ahmet: Devlet ve Fert. Bunlardan bajka Recep Peker, Hikmet Bayur, Mahmut Esat' ın tnkılâp Dersleri yaymlaru 3) Menderes'te. pslkolojlk karakter olarak ikl tahdyetlilik bahsi. asagidaki eserde iflenmistir. Ş. S. Aydemir İkind Adaıtı. Cilt III, İkl ŞahsiyetH Adam. SS. Bu kom, bu yazılaraa da il» rlde ele alınacaktır. YARIN: Menderes. sivrilmeye başlıyor.. İHTİYAR 1 1 • fiFNCIİK 1 89 Tümen bandosu güzel costurucu marşlar çalıyordu. Kazmalar, kürekler kalkıp iniyordu. Buradaki toprağı oteye atıyordu. Abnanlar Bulgarıstan'ı bırakmış, Yunanistan'a sarkmıf, Girit'e paraşütçüler indiriyordu. Biz de indiriyorduk kazmayı kdli toprağa: Pis kokulu bir kenef, kurtla ve böceklerle kaynaşan bir çukur, Mister Crump, kışideki bılınç aitı ba?ka nedir? Killi ve çıplak ve bembeyazdı toprak ve bu beyazlık üzerinde kara kara lekeciklerdi askercikler. Her gün başka çukurlar, başka hendekler açılmaktaydı Trakya'nın düzlüklerinde. Bulgar sınırındaki Polos ilçesinden dolanıp geldik boyle böyle, gece yüruyüşleri • tam teçhızat. güzelim ay ışığında 30 kilometre, 9 kilometrede bir, 1 kilometre. Hoçkıns ve Briin hafıf makinalı tüfekleri taşıma sırası gelır. Göçmen Recep, yolun kenarına baygın devrilır. Etme Recep, yapma Recep, Bölük Komutanı görür. Görür Bölük Komutanı, açtınr Recep'in arka çantasını. Recep parıldayan şeylere dayanamaz. Kısa pirinç çubuklardan tellere, kaygan taşlara varıncaya kadar, gözüne her ılişeni çantaya atar. Çanta olur gâvur ölüsü gıbi ağır, elbet taşıyamaz. Sabaha karşı çadır kur, ye pilâvı, yat uyu. Su uyur düşman uyumaz. 1leri karakolda Izmirli Hilmi'ye te» beşiri kazımışlar, saf eroin diye yutturmuşlar. Şaka kaldırır yani yoksa da durumun, bayağı dalgaya düşmüş Hilmi, göz'eri dönmuş ve demıs, sayıyla mı verdiler ulan bana sizi. anam avradım olsun vururum hıpinizi. Katmış önüne Manisah Ahmet Onbaşıyla Çatalcalı Mahmut Çavuşu kovaîamış tâ Hadımköy yollanna kadar. Diz çukurunu geçtık boy çukuruna geldik, ben ve Göçmen Yaşar, ikimiz. Nasıl. yağmurlu ıslak gece yürüyüsünde onbaşıdan izinsiz manga kolundan ayrılıp, çadır bezlerini üstümüze çekıp, soğan tarlasında 1 uyur muyuz" Ertesi sabah da izinsiz evleri mor salkımlı, salkım söğütlü Selimpaşa köyünde denıze gırer mıyiz ve terden korunacak yuva arayıp ancak uzun donların paçalarında biriken bitleri Marmara'ya döker miyiz? Noluyorsunuz Nisanın başındayken henüz? Şimdi, «Asılmışlar Ormanı» ndan sıze kısa bir parça okuyacağım Mister Crump, eğer izin verirseniz: •Sonbaharın, muazzam bir kubbeyi andıran gri senıası altında, köy kenarına oturtulan yeni darağacı, urganlı kolunu, üzerinde bırkaç bodur ağaç bulunan ovaya doğru uzatmıştı. Esmer, kısa boylu bir onbaşının bakımı altında, kırmızı ve kıllı suratlı bir köylünün yardımıyla, iki yaşlı asker. darağacmın altma bir çukur kazmaya uğ<aş:yorlardı. Bu adamlar kazmayı sallamazdan ön ce avuçlarına tükürüyorlar ve kazmalar yere çarpmca, derin derin inliyorlardı. Üsteğmen Apostol Bologa görevlendirilmisti sallandırma işiyle. Yüzbaşı Otto Klapka bakmağa gelmişti sadec? Sormustu da onbaşıya suçu neymiş acaba diye, onbaşı iyice sersemleyip, boyun büküklüğü ve acıma dolu bir gülümseyişle demisti ki: Biz nereden bilebiliriz ki Yüzbaşım Savaşta insanm hayaü bir çiçege benzer. Hiç yoktan soluverir. Tanrı bizlere günahlar yazmış. Insanlarsa, ba ğışlamak bilmiyor.» Göçmen Yaşar hiç küşünsüz okumamıstı bu romanı. Yoksa durup dururken ya Allah diyerek fırlamazdı çukurdan diîarı. Mareşalın otomobili önüne çıkmak ve «halini arzetmek» gibi gelir bana niyeti. Nöbetçi ardmdan üç kere dur dur dur diye seslendi. Neden kaçırdın diye sorgu sual açılmaz "^' MEHMET • SfYDA • mı on=ı da? Olanlar oldu; silâh patladı. Göçmen Ya şar koşarken öne doğru kapaklandı. Meğer hep aldanmışız; arabadaki başka yüksek komutanımızmış. ama değilmış Mareşalımız. babamız. Bugün 12 Nisan 1965. (Yanlıs olacak; 12 Mart 1968. Sah ve doğru.) Yalnızım. Epey var, ne kimsa ye glderim, ne kimse gelsin isterim. Gene de Bay Çöpçü geldi saat 7.30 da. 8.45 de bayağı güzelce, baj örtülü, temiz pak, esmer bir kadm geldi, para istedi. Tam 9 da Bay Postacı, 9'u çeyrek geçe Bay Gazeteci geldi. Geldiler, birer liracığımı aldılar, bay ramınız kutlu ols\m diyerek bayramlaştüar. Içım yabanıl bir hüzünle doluyor. Çok aradım dünden ayırdığım bozuk paralan nereye koyduğumu. Sıra bekçıaeydı, bekçi gelmedi. Soldaki beyaz evde ise, bugün hiç penceç açıl madı. Şakır ş?kır bir yağmur yağıyor. Dedikleri gibiy se. kurban kanlarmı silip götürüyor. Tiksiniyorum kandan. Kendimi anyorum; nerdeyim? Boğaziçi'nde plâjdayım, sonyazla gelen yağmurlar altındayım. Öğleden önce, öğle zamanı iğne atsan yere düşmez ken. B?y Aleksandr Yeniköy sırtlanna bakar, «Tuh be, tuh be« yağmur gelecek!» derdi. «Gelsin yahu bırak,» derdiır. içinıden, «bunaldım piştim sıcaktan. Hem yetmedi mi kesilen bilet, atılan kazık?» Ak* ;am olmadan kara bulutlann alçalarak yaklastığını görenler ssıvuşurlar, koskoca plâjda in cin top oynar dı. Kaynamışa yakın fasulya pilâkisiyle terkozdan doldurulma şişe suları satan gazinoda uzaktan, .teh cir» Eirasınd» yüzüne balta yemiş Ermeni aşçı, no beti tutar, hayvansı bir çığlık atardı. Mide gazınt boşdltan geğirme gibi bir çığlıktı bu. Millet üşüşıırdü; kiıni bıçakladılar Demek, kimseyi bıçaklanıadılar? Demek. kadm kocasını, kocası karısl nı bastırmsdı kimseyle ve saç saça bas başa gel medi kadmlar? Dağılın yahu yok bir şey, bir heıif bağırmış, o kadar. Ama neye bağırır? Keyfinin kâhyası mısm birader, bağırır bağınr. Plâj kapısının önündeki tozlu yola. daha ilerdeki bo» tan çitlerine düşerdi ilk damlalar. Bay Aleksandr'la arkadaşınm Suadiye açıklarmdan tutup getirdiklftri 5060 santimlik köpek balıklanna kof ka çekine 5'snaşırdı salak kediler. Yazdıkça hani açılacakken, yakalanamıyacak şeyler boyuna kaçıyor benden. Diş geçirilmez kaü derileriyle eski günlere sokulurken, aynldığım bir yan var mı o salak kedilerden? Tutacak gibi oluyoruın, ötesini berisini yokluyorum, sonra Ga zinoya gidiyorum. Bütün gün, tahta giris. kapısının yanındaki direğe yaslanarak dikilmişim, bilet sız giren cJmasın aman kuş uçmasın demiş bakın mışım, kesik bilet parçalarını Rıza Efendinin elin den aîıp kutuya atmısım, doğrusu fasanlan biletleri kedileri vapurları denizi bulutlan pek az görıip, sesime ses vermeyen bir boşluğa dalmaktaa yorulmusum. Oturduğu arka evden satranç takımını getirmeye gidiyor Bay Aleksandr. Şişe dibinds biraz votka getiriyor. Kendisi özel olarak yap mış, içine lımon dilimleri ve birkaç damla gliserin atırış. Böyle gırtlaktan yağ gibi kayıp giden votka hiç görmemiştim. Ne demek görmemiştim? îçmemiştim ve tatmamıştım. Karında ateş kesildikten sonradır. kafayı sarar dumanlardı. Damar lara yayıldıkça aklı eritici bir nitelik taşıyan bu baş dönmelerini her zamandan çok anyorum. (Arkast var) ı TEŞEKKÜR Eslm îmetullah (Nirnet) Ö zer'm hast?l'|ıida 3 . > n anda mudchale ederek vnptıkları ameliyatla hava'ın' kurtaran Çamlıca Askcri Hastanesi Basbekımi Op Doç. Dr. Zfki Tırker, Alb. Op Dr. Zulfıkar Aytuğ, Bnb. narkozıtor Dr. Orhan Kavşııı, Op. Dr. Mehmet Özer, A?t. Sb SaınettH Sezgıne ve tedavısi sra'inda şefkat ve a]?kalarını esirfpmcyen hemsire Ajten tner, Emıne Aslan, : Seri'il E«lnlkli, Hatice Öneml ye, pansumancı O<ner Bulut'a, hastabakıcı Nrrırr.an Y?nar. Me'iha Limon, Ayse Ekiçkin ve Neclâ Yesüalp'e ve diger personele sorsuz m.nnet, 'ukran ve tesckkurlerimızi sur.nayı bir borç bilirım" Tarhaıı ÖZER P. Kd. Albay Cumhurıyet 2303
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle