04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DÖRT 23 Şubat 1069 C1JMHURİYET Toprak Ana bem dosfamtm, hem dır. Eğer onun dilini konuşmayı hağnna basar. Eğer onn sevmrı sak?... Işte 1919 Nisanı sonlarmda Toprak Ananın dilini öğremnek den yola çıktılar... dflşmanımızbilirsek, bid ve anbunaziki genç, bu için, tzmir' MENDERES'in DRA1VII rak ana ise, ancak onun dilini bilenlerle konusulur... Ama ne olursa olsun bir karar verilmellydi. Nihayet karar verildi de : Toprağa döneceklerü! Evet, Çakırbeyli Çiftliğine' Hem de Etem'le beraber. Adnan ve Etem, artık kaderlerini birleştireceklerdi. Hayat yolunda beraber mücadele edeceklerdi. Birbirlerine destek olacaklardı. iki yalnız insan yerine, iki anlaşmış gencin birligi, gene de bir şey demekti.. Hülâsa îzmir'den çıkılacaktı, yollara düşülecekti. Aydın'a inilecekti. Ondan sonra. fükîüm büklüm Çakırbeyli Çiftliğinin yolu tutulacaktı. Ve Çakırbeyli'de : Bunlar d» kim? der gibi onların etrafını alan, yüzlerine bakan, ayakları çarıklı, elleri nasırlı köylülere, boyun büküp : Biz geldik hrmşeriler ! Bn benim arkadasımdır, ben de sizin beyiniz! Hacı Ali Paşa zade Adnan ! denecekti.. Bu belki böyle cereyan edecekti. Belki de başka türlü. Ama işin özü buydu. Sonra da: Ben, Hacı Ali Paşa xade Adnan.. diyebilmek de oldukça meseleydi. Çünkü eski Hacı Ali Paşa adının pek de hoş karşılanmıyacağını da düşünmeliydi. Sonra Adnan? O da hiç beye benzemiyorJu. Şu köylülerin alıştığı beye ! Ağır hastahgının Izleri henül gitmemişti. 20 yasında kadar ama, zayıf, narin, çelimsiz bir çocuktu. Arkada dayanacağı kimsesi de yoktu. Arkadaşı Etem'i de köylülerin gözü tutmayabilirdi. Köylüler ise, harb yıllarında azmışlardı. Eçkiya'.ık almış yürümüştü. Hani Adnan da gözünü yumuverse. bu çiftliğin topraklarını onlardan artık Padişah gelse alamazdı! Zaten ortada, ne Padişah, ne hükümet korkusu kalmıştı. Herkes başına buyruktu. Ve yarın yalnız bu toprakların değil, bu devletin, bu ülkenin ne olacağmı da AUahtan başka kimse bilmeztfi... Hülâsa Izmir'den çıkan genç yolcular, îzmir Aydın treninde pek de rahat değildiler. Bu, düşünceli bir yolculuktu. Sonu ve nereye varacağı bilinmiyen bir yolculuk... hayal kırıkhğında A hayal kınkhğına uğramaya başladılar. Bir lamanm bu cennet vadisi, ilk çağın nimetler ve bereketler ülkesi, simdi bakımsız, perisan, hattâ insansız, tahipsiz gibiydi. Sazlıklar, batakhklar her tarafı kaplamıştı. Tanrının bir bereket kaynağı olsun diye yarattığı, fakat âsi Mend'eres suyu, bütün kıyılarını yıkmış, yatağmdan taşmıştı. Her dilediği yerde yeni mecralar açarak, başına buyruk, bütün ovaya serilmiş. yayılmıştı. Daha şimdiden sıcak ve sivrisinek sürülerinden, vagonda nefes almak zordu. Adnan, bu ovaya bakarken, gözünde, pek de bilmediği Çakırbeyli'yi canlandırmaya çalışıyordu. Demek Çakırbeylide de, yalnız kendisini nasıl karşılayacaklarını bilemediği köylüler, ağalar. azıh eşkiyalarla değil, asıl bu sazlıklar, batakhklar, sivrisinek sürüleri ve hepsinin üstünd"e, hesapsız me;huller, problemlerle yüzyüze gelecekti. Hem bakalım kendisini köye bırakacaklar mıydı ki? Çünkü vaktiyle bir Hacı Ali Paşa vardı, Ve o. neredeyse, Hükumet demekti. Sonra baba«nnesi Fitnat Hanım da, birtakım düzenbaz kâhyalar yoluy)a da olsa, etrafa kendi adını kabul ettirmisti. Ama simdi araya. hem de sonu yenilgi ve devletin çöküşü ile blten, ama memleketi de boşaltan bir seferberlik, bir harb girmisti. Köylüye »orsan, her gördüğü pantolonluyu, kıravatlıyı, bu işlerin sorumlusu sayacaktı. Hele şimdi böyle bir pantalonlu ve kıravatlı, bir de iyi kötü üstüne oturduğu bu dağlara, derelere, topraklara sahip çıkmak için kalkıp gelirse?.. Yazan: Eret, trmir artık cak yer olmaktan çıkmıstı. îzmir'in üstünde kara bvılutlmr yoğunlaşıyordu. Padisahın kimbilir hangi tozlu köselerden bulup çıkardığı Kambur îzzet adında biri, îzmir'e Vall olarak getirilmişti. Balkan Harbindtenberi ortalardan silinen Nadir Paşa adında bir ordu artığını da, Kolorduya kumandan diye yollamıslardı. Zaten ne ordu, ne kolordu kalmıstı. Askerler terhis edilmiştl. Hazar, yani sulh devri kadrolarınm da ne olacağı belll değildi. Hattâ galiplerln, Türkiye'ye, asker besleme hakkını tanıyıp tanımıyacakları da bilinmiyordu. Izmir kışlasında ne olacaJını bekleyen subaylar arasın<?a da, tam bir moral bozukluğu hâkimdi. Sarayın Izmir'e «N'asihat Heyeti» olarak gönderdiği eahil bir Şehzade ile, yanındaki itibarsız paşa ve arkadaşları, sadece «kadere nxa» vaadedip gitmislerdi. Yunanlılann ise îzmir'i işgal edeeekleri artık beUiydi. Daha İsgalden kaç gün önce, tzmir nhtımına çıkarılıp, sokaklarda gösterislerle dola?tınlan bir Efzun mufrezesini Rumlar, hattâ Avrupalılar, yannki fatihlerin öncüleri diye karşılamıslardı. Hülâsa o günler, Paris'te dört biiyüklerin, îzmır'i Yunanhlara bağısladıkları ve Amerika Reisicumhuru Wüson'un bu işgali d'esteklediği günlerdi. îzmir, bugun yarın işgal edilebilirdı. Düşünceler îçinda Adnan ve Etem, artık yedek subay değildiler. Kestellinin karanlık jokağmdaki kira evinin de, «rtlfc tadı kaçmîştı. Zaten hedefıir T « verimsiz bir vakit öldfirmekt«n baçka bir şey olmayan Kızılçullu Kolejindekl fünler ve hele 4 kişilik basketbol tskimı da artık kimgeyi oyalamıyordu. O halde bir karar vermeliydi. Ama bu karar ne olabilirdi? öyle anlısıhyor ki, karanlık sokaktaki evde, nice günler ve hattt gecenin geç saatlerine kadar süren dertlesmeler, pek çıkar yol göstermiyordu. Hem Adnan, hem Etem tahsillerini tamamlıyamamışlardı. Tatnamlamif olsalar bile, yenümiş, çokmüş, sivil ve asker on binlerce evlâdı issiz ve hattâ »ç, yannı ise belli olmayan bir ülkede, hele bu yarı tahsilli gençler ne yapabilirlerdi? Etem zaten fakir bir ailedendi. Adnan' ın ise o sırada, anne ve daha doğrusu babaanneden para o larak elinde ne kaldığım bilmiyoruı. Ama, herhalde bu da pek güvenüir bir sey olmasa gerekti. Geriye, Çakırbeyli Çiftliği kalıyordu. Yıllardanberi, ne oldukları belirsiz kâhyalar elinde, bakımsız, sahipsiz kalan, o güne kacrar dönüp bakıhnayan, hattâ her akla geldikçe, ruhlarda ürküntüler, urpertiler yaratan Çakırbeyli Çiftliği ! îyi ama, doğduklarından beri toprağın dısında kalnuş, genç, narin, yirmi yaşlarında bu iki kasaba delikanhsı bu toprağa dönüp ne yapacaklardı? Topraktan ne anlarlardı ki? Toprak ki tabiatın temel parçası demekti. Tabiat ki hem âsi, hem merhametlidir. Ama bu merhamet, onun kanunlanna hükmetmesini veya uymasını bilenler içindir. Top Sonu bilinmiyen bir yolculuk Hayâl kırıklığına Aydın da artık eski Aydın değildi. Türk mahalleleri bosalmıs gibiydi. Gidenlerden, dönenler azdı ve dönmiyenlerden çoğunun, nerede öldükleri bile bilinmiyordu. Asker kaçaklan ve eşkiya; yalnız dağları değil, kazaları, nahiyeleri bile paylaşmışlardı. Ama dağdaki eşkiyalar da olmasa, memlekette bir kuvvet, bir otorite olduğuna inanmak bile güç olacaktı. Adnan ve arkadaşı, tren daha Menderes vad'^ine girince; Ümit yolcuları Evet, bu yolJan gelen çocukların başları üstünde düğümlenen esrarlı soru isaretlerl büyüktü, karanlıktı. Zaten bu ümit yolcularınm ağızlarını, daha trende bile bıçak açmıyordu. Gerçi onlar, Aydın treni Îzmir'den hareket ederken bir ağızdan : •Anadola evasında altın basaklar > <arkuL,«JHe yola HalbıHki,»imdi bu j gerçek? Bu boşalmış terkedilmiş tarlalar, bu sazlıklar, bu batakhklar ve hepsinin üstünde, Vıu bitkin, bu yorgun, bu tükenmiş Anadolu insanları?.. Yoksa acaba yola çıkmakla hata mı etmişlerdi? Acaba bu yoldan cfrinmek mi daha iyi olacaktı? Ama nereye ve ne yaomak icin döneceklerdi?.. Tren bile yoluna, sanki hasta hasta devam ediyordu. Nihayet Aydın göründü. Aydın'a varıldı. Istasyonda tren, hasta ha«ta ve inler gibi durdu. Ama belli ki Aydın'ın da yüzü gülmüyordu. Aynı boşalmışhk, aynı kasvet, aynı yorgunluk ve herkesin yüzünde aynı donuk vc anlamsız bakışlar. Sanki herkes bu yolculara soruyor gibiydi : Ne diyolar eardas tzmir"de? Noluyomuş ki? Yarın nolacajaı?.. Bu sorulara. bu çocuklar mı cevaD vereceklerüi... ADNAN MENDERES, ÇOK GENÇ YAŞINDA YEDEK SUBAY KIYAFETÎYLE MTIYflR GENCIİK 77 Halatlan çözülen vapur iskeleden ayrılmıştı. Muhsin Bey, kalkan vapura, yolcusuna bakmıyordu. Köpüklü sulara bakıp, hâlâ rıhtımda dikiii yordu. Birisini geçirroeye gelmiş, ama kimi geçirmeye geldiğini unutup gitmişe benziyordu. Omuz ları umulmadık şekilde çökerek, yalnızhğını uzun boylu taşımağa gucü kalmamış, güverteden onu merakla seyreden genç memur arkadaşmda, ken dini kaldırıp denize atıverecekmiş gibi olumsU2 dü şünceler. kuşkular uyandırıyordu. Vapur uzaklaştı gitti. Muhsin Bey, dalgmhğından uyanıp ayı'.arak, çarşıda bir koltuk mcyhanesine daldı. Şişeyi bitir meden dönmedi evine. Ama onun sanki içine doğmuştu; ertesi rün ay nı sinemada buluşamadılar, görüşmeyi sürdüremediler. Genç memur sabah sabah alındı o sinemadan, Beyoğlunda başka bir sinemaya verildi. Yerine gelen memursa, Vatan Cephesine kay\th olanlaıdandı ve böyle boktan bir yere, üstelik Muhsin Bey gibi kendini beğenmiş bir herifin yanına düşmekten duy duğu kızgınhğı, ona inat, onunla büsbütün selâmı sabahı keserek, gerçek bir <halk adamı> olmanın sulandınlmış kolaylığı ve rahatlığı içinde. Kör Ali ile şakalaşarak, gazozcu çocuklara elenseler çekerek, büfeciye takıiarak, ortaiığı neşeye boğarak, ka patıyordu. 27 Mayıs'ta, kalın bir erkek sesi. radyoda: NA TO'ya. CENTO'ya bağ'ıyız..» diyordu. Yollardarı geçen askerî ciplere. halk, el sailıyordu. Muhsin bey bir yere telefon etmişti. Telefonda bi; kadın sesi: < Scrrnayın, kocamı sürgüne göndereceklerdi. Şimdi. sabahtan beri, minderlerin üstüne hoplamakta, s:çıamaktayız!» demişti. Sonra. Muhsin bey, Başkanlıktan çağırılmışts. Bir kurmay subay olan Baskan Yardımcısıyla feörüştukten bir hafta kadar sonra, Muhsin bey işten çıkarılmıştı. Deruldi ki: Devrimden önce kim kirne, dum duma idi, hırlı hırsız, kaatil uğursuz hep bir aradd idi. Şimdi ayıkladılar. Herif, kanşık adammış, sicili bozukmuş. Vura), genç ürjversiteli memur, bir gün KUçüksu Plâjı'ns. görevli gitmişti. Orada Muhsin bsyı gördü. Onu orada göreceğini hiç ummazdı. El sıkıştılar birbirlerine hâl hatır sordular. Dereden tepeden, ayaküstü konuştular. «Alma^n, olmaz, ayıp olur» u dinlemeyip. Muhsin bey biletini alıp plâja girmiş, sojunup denize girmiş, giyinip gazinoya oturmuştu. Plâjın sahibi Mösyö Aleksandr, genç beledlyeciye: Her giin gelir, diye anlattı. Burası onun tekkesidir. Gelir, gazinoda kendi kendine otunır. Mevsım sonunda, havalar yan düzgün, yan bozuk giderken daha sık gelir. Ne yapıyor?.. Biliyorsunuz, onu çıkardılar İşten. Ben soramadım, iş bulabildl mi?.. Mösyö Aleksandr: Arjyor, ama daha bulamadı, dedi. Baii akşarr.lar satranç takımmı getiriyonım, bir iki parti satrarç oynuyoruz. Siz bilir misiniz?.., Genç rr.emur basım salladı, yalnız zaman 61düren o oyunu değil. hiçbir oyunu bilmezdi. Ar kadaşlanyla tartışmalı toplantılara katılırdı, ara sıra içerdi ve bol bol kitap okurdu. 33EŞİNCİ BÖLÜM MUMYALAR M Ü Z E S t : Dünmüş gibi aklımda. Arada b*r Kuledibi'ni gelir dolanır, eski volcularını anarı bir hancı gibi, «Burada Nâzım '«"• MEHMIT SETDA Tifffony Jones f%gk£fi&&gS^?£p YARIN Yuvavı son «rörüj Hikmet yattı. Buraxla Rıışen Zeki bey yatü...» derdi, Müdür Kemal bey. «Onlar başka adamlardı.» «Buraya erkek düşer abiler, osu busu altı okka, hurada aslanlar yatar desem,» derdi Mastor Cclâl, «Aşağıda kadınlar kofuşu var.» Sol dizine vuruıdu Mastor Celâl. «Buradakl arkadaşlık her bir yerden ileri, dostluksa başka yerdeV.ne henzp.mez desem, artadaşlıgın dostluğun yıkılması bir ters yoruma ve anlayışa bakar..» Sağ dizine vururdu Mastot Celftl. İki dizine Üsl ?aplak indirirdi sonra: «Hey Allah, bu ne iştir... Sayüır yıîlar aylar, haftalar ve tavandald oyuklar. SayıJmsdık şey kalmayınca, bir bir, sinirler yay gibi gerilir...» «KimıııĞe uyuşur donar, kalmaz sinir <liy« bir şey ama...» deylp, D. Nae takıhrdı ona. «Sen gibi. t^ineşte güneşlenir, öğleyp kadar kestirir, ogleyin uyanır yemek yer, öğleden sonra uyuklar, uyanır bakar ki akşam olmuş...» Akşam olmuş gene basrruş kareler. Yazılması ertelenen gerçek çu ki, her gün baklava OÖrek yemek gibi, insan 24 saatte 24 saat melek görse, kaikar şeytanı merak eder. Biz de hafcçası bıkmış usanmıştık gece gündüz kanatsız dolaşır melek görmekten. Bir ayagı kınk, çocuklar koğuşundaki çocuklann kendine ettiklerinden kaçrr.ış «Zeki» adlı topal kedi, kokumuzu ahp yatağa gelişi dikkatle lzlenen biriclk dostumu7du bu jüzden. Dünmüş gibi aklımda. Yağmurlu bir akşamüstü hayvan ıslanıyor, mlyavııyordu dışarda. Kaputumu sarkıtayım şuna, tutunsun gelsin, dedim. Sebatl, kedi, bakalım s» nin kadar akılh mı? dedi. Ama sıçrayıp, kaputı tırnaklarmı geçirip, tırmandı geldi kedi, aoora «Zeki» kaldı adı. Dalgacmm tekl Tju Mastor Cel&l. D. Nae ise, tam tüccar. Durmadan boneuk çantalar terlikler örer, diaeT örer, satar bunlan pıralar kazanır. Dara düşüp bteberüertal satar> lardan öteberiler alır. Hepsml her ay gönderin dı Vü'fsekk&ldınm'da oturan serglll ailesin» Edirne'de, Kimsesizler Yurdu'nda tanışmışlaı sevişmişler evlenmlşler onlaı, öd genç Yabudl Deyip de gecrneyelim, hala ve hâlft sevisirler çılgm ar gibi. Fakir her gün dizer 4900 boncuk; tna, v: sarı, kırmıa, cam yeşili ve carn göbeğl. S ca dan 3 bunflan dlzilir. Günde 95 kuruş kazanüır. örülür de, Rüstempaşa Camlsinden bir motil olur, birbırine geçlk orta«ı okla d«llk üd yUralı clur. Tartışüır o gün şimdilerde çok geçerll komprador sözi1 Uzerinde. Söyle bakalım blrader, komprador kime derler, kimdlr komprador?... Mastor Celftl gene uyuklamaktaydı ranzasrnd» v« kulak misaflri olmaktaydı sinir küpü tartışmalanmıza. D. Nae'den lplik istedim blra*. blraa sonra, yorganımı kaplamak İçin. Keratanm kangal kansal ipl vardır, çanta terlik örmek içîn, versin • kulacuu ben glbl bir arkadaşa, ne olacak?... Ama bir sözüme içerlemişti, sordu o: «Kaç kuryşlük olacak?.,.» Dedim: ' «Eh 15 kurujl'jk olsun yeter...» Sonra Mastor Celâl kl yemeğe, cigaraya < r /> tak, dedi fakire dışarda sesini kısarak: «D. Nae'den camnı iste versin, ipliğini lstemo bırak...» (Arkası var) ACI BİR ÖLÜM Dnğan Sasın evi <;alıibi Gazaros Acemyan'ın esi. Mihran Acemyanın sevdli annesi BAYA\ kanuveresim:AYHANBAŞOĞLU | JNTİKAM YEMİMİ Dikranuhi Accmyaıı (Doğuşu Barsamyan) âni vefatını tecssürlp h'ldirirler Cenaze meraî;inıi (Bugünkü PAZAR) günü, 23 5ubat 1959 saat 15 te. Beyoğlu Balıkpnzarı f ç Horan Ermeni lülteesinde icra kılınacaktır. İ^bu ilân davetiye yerine kalmdir. Cenaze İşleri Serrisi B E C I D YAN Telefon: 44lî2fl 4S0338 İlincıhk: 14111035 YEFAT Me.hum Hacı Osman Ferit Paşa. nerî'.ume Hayıiye Ha nırr.çfendınir. kerimcsi, mcrhun. mührndU Sarım HariLaminin eşi, T. C. Emekli Sandıjı Yük=ek Mülıeııdislerinden r'crit Har.ıa.ni, Sarıiye Oktar, Sefa HaiTiami. Ş.cnçü?ı Yüzbir'in kiymetli annticri, T.C. Mt.kez Banla5i İEtnnbul Şubesi Mü dürıi Necdet Oktar. Suzan, Svı • at Hsmami ve Ankara ti'rcnrIarındatı Cavit Yüzbir'in kaymvalidelerl. Fersun Hamami, Nur ve Fntu^ Oktar, Deıııir ve Tunç Kamami, Burçin ve Zeynep Yürfcir'ın büyükannel>?rj HÜRREM HAMAMİ H.4NIMEFENDİ Hakkın ralımetine kaviıitr.u; tur Cenazesi 2321969 Pazar (bu?ün) Bğl? namazını mu1eakip Çi^li csmiinden kilt'ırılarak Zincıriikuyu :ne2arlığındakl cbedi iftirahatgâhına levdl edilecektir. ÇOCtHKLARI Cumhuriyet 1S48
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle