18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BAHIFE n a 2 Mavıs 1968 CUMHURtYET "ŞerîoL özlemcileri ve KADIN Prof. Dr. ilhan ARSEL 9İU teşekküller tarafından çeşitH Olerimlıde ve Anadolunun hemen ber köşesinde, 5zellikle «îslftmda kadın» konusunda sık uk konuşmalar tertip edildiği, ye Islâmın sanki kadıru yücelttiği ve kadına büyük değer verdiği intibaının yaratılmak istendiği, se böylece şeriate avdet özlemcilerinin desteklendiği ve beslendiği şu günlerde kadının Islâm hukukundakl gerçek yerinin ne olduğuna kısaca değinmek faydalı olacaktır. Her şeyden önce şu hususu belirtelim ki, îsl&miyet de dahil olmak fizere gelmiş geçmiş ve Jıalen mevcut dinlerin büyük çoğunluğu kadtnı bir «hasım» olarak ele ahnıştır; kadının toplum hayatındaki yerini de, çeşitli ölçülere göre, bu açıdan düzenlemiştir. «çeşitli ölçülere göre» diyoruz, çünkü bu dinlerden bir kısmı kadına karsı daha az, bir kısmı ise daha çok haşin davraıımıştır. Tanınmış bir Mısırlı \azarın, bütun avdmlanmızın ve bilhassa kadınlanmızın mutlaka okumalan icabeden «Doğu Arap ülkelerinde ka| dınm cinsel dramı» başlıklı tritabından (1) öğt ' rendiğimize göre «Manou», ki Hindistanın Mu• sa'sı sayılır, Doğu dinleri koyuculan ' arasında kadına karşı en (azla mültefit görttnenidir: «... Nerede ki kadına saygı gosterılir, orada Tannnın arzusuna uygun hareket edılmiş demektır; nerede ki kadın hor gorülür terzıl edılir orada bütün uhrevl tasarruflar kısır kalmış olur. Eğer bir kadın kendisine saygı gostenlmıyen bir evi lanetliyecek olursa o hane ve lçinde ıkamet edenler mahvolacaklardır» dıyor Manou. Fakat bütün bu güzel ve iç açıcı sozlere rağmen o dahı, bir yandan «Kız, çocuk iken, babasına, genç yaşta kocasına, dul halinde oğullanna, bağh kalmalıdır. Bır kadın hiç bır zaman bağımsız olmaya çahşmamalıdır» hükmünü vazederken, diğer yandan da kadına yalnız hürriyeti değil, fakat hürriyeti arama hakkmı dahi reddetmiştir. B mümkttn değildir. Nitekim Nisâ •flresinde bn gerçek kabul edilmiştir: «.„ Kadınlar arasında adaletle mtuunele etmevi ne kadar ısteseniz yapamazsınız, adaletle muamele edemezsmiz». O halde ne yapmak lâzım? Nisâ suresine göre yapılacak şey şudur: «Hiç olmazsa onlann birina tamamiyle meyledıp obürunü muallâktaymış glbı bır vazıyete duşurmeyın..» Miras bakımından kadının erkeğe nazaran yan pay alması (Nisâ suresi) veya «taruklık» gibi bazı görevlerln ifasında bir erkeğin iki kadına bedel tutulması (Bakara suresi) halleri de ayn birer konu. •••• • ••• llll • ••• • ••• ••*• ••>• «••• • ••• • ••a • ••• • ••• • ••• .::: • ••• • III • ••• Millet ve demokrasi kavramı Şevket Süreyya AYDEMİR Millet başka, yığınlar ve kalabalıklar g^ene başkadır. Eğer halk millet demekse, halkın hâkimiyeti demek olan ideal demokrasi de, ancak millî şuııra erişmiş bir halkın irade ve mura kabesi ile tamamlanır. Yoksa cahil kalabalıklar demek, şuurlu halk demek • ^ • liklerinin seçimlere müdahalesl olamaz. Boyle olunca da tabıatiyle, Meclıslerde bu birlik ve teşekkullenn Temsılcılen, meseli Köylüler veya Sendıkacılar Mumessılleri yeralmaz. Soz sahıbi sınır.h bir Orta tabaka ile dar ış çevrelerı olunca, halk hâkımiyetının mutlakıyeti zedelenır. Hele bır ülkede Eğitim bızdeki gibi olup ta okuma yazma bılmeyen milyonların kalabalıklan, yahut ta bu gunkü gibi Yeşil Bayrak veya Şerıat ıhtirası uyandıranların baskısı atmosfere hâkım olma gayretıne duserse, ış hakıkaten catallaşır. Söz ve nutuk adamı Bolukbaşı bıle kendine bır Serıatçı yardımcı aramak zorunda kalır. »inde «iyasl, idarl görevlerde gene \eralabıleceklerını «avunan Başyazım da ayni serıdendır. Ve bunlar bu kadar değıldır. Bunları şunun ıçın ve latemej erek işaret ediyorum ki, ben serbest bır vazarım. Muteassıp bır D P. düşmanı veya C. H P. havranı değilim. Gorduğum ve kendi takatım nispetinde dteğerlondırebildiğım gerçeklerı, açık ve olduğu gibi yazarım. Bunlarda eknk kalan taraflar, yahut hata payı olur mu? Elbette I Çunku toplum hareketıne muteallık olan her gerçek ızâfıdır. Goruşlere, metotlara gore hukumler değışebılır Sanıyorum kı benım kıtaplarımda yeralan gorus ve değerlendirmelere karşı en doğru mukabele, sizın çok yennde olarak \aptığınız gibi, onlan okumak ve eleştırmektir. Gorüşlerımiz bir noktada birlesmese bıle . Ama ne var kı tartışmalarımızın ıster ıstemez bır Partı tktidan devrıne ve devrin mütalâasına dayanma«ı, benı maalcef bır Partı mucadelesı ıçine surukletfığı ve ben ise Partıli olmadığım ıçın, bu yazılarımı ne yazık kı fazla surduremeyeceğım Kıtaplarımda vardığım goruşlerın takdırmi, okuyuculara bırakacağım. :İÜ •••• •••• •••• • ••• •••••> • •• ••• • •• • •• • •• • •• • •a • •• • •• ••• • ••ı • ••I • ••I i.:: Haksızlığın kefareti ••• • ••I • ••I Confucius'a gelince, o Manon'dan biraz daha katıdır; ona göre kadının hayattaki rolünü b<r tek kelime Ue tarif ve tâyin etmek mfimkfindflr: «ttaat». Boudha ise kadına karşı, Manou'dan da, Confucius'tan da daha az cömerttir. O, «Kadın kötuluğün şahsiyet iktisap etmiş şeklidir» diyerek her şevi bir cümlede kesip atıyor. Yazara göre bugünün Arap erkeğinin kadın konusundatd tutumu, Boudha'nın bundan 2500 yıl önce vazettifi bu hükme en yaklaşık görünmektedir. «Kadının ezılmesı ve hor gorulmesi sebeplennm s o '• rumlusu acaba Islam dlnl mıdir?» diye kendi kendine sorduğu soruyu yazar: «Hiç şüphesiz kl evet; îslâmiyet kadına karşı Boudhizmden daha fazla değılse bile en az onun kadar sertur» diye cevaplandınyor (2). "Ş^.kat kadın sadece Mşi hak ve hfirriyetleri •*• ıçısından erkeğe nazaran dun seviyede blr yaratık olarak bırakümamıştır; kadın aynı zamanda, kendi taksiri olmaksmn erkeğin islediği günahlann, erkeğin kötulüklerinln ve hattft suç mahiyetindeki fiillerinin de cezasını çekmekle ve kefaretini ödemekle sorumlu tutulmuştur. Meselâ «zıhâr» yapan veya «talâkı selâse» ile kaıisını boşayan erkeğin haksız davranışlarının ce* zasmı aslında erkek değil kadın çeker. Şöyle ki: Bilindiği iızere «zıhâr» cahilliye devrinde Araplar arasında makbul görülen bir müessese Idi. Koca, bazı hallerde, kansını kendi öz anasma benzetir (meselâ ona «Anam gibisin, mrtm anamınMne benziyor», der ve ondan uzaklaşmış olurdu. «Al Mucadala» sfiresinin 2 nci â\eti hükmüvle bu davranış, kötü bir davranış şeklinde görulmüş ve kansıns zıhâr yapan kocanın kansı ile tekrar «temas» edebilmesi için bazı şartları yerine getirmesi (bir köle âzad etmesi, veya 2 ay oruç tutması veya 60 yoksul doyurması gibi) emredilmiştir (müteakip âyet). Bunlar kotü bir fiilin kefaretidir ve bu şartlan yerine getirmeden kocanın kansı ile temas etmemesi icabeder. tmrit koca bu şartları yerine getirmez veya getimnezse ne olacaktır? Bundan hiç şüphesiz ki kadın ırmtazarnr olacaktır. Kocasına dönmekten baş^a çaresi bulunmıyan kadının ıstıratn, dllediği gibi kadın ve cariye edinme imkânına sahip kocaya nazaran elbettekl çok büyüktür. Keza «Talâkı selâse» ile kendisini boşayan kocanın işbu hareketinin cecasmı hülle yolu ile yine kadın çeker; çünkü yabancı bir adamla evlenmek, onun koynuna girmek, ve belki de ömrtt boyunca onun malı olmak, veyahut da hülle yapamayıp ilânihaye ve tek başına beklemek, ve bütün hunlann ıstırabuu tek başına çekmek, her halde kadın için pek temenni edilecek bir şey değildir. Erkek bakımından başka kadınlarla, c.v riyelerle, hayat] rahathkla devam ettirmek imkânlan mevcut olduğu sürece «hülle» müesseaesinin erkek için ciddî bir müeyyide, bir ceza, teşkil etmireceğl aşikârdır. Üstelik kendisine haksızlık yapan erkeğinin «bu rahatlık» içerisinde hulunabileceği düşüncesi kadın için ayrı bir işkence kaynağı teşkil edebilir. Ve nihayet bu verrüzü dünyasmda olduğu k v dar gelecek dünyada da en cazip hayat, en rabat köşeler, en parlak mükâfatlar, kadından ziyade erkeğe vaadolunmuştur. Şüphesiz ki kocasına itaat etmek, sadık kalmak v.s. şartiyle «inanan» kadınlar da ÇfğUti* gidefeklerdjr. Fakat haşroetiyle, b^^^^enejbüik^riyie, bütün hurilı ve b â k i r e l e r n l R n b e t asıl erkeğin yeri otacal tır. «Al Rahman» sfireaindeki şu cennet tasvirinl beraberce okuyahm: «... Rabbin makanundan korkana lki cennet var.. lkisi de yaygın dallı ağaçlarla süslü ikisinde de iki akar pmar var.. ikisinde de bütün meyvalar çift çift bulunur.. ipek ve altın işlemell yastıklar üzerine dayanırlar ve her iki bahçenin meyvalan ellerinln altında bulunur... Her iki cennette daha önce ne bir insan ne bir cin tarafmdan dokunulmuş ve gözlerini eşlerinden ayınnıyan zevceler var... O zevceler sanki yakut ve mercan... Bu iki cennetten gayri iki cennet daha var.. koyu yeşil gölgell.. ikisinde de fışkıran iki pınar var.. her ikisinde de meyvalar, hurma ve nar var.. o cennetlerde iyi huylu güzeller var.. çadırlarda huri gözlü güzeller var.. daha önce hiç bir insan ve cinin el değdirmediği güzeller yeşil ipeklilerle döşenmiş sedirlere ve güzel döşemelere yaslamrlar..» Ve yine «Al Vakıa» suresinde özel surette yaratılmış huri gözlüler ve bâkireler vaadedilmiştir. • • • • ! S : • Ş ! ; ; • S • S i • C S S ! • ! S I ! S • • S • • S : S • • • S • j J 5 • • J İ • • • • • J J S • • • • • • • • S S • • • • • S • • 5 • • • • | İ Kazdıkları çukura kendileri döşeceklerdir AAkara'nın havası bir başk» türlfl İnsan gece hangl saatte yatarsa yatnn, sabah günesle birlikte nyanıyor. Üstelik bn güneş «1 Mayıs» güneşiyse büsbütün tadı oluyor nyamsın.. 1 Mayı» güneşl yalnıı Ank»ra'yı değil bfltün dünyayı aydınlatan ışınlanm lnsanhk tarihlnin güzel tayfalanndan alır. Çünkü emekçi bayramıdır 1 Mayıs. KSlelikten derebeyliğe, derebeylikten burjuyaziye feeen yerytirt, «on Imtiyaılardan ve imtiyazlılardan arınıp lnsanIı|t> lâyık bir yaşanut kavnşaeaktır elbet. Şimdüik 1 Mayı. guneşi blr nmudon sıcaklığı gibl vnrnyor lnmnın ıırtına.. Sabah bn duygnlarla «yanıp Ankar»'nın ve Istanbul'un bfltfin fazetelerini açtım. Demokrat Partiden Adalet Partisine mlraa bütün kalemler ateş püskürüyorlar 2 8 2 9 Nisan'a» Neler neler yanyorlar : « 29 Nltan mitingi sol gosterisi halini almıstır.» « Hâdıse (îkaran aolcular susturulacak.» • îhbar y«r : Komunistler 28 29 Nisana hazırlandı.» « Mıllıyetçi gençlık anarsistlerle mucadeleye kararlı.» Am«n ne kadar ferahlık verici . Bir de îçislerl Bakanı Faruk Sükan'ın «beyanatı» nı bnnların üatfiae okursanız, daha da eğleneell bir kesime geçmis olursunnz. 29 Nisan törenlndekl olaylann baştertipçisi Sükan bakınn ne söylemiş : « 29 Nisan yıldönumü «deta bır sol gösterisi halini aldl. 1C1tlngt» yapılan konuşmalar banda alındı, tetkık edılmektedir.» GSrdflnfiz mfl Paruk Sflkan efendinin ve ötekilerin halinU TBren sol gBsterisi halini almıs.. Pek>. Bav Faruk Sükan ve çevresi, 29 Nisan anms törenine katılsalardı da tören saâ çösterisl haHni alsaydı. daha iyi olmaz mıvdı? Vallahi de billahi de bl» çok memnun olordnk. Çünkü 29 Nisan, 27 Mavıs demektir. Bundan sekiz yıl önce Türk gençliğinin zulme karsı dırenme hakkını kullandıfc, Bay Sükan'ın basucunda bulunma«ı eereken Anayasa'da yazıIıdır. Keşke Faruk Sükan da anma törenine katılsaydı, kSrsüye çıkıp, gençlere : Atatflrk rençliği! » 2 9 Nisanlarda cBrevlnizi yaptını». Gazi Mustafa Kemsl'in alzlere hitabetinin gereğini yerine fetirdiniz. 2829 Nisanlan anmakla feref duvuvornz.. desevdl. Ne kadar sevinlrdik. Talnıı Faruk Sükan n ı ! 27 Mavıs 4navasa<ı flstflne yemin etmlş bfitfin hukumet üyelert, ve A.P. mılletvekılleri de gelselerdi 29 Nlsanı anma törenine : Gencler! Sekls yıl Snee zulme kar«ı «Ilrenme hakkım knllandınız, 27 Mavıs Anayaaaaı bu dirençten doğmuştur. Biz de bu AnavaKB C«tflne vrmin ettik deselerdi. HepMiıı alkı«!ardık eonülden Ama bovle olmamıMır. öyle anlasılıvor ki, ba«ta Bay Farok Sükan olmak fizere iktidar flyeleri, Anayasa üstüne vemın ederken tek ayaklannı kaldırmışlardır. 29 Nisan'a da düsmandırlar, 27 Mayu'a da... tste bn dnygnlarla «mesbn» tçisleri Bakanı, 29 Nisandakl konuşmalan banda aldırmıs, tetkik ettirecekmiş, şöyle yapaeakmış, böyle yapacakmış.. Elinden geldiğini ardına koymasm. 29 Nisanı anma töreni yapılmıs, Faruk Sükan Polisi himayesinde saldınya treçen taslı fopalı zavalhlar hak ettikleri biçimde k»r«ılanmış, Zafer Meydanı «Bağımsız Türkiye, özgür Tıırlne» se>sleriyle çınlamıştır. Faruk Sükan'a bu törenden hâtıra kalan, telsiz makinesı basındaki telâşıdır. Töreni komfinistlerin tertipledıkleri zırvalan İse aneak hasta beyinlerin mamnlâtıdır. Töreni, Devrimcl Güchirliği dflzenlemiştir. Gücbirliğinin Içindeki kuruluşları cümle âlem bilir, kuroluslann basındakileri de cümle âlem bilir. 27 Mayıs'ta, bueHnkfl iktidarın ağababalannı tepetaklak eden hareketin öncüleridir onlar Kapitalistlerin, komprador burjnvagının, Amerikalılann, satılmışlann, ümmetçilerin ve öncelfkle CIA'nın en korktnğa flkir Tttrkiye'de yürflrlüğe rlrmektedir. Türkiyede milll gücler ile aol gelişme aynı yBrfingeye eturrnnstnr. Haydar Tunçkanat'ın arıkladıgı CIA eizli raporunda millt gucleri parçalamak hedefinin temel amaç olduğu yazılıydı. Türklyede mlllî güclerin sol bilinç aydınlığmda birlestigi döneme ulasıyoruz. Zehir Hafiye benzerlerinin dudağını uçuklatan budur. Amerikan ajanlannm Türkiyeden CIA merkezlerine uçnrdnklan haberlerin başına çöreklenmiş kaygı da bndnr. VVashington bugün çok iyi bilivor ki, Milli Kortulaş Ssvaşı Jıadrolarıyla sol gelişme ördeşlik kazanddtç» Türkıve Inrtolnşuno «igortalar. Komprador politikacısı da çok iyi görüyor bn gerçeğı... tyl baksınlar ve iyi görsünler, gunesin doğusuna bakar gibi baksınlar bu gelişmeye Telsizlerin başında karanlık emellerin tuzaklarını istedikleri kadar kazsınlar, tçtıklan çnknrs kendileri düleceklerdir. { • «>• •••• •••• • ••• • ••• •••• • ••I • ••• •••• Erkeğin mutlâk Ü8tünlüğü a cevabm ne derece isabetU olduğnnu anlatnak için uzun araştınnalara girişmeye ve hattâ şeriatin bütün kaynaklannı deşmeye liin m yok; esas temel kaynak olan Kur'ânın ban hükümlerini nakletmek yeterlidir. Şimdi reliniz 4' ^ hep birlikte bunları kısaca gözden geçirelim ve T~.uk önce Nisâ. suıesini kanşürahm. Bnradant»! keğin kadına üstün olduğu İtade edilmiştir» |B» östünlük sadece sözde, sadece manevi bakımdan nazan itibare ahnmış değildir, ve medeni kanu"* numnzda bellrtildiği şekilde sadece aile reisligl görevinin kocaya tanınmasını öngören bir m v hiyet arzetmez. Bu ustünlük maddi ve manevi, her hususta kadını erkeğe t&bi kılan, erkeğin takdir ve arzusuna alet eden, hak vfizttnden ona erkekten az pay bırakan, değer ölçüsünde onn erkekten dun seviyeye indiren bir ustünlüktür. Bir kere evlilik denilen müessese, kadımn mfltekabil sevgl ve isteğine ve serbest iradesine göre kurulan bir müessese değildir. Müşterek hayatın tesisinde, tıpkı idamesinde olduğu gibi, kadının değil erkeğin keyif ve arzusu hâklmdir; Nitekim Nisâ sfiresinde, erkeğe hitaben: «... Hoşunuza giden kadınlardan 2, veya 3 veya 4 kadını nıkahla alınız» diye yanlıdır. Asıl olan karşılıklı hoşlanma değü, sadece erkeğin «hoşlanmasıdır». Bundan başka kadının ilk ve en önemli görevi erkeğe itaat etmektir: «lyi kadmlar itaatli olur.» Kocanın davranışlanna karsı, velev kl bu davranışlar makul olmasın, dikbaşlıhk yapmak, katiyen caiz degildir; tira bunun cerası yatak arkadaşlığından mahrum kalmak veya dövülmektir: «... Dıkbaşlüıklanndan endışe ettığinız kadınlara önce öğut verın, sonra yataklarına ginneyln, yine dinlemezlerse dövün...» (Nisâ suresi) Görülüyor ki kadının bu çeşit hareketlerde bulunmu? olmasına dahi hacet yok; kocanın «endlşe eder olması» cezayı tatbik için kâfi bir sebeptir. B 5i:: :: :: :: ••«• :::: Sonuç îrülüyor H her şevde üstun erkek, her şey. ie hâkim erkek, bütün zevkler, bütün nîmetler, ve en güzel cennetler, bütün hak ve inv tiyazlar, evet hayatı yaşanmava değer ve cazip kılan ne varsa her şey erkek için... Fakat ne h> zindir ki butün bu üstünlüğfi sağlayıcı hükümlere, emirlere ve nimetlere rağmen erkek, İslâm dünyasmda, yine de kendi aşağüık duygusunun ağırlığı içerisinde ezik, yine de kendi miskinli. ğinin. kendi değersizliğinin ve kendi «hiç bir şeve yaramazlılığı» nın varattıği siliklik şuuru ile yapayalmz ve başbaşadır. Günliik havatında başkalarına karşı şahsiyetinden yoksun ve dainıa mutabasbıs davramşlannm bir sebebl de bu olsa gerek. O kendisini sadece evinde kansına, vani tabiaten nâçiz yaratılmış bu varlığa karsı kuvvetli ve cesur bulur; bütün bu aşağıhk duytrularının ve sokaktaki «hiç» liğinin ve «silik» liğlnin öfke ve hıncını haksız yere ondan, ona kötü muajıeleler yaparak, en basit vesilelerle onu hırpalıvarak. döverek, veyahut da kendi hayalinde şekillendirdiği şüpheler ve taskançlıklarla bıçaklıyarak, dldürerek çıkarmak ister. Tabiat iistü bir takım hak ve imtiyazlar sayesinde kadını kendi mutlak baskısı altında tutmak lmkânına sahip olduğu ve bu sebeple kendisini kadına beğendirmek ihtiyacını duymadıği sürece erkek ne gelişir, ve ne de varatıcı bir rüç olur. Aksine bu statüvü devam ettirerek batâetin ve rehavetin enginliklerinde mutluluğu bulr.aya çahşır. Kadmı «tnukaddes» ve erkekle eşit bir varhk kabul eden Batı toplumlan ile, değer ölçüleri bunun tamamiyle zıddı olan tslâm ülkeleri arasındaki medeniyet farkmın gercek nedenlerinl bu tntumda anunak yanlış olmaz. G •••• •••• •••• :::: •••• •••• •••• ••«• •••• K ıdının kocasuu beğemnemesi veya ona yu» çevirmesi dije bir şey olamaz; kocayı bı. rakıp onun yerine bir başka erkekle evlenmesi, aklın alacağı bir şey değüdir. Ama kocanın buna pekâlâ hakkı vardır: «Şayet karımzı bırakıp yenne başka bır kan almak istıyorsanız bırıncı kannıza yükler dolusu mihır vermiş de olsanı» içinden bır şey almayın...» (Nisâ suresi). Hele cinsî hajat ;cinsî hayat tamamiyle erkeğin istek ve arzulanna göre ayarlanmıştır. Bakâra suresi şöyle emrediyor: «Kadınlar sızin tarlalarınızdır; tarlalannıza dıledığmız gıbi gırın » Müsterek hayat boyunca kadının, bu konuda, erkeği ister olup olmaması bahis konusu değildır: asıl olan erkeğin «arzu» duygusudur. Zina fiill kadın için büyük bir suç, fakat erkek için çaresi mevcut bir problemdir: «... Evlı kadınlan nikâhlamanız haramdır. Ancak sahibı olduğunuz carıyeler mustesna... Eunlardan başkalarını, zınada bulunmamanız için, arayıp istemenız ve evlenmeniz size helal kılınmıştır.» (Nisâ suresi). oşanma konusunda kadın pek çaresiz ve pek zavallı bir dunımdadır. Zira sevmese de, beğenmese de, nefretten başka bir bis beslemese de, kocasından boşanamaz. Boşanma hakkı erkeğe, ve sadece erkeğe tanınmıştır. Genellikle erkeğin, nikâhlı kanlanna eşit muamele yapması ve eğer bunu yapamamakUn korkuyor ise o zaman bir zevce ve dUediği kadar cariye Ue yetinmesi gerekir. Ancak ne var ki «his» demek olan sevgiyi eşit olarak tevzi etmek ve kadınlar arasında adaletle muamele etmek pek :•:: :::; •••• ıllet gerçı sosyal bır topluluktur. Bır tarih ve Dıl Bırhğıdır. Ama bu kafı değüdir. Milletın Mıllet olabılmesı ıçın, bır de dılek, daha doğrusu şuur bırliğine ulaşması lâzımdır. Bu şuura ulaşmajan, daha doğrusu henuz mılletleşme safhasında olan toplumlarda, kalabahkların ısteklerı bazen mıllî ırade şeklinde gorunerek bızı aldatabılır. Halkın sıyasi şuura ulaşması ışı ise, ancak eğitım ışıdır Nitekim Ellâtun bızden daha 2000 yıl once (î.ö. 429347) demokrasi ve sıyasette eğıtımın bu rolunu belırtır. Goruşunu burada da dzetleyeyım: «Siyaset, halk Içindeki çelişmeleri, demokrasinin ve halkın yararına yöneltmek sanatıdır. Bu. eğitimle olur. Eğitım ise, Hükumetin vazifesidir. Eğitim zayıf olursa, demokrasi oligarşıye (zençınler hâkimiyetine) döner. Eğitım gene zayıf kalırsa, demokrasi demagok yetiştirir. Eğıtım gene zayıf kalmakta devam ederse, demagok diktatör olur* Elatunun bu sozlerinden. aradan geçen 3000 yıldan sonra da bız, sanıyorum kı gene bâzı dersler alabilınz. Sayın Samet Ağaoğlu. kıtabımı eleştıren 3 uncu yazısında, benım 1950 seçımlerını değerlendiren uzun bahıslerden ?u cumleyı nakleder: «Artık söz tnkllâpçının değil. kalabalıkların olacaktı ve bu mukadder görünuyordu.» Ve benım bu sozlerımle, aşağıya aldığım cdmlelerım arasında bır çelışme bulur. «Türk t»phımunun denızlcnnde bir datesianma ıle^JCenı tnsanların ve Teni Dâvâların ortaya çıkışı», «1923 tenberi devam eden nizâmı âlerain, bir başka nizâmı âleme donusudur.» u goruşlerın hepsı de gerçektır ve çelışmesızdır. Çunku 1950 seçımlerı ile, 1923 tenben surup gelen nizâmı âlem, yânı Tek Şef. Tek Partı ve Otorıter Hukumet nızamı sona erdı. Onun yerine, adına çok Partıh Demokrasi dedığımız nızam geldı. Bu bır Demokrasiydi. Ama çağımızda Demokrasi, Batı Demokrasısı, Sovyet Demokrasısı tıplerınden tutun da, Orta ve Guney Amenkadakı yuz kızartıcı Otokrasi ve Plutokrasılere kadar. bınbır şeklı olan bır Meclısler nızamıdır. Bu nızamların hepsınde de Seçimler vardır. Ve bu gun dunyada, Meclıslerı olmayan Devlet yoktur. Ama. eğer Mıllet dedığımız toplum, eğer hâlâ Mılletleşme halinde ise (kı Ağaoğlu Tanzımattanben bızım bu gelışme ıçınde olduğumuzu belırtır) ve Eğitım eğer yerleşmemışşe, orada Halk Hâkımıyetı ister ıstemez, mıllî şuurun ıfadesıne değil, kalabalıkların çok kere ılkel eğılımlenne dayanacaktır. Ya ister ıstemez, ya Olıgarşı\e zemın hazırlayacaktır Ya Demagok'a (yanı halkı, aldatıcı sozlerle peşlerınden surukleven kursu, yahut kalem oyuncularına) ıtıbar yaratacaktır. Yahut ta Dıktatore yol açacaktır. Yahut ta ve hiç değılse meselâ, hem D.P. hem cnun devamı olan A P ıktıdarlarında olduğu gıbı «halk demek, Ben demektır» zehâbına kapılan, hep «Ben» veya «Bız» diye soze başlayan, fakat «Ben» veya «Bız» diye konuşurken de, kendi dıhnde Milleti konuşuyor sanan, Profesyonel Polıtıkacılara sahayı açacaktır. M Siyaseti uçlara ^ötürmek, ulâsa Demokrat Partının, kitakımda tafsılatıyle ışledığım gıbı, Siyaseti Uclara goturduğu, halka mâlettığı, kentlerde, koylerde Halk Liderlerı yarattığı doğrudur Meselâ benım kıtabımdan yaptığınız aktarmalarda da behrttiğınız gıbı: Demokrat tktidar, halkın etendilik ve Benlik duygulannı uyandırmıştır. Demokrat îktidar. jandarmanın kırbacını. halkın ıırtından uzaklaştırmıştır, Demokrat Îktidar, halkın ve kövlünün akıl ve ruhunda, medenî hayat sartlan ile yaşama suurunu harekete getirmiştır. 1950 seçımlen ile kasaba ve ş.ehırlerden gelen Yenı ınsanların, yenı yenı Mılletvekıllerının, eskı Halk Partısı Mebuslarının çoğunluğuna nazaran bır Şahsıvet Gururu taşıdıklarını da belırttım. Ama acaba, Sıyasetın bu halka ıletılışı, Eflâtunun da dedığı gibi, D. P. nin elinde halk ıçindeki çelışmelerı halkın yararına duzenleyen bır Hukumet Sanatı haline getırilebıldı mı' Yoksa şoyle böyle olsa da bir Mıllî Bırhk halinde gelıştırılme\e çah>;ılan Turk toplumu ıçındp bu yeni sıvaset dalgası, bılâkıs çelışmelerı mı tahrık ettı 7 Eğer öyle olmuşsa, Demokrat Partı tarıhi odevıni, acaba iyi basarmış sayılabılır mı? Koylerde, kentlerd'e Otnileri, kahvelen bırbınnden ayıran, devletin nımetlerını Partızanca rtağıtan, Agaları, Beylerı, Şe\hlerı ve Snasî macerâcüarı canlandırıp, meselâ Bitlis dağlarında bazan 100 000 kışıye kadar ınsanların suruklendıği Şeyhlık merasımlerının duzenlenmesıne yol açan, radyolarda Demokrat Parti adına mevlutlar tertiplemeye kadar varan, Vatan cephelerını yaratan bır gelışmeyi Ağaoğlu nasıl yorumlar? Ve nihavet, mılletm tarıhınden ve şerefınden bır pa»ca olan bır eskı Devlet Remnı, bır Muhalefet Başkanını. bızzat Devlet butçesınden beslenen gazetelerde «Mıllî Munâfık» olarak ılân etmeye varan, onun yollarının kesılmesıne, basına taşlar atılmasına, varalanmasına, bır takım sokak adamlannın, onun otomobılıne saldırıp kendisini lınç etmek ıstemelerıne ve Polısin sadece seyırcı kalmasına muncer olan bır nızama ve gehşmeye, Siyaset denılebıhr mı? Eğer bır siyasî nızam ıçınde bunlar oluyorsa, bu akımlar beslenıyorsa, bunları yapanlara Vatan Cephesi Mucahıdi denıyorsa. o memlekette mıllî şuur ve halk hâkımıyeti değil, kalabalıklar soz sahibı demektır. Zaten eğitım de siyaset gıbı halka maletfılrnezse, bunun boyle olması mukadderdir Kalabalıklar ise, tarıhm her devrinde, yapıcı değıl, engellevicıdir. Boyle kalabalıklar şahlanırsa, orada terakkiye yer kalmaz. H Mazinin tasfiyesi cabası varnuydı? enderes'in ilk iktidar nııtkunda, mazinin tasfiyesl çabası var mıydı? Evet, varJı. Bunun en canh delıli Menderes'n Başvekil olarak Büyük Millet Meolısınde 29.V 1950 tarıhinde okur'L!ğu, uzun ve dıkkate değer hükümst programı nutkudur. Zaten muh«ılefetle ınsafsız mUcadele, daha bu ilk nutukla başladı. Mendere» bu ilk nutuklar safhasındadır ki, 19?3 seçimi sonuçlannı, Türklyede gelmış geçmiş bütün inkılâplann en mühım merhalesı olarak alır (2 VI 950). Bu nutuklann hiç blrinde Atatürkten, eskj devrin geürdıkierlnden. inkılftplardan bahsedilm?z. Her oümledp mazinin lnkân gtbl bır eda \ardır Eskı devrin bır «müdahalecı kapıtaüzm» nızarıı olduğu Menderesın kuruluşlanna katıldıgı. buyük bir heyecanla Kutlad*ğ», vp. yıllarca mülettışllğn'i yaptığı Halkevlennin «modası geçmış bırer faşist gençlık teşekku.ü olduğu», «Ataturkün Halk Partisine muhtaç olmadığı, înöntintin, Ataturkun gnlgesıne sığınnus bır «acız. bıçare, ihtiyar, bir tiyatro aktorü kadar dabi olamıyan, yerlere serilmiş bir varlık olduğu, za ten Atatürkü de ancak başka "eya zamanın ölçüleri içinde değerlendirmek gerektıği» gibi blr sıra beyanlar gene Menderesüıdir. BUtun bunlara acaba mazıye yönelen bir tasfıye cabası yok mu? i'ski devır bir mudahalecl kapıtalızrp hele bır faşızm devri değildi. Bunu Sayın Ağaoğlu bilir. Bır zaman aynı teşkılât içinde, haitâ bu arada Mall Kontrol Komlsyonunda da beraber çalıştığımıa lçm, durum ve gidışat kendısınce Tialumdur. Ama, gelen devrin, hem de hukumet nufuzuna dayanan, iktlsadi devlet teşekküUerim de bunda vasıta olarak kullanaa, kontrolsuz bır kapıtalizme yol a? tıği, bugünku karanlık kapitalıstleşmeye, müstakbelin büyuk »osyal tezatlanna, bugünkü hızh ollgarşıye yol açan ve buna bislangıc olan bir nizam oldu. Hulâsa Demokrat Parti iktidarının muhasebesı, olumlu ve olmusuz yonlerı ile, daıma yapılacaktır. N B '^ttiu(c E İ • • • • • • • • • • • • • • • • • •• • • • » •••••••••••••••••»•••• ••••••••••»••••••••••••»••••••••••••••••»»•O» Cumhuriyet 4643 Yardımlannıza teşekkiır eder. 104 bin lira tutan kâğıt masrafını karşılamak için tekrar yardımlannizı bekler. TİP Genel Merkezi T. C. Ziraat Bankası. Kızılay Şubesi Hesap No. 630/87 YLNİŞEHİR ANKARA TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ • • • • T VEFAT Tnbzon esrafından roerhum Nemllzade Hacı Osman Efendı nın kızı, merhum Edıbe Kocaçımen ve Erıbe Dlzdaroğlu, Rıdvan Nemlioğlu ile Refhan. Kenan, Nevzat Nemlioğlu'nun an nesi. Fazıla. Melıke Muallâ Nemlioğlu. Vedat Koçaçımen, mer hum Rahmı Dızdaroğlu'nun kayınvaldesı, Ferda, Erdal Kocaçımen, Gülen Topaloğlu'nun an neannest , NtKÂHLANMA Fızık Yuksek Muhendisi YCRDANUR KABASAKAL ile Elektronlk Yüksek Muhendisi EKSIN TULUNAY nıkâhlandılar. :2 Nısan 1968 New York Cumhuriyet 4654 YARIN : MENDERES yE BİR NESLİN İÇ ÂLEMİ D O ĞU M GÜ1.SEN ve ÖZEBTEM VZGOREN kızlannın dojıımunu akraba ve dostlanna müjdelffrler. Î0/4/1968 lımlt Hiir yazar olmak MEDİHA NEMLİOĞLU 1 Mayı» 1968 Çarşamba gunü Allahuı rahmetine kavustnuştur. 2 Mayı» 1968 Persembe gunu oğle namaııru müteakip Sısl camilnden ahnarak EdırnekaDi ŞehıUığindeki aıle kabrin* defnedılecektir. ÇOCUKLAK1 MEVLIT Muhterem buyuğumuı •••• •••J K B ssss !!;• •••• ••*• ••«• •«•• •••« •••• • III ssss (1) Bk. Y. El Masry Le Drame Sesuel d« la Femme dans l'Orıent Arabe. 1962. (2) a g e.sh. 133 4. • ••a •••• •••• •••• zaxsuı:uu::s: •••• ::.•::: aldı kı çok Partıh Demokrasılerde de Halk hâkımıyetının mutlak olmadığı mâlumdur. Meselâ bızım seçım sıstemımızde Parlâmento Adaylarını, Partılılerın on ve dar çevresı seçer Bu seçimlere katılanların tumü, 30 000 000 da 300 000 kışıyı pek geçmez. Ama bunlann seçtıklerı Aday lıstelenne kımse dokunamaz. Herkes bu lıstelerden bırıne Oy vermeye mecburdur. Bağımsız Adayın i s e şansı yoktur. Koylerın, Koy Bırhklennın. Sendıkalann, Meslek teşekküllennın, esnaf Bırliklerimn veya serbest vatandaşların mahalle Bır S aym Samet Ağaoğlu! Sizın de gaj et ıyı görduğunüz ve hattâ yazılarımza benım kıtabımdan yaptığınız aktarmalarla ö a " belırttığinız gıbı, ben kıtabımda D. P ıktıdannın getırdığı olumlu sonuçlan, Üretım artışını, top < rağa yönelisı, alt yapıdaki gelış ] melen, ıktısadî hareketlılıği, ı Menderes'ın buyuk rakamlardan ' ve buyük Inşa kararlarından korkmadığını ve onun Zuhurunun, Halkın Sevgılısi şeklinde olduğunu etrafıyla yazdım. HattS Karar ve înşa adamlığını, valnız şımdı kıtabımda değil, Ihtılâl gunleri ıçınde de ve Vatan gazetesindekı bır cevap yazımda belırttım. Onun Yassıadada îstanbuldaki tstımlâkler yuzunden mahkum olusunu, Ankara'dakı Kudret gazetesınde «Hâzin bır Mahkumıyet» * başlığını taşıyan bır Basyazı ile yorumladım. Gene bu yazılar arasında, Savın Celâl Bavar'ın kendi doğduğu yer olan Umurbey köyünde, Zıraat bankasına yaptırttığı galiba iki yüzden fazla guzel evin, gene ayni koy halkına verılmesım, satılmamasım, maliyet fazla ise göğuslenmesıni, hele bunlann Istanbuldakı müsriflere yazlık k( <:kler ve dans yerleri olarak ın'ıkal ettinlmemesini, Umurbeyın camilerle, mmarelerle donanmıs bır k8y olduğunu, gene Ihtılaı eunlennd'e, avni gazetede Basiazı olarak yazdım. Sonra Kavserıdekı Mahkumlara insan! muamele yapılma«ını orada yatan ınsanların Sivasl Mahkumlsr •ldukİAiuu, yanıı mUletin ldare ZİYAETTİN CİMİLLİ* nîn vefatının yıldonümüne tesaduf eden yarınki 3 51968 Cuma günü Teşvlkıye camiı serljinds ıkındi namazından sonra aziz ruhu ıçın Mevlıt okutulacağmı dost, akraba ve meslekdaşlarına bıldırırız. AILESI Cumhuriyet 4643 Çelik Dökümler İÇİN Cumhuriyet 4645 Ferro Alyajlar FERRO SİLÎSVUM FERRO MANGANEZ FERROFOSFOR FERRO KROM FERRO MOLİBDEN FERRO VANADIUM FERROTUNGSTEN (Volfram) Musaıt fiatlarla derhal teslım edılır MEVLİT Gelâl Abacıoglu nun vefatının kırkmcı günıine tesadüf eden 3 Mayıs cuma namazuıı müteakip Teşvıkiye Camii Şerifinde aziz ruhuna okutulacak Kur'anı Kerim ve Mevhde arzu eden dost, akraba ve dın kardeşlerımizin teşriflerini nca ederim. NEV'EDA ABACIOGLU Cumhuriyet 4653 Sevgili zevcim emekli Büyük Elçi İ Viktor Bali İ Persembe Pazarı 40 Karaköytst. Tel.: 49 89 30 (Reklâmajans: 223/4621) DOK.TOR Tarık Z. Kırbakan Deri, Saç ve Zührevl Hastalıklan Mütehassısı Istiklal Cad. Parmakkapı No. 66 Tel: 44 10 73 Sezai KURDOĞLU Sabri KAYRALCI MALÎ MÜSAVİR Bahçekapı Garınti Handaki yazıhanelerini İstiklâl Caddesi 8789 YONCA Han 603 No. ya nıklettiklerini sayın dost v« Telefon: 49 83 41 müşterilerine bildirirler. İlâncıük. 6544,4656 Y A Z I H A N E NA L İ K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle