19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DÖRT 8 Arahk 1968 CUMHURİYET O'Yfl Tfl Taııyeri daha tam aydınlanmamıştı. Siyah gözlii. beyaz gömlekli, mavi pantaloülu çocuklar göğüslerine Mao'nun kırmızı kitabını bastırmış koridorlarda yıirüyoılardı. Her yerde Mao'nun emirleri, duvarlar boydan boya onun sözleri ve resitnleri ile dolu. Yemek listesi geldi, orada da Mao konıışuyor, nerdeyse Maosuz bir yemek ismi anyacak haldeyim. HER YERDE MAO Milyonlarca insan, bir ağızdan hep aynı şarkıyı ıli iki genç kız is saatlerinln dısında vakit geçiriyorlar... Aşktan ıhsediyorlar acaba?.. BUinmez!.. Ama Çinin bugünkü havasma, devriminin gerekçesine göre; mutlaka Mao Çe Tung'un eserlerini nalan lâzım!.. aze hava iyice açtı uykumu .. Yatağımın içinde oturup bir sigara yaktım... Cebimde kalan lon «Harman» paketinin son sigarasını... Gozüm siyah emektar valizime ilisti.. hiç açmadan tozu toprağıyla bırakmışım odanın bir köşesine!.. Tekrar kalktım... masanın üzerindeki sürahiden bir bardak soğuk su içtim... Camın a'tında kırmızılı sarılı bir kâğıt çarptı gdzüme. . Orada da Mao Çe Tung un Yardımcısı Lin Pıao ile beraber çekilmis fotoğrafı vardı .. Ve sonra şu sözler : yordu... Ardsız arasız tekrarlanan sarkı... Beraberce okunan Mao Çe Tung'un emirleri... ve sonra uğultu halinde duyulan şu kelimeler... Wan wan ınl... Wan w»n roi Yani... Yüz bin yıl yaşa Başkan Mao... Yüz bin yıl yaşa!.. emek salonuna doğru yürüdüm... Yabancı misafirlere ait olanı 500 kişilikse... Çinlilerinki 2000 kisilik muazzam bir yerdi... Koridorlardan akan insan nehrinln bir kısmı buraya dökülüyortfu... Tabur halinde, bayraklan, resimleri ve dövizleriyle gelen misafir Çinliler, masalara oturmazdan önce kırmızı kitabı çıkarıyor... beraberce yüksek sesle okuyor... Hep bir ağızdan şarkılarını söyledikten sonra, kitaplan havaya kaldırıp bağırıyorlardı : « Çok yasa Başkan Mao!.. Çok çok yaşa Başkan Mao!..» Ve sonra süratle yeşil renkli çaylarını içip, kalkıyor... yerlerini, yeni gelenlere bırakıyorlardı... Ben bütün bunları ilerde, daha ilerde öğrenecektim... Çin' de. insanların sadece kendilerini değil. ülkelerindeki diğer insanları da düşünmeye mecbur olarak yaşarfıklarını!.. Öyle eğitim gördük'.erini!.. Y T söylüyorlardı « Bu lon Büyük Proleter Kültür Devrimi, proletarya diktatSrlttğfinü lahkim etmek, kapitalizmin dirilmesini önlemek, sosyalizmi kurmak için tsraamen zarnridir . ve tam lamanındadır . MAO ÇE TUNG Dişf Bond >ESTY POZTATİF Kızıl halıların üzerınden dakikalarca bir nehir gibi aktı bütün yle ya... 700 milyonluk Kızıl bu insanlar... îşçiler, askerler, Çin'in kültür devrimini, Kıköylüler birbirini takip etti .. Bu zıl Muhafızları, Mao Çe Tung' nehrin kolay kolay tükenmiyeu, Lin Piao'yu, Çu En Lay'ı duyceğini anlayınca asansöre doğru mayan mı kaltfı!.. Dünyanın dört yürüdüm... Bütün orfaların kapıte birini teskil eden bu insanla larıı^da, koridorun nihayetindeki rın lideri demek, 3 yıldır büyük genis salonda, her yerde Mao gurültüyle devam eden devrimiÇe Tung'un sözleri, etaıirleri yani özetlemiş, yazmış... Komünist zılıydı... Partisi de bunları bastırıp proBeyaz ceketleri, koyu mavi paganda için dağıtmış diye dü pantolon'anyla, köşede, bizim şündüm... katta görevli 78 garson oturuyordu. Kısa kesilmiş siyah saçlaBüyük Proleter Kültür Devrirı sahibine isyan edercesine ayami... Proletarya diktatörlüğü... ğa kalkrmştı hepsinin... Sosyalizm... Komünizm... Kapitalizm... dünyanın ileri veya geKabvaltı saatini ö^renmek isri her ülkesinde artık her gün tedim... Durdum bekledim... Batartışması yapılan ilginç konular na baktıkları yok!.. Kendilerinden geçmişcesıne kitap okuyordeğil mi? lar. . O kuçük kırmızı plâstik Başımı hafifce yukarıya ka'dıkaplı kitaplan . Bir tanesi yonerınca, duvarda bir levha goröMm. tıyor diğerlerini... Elindeki kitapYine Mao Çe Tung'un bir fotoğtan dua eder gibi okuyor... arrafı ve altında Ingilizce uzun kadaşları ö"a kendi kitaplarından birkaç cümle : takıp ederek yuksek sesle tekrar Büyük Prcleter Kültür lıyorlar... Devriminin eıası; fesyaliım Heyecan.li ânı kesmedim... oniçinde, proletaryanın, burjuları rahatsız etmeden aşağıya invaziye ve bütün sömüriieü dım .. Asansörun içi yine Mao Rinıflara karşı yaptığı büyük Çe Tung'un rengârenk resimleri bir sivasi devrimdir. Aynı zave gayet güzel yazılmıs sözleriymanda Çin KomSniıt Partigi le süslüydü... ve tavanındaki hove onun y5netimindeki geniş devrimci halk kitlelerinin Ku parlörden dışarının sesi duyuluominta? gericilerine karfi usnn nürtn mücadelelerinin devamıdır. Ve nihayet proletarya ile borjnvaıi arsaındaki nnıf mâcadelesinin devamıdır... MAO ÇE TUNG O yoksa binbir çesit nefis Çin yemekleri arasmda aç kalmak hesapta vardır!.. Bizim salona baktım, bir duvar boydan boya Mao Çe Tung' un san kırmızı resmiy.le süslenmis. Diğer duvar, diğeri ve diğeri hep değişik pozda Mao'nun resimleriyle süslü... Boşluklarda, kolonlarda yine onun emirleri yazılı... Listeyi getirdiler, orada da Mao Çe Tung konuşuyor.. Hani neredeyse Mao'suz bir yemek ismi anyacak haldeyim!.. «Silâh savaşta elbette onemlidir. Fakat sonncn tâyin eden bir imil değildir. Sonnç, maddeye değil insan» bağlıdır. Knvvet dengesi yalnıı orda ve ekonomi ile değil; insan gücü ve moral İle de «a|lanır. Askeri ve iktisadi knvvetler insanlar tarafından haıırlanır, knllanılır...» oparlörden ince ve tatlı sesli bir kadının îngllizcesiyle Mae Çe Tung'un emirlerini d\ıyuyorduk... Beynim bu sözlerle yıkanıyordu âdeta... Zaten «Brain Washing> denilen propagandacılann ünlü «beyin yıkama» taktiği buydu herhalde!.. îster istemez dinliyordu insan.., ister istemez etrafına bakıyor, görüyor, duyuyordu... Bir yeşil çay da ben istedim... geldi... mis gibi yasemin kokuyor... Süt ve şeker de yanında.. Sütü bıraktım şekere uzattım e. limi... Alışamadığımız görünüşte kaba toz şeker.. Rengi beyaz değil, bir tuhaf... Bizim ülkelerde hükumetleri devirir böylesi!« Ben â*e herkese uyarak çabucak içtim çayımı... Tost, tereyaj ve marmelâttan ibaret kahvaltımı bitirip dışarıya koştum... Otelin kapısında kocaman beyaz bir Mao heykeli vardı... önünde 500600 kişl toplanmış, yuksek sesle kırmızı kitabı okuyor... Yan taraftan şarkı söyliyerek akan insan nehri, dışarıya dökülüyordu... Ve bunlar diğer yönlerden gelen ırmaklarla, derelerle birleşiyor, sehrin bütün caddelerini sel basmışcasına kaplıyorlardl... H vi ki, erken kalkmısım... Duvarda yazıyor; kahvaltı 6 ile i arasında verilir diye... Garsonların hepsi, pantolonlu, gömlekli Çin kızları... Kimi liseyi bitirmiş.. kimisi üniversiteyi... An gibi iş görmüyorlar!.. Davranısları ağır hepsinin... Ama ne bahsiş kabul edıyorlar, ne hediye... Sertlık de yok.. Tatlı tatlı yemefeini ısmarlarsan gelir istediğin... I îıMirı sör" Ou. ILTlUAK. >. z sonra, on bin'erce insanın sesi daha da yakınıma geldi... Sankı, bütün şehir; mahalle, mahalle, sokak sokak ayrı notalaria bir şarkıyı sbylüyor ve butün bu sesler bir araya gelerek tek hoparlörde blrleşıp, etrafa dalga dalga yayılıyord.u... Görülmemis bir koroydu bu... Milyonların korosu... milyoniarca insanın ayrı ayrı ölçülerde müsterek sesi!.. Â ^1^^ 1 İ s Tiffany M ,NY JONES i Jones konu veresim: AYHAN BAŞOĞLU j BUDIN K O P R U S Ü /^(ZÎ PIR4KTIĞIM Yüzümü yıkamak için banyoya girdim... Kapıya bey«z yağh boya ile yazılmıs ve bir çerçeve içine alınmıs birkaç cümle daha... «Biı kendi knvvetlerimiıe dayanraak taraftanyız. Biz dıs yardımı ı r n ederiz. Fakat bnna belbatlamamalıyız, gfivenmemeliyiz... Biı kendi gayretlerimize, bütün ordunnn ve halkın yaratıcı knvvetlerine dayanıyorm.. » MAO ÇE TUNG Artık, kelimelerinl iyice seçebildiğim şarkıyı dinleyerek yüzumü yıkaö"ım, tıraş oldum... yatağıma uzanarak basucumda duran Çin Halk Cumhuriyetinin gayet nefis basılmıs, renkli ofset baskısı dergilerine göz gezdirmeye basladım. Her sayfasında Mao Çe Tung, Lin Piao, Kızıl Muhafızlar, Mao'nun kızıl kitabını göğsüne bastırmış köylüler, işçiler ve askerler vardı... Odamın her köşesinde, havasında olduğu gibi!.. Otelin koridor'.arında gürültüler başladı az sonra... Pat pat pat pat... acayip birtakım yürüyüsler... sanki hemen kapımın önünde cresmigeçit» yapılıyor... Ortalık artık ağarmak üzere... mehtap çıkmış gibi, karanlığı hafif bir beyazlık ağarttı... Horozlar da, baktım, öyle gürültülü. öyle sesli ötüyorlar ki... Biri di|erının arkasından ve defalarca çakıştırıyor!.. Bütün bir sehrin insanları şarkı söylerken, horozlann da onlar.îa yarış edercesine ortaya atılması az babayiğitlik mıdir? z önce beyazlanan gecenin karanlığı, bir acayip kırmızılığa bürünmüştü... Pembe ile turuncu karışımı, biraz da griden çalan değişik bir tavan belirmişti tepemizde... ". " Ben tani bu selin ortasında dolaşıyor.. çsrki söyliyenl«rin nefesini yüzümrfe hissediyordum., Içerde gürültüden beynim kanncalanmıştı.. Dışarda hiç olmazsa temiz hava var... «Doğu kızıldır... Doğu kızıldır..». îster istemez şarkıyı dinlemeye basladım... Doğu kuıldır parlatır günesi Mao Çe Tung getirmiftir Çin'e kuvveti O'dnr insaniann mesut olmasına çahşan O'dnr insanların knrtancısı O'dnr bizim büyük önderimiı Tepyeni bir Çin yaratıyor O Âşıktır insanlara Başkan Mao A Milyonlarca insanın korosu, milyonlarca insanın müşterek sesiydi bu... Bütün sehir; mahalle mahalle, sokak sokak ayrı notalarla, aynı sözleri tekrarlıyordu... «Doğu kızıldır... Doğu kızıldır parlatır güneşi...» Fabrikalara. okullara, köylere çalışmaya gidıyordu insanlar... Sabah başlıyordu Kanton'da... Evet, ne rüya, ne d"e hayaldi gördüklerim .. Kıpkızıl gök kubbesiyle Doğu'da, «Dünyanın ortası» Çin'de sabah oluyordu... tste tnci Nehri kenarında jazete oknyan bir Çlnli erkek... Çocuklan da yanıbaşında oynuyor Pantalonlu, plâstik papuçlu bir fcöylii kadın geçiyor yanlarından.. Ve caddede bisikletli bir «taksi».. Arkaüinda iki kişi taşıyabilir... Fiyatı hayli ucuz .. Bunlar bile şahıslann değil, devletin malı... Yolculan taşıvacak; sonra, aybaşında maasını alacak!.. Arkada ise yine Mao Çe Tung'u görüyorsunuz... TARIN: Çin gümrüğiinde K iuşVi 9İB iz eu uu JM.GUNEVE İNEN BİR HAST4 Vfc PAVEAN EJÇöE.SUUTANiM KASTA arar verdim ve kalkıp giyindim... Demek şehirde hayat başlamıştı ve benim bu hayatı, «dünyanın ortası» sayılan Çin' deki insanların hayatını görmem lâzımdı... Suratle dışarıya fırladım odamdan... Iste o zaman hakikaten ufak çaplı bir cresmigeçit» ie karşılaştım... 80100 metre uzayan kırmızı hah döseli koridorun iki ucunda merdiven vardı. Ellerinde cbaşak çekiç» li Kızıl Çin bayrağı, Mao Çe Tung'un resimleri olan temiz beyaz gömlekli, mavi pantolonlu çocuklar şarkı söyliyerek önümden geçiyorlardı... Hiçbirinin uykud'an yeni uyanmış hali yoktu... Sevimli, siyah gözleriyle «yabancı adam» a, bana bakıyorlardı... Kırmızı plâstık. porselen «Mao» rozetleri takmışlardı yakalarına.. Mao'nun resmini veya kızıl bayrağı taşımayan ellerinde küçücük kırmızı kitaplar görülüyordu.. Göğüslerine bastırdıkları bu kitaplar, Mao'nun sozleri, Mao'nun emirleriydi... alnız çocukların değil... Hemen onların arkasından üniversite öğrencilerinin geçidi başladı... Kolları kırmızı bandlı, saçları drgülü, mavi pantolonlu kızlar (yani Kızıl Muhafızlar), basları yukarda, asker gibi şarkıya iştirak ederek yüniyorlardı... Erkek'.erden farkı yoktu hisblrlnin... Y ÇIKAN KISMIN ÖZETİ: Antalya'da Halasının yanında yaşıyan ve ilkokulu bir iki hafta önce bitiren küçük Osman'ı Konya Ereğlisinde bulunan babası istemiştir. Esasen, Hala. Enişte ve ev çevresi cocuğun çevreyle yaptığı dostluktan ve bu küçük adamın küçük sevgilisi Hümeyra ile âdeta sevişmesinden şikâyetçidirler. Aile dostu Hulki Beyin yolculuğundan istifade küçük Osman kamyonla Hulkî beyin nezaretinde yola çıkarılır. Hulkî bey Osman'ı Afyon'da Konya trenine bindirir uğurlar. Küçük Osraan içinde yol boyunca Antalya'ya küçük sevgilisi Hümeyra'ya ve doyamadığı futbol çevresine vedâ etmenin buruk duygularını taşır. Konya treninin 3 üncü mevkl kompartımanıııda iki Galatasaraylı öğrencinin alaylı tavırları ile futbol tartışması yaparak Ereğli'.ve doğru yol almaktadır. diye. Yere dikili çubuk demire tutunup, üç dakk« yere paralel durduğunu, nah benim gibi herkes göıdü. Kim durur? Siz onu bilmezsiniz. lleride onun gibi olmak, benzemek istediklerinden biri de bu Hüsnü abi. Bilmezler. Bilmediklerinden dolayı, boşuna konuşuyorlar. Çocuk, hızla çekti açtı kompartmanın sürgülü ka pısını, vurup çarparak kapattı. Geçit, içerisinden çok daha rahat. Kafa ütüleyen keçiler yok hiç değilse. Dönüp arkasına bakmadıysa da, arkasından gülüştüklerini yediği ekmek gibi biliyordu o. «Gülün yahu...» diye homurdandı kendi kendine. «Ben de gük yorum nolacak. Sizlerle sizin gibiler, Hüsnü abınir pis tırnağı olamazsmız be!> Adamın içine bayguıhk çöktüren yaz sıcağınds tren sarsıntılarla ilerliyor, yol ise, bitip tükenmiyor. du. Ağaçlar yeşil, san, kırmızı ampullerle donatılmıjtı Aypark'ta. Dört kişilik caz, biri piyano, biri keman, biri saksofon, biri davul trampet, her yapr«ğı ayrı renkte, ortadan kesik katmerli gülün içine yerleftirilmişti. Kıyıları inci gibi küçük küçük lâmbalarla işlenmişti bu gülün ve önündeki piste bir ışık seli döküyordu. Tangolar çalarken söndürüyorlardı lâmbaları. Hüsnü abi, Kazaska oynamak için, yumuşak siyah çizmeler, başmda kıvırcık kalpak, belinde gümüş kılıflı kaması, tam Kazak askeri kılığında koşar gelirken de söndürüyorlardı. Baterist, tıkır tıkır, kısa sert vuruşlar indiriyordn trampete. Millet merakla gözlerini açmış, susmus, bakışlarıyla hayran, onun bu gelişini izliyordu. Birden güm diye, çan diye, hem davula, hem çana iniyordu tokmak. O sırada Hüsnü abi, havada takla atıp, pistin ortasına düşmüş, savaşçı duasına başlamış oluyordu. Bütün kızlar Atıfet abla içinde göğüs geçiriyorlardı. Bozkıruı şurasında burasında hortumlaşıp tozu toprağı havaya diken yel, döne döne yaklaşırken apansız çözülmekte, tezun toprağm birazı, açık pen cerelerden içeri savrulmaktaydı. O zaman, iki pence •e arasma siniyordu. Toz bulutlarına, oflayıp pufla• dığı sanılan lokomotiften püsküren kurumlar kanştı mı, sinmissin neye yarar, giyiyordun tozu, kurumu üstüne. ' Yolları uzak, yakın üçüncü mevki' yolculannın uykusuzluktan gözleri kızarmış, çapaklanmış, suratlan ise hafif bir sisle kararmiîtı. Belki sakallarıdır. Genellikle yorgundular. Baskala rının yorgunluğunu çoğaltasıya, bitiktiler hattâ. Bi razı geçitte dinleniyordu. Birçoğu, her sarsıntıda valpalayan başmı bir arkadaş omzuna, bir heybeye, vagon bölmelerinin arka tahtalarına yaslanmış, kes lirmekte. uyuklamaktaydı. Çıplak, büyük, ünlü Konya ovasından geçiliyordu. Çocuğun beyninde Aypark'ın ışıkları kararmış, sönmüştü. Onun yerine, Elhamra Sinemasmda her hafta aeyredilen kovboy filimlerinin atlıları, dolu dizgin at kosturmaktaydı; bankayı soyup, kızı ağzma mendil bağlayarak kaçıran hırsızlar önde, «hafiye» arkada. (Arkası var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle