04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Rekför Egeli'nin demeci üzerine Prof. Dr. Lutfi DURAN ıtaabul ÜniversHesinin bngünluk Rektörü Sayın Prof. Ekrem Şerif Egeli, geçen hafta iktidar başı ile aynı z&manda bulunduğu İzmirde, Temel Hak ve Hürriyetleri Koruma kanun tasansı veya taslağı konusunda yan resmî Anadolu Ajangına verdiği demeçle, iktidann girdiği çıkmazda yardımına koşmuş görünmektedir. Gerçekten, Sayın Rektör bu demecinde, yetkili olmadığı bir alanda kamu oyunu yanıltacak bazı iddialar ileri sürerek. adı geçen tasanya karşı çıkmıs olan, öğretim uyelerinin tehlikeli bir yol üzerinde bulnnduklannı söylemektedir. Bu davranış, herhangi bir vatandaştan veya bir öğretim üyesinden değil de, Anayasa müessesesi olan Universitenin kanunî temsilcisinden gelince, üzerinde Önemle dnrulmak ve sonuçlan çıkartılmak gerekir. Saym Rektöre göre, «Temel Hak ve Hürrriyetlerin korunması demokratik bir nizamın işlemesi için ana prensiptir. Tartışmaya giren her iki tarafm da gayesi işte bn prensipi gerçekleştirmektir. Görünüşte fikir aynlığı bn prensipi uygulama ve muhafaza için izlenecek yolnn tâyinine taalluk ediyor.» Evet! Demokratik nizamın, yalnız işliyebilmesi İçin değil, var olabilmesi için de, temel hak ve hürriyetlerifl sağlanması ilk şarttır. Ancak, özellikle Türkiyenin İkinci Cumhuriyet Anayasasında olduğu gibi, bu hak ve hürriyetler, esaslı surette düzenlenmis ve kuvvetli teminata bağlanmış ise, başkaca korunma tedbirlerine Dıtiyaç gösterDiez. Çünkfl, kanunun bn alana her müdahalesi, niteliği icabı, hak ve hürriyetlerin, korunmasmdan ziyade, sınırlanması ve kısıtlanması sonucunu doğurur. Hele tartışma konusu tasan ile getirilmek istenen tedbirler, bütün temel haklann mayası veya aşısı olan ve demokrasinin orta direğini teşkil eden düsünceleri açıklama ve yayma hürriyetlerini yok edecek derecede «konımaya» (!) yönelirse demokratik rejimin, işlemesine değil, varhğına son vermis olur. ı Genç kızların düşmelerinde rol oynıyan bazı nedenler Universite hocası! Üniversite dediğimiz zaman gönlümüzü ve kafamızı pek okşıyan bir kavramı dile getinniş oluruz. Saygt değer hocalann, erdemli profesörlerin bilim uğruna ahnteri döktükleri bir çatı.. aklın ışığıyla deneylerin birleşmesinden doğan bilgilerde tabiati ve toplumu yöneten kanunlann fceşfediidiği yer.. kütüphanelerinde gençlerin kaynaştığı bir Upınak.. ki orada küçük çıkarlann, aşağüık oyunlann, sahteciliğin, dalkavnkluğun yeri yoktur. Kâğıt üzerindeki anlamıyla böyle sandığmuz ünrversitenin Türkiyedeki ve dünyadaki gerçeği nedir? Amerikada Michigan üniversitesinin CJJL nı casuslnk merkezi haline geldiğini biliyoruz. Tür kiyede Erzurum Üniversitesini bir Amerikan üssü niteliğine sokmafc için çırpınan profesörlerin bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. Tıp Fakültelerindeki klinik ticaretini Mısırdaki sağır sultan duymnstur İktisat Fakültesindeki nice profesörlerm, ticaret odalan. ithalâtçı birlikleri, ve petrol kumpanyalaruım vüksek ücretli hizmetinde nic< marifetler gösterdikleri cümlenin malumudur. İşte bn zor ortamda, üniversitevi universite adına lâyık bir sayçı düzeyinde tutmak istiyen haysiyet sahibi hocalar da elbet vardır Bunlar siyasî ve iktisadî ikttfarlara satılmamış kişilerdir td 6ıgüı düşüncenin ve bağımsız bilimin savunucuları olarak Atatürk TÜrki yesindeki görevlerini yerine getinnekten çekinmezler. Nitekim bu hocalar siyasî iktidann çıkarmak istediği «Tedhlş Kanunu üstüne döşüncelerini cesaretle belirtrnekten çekinmemişler dir. Üniversite öğretim öyesi olmnş bir insanı bırakınız, kendini bilen hiç bir vatandaş siyasî iktidann getirmek istediği Tedhiş Kanunu nn savunamaz. Vatandaş haysiyet ve özgürlüklerini kundaklıyan memleketi «simsiyah» bir rejime götürecek olan bu kanun karsısına çıkmak bir bilim meselesi değildir bir üniversite meselesi değildir; vatandaşlık sıfatının kaçınıunaz bir görevidir. Ne var ki bu görevi yerine getiren üniversite hocalannın karşısına lstanbul Üniversitesi Rektörü çıkarak bir takun masallar söylüyor Bunun yarusıra «ciddî» sözler söylemek gösterişinde gtilünçleşen, Efendım, universite hocalan polemiğe glrmemell, siyasete kanşmamalı.. gibisinden bir takım Ififlar ediliyor. Oysa başta üniversite rektörleri olmak üzere çoğu üniversite öğretim üyeleri, gutlaklarma kadar siyasetin içindedirler ve nicesinin eski ve yeni marifetleri kimsenin meçhulü değildir. Menderes şaksafcçüığında meşhur olup Amerikan nfifuzunun Türkiyedeki gelişmelerine kapılar açmak yolunda cümlesinin tutumlan politikanm bem de en olumsuz çerçevesi içine girer. Şhndi bn kişilerin Tedhiş Kanunnnu savuı.mava geçmeleri. bırakınız profesörlük cfibbesini, hademe üniformasına bile yakışmaz. Bilim tarihine bir parçacık eÖ7 atanlar, gerçeh üniversite bocaIariyle siyasi iktidarlar arasmdaki çatışmamn yüzyıllardanberi sürdüğünü de bilirler. 1633 te Galileo Ençizisyon mahkemesi önünde niçin hesap veriyordu? Dünya evrenin merkezi değildir, ve güneşin çevresinde döner, dediği zaman bir bilimsel gerçeği dile getirmişti Galileo; ama o zamanın toplumuna göre politika da yapmıştı. Çünkü o çağm teokratik siyasî Iktidannın otoritesine karşı çıkmıştı. Galileo bunun içindir ki siyasî dini iktidar eliyle» mahkemelere düşmüşrür. Aradan zaman geçti. Üniversiteler ile siyasi iktidarlar, arasmdaki çatışma bittniş değildir. Amerikadan İspanyaya ve Türkiyeye kadar çeşitli ülkelerde görülen bu çatışma sadece flzlk büimler alanından sosyal hilimler alanma baymış durumdadır. «Unıversıte hocalan siyasete karışmamah» diyenier bilmelidlrler ki üniversite hocalan iktisat ve siyaset kürsülerinde durmadan politika yapmaktadırlar. Üniversitelerimizde okunan iktisat ve siyaset dersleri gerçekte kapitalizmin ideolojisini gençlerimize aşılayan bilgilerle donanmıştır. Bn politikaya karşı çıkan bocatarımız da elbette vardır flniversitede.. Ama onlan yok etmek, ya da «nötralizen etmek için ne gibi dolapların ve dümenlerin çevrüdiğini de bilmiyen kaunanuştır. Siyasi iktidarlara yamanıp klinik ticareti yapan rektörlere, ve ticaret odalannda kompradorların hızmetine girip baysfyetlerini satan profesörlere bizim ihtiyacımız yoktur. Gerçekten bilim haysiyetinc sahip, uşaklıktan hoşlanmıyan, paraya satılmıyan, özgürlükten ve milji bağımsızlıktan yana hocalar Türkiyemizin kurtuluşu için gereklldir. Bilim, uşaklaşmış toplumlarda değil, özgür düşünceyi tatmış topiumlarda gelisir. Her devirde siyasî iktidann uşaklığına talip olanlann bilim adına söyliyecekleri tek lâf yoktur. O derekede bulunan kişilerdir ki üniversite kürsülerini ve kliniklerini ticaretlerinin tezgâhı haline getirmişlerdr. I leştikleri ve uygulamakta olduklan müşterek bir fikir hürriyetl anlayışı vardır ve bu 1961 Anayasasında kabul edilmiştir. Her fırsatta medeniyetçi ve hürriyetçi olduğumuzu tekrar etmek ve fakat, düşünce özgürlüğü söz konusu olunca, memleket ve mfllet şartlannı ileri sürmek ve bu bahane ile hürriyetleri yok etmeye kalkışmak her halde bağdastınlamaz. Çünkü Türkiye ya demokntik bir devlettir, ya da otoriter bir rejime sahiptir; Anayasasının birinciyi kabul edip, idaresinin ikinci biçimde olması mümkün değildir. Daha doğrusu, buna girişüirse, demokrasj değil, parlâmenter faşizm olur. aldı demokrasisinl K rejimki, Türkiye, Bata ülkelerin üzerinde«iyasl modeli olarak aldığına göre; bizöm için, bütün medenî ve hürriyetçi bir• ••I • ••I •••I ı Halis ÖZGÜ olıun, bu halın bir alışkanlık göstermesinde yapılan işin, çevrenin, diğer sosyal faktörlerın ve »efaletin olumsuz etkiien genıs ölçüde rol oynamaktadırlar. Bu alışkanhğı kazanan kızların çoğu ergenlik çağını asarlar. Yetiskinlik çağına girerler. Genel olarak, normal ailelerden gelen ve gerek vücut, gerekse ruh bakımmdan normal olan kızlar 18 yasından önce, çeşitli nedenler yuzunden düşseler bile, kendilerini toparlayabilirler. Normal hayata dönebilırler. Yap tıkları işten utanırlar. Pişmanlık duyarlar. Çevrelerinin anlayışlı davranışlan ile çabuk kurtulmak irakânını bulurlar. Düşen genç kızlann sayısı «»nıldığından çok azdır. Azdır; çunkü, genç kızların çoğu temiz, saf. kalmak arzusunu duyarlar. Mutlu bir yuva özlemıyle değerlenirler. çektir. Bir süre önce Fransa'da yapılan bir istatistikte, Paris'te görülen frengi hastalığının yüzde dokuzunun genel evlerde çalışan kadınlardan, yüzde dokuzunun da gizlı olarak fuhuş yapan kadınlardan meydana geldiği, evli kadınlann ise bu hastalığın yayılmasmda yüzde dört oranında rol oynadıklan gorülmüştur Isvıçre'de, Cenevre şehrinde aşağı yukarı aynı yıllarda yapılan bir istatistikte de 603 frengı olayında şu sonuçlar e'de edı!miştir : Genelevlerde çalışan kadınlardan frengiye tutulan erkeklerin toplamı 73, Evli kadınlardan frengiye yakalanan erkeklenn toplamı 47, Dost kadınlardan frengıye yakalanan erkeklenn toplamı 284, Hızmetçılerden fren giye tutulan erkeklerin toplamı 57, Gizli çalışan kadınlardan frengiye yakalanan erkeklerin toplamı 204. aîaı • ••ı Bu itibarla tasanya karşı çıkanlann çabası, Saym Rektörün mübalâğaü saydığından çok fazla ağır bir durumun ve ciddi bir havanın iktidar tarafından yaratıüııış olmasından üeri gelnaektcdir. Fakat, Sayın Rektör, demecine karşı gösterflen tepkflere verdiği cerapta; metninin tsm ve dikkatle okunmamış obnası dolayısiyle yanlıs anlaşıldığını ileri sflrerek, tasanya karşı çıkanlann memlekette tehlikeli durum ve polemik sahası açma yolnnda olduklan görüşünde ısrar etmekte ve herhangi bir tesir altında konuşmadığım belirtmek için de, Üniversite açış nutkunda yer alan «bu çeşit düşünce akımlarının husule getirdiği dalgalann, en köklü ve kuvvetll dalçakıranın üniversiteler olduğu» seklindeki eski resmi beyananı tekrarlamaktadır. Oniversitelerin bir memlekette fikir cereyanlannın dalgakıranı nu, yoksa kaynagı ve öncüsü mü olmak gerektiği önemll ve ayrı me•selesini bir tarafa bırakırsak; böylece sayın rektörün demecinde sırf şahsî kanaatlerini if»de ettigini iddiaya imkân verebilecek olan «bence» sözefifünün bn maksatla kullanılmadığını, aksine temsilcisi oldugn Istanbul Üniversitesi adına konnstnğunu kabul ve te'yid ettifi ortaya çıkar. Bildifimize göre, tstanbal Üniversitesinin hiçbir organı, rektörüne tasan konnsunda herbangi bir beyanda bulnnması için yetki veya müsaade vermemişlir. RektSrler, kendi insiyatif ve iradeleri ile Üniversiteleri, ilmi mnbtariyet alanında ilzam edemezler. Her öğretim üyesi, kendi adına olmak kayıt ve şartivle, ilmî kanaat ve görüsünü açıklamakta tamamen serbesttir. Fakat, idarî ve özellikle temsilî görevi de bnlonan öğretim üyeleri, hele ihtisas alanlan dısında beyanda bulunduklan zaman, bilim adamı sıfativle konastaklannı tasrih etseler de etmeseler de, sözleri mutlaka mensup oldnklan müesseseye maledilir. Onun için, sayın rektör demecinin şahsî düşüncelerinden ibaret bulunda&nnn hiçbir suretle söyleyemez. • »•• • *•• •••• • ••• >«•• •••• wmmm m >••• • ••• :::: •••« Bizdekinin bemeri nnun hiç «öz götürmiyen delfli, tspanyada Franko idaresinin, son zamanlarda işçi ve öğrenciler arasmda rejime karşı mukavemet hareketlerinin artması üzerine, bizde ortaya atılan tasandaki hükümlerin aym veya benzeri şiddetli tedbir ve müeyyidelerin, diktatörlüğün otuzuncu yıIında ve bugünlerde Ceza Kanununun siyasî suçlara ait maddelerine konalmakta olmasıdır. İşte bu sebeplerle, Saym tektörün iddiasının aksine, tasanyı hanrlayanlarla ona karşı çıkanlar arasmda, sadece prensipin uygulama metodunda değil, prensipin kendisinde, yani «koruma» (!) tedbirlerinin kabulü halinde asıl rejimin alacağı nitelik üzerinde büyük anlaşmazlık vardır. Taraflarm içinde bulunduklan böyle esasa ilişkin bir nyuşmazlığı, Osmanlı telifçiliği İle çözümlemeye ise, hiç imkân yoktur. Nitekim, Saym Rektör de, söz konusu görüşler arasmdaki bn aykinlığı sezinJemiş olacak ki, «çeşitli yönleriyle büyük önem arzeden böyle bir konuda, konuşulacak ve düşünülecek çok taraflar vardır.» demek zorunda kalnuştır. Fakat, bu , ^Jfonunun «profane» j olmasına rağmen, «henüz, fikir hürriyetinin dünya yüzünde bütün ilim «tbjmlan ve çeşitli toplumlann birleştikleri bir tarifinin yapıldığını iddia etmek mümkün değildir» demekten de kendini alamamıştır. Oysa, çeşitli doktrinlerden hareket eden ilim adamlan ile iktisadî ve sosyal düzenleri farklı toplumlar, genel olarak özgürlük kavramı üzerinde birleşmemekte iseler de; değişik sistemler çercevesinde düşünce hürriyetinin nitelik ve nicelik bakımından aynı olduğu kabul edilmektedir. Örneğin, Amerikalı, Sovyet hukuku ve siyaseti uzmanı Prof. Hazard, S.S.C.B. ile A.B.D. nde basın hürriyetlerinin sosyalist ve kapitalist sistemler yönünden aynı mahiyet ve derecede olduğunu ortaya koymuştar. •••• •••• •••• I •••• •••• •••• •••» •;;• •••• •••• •••• •••• enç kızların düşmeleriyle ıl gili araştırmalar, Incelemeler yapan bazı psikologlara ve psıkanalıstlere göre burada çeşitli nedenler rol oynamaktadır. Onlara nazaran, sağlam bîr ahlâk anlayışma sahip olmayan, anneleri, babaları ile anlaşamayan. terkedılme duygusunun etküerini duyan, cinsel bakımdan zamanından once gelişen, olgunlaşan kızlar daha çabuk ve kolaylıkla düşebılirler. Bütün bunlardan başka, çalışmaktan hoşlanmayan, zamanlarım bos geçiren, kendilerini fazla beğenen, baskaları tarafından beğemlmek ten aşırı derecede hoşlanan, her yerde ve her zaman başkalarından üstün görünmek, herkes tarafından ve herkesten fazla ovülmek isteyen, eğlenceye fazla duşkün olan, süsü çok seven genç kızlar da bu tehlike ile karşılaşabilirler. Yeterli ve gerekli bir yaradılışla dünyaya gelmeyen ve ıyı bir eğitim gdrmeyen kızlar erınlik çağında, 16 yaşından önce cinsiyet hayatlarının etkilerı, zorlamalan ile tehlikeli tecrubeler yapabilirler. Bu gibi hallerde, genç kızlar ilk tecrübe karşısında bir tiksinti duyabilirler. Buna rağmen, hazin durumlarından kolay kolay uzaklaşamazlar. Ister istemez yeni durumlarını benimsemeğe çalışırlar ve böylelikle, yeni hayatlanna alısırlar. 6 Fuhşun tehlikeleri uhuşla ilgilî araştırmalar, ıncelemeler yapan birçok psikologlara ve psıkanalıstlere göre fuhuş bir çeşit sinir hastalığıdır. Fuhuş yapan kadınları ve genç kızları birer sinir hastası gıbi sayabiliriz. Bu konuda yapılan diğer arastınnalar ıse bu görüşü taro olarak destekleyiei mahiyette sonuçlara ulaşmamışlardır. Gerçekten bu araştırmalar, gerek vücut, gerekse ruh bakımından normal olan bir çok genç kızlann ve kadınlann bu yolu seçtikleri görülmüstür. Yine bazı arastırmalara göre, genç kızları ve kadınları fuhuşa iten başhca neden sinir hastahkları değildir. Sinir hastalığı onlarda 'bir neden olmaktan ziyade bir sonuçtur. Fuhuş yapan kadın her seyden önce bir suçluluk, gunahkârlık duygusunu duyar. Aşağı ' lık kompleksinin bunaltıcı etkileriyle karşılaşır. Kendisini önemsiz, değersiz bir insan gibi görür Güven içinde bulamaz. Kendisini topluluğun dışında bulur. Baskaları tarafından istenmeyen, hakir görülen bir varlık halinde tanır. Onun genelevlerin, randevu evinin sahibıne ve kendisine aracılık yapan kimselere karşı yakınlık duymasının nedenlerinden biri de budur. Korunma ihtiy,acını duymasıdır.i Hiç olmazsa bazı kimseler tarafından lstfenen, Ttorunan bir varlık halinde kendisini tanımak arzusunu duymasıdır. Bazı kimselere hakim olduğunu görebilmesidir Fuhuş yapan kadın kendisini verdiği erkeğe karşı bir ılgi duymaz. Hatta ondan nefret eder. Buna karşılık genelevi ve randevu evini idare eden kimseye, özellikle, kendisine aracılık yapan insana bağlanır. Tanınmış psikanalistlerden Flexner bu konuda şöyle demektedır: «Bu bağlılığın temelini meydana getiren psikolojik unsnrlar sefkat ve sahip olma dnygusudur. Kadının aşınmış, körlesmis vicdanı onu bu fiata satın almaktan isyan etmiyorj» u kadınlann söz konusu kimselere karşı duydukları bağhhk duygusal hayatlarının en son sığınağını meydana getirmektedir. Bu kadınlar bu bağhlığı aşın derecede arzu ederler. Bunun en önemli nedenlerinden biri onların maddî bakımdan kendilerine bağlı olmaları, ihtiyaç duymalarıdır. Para bakımından kendilerine tâbi olanlara yardım edebilmek hususu bu kadınlarda annehk içgudusunü harekete getirir. Bu kadınlar kendilerini sömürenleri severler. Severler; çünkü, bunlann durumlarında çocukluğa ait bir şeyler vardır. Bunun için bu kimselere karşı kendilerinde annelik duygusunu duyarlar. Bu ise onların bilinçaltlan için bir çesit telâfi ve şereftir. öte yandan, bu kadınlarda yer alan ve tabiî bir mahiyet taşıyan mazoşizma da bundan yarar lanır Onların sokaklarda karşılaştıklan hakaretleri, dolayısiyle, ruhlannda yer alan aşağıhk kompleksini yok etmeyi amaç edinen telâfi edici bir mahiyet alır. Kadınlann bu kimselerle kurdukları münasebetlerde mazoşizmalan menfaatten uzak hareketleriyle fedakârlık şeklini alır. Para karşılığında soyunan ve kendilerini teslim eden bu kadmlar, böj'lelikle paralı, kudretli insanları, daha doğrusu kendilerine aşağılıklarını duyurtan kimseleri, paralarından, dolayısiyle üstünlüklerinden yoksun edebileceklerini sanırlar. Fuhus yapan kadmlar hâkim olmadıkları erkekleri sevemezler. F Sonuç aha önce de belırtmeğe çalıştığımız gıbi, ınsan hayatında butun olaylar, evrende olduğu gıbi, sadece birer sonuçturlar. Zararlı sonuçlar ise ancak nedenleriyle beraber yok edilebüirler. Genç kızlann düşmelerini önlemenin en iyi yolu onları aydinlatmaktır. Onlara, cinsiyet hayatlan ile ilgili gerekli bilgiler vermektir. Onlarda sağlam bir ahlâk anlayışını yaratmaktır. Genç kızlann zıhin bakımından gerektiği gibi gehşmelerını sağlamaktır. Onlann iradelerını çalısma alışkanhğı ile dısıplınlı bir hale getirmektir. Iyı bir çalısma ahşkanlığını kazanmış olan kızlar kendilerini iç ve dış tehlikelerden koruyabilırler. Uzun bir öğrenimin zorunlu kıldığı zihinsel faaliyet genç kızlar için etkın bir koruyucu rolünü oynar. öte yandan, ev işleri de genç kızı bütün tehlikelerden uzak bulunduracak olan annelik duygusunu geliştirir. Aynı şekilde, genç kızların kendilerine uyan sporlarla uğraşmalan, güzel sanatla ilgilenmeleri yararlı sonuçlar verir. Genç kızlar bu şekilde kendileri için zararlı olabilecek bazı bilinçaltı duygulannı yüceltmek, yaratıcı birer güç haline getirmek imkânını elde ederler uhuş, sosyal, ekonomik olduğu kadar psikolojik bir fenomendir. Böyle olunca işi psikolojik bakımdan da ele almamız gerekmektedır. Kızlann cinsiyet eğitimine büyük bir önem verilmelidir. Fuhuş yapan kadınları insanhktan uzaklaşmış, hâkir varlıklar halinde görmemelidir. Fuhuş yapan kadınlar fazla ıztırap çeken ınsanlardır. Ruh ahenklerini, dengelerini kay betmişlerdir. Onlan kurtarmanın çaresi her şeyden önce onlarda insanlık bilincini yeniden yaratmaktır. Onlarda, her seylerinin bitmediği düşüncesini meydana getirmektir. Onlan varlıklarını saran, surekli olarak sarsan, iç dünyalannı bunaltan, kemiren aşağıhk kompleksinin etkilerinden kurtarmaktır. Onlarda yeni bir varlık düzenini kurmaktır. Onlan, bilinçaltlarında faahyette bulunan ve hazın akıbetlerine sürükleyen nedenlerin etkilerinden uzaklaştırmaktır. Yer yüzünde en kötü sayılabilecek bir insan bile iyi olmak arzusunu tamamiyle kaybetmez. D Askın rolu enç kızlar vardır. Sevdikleri erkekler karşısında kendılerini koruyamazlar. Kendilerine hâkım olamazlar. Âşıklarını sevindirmek, memnun etmek için kendilerini bırakırlar. Sevgililerini kaybetmemek, »evgililerinin başka kadınlara yaklaşmalarını önlemek için her seyi göze ahrlar. Bu duruma düşen genç kızlardan bazılan artık ken dilerine karşı saygı duymazlar. Rayatlannı değiştirmek için gerekli çaba gösteremezler. Böylece de tamamiyle düjerler. Aşk uğruna düşen ve sevgilisi tarafından terkedilen genç kızın yeni durumunu devam ettirmesinin, hayatını değiştirmeğe çalışmamasmın onemli nedenlerinden biri de eski sevgilisinden öç almak istemesidir. Bir başka veya birçok erkeklerin olmakta devam etmesi suretiyle terkedilmesinin acılarını unutmağa uğraşmasıdır. Kendisini erkekler tarafından kolaylıkla terkedilebılen bir varlık olarak tanımak ıstememesidir 6 ••*• • «•• Sonuc Halbuki, Üniversitenln ilmi muhtariyeti, rektörünün «erbest ve şahsî iradesiyle, onu iktidann yanında ve destekleyiei rolünde göstermek için değildir. Bunnn tamamen aksine, bilimsel özerklik, üniversitelerin ve öğretim uyelerinin, siyaset »renasmda rol slan iktidar ve ranhalefetlerin karsısınds ayni megafrde tarafsız ve objektif bnlunmalannı, sadeee ilmî verileri ve gerçekleri dile getirmelerinj gerektirir. Bn bakımdan, hiçbir ılyasî parti mensnba oimayan ve tasanya karsı bilimsel düşünce ve görüşlerini açıklamakla kannnî görevlerini yerine getiren öğretim üyeleri taraf tntmakla itham edilemez; ama, temsilci sıfatını yanlıs ve zararlı olarak kullanan lstanbul üniversitesinin sayın rektörü, müesseseyi ve muhtariyetinl zedelemis bnlandağnndan, bnnon gereğini yapması, kendisi yapmadığı takdirde, Üniversitenin «supreme» organımn ayni sonncn doğuracak bir tntnm seçmesi lâzımdır. ammm • ••• • ••• • ••« • !•• • •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••«••I • ••• MEV L t f F RAGIP BflLCIOGLlPnun ebediyete intikalinin 40 ınca gününe tesadüf eden 30 Mart 1967 perşembe günü öğle namazuu mutaakıp Şişli Camii Şeriünde ruhuna ithaf edilmek üzere Kur'an ve Mevlit kıraat edilecektir. Akraba, dost ve bütün dindaşlarımizın teşrifleri rica olunur. AİLESİ Cumuuriyet 3198 | Eşim ve Babamız Yuksek MOhendis, Mfiteahhlt Pişmanlık ve yeni «•••••••»••••••••••••••••«••«•••••>•••••••••••••••••«•••••«•••••••••«••»•ı ••«•••••••••••»•••••«»«•••••••••••••••••••••«•••••«•«••••••••••••••••»«I • ••••••••>«•«>••••••••••••••••« •••••••>•••>•«•«•••••«•••••••••• •«••••••••! B hayafa dönüş arzusu utun bunlara rağmen, ilk düşmelerin psikolojik ve fıziyolojık nedenleri ne olursa Aylâk Musa B KOÇ HOLDİNG A. Ş. PERSONEL ARIYOR 1) Yeni kurulacak büyük bir imalât şirketi için: a. GENEL MÜDÜR : En az 5 yıl üst kademe sevk ve idare tecrübesi olmalı, İngilizce ve Almancayı çok iyi bilmelidir b. TEKNİK MÜDÜR : En az 5 yıl fabrika müdürlüğü yapmış olmalı, İngilizce veya Almancayı çok iyi bilmelidir. SATIŞ MÜDÜRÜ : En az 5 yıl büyük bir şirketin satış müdürlüğünü yapnuş olmalı, İngilizce ve Almanca (veya Fransızca) dillerini çok iyi bilmelidir. İhracat tecrübesi olanlar tercih edilir. İsteklilerden 45 yaşını aşkın olmıyanlar, gıda veya ilgili endüstri kollarmda tecrübesi bulunanlar tercih edilecektir. 2) SANAYİ MÜHENDİSİ : En az 3 yıl tecrübesi olmalı, iyi ingilizce bilmelidir. Müracaatlar gizli tutulacaktu. İsteklilerin saat 14,30 18,00 arası 49 61 00 dan PERSONEL MÜDÜRÜNÜ aramaları rica olunur. Yeni Ajans: 2304/3182 c TEŞEKKÜR Çok kıymetli babamız, afle relsimiz Emekli Piyade Albayı Arif Hikmet Çetin'in kısa suren hastalığı esnasında bütün yardımlan yapan örnek insan değerli hocamız sayın Prof. Dr. OSMAN BARLAS'a, son gecesinde büyük gayret sarfederek elden geleni yapan fedakâr arkadaşlarımız Prof. Dr. AYHAN SONGAR'a ve Doç. Dr. ALl EKMEKÇt'ye, hastalığı müddetince feragatle yardımcı olan arkadaşımız Dr. GÜLEN ÖNOL'a ve diğer Doktor arkadaşlarımıza, cenaze törenine iştirak eden, çelenk gönderen, telefon, telgraf, mektup veya bizzat teşrifleri ile acımızı paylaşan akraba, komşu, tamdık ve dostlanmıza, îstanbul Tıp Fakültesi Mıkrobiyoloji ve Salgınlar Bilgisi kürsü ailesine ve Kızılay lstanbul Müdürlügüne en derin sükranlanmızı arzederiz. AÎLESİ (Cumhuriyet : 3180) ÜNlVERStTELİLER Köylerinizde Okul tnşasına Tszın îardım Ediniz. İYİ AHLÂK DERNEĞ1 R. Ayçiçekyağı Satınalınacaktır Ereğli Kömürleri İşlefmesi Müessesesi Müdaıiiiğanden: 1 Tsahhfidfinü ifa edemiyen müteahhit nam ve hesabına olmak üzere, şartnamesine göre 1000 teneke (17 ton) R. Ayçiçekyağı kapalı zarf usulü ile aatmalınacaktır. 2 Teklif zarfları 18/4/1967 salı gunfl saat 15 te Zonguldak'ta Ereğli Kömürleri tşletmesi (EJCİ) Tiearet Materyel Müdürlüğünde açılacakbr. 3 Teklif mektuplan ve geçici teminatlar ayni gün saat 12 y« kadar EK.İ Özel Bfiro Şefligiııe •erilmif olacaktır. 4 Şartnameler Zoaguldak|ta ELKİ Ticaret Materyel Müdürlüğünden, Ankara'da TKİ Kurumu Genel Müdurlüğü Ticaret ve Materyel Müdürlüğünden. İznuVde Kömür Saüs ve Tevzi Müessesesi Müdürlüğünden v« İstanbul'da Beyoğlu tstiklâl Caddesi Deva Çıkmazı Sümer Han kat 45 TKİ Satmalma Müdürlüğünden alınabilir. 5 500 tenekelik kısml teklifler de nazan itibare alınabilir. 6 Müessese iholeyi yapıp yapmamakta veya diledlğlne yapmakta serbesttir. ADANA BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN 1 Şehrimizınrauhtelifmahallelerine döşenecek ıçmesu borusu işi, 2490 sayılı kanuna tevfıkan kapah zarf usuliyle eksiltme ile yaptırılacaktır. 2 Bu işlenn ıhale tarih ve saati aşağıda gösterilmistir. 3 Hazırlanacak teklif mektuplan ihaleden bir saat önce Encümene verilmış olacaktır. Vâkı gecikmeler nazan itibare alınmaz. 4 İsteklılerin ihaleden 3 günden ewe! şimdiye kadar yaptıklan işleri göstererek belge almalan şarttır Keşif bedeli Geoicı teminat Ihale tarih! thale saati (70.369.05) (75.880.50) (84.873.15) (90 539 75) (42.501.89) Natura ve Naturadent PORSELEN DİŞLERI Batı Almanya ZAHNFABRIK BAD NAUHEİM yapısı olup kırılmaz sararmaz ve keskinliklerini daima muhafaza eden ve itjmada şayan yegâne dişlerdir. Taklitlerinden sakınınîz. Toptan Satış Deposu: ORHAN BIÇAKÇI Çarşıkapı Cad. No: 14 Tel: 22 29 24 Cumhuriyet 3179 Ftıhus ve frengi S on zamanlarda basınımızda fuhuşla beraber hastahkların, özellikle, frengi hastalığımn arttığı belirtilmektedir. Fuhuşun frenginin artmasında önemli bir rol oynadığı bir ger BÜYÜK KAYIBIMIZ Türk Basın Birliği Genel Başkanı ve Türk basmınm mfimtaz siması, değerli gazeteci ve romancı Tl. (5277 S8) Tl. (569105) • (6365.50) • (6790.50) . (3187.64) > 11 4.1967 11 4.1967 11 4.1967 11 4.1967 11.4.1967 15.00 15.00 15.00 15.00 15.00 lstanbul Sanayi Odasından 5590 sayılı Odalar Kanunu mucibince tnart ayı sonuna kadar ödenmiyen yıllık aidatm %50 fazlasiyle tediyesi gerekmektedır. Üyelerimızin zamlı tahsile meydan bırakmamak üzer» 1967 yüı aidatmı mart ayı sonuna kadar ödemeleri rica olunur. (Basın 12472/3177) ETHEM İZZET BENİCE 28.3.1967 günü Hakkın rahmetine kavuşmustur. Üyelerimize ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. TÜRK BASTN BİRLİĞİ İDARE HEYETİ Cenazesi bugün öğ!e namazuu mutaakıp Faüh Camiinden abnıp Edimekapı ŞehitligindeM ail* kabristanlıgma tevdl edilecektir. Reklâmdlık 1149/3190 (Basın Ç. 365L26S9/3178)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle