20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE ÎKf 16 Nisan 1966 CUMHURtYET YARIN: BİR GURBET BAYRAMI Sabahattin EYÜBOĞLU i::E::f Smemleketi gerçekten seven ve bn memleketin gerçekten sevdiği güzel insan, dünyaya bir ene 1922. Mustafa Kemsl konnşnyor, ba yeni renk, bir yenl tes getirmiş, yaşamaya değer bir yaşantısı olmnş, dogru blldifine kellesinl koymuş, herkeslerden önce en gücsüz Doğu devletlerinden biri olarak en güclü Batı devletlerine karşı savasmış, Saraya karşı halktan, gerilige karşı ilerilikten, karanlığa karşı ısıktan yana bayrak açmış, verdiği sözü tutmnş, tnttugunu koparmış, sahipsiz Tfirke sahip çıkmış Atatürk konnşnyor. Az ve öt söyliyecek, dinleyin; söyledikleTİnin en küçük sesi üstünde nzun uzun düşünün; o zamanki dilini kendisinin de sevmeyip değiştirdiğini düsünerek sözünün özüne vann : «Efendiler, asırlardan beri milletimizi idare eden hükumetler, tamimi maarif arzusunu izhar edememislerdir. Ancak, bu arzularına vusul için sarkı ve garbı taklitten kurtulamadıklarından, netice milletin cehilden kurtulamamasına müncer olmustur. Bu hazin hakikat karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz maarif siyasetiraizİQ hututi esasiyesi su olmahdır : Demiştim ki, bu memleketin sahibi aslisi ve heyeti içtimaiyemizin unsuri esasisi köylüdür. lşte bu köylü, bugüne kadar, nuri maariften mahrum bırakılmıştır. Binaenaleyh bizim takip edeceğimiz maarif siyasetinin temeli evvelâ mevcut cehli izale etmektir. Teferruata girmekten içtinaben bu fikrimi birkaç kelime ile tavzih etmek için dıyebilirim ki, alelıtlak umum köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihî, ve ahlâkî malumat vermek ve âmali erbaayı öğretmek maarif programımızın ilk hedefidir.» Bn föılerl »öyleyen jenç, benim Kvgill 8ğrencilerimden blri, bugün nerdedir bilmiyorum. O gece söylediklerini unutmuş da olabilir bugün; çünkü insanlar arasında Atatürk gibt, înönfl gibi sözlerinin eri olanlar binde blrdir. Ama gerçek degismis defildir: Türkiye, Atatürk'ün dediği gibi, çoğunluğn köylü olan ve geleceği bu köylünün nyanmasına bağlı bir millettir. Bu milleti emperyalizm canavannın ağzından knrtaran Aiatürk ve Inönü gibi gerçekten yürekli, kafalı ve sabırlı insanlann karşısında bn memleketi bin yıllardır sömüren, sömürmesinl bilen, güç karşısında sinip fırsat bekleyen, paranın büyülerden büyülü gücünü kulianan sinsi insanlar vardır. Bu insanlar yeni Türkiye'nin mutsuz ve bilgisiz çoğunluğunn gerçek dostlanna karsı çıkarmanın yolnnu bnlmnş ve, Köy Enstitüleri gibi, Atatürk' ün yukandaki sözlerini gerçeklestirmek için kurulmuş ve gerçek demokrasinin bir yuvası olmaya vönelmiş bir kurumu çiçek açarken budamışIardı*. Ilericilik ve Gericilik osyal ilişkileri kapsamına alan herhangi bir yazı dayanağmı her şeyden evv«l pluralist bir düşünce metodundan alması icabeder. Bir toplum hakkında bir yargıda bulunabilmek için o toplumun ekonomi politik, psiko sosyal yanlarının bilincine ermek, estetik yargı yo luyla temel değerleri çıkarabilmek icabeder. Türkiyenin toplum ilişkileri bakımından değerini zaman süresı içinde incelemek sosyal bilim açısından o kadar zor değildir. Yalnız: (T) Sosyal düzeni yaratan nedenleri, (5) Ve bu nedenlerin toplum psıkolojisine olan etki lerı, (5) O memleketin tarihl aşamaları, © Dış devletler le olan ilişkileri (irade içi • irade dışı) değerlendirmek icabeder. Sayın Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ın «tlericilik ve gericilik» yazısına değinmek istiyorum. Yazar, yazısına sofizme karşı olduğu fikrini verdirttirebilecek elâstiki bir mantık anlayışı ıl« girmişse de kendisini sofist bir düşünceden kurtaramadığı kanaatını veriyor bize. Türkiyede mutluluktan yoksul insanlar otuz bir milyonun üzerinde ise ve bunlann mutlu olması düşünülüyorsa, sayın yazann da belirttiğı gibi bu bir ilericiliktir. Fakat hiç bir ferdî ve sosyal garantisi olmayan bu zavallı otuz bir milyon şahsa ferdî irade (mutlu azınlık) etki edecekse yazarın yazısından anlaşıldığına göre bu, gericiliğin ötesinde bir anlam taşır. Yazar, istemiyerek kaçındıkları sofizmin içine düşmüş olııyor. Temel yanlışlar! m S • >•• •••• • ••• ••• >••* Universitelerimiz bile da gelir. flkin bn kurumlarda taklitçilikten knrtulup çağdas dünya görüşüyle kendi koşullanmıza nygun, varlığımızın köklerine giden bir yol bnlmnşuz. Tüketici oknldan üretici okula geçmisiz, ezberciliğin yerine yaşayan, yaşatan bilgiyi koymuşuz; insano^Iunun seve seve, sevine sevine de çalısacagını, ise koşacağını kanıtlamısız; işçilikle öğrenciliği birlestirerek her ikisini de angarya olmaktan kurtartmısız; yeşermez boı kırlan yeşertmefe baslamışız. Sonra? Sonra kendi yaptığımızı düsmanımız gibi yıkmışız. Köy Enstitülerinin kurnlus yıllannda olumlu, verimli bir egitim ne mncizeler yaratabilecetini gören bizler saşarak soruyorduk birbirimize: Bn kadar kestirme. bu kadar bize göre, bize giden bir yola girmekte neden bu kadar geç kalmısız, diye. Meîer, tam tpr^ine. erken girmişiz o füzclmı yola. Daha doldn<nlacak cileleri varmıs Anadolu'nun. Gecenin ortasında öten horozlar, vakitsiz açan kaysı çiçekleriymis me|er Köy Enstitüleri. Daha sürüyle karanlık örücüleri. düsünce buzullan varmıs içimizde, dısımızda. Genç t niversitelerimiı bile hazır de*ilmiş henüz bn Kolomb yumurtasma, kendi bulusumuza, bin dereden sn getirip kavustuğumuz ısı^a. tmam Hatip okulları açmayı, yoksul Anadoln çoeuklarının beyinlerini. gözlerini karartmayı, oknilara din dersleri sokmayı milletimize daha uygun (yahnt milletimizi ancak bunlara lâyık) görenler varmıs Atatürk'ün partisi içinde, Atatürk'ün bilim tetirsinler diye Batı'da vıllar yılı okuttnğu gençler arasında. Mehmetçiğin kanı. alıntrri, gözyaşiyle rütbeler, cübbeler giyinip Mehmetçigin basına çorap, örümcek agı öreeekler çokmus henüz bn güzelim memlekette, bn cennete benzer cehennemde. öy Enstitüleri bu memlekette kurulmus, kuK anlamiylehalkçı, egitim kurnmlarının başınrnlacak gerçekçi, ilerici, kelimenin tam milli mühendisi de bn duruma işaretdım. O tarihten sonra Muhsin Ertuğrul'u birçok temsillerde çok bale «Ben daha iyi konuşuyorum d^ğil mi türkçe?.> diyor. Atatürk bu vatanda bir anıt olarak kaldıkça, bizler de Du anıtlardaki yaraları, yalnız çelenkler ve mitinglerle tedaviye kalkarsak, bu acı olaylar sürüp gider. O şimdi kalkıp, bn olaylan görseydi, heykellerine konan çelenkleri istemezdi. Onların yerine, ülküsüne yaraşır, okul, okullarımızı egitim araç ve gereçleriyle donatımını isterdi. Tobazlar, dış düşmanlar gibi Ona. kolay kolay teslim olmadılar. Onun r.asıl vatansevet olduğunu, gece gündüz demeyip nasıl ;a • lıştığını görerek boyun eğdiler. Mitingler, yobazlan korkutmaz, ancak müsbet ilmin ışıklarının vurduğu yerlerde onlar yok o lur. Milyonlarca Türk yavrusunu yobazlann ellıerinden kurtanaak hepimizin görevidir. Fakat bu Gardrop Atatürkçüleriyle olmaz. çı bunlardan faydalanabilmekte dir? Bu durumun farkında olan ve üzülen aydın Türk kadmlan da vardır. Maalesef çoğu meselelerimizde olduğu gibi bunda da «nutuk atma» dan öteye gidilmıyor. Toplum olarak en büyük kusurlanmızdan biri de, meseleleri görebildiğimiz halde kendi kendimize «Bu nasıl çözümlenebilir?» sorusunu sormayışımızdır. Bazen de sorduğumuz halde bir türlü tembelliği ve uyuşukluğu bir tarafa bırakmıyoruz. NELER YAPABİLİRİZ? vet, sizler aydın Türk kadınları olarak neler yapabilirsiniz? Sayın Tabak'ın belirttikleri gibi çokluk aydınlarımız şehirlerde. tek tük de kasabalarda bulunuyorlar. Buralarda Türk Kadmlar Birliği ve Yardımsevenler Derneği gibi örgütlendikleri halde j'ine de yeteri kadar faydah olamıyorlar. En basitinden; Ana ve Çocuk Sağlığı merkezlerine gönüllü olarak müracaat edıp onlarla haftanın belirli günlerinde köylere ve nahiyelere gidip ev ekonomisi, çocuk bakımı, hasta bakımı, yemek, dikiş, nakış, okuma kursları açamaz mısınız? Gaziantep gibi yerlerdeki çalışmalar göstermiştir ki, en iyi kadın kadına yardımcı olabilmektedir. Sayın Gülümser Tabak'ın dediklerinin tersine önce insanca yaşamayı öğretebilirseniz insan olduklarım anlamalan çok daha kolaylasır. Bn köy ve nahiyelerdeki balka, çevrelerinden çok ncuza temin edebildikleri malzeme ile nasıl daha iyi yaşanabilecegini sizler degil de kim öğretebilir? Hele bunlara tek tük teknik yardımlanmz da eklenince... Ne var ki salonları ve kabul günlerini bırakıp isi fiilivata döküp. hislerinde samimî olduğunu gösterebilen avdın Türk kadınları çok az görülüyor. Savgılarım'a. Kntsi ONrR Tıp öğrencisi E NaU UÇAR •••• •••• :::: •••• ••*• •••• •••• «••a Bu sözlerden doçdu miyorum. Mahsus çevirmiyorum ki, sayın okuyncnlarım, bu sözleri anlamak için s^ğa sola başvurup anlamaya çalışın, yeni Türkiye'yi kuranlar nerden gelmiş, nereye gitmek istemişler bilin. Bu acayip Türkçe üstünde kafa yormakla şunu anlıyacaksınız ki Atatürk, sevmekte haklı olduğumuz, düsmanlariyle haklı olarak savasacağımız bir iıisanoğln insandır ve kendi kendisini aşmasını bilmistir. Atatürk konuştuğu dille özlediği Türkiyenin uzlasamıyacağını anlayıp yeni bir Türkiye için yeni bir Türkçe gerektiğini anlamıs, anlamakla da kalmayıp dilini bile, degiştirilmesi en zor dilini bile değiştirmiş adamdır. Tnkanda sSylediklerini kendisi, halkın diline uymadığı için değiştirmiş, daha dogrusu milletini kendisi gibi konusmaga çağırmıştır. En 11eri insanlık bunu gerektirir iste: Gereğinde dilini bile değistirebilmek. Atatürk değismenin gerek1! oldngunn bilmis, bilmekle kalmayıp camnı degişme ülküsüne vermis ve herkesin değişmez sandıgını deçiştirmis insandır. Atatürk yaşamanın değişme olduğnnn bilen ve ba bilgisini uygulayan binde bir inşanlardan biridir. îşte, Köy Enstitüleri bn insanınTlS* sByledtgi sözlerden, yasanmış düşüncelerden doçmuştur. ustafa Kemarimizin bn mahsus özlediği, yarattığı, onsuz geleM O'nun gecikebilecek yenisözlerini daçevircek, ama çok Türkçeye Muhsin Ertıifjrııl olayı M iiii • ••• •••• • ••• •••• :::: •••• MESLENİN ÖZÜ * lericilik gerıcılik kavramları çözebilmek çok zor sorumlar değildir. Biz halkın emeğinın somürülmesinin karşısında mıyız? Devletin işliyen mekanizmasım halkın en zorunlu ihtiyaçlarından başhyarak, gittikçe ihtiyaç piramidini tamamhyabilen bir şekle sokabiliyor muyuz? Meselenin özü burada. Bu ister kapitalizmle olsun, ister sosyalizmle. Ne var ki, sayın yazarın sözünü ettiği batı devletierinin hangi koşullar altında sosyal adaleti gerçekleştirdiğidir. (Eatı d^vletlerindeki sosyal adalet nıü» nakaşası yazımızın konusu dısındadır). I •••• •••• :::: •••• •••• •••• •*•• """^ Yol biliniyor artık~~~ ir vahlanma kaöyle gibi görünse de. Yıpratılan B darkarşısında dejil bn söylediklerim, nedevrimler yanklar olsnn demenin bir yaran olmadıgını çoktan görmüslerdenim ben de. Bir acı gerçeği dile getirmek istiyomm, heC şeyin, ne kadar acı da olsa gerçeklere dayanılarak duıelecegine inanarak. Mutsuz olmasına mutsuz bn kutladıfımız bayram, ba kış'la ilk yaz arası 17 Nisan. Ama az bayram onun kadar candan, için için yaşayan umutlarla kutlanır. Tonguç Baba dirilir her yıl bugün, ve haber sorar ergeç yeniden knrulacak Enstitülerden. Ölümünden birkaç yıl önce Enstitülerin, sosyal reformların gecikmesine kurban gittiğini çok iyi anlamış ve, Enstitüleri diriltecek olan sosyal reformlan beklemeğe başlamıştı. Nitekim, 27 Mayıs sosyal devlet kavramiyle birlikte Enstitüler umudunu da getirmişti. Ama kara güc pusudaydı hâlâ. Kesti yine köylerin yolunn. Ama yol da çok daha iyi biliniyor artık, yolu kesen de. Görünen köy kıIavuz istemiyecek artık. Kösteklenmh bir kurum dığı bir dünya için, bir ülkti, bir düş için kurulmuş ve Atatürk'ün düşmanlan eliyle kösteklenmis bir kurumdur. Bunn böyle bilesiniz ey Atatürk'ü sevenler! Bugün Köy Enstitülerinin kurnlduğu, Türkiye'de hakları yenmiş insanların haklarının tamndığı ve demokrasinin sözünden önce özünün adlı adsız kahramanlarca gerçekleştirilmege başlandığı gündür. Yirmi yıl önce, 17 Nisanın anıldığı bir gecede bir köylü çocuğu Hasanoğlan'da, Anadolu'nun tam ortasında bir akşam üstü, kendi eliyle diktiği bir Atatürk heykelinin önünde şunu söylüyordn : «Anadolu köylüsü, Anadolu'yu açlıktan, susuzluktan, hastalıktan, gericilikten kurtaracaktır.» K Türkiye çoğunluğunu Atatürk'ün ozledigi, Çanakkale'de, Dumlupınar'da savaşırken tasarla öy Enstitüleri, yenl bir Türkiye kurmak, S&HAYİCİLERE ve SANAYİ ODALARINA DÜŞEN VAZJFELER Vehbi KOÇ :: :: •••a • ••• • ••a • III • ••• • ••• • 111 • aaa •••• • ••• •III • ••• •III • ••a • ••• • ••• •••a • ••• • ••a • ••• • ••• • ••• • III • ••• llll •••• •••• •m* n yıl Şubat ayında, İzmirde Türkiyenin muh•13 telif merkezlerinden gelmiş olan bayüerimizle yaptığımız senelik toplantımızda iki konu üzerinde durmuş ve Türkiyede 1965 yılının bu iki önemli olayına dikkati çekmiştim. Bunlardan birisi, 42 yıllık Cumhuriyet hayatımızda, sosyalist bir partinin 15 milletvekili Ue ilk defa Büyük Millet Meclisine girmesi ve seçim beyannamesinde gayesini sarih olarak ifade etmis bulunmasaydı. Bu gayeler arasında bugün özel sektöriin çâlışma alanına giren bir çok işlerin devletleştirilmesi isteğinin yer aldığı bilinmektedir. Diğeri ise beş yılda bir yapüan genel nüfus sayımınm da teyit etmiş olduğu gibi, her yıl, takriben 800 bin kişilik artış kaydeden nüfusumuzun 300 bin kişisine iş yaratılması sorunluğn meselemizdi. zel sektörün hedefi, demokratik bir nizam içinde, hürriyetlerimizden fedakârlık yapmadan çalışmak, yaşamak ve memleketimizi kalkındırmak olduğuna göre; bu iki konu üzerinde sanayiciierimize, Sanayi Odaları Meclislerine ve Sanayi Odaları Y6netim Kurullanna çok önemli vazifeler düşmektedir. Bu çalışma zarureti aynı önemle tüccarımıza ve Ticaret Odalanmıza da düşmektedir. önümivıdeki bir kaç yıl içinde, özel sektör, davranılşariyle ve tutumu ile kuvvetle ayakta durmayı basarabilirse, Türkiyede özel sektörün yıkılması tehlikesi ortadan kalkmış olacaktır. İktisadi bakımdan Türkiyenin gözü ve kulağı İstanbuldadır. Türkiye sanayiinin en mühim kısmı İstanbulda kurulmuştur. Dolayısiyle, meselelerimize çözüm yolu bulunmasında, tstanbul Sanayi Odasına hakikaten çok önemli vazifeler düşmektedir. Bunun içindir ki, İstanbul Sanayi Odası bazı önemli konulara el atmab ve Türkiyedeki diğer meslckî kuruluşlara önderlik etmelidir. İstanbul Sanayi Odasının ele alması icabeden hayati konulardan birisi, kendi kendimizi kontroi anlayışmı benimsemek ve bu anlayışı kendi mensupiarma da benimsetmektir. Bizler, kendi kendimizi kontroi edip bu memlekete hizmette bulunduğumuzu ispat etmezsek. bilmeliyiz ki. yaşamamız çok güç olacaktır. Bir hükümet müdahalesi olmadan, herhangi bir işimizde aksıyan taranarımızı artık kendi teşekküllerimiz ortaya çıkartmak ve bu aksaklıklan düzeltmek mecburiyetindedir. Zira, devletin müdahale ettiği işlerde, kanunlann ve hübümet kararlannın getirdiği tedbirler çok sert olmakta ve neticede bu •ert tedbirlerden hem memleket, hem de özel tefebbüı büyük zararlara uğramakUdır. Millî Korunma Kanununun Utbik edildiği devreleri bütün arkadaşlanm hatırüyacaklardır. İşte, artık böyle devirlerin geri gelmemesi için, Sanayi ve Ticaret Odalan gibi meslekî kuruluslann, kendi bünyeleri içinde ve kendi teşkilâtlariyle: Sanayi ham maddelerinin ithal fiyatlannı, Mamul malların ithal fiyatlannı, Gelir vergisi tatbikatmda, noksan vergi ve* renleri, metodlu bir şekilde kontrol etmelidirler. Böylece, bizler, .kendi meslekî kuruluşlarunız vasıtasiyle, aksıyan taraflanmızı ortaya koyar, hatalarımızı ve noksanlarımızı kendi tedbirlerimizle düzelterek hükümetlere yardımcı olursak; özel teşcbbüs fikrine karşı duranlann, tezlerini halka benimsetmek için kullandıkları bütün silâhlarım ellerinden alır ve kamu oyunu kendi dâvamıaa inandırnuş oluruz. undan ayrı olarak işçilerle olan llişkilerin tanzimi ve Ortak Pazara girmek için yapılması gerekli hazırlıklar, Sanayi Odalarının başta gelen vazifelerini teşkil etmelidir. Kanaatime göre seminer ve konferans tertibi gibi çalışmalar ikinci plâna almmalı, oda yöneticileri, vakit kaybetmeden ve kat'î netice alacak şekilde bu büyük dâvalara eğilmelidirler. Anlaşılmıştır ki, Türkiyede demokrasinin ayakta durabilmesi için sanayicilere ve tüccarlara hayatî vazifeler düşmektedir. Gerek kamu oyuna, gerekse Büyük Millet Meclisine ve hükümetlere, yalnız kendimizi düşünmeden memleketin bütün işleriyle ciddî bir şekilde alâkadar olduğumuzu hissettirebildiğimiz gün, memleket halkmmasına fayadlı olacağına inamyorum. Türkiye; iklitni ile, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile. insanlariyle. kısacası her şeyiyle kallnnmaya müsait ve lâyık bir menüekettir. Biz, bugün. hâlâ. İspanyanın 78 yıl önceki durumunda bulunmaktayız. Memlekette yapılacak 'çok büyük işlerimiz vardır. Bu işleri başarmak için teker teker sermayelerimiz yetmemektedir. Artık, şirket hayatına girmek ve kollektif çalışmayı benimsemek zorundayız. Müşterek hareket edebildiğimiz ve bunu icraatımızla fiilen gösterebildiğimiz gün, yeni ve çüçlü şirketler kurulacak, hisse senetleri halka mal edilerek daha geniş sermayeler sağlanacak ve böylece Türkiyemiz de pek çok Isler yapabilir hale »elecektir. Böyle bir davranışı benimsersek, memleketin bir an önce kalkınması yolundaki gayenin gerçek'cşece^i ve demokratik nizamın kurulacağı muhakkaktır. Bunun içindir ki, sanayicilerimizi ve Sanayi Odalanmızı önemli vazifeler beklediğini tekrarlamak lüzumunu hissediyorum. ::;::::::::::::::::::::::::::::::::::t:i3i::ı:::ı;:::;:::::;;:::: :::::::::::::::::::::::::::::::;: :::::::::::::::::::::::::::::::: Sayın yazarın insanların «beyin içi hürriyeti» ne henüz ulaşılamadığı fikrine katıhyoruz. Beyin işi hürriyetinin, unutmamak lâzımdır ki, subjektif cephesi çok daha fazladır. Her IV kadar insanların düşünsel gücü dış âlemle olan iliskılerinden dağarsa da; bu ilişkiler bireyde objektif niteliğıni kaybederek ferdileşir. Fert, objektif vakıaya kendi düşünsel gücü ile katılmış olur. Tarihî akış içinde beyin içi hürriyeti elbette ki determinjst bir seyir izliyecektır. Eğer «mülksüzleştirmek» veya • daha az mülkleştirmek» gibi bir gdrüş \'arsa va bunun da yeryüzündeki tatbıkatı görünüyorsa, yazarın dediği gibi bunu cirtica» olarak kabul edemeyiz. Gerçi sosyolojik araştırroalar, ilkel top luluklarda ferdî mülkıyet olmadığı merkezinde toplanmaktadır. Bu «mülksüzlük» bilinç ve irade dışı bir tarihî sistemdir. Sırf ilkel cemiyetteki mülkiyet anlayışı ile bir benzerliği olduğu için mi bunu reddetmemiz lâzım? Eğer toplumsal bilimin öngordüğü metodlardan birisi de mülkiyetın sınırlandınlması ise bu bir «irtica» değil, tarihî determiniz min zorunlu kıldığı bir keyfiyet olur. Demokrasi kavramını sayın yazarın açık olmayan ifadesi gîbi kabul edersek ve parlâmentoya muayyen bir fikrin çeşitli par tilerini sokarsak demokrasinin biçimsel kuruluşu içinde, gerç?ğini sadece düşünmüş oluruz. Ferdin kendisine özgii en güçlü yanı belki de düşünebilme ye teneğidir. Dikkatli olahm. Bundan kaybedecek Türkiyedir. Yazık etmeyelim Türkiyemize. odern Türk Tiyatrosu uzun bir geçmişe sahip değildir. Bu. nihayet 19 uncu yüzyılın yarısuıdan sonra kurulmuş ve uzun yıl lar içinde ancak varhğını devam ettirmiştir. 1908 ihtilâlinden sonra yavaş yavaş canlanmaya baslayan Türk sahnesi yeni genç sanatçılarm katılmasıyla güç buldu. Bu genç sanatçılann arasında Muhsin Ertuğrul, o tarihten beri sanatçı ve rejisör olarak Türk Tiyatrosuna bir ömür harcamış ve bugünkü tiyatromuzun kurucularmın başında yer almıştır. Sanat uğruna bir örnrü ibzal eden bir sanatçıya yapılmakta olan hareket, insanların ne kadar dar açılardan bakarak yanlış kararlara vardıklannın örneğini gösterir. Sanatta partizan tesirin etkisini görmek hüzün vericidir. Sanatçı serbest bir havaya hiç olmazsa ılımlı bir çevreye muhtaçtır. tstanbul gibi Türkiyenin kültür ve sanat merkezi olan bu büyük şehre ve bütün yurda hizmet etmiş birinin sanattan anlamıyan bir kurul tarafından önü, arkası düşünülmüyerek fırlatılıp atılması yeni yetişen kusaktaki sanatçılar için de sevk ve ümit kırıcı bir niteliktedir. Bundan 49 yıl evvel Beyazıtta es ki Türk Ocağının küçük sahnesinde Muhsin Ertuğrulun «Demircilerin Grevi» adlı temsilini seyrettiğim zamanki heyecanımı asla unutama şarılı rollerde gördüm, dinledim ve heyecan duydum. Artistliği kadar idareciliği ve tiyatro kültüründeki geniş bilgisiyle Türk sahnesine adım koyan bir sanatçıya revam gö rülen bu hareket en azından sanata değer vermemek ve anlamamak ten başka ne ile yorumlanabilir. Çevremizde zor yetisen ve he!e o devrin güçlükleri içinde temayüz eden bir sanatçıyı yersiz bahanelerle işinden uzaklaştırmakla ne sonuç almmak istendiğini de anlıyamıyorum. Sanat gibi geniş bir alanda sanatçıya yapılan bu hal zor yetişen kıymetleri feda etmek hakı katen acınacak bir ruh halinin ve dar görüşlülüğün ifadesinden başka bir anlama gelemez. Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da sa nat ve sanatçının her türlü takdire ve sitayişe lâyık olması lâzımgelmez mi?. Geri kalmış toplumlar S Dr. Ahmet KUZUCU Kadın hakları ayın llhan Selçuk'un «Gcrl kalmı; toplumlar» hakkmdaki yazısınm sonlarında «Yv» Laceste»dan bir aktarma yapılarak «Türkiyede millî gelirin • .33 ünün ticaretle mesgul bulunan ve nüfusun • " sinden ibaret olan bir azınlığın • elinde bulunduğu» ileri sürülmektedir. Halbuki daha önce sütunlarınızda yayınlanan başka bir yazıda, Hilmî Özgen adlı yazar Millî Gelirde Ticarî Gelirler payının o,o7 olduğunu açıklamıştı. Hangisi doğru diyerek Devlet Plânlama Dairesinin yayınlarına başvurduk. Burada 55 milyar liralık Millî Gelirden ancak o'o7 sinin ticarî gelirlerden meydana geldiği ni gördük. Yabancı yazar belki de malî müesseseler gelirleri ile ulaştırma işleri gelirlerini de ticarî gelir'.er arasına koymuştur, diye topladık. bunlarm da 10 milyan geçmediğini gördük. Yurdumuzda ticari faaliyetlerden doğan G. safi milli gelir tümünün °o20 sini aşmadığına göre sayın îlhan Selçuk'un kontrol etmeden ya zısına aldığı bu rakamda bir yanlıs lık olduğu kanısına vardık. Güven diğimiz toplumcu yazarlann çeviri kitaplardan rakam ahrken kontrol etmeleri lâzım geldiğini hatırlatmak istiyoruz. Sayın llhan Selçuk bu konuda bir açıklama yaparsa memnun olacağız. Saygılanmızla. Ibrahim Çamlı arkada#ımızın gazetemizde «Dünya Amerika Türkiye» başlığıyla uzun bir incelemesi yayınlandı. Batı kaynaklarına dayanarak hazırlanmış, gerçek bir emek sonncu idi o yazılar... Lâyık olduğu ilgiyi de gördü. Çünkü Türk okuyucusunun muhtaç bnlnndnğu çok önemli bilgileri veriyordu. Türk okuyucusunun kafasında yirmi yıllık yoğun propaganda ile yerleşmiş yanlış bilgiler vardır. Önce fikirlerimizin hareket noktalarında sasırtılmısız. Üniversite hocasından, yazanna ve imam hatip öğrencisine kadar çoğu kiside, düşünme mekanizmasını baştan bozan yanlış ilkel bilgiler kökleşmiş. Vietnam savaşının sosyal ve iktisadi anlamını bir yana bırakınız, ama Vietnam savası hakkında bir tek cümle söyliyebilmek için 1954 Cenevre Konferansını ve sonuçlarını bilmek gerekmez mi? Vietnam konusunda bugün çoğu kimsenin fikri : Amerikalılar Vietnam'da komünistlerle dövüşüyorlar... gibi yanlıs ve ilkel bir tabana oturuyor. Basyazarımız Nadir Nadi dünkü yazısında tçişleri Bakanı Faruk Süksn'ın son demeci için şunları yazıyordu : ... Bakan, içine düştüğü açık çelişme ile komünizmi de, Rusyayı da, fikir özgürlüğünü de, propagandayı da hep birbirine kanştırmaktadır. Kuzeyimizdeki komşumuz Rusya başka bir şeydir, onun elli yıldır benimsediği yönetim sistemi başka şeydir. Yani Rusyada şimdiki rejim kurulmazdan önce bize Kuzeyden esen rüzgârlar pek mi tatlı geliyordu? Orada Çarlık. burada saltanat, iki millet benzer rejimlerle yonetilirken ortada Rus tehlikesi diye bir şey yok mu idi? Bugün Rusvada Amerıkanvari bir demokrasi iliın edildiğini varsayalım. Bu yüzden Ruslar demokratlaştı diye demokrasıye tövbe etmek zorunria mı kalacağız? Gerçekten komünizm, sosyalizm, Rusya, fiklr SzgürlüŞü, hep birbirine kanstınlmıstır. Siyasi vönetimin yüksek basamaklarındaki yetkililerin söyledikleri sözler, en cahil insanın afzından çıkabilecek yanlışlarla dolndnr. Bugün Vietnamda Amerikaya karsı dövüsen Millî Kurtuluş Cephesi içinde komünistler de vardır. Nitekim Fransada Alman istilâsına karşı mukavemet cephesinde en önde komünistler dövüşüyorlardı. tngiltere savasa çirdifei zaman tngiliz komünistleri de askere alınıp dövüseceklerdir. Cezayir Millî Kurtulu» Savaşında Cezayir komünistleri de dövüsmüşlerdir. Devlet ve millet realitesi ortada iken dünyayı iki milletten ibaret saymak. ve ckomünistler Amerikalılar» •yınmı ile bütün olayları çözümlemeye kalkısmak Türkiyeyi Iste bugünkü kadar şaşkın bir çöküntü ortanuna sürükler. Gercrkler karşısında objektif olmayı bilmedikçe sıhhatll IOnnçlara varmamız mümkün değildir. Sözgelişi Türkiyede propaganda ile sisirilmis çoğu kafalarda su yargı geçerlidir : NATO bizi Stalinin tecavüzünden kurtardı. Tanlıştır. Stalin'in Boğazda üs talepleri 1945'tedlr. NATO 1949'da kuruldu. Biz de 1953'de NATO'ya alındık. Stalin Boğazlarda üs istedigi zaman Rusya ile Amerika canciğer müttefiktiler. Türkiyenin Washinçton ve Londra üzerinde yaptıgı yardım londajlan biçbir sonuç vermedi. AngloAmerikanlar bizim degil, Rnsyanın dostu idiler 1945'te .. Ve Boğazlan Stalin'e peskeş çekmislerdi. Türkiye yalnızdı. Ve Türkiyenin yalnızlığına rağmen kesin direnişi, Rusyayı bir Türkiye savaşının macerasina atılmaktan alıkoymuştur. O tarihlerde Amerikanın Moskovs Rüvükelvisl Harrlman İdi. Nihat Erim, Harriman'm olavı şöyle anlattığını naklediyor : « Batıh diplomatlar toplanıp sabaha kadar Rus ordulannın hududu geçmesini bekiediler. Bekleme biriki gün daha sürdü, ama beklenilen olav gerçekleşmedi.» Türkiye, Stalin Rusyasına karsı kendi kendisini korudu. Ama sanki bütün varlıgımızı Amerikava borçln imisiz gibi bir minnettarlık havası daha sonra kasten yaratılmıştır. Türkiyede dış ve iç politikada birtakım yargılara varmadan önce yanlıs bilgilerimizi düzeltmek ve dogmlamak zornndayız Bakıvorsunuz. adının basında profesör nnvanı bulunan bir Ünlversite öfretim üyesi, tarihî yanlışlara basarak bir fikir atıyor ortaya .. Hele dıs politika konnsu bizde ikiüç yıldan beri konnsnlmaya baslandıfı için o kesimde bastan sona yanlış delillerle donatıl mısız. Cenevre Silâhsızlanma Konferanslan konusnnda, NATO konnsunda, komünizm konusunda, Almanya meselesinde sağlam temel bilgilerden çoğumuz uzağız. Propagandanın verilerine dayanarak ahkâm kesiyoruz. Oysa, tarihî olayları çarpıtacak kadar büyük propaganda yanlısları düzelmeden demokratik tartışma ortamından favd»Janmalî, ve doğrulara kıs» MAtoandm varm«k mümkün d|ydi ••••••••••••••••••••••••»••••••••••••••••••••••••••»««., TEŞEKKÜR Eşım Cemile Çetinkaya'ya gerek doğumu öncesinde gerek doğum esnasında ve doğumdan sonra gösterdikleri büyük alâka, hazakat ve şefkat Ue bizlere kızımız Gülsüm Aütap'ımm kazandıran, iyi ve müşfik insan: S. S. K. İstanbul Hastanesi Nisaiye Müt. Jin Op. Sayın HULKİYE TURGAY ile çocuk Dr. Sayın Akdemif Çadırcıoğlu, As. Dr. Süheylâ Odabaş, Dr. BüJent Atahan, Dr. Fakriye Bayadağ ile ebehemşire Ümit, Nuran, Semra, Saadet, Ayhan ve Semiha Hanımlara, servis personeli Hatice. Zeynep, Döndü; Adile; Saadti Hanımjara vS Al; Baş; Şükrü; Halil Efendilere ve vakın alâka ve ilgilerine mazhar olduğumuz diğer hastane ve servis personeline minnet; şükran ve teşeVkürlerimizi arz etmcyi kaçınılmaz bir borç biliriz. Hasan Çetinkaya Cumhuriyet Gazetesi Posta Servisi Şefi Cumhuriyet 4085 sorunumuz Nezihi YALINCAN îküsat Fakültesi öğrencisi NOT:i Tartısma bölumune gonderllen yazılarm mümkünse daktilo edUmeslnl. 250 kelimeyi aşmamasını ve yazarlara değil, tarfın Ozerine «Tartısmaı riimuza vazılarak ra« İşleri•• oostalaıunannı rica ederiz. > V E F A T İstanbut Golt Kuliıbii âzalarınHan S Mehmet F. AKÇAPINAR Ist. Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi ayın Gülümser Tabak'ın fikirlerine hürmetim sonsuz. Birçok konularda kendilerıyle hemfikirim. Bu konuda ben de fıkirlerimi belirtmek istedim. Türk kadınının kâğıt üzerinde birçok hakları vardır. Kaçta ka CAPTAİN RİCHARD REES, O.B.E vefat etmistir. Cenaze merasiminin 16 nisan 1966 cumartesi eünü 'aat 11.00 de Feriköy Protestan Mezarlığmda yapılacağı derin teessürle bildirilir ve sayın âzalarımızın teşrifleri rica olunur. tDARE HEYETİ B Gardrop Atatürk1 cülüğü V EF A T 25 seneyi mütecavir bir zaman Bankamız kurtarma uzmanlığını büyük bir başarı ile ifa etmiş ve câmiamızın sevgi ve saygısını kazanmış bulunan K A P T A N Manajans 603 4089 ls Yerinde Satılık Arsa Cağaloğlunda Sultanmektebi sokağı ile Hoca Hani caddesı köşesinde tamanu inşaat müsaadeli, 12,5 metre irtifa ve çekm.» kat imar durumlu, 336 metrekare arsa, üstündeki ahş^o konak ve garajı ile satılıktır. Telefon: 22 30 17 Cumhuriyet 4066 S • ••• • ••• • ••a • ••• ıaaa ıaaa ayın llhan Selçuk'un «Gardrop Atatürkçüleri» yazısını dikkatle okudum. Bu konuda benim de söyliyeceklerim var. Şöyle ki: Artan bir disiplinsizlik, her yammızı sarmaktadır. Okutda disiplin yok, toplumda düzen yok. öyle bir yürüyüş kı, hiç bir adım birbirine uymuyor. Bu adımlar bizleri daha nereiere götürecek. Bir makinenin vidaları gibi her gün bjraz daha gevşiyoruz. Kurtuluş Savaşımızda, disipline ayak uyduramıyan milli çeteler, nasıl vatana ihanet ederek Yunanlılarla birleştiklerini u nutmıyahm! Evet, bugün irtica korkunçtur da, disiplinsizlik, düzensizlik daha mı az korkunçtur? Bu keşmekeş havadan yararlanan, Tetanoz mikrobu gibi kara kuvvettir. Güney illerimizi Arap harsı sarmıştır. 1958 1959 Yunus Nadi Armağanı yarışmasında, bu konu • da Oğuz To?unu dinliyelim: R. L. L. REES 13/4'1966 tarıhinde vefat etmlştir. Cenaze merssimi 16/4/1966 cumartesi günü saat 11.00 de Feriköy Protestan Mezarhğındaki küçük kilisede icra olunacaktır. DENİZCİLİK BANKASI T.A.O. GENEL MÜDÜRLÜK (Basm 11365/4090) Türkiye Demir ve Celik İsietmeleri Genel Müdürlüğünden KARÂBÜK 5000 ndet Baret (Emniyet Şapkası) Satınalınacaktır Bu işe ait Baret nümunesiyle şartnamemiz: a) Karabük'te Genel Müdürlük Malzeme İkmâl Müdürlüğünde, b) İstanbulda Karaköy Okçumusa caddesr Şair Eşref sokak No. 7 Bevaz Handaki Mümessilliğimizde, c) Ankarada Ziya Gökalp Caddesi Yıldız Han kat 1 deki Mümessilliğimizde görülebilit vs şartname bedelsiz olarak temin edüebilir. Teklifler 29 Nisan 1966 cuma günü saat 14,30 a kadar Karabükte Genel Müdürlüğümüzde bulundurulac^k olup, postada vâki gecikmeler nazarı itibare almmayacaktır. (Basm 11221/4081) SÜRÜP GİDEN • ntakyada türkçe, yardımcı ** dil olarak kullamlıyor. Çarsıda, sokakta, kahvede, hattâ ev • lerde yerlj halkın konnştuSn dil hep ar»pça. Şefim olsn Alman DURUM H A F T A L I K D E R G İ 79. SAYISI çnen Cumhuriyet 40PS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle