28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHtFE tSM 22 Şubat 1966 CDMHURİYET •••••••••••• •••• KADINA SAYGL Prof. Dr. llhan ARSEL urt dışında çalışan kadın işçilerimize karsı bir süredenberi girisilen haksız ve yersiz hücnmların nedenleri üzerinde bir nebze olsnn dnnnak ve gittikçe gelişen bn aleyhte davranışlara karşı insan hakları adına cephe almak zamanı gelmiştir sanınz. îddia olnnur ki kadın işçilerimiz bilhassa Almanyadakl diğer Türk işçilerinin huzurunu kaçırmaktadırlar, dürüst ve iffetli faareket etraemektedirler, yabancı bir mnbitin geleneksel serbestisi fçerisinde istediklerini yapabilmektedirler, ba yüzden memleketimizin adını kötüye çıkarmaktadırlar, ve işte bn sebeplerle dışarıya kadın işçi gönderilmemek gerekir... Bir gazetenin biç şüphesiz erkek işçilerimizi memnnn etmek gayretkeşliğiyle yapmış olduğu yayınların sonncu olarak ortaya çıkan bn Iddialann Isabeti üzerinde durmak mSnasuhk olur. Tnrt dışında çalış3n erkek işçilerimizin davranışlannın mukayeseli bir mnhasebesi yapılacak olsa dışarıya erkek işçi değil fakat belki de kadın işçi yollamanın bn bakımlardan daha yerinde olaeağı anlaşılacaktır. A slında mühim olan hnsng erkek işçilerin mi *• * yoksa kadın işçilerin mi daha dürüst, daha ahlâklı hareket ettikleri meselesini tartısmak değil fakat kişilerin özel hayatlanna bumumuzn sokmaktaki lâübaliliğimiz ve hele kadın denilen varlığı hâli bir eşya olarak kabule müheyya o geri zihniyetimizdir. Erkeğin yaptığını veya yapabileceğini kadının yapmaya kalktığı her defasında fazilet mücahidi kesilen bizler, mntlnluğun serbest ifadeye göre tâyininde ahlfik adın» birer Tanrı kesilir ve kadının kaderini tek taraflı olarak çizmeye kalkanz. Bilmeyiz ki bn sahte veya yapmacık maraus> anlayışımızın altında kadını hor gören, kadına iyi mnameleyi erkekliğe yakıştırmıyan, kadın ile eşya arasında fark gözettniyen, kısacası kadına ve aslında insan şahsiyetine saygı denen duygudan yoksnn kişiliğimiz yatmaktadır. maktır, Doğacak çocnğun kız olması lhtimali bütün bir aileyi günlerce tedirgin etmeye kâfidir. Maahaza bn iptidaî zihniyeti sadece köye ve köylüye has telâkkl etmiyelim. Şehirlerimizde yaşayan ve hattâ tahsilll gOrünenlerimizde dahi, değişik şekiller altında, ynkandakine benzer davranışlara rastlamak mümkündür. Bnnu yakından müşahede edenlerimiz şüpheıiz ki mevcuttnr ve bn satırlann yaıarı maaleaef bunlardan biridir. akınımız ntanç dnyar oldnY ğumuz birdemeye şahsen tstanbnlnn yabankişi biliriz ki, cı asıllı en mutena bir öğretim müessesesinde senelerce Batı kültürü alma imkânına sahip kıhnmış oldnğn halde, kansını kSle gibi kallanmaktan zevk alır, ona en bayağı ve en âdi küfürlerle hakaret etmeyi bir yiğitlik zanneder onu küçücük çocnğnnnn gözleri Snflnde dövmeye kalkar, hastalıklı doğmnş çocnğnna Ceza Kannnnmnznn açıkça snç saydığı işkenee ve esiyetleri ve gavriinssnl cezalan tertip eder, böylece çocnğnnn kannoa karşı bir intikam ftleti olarak kullanraaktan çekinmez, ve bütün bn kStfilüklerine ve melânetine tahammfll edemeyip kendisin] terk zorunluğunda kalan kadıncağızın sçtığı nafaka dâvasında nafaka vermemek için maaşmdan gayri hiç bir gellri olmadığı yalanfariyle mahkemeyi aldatır, ihtiyatî tcdbir babında mahkemenin hflkme bağladığı pek cüzt bir meblâğı dahi, nrf kansına eziyet olsun için, icra yoln ile ödeme şıkkını ihtiyar etmekten sıkılmaz, ve bütün bn marlfetlerinden sonra da, «Ben pederşahi aile taraftanyım» hikmetini savnrmakla övünür. *••• IEHİR! İCRA Geniş çizgisiyle. Bizim çocukluğumuzda resimli romanların şahı Baytekin'di. Gökler hâkimi Baytekin... Alex Raymond adında bir Amerikan ressamının çizçilerinde hava gemilerine binen Baytekin, yıldızlara nçar, nzayın derinliklerinde akıllara durgnnlnk verecek maceralar yaşardı. Bugün gazetelerin birinci sayfalarında okudnğnmnz ne kadar nzay haberi varsa, Alex Raymond'un fırçasında şekillenmişti. Geçenlerde bir Fransız dergisinin, Alex Raymond'u «Modern Jnles Verne» diye andığını gördüm. Gerçekten, resimli roman ressamının çizdiği füzeler, kapsüller, atom silâhlan ve nzay taşıtlariyle, bugünküler arasında şaşılacak bir benzerlik vardı. Bilim ve tekniğin ne kadar göz kamaştıncı bir hızla yürüdüğünü anlamak için bundan yirmi yirmibeş yıl öncesine bir göz atmak yeterlidir. Eğer resimli romanlarda bugün okuduklarımız önümüzdeki yirmi yirmibeş yıl içinde gerçekleşirse kimbilir nasıl bir hayatın kapılan insanlığa açılacak ! Bilim ve tekniğin şaşılası bir hızla gelişmesine karşılık insan toplumlarının da değiştiği görülüyor. Gerçi yeryüzünde karanlıkta yaşıyan toplumlar daha pek çoktur. Ama daha dün beyazlann tabii sömürgesi sayılan ülkeler artık baskaldırmışlardır. Afrikanın ve Asyanın heyecanlı macera romanlanna konn olan ormanlıklarda, batakhklarda, çöllerde, milliyetçilik akımları kurtnlns savaşlarına kapılar açmaktadır. Otuz yıl önce vahşi sayılan memleketlerin efendilerine başkaldırıp uygarlık savaşında öne geçtikleri görülüyor. Çin bunlardan yalnız birisidir. Vietnam nlnsu, tkincl Dünya Savaşından bu yana kan ve muharebe içindedir. önce Fransaya ve sonra Amerikaya karşı verdiği savaşlar, yürekleri çarptıracak. nefesleri kesecek kadar korkunç, ve korkunç olduğu kadar güzeldir. Geri kalmış ülkeler Avrupanın ve A.B.D.'nin vaktiyle geçtiği yollardan dolaşmadan kalkınıp sanayi tnedeniyetine ulaşmak, ve medeniyet yarışında kendilerine düseni yerine getirmek istiyorlar. Avrnpanm ve A.B.D.'nin ise geri kalmış ülkelere karşı tavırlan tntncndnr. Eski efendiler kendi özel buyrnklanna göre eski kölelerin düzene girmelerini istiyorlar. Ve bngün yeryüzündeki büyük savaş, bir cümlede Szetlemek gerekirse, efendiler ile köleler arasmdaki savaştır. Tarihin ilk çağlanndan beri yalnız biçim değiştirerek bugüne varan bir savaştır bn... Insanlann eşitliğine ve insanlıkta yasama adaletinin gerçeklesmesine vanncaya dek sürecektir. Asya ve Afrika milletleri yığın yığın uvanmaktadırlar. Atatürk'ün bnndan kırk yıl önce müjdesini verdiği dâvalar gerçekleşmektedir. Ancak yüzyıllarca Asya ve Afrika ülkelerine boyundnrnk takmıs olanlar, şimdi de çok ileri bir tekniğin bütün âletlerini kendi hâkim fikirlerini sürdürmek için kullanmaktadırlar. însanlıfın tüm nyanışını geri bıraktırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bn tntneu davranışın bngün yeryüzünde en büyük temsilcisi Amerıkadir. Amerika öteden beri Güney Amerikaya hâkimdi. Ama artık yeryüjünün öteki kesimlerinde Avrnpanın sömürgeci devletlerinın bıraktıkları boşlufu doldurmuştur. Bir yandan Ay'ı fethetmeçe çalışırken beri randan Uzakdoğnda çarpısmaya varan "bir şiddet içinde egemenhğini sürdürmeye çalışmaktadır. Dünyanm en kudretli devleti olarak, bilim ve tekniğin son buluşlannı kendi dilekleri yönunde kullanmaktadır. Kendi içinde »encileri horlayan Amerika, kendi dışmdaki Asva ve Afnka ınsanlarına da sayçıl, ve eşit biçimde davranamıyor. Bu â ^ n n O n n C n d 3 y " ^ ü z ü n d e k i "ötö" " Selişmiş ülkelerde. inÖ f k M İ l A B D ü s f ö n e yoğunlasmaktadır. Amelâr Oni °" n e d e n I " i n i d e gerektiği gibi teshis edemivormak b« ™ g*°,f A n l e r i k a y 8 v e Amerikan hayat tarzına kars. çıkmak komumstl.k demektir. Şu halde yeryüzünde iki millet vard.r : Amerikalılar... ve komünistler. Vietnsmda Amerikalı ile dövüsen Vietnamlı yok komünist vardır. Yeryüzünün herhangi bir filkesinde, Dominik'te. Kore'de, FiIıpınler>de, Venezüela'da, Türkiye'de ve nerede olnrsa olsnn, Amenkaya karşı çıkan kişi, artık Dominikli, Koreli, Filipinll, Venezüelalı veya Türk değil sadece komünisttir. Böyle düşündüğü andan başlıyarak Amerika dünyanın geleceğine ait bütün yatınmlardaki şansını kaybetmiştir. Bir yandan uzay'a kadar yükselen teknik başanlan, öte yandan göz kamaştıncı zenginliği var Amerikanın... Ama yeryüzündeki fakir ve ezilmiş milletlerin üstündeki efendilik tabtına kurulmak için bnnlar da yetmiyecektir. Ezilmiş insanlann kurtuluş savaşlarını anlıyamıyanların tckniği ve zenginliği bir gün iflâs etmeye mahkumdur. iil YARGIve YüRüTMB Prof. Dr. Lutfi DURAN nayasanın «Yargı» bölümiinde ve YUksek Mahkemeler arasında saydığı Danıştay'ın Dâva Daireleri Kurulu, Bakanlar Kurulunca görevlerinden uzaklaştınlan bazı Genel Müdürlertn bu konudaki kararnameleri iptâi ettirmek için açtığı dâvalar dolayısiyle vaki taleplerine uygun olarak yürütmenin durdurulmasına dair kararlar vermlştir. Ancak bu mahkeme kararlan, taraflara ve diğer yetkili ve ilgililere usulü dairesinde tebliğinden bu yana bir ay kadar geç tiği halde ve Anayasa'nın 133 nci maddesinin açılı ve kesin emrine rağmen, bugüne kadar yerine getirilmemiştir. Danıştay'm yargı kuruluşlanndan çıkan, idart işlemlerin yürütülmesinin durdurulması naîcinndaki kararlann hukukî mahlyetini, hüküm ve tesislerini, bir süre önce benzer bir olay vesilesiyle bu sütunlarda yayınlanan bir yazıda (1) incelemiş olduğumuz için, meselenin bu yönünü tekrar ele almağa lüzum görmü yoruz. Bununla beraber, yukarıda sözü edilen genel müdürlerden birinin elde ettiği yürütmenin durdurulması karanna yetkili ve ilgililerce bir takun bahanelerle uyulmaması karşısında, bu kararın tavzihi talebi üzerine Dftva Daireleri Kurulunun 4. şubat 1966 günU verdiği açıklama karannı, aşağıdaki düşünceleri aydınlatması bakımından, buraya aktarmağı faydalı bulujroruz: •••• •«•• A kuruluşlarınca iptâl dâvası zunnında abnan kararlardır ve idare yargısı, bağımsız mahkemeler tarafmdan millet adına adâlet tev zii yetkisini Fransa'da yüz yıldan. Türkiye'de de kırk yıldan beri kullanmaktadır. Başbakan ise... aşbakan ise, bu adanda Dev let Bakanından daha ileri giderek, Danıştay sözkonusu dâvalar hakkında kesin hükümler verse de, bunlann yerine getirilmeyeceğini; genel Müdürlerin kanunen sadece tdareden tazminat istemeğe haklan olduğunu, gözünü kırpmadan söyleye bilmektedir. Şu kadannı belirtmekle yetinelim ki, Danıştay kanununda yer alan tazminat maddesi, Yüksek Mahkeme kararlannın hiç uygulanmamasına imkân, müsaade veya yetki veren bir hüküm olmayıp, sadece geç veya eksik yerine getirUmesi hallerinde tatbik edilecek bir tedbir ve müeyyideden ibarettir. Yoksa, kötü niyetli yürütme organı ve idare, bu hüküm sayesinde, vatandaşların ödediği vergilerle karşılanacak olan tazminata mahkum edilmeği kolayca kabul ederek, hukuka ve mevzuata aykınlığı kesin kararlara bağlanmış işlem ve eylemlerini devam ettirmek yolunu tutar. Kaldı ki, Damştay'ın tehiri icra ve iptâl kararlan, dâvacıya tazminat yolunu açmak değil, hukuk nizammdald aykuıIıklan ve sakathklan kaldırmak amacuıı güder ve sonucunu doğurur. Hem sonra İdare mahkum olduğu tazminatı da ödemek istemezse; Devlete karşı cebri icra yoluna gidilemeyeceğine göre, Danıştay'ın bu kesin hükmü nasü infaz ettirilebilecektir? Mamafih şunu da belirtelim ki, Danıştay'ın yerleşmiş ve kesinleşmiş içtihadı gereğince, kararlanna uyulmaması halinde zorlayıcı tedbir ve geçici müeyyide niteliğinde olmak üzere îdareye yüklenen tazminatın bir kısmı veya tamamı için zarara sahsi kusuriyle sebebiyet veren yetkililere rücu hakkı tanınmaktadır. B •••• • «•• ••>• • ••• •••• :::: • ••• «•«a • ••• :::: •••• •••• •••• •••• •••• •••• •••> tinin, Anayasa ile tesbit ve tanzim edilmiş olan temel ilkelerinden biri Hukuk Devleti düzenidir Bu siyasi sistemde, özel kişiler gibi, kamu organı ve otoriteleri de her türlü işlem ve eylemlerinde yürürlükteki hukuk kurallarına uymak zorundadır. Yapılan işlem ve eylemlerin Hukuk Nizamı na uygun olup ohnadığı ise, yargı organı, yani mahkemeler tarafmdan incelenip karara bağlanır. Yargı yetkisi, tıpkj yasama yet kisi gibi, doğrudan doğruya millet adına bağımsız ve teminatlı hâkimler tarafından kullanılır. Türk siyasî rejiminde yürütme, kanunlar çerçevesinde bir görev olmak itibariyle, doğrudan doğruya millet adına yerine getirilemediğinden ve kanunlar da yargı denetimine tâbi bulunduğundan; Devlet düzenimizde yargı organı herhalde yürütme orgammn üstünde yer alır ve yargı kararlan Anayasadan sonra en knvvetli kamu tasarruflarıdır. Anayasa'nın «İdarenin hiç bir eylem ve işlemi hiç bir halde, yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz» hükmünü taşıyan 114 üncil maddesiyle, bir fıkrası yukanya akta nlan 132 nci maddesi, yargı ile yürütme arasmdaki bu durumu teyid ve tesbit etmektedir. Güvensizlik beyan edilmesi Binaenaleyh, anüan 132 nci madde hükmünce, yasama organı da mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğuna ve bunların yerine getirilmesini ğeciktirmeyeceğine göre; gensoru önergesine konu olacak böyle bir meselede hükumete güvensizlik beyan edilmelidir. Gerçi Millet Meclisinde oldukça rahat ve emin bir çoğunluğa dayanan siyasi yetkililere, bu davranışlan sebebiyle güvensizlik oyu verilmeyeceği önceden bellidir. Lâkin, bu konuda yapılacak bir güven oylamasında, iktidar milletvekilleri ile onlann peşinden gidecekler, hükumetin eylemine katılmak suretiyle, gelecek seçimlerde vatandaşlar önünde sorumluluklarını duymak ve yüklenmek zorunda kalacaklardur. Nitekim, bu olayla ilgili olarak verilen bir genel görüşme önergesi iktidar temsilcilerinin oylanyla rerddedilmiş ve bu milletvekille • ri yetkilinin mes'uliygtfci pay. S laşmış bulunmaktadır. • 5 •••• •••• Sonuç «T>/~k n c i yüzyılın bn ikinci yarısında kişi olat^^J rak başkalannın nyarmalarından nzakta ya şayamıyacağımız gerçeğini kavramaya müsait bir kafa ve rnh gelişmesi olmıyan bn ve bnnnn gibi savallılara «pederşahi aile» mefhumnnnn aslında ne olduğunu anlatmaya kalkmamız ve pedersahl •ile müessesesinde kadının ezilmeye mahkfim bir zavallı değil fakat saygıya lâyık bir insan oldnğnnn hatırlatmamız faydasızdır. Zira iptidai yaratıklann kontrol altına alınmamış kıskançlıklan ve kötfilükleri yanında kültür ve fazilet yoksnnIağandan dofan asağılık dnygnsn içerisinde bocalayan bn çeşit tipler, ki maalesef sayılan hfilâ bn cemiyette az değildir, kadına saygıyı. ancak kendilerini her an aldatmaya hazır işvekSrlara rastlayınca, göstermeye kalkarlar. Kocalarından kötü ve gayriinsanî mnamele gören nice kadınlar vardır ki sırf intikam saikasiyle karşılanna çıkan ilk fırsatta başka bir erkeğin kollannda teselli ararlar. Erkeklerimizin bir çoğunu yola s«tiren ve onlan karılanna karfi insanc* davranışlara zorlayan çarelerden birisi de bn acı ders olsa gerektir. tnsanlık haysiyetine saygının ne demek oldnfnnn bilmiyen bir erkeğe bn yeryüzünde lâyık görülebilecek en büyük cehennem azabı şüphesiz ki böyle bir dumma düşürülmektir. Fakat öyle görünüyor ki kadına karşı iyi mnameleyi zül telâkki eden bazı geri kafalara insanî mefhnmların ne demek oldngnnn öğretecek yollardan biri de bu olmaktadır. adın işçilerimizin özel hayatlarını, hakkımız • olmadığı balde, kendimize dert edineceğimize, şn cOsmanh. kafasını terkedip insan hak ve hürriyetlerinin yalnız erkeklere tanınmış birer imtiyaz olmadıjını idrake çalıssak her şeyi en iyi yoldan halletmis "'uruz ama bu kadar kolay bir isi yapmaya, tabiî, bu bazılanmızın gücü yetmez. m Dâva Daireleri Kurulunun kararı B Medeniyetin ölçüsü doğrusu loplumun kadına verdiği önemdir. Sosyal hayatta işgal ettiği mevki ve gördüğü saygı nispetinde kadın cetniyetin medeniyet seviyeainin ^'ükselmesine bizmet etmis olnr ve bn seviyeyl yükselttiği nigpette de kendisi yücelir. Eski Tfirklerde kadın yalnız aile hayatı bakımından değil, fakat devlet hayatı bakımından da son derece saygıya lâyık bir varlık olarak kabnl edilir ve erkeğe eşit ve hattâ bazan da ondan üstfln mevkilere sahip kılınırdı. Doçent Dr. Bahriye Üçok'nn Türk kadın Devlet Başkanları hakkında bn yakınlarda çıkarmış olduğn değerli kitabını bn vetile ile her düşünüre salık veririz. Türklerin tslâmiyeti kabnl etmelerinden sonra durnmun değiştiği ve biç şüphesiz dinin tesiriyle kadının bir eşya, bir köle mesabesine düşürüldüğü malumdnr. Bugün hâlâ büyük şehirlerimizin ana caddelerinde sık sık rastladığımız bir manzara vardır ki, insanın insanlık hislerini rencide eder: Şehre inen köylü, karısını veya kızını veya anasını, sanki insandan gayri bir mahlukmnş gibi, peşi sıra arkasında sürükier. Köydeki çocuk terbiyesi kadının dövülecek, sövülecek, hakaret edilecek bir yaratık oldnğn geleneğine dayanır; yürüyecek ve konnşacak çağa gelen köylü çocnğuna babasının öğrettiği ilk şey onun eline bir sopa nkıştınp «Vur anana, söv anana» demek ve bn manzara karşısında kahkaha Mvnrtoplnmun medeniyet seviyesinin B irmünde Batı'nın başvurduğudeğer ve ölçfikıstaslardan birisi de kadının temsil ettiği daha • ••I • ••I *>•> • *>l • ••1 •• l • • •>l • ••ı • ••I • ••I • ••I e • •• a»ı •mı ::: •• • • ••l ::: • ••!. •• •**• ••>• • «•• *«•• •«•• •••• •••• " dare hukuku ilkelerine göre, iptâl kararlan, iptâli istenen idarî tasarrnfu ve ona bağlı işlemleri ittihaz edildiği tarihten itibaren ortadan kaldı rarak o tasarrufun ittihazından önceki hukukî durumu ortaya koyar. Bir iptâl dâvâsında verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararı da aynı niteliktedir. Yani, henüz ortada bir iptâl karan bulunmadığı halde iptâli istenen idarî tasarrufn ve onun sonucu olan işlemleri durdurur ve bn tasarruf ve işlemlerin ittihaz ve icrasından önceki hukuki durnmun yürürlüğünü sağlar. Yürütmenin durdurulması kararlanmn bu niteliği dolayısiyle artık, tasarruf nygıılanmıştır, dur durma yapılamaz def'i, hukuka dayanan itibara değer bir def'i olamaz. Bir idarî tasarrufun iptâli ve yürütmenin durdurulması talebi, daima idarî tasarrufun ittihaz ve tebliğinden sonra yapüacaği ve idarl yargı yerinde daha da geç bir tarihte karar verileceği cihetle, böyle bir defin kabulü, yürütmenin durdurulması kararlannı daima kâğıt üstünde bırakmak sonucunu elde etmeye yarar ki bu da bir yargı kararınm idarece uygulanmaması durumunu yaratır ve böyle bir tutum Anayasa hükümlerine aykın düser. Danıştayımızui kuruluşundan beri verdiği sayısız yürütmenin durdurulması kararlan ile de teyit edilen ve yukanda açıklanan hukukî esaslar açıklama konusu yapılmak istenen durdurmakararının niteliğini de ortaya koymaktadır.» (2). Cezai ve siyasî mesuliyet ğer bu yetkili; yürütme organına mensup bir kimse olur ve ÖStellk bususl nuksat veya siyasî saikle Danıştay kararlannı ısrarla yerine getirmemekte devam ederse; yalnız bu dolaylı mâlî müeyyideye değil, aynı zamanda cezaî ve siyasî mes uliyetlere ve doğrudan doğruya hukukî sorumluluğa da maruz kalabilir. Şöyle ki, Fransız Ihtüâf Mahkemesi 10 Aralık 1956 tarihli «Guyard Tegny» (Recueil, p. 590) karannda, bir İdare Mahkemesinin tehiri icra karanna uyulmamasuıı keyfî hareket (voie de fait) olarak tavsif ve kabul etmiştir. Bu itibarla, yürütmenin durdurulması karannın yerine getirilmemesi, Türk Ceza Kanununun 228 inci maddesiyle tarif edilen ve altı aydan üç seneye kadar hapis ve mevsuf şeklinde bu süreler üçte birden yanya kadar arttınlarak tecziye olunan «keyfî muamele» suçunu teşkil eder. Yetkilinin eylemi, bu maddeye sokulmadığı takdirde, «vazifeyi suiistimil» suçu için aynı nitelik ve sürede cezayı öngören kanunun 240 ıncı maddesi kapsamına girer. E Yerinde bir gerekçe değil •••••••••••••••••••••••••••••••••••••aaaaıaaaaaaıaaıaa OIOMOBİL KAÇAKÇIIKI Nahit ERUZ •WT urdumuza türlü yollarla girip piyasada botca * görülen yabancı menşeli eşyadan ve buularm etkilerinden yakmmalar artık yaygın bir hal almıştır. Her eşyanın giriş ve yurtta kabş şekilleri genellikle ayn olduğu için bu yazınmda özellikle otomobil kaçakçılığı üzerinde durulacakta. Giimriik Kanununun. turistik kolaylıklarla ilgili 20 nci maddesinden ve çeşitli anlaşnıalardaıı faydaianılarak, gümrük vesaİT vergileri ödenmeden geçici olarak yurda sokulan otomobiller, gene vergileri ödenmeden çeşitli sahte yollarla yurt içinde bırakılmakta, satışlan yapılmakta ve Trafiğe tesçil ettirilmektedir. Otomobil kaçakçılığı yapan kimseler bunda büyük kârlar gördükleri için tehlikeyi göze almaktadırlar. Halen uygulanmakta olan mevzuat hükümlcrinc göre. otomobil ithalâtında CİF kıymet üzerinden yaklaşık olarak yüzde 138 civannda gümrük ve bununla ilgili sair vergi ve resim almmaktadır. Gümrük vergisi ile diğer vergi ve resimlerin ödenmeden otomobilin yurt içinde kalışmı sahte yollarla sağlayan kimse de yaklaşık olarak ba oranda kâr saçlamaktadır. Otomobil, sanki gümrük vergileri ödenmiş gibi piyasadaki fiatı üzerinden satılmakta. bugünkii şartlar içinde de alıcı buiunmaktadır. Otomobil kaçakçılığı böyle büyük kâr sağladığı müddetçe de buna teşebbüs edenler eksik olmıyacaktır. ncak. bazı tedbirler alınmak suretiyle kaçakçılığı büyük ölçüde önlemck mümkün olacaktır. Zira kacakçı'arm faydalandıklan birçok usuller, almacak tedbirlerle işlemez hale getirilebilecektir. Otomobil kaçakçılarının kullandıklan usullcri belli başlı şu noktalarda toplıyabiliriz : O Sahte gümrük makbuzları, O Sahte trafik şahadetnamelerl, £) Temiz kâğıtlan. d İthalâtçı faturalan. ve @ Motor. şasi numaraları üzerinde tahrifat Gümrük ve Tekel Bakanhgı Müfetti? M. Bilindiği gibi, gümrük makbuzları ile trafik şahadetnameleri otomobilin trafiğe tesçili için gümrüklerce verilen ve ılgill otomobile ait vergi ve re simlerin tahsil edildiğini gösteren belgelerdir. Temiz kâğıdı ise herhang) bir Trafik Bürosuna kayıtlı olup diğer bir İl'e nakli istendiği takdirde knllanılan ve Trafik Bürolannca verilen belgelerdir. Tatbikatta; bütün bu belgeler otomobil sahiblne elden verilmekte, bu belgeleri alan kimse de istediği trafik bürosuna otomobilinl kaydettirebilmektedlr. Trafik Bürolan, elden getirllen bu belgelerin menşeini resmî kanallardan soruşturmamaktadır. Böyle olunca da kaçakçilık mekanizmasının işleyisi kolaylaşmaktadır. Vesika elden götürüldüğü İçüı, sanki gümrükten ya da diğer bir Trafik Bürosundan almmış gibi tanzim olunan sahte belgeler otomobilin trafiğe tesçillne yetmektedir. Halbuki. gerek Gümrüklerden Trafik Bürolarına, gerek Trafik Bürolan arasında kayıt nakline esas olan temiz kâğıtlan elden verilmeyip resmî kanaldan gönderilmiş olsa bu mahzur hemen henıen ortadan kalkacaktır. Bngüne kadar Trafik Bürolannda çeşitli büyüklükte temiz kâğıdı ile resmî mühür kullanılması, Trafik Bürolannda unzaya yetkili olanlann Imza sirkülerlerlnln bnlunmayışı da kaçakçıliğa kolaylık sağlayan Wr husustur. rafik Bürolannca almması rerekli sıkı tedbirler yanında gümrük kapılarmda çalışan personel adedinin artırılması, bu personelin çalışma şartlannın düzene konması ise yurda giriş ve çıkışiann daha sıhhatll kontrol edilmelerini sağlayacaktır. Bunlar dışında, adl! mekanizmanın istenilen süratte çalışamaması, bn konuda ihtisas mahkemelerlnin bulunmaması ve sık sık af ihtimallerinin belirmesi de bu konadakl çalışmalardan tam randiman almamayışuıa teslr eden sebeplerden bantirı olarak gösterilebllb. IÜ3 Hukuk düzeni alt üst oluyor 2 şte Danıştay'm bu açıklama I kararma rağmen, olayda yet • kili ve ilgili olanlar hâlâ yürütmenin durdurulması kararlarına karşı ısrarla direnmekte ve hak sahiplerinin görevlerine dönmelerine engel olmaktadırlar. Devletin temel hukuk düzenini alt üst eden bu davranıs, pek hak lı ve yerinde olarak, muhalefet partilerinin genel görüşme, Meo lis soruşturması ve gensoru öner gelerine konu yapılmıs bulunmaktadır. Yetkililer bu tutum ve davranışlarını kendüerince meşru ve haklı göstermek için bir takun se bepler ileri sünnüşlerse de; bunlann hiç biri, «Yasama ve yürüt me organlan ile idare, mahkeme kararlanna uymak zorundadu; bu organlar ve idare, mahkeme kararlannı hiç bir suretle değiştiremez ve bunlann yerine getirilmesini geciktiremez» diyen Anayasa'nın 132 nci maddesi karşısında kıymet ve tesiri haiz değildir ve olamaz. Böylece, herhangi bir kamu görevlisi için dahi ook ağır bir memuriyet suçu sayılan bu fiil bir siyasî yetkili tarafından yapılmıs olursa, hakkında Meclis soruştur ması açılarak yargı alanına girdiği merci önüne gönderilmesi gerekir. Devletin siyasi nizamını ihlâl ununla beraber, siyasî yetkililerin böyle bir hareketi asıl devletin siyasî nizamını ihlâl etmis olacağından; bu tutuma derbal son vermek ve mahkeme fcararlannın yerine getirilmesini sağlamak için, ağır işleyen cezaî mes'uliyet prosedürü ne başvurmadan önce, kısa olan gensoru yolu ile siyasî sorumluluğun gerçekleştirilmesi cihetine gitmek mümkün ve lâzundır. nihakika Türkiye Cumhuriye ncak bu red karannın dayandırıldığı ve belki Meclis soruşturması ile gensoru önergelerinin de reddi için ileri sürülecek Anayasa'nın 132 nci maddesinin «görülmekte olan bir dâva hakkında Yasama Mecüslerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz» hükmü, yerinde ve doğru bir gerekçe değildir. Çünkü, burada söz konusu edilen, «görülmekte olan bir dâva hakkında» «yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili bir soru» değil, bir Yüksek Mahkemece verilmiş ve tamamlanmış bir kararın yürütme organma intikalinden sonra onun tarafından yerine getirilip getirilmemesinden, yani sırf «icraî» bir meseleden ibarettir. Nasıl ki, bir kanunun Bakanlar kurulunca yürütülüp yürütülmediği Parlâmentonun siyasî denetimine konu olursa; bir mahkeme karanna yetkililer tarafından uyulup uyulmadığı da aynı şekilde her türlü denetim yollany la ve serbestce yasama meclislerinde incelenip araştırılabilir ve böyle yapılmak gerekir. Aksi halde, hükumet kanunlann yorum ve uygulama tarzlarmı gösteren ve devlet içinde hukuku beyan ve tesbit eden mahkeme kararlarmı infaz etmemek suretiyle, kanunlan da yürUrlükten ahkoymak imkanını bulur. A 'YAVINEVİ IUKAII CUMARTESİ GECESİ PAZAR SABAHI Alan StLUTOE İRt b U u a iKI otla Atan SlIUI«t ba klubınd», (ft. alıuüdıı U U J M I v u u rermb toptamuda klr ejtlnla u n l rMadıtuu. naM m d . ****•*• •»T»to» u ı ü TanaliTip detnlcadMlttBİ Lnultarau. kattotomı dola bir (atlm ( i c o Ut ( obti7«r BOTON MTAPCSAROA I Y A T I N E V İ . M n CC HfT l*TA»««l..VH«WI te^m Cumhuriyet 1883 TEŞEKKUR Acı kaybımız babamız, ağabeyimiz, uzun süren hastalığı esnasında yakm ilgilerini hiçbir zaman eksik etmiyen kıymetli ve hazık Dr. OSMAN BOZKURT'nn Dr. FIKRET ERKMEN • diğer meslekdaşlanna ve gerek merhutnun hastalığı ve gerekse cenazesi esnasında ve sonra yakın alâkalannı esirgemiyen, çelenk gönderen sayın eş, dost ve akrabalarnnıza ayn ayrı teşekküre büyük acunız mâni olduğundan, bu hucusta saym gazetenizin tavassutunu rica ederiz. AİLESİ Cumhuriyet 1884 B • ••• •••• • ••• • ••• • ••• • ••• • ••• • ••• Türkiyede 40 yıldan beri erçekten anılan hüküm, mah keme kararlan arasında, kesin olanlar ile olmayanlar şeklinde bir ayınm yapmadığı gibi, kazaî veya idarî nitelik taşıyanlar diye bir tefrik de gözetmemiş; umumî ve mutlak surette bunlara uyuhnasını ve gereklerinin geciktirilmeden yerine getirilmesini emretmiştir. Aksini düşünmek, yürütme ve tdarenin, dâvayı tetkik ve tahkik için mahkemelerce verilen ara kararlanna uymamak suretiyle, adlî askerî ve idari yargı faaliyetlerini felce nğ ratarak, herhangi bir kesin karar çıkmasma müsaade etmeyebileceğini kabul ile sonuçlanır ki, buna hiç bir diizenli toplumda yer ve imkân yoktur. Meğer ki, Hükumetin tutumunu savnnmak için bn yolda bir iddiada bulunan Devlet Bakanının yürütmenin durduruunası karannı alelâde bir mütalâa, yahut Danıştay'ın yargı işlemlerini de tcranm takdir ve tas dikine bağlı mevkuf bir adâletin eseri sandıği babul edilsin! Oy•a. tehiri ion, Daaıştay*ın yargı KEFELİ Ue ERKAN 18^.1986 ER SUSURLUK Cumhuriyet 1893 G Nijanlandılar unu da belirtelim ki, İkinci Cumhuriyetin birinci yasama döneminde, Anayasanın yukanya aktarüan 132 nci maddesi hükmünün uygulamalan, maalesef, yanlış yolda ve tek taraflı olmuş ve siyasi denetimin ya kısüması, ya da kötüye kullanılması sonucunu doğurmuştur. Bu bakımdan, ikinci dönem Millet Meclisi çoğunluğu, birincinin bâtıl muamelelerini emsâl sayarak hatab tatbikatta ısrar ve devam edemez. Aynı şekilde, yürütme orgamnın da, önceki hükumetler zamanında yetkilflerin benzer olaylardaki sakat tutum ve davramslarmı bir müdafaa veya mazeret sebebi olarak ileri sürmesi caiı ve doğru olamaz. Sonuç Dr. KADRİ IŞDAVa ve Kardiolog 5 FEN LİSESİNE GİRECEK ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNE Rehberlik ve Test uzmanı ÖMER ER'in Amerikah test uzmanlariyle birlikte hazırladığı ORTAOKUL MEZUNLARINA 27EKÂ ve BİLGİ TESTLERİ Kitabı çıktı. Öğrencileri Giris test sınavlanna hazırlayan bu kitabın içinde her çeşit testler vardır. FİATI 750 Kuruştur. ARKIN KİTABEVİ ANKARA Caddesi No. 60 İSTANBUL nâncüık 1675 1897 HAC YOLU D E N İ Z YOLU DenİTCiiiiic Bankası'nın Emin, Rahat ve Sür'atli TRABZON Yolcu Gemisi Yetkili Hocalar, ve Doktorlar Refakatinde Dıs Harcamalar, Cidde Ayakbastı Paraa va Gidig Dönüş Dahil IİRA"YA GÖTÜRÜR... A C E L E E D İ N İ Z Istanbul : Denizcilik Bankası Denizyolları.... ANKARA: » » » İzmir : » » » A T VEFAT Eski Başkonsoloslardan merhum Ahmet Şükrü Beyin refikası, Safder, Tlnet, Rehide'nln sevglli anneleri, Bern Büytikelçisi Kemal Kavur, Btacl Sürel, Beyrut Büyükelçid Taha Canm, Eraekli Kurm»y Albay Celâl Örge'nin kayınvalideleri, Nazan, Ahmet, Fatma, Halit, Celftl. Ayjenln büyükann*lerl Salihatı Nisvandan lllu • ••M • >•• HASNA SÜREL Hanımefenâi 20 Şubat 1966 tarlhinde Hakkın rahmeüne kavuşmuştur. Cenazesl 22 Şubat 1966 salı günü öğle namazını müteakip Hacıbayraro Camiinden kaldmlarak ebedl Istlrahatgâhına tevdl edllecektir. Cumhuriyat 1882 özellikle Anayasa'nın Hukuk Devleti Ukesinin doğrudan doğruya söz konusu olduğu yargı ve yürütme arasmdaki ilişküerde çok titiz ve dikkatli davranmak ve sayet daha önce aykın işler yapümışsa bunlan tekrarlamayıp, doğru ve sağlam yola girmek lâzımdır. Çünkü, medenî ve düzenli bir toplum hayatmın ilk sartı Hukuk Devleti olmaktır ve bu nitelikte bir siyasî toplulukta mahkeme kararlannm diğer bütün organların islemelerinden üstün, son ve kesin olduğu kabul edilmek ve bunlan uymak zarureti vardır. S ON (1) Danıştay ve Yürütme, Cumhuriyet, 21 Nisan 1963 ve Muammer Aksoy, Sanayi Bakanı Çelikbaş'ın rejime, hukuka ve memleket menfaatlerine aykın tutumu, ^nkara 1963 sahife: 177 181. (3) Aksam. 10 Şubat 1966 s. 7. NOT: Gazetemize gönderilen y azıiar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Telefon 27 28 28 11 54 81 22 674 (Basın 8943) 1835
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle