Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAHİFE tKÎ 24 Efeim 1M6 ÇUMHURÎYET 6ELİR DA6ILIMINDAKİ EŞİTSİZLİKLER Prof. Dr. Besim ÜSTÜNEL ürkiyede gelir dağüımı hakkında Devlet Plânlama Teşkilâtında yapılan araştırmada ulagılan sonoçlardan bazüarımn basına aksettnesi, konu üzerinde son derece ilginç bazı görüşlerin ortaya atılmasına yol açmış bulunmaktadır. Ben bu yazımda, bu görüşler arasuıda en önemli ve en değerli bulduğum Sayın Prof. Dr. ömer Celâl Sarç'ın 8 Ekim 1966 tarihli Milliyet'te yayınlanan inceleme yazısında ileri sürdüğü fikirler üzerinde durmak istiyorum. Ziya Gökalp'tan bu yana T Bilindiği gibi, Plânlama Teşkilâtında yapılan «Gelir Dağılımı Araştırması» bir tek yıla (1963) ait ve Türkiyede gelir dağılımımn genel tablosunu yaklaşık olarak ortaya koymak amacıyla yapılmış bir çalışmadan ibarettir. Gelir dağılımındaaki eş:tsizliklerin kesin olarak hesaplanmasını sağüyacak istatistik kaynakların memleketimizde elde edilememesi yüzünden, bu etüdiin endirekt metodlardan ve kaynaklardan yararlanıLarak yapılmış olntası çok kuvvetle muhtemeldir. Bütün bnnlara rağmen elde edilen sonuçlar, üzerine eğilmemizi geerktirecek niteliktedir. Çfinkü, bn araştırmanın sonuçlan 1963 Tiirkiyesinde, gelir dağılımında insanı rahatsız edecek derecede önemli dengesizlikler bulunduğunu, bütün çıplaklığı ile ortaya. koymaktadır. Bu durumda, bütün aydınlanmıza ve özellikle iktisatçılarımıza düşen önemli görevlerdon birinin, gelir dağüımındaki bu dengesizliğin sebtpleri üzerine eğilmek ve azaltılması için alınabilecek tedbirleri tartışmak oldnğu muhakkaktır. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Saym Prof. Sarç, kendüeri de çok iyi bilirler kl, gelir vergisi kayıtlarının kapsam ve nitelik bakımından kullanılamadığı baüerde «endirekt» metodlardan yararlanılarak ve çeşitli istatistik bilgiler değerlendirilerek «yaklaşık» nitelikte gelir «lağüımı etüdleri yapılabilir; ve bu tip araştırmalar Tttrkiyeden önce bir çok ülkeler için vapılmıştır. H Türkiyede gelir dağılımınm sadece «Tanm sektörü» ile ilgili kısmında iki ayrı araştırmanın sonuçlarını karşılaştıran Saym Prot. Sarç, yazısımn sonuna doğru, birdenbire tarım sektörüne ait olan bu sonuçları Türk ekonomisinin tümüne aitmiş gibi yorumlamaktadır. Oysa, tarım sektörü dışında eşitsizlik derecesi çok daha fazla olabilir ve üstelik söz konusu dönemde ekonominin bu kesiminde gelir farkları artrruş da olabilir. EİKaldı ki, Prof. Sarç eleştirisini çok önemli bir varsayıma dayandırmaktadır. On yıl ara ile ve çok farklı imkânlar ve mubtemelen çok farklı kavnakiarla yapılan iki araştırmanın sonuçlarının cnukayese edilebilir olduğunu kabul etmektedir. İki araştırmanın metod ve kaynaklan, kavram ve kapsamalan farklı ise bunlann sonuçlarını karsılaştırıp bundan rahatça «gelir dağüımındaki farklar zamanla azalıyor... Bazı indeksler bunu gösteriyor» diye çok önemli sonuçlar çıkarmak münıkün değüdir. Q D.P.T. nın «Gelir Dağılımı Araştırması» dışmda yapılan bir çok araştırmalar ve gözlem! ler 1953 1963 döneminde Türkiyede gelir da| ğılımındaki eşitsizliğin arttığını, gösternvîStedir. Antalya ve Adana bölgelerinde yapılan ayrıntılı araştırmalar bu bölgelerde scn 15 yılda toprak mülkiyetinin gittikçe daha fazla toplulaştığını; bunda makineleşme, pazar için üretime geçme ve izienen destekleme politikalannın büyük etkisi olduğunu açıklamaktaclır. ki, Türk ekonomisi 1953 ten sonra uzıın süren şiddetli bir enflâsyon devresi geçirmiştir; basıbozuk bir dış ticaret rejimine sahip olnıuştur ve halen de olmaktadır; gerçekten proeresif sayılabilecek bir vergi sistemine hiç bir zaman sahip olamamıştır; ve nihayet yakın zamana kadar gerçek bir sendikacılık hareketine ve toplu sözleşme ile emekçinin gelirden aldığı payı arttırmasına imkân veren bir düzene sahip olmamıştır. Bütün bu şartlar aitında, Türkiyede gelir dağılımındaki eşitsizlik derecesinin artması, veya hiç olmnzsa azalmaması gereklr. Eğer Prof. Sarç bu eşitsizliğin azal dığına gerçekten inanıyorsa, bu kanaatını i'4atistiklerle ispatlayamasa dahi, makul sebep'.ere bağlıyarak izah etmek zorundadır. Çünkü, bütün iktisadi olaylar ve çeşitli alanlarda yaratılan dengesizlikler bu dönemde gelir farklarının arrma^ını niteliktedir. BİFakat, bir an için Prof. Sarç'ın yapnÇı varsayımlann doğru olduğunu ve Türkiyede gelir dağılımındaki eşitsizliklerin bir miktar a/aldığını kabul etsek dahi, 1963 Türkiyesinde mevcut ailelerin en ait dilimdeki beşte biri toplam gelirin sadece • 4.5 ini, en üst dilimdeki beşte « ' birinin ise toplam gelirin °'o 57 sini aldıfmj tesbit ettikten sonra, elimizi kolumuzu opglayıp «turafeilir, miyiz? Mademki farklar zamanla azaljyor,. .ösleyse vergi reformu yapmaya gelir vergisini tarım kazançlanna da teşmile lüzum yoktur; hele toprak reformu ve personel reformu gibi güç işlere girişmeye hiç lüzum yoktur; sınai mülkiyetin dağılımmı değiştirecek, aile şirketlerinin hegemonyasına son verecek, halka açık şirketleri zorunlu kılacak, fiili monopolleri önliyecek. insanlarm insanlan istismar etme imkânlarını azaltacak bir iktisat po'.itikasına lüzum yoktur. denebilir mi? Ben şahsen böyle bir tutumun bugünün Türkiyesinde mümkiin olacağını, j'ada makul karşUanacağtn) sanmıyorum. Prof. Sare'm da benim bu kanaatlerimi paylaşacağını Umit ediyorum. Metlenî Kanunumuzun Ord. Prof. Hıfzı V.VEüDEDEOĞLU ürk lnkılâbı dediğimiz Atatürk devrimlerinin sosyal hayaümızdaki en büyük eseri, hiç şüphe yok ki Medenl Kanundur. Çünkü bu kanunla Türkiye, hukuk kuralları bakımından yarı teokratik devirden çıkarak tam bir lâik devlet halini almışör. Büindiği gibi, memleketimiz, 1839 Tanzimat reformuna kadar tam teokratik bir devlet niteliğinde idi. Uygulanan bütün kanunlannı din esaslanna dayandırmıştı. Dini hukukun adına, genel bir deyimle, «şeriat» denilirdi. Bu kelimenin anlamı «tannsal kanun» dur. (Şer'i şerif) ise, doğru yol, hak yolu, adalet yolu anlamına gelirdi. Osmanlı tarihindeki çeşitli ayaklanmalarda halkın, «şeriat isteriz!» diye bağırması, «adalet isteriz», «Müslümanlık kaidelerinin aynen uygulanmasını isteriz» demekti. Ne var ki «şeriat» kelimesi 17. yüzyıldan sonra bu memlekette gerçek anlamrru kaybederek zorbalarm ve gözü dönmüş bazı çıkarcı hocalann elebaşılığı ile kaynatılan isyanlarda, güya şeriata dayanan fetvalarla bir çok seçkin devlet adamının başnun kesilmesine yanyan korkunç bir anlam kazanmıştı. öyle ki, tkinci Os man (Genç Osman) ve Üçüncü Se lim gibi reformcu padişablar «seriat» uğruna şehit edilmişlerdi. Ali Suaviieri, Mithat Paşalan, hattâ Cumhuriyet devrinde Kubilâylan şehit eden de, şeriatçı ge çinen kara kuvvetti. tatürk ve arkadaşlan Türk vatanını ıstilâ eden düşmanlarla savaşırken onlar hakkında idam fetvaları çıkaranlar ve vatanımızın ve rnilletimizin düşmanı olanlarla İngiliz Muhipleri Cemiyetinde dostluk zemini bulup elele verenler de yine güya MUslüman şeriatçılardı. Osmanlı tarihinin çöküş devri incelenirse, bütün şeriatçı ayaklanmaların, adaletin gerçekleşmesine değil, zorbalık, yağma, tecavüz, insan kanı dökülmesi gibi suçlan ve adaletsizlikler işlenmesine yaradığı ve Türkiyeyi sosyal ve İktisadi alanlarda daima geriye doğru ittiği açık seçik olarak srörülür. Bunlan körükliyenler milletimizi ortaçağ hattâ ilkel çöl hayatına döndürmek istiyen fanatik lnsanlardır. Maalesef bunların artıklan bugün de faaliyet halindedir. Derviş Vahdetl veya Saidi KUrdl (Nursî) özentileri memleketi yeniden kanştırmak istemektedirler. Fakat buna hiç bir zaman muvaffak olamıyacaklardır. T Bir temel noktada Prof. Sarç adı geçen yazısında, konuönemini belirttikten ve «Türkiyede gelir dağılımında tesbit edilen büyük eşitsizlik... kimse için bir sürpriz teşkil etmez» dedikten «onra, «Eşitsizlıği azaltmak, memlekete düşen en büyüK ödevlerden biridir» demektedir. Bunu heınen izliyen parağrafta ise Prof. Sarç, «Üzerinde önemle dunılması gerekli nokta, eşitsizliğin varlığı veya yolduğu değil, zamanla artma veya az^lma ternayülü gösterdiğidir» demek suretiyle biraz önce vcrdiği hükmü önemli oranda tâdil etmektedir. Çünkü Prof. Sarç'a göre gelir dağüımındaki eşitsizlikler artıyorsa ve sadece bu takdirde gelir Uağılunım yeniden düzenleyici (redistributiO tedbirler almak gerekecek, bunlara rağmen artış temarülü devam ederse «şimdiki iktisadi rejiml... revizyona tabi tutmaya ihtiyaç doğabilecetctir.» Sayın Prof. Sarç'ın diğer göriişlerine grçmeden önce, bir temel noktada ondan farklı diişündüğümii kaydetmek isterim: Bir ülkede gelir dağılımı politikası tesbit edilirken, gelir eşitsizliklerinin zamanla azalmakta olup olmamasi da önemli olmakla beraber, redistributif tedbirlerin ahnması ya da sistemin revizyona tâbi tntalup tutulmaması konusunda, sadece bu eğilime hağlı kalmak söz konusu olamaz. En azından, eşitsizlik derecesindeki azalışlann istenen hızda olup olmadığina da bakmak gerektiği muhakkaktır. Prof. Sarç'ın inceleme yazısınuı bundan sonraki kısmı, Türkiyede gelir dağılımında eşitsizliğin artmakta olup olmadığını tesbite çabşmaktadır. Plânlamanın gelir dağılımında dengesizliğin arttığı iddiasında olduğunu varsayan Prof. Sarç. 1951 • 53 yılına ait bir Amerikalı uzmanın doktora çalısmasında olaştığı sonuçlarla Plânlamanın 1963 yılına ait bulgularını karşılaştırmakta ve eşitsizlik derecesinin zamanla azaldığını göstermeye çalışmak tadır. Yazının sonunda, kendisi açıkça tfade etmemekle beraber, okuyucu, sanki gelir dağılımındaki mevcut eşitsizlikler pek de önemli ıleğilmi? ve bu konuda bazı tedbirler almak, yeni bir politika düzenlemek gerekmezmiş gibi bir intiba ile başbaşa bırakılmaktadır. •ycy azının birinci kısmında «eşitsizliğin varlığı » değil artmakta olup olmaması önemlidir» demek. sonra «eşitsizlik artıyorsa tedbiı almak ve iktisadi sistemi revizyona tâbi tutmak gerekebilir» ilkesini koyduktan sonra, 1953 ile 1963 arasmda Türkiyede «bazı indeksler eşitsizliğin azaldığını gösteriyor» şeklinde bir sonuca varmak, bir çnk bakımlardan insaanı yanıltıcı bir düşünce ile basbaşa bırakabilir. Şimdi bunun nedenleri ve diğer b»'" noktalar üzerinde biraz duralım. D Sayın Prof. Sarç, bir tek yıla ait gelir dağılımı tablosuna dayanılarak Türkiyede zamanla bu dağılımın eşitsizlik derecesinin arttığmın iddia edilemiyeceğini, haklı olarak işaret etmektedir. Yalnız, ben hiç sanmıyorum ki Plânlama Teşkilâtında bu derece önemli bir araştırmayı yapan yetkili ve sorumlu uzmanlar böyle bir iddia ile ortaya çıksınlar. Adı geçen gelir dağılımı araştırmasının bir tek y:la ait olmasından doğan sınırlılığın etüdde gerekli şekilde belirtilmiş olması beklenir. B Gelir dağılımına ait istatistiklerin gelir vergisi kayıtlarından çıkarılabileceği ve bizde de bunların vetersiz durumu belirtilerek araştırmanın güvenilirlik derecesi üzerine şüpbeleri çekmek istiyen aşarak geldiğine göz atalım: 1839 Tanzimat reformundan son ra Medenl Kanunumuzun yürürlüğe girmiş olduğu 4 Ekim 1926 tarihine kadar, Batı örneklerine göre hazırlanıp yürürlüğe konulmuş olan çeşitli kanunlarla Türk hukuk hayatı tam teokratik devirden yan teokratik bir aşamaya geçmiş bulunuyordu. Çünkü bir tarafta kişiler, aile, miras işleri, tasınır ve taşmmaz mallardaki mülklyet münasebetleri, kökünü dinden alan fıkıh kurallarivîe veya Mecelle ve arazi kanunu gibi kanunlarla düzenlenirken, öte yandan Kara Ticareti, Deniz Ticaret i, Hukuk Usulü, Ceza üsulil ve Ceza Kanunu gibi kanunlanmız, Batı kanunlan, özellikle Fransız kanunları örnek alınarak hazırlanrnış bulunuyordu. Böyleoe >ürürlükte olan hukukumuzun bir kısmı dinl, bir kısmı lâik nitelikte olduğundan, Türkiye 1926 yılının 4 Ekim gunüne yani Türk Meden] Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, hukuk bakımın dan, yan teokratik bir devlet durumunda idi. Önce fertçi ilindiğt gibi, îsviçre ve Türlc Medeni Kanunlan her şeyden önce fertçi, (endividüalist) ruh taşıyan kanunlardır. Niteldm Medenl Kanunumuz 24. ve Borç. lar Kanunumuz ise 49. maddelerin de, kişinin şahsiyet hak ve menfaatlerini, Pransız, Avusturya va Alman medenl kanunlannda rasv lanmıyan ölçü ve genişlikte, toruyucu, genel bir hüküm koymuşcur. Bu hüküm kişiye, kendi özel nayatmda medeni hukuk bakımından (men ve içtinap) ve nihayet (tazminat) dâvalan ile, ceza nukuku alanı dışmda, özel bir koruma sağlarmştır. Kişinin cisrcanl varlığı yanında manevi varlığı, yani ismi, resmi, seref ve itibarı, esran. yani bilinmesini isteme diği kendi gizli âlemi böylece korunmuştur. 24. maddenin koymuş olduğu bu hüküm, kişinin maddi ve manevi dokunulmazlığını çeşitli hukuki imkânlarla koruduğu için, tam fertçi bir hü kümdür. Bu hüküm, ancak hürri yetçi, demokraJjj^ın«a»lek,Çtİ£«J«^ uysulanabilirgJCoınüni^t veya fa şist olsun, toBHrffer reiimli ra'emleketlerde böyle bir hükme rastlanmaz. Çünkü oralarda kişinin hür ve bağımsız şahsiy»ti tanınmaz. Kişi yalnız toplutn içinde, toplumla birlikte ve yalnız topluma hizmet ettiği sürece vardır. Bunun dışında fertlerin hukuken korunmaya değer özgür v» bağımsız bir kişilikleri, bir dokunulmazlıkları, o gibi rejiralerde bahi« konusu olamaz B ortadan kalkmış, (İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi) kişi hürriyetini ve millet egemen liğini ilân etmiş; loncalann kaldırılması sonunda kişi çalışma bağhlığından kurtulup, çalışma hürriyetine kavuşmuş; lâiklik esasının yerleşmesi sayesinde insanlar kilisenin baskısından ve manevi köleliğinden kurtulup din ve inanış, yani vicdan hürriyetine erişmiş; imtıyazlar ve derebeylik kaldınldığı için, toprak kölesi durumunda bulunan köylü toprağa kavuşmuş; hülâsa kişiyi bağlayan bütün maddi ve manevi zincirler, bütün Avrupayı, hattâ dünyayı sarsan bir çatırdı ile koparılıp, hukuk bakımından tam eşitlik ilân olunmuş ve böylece bugünkü özgür insan tipi doğmuştu. Bu özgürlükler, siyasî özgürlük, din ve vicdan özgürlüğü, iktisat, yani ticaret, sanayi ve çalışma özgürlükleri • dir. Artık her kişi kendi oyunu kullanarak temsilcilerini seçmek suretiyl» devlet idaresine katırabilecekti; kiliseye gidip gitme • mekte, katolik veya protestan ve ya tamamen dinsiz olup olmamakta serbestti. Bu hususta devlet ve kilise baskısı kalkmıştı. Artık herkes istediği işte ve mes lekte çalışma hak ve hürriyetine sahipti; çünkü lonca bağlılısh kalkmıştı. Artık herkes, mem leket içinde veya dışında istediği ticareti yapmakta serbestti, çünkü devletin ticaret özgürlü ğüne koymuş olduğu kayıtlar kalkmıştı. Fransız ihtilâlinrien sonra umumiyetle inanıldığma göre, insan fsaliyetleri ve dolayısiyle insan ıckâsı, akla uygun olmıyan keyfi bağlantılardan ve sınırlamalardan kurtulunca, insan tabiatmda s»k!ı olan ;uurlu varlık tam özgür olarak kendini gösterecek, insan aklında bulunan kudretlerin serb«>stçe faaliyete geçmesi sonunda, kendiliğinden, iktisad! ve sosyal bir denge kurulacak, özgürlük, eşitlik. adalet ve kardeşlik ideali gerçekleşecektir. İ M 5İİİ ••#• •1 Hazin gerçekler ssss İjjj ••*• I •••• Asamaiar .•• • ••I .»•I ...I ...I Sonuç )lânlamanın hazırladığı «Gelir Dağılımı Araştırması» nın ortaya koyduğu gerçekler karsısında Türkiyenin iktisatçılanna ve poHikacılarıfta düşen görevler, bazı çevreler için sürpriz teşkil eden bu gelir dağılımı tablosunun neden bu derece eşitsizlik gösterdiğuıi araştırmak ve mevcut eşitsizlik derecesini belirli bir süre içinde ne kadar azaltabileceğimizi ve nasıl bir politika ile bu hedefe ulaşabileccğimizi elbirliği ile dUşünmek ve plânlamak olmabdır. Öyle sanıyorum ki, tkinci Beş Yıllık Plinda, birinci plâna nazaran bu bakımdan çok daha sarih ve çok daha etkin bir politika düzenlenebilir. Kabul edilecek bir eşitsizlik indeksinin, her beş yıllık dönem sonunda hangi seviyeye getirileceği, plânın sayısal değerlerle ifade edilen kesin hedefleri arasında. gereken önemli yerini alabilir ve almalıdır. : : : . B I • ••ı • ••I • ••I • ••I •«•a ••*• unu böylece kaydettikten sonra Türkiyenin tam teokratik. devirden tam lâik ve sosyal hukuk devrine hangi merhaleleri • ••• • ••• • ••r iiii lili İİİ! •••• •••> İİIİ :::U:::R:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::"::":::.":: •?:n::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::sî:::::::::::y::::::::::::::.': Reklâmcıhk 4207/12467 , Ancak Medenî Kanunun yürflrIflğe çirişinin 40. yılında bir de madalyanın ters tarafına bakmak lâzımdır: Kişinin hukukça k o . runmuş olan özgürlük ve doku» nulmazhğından toplum içinde acaba kaç fert Iftyıkiyle faydalanmaktadır? Özellikl» iktisadi bakımdan Türk halkı o zamandan bu yana bir refah devleti merhalesine geçebildi mi? Veya o yola girebildi mi? Toplum fertleri arasında nisbî bir denge kurabildi mi? «Nisbî» diyorum, çünkü iktisadî bakımdan kişiler arasında kesin bir denge kurmağa hemen hiç bir memlekette imkân yoktur. Eğer Türk halkı bu nıerhaleye ulaşamadı ve bu nisbi den geyi kuramadı ise bunun sebepleri nedir? Bu dengesizlik bizi ne reye sürükler? Bugünkü d'emokratik atmosfer içinde Türk aydınının önünde çözüm bekliyen sosyal problemler bunlardır. akat serbest rekabete, $ t a « t e ve sözlem * ğine daranan fgr liberaC.divîdüalist gidiş ve y tında çok bazin gerçekler yatıyordu: &•••••• Makinalı sanayiin ve seri fabrikasyonun her alanda büyük bir hızla gelişmesi el tezgâhlannı öldürdü. Tezgâhlarını kapama zorunda kalan zanaatkârlar fab rikalarda is aramağa ve işçi olmağa başladılar ve, aç kalma tehliktsi karşısında, fabrika sahiplerinin, yani sermayedarlann dikte ertikleri iş şartlarmı kabul etmek IOrunda kaldılar. Ailede bir kisjnin aldığı ucret geçimi sağlamadığı için ışçilerin kanlan ve çocuklan da fabriknl»» rm sıhhî olmıyan izbe atölyelerinde. günde 15 hattâ 16 saate kadar çalışmağa başladılar. Fransız ihtilâli insanlar «rasın. da hukukî eşitliği ve ekonomik özgürlüğü ilân eunişti. Fakat libo. ral ekonominin kıran kırapa uygulanması, çok geçmeden, bulculd eşitlik yerine fiill eşitsizlik, iktisadî özgürlük yerine, iktisadi bağımlılık doğurdu. Liberal fertçilik, umulduğu gibi, bir denge doğuracak yerde büyük bir dengesizlik meydana getirdi. Bunun üzerine çalışanlarda sınıf suuru belirmeğe, işçi ve meslek teşekkülleri kurulraağa başladı. Bırtakım düşünürler de toplumdaki dengesizliği ve bunun sebeplerini araştırmağa koyuidular. Yeni sosyal akımlar doğdu. Bunlardan bir kısmı toplum idaresini proleter sınıfın eline vermek isteyen aşın akımlar. bir kısmı ise toplumun ekonomik dengesizligine çare bulmak ve herkese insanca bir ha» yat standardı sağlamak için Devletin ekonomiye müdahalesinl öngören mutedil akımlardı. Çünkü ortada çözüm bekleyen bir «sosyal mesele» meydana gelmişti. Tıl 1923. Cumhuriyet Halk PartUi, Halk Fırkası adiyle kıırulmuştur. Ziya Gökalp diyor ki : «Bugün Türkçülük, Halk Fırkasına müzahirdir. (...) Halk Fırkasının annesi olan Müdafaai Hukuk Cemiyeti, büyük müncimiz olan Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerinin irşat ve rehberliğiyle bir taraftan Türkiye'yi düşman istil&lanndan kurtanrken, diğer taraftan da devletimize, milletimize, üsanımıza hakikî adlarım verdi. (...) Türkçülükle halkçılığın nihayet aynı programda !, birleşmeleri, ikisinin de şeniyete mutabık olmasının bir neticesidir. Bu ayniyetin bir tecelüsi de şudur ki, bütün Türkçülerin hiçbir müstesnaları olmamak üzere Anadolu mücahedesine iştirak etmeleri ve onun en ateşli müdafileri olmalandır. (...) Istikbalde de daima halkçılıkla Türkçülük elele vererek mefkureler âlemine doğru beraber yürüyeceklerdir.» tşte Cumhuriyet Halk Partisi bu manevi ortam İçinde dogmus bir kurumdu. Peki bn kurnlnşun iktisadi görüşleri nasıl olacaktı? Ziya Gökalp aynı programda birleştiklerini söylediği Türkçülükle Halk Fırkasının iktisadi röriişünü şöyle açıklıyor : «Cemiyetin bir fedakâriığı veya zahmeti neticesinde husule gelen ve fertlerin hiçbir emeginden hasıl olmayan fazla temettüler, cemiyete ait olmalıdır. Fertlerin bu temettüleri kendilerine hasretmesi meşru değildir. Fazla temettülerin «plusvalue» lerin cemiyet namına toplanmasiyle husule gelecek büyük meblâğlar. cemiyet hesabına açılacak fabrikaların, tesis olunacak büyük çiftliklerin sermayesi olur. Bu umumi teşebbüslerden husule gelecek kazançlarla fakirler, öksüzler, dullar, hastalar, kötürümler, körler ve sağırlar için hususi melceler ve mektepler açılır, umumi bahçeler. müzeler, tiyatrolar. kütüphaneler tesis olunur. Ameleler ve köylüler için sıhhî evler insa edilir. Memleket umumi bir elektrik şebekesi içine ahnır. Hülâsa her türlü sefalete nihayet vererek umumun refahını temin için her ne Iâzımsa yapılır. Demek ki. Türklerin içtimaî mefkures!. ferdî raülkiyetl kaldırmaksızın. içtimat servetleri fertlere gaspettirmemek, umumun menfaatine sarfetmek üzere. muhafaza ve temniyesüıe çalışmaktır. Türklerin bundan sonra. bir de iktisadi mefküresi vardır ki, memleketi büyük sanayie mazhar etmektir. Bazıları : « Memleketimiz bir ziraat yurdudur, bîz daima çîftçl bir millet kalmalıyız. büyük sanavi ile uğraşmıya kalkmamalıyız...» diyorlar ki. aslâ dogru değildir. Filhakika. ciftçiliği hiçbir zaman elden bırakacak değiliz, fakat asri bir millet olmak istivorsak mutlaka büyük sanayie malik olmamız lâzımdır. Avrypa inkılâplanmn en ehemmiyetlisi Jktisadi inkılâphr îktisadi inkılâp ise, nahiye iktisadi yerine millet iktisadının ve küçük sirketler yerine büyük sanayiin ikame edilmesinden ibarettir. Millet iktisadi ve büyük sanayi ise ancak himave usulünün tstbikiyle husule gelebiiir.» (...) «Ingiltere büyük sanayi memleketi olduğu için, mamulâtını harice eöndermeve ve hariçten iptidat maddeler getirmeye muhtaçtır. Bu sebeple. îngiltere için faydalı olan yegane usul gümrüklerin serbest olması kaidesi. yani açık kapı siyasetidir. Bu kaidenin îngiltere gibi büyük sanayie malik olamamıs olan milletler tarafından kabul edilmesi, ilelebet tngiltere gibi sınai memleketlere iktisaden esir kalmasını întac eder. (...) îşte Türk iktisatçılarınm da ilk işi. evvela Türkiyenin iktisadi seniyetini tetkik ve saniyen bu objektif tetkiklerden millî iktisadımız için ılmi ve esaslı bir program vücuda getirmektir. Bu proçram vücuda geldikten sonra, memleketimizde büyük sanayi vücuda getirmek için her fert bu program dairesinde çalışmalı ve tktisat Vekâleti de bu ferdi faaliyetlerin başında umumi bir nâzım vazifesini ifa etmelidir.> *** Ziya Gökalp'ten ba »ktarmayı, Halk Partisinin nereden kalkıp nerelere ttilti^ini ve nerelerde dolaştığını iyice anlıyabilmek için yaptık. Eksiğiyle. pediitiyle. çelişmesi. ktısnrlariyle ve marifetleri, erdemieriyle tam bir halkçı olan Ziya Gökalp bundan 43 yıl önce neler yazıyor. Ve böylesine bir baslançıçl» ise girisen Cumhnriyet Halk Partisi sonradan nasıl da bir komprador partisi haline fetiriliyor? Halk Partisi simdi bir kendi kendine gellş halindedir. Eğer ortanın solu. Knrnltayda (fösterdiji hâkimiyeti kulis oynnlannı vırtarak grrçekleştirebilirse ve uyanan heyecan tabiî akısına bırakılırsa. C.H.P.. Türkiyenin yarınlanna bir teminat taşını koymnf bnlnnacaktır. NEW YORK EYJUHİ ••••••••••••••••••a ••••••••••••k BfDAVA HİZMET New me" York Eyoletı, 8ırle</k Ameriko'do koliteli 1 İ H R A C A T C I U R I N I B İ I O İ R M E K UZERE ımalâ'm mcrkezıdi' York'iaki oğ'enmek ontell< merce Avenue Fltıuı AORES BANKA REFERANSI Bu'un ımoloiıo % °^ sı" hetnmo yopar New veyo hemen burodokı 50 000 bu ımotâı lov«oltlo'.nı ucetsız olorok tçın aşoğıdokı kuponu doldu'up ısteklermızt Oepı yO2<p >u od'cse I H J . 230 Pork köğıCJınıjo göndertnı? Nev^ Yorl* S'o'e OepCftn^ent ot COT?. N Y . U S A Intemol'Onol D'» N e * Vo'« I? Vakko'da Yağmurluk Haftası başladı Batı Avrupa memleketlerınde A^agıdo yazılı imatfif kaynokiartttı öğrenmelc tstîvorum : Cumhuriyet 12470 B DERİKLOKE LACODA ve DACRON'da 5 yeni model... 6'şar moda renk Yağnıur nıevsinıine girdiğimiz bu giinlerde Vakko, zengin bir trençkot ve pardesü koleksiyonu takdim etmektedir. Yeni modeller son Floransa Sergisinde. teşhir edilen Fransız kreasyonlarına uygundur. y Fiatlar 295495 lira arasmdadır. / u problemler Batı Avrupa memleketlerinde, geçen yüzyılın özellikle ikinci yarısında aşağı yukan aynen. şimdi bizde olduğu gibi su yüzüne çıktı. Orada iktisadi ve sosyal denge • sizlik çok büyük problemler ve sosyal akımlar doğurdu. Gerçi 1789 Fransız Ihtilâli Av. rupaya vt dünyaya yeni bir ü« mit, yeni bir ışık, bir hayat felsefesi ve yeni bir dünya görüşü getirmişti: O zamana kadar sü • rüp gelen polis devleti ferdi imtiyazlar ve hukuk! eşitsizlikler Dr. ERDOĞAN ADAŞ Muayenehanesini Nişantaşi, Valikonağı Caddesi No. 50, Daire 2'ye nakletmiştir. Telefon 4 05 62 V Cumhuriyet 12476 YARIN: Sosyal Düşünce ve Sosyal Hukuk «Sosyalistlik» ile Karıştınlmamalı Dr. ALÂATTÎN VARDAR Muayenehanesini Nişantaşi, Valikonağı Caddesi No. 50, Daire 2'ye nakletmiştir. Telefon 47 05 62 Cumhuriyet 12475 T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünden 1 Sandığımıza ait Foça ve Kuşadası tatil köyleri elektrikle ısıtılacak şofbenlerinde kullanılmak üzere mevcut şartnamesine göre, 800 adet termostatlı elektrik rezistansı, 50 adet yedek terraostat ile 100 ade bakır çonta kapalı zarf teklif alma suretiyle satın almacaktır. 2 Bu işe girebilmek için 17500, lira maktu teminat yatırüacaktır. 3 Şartnameler Sandığımız Malzeme ve İstanbul Sirkeci Nur Han Irtibat Müdürlükleri ile Izmir Büyük Efes Oteli 10/A da Foça ve Kuşadası Tatil Köyleri İnşaatı Kontrol Şefliğinden bedelsiz olarak temin edilir ve fîkir verecek nümune mesaf saatleri dahilinde Sandık Malzeme Müdürlüğünde görülür. 4 Şartnameye göre hazırlanacak teklif mektubu ile nümune en geç 2 kasım 1966 çarşamba günü saat 17,30 a kadar verilmiş olacakür. ALpullu Şeker Fabrikası Miidürlii ğilnden: INŞAAT İLANI 1 Fabrikamız dahilinde inşa ettirilecek yeni kazan dairesi binası inşaatı işçilikleri birim fiat üzerinden ve kapalı zarfla teklif i'mak suretiyle ihale edilecektir 2 İhale 31 ekim 1966 pazaıtesi günü saat 15.00 de Fabrikamızda yapılacaktır. 3 Bu işe ait muvakkat teminat miktarı TL. 9.000, (Dokuzbin liradır). 4 İhale evrakı ve ekleri P^brikamız Ticaret servisinden TL. 100, (Yüz lira) mukabilinde rnahallinde temin edilebilir. 5 Şirketimiz 2490 cayıb kanun» tâbi olrnadığmdan ihaUyi yaprp yapmamakta va isi dilediğine yaptırmakta •erbesttir. (Basın 22215/12462) İKıkku BEYOÖLU Kımaş ve Hazır Giyimde Gunun Medası M*a*i«a (Baam 3137» A. 13748/12448)