25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 Nisan 1961 CUMHURÎYET IIIIIIIIIIIIIHIIIIIIIIIIIHIIII BEŞ ASKERLIK BAHİSLERİ SERBEST SÜTUN Bir Mareşalin iki hatası Yazan: Amiral Afif Büyiiktıığrul Alman orduıunun kıymetli askerler yetiştird.iği muhakkaktır. Kıymet, sadece güzel sevk ve idarelerinde değil; aynı zamanda ilerıyi görerek zamanın icabı olan orduyu hazırlamalarındadır. Harb masraflarımn artması karşısında sılâhlı mücadelenin çok çabuk sona ermesi lâzım geldiğini onlar düşunecek ve Birinci Dünya Harbinde meşhur hareket harbıni icat edeceklerdir. Bol miktarda tayyare ve tank yapıp bir ânda kıtayı istilâ etmek fikrini dt onlar bulacaklardır. Coğrafî durumlarmm tabii biı abluka içinde bulunması, Almanları daima zaferden mahrum etmiştır. Deniıaşm bölgeden gelip kıtada zafer kazanmak, tarih bo • yunca kolay olmuş ve fakat Avrupsdan hareket edip de denizaşırı biılgede zafer kazanıldığını tarih kaydetmemiştir. Buna rağmen Almanya iki defa talihini denizasırı b'lgede bulunan düşmanı mağlüp etmek hususunda denemi.ştir. BöyİPİikle tecavüz şeklinde başlıyan Alman harbi, her iki dünya harhınde de, düşman efkârı umumiypşini harbden bıktırıp sulha kavuşmağa istinat eden yıpratma harbi şeklinde devam ederek mağlubiyetle sona ermiştir. *** Harbdeki deniz nimetlerini top layıp kuvvetlenmedikçe Almanyaya mağlup olmak mukadderdi. Fakat pek güzide mareşalları arasında bir tane hatahsı çıkma.sayd'.. nmhakkak ki harb daha .'azla uzıyacak ve belki de yıpratma harbi ciaha müsait bir netice doğura caktı. Hataların bir tanesi Avrupada Insiliz ve Fransızlar Dunkerque> doâru tâkip ederken yapıldı. Al nıan orduları süratli bir hamle ile Müttefik cephesini yarmışlar, Fransız kuvvetlerini ikiye bölmüşlcr ve düşmanlannı Dunkerque'e rîogru kovalamağa başlamışlardı. Kovalıyanın, kaçandan daha süratli gitmesi de tâbiyesinin bir geleneği idi. Böyle tâkip ricat (kovalama kaçma) muharebesinde kovalıyana düşen de arazitiin müsait bir yerinde kaçanın önüne çık nıak ve onu imh» etmekti. Buna Cöre, Alman zırhlı tümenleri, var kuvvetiyle Dunkerque sahillerini bulacaklardı. Lâkin cepheye kumanda eden Mareşal Rundstadt, bir aralık zırh lı tümenlerine «dur!» emrini vercli ve tümenleri bu durumda bekletti. Bu emrin verilmesi, Ingilizlere büyük bir talih sağladı. Çekilmenin muvaffak olması, planın guzelliği kadar, Almanların rou harebenin böyle en can alıcı bir zamanında «dur!» emrini almala rından doğdu. Emri kim vermişti? Neden vermişti? Bu nokta bugün bile karan lıktır. Alman askerinin istirabate, tankların da bakıma ihtiyaçları varmıı... MareşaJ Rundıtadt, emri, bizzat Hıtler'in telkin ettiği iddiasında bulundu. Fakat resml bir şekilde olmasa bile diğer Alman mareşal lan bu emirden dolayı Runds Türkiye'de otomobil sanayii kurulması hayaüerine dair Yazan: Y. MUh. DANİYAL ERİÇ Son aylarda gazetelerde hattâ radyoda sık sık söz konusu edilen bir mesele var. Hattâ mevzu o ka dar yaygın hale geldi ki Başkan Gürsel'in basm toplantılanndan birinde kendisine bu hususta bir sual soruldu. Gerçekten son günlerde oıadeni eşya sanayiindeki durgunluğu gidermeğe çabalıyan sanayicilerin, bilhassa motör parçaları imalâtı ile jğraşan bir fabrikanın müteşebbislerinden bazılarınm, hükümet ve basm temsilcileri ile temaslar yaparak konuyu ciddi bir safhaya getirmeğe gayret ettikleri görülmektedir. Bu iş içın yapılması gerekli yatırımın ilk elde 1 milyar lirayı aşmas; ve bu meblâğın yüzde doksan nispetinin dövizden ibaret bulunması mevzuun üzerine öne."nle eğilinmesi için yeter bir gerekçe teşkil etmektedir. Gerek ışe yatırılacak paranın büyüklüğü, gerekse varılacak neticenin memleket ekonomisine mutlaka vararlı olması mecburiyeti bizi peşin hükümlere varmak tan kaçınmağa zorlamaktadır. Me selenın kanaatimizce üç ana görünüşü vardır: 1. Teknik ımkânlar, 2. Ekonomık şartlar, 3. Psikolojik unsurlar, Açılan karşılıklı propaganda kampanyasında en fazla teknik hususlar üzerinde durulmuş, fakat yine de .nesele tam teknik bir görüşle incelenmemiştir. Türkiyede otomobil (motorlu binek arabası) imalâtı sanayii kurulması ko nusunun en önemli safhası, hiç şuphesiz, bu otomobilin imali için gerekli teknik şartlarm mevcut olup olmamas:dır. Hemen belirtmek gerektir ki bu yazının incelemeje çalıştığı husus Türkiyede otomobil f.notorlu binek arabası) yapılması ımkânlarıdır. Bir otomobil motorlu binek arabası başlıca şu kısımlardan meydana gelmektedir. a) Motor (benzinli veya dizel), b) Karoseri (saç aksam;), c) Şasi ve mekanik parçalar, d) Elektrik donanımı, e) Lâstikler, f) Süsleme teferruatı, döşeme ve camlar. Bugün memleketi.nizde otomobil motoru yapıhnamaktadır. Bilhassa binek arabalarında kullanılacak motorların bu maksada elverişli şekilde gerekli konforuT sür'ati ve dayanıklığı sağlaması aynı zamanda da ucuz olması zaka ve otomobillerin piston, segman ve yatak parçalan da imal edilmektedir. Eskimiş dış lâstiklere yeni taban geçirilmek üzere kurul muş atölyeler de mevcuttur. Ayrıca oldukça teşkilâtlı tamirhaneler ve karoseri atelyeleri vardır. Yukar.da sözü geçen, otomobil irnalâtına yardımcı olabilecek mal zeme yapnıakta bulunan sanayı şubelerine şimdiye kadar 250 milyon lira civarında yatırım yapılmış bulunmaktadır. Belirtildiğine göre otomobil yapabılmek için daha 1 milyar lirahk yatırıma ihtiy,aç bulunmaktadır. Bunun tamamma yak.n kısmı dövizden ibarettir. Buradaki «otomobil yap.nak» tâbiri de otomobili teşkil eden par çalarm yüzde 60 ını memlekette yapmak mânasına anlaşılmaktadır. Geri kalan yüzde 40 için yine her yıl dışanya milyonlar ödenerek mütemmim parçaların teminine çalışılacaktır. Buna rag.nen Turk tıpı otomobilin 14 bin liraya nıalolacağı ileriye sürü'.mektedır ki hissi düşünülmediği takdirde bu ifadeye ina nılması cidden güçtür. Türkiyede otomnbil sanayiinin biihassa başlangıç y;llarında büyük bir kriz geçireceği anlaşılmak tadır. Filhalçika pek kaliteli olmıyan bir malm sürümünü sağlamak için fiyatmı düşürmek lâzımdır. Halbuki bu da mevcut rekabet muvacehesinde mümkün olm.yacaktır. Yerli otomobilin onbeş bin liaam n üzerinde bir fiyatla satılabilmesi ise düşünülmesi icabeden bir durumdur. Küçük boy Îngiliz otomobilleri 500 sterling civarında satılmaktadır. Volksuagen ise 5000 marktır. Bu miktariar normal rayiçle 20.000 liraya tekabü] etmektedir. Yerli otomobilin bu fiyata müşteri bulabileceği tahmin edilemez. Vaktiyle iktisadi hayatımızda, bu gibi durumlar bir çok kere milletçe başımıza gelmiştir. Memleketin istihlâk "kapasitesini, ihtiyaçlar:nı kesin olarak hesaplamadan yapılan şeker fabrikaları bunun en güzel örneği değil midir? Kontrolsuz olarak imalât kapasitesi artırılan tekstil endüstrisi aynı neticeye düçar olmamış mıdır? Ne pahasma ve kaça mal olursa olsun bir şeyi illâ yapmak hevesi gayreti yüzünden cnemlfcketin miîyonları az mı heba edümiştir? Biraz da konu üzerinde yapılan tartışmalara temas edelim bu" işe ııııııııımımıııııııııııııııı Binbaşı Gagarin feza yolculuğuna çıkacağını karısına söylememiş! Gagarin'in evinde, kansınm ve çocuğunun yanında tarihî yolculuğu televizyon vasıtasiyle tâkip eden gazeteci neler gördü ve neler duydu? Kunsdtadt tadt'i hatalı buldular. Çünkü, bu mandi'ye çıkarma yapan uuşmana emirle Almanlar, ikinci Dünya taarruz edecek!» Harbi çerçevesinde pek çok şey Kararsız olan Rundstadt ise ukaybettiler. Bu emır verilmemi = zun uzun düşünmüş ve \Tormandi olsaydı, büyük bir îngiliz kuvveti sahillerine yapılan çıkarmvmn alimha olunacak ve dolayısiyle jn datıcı bir hareket oldu»un,ı ve agiltere adalarınm istilâsı da mümsıl çıkarmanın Kale sahiilerine okün olabilecekti. lacağına hükmetmişti. Bu yanlış kararın neticesi olarak ria Rom * * * mel'e emir verdi: «Taarruza s«.'vk ettiğin zırhlı tümenleri gerı çek!» Birinci hata kâfi geımemiş oîacak; ki, Mareşal Rundstadt, yine Emir yapıldı. Garip bir tesadül emir ve kumanda mevkiindc kal eseri olarak Alman motörlü birmış ve Ingilizlerin muhtemel bır iikleri lüzumsuz yere yine iki gün çıkarmasına karşı Manş sahilleribeklediler. Talih yine tngilizlere nin müdafaa vazifesi ona verilgülmüştü. Dunkerque'de çekilmemişti. Mareşal Rommel de ismi nin kazasız yapılmasını sağlıyan geçen cephe kumandanının öncü talih, Müttefiklerin sağlam olarak kuvvetleri vazifesini görüyordu. Avrupa topraklarına ayak basmaRommel, mizaç itibariyle daha a sında da yine yâr olmuştu. tılgan idi. Bütun harb boyunca yerinde duramamış, düşman gö rür görmez üzerine saldırmışlı. Skotland Yard bile Rundstadt ise, daha kararsız bir çaresiz kalınca kumandan idi. Bundan dolayı Rom mel, nereye çıkarsa çıksın, riüşSophia Loren'in «Milyoner» filmana saldırmak istiyor, Hundsminin gala gecesinde bir düzine tadt da, aşırı bir şekilde hesaba ki koltuk boş kalmıştı. Çünkü, bu taba bağlı bulunuyordu. Her iki koltuklar dünyanın en zengin 12 kumandanın karargâhları arasında kadınına aynlmışlardı. Ve Skot50 kilometre kadar da bir mesafe land Yard (Ingilterenin meşhur vardı. gizli polis teşkilâtı) dâvetlilerin mücevherlerini korumayı gözüne Nihayet b.eklenen h^ber geldi.; kestrip üstüne alamamıştı. (Bu îngiliz Amerikalılar, Normandi sahillerine çıkarma yapıyorlar... '•• filmi. çevirirken Sophia'nın bütün mücevherleri çalmmıştı, biliyorMizaç itibariyle atılgan clan Rommel, hemen kati kararını ve sunuz). Mücevherlerini taknjayın rip harekete geçti: «lhtiyatta buca da hanımlar galaya gelmeyi gölunan bütün zırhlı tümenler, Norze alamarmşlardı! YUNUSNADl 27 MAYISİN MANASINIANLATIN 1960 /961 İnsanlık tarihinde ölmez bir yer tutacak ilk feza yolculuğunun yankıları birer birer geliyor. Bu yankılar arasında bir de bebek sesi var.. «Babam!» diye sesleniyor. Yuri Gagarin'in 2 yaşındaki kızı «Elena> nın sesidir bu. Televizyonda babasının yüzünü seçmiş tir. Anne, kızın yanında o heyecan dakikalannı yaşaıken «Pravda» gazejesinin bir muh,abiri varmış evlerinde... Bu hârika yolculuğu televizyonda onlarla beraber seyretmiş. Gördüklerını şöyle anlatıyor : • Komşular odaya üşüşmüştü. Ç;t yok. Bütün gözler televizyon perdesinrie.. Birden Yuri'nin sesi duyuldu : Her şey yolunda. BİK OKIL »EFTERt Eşi «Valentina» bir okul defte rine titrek bir elle bu sozleri yazıyor. Yanına saatini, dakikasını ekliyor. Bundan sonra yolcunun her sözünü dakikaıı dakıkasına oraya yazacaktır. Küçük «Elena» olup bitenleıin babası ile ilgili olduklarını sezıyor. Günlerce önce onu bir başka türlü, her günkünden da ha uzun uzun öpüp giden babaE s; ile. ^ Spikerin sesini duyuyoruz : Yuri Amerika üstünde, Yu Gagarin, eşi ve çocuğu ile ri Afrika üstünde, iniş başlıyor. Ve birden. büyük haber : İniş başarı ile sonuçlandı. Genç kadın hıçkırıklarını tutamıyor artık. cYaşıyor!» diye haykırıyor sevinçten. Bütün bunları açık açık kavrıyamıyan «Elena» yı bağrına basıyor. Etrafındakiler de coşuyorlar, bağı rıyorlar. birbirlerini kucaklıyor, birbirlerini kutluyorlar AİLE ALBÜMÜNDEN «Elena» rahat rahat elindeki elmayı ısırıyor. O yalnız bir kerecik bu heyecana katılmıştı. Babasının yüzünü ekranda seçtıği an.. Gagarin'lerin. mütevazı bır binanın beşinri katında, iki oda, bir mutfaktan ibaret yuvalarına şimdi bir gazeteci akını başlıyor.. ^ • Valentina» onlara aile albümünü gösterıyor İşte kocası ile nişanlandıkları gün birbirlerine verdikleri fotoğraflar.. Yuri'ye verdiği resmin arkasında şunları • Yuri, hatırla ki, saadetimizin yapıcısı biziz. Kadere boyüri eğme. Hatırla ki, beklemek büyük bir sanattır. Bu hissimizi en mesut dakika için sakla.» Sonra gazetecilere kocasının hayatmı anlatıyor. Çok dostu varmış. En sevdiği eğlence sinema. Alçak gönullu. tatlı bir a dam. Müthiş de ınatçı. Gitmeyi E hayal ettiği yere, fezaya onu u E laş,tıran ria bu sebatı.. Daha ço cukken fezada yolculuğu hayal E edermiş. Jules Verne'in roman E larından, «Ziolkovski» nin ilmi E e?erlerinden baş kaldırmazmış. S Yuri'nin bir kamyon şoförü o E lan kardeşi atıhyor : E «Küçükken uçaklara bakar, E bakar : = Bunjardan daha hızlı uça E cağım, daha yükseklere çıkaca E ğım, göreceksıniz. der dururdu.» ZZ «I. SPUTNtK TILI» E Yuri'ye karısı ile ne zaman ni şanlandıklarını bile sorsanız. E «1957 yılında» demez de, «I. Sput E nik yılında..» der. E Yani sizin anlıyacağınız, feza E ya tutkun.. Karısı bu yolculuğa çıkacağı nı hiç bilmiyorınuş.. E Hiçbir şeyden haberim yok E tu, diyor. Son dakikada televiz E yona bak, dediler bana. E Gagarin, çoktan beridir sıkı E bir antrenman yaRiyor, akşam E lan eve yorgun argın dönüyor E muş ama, Valentina onun ne ile uğraştığını bilmiyormuş. Sor E muyormuş da.. E Eş dost sorunca : önemli bir iş, dermiş, o ka dar. E • Ama bu kadar önemli oldu E ğunu nasıl bilirdim» diyor Va = lentina. E ^ııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııf: Tecessüsler: 27 Mayıs ihtslâlinin ruhu Yazan: Doç. Dr. Cezmi Kazancıgil 27 Mayıs Ihtilâli dokuz ayını çoktan tamamlamış bulunuyor. İhtılâlin fikir yapısı üzerinde bütün •^lünevverlerin ve alâkah ilim alamlarınm çahşmaları ile meydanana gelecek fikir sistemimizin, cemiyetimize çok yararlı olacak doğumunu, Türk milleti büyük hir sabırsızlıkla beklemektedir. 27 Mayıs îhtilâli sadece bir doktıin uğruna veya bir iktidar devırme ve iktidan devirme amacı ı!e yapılmış değildir. 27 Mayıs Ih'ilâli Türk cnilletinin muhtaç olluğu sosyal bir sistemin. bütün •nüesseseleri alâkalandıran. muaır bir sistemin kurulması için ya "ülmışt'.r. Ancak, içtimai bir sis, •em, fikirler sistemi üzerine kurulmak ve onunla beslenmek zaruretindedir. 27 Mayıs thtilâlinin fikir sistemı kurulmuş mudur? Bu îhtilâl •'tımai zaruretlerden doğmuş, fa;at fikir sistemini cemiyette buamamıştır. Neyi kasdettigimizi a••ıkhyalım. Fikir sistemleri. ce'niyet içerisinde yayılmış dağınık 'ikirlerin bir bütünü halinde top" anmasıdır, terkibidir. T:pkı. tek pk parçalan mevcut bir fabrika npteryalinin monte edilmesi ve '•'brikanin çalışır hale getirilmesi :ibi 27 Mayıs İhlilâlıni meşru gören ve bunun lüzumuna inanan ilim adamlarımız ki inanmıyanları •as duyudan ve hakikati görmekipn mahrum kabul etmek lâzımdır bu sisiemi bi ran evvel meydana getirmelidirler. Bu fikir sis»emınin rasyonalist ve ınüspet ilım metodları ile nazır'anmış olması da şarttır. Anoak bu davranışla Atatürk tnkılâD'urının ve 27 Mayıs İhtilâli ruh 'e duşiinüşünün cemiyete mal edilmesi mümkün olacaktır. Beş ay az zaman değil: her halde bu hususta çahşmalara başlanmış oldıığunu ve fikir sisteminin yakında meydiina »et'rileceğini umuyoru?.. Bu yazıda 27 Mayıs îhtilâlini yapan aksiyon adamlarının davranışlarını tahlil ederek ihtilâlimizin fikir dayanakları tebarüz ettirilmek isteniyor. Ancak bu yazının mah'yeti ilmî bir etüd iddiaMnda değil, bir denemedir. Çünkü bu işin ilim hey'etleri tarafından başarılahileceai asikârdır 27 Mayıs İhtilâli. Türk .Milletinı zamanında kurtarmış bir harekettir. Baçarısındaki mükemmelivet akfiyon adamlarının ehliyeti 41 ni gösteren en iyi bir miyardır. İhtilâli yapanlar saatlerle ölçülen bir zamanda Üniversitelere ve ilim adamlanna başvurmuş"*ve onların gösterdikleri yolu kabullenmiştir. Senelirdir ıstırap çe ken, bakımsız, hattâ fena muameleye lâyık görülmüş bir hastayı, İhtilâli yapanlar, hastaneye, ilim müessesesine götürmüşler ve hastalığın teşhisi ile tedavisini ilim adamlarına tevdi etmişlerdir. Yani fikir sisteminin kurulması ve içtimaî dertlerimizin teşhis ve tedavisini ilme bırakımşlardır. Bu hususta kullanılacak metod, tahlili ilim metodudur. Meselâ kusan bir hastayı düşünelim: Aristo mantığı ile teşhise varmak istersek «kusma mide hastalığınm işaretidir, bu hasta dahi kustuğuna göre midesinden rahatsızdır.» diyerek belki de yanlış bir neticeye varırız. Halbuki müspet ilim metodunu kullanırsak bir çok lâboratuar tahlilleri yaptıktan sonra kat'i teşhise varır ve belki de hastalığın bir kan zehirlenmesine veya beyin uruna bağlı olduğu nu ortaya çıkarırız. Birinci yol rahat, ikinci yol yorucudur. Fakat birincisi aldatıcı, ikincisi verimli ve doğrudur. Methode» adlı eserinde bilgi anlayışınm bugünkü zihniyetini ve müspet ilim metodlarını tebarüz ettirmiştir. Müspet ilimde gayenin tabiata tahakküm olduğunu ve keşfettiği bilgi metodu ile yanlışlıklardan kurtulacak olan fizik ilminin sanayie ve hekimliğe rehberlik edeceğini açıklamıstır. Daha da genişleterek san'atların da ilmir. ilerlemesinden istifade edeceğini ve kendisinden evvel BACON'un, ve kendisinden sonra da AUGUSTE COMTE'un, üzerinde israrla durduklan şu hakikati belirtmiştir: İLMİN ÎLERLEMESİ NİSPETİNDE İNSAN TABİATA HAKÎM OLACAKTIR. İşte bu müspet ilim metodu, tah lilî metod üzerinde münevverlerimizin çok düşünmesi, yazması ve bunu tatbik etmesi ve öğretmesi gerekmektedir. Eğer Atatürk Inkılâpları istendiği kadar ruha inmedi denilebiliyor ise, bu hal gerekli fikir çalışmasına ve müspet ilim cnetoduna ehemmiyet verilmemesinin neticesidir. Ahlâk müessesesinin içtimaî mii esseseler içinde başta gelen bir un sur olduğu, 27 Mayıs ihtilâlinin temel fikirlerinden bir diğeridir. Nitekim her müessese ancak nizamlara, kanunlara ve faydalı usullere itaat ettiği nispette yaşar ve ilerler. Bu davranış ise ahlâk müessesesine aittir., 27 Mayıs Ihtilâli cemiyetimizin bünyesindeki fena değer hükümlerini atmak ve kenara itilen iyi değer hükümlerini beniuısemek istiye n ruhu hâkim kılmayrhedef gütmektedir. 27 Mayıs İhtilâlinin temel fikirlerinden birisi de, sosyal bağları mızı kuvvetlendirmektir. Yedek Subaylığm son tatbik şekli, Anadolu gezisi, bu gaye uğrunadır. 27 Mayıs 1960 sabahı radyolarda duyduğumuz «İHTtLAL KARDEŞ KAVGASINA SON VEEMEK İ ÇİN YAPILMIŞTIR» sözlerini ha tırlıyalım. 5 kıtadaki 10 bin meteoroloji istasyonu nasıl çalışıyor? Derleyen: Ahmet Hidayet tnsanlar, ilk medeniyet çağiannı idrak edeiidenberi hava değişikiik lerıni önceden keşfetme işine me • rak sarmışlardır. Bu işle Mısır ve Mezopotamya, Çin diyarlarında 6İhirbazlar, Roma ve Yunanistanda ise aşağı yukarı her bilgi da lında ihtisas sahibi görünen filo zoflar meşgul olurlardı. Ortaçağda Batıda astroloğlar Doğuda ve Yakındoğuda münec cimler ortaya çıktı. Fakat onların hepsinin ileri sürdükleri tahmin • ler, hep empirique tecrübe üzerine kurulmuş malumata dayamrdl.Be:> on senelik hava değişikliklerinın muayyen mevsimlerde, aylarda ve günlerde vukua getirdikleri olay lar, meselâ fırtınalar, fazla sıcaklıklar veya soğukluklar muntazam surette kaydedilir, bunlarm ı>rta lamaları alınır, ona göre cetvel tas lakları vücude getirilir, bilhasja bu arada dünyanın güneş etıafınd;; dönerken değiştirdiği burclar da hava tahavvüllerine ve kozmik hâdiselere esas tutulurdu. Nitekim takvimlerdeki kayıtlar hâU o devirlerden zamanımıza kadar intikal etmiş müneccim ve astrologların icadı tertiplerin lürüp gitmesinin eseridir. İlmi ve fennî rasatlara, müşahedelere istinat eden ilk meteoroloji tecrübelerini yapanlar arasında bil hassa Fransır klmya uzmanı L«visier ile baromstrenin kâşifi To • ricelli zikrolunabiîir. Onlardan son ra da yine Franrc llimi Paseal gelir. Koltuklarınıza yaslamp radyolarınızdan haber bültenlerinin 10nunda rahat ve sükun içinde din lediğiniz iki satır,lık hava raporları ne yorucu çalışmalar, n« de rin bir dikkat ve ihtimam ile hazıılanır, bunu teferrüatiyle pek bilemez, tahmin edemezsiniz. 1960 yılı istatistiklerine göre diin ya üzerinde büyük, küçük çeşitli memleketlerin smırları içinde dağılmış, sayısı 10 binden fazla meteoroloji istasyonu vardır. Türkiyedeki Devlet Meteoroloji Umum Müdürlüğüne ait bir çok illerimizdeki istasyonlarla, hava meydanlarımızdaki istasyonlar da bunlar arasma dahildir. Bazı meteoroloji istasyonlarının rasat ve müşahe.le sahalariyle birlıkte di*er yabancı istasvonlarla haberleşme alanlan da ceniştir. Bazılarınınki ise her iki bakımdtn dardır. Teşkilâtı ve âletlerj kuv Reel Renault fabrikasının önünde sevkedilmelerini bekliyen yiizlerce araba ruretinden bu motorların imali tam bir ihtisas işi haline gelmiştir. Karoseri otomobil endüstrisinin tesis sermayesi bak:ı.nından en masraflı yatırımlarından biridir. Bıihassa son yıllarda otomobillerin, tamamiyle yekpare halde imal edilen, çok za.rif ve karışık şekilli gövdelerini meydana getirebilmek için her yıl yeni yeni kalıplara ihtiyaç olmaktadır. Eldeki kalıpları bir mevsimlik imal süresinde sonuna kadar kullanmak, istismar etmek şarttır. Bu ancak yılda her tipten 10.000 den aşağı sayıda otomobil imal etmemekle kabildir. Şasinin ve mekanik parçaların imali de bazı özel güçlükler arzet mektedir. Hâlen imalât piyasamızda bu işin gerektirdiği kalitede işçiliğe nadir rastlanmakta, bilhassa ham maddeyi teşkil eden malzeme yerli olarak yapılmamaktadır. Elektrik donanımı mevzuu otomobil imali konusunda en yabancısı olduğuoıuz bir konudur. Piyasada maksada cevap verecek imalâtçılar değil, hattâ işten hakikaten anlıyan tamirciler dahi bulmak zordur ve böyleleri parmakla gösterilmektedir. Lâstik meselesi, üzerinde önemle durulacak bir konudur. Küçük bir otomobildeki lâstikler fiyatm yüzde 78 i civanndadır. O halde hem yeni bir otomobil için hem de bu otomobilin ömrü boyunca bir çok lâstiğe ihtiyacı vardır. Bugünkü piyasada bir iç ve dış lâstik 500 lira civarındadır. Bunun memlekette yapılması halinde her yıl büyük bir tasarruf sağlanacaktır. Bu bakımdan lâstik imaline başianması mümkün ve faydalı bir teşebbüs olacaktır. Konunun ekonomik veçhesine celince; hâle n memlekette otomobil yapılmamaktad.r. Yalnız bazı parçalan memlekette imal edilmek suretiyle büyük kısmı hariçten getirilen jeep, kamyonet, kam yon ve traktör montajı yapılmaktadır. Bunun dışında münferit maı sarfedilecek paranın büyüklüğü ve halen elde tutulan bir takım menfaatlerin kaybedilmesi endişesi bir çok çevrelerin konu ile yakmdan ügilenmesine sebep oldu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi lehte ve aleyhteki fikirler daha ziyade indi mütalâalardan ibaret kalmıstır. Meselâ lehte bulunanların esas slogan olarak ileri sürdükleri «Amerika'da iki kişiden bir kişiye, Ingiltere'de beş kişiden bin kişiye, Türkiye'de ise 750 kişiye bir otomobü düştüğü» hususu hiç bir zaman bir mukayese bazı teşkil et.nemektedir. Çünkü ayni şekilde büyük endüstri memleketi olan meseiâ Japonya'nın, Sovyetler Birliğinin mukayeseye dahil edilmedikleri görülmektedir. Otomobil sanayii kurma taraftarlarınm güvendikleri bir diğer nokta her yıl memlekete büyük ölçüde ithalât yapılmış oluşudur. İstatistiklere göre 1958 Ağustosundan bu yana 5 ithal kotasma dahil olarak 65 milyon dolar civarında bir meblâğ motorlu nakil vasıtaları getiriknesine tahsis edilmiştir. Yani iki buçuk yılda 600 milyon lira; kota haricindeki anlaşmalı memleketlerden ithalâtı da hesaba katarsak yılda 350 milyon lira civarında döviz sarfedil miş olmaktadır; iddia edildiği gibi 1 milyar değil! Kaldı ki bu dövizin de ancak yüzde yirmisi otoraobil için sarfedilmiştir. Kısaca söylemek icabederse ne tarafmda n bakılırsa bakılsın bugünkü halde yerli malı bir otomobili motorlu binek arabasını yapı.nak üzere teşebbüse girişmenin bir fanteziden ibaret olduğu görülmektedir.'Bunun yerine mev cut kamyon ve traktör montaj atelyelerini geliştirerek memleket ekonomisinde her halde binek otomobilinden çok daha önemli rolü bulunan bu vasıtaların daha büyük nispette ve daha ucuz olarak memleketimizde imali için gerekli tedbirlerin alınması ve varılacak neticelere göre ononbeş yıl sonra binek otomobili mevzuunun tekrar ele alınması faydalı olacaktır. Bir meteoroloji ve Feza tetkik islasyonuuda nzak mesafelerden sinvaller alınırken vetli bir takım Avrupa istasyonları tâ Uzakdoğu. Güney ve Kuzey Afrika istasyonları ile, Kuzey Ame rika istasyonları da lıemen hemen >bütün dünya istasyonlariyle haberleşirler. Haberleşme alanı genişledikçe müsUkbel hava. değişikiikleri tahmin ve tesbit kudreti o nisbette artar. Meteoroloji İstasyonları, birbirleriyle muhabers için muayyen bir code il« çahşırlar. Bu, telgraf morsu gibi milletlerarası bir şifredir. Haberleşmeler, radyo cıhazları ile yapılır. Tekemmül etmiş her meteoroloji istasyonunda asağı yukarı şu tarzda"bir is bölümü yapılmıştır. 1 Mahallî olayları rasat etme dairesi. 2 Yakın ve uzak yabancı istasyonlarla haberleşme dairesi. 3 Yakın ve uzak yabancı istasyonlar* İa haberleşme dairesi. 3 Alınan malumata ait codeleri çözüp kartonlarını tan m etme çabasiyle mesj»ul daire.' 4 Mahallî rasatlari ve dışarıdan gelen haberleri tetkik ve mukayese ederek bunlardan en ajgru neticeyi çıkarmaya uğraşma servisi. Görüyorsunuz ki, bize bazan veya birkaç cümle ile verilen hava raporları ne güç ve çapraşık bir gayreün, ne hudutsuz bir dikkat ve ıtinanın mahsulüdür. Buna kar»ılık meteorologluk metlegi oldukça da değeri takdir olunmıyan vc ç< k defa alay mevzuu nlan tıankör bır neslektir. Meselâ arapçada «bütün mün.ccimler yalancıdır» diye bir atnîat sözü vardır ki, o lâkırdı Ir.rite üç meteoroloğları hedef tutmaktaJır. Keza, bizde «havada yıldızları sa yarken önündeki kuyuyu görmezt şeklinde bugünün diline çevrilebilecek eski bir beyit de yine mrteoroğlara atılan taşlardan biridir. Sık sık mizah, hem de fazla ığneliyici bir mizah konusu olan meteorolojiye, ve metereologlara ait hatırladığım en güzel misal bir Avrupa karikatürüdür. Yağmur yağıyor. Kerkes şemsiyesini açmı? caddeden sere serpe geçiyor. Tek bir adam şemsiyesiz. ezilmiş, büzülmüş ve sırsıklam.. Geçenlerden biri ötekine soruyor: Şu ihtiyatsızlığı yapmış olan zavallı kim acaba? Öteki cevap veriyor: A.. Tanımıyor musun. bizim Meteoroloji Müdürü!. Haydi bu şaka... Fakat Kongo'da son karışıklıklardan önce çadırını kurup, âletlerini dikip hava rasatıarı yapm«kta olan bir Fransız meteorolo'ıınun yerliler tarafındin: Havamızı çalıyor ve zehirliyor!. Töhmeti altmda bir mükemmel ıslatılıp âlât ve edevatımn paramparça edilmeıİBİ de Ifitife sayamaz sımz ya. Böylece 27 Mayıs îhtilâlinin dayandığı temel fikirlerden birisi anlasılmaktadır: MÜSPET İLİM METODUNUN BENİMSENMESÎ. Hakikaten en büyük ihtiyacımız da budur. Biliyoruz ki ilimler me todları bakımmdan iki grupa ayrılırlar. 1 Riyazi ihmler, 2 Müspet ilimler. 17 nci asırdan evvel, binlerce sene bütün ilimler, riyaziye ile birlikte bir bütün halinde mütalâa ediliyor ve hepsinde aynı metod kullanıhyordu. Halbuki riyazi}'enin metodu müspet ilimlere uymuyordu. Bu sebepledir ki binlerce seneden beri riyazî ilimler tekâmül ettikleri halde, müspet iüm ler (fizik, kimya, biyoloji v s.) gelişemediler. 17 nci asırda DESÇAR TES, müspet ilimlere uyan metodu keşfetti. îşte bir kaç asır gi27 Mayıs İhtilâlinin hedefini teşbi kısa bir zamanda medeniyetin kil eden muasır sosyal sistemimimüspet ilim ve teknik alanmda zin ve fikir sistemimizin kurulabil kazandığı başanlar bu metod sa mesi keyfiyeti, içtimaî bünyemizin yesinde olmuştur. Ortaçağ bitin müspet ilim metodu ile yapılacak ciye kadar ilim adamları, hüjjiyi tahlil neticelerine bağlıdır. tatbikattan tamamen ayrı nlarak. Bir an evvel ve her şeyden evsadece hakikatin temasasnıdan vel münevverlerimizin ve ilim (contemplation) ibaret bir alan hey'etlerinin bu uğurda çahşmala telâkki ediyorlardı. Ortaçaçın kâ rı ile memleketi vükseltecek. vı hinleri de tabiata hâkim nlan u en korkunc tehlikelere karşı koru sullerini gizli ilimlerde arıyorlar yacak bir kudretin yaratılacağ:na dı. DESCARTES. «Discoıırs de ia I inanmalıyız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle