Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET Temmaz 1955 MAU MAU lar diyarında dehşet geceleri Mau Mau'ları ayıklıyan yerli bir mahkeme Wus Kcngresi Bu yüzden, yemek yenildikten senra, tekmil ev, sıkıyönetim altında yaşar gihi bir hal alıyordu. Kapılar tahkirn ediljyor, köpekîer salveriliyor, Kıkuyu'îara düşman bir kabileden muhafızlar dumıadan devriye geziyordu. İçeride de, herkesin eh altında bir tabancaöi veya tüfeğı vardı. Gene bu sebeble, havanm çok güzel olduğu bir gün. öğleden sor.ra, Naivasha'dan, tam takım bir eleme ekıpin geldiğinı gördüm. Eleroe muamelesi En başta, bir jeeb arabası r;eliycrdu, içinde iki polis âmiri vardı. Sonra. askerlerile dolu bir otobüs, onun arkasından, tepeden tırnağa silâhlı, sivil yedi zencinin bindiği bir kamyonet gelıyordu. En .ırkada genc bir İngılizin kullandığı oaşka bir jeeb arabası vardı. Bu arabaJa, bir sürü fotograf levazımı yuklü idi. Hepsi, eve yakın ağ3çlık bir yerde durdular. Bizim ev sahibi. polis âmirlerine seslendi: Hello, Peter! Hello, George! Sonra beni onlara takdim etti. İkisi o havalide çiftlık sahibi ıdiler, poliste çalışmak üzere seferber edilmişlerdi. Biri uzun boylu, bakışlan canlı ve müstehzi, yeşil gözlü genc bir İrlandalı, ötekı beyaz saçlı, sakin bir İngilizdi. Ev sahibi bana izahat verdi: Çütlik müstahdemleri dra,sındaki şupheli Kikuyu'lan meydana çıkarmak için, bugün gölün bu kıyısındaki çiftlikleri dolaşıyorlar. Yeşil gözlü irlandalı, alaycı bir Usanla: Pirincin taşını ayıklıyoruz, dedi. Peki ama, nısıi yapıyorsunuz bu işi? diye sordum. Çiftlik sahibinin verdiği malumata dayanarak Bll? Kat'iyen. Onlann esaraisi b;le okunmaz. Kahkaha ile güldü, ilâve etti: Hoş. bizim de öyle ya. 6ütün 6a!âhiyet şu zevattad:r. Pursilâh. sivil kıyafetli o yedi zencıyı gösteriyordu. Beyaz japkalar giymış çiftlik uşaklan, bir ağaç1 ğın medhalinde çimerslerin üstunde, bu zenciler için bir masa ile ıskemleler dizdiler. Zenciler, mssarun bir tarafını boş bırakarak oturdular. Kimi, tabancalarını yanlarına koymuşlardı, kimi tüfeklerini dızlerinin arasına yerleştirmişti. Ortalannda, grupa riyaset eden kır saçlı. gözluklü. Syağında santraşlı pantalon, sırtında ceket, yakalıklı ve kıravatlı, ufak tefek bir adam oturuyordu. Kendi halinde bir zabıt kâtibihe "benziynrdu. Beyaz derililer hiç miidahale etmiyorlar irlandalı, gülerek bana: Gorünüşe aldanmaym, dedi. Bu adam. sayısız madalya almış bir eskı asker ve MauMau'ların kanlı bıçaklı duşmanıdır. Naıvaşha baskınında, MauMau'lar dosdoğru oBun evıne gittiler. Onların geldiklerini işitince, kapı aralığmdan nisan alıp üçünü yere serdi. Asiler, başını getirene mükâfat vereceklerini vadetmişlerdir. . Beyaz saçlı subay ilâve etti: Ötekilerin başını getirene de. Onun içındir ki onlardan eminız. Zencilere, bühassa Kikuyu'lara bizira hiç aklımız ermedigi için, iyiyi kötuyü ayırd etme isini, keza Kikuyu olazı bu adamlara bırakıyoruz. Hangi usullerle ayırd ediyorl«r? diye sordum. Genc Irlandah cevab verdi: Kendi usullerile. Biz hiç mü«Üahale etmeyız. Sorgu esnasmda hazır bulunmayız bıle. Aksı takÜirde işi berbad etmiş oluruz. Güldü. Âmirüe bakıştılar. Sonra, bana şu teklifte bulundu: Eger m«rak ediyorsanız. siz de bi'im gibı uzaktan seyredebihrsiniz Evin önündeki taracaya onlarla beraber gitüm. Oradan bakınca, masanın durduğu yer gözuküyordu. Bov!ece. tekrnil sahneye tepeden bakıyordum. •«CUMHLKl\fiTı» üı Tetrikası: Bu sahne, acayib bir köy mahkemesine benziyordu. Bir tarafta, çiçek açnruş ağaçlar altında, yedi kişilık mahkeme kurulmuştu. Öte ta rafta, yüz metre kadar ileride, partal kıyafetleri, sıska vücudlerıle, yere Kikuyu'lar sıralanmıştı. Sonra, çimenlerin üstunde ikinci bir dizi vardı. Alacah kumaşlar giymiş kadınlar. Bazılarının sırtında ufacık yükler vardı: Çocukları. Dıbde yüksek ağaçlar, bir tepe, sonra çepeçevre etrafta, volkanik tepelerde ve durgun golün sulan üstunde pınldayan güneş. Ön sıradaki erkekler birer birer kalkıp mahkemeye yaklaşıyorlardı. Sessiz sadasız oturan kadınıar, onlan seyrediyorlardı. Masa oaşında bir münakaşa başladı. Yanımdakılere sordum: 1yi ama, bu adamlann, hüküm vermek için ellerinde ne gibi ur.surlar var? Ihtiyar subay cevab verdi: Aıleler var... îrsiyet... İhbarlar var . Sonra. cevab veriş tarzı var... İtiraflann mahiyeti var .. Israr ettim: Fakat, sorguya çekilen kimseler, verecek cevablan, itiraf edecek hiç bir şeyleri bulunmadığını soylerlerse? irlandalı, derhal cevabı yetiştirdi: O zaman hapisaneyi boylarlar! Ben anlamadan yüzüne bakınca ilâve etti: Bızim tahminimize göre Kikuyuların yüzde doksan beşi MauMau yemini etmişlerdir. Şu halde bunların suıkasd hakkmda h:ç bir şey bilmemelerine, suikasdle hiç bir alâkaları bulunmamasına imkân yoktur. Mutlaka itiraf etmeğe de mecburdurlar. Çünkü o zaman ihanet etmiş olacaklar, bizden zıyade MauMau'lardan korkacaklar, bizden taraf olacaklardır. Hulâsa, mecburî bir gammazlık. dedim. İhtiyar subay bir elini omzuma koydu, gayet mülâyim bir tavırla: Ya onlar, ya biz, dedi. Önayak olanlara, çete reislerine, zorla yemin ettirenlere kadar ulaşmamız lânm. Biraz sustu, sonra devam etti: Siz burada oturuyorsunuz, değil mi? Gecenin birinde, evdeki uşağm. kapınızı açıp içeriye pangah katilleri sokması hoşunuza £ider mi? Cevab vermedim. Ben sadece gelip geçici bir yolcu idim. Silâhlı zencilerin masası önünden ajır ağır jjesen.yarı çıplak zenciler iizismi • seyıedaldım.Zencilerin verdikleri hüküm Bu dizinin kımıldanışları, yapraklar ve çiçekler arasından süzülen güneş ışığında, bir gölge oyununa berıziyordu. Zencilerin kimi, kısa kesilmiş, kıvırcık saçlannı karıştırıyordu. Kimi kollannı h=vaya kaldınyordu. Fakat çoğu kımıldamıyordu; başlan iğik, içi boşalmış, çukurlaşmış hissini veren sıska boyunları gözükerek, sabtrla bekliyordu. Mahkeme tarafında, tüfeği orazunda. iri yarı bir adam gorüyordum. Mütemadiyen başını üeri doğru hızla uzatıyor, yumruğunu masaya indiriyordu. Ortada oturan gözlüklü, yakalıklı ve koskoca tabancalı adam, o üç kişıyi öldüren adam. durmadan not ahyordu. Arasıra, sorguya çektiği zencilerden birini, askerler ahp götürüyorlardı. Bunlardan bazılanrun karılan da beraber gitmek istiyorlardı. (Arkası var) =haberleri bugün açıhyor Setıif SANAT KONUSMALARI HEM NALINA MIHINA Bereketli Yazani Bedri Rahmi Eyüboğlu uze Vali ve Belediye Reisimize dair ünkü gazetelerin Mrinde. Vali ve Be!er'iye Beisimizin gene Amerikaya davet edildiği hakkında bir haber vardı. Bu haberin başbğmı okur oknıuaz, eyvah dedim; Proi. Gökay İstanbulda başladığı pahahlık ve ihtöcârla mücadele işini yarı yolda bırakıp gene Amerikaya gidiyor. Sonra bu haberi bir hamlede okuyunca yüreğime su serpildi. Haberde şöyle deniliyordu: «Şehrimizde bulunan Fi!âd*lfiya Beledıye Bajkanı Clark, Vi'.âyetta Prof. Gökayı ziyaret ebciş, Birleşfle Amerikanm kurucularından Benjamin Franklin'in 250 nci doğum yıldönümü münasebetile 17 ocak 1955 da yapılacak merasime İst3nbul Belediyesini ve Başkanını davet etmiştir.» 17 ocak 1956 ya daha epeyce vakit var. O zamana kadar sayın P r o l Gökay. başladığı pahaldık ve ihtikâr mücadeiesini elbette baçarı ile neücelendirir. Yalnız bu mücadeleyl değil, şehris bir çok işlerinl de muvaffakıyete erdirir. Meselâ 50 milyon liralık istikrar tah^llerini çıkararak bu para ile bir çok irmr hareketlerini yapar; Saraçhaneba. ştnda inşa edilecek Belediye sarayını yaptınr; şehrin ve bilhassa Anadolu yakasınuı su sıkuıtısuu giderir: Dolmabahçe gazhanesini Kâğıdhaneye neklettirerek stadyomu genişletir: Halid taratıp temiz. letir; İstanbulda seyrüsefer tıka. nıklığını izale edeceği söylenen metronun ilk kazmasını vurur: Bo« ğazın iki yakasmı bir araya getirecek olan meşhur köprünün ihale. sini temin eder vesaire vesaire .. Bütün bu isieri başardıktan sonra da. gönül nhatlıği ile ikinci Ame. rika seyahatine çıkar. Diyeceksiniz ki 1956 başms kadar, sayın Prof. Gökay bakal'm, Vali ve Belediye Reisi olarak İstanbulda kalacak nu? Bu stıal yerindedir; fakat ben sevgili Valimiz ve sevimli Beledive Reisimizin hu çifte mevkii muhafaza edeccffinl ümid ediyorum. Bu ümidimin rereden ilham ve kuvvet aldığını soracaksınız. Müsaadenizle anlatayım. Geçenlerde Maresal Papagos İstanbula geldiği zaman Prof. Gök. ay. Emirgân parkındaki güzel köşkte Mareşalın şerefine bir akşam ziyafeti vermiş, bu satırlann muh^rririni de davet etmek lutfunda bu. lunmuştu. O aksam Spor Sergi Sa. rayırtda 1953 Türkiye Güzeli secildigi, ben de s«cmede vazifeli olduğum için, bu natik davete maalesef icabet ederMmiştlm. Gönderilen matbu davetiye>i okurken fözürae «İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Prof. Kökaj > gözleri ilişH. Kendi kendime se\*tmli c Gökay» ımız, acaba soyadmı değiştirdi; kKökay» mı oldu Mr^; dü<ündüm> 1953 Türkiye güzeline tac giydirme töreninde muhterem üstada sordum: Ziyafet davetiyenizde soyadınızın, Kokay olduğunu gördüm: Göklerden Köklere mi indiniz? Valfaniz çok zeki, hazırcevab ve nüktedandır. Hemen cevab verdi: Evet, koklesmeye karar verdim. İşte sayın üstadın, 1956 başıaa kadar, makaraını muhafaza edeceği hakkındaki kuvretli ümidirn, biz. zat kendisinin İstanbul Valiliği ve Belediye Reisliğinde köklesmek istediği yolurdaki ifadesinden doğmu{ bulunuyor. Wus kongresi bugün saat 10 da Hukuk Fakultesi doktora salomında 29 memleketin öğretim üyeleri ve öğrencilerinin iştirakile açılacaktır. Bu kongrede Türkiyeyi, Türkiye Üniversiteler Servisi (TUS) delegeleri olarak Prof. Tevfik Sağlam, Prof. Ekrem Şerif Egeli, Prof. Ratıb Berker. Doç. Dr. Cihad Abalıoğlu, Dr. Fazıl Erhad, Refet Erim. Atillâ Karaosmanoğlu, Orhan Aktürel, Nuran Bektaş, Omer Bilge ye T.M.T.F. nu temsilen Mesud Ülkü temsil edeceklerdir. Kongrenin, memleketımizin öğretim durumu hakkında kararlar alması ve fikirler beyan etmesi bakımından hayli alâkah geçeceği tahmin edilmektedir. Afgan Prensi gitti Şehrimızde bulunan Afgan Kralınm yeğeni Prens Davud Han şerefıne ev. velkı akşam Valı tarafır.dan b:r akşam yemeğı veT!İm]St:r. Prens Davud Han dur aabah memleket'.ne dnnmek üzere uçakla şehrımızden ayrılmış. hava ala. nınca Valı adır.a Hu^usi Ka]em Mudu. ru Basri Dedeoğlu tarafından ugur'ar.. rr.ıstır. Bab Almanya vize mecburiyetini kaldırdı Batı Almanya hukumeti tacirlerimizl çok yakmdan slâkadar eden bir karar vermistir. Bundan böyle Batı Almanya hur memleketler ıçın vıze mecburiyetini kaldırmıştır. Muntazarr. pasaportu olan. lar vize alrnağa luzum kalmadan Al. manyaya seyahat edebileceklerdir. Vız« istemiyen memleketlerın sayısı Yuna. nistan ve Italya İle uçe çıkmıjtır. Vızeiiz guij uç ay içtn muteber c'.acaktır. Bu lkamet bir ay temdid edi. lebilecektir. Bu dort a>lık muddet! geçirmek lstıyenlertn ikamet tezkere«l almaları gerekecektir. İj adamlaımı çok »evindiren bu ka. rar uzerıne Batı Almanya ile olan tlca^i munasebetlerımizdelti gelıjme bir kat daha »rtacaktır. Bu tedbirin diger hur memleketler tarafından da alınma»ı temenni clunur. Camiler tamir edilecek Şehrmizdeki camilerle tarihl âbide. lerın esaslı bir şekllde tamiri kararlaş. mış ve 100 bın lirahk tahsisat ayrıl. mıştır. Tamir edilecek camiler arasında Beyaııd. Sultanahmed. Yenicaml de bulunmaktadır. Millî Eğitim Bakanının dünkii ziyaretleri Şehrimizde bulunan Mllll Eğitim Ba. kanı Rıfkı Salım Burçak dun gabah Mılli Eğıtım Mudurluğune gıderek alâ. kahlarla dalre ijlerl uzerlnde izahat alrrıştiT. Bakan. beraberinde Mllll Egıtlm Mü. duru oldugu halde, II. Tıcaret Lısesi tarafından Beyoğlu Olgunlaşma Ensti. eserleri daha yakından göreoil na aylığımın yansma mal oldıı. rusürde açılan sergiyi zıyaret ettTiştır. mek için solcuiduğumuzıı, h«le l a Öyle ya, müze bu. Aklına estiği Bir elbise tasarlayın. Çok güzel, bir kumaştan yapılmış olsun. eşine az rastlanır aakışlarla süslü. An.a solmuş. Öj'lesine sohnuş ki insana kasvet veriyor. Kumaşınm bir ucundan tersmi görüyorsunuz. Teısi bir hârika!. Pırıl pırü ınsanın gözlerini kamaştıracak kadar yeni ve güzel. Yalnız bizde değil Avrupa müzelerini dolaşırken de hep bu solmuş kvımaş tadını aldım. Ama Avrupslı bu kumaşı tersi düz etmiş. Zarri3n zaman insana bir mezarhk [ ta dolaşıyorum hissini 'eren bu j kasAetten seyircilerini kurtarmış. Ke rni yapmış? Kitıo bastırmış, Kıtab, albüm demiş. Kartpostal t'emiş. Büyük ölçüde renkli renksiz r<3«kı demiş. Katalog, broşür, ilâhılâh aibi her fırsatta müzeyi hayata bağlamış, rutubet kokan eşyayı ikide bir süneşe seren hamarat ev kadınlan gibi. Avrupa müzeleri ı hiç durmadan, çeşidli yayınlar ve sergüer icad ederek müzelere sinen küf kokusunu, nlüm kokusunu kökünden sılıp aüpürmüşler. ,„»• *** Yaz aylarında Pariste sanat shşTopkapt Sarayı müscaindeld saheserlerden biri verisi yapanlar çilyavrusu gibi daBir parça dil Öğrendikten, Han öğrenmişti? Burası şimdilik karanğüırlar. Tatil aylarmda ne sergi ka zan elimizi dokundurmak istedilır. ne galeri, ne de büvük ölcude ğımiz zaman tepemize dıkilen bek yayı Konyayı anladıktan sonra bi lık.. Biz Akademide bu küçük reT kocaman büyütmeler sanat vavınlan. Hepsinin üstunde çilerin hışım dolu bakışlannı ürpe zim müzelere koştuk. Aradık ?ra simlerden rerek hatırlarız. dık minyatürleri bulana mükâfat! yaptık. Resimler büyüdükçe bir kat bir tabeiâ: Müzede dolaşmanm bir âdabı er Bu cennet gibi resimlerin hangi daha çahlandılar. Yaz tatili vüzünden kapalı!. Fetih yılı »ergilerinden birUinde, Aksiliee bakın ki yaz ayları da kânı vardır. Çok sevdiğin bir ese Şehnâmede hangi Murakkada saklandığmı keşfetmek için dil bilrnek Edebiyat fakültesinüı Beyazıdd» bütün dü^vanın Paıise akın ettiji rin karjısında: Vay canına! diye bağıramaz vetişmiyordu. Yol bilmek lâzımdı. profesörler evinde büyük bir dikaylardır. Oğretmenler, okurlar, ancak yazm Parise gidebilirler. İşte sm. Aklmı başmdan alan ve bü Güzel bir kaç tesadüf imdada ye kat ve zevkle tertiblediği: Fatihin Paris müzelerinde o zaman bir tün kerameti, gözlerU değil avuc tişmeseydi, müzemizdeki jahesetle kütübhnesi sergisinde, Ustad Siyah cümbüstür baş'ar. Sergiler birbiri larla okşama arzusu uyandırmakta ri görmek mümkün olamıyacaktı. Kalemin resimlerinden çekilmiş arkasından açılır, arkasından çe olan heykellere değil karıncalanan İpin ucunu iki üç sene evvel fotograflara rastladım. şidli kitablar, baskılar akm eder parmaklannla ceketinin ucile do memleketimizden ayrılan ProMüzeden »ergi basamağına inen Sergi kapanır gider. müze tekrar kunamazsın. Ama aslı merrnermiş: fesör Didz'in evinde yakaladık. Ba bu büyük ustanın oradan da bir kabuğuna çekilir. ama binl=rce, Aşınır! derler. Ash tuncmus. na asistanı ile bizim müzede çe kanad vuruşu ile güne güneşe kamilyonlarca baskı bu cümbüşü bü Bakırmış, demirmiş: kilmiş bazı fotograflar gösterdiler. vuşması yakın olsa gerek. Bu güzel tün dünvaya yavmak üzere vo!l;ıra Dökülür! Bozulur!. derler. Bunlann çoju hayvan resımleri sergiyi tertibliyenler himmet «ler, dökülmüştür. Meslekten oîanlar biTam yirmi üç sene oldu. Lyon idi. Atlar. aslanlar, kaplanlar. En bu fotograflan bir kitab içinde top le. Müzeleri kendi evleri kadar iyi müzesinde, Gauguin'den bir resim büyüğü 25X35 boyunda imiş. 3un larlarsa dünya çapmda bir ilgi ubildıkleri halde bir çok eserleri hu lar Murakka denilen bir nevi al yandıracaklarsıa emin olabilirler. kitablann ve çpsidli ba=kılarm var kopya ediyordum. Resmin asluıa içerisind* bulunuyorlarmış. Hele bir kaç tane de renkli baskı acayib bir vernik sürmüşlerdi. Ver büm dımile benimserler. Canımızın is. nık zamanla sararmış. Bazı yerler İnsanm baını döndürecek kadar kitablannı süslerse ne mutlu hetediği zaman savfalarını çevire'iıle j pimize. CPSirfiz müzelere aid res'mli bir de çatlamıştı. Sararan vernik mi, güzel resiml?rdi. Çoğunun alünda yoksa boyanın kendisi mi? Çatla eski yazılarla: Siyah Kalem, Hiye Müzelerimizde daha böyle yüzkitaba müzenin kendisinden cok bağlanırız. Çocusumuz bu kitab yan hangisi diye şöyle bir wkııl bir imza vardı. Çini işi desem de lerce, binlerce kitabı doldurup tadaki resimlere sakal bıyık taktığı. mak istedîm .Salonun iki ucundan ğil. Acem değil, Hind değil, Avru sıracak eserler dolu. Renkli filmin, kedimiz mürekkeb şişesini devır iki bekçi ejderha misali üstüme palı değil. Bazan delicesine kabar renkli baskıların deniz dibi âlemidıci zaman deli divane olmayız. vürüdüler. Öyle korkmuştum ki tılmış. Bazan dümdüz. Bır kedi ni önümüze serdiği bugünlerde Yüzlerce sanat eserini ayağım'za hevecandan bir şişe bezir yağını resmi vardı. Bir at başı. Bir de a müzelerimizi kanş karış kitab saykadar getiren resimli kitab çoktan müzenin ayna aibi parkesine de damcağızların birisini kurabiye gi falanna serebilirsek çok ciddl bir virmisim. Hey Allahım, =iz o bek bi yiyen bır aslan resrtr.. Bu iiysh işe girişmiş olacağız. borcunu ödemiştir: çilerin telâşmı cörmeHydin z. Atom Jcalem kjmdı? ^e.Taman yaş,arnı»Müzelerimizin beti berekeb o za Feda olsun derrz. ' •'•••"•' bombası kâç'pâra'edtr. Müze Lirü? Bu marıfetleri hangi ustadan man meydana çıkacak. Sonra müzeyi dolaşırken bazı birirıe girdi. Sonunda bu telâş bazamsn pidemezs'n. Kapahdır. Gîder sin hiç bir şey göı tmezsin. O gün de hava kapahd:r. Bir daha gidersin gene gpremezsin Olur a o gün de ser.in için n kapanacağı tutmuştur. Müze gezmek. müze dolasm'k, müzeden favdplanmak kolay iş deŞildir vesselâm. Konser dinlemck, bir operavı scnuna kadar takib ederuimek maç sevretmp§e Vıen^cnez Bunun 'Çİn tâ çocuk'uâuTiızdanberi alışkm olmamız lâzım. İki üç sene evvel t"ariste Luvr müzesinde eöHüğüm bir manzars>n ealiba bu sütunHrda anlatmıstım. Müthiş bir şeydi: Ana bsba. müzevi dolaşıvorlar ama nasıl ananın sol elinde bir çocuk, Haban'.n ?ai elinde b'r çocuk, boş ksl?n sllsrinde bir file. Fılenin içinde de uvuvan bir cocukl. Paket değil ki itiraz etsinler, fotoaraf makınesi değil ki kapıda ellerinden alsınlar. Adıle sanile. gül aibi bır çocuk. Ama yarı yolda uyuyacağı tutmuş. Gpl^elelim bizim müzeiçrimize Şu resim hocaheı zorlamasavdı, bizim müzeler'miz hskkında îöyli...yecek bir sözüm o'mıyacaktı. Akademide talebs iken: Fslanca müzemizde, falanca eseri zit gör, dıven o'.msmıştı. Asıllannın bizim müzelerimzde olduğundan habersiz o canım minyatürlerden bazılarının renkli baskılannı ecnebi mecmualaıından keser saklardık: Ah derdık. şunlann kendilerini ne zaman görmek nasıb olacak'. ne valizin içine, evin eski cüzdanına benzeyen bir şey atmıştı. Ben bir bakayım mı? Odette yalnız kalmaktan korkuvordu. Fibr vahzini. beceriksiz, telâşlı hareketlerle a;tı. çarnaşırian, bezleri, ipeklıleri karıştırdı, tâ Baillet'r.in evlendiği tarihten kslma eski cuzdanı. hakikaten orada buldu, açtı. Yedi bin frangım burada, dedi. Ne yapmam lâzım? Şimdi ona, babasının sesile cevab verecek olan, biraz da Philippe değil miydi? Evvelâ buradan çıkmamız lt.zım, çünkü kahveyi kapatacaKİar, bizim gitmemizi bekliyorlar. Sonra düşünürüz. Odette, Frederic'in gizli bir düşüncesi bulunması ihtimaiini bir an bile aklına getirmedi. Dargens hesabı ödedi, valizi aldı, çıktılar. Odette, şık giyinmiş bir erkeğin açık tuttuğu bir kapıdan geçerek bir kahvehaneden, ömründe ılk defa olarak çıkıyordu. Hava kuraktı, ay vardı. Limana doğru yürüdüler; Frederic hayli Eikuıtıh durumda idi. Bir aralık, hiraayekâr bir jestle Odettein kolunu tutarak: Geceyi otelde geçirebilirsiniz, dedi. Fakat yann bunu herkes haber alacak, sebebini öğrenmeğe çalışacaktır. Tren ancak beşi yedi geçe hareket ediyor... Hangi tren? Hangisi olursa olsun. Benim kanaatimce, La Rochelle'den ayrılmalısınız, dinlenmelisiniz. sükunet bulacak, düşünecek kadar zamsna sahib olmalısınız. Nereye olursa olsun gidebilirsiniz, isterseniz Parise, isterseniz içerlere... Odette birdenbire kararını verdi: Parise giderim, dedi. Dinleyin. Eğer bu kadar yorgun olmasaydınız, size bütün gece dolaşmanızı tavsiye ederdim. Biraz sonra sinemanm kapısını aralık bırakacağım. Koltuklarm üstüne uzanırsınız... Saat beşte sizi sinemadan çıkartırım... Cevab beklemedi. Odette'in her şeye hazır olduğunu biliyordu. Onu dip taraftaki localardan birine götürdü, kadife kaplı, yumuşak üç sandalyenin üstüne yerleştirdi. | Yukarıda, aralıktaki kendi odasuıa girdi, kahvede beraber o'.urduğu genc kadınla buluştu, Bu da eski bir cambaz kadındı. Öteki, bir kemancıya kaçmıştı. Kadın sordu: Kimdir bu? Hiç kimse! Şimdi de genc kızlarla basUdınsa. Dargens, işi şakaya dökmekle iktifa etti: Ne yapalım, ihtiyarlıyoruz! *** Aynı saatte. Michel, SaintRaphael'de, Nine'le ko!koİ3, BouleRouge'dan çıkıyordu. La Rochel . Okullarda Yeşilay teşkjlâtı kurulacak Milll EJitlm Bakanlıgı. okul'.arda Kı. ıılay teşkilatı gibi Yeşilay teşkilitı da kurulmafi tekilfınl kabul etmişV.r. Yeşilay kolları bu seneden itıbaren olrullarda faalıyete geçeceV. konferans. lsr ve «ergiler tertıb edecektlr Dr. Fahri Aykan Dahüiye Mütehassısı Taksım, Cumhuriyet Cad. Uğurlu Palas No. 21 Tel: 85114 26044 T. M. T. Federasyonu Genel kuru". toplantıçı dün nihayete ermıştir. Son toplantıda muhasebe durumu ve sarfiyat tetkik edümı?, Miüi Eğit:m Denizcilik Bankatı Bakanlığı ve Beledıyenln yuksek tah. sil gcncliğ'.ne ayırdığı tahçisatın dağı. Hicaz Seferleri tılması me«elesi gorusulmus; Milll Gencllk komitesinm İS terrmuzda yapa. Bize verilen malumata göre Decağı toplantıya delegeler feçılrrış, 3 nizcilik Bankasının bu sene lüks aylık faaliyet rarmru hayırlairmştır. Talebe Federasyonu Genel kurul toplantısı bitti 0 5 gün kaldı, acele edinîz 18 temmuz cuma akşamma kadar Garanti Bankas:na 100 !ıra yatırırsanız 31 temmuzda apartıman dairesi kazanabilirsiniz Avnı zamanda bu keşidede bahçeli ev arsası ve çeşidli para ikrarr.iyeleri vardır. ve konforlu yolcu gemilerinden îstanbul, İzmir, Çorum vapurlarını Hicaz seferlerine tahsis etmesi Türk Rızapajada Muradbey «ckaeında 9 Hecılan tarafından büyük bir mem numarada oturan Şefika Olangöz dı.r bir ainlr buhranı gecirerek. başnrtüsüne nuniyetle karşılanmış ve Türkiyeyaptığı duğurole kendısm; tavana asıp I nin her yerinde Hacı namzedlerini ır.tıhar ermıştir. | büyük bir rağbetle bu gemiler için j bilet almakta oldukları anlagılj mıştır. KÜÇÜK HABERLER İstanbul vapurunun Istanbuldan Cıddeye * WASHINGTOX Tıcaret Mı.şa\ırli. hsreket ederek doğıuca ğimızden bıldiriLd.ğne go^e. Amerıks ' gitmesi mukarrer ıken Iz~rıirHlerin hukumetı demır ve çelık hurdası ıhra. j vaki arzularma uyularak diğer ee , catını ko.itro'.a tâb: tııtmuştur. miler gibı bu gemınin de İzmire ! * 1952 YTLTNDA şehrimizde 12.473 ı uğratılması bu defa programa ilâve çift evleimijtir. edilmiştir Denizci'ık Bankasının Hac sefcrTEMMUZ 12 ZILKADE 1 '• lerine tahsis ettiği gemilerle bu yıl Türk Hacıiarının memleket şerefit ne de uygun olarak en rahat ve o mükemme! suıette seyahatleri için en ufak teferrüata kadar her türlü V. | 4 39 12.19 16 19 19 41 21 40 2 24 tedbirleri aldığı anlaşılmaktadır. Bir kadın başörtüsü ile kendisini astı ' Dahiliye Mıitehassısı Doçent Dr. Hakkı Oganj Amerikadan dönmüj ve TakJ sim, TaÜmhane Recebpa«a j caddesi Park Apt. da hasUlarını kabule başlamıştır. T A R Z A N Adapazarında bulunuyor. Konak caddesi MEHMED KIRAL'da misafirdir. TARZAN bisikletlerinin ucuzluğuna ve sağlamlığına hayran kalacaksınız. le'e gidip gelişi onu yormuştu. A çiyordu. Içyüzünü anlamasına ne ğır hastaymış gibi, yapmacık ya IÜZUTB vardı? Michel zengin adampıyor, ihtiyatlı adımlarla yürüyor dı, kibar bir efendı idi. Zengin adu. Arasıra, kızı durduruyor, elini damlann çoğu gibi bir takım megöğsüne götürüp derin bir nefes raklan vardı. Continental oteline alıyor, biraz hava yutuyordu. gelen bazı kadın müşteriler vardı Bana hâlâ cevab vermedin, ki, şaşılacak şeyler istiyorlardı. Meselâ bunlardan bir tanesi. beyaz diye ısrar ediyordu. Hep aynı nokta üzerinde duru çarşaflı yatakta yatamadığı bahaneyordu. Bu, bir sabit fikir haline sile, yanında siyah ipekliden yatak çarşafı getirmişti. gelmişti. Ninette kendisini göğsüne doğru Hergün, hakikati meydana çıkarmağı aklına koyuyor, genc kı çeken Michel'e mâni olmadı: omuz zı. cevab vermeğe zorlamak. hattâ larmdan dolanıp, sağ memesi üzeicab ederse âni bir hareketle, işi rine konan eli itmedi Elin, göfsükendisi meydana çıkarmak kararı ne konması bir şey değildi. Yalnız,her zamanki gibı, Michel'in daha veriyordu. Bir peykenin önünden geçtikleri ileri gitmesine mâni olmîk için mücadele etmek icab edecekti. Bık sırada: Bir parça oturahm, teklifinde tıncı bir şeydi bu. Michel, bezginbulundu. Galiba nabzım gene ağır !ik geürmiyor, kızın dikkatinı başka tsrafa çekmeğe çahşarak ^antilaştı. metre santimetre ilerliyordu. NihaIşin aslına bakılırsa. Ninette <na yet. Ninette onu itip uzaklaştınnca, inanmıyordu. Karşısındaki adamm bu sefe de yalvarmağa başlıyor, şişmanlığına, tombul tombul vaboyun iğm:s gibi rfözüküyor, dernaklarma bakıyor, bu «ğırUşan ken eene başlıyordu. nabız hikâyesine bır türlü akıl er Şu yaptığım şeye bak da senl diremıyordu. Bununla beraber. halifçe endişjji, ne kaiar sevdiğimi anla! mütevekkil, oturdu. Etrafta ayak p Ysptığınız şey ne? Arkadan, gene yanmyamalak sesleri olsa dive dört gözle b3kıyordu .fakat sokaklarda artık Kim itiraflar başiıyordu. Büyük bir facia yaıadım, Nisecikler kalmamıştı. nouche... Daha yakına gel Ninette .. Ninette teraneyi hayal meyal h«Ona Ninette, Nmouche, hattâ bir Rus rom^nında oku\up aklmda tırhyordu: Ha! Şu hani senin yüzünden tuttuğu Nienotrhka ismine benzekürek zmdanına giden adam meterek N'imutchka dıye büe hitab Arkası var ediyordu. Kız bunlara ^ülüp ge j selesi... E | S.57[ 4 38 8 37 12.M 159 6.42 Sfazan: GEOKGES SİMKNON Çeviren: HAMÜİ VAROftLU ğunu, çocuk düşürduğünü bütün şehrin bildiği Odette; babası ariam öldüren Odette de buna inanmıştı. Philippe'in babası da: Hiç bir şey kat'î değildir, hele facialar, diyordu. Bu iddianm delili, Odetteln. cereyan eden sahneyi teferruatıle gözönüne getirmekte güı.'lük çekmesiydi. Belki ileride hafızasmı toplayabilirdi. Şimdi, olup biten işler hakikat değilmiş gibi ge^ıyoıdu. Terliyordu. Mantosunun yakasını açtı, puncunu son daml.ısına kadar içti, yanaklanna bir parça kırmızıhk yayıldı. Yanındaki adamm sesi: Michel Donadieu'yü seviyor musunuz? diye soruyordu. Odette başını sallıyordu. Sonra yüzü kızarıyordu... Michel Donadieu'ye karşı duyduğu şeye bir duygu bile denemezdi. Odette, elinde olmaksızın, Philippe'i düşünüyordu. Onu yanma çağırdığı saatieri düşünüyordu. Philippe onu, mektub dikte etmek için değil, Çocukluk etmeyüı. dedi. Hâdiseleri gerektıkleri şekilde gözönüne almak lâzımdır. Puncunuzu için .. Çok sıcak! Zararı yok. İçiK. Camın yamnda, köşede oturan gencler onlan seyrediyorlardı. Kasadar kızla garson, tevekküüe bek liyorlardı, çünkü Frederic'in, kahve kapandıktan sonra geç vakte kadar oturmasma alışıktılar. Evvelâ şunu aklınıza koyvın ki, hayatta hiç bir şey kat'î değ.ldir, hele en çapraşık facialar! Dargens'in sesi onu teskin ediyordu. Bu ses, Philippe'in sesine benziyordu; onun daha tatlısı, daha kavrayıcısı idi. Dargens'daki o görüş, bütün insanlan çocuk telâkki ediş, onlan himayesi altına alıs, gene öpkı Philippe.de gördüğü şeydi. Philippe ona: Hayatınız mahvolmuş değildir . Henüz başlıyor, diyordu. Bir faciadan sıyrılan Odette; patronu ile münasebette bulundu kendi kendisinden bahsetmek için çağırıvordu. Ne olacaktınız sanki' liyordu. Bılpkis, entere=in saaîler vaşadınız. bir roman kahrarnanı gibi oldunuz . Odette, Philippe'in söyledifi cîaha başka sözleri zihninde arıyordu. Bunları çok defa aramış, hatırlayamamıştı. Oldukça müphem şeylerdi. Philippe'in fikirleri, muhitle olduğu kadar, sesle de, tavırla da ifade edilen şeylerdi. Fakat Odette, Philippe'in, kendisine, hiç bir şeyi umursamamak, hayatı olduğu gibi kabul etmek, başkalanna yem olanlar aras'nda kalmamak tavsiyesinde bulunduğunu anlamıştı. Evet, Philippe bu kelimeyi kullanmıştı. Kullandığı cümle aşağı yukan şuydu: «Hayatta, bazı hayvanlar vardır ki öteki hayvanları yerler. Bazı hayvanlar da vardır ki, bilhassa, başkalanna yem olmak üzere yaratılmışlardır... Meselâ kurtlarla tavşanlar...» Frederic onun kadar katı sözlü değildi. Belki de aynı şeyi söylemek istemiyordu. Mademki size mukadder gibi gözüken sakin hayatı yaşayamadınız, başka bir hayat seçmeniz lâzım geliyor, anlıyor musunuz, Odette? Odette, başile evet işareti yapıyordu; bir yandan da, puncun hafifçe terlettiği yüzünü siliyordu. Şimdi ' daha mücehhezsiniz .. Odette yavaş sesle: Henüz hastayım, dedi. Bilıyorum .. Ama tanKİıâım kadınlann yüzde elüâinin başmdan bu hal geçmiştir dersem? Sshi mi? Michel evvelki gün size ne anlattı? Mösyö Philippe'le beraber cenuba gitmemi ıstıyor, herkese karşı öyle yapmak lâzım diyor. Bir kaç gün çal'şacakmışım, sonra bana bir maaş bağlayacaklarmış, gidecekmişim. Nereye? Bilmiyorum. Ne karar verdiniz? Bilmiyorum. Koşede oturan gencler nihayet ^itmişlerdi. Kasadar kız esniyor, iarson, son kalan sandalyeleri top luyordu. Siz bana ne tavsiye edersiniz? Frederic, Michel'in teklifini reddetmesini söylemek hakkını kendinde göremiyordu. Genc kızın ne derece metin olduğunu bilmiyordu. Yalnız şu kadar söylemekle iktifa etti: Yaşamanızı tavsiye ederim! Sonra damdan düşercesine sordu: Paranız var mı? Bilmem! Odette, babasının bir hareketini hatırladı. Baillet, kızmın esvablannı valize tıkıştırdıktan sonra, ge