14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 Mart 1950 CUMHURİYET Bugünkü atom bombasından on bin kat muazzam bir kuvvet elde etmek mümkün Bundan beş sene evvel, Ikinci Danya Harbme son vermek üzere, Japonyada Hıroşıma ve Nagasakı şehirleri atom bombasına hedef oldukları zaman yer yennden sarsılmış, bütün dünyayı yenı bır kuvvetn gürültüsü sarmıştı. İşm tuhafı, bu «dünyanın en büyük kuvveti», dünyanın en küçük maddesınden, yani atomdan çıkıyordu. «Atom» bir maddenin daha küçük parçaya bol.inemez en ufak cüz'ü olduğuna göre, onun parçalanıp çekırdeğ nin çıkarılması hakikaten mucıze sayılabılecek bir işti. Fakat bılıyor musunuz ki, Hıroşıma ve Nagasaki üzerinde pat lıyan o ılk atom bombalarınm ••muazzam» kuvvetleri atomun ıçinde gızli kuvvetin hepsi değıldı ve ancak binde bıriydi? Hak:katen, bir atomun içinde j o kadar büyük bir kuvvet saklıdır ki, bunun hepsıni kullanmak kabil olsa, dünyayı sade mecazî mânada değil, aym zamanda hakikî mânada da yerinden oynatmak kabil olur. Evet, bugünkü halde, atom çekırdeğınin parçalanmasmdan çıkabılecek kuvvetin ancak bin I de bin kullanılmaktadır ve bu m.u'zzam kuvvetin binde 999 u ; hpnüz bâkır bir kudret kaynağı olarsk beklemektedir. Bu, âlimler için, şüphesiz, büyük bir ümid kaynağıdır. Şımdıki halde atomun ihtıva ettiğı kuvvetin ancak binde birini kulIngilterede atom bombasının tckemmül ettirilmesi için lanmasını öğrenen fen adamları, kurulan yeni fatrikalardan biri ihtimal ki kısa bir müddet sonra, insanlann eline yalnız yer ka bir usul takib etmiş olacak atom bombası imâl etmiş olduyüzündeki değil, bütün kâinat larına pek ihtimal vermemek ğunu bile şüphe ile karşılamaktaki tabiat kuvvetlerine muadil tedirler. Çünkü, atom bahsinde tadırlar. Bu arada Rusyada bir yenı 'kuvvet vasıtalan verecek Batı dünyasının takib ettiği yo «atom infilâki» vuku bulduğu lerdir. O zaman Aya, Merihe, la, mevcud fizik kanunları üze hatırlatılmakta, bunun hiç de Venüse gitmek, eğer oralarda ha rindeki tabıi tatbik ve tecrübe tam mânasile «atom bombası iyat varsa bu yıldızlarla dünya lerın sonunda varılmıştır. Rusla mâl edildiği» mânasına gelemiarasında kâinat seyahatleri ter rın da Rutherford kanunlarından yeceği işaret edılmektedir. t;b etmek mümkün olacaktır. başlamak suretile harekete geçBundan başka bir İngiliz fen miş ve bunları Amerikanın tec adamı da, Rusların mahsus A* * * Atom bahsi, bizim için o ka rübelerinde elde edilen bilgıler merıkaya bu intıbaı vermek dar yeni bir mevzudur' ki, üze le ilerletmiş olmaları akla en için «yalancı» bir atom infilâki rinde çalışıldıkça ortaya türlü yakın gelen ihtimaldir. Nitokim, tertib ettiklerini, tesbit edilen sarsıntının başka vasıtalarla tetürlü keşifler çıkacağı, akla gel Almanlar da aynı esaslar üzerin min edilnv'ş olabileceğıni iddia den yürümüşlerdir. medık mucizelerin yaratılacağı Diğer taraftan, bir çok İngiliz etmektedir. güphesizdır. ve Amerikan âlimleri Rusyanın, (English Digest'ten) Meselâ, şimdiye kadar bildiğirnız, atom kuvvetinin atomu parçalamakla elde edildiğidir, değil mı? Halbuki atomları yalnız par çalamakla değil, aynı zamanda bırbırine ılâve etmekle kuvvet elde etmek kabildir. Bu iki usulden birine «fission» (parçalama), ikincısine «fusion» (birleştirme) adı verılıyor. Şımdıkı halde gerek uranyum (atom) bombası, gerek hidrojen bombası atomun parçalanması suretıle elde edilen kuvvete dayanarak yapılmıştır. Buna mukabil, atomu parçalıyarak değil de, diğer bir atomla birleştirerek elde edilecek bir kuvvet daha vardır ki buna henüz el sürülmemiştir. Çünkü bunun kabil olduğu nazari olarak bılındıği halde henüz tatbik sahasına konulamamıştır. Yalnız, b linen bir şey varsa o da şudur ki, atomdan birleştirme yolile elde edilecek kuvvet, parçalama yolile elde edilen kuvvetten çok daha büyük olduğudur. Bugünkü atom bombaları parçalama yolile elde edilen kuvvetin binde birile yapıldığına gore, birleştirme usulile elde edılecek atom kuvvetinin ne muazzam bir şey olacağını tasavvur etmek kolaydır... Daha doğrusu, havsalanm alamıyacağı ka dar zordur! Yapılan hesablara göre, atomları b rleştirme yolile kazanılacak kuvvet, bugünkü usulle meydana gelen kuvvetten en aşağı on misli fazla olacaktır. Bu jkuvvetin hepsini bir bombada veya, herkesin temenni ettiği gibi, insaniyete daha yararlı bir vasıtada kullanmak kabil olacağını düşünelim. D takdirde elimizde, bugünkü atom bombasınm kuvvetmden on bin kat daha muazzam bir kuvvet bulunacak demektir. Trabzon Limanı Inşaatı J Trabzon limanının iıışa edilmekte olan dalgakıranı Trabzon (Hususî) Trabzon liman tesislerinin inşaatı yavaş yavaş ilerlemektedir. Halen, limanm en esaslı işini teşkil eden 700 metre uzunluğundaki dalgakıranın 200 metrelik kısnu üzerinde çalışılmaktadır. Alâkadarlardan öğrendiğime göre, lünan 1952 yılı sonuna doğru tamamlanacaktır. Fakat halkm çoğu, 1945 yıhnda ihale edilen liman ınşaaünın şimdiye kadar çok yavaş ilerlediğini görerek, daha uzun yıllar beklemek gerektiğine inanmaktadır. Bu arada, limanın doğu rüzgârA n u arabama neden aldım, ^* bilmiyorum. Hele öyle bir gece bu harekette bulunmam hakikaten mânasızdı. Yabancı adam da buna şaşırmış gibiydi. Şurasını da söyliyeyim ki kendisi bana hiç bîr ışarette falan bulunmamıştı; şaşkın gibi bir halle yolun kenarında duruyordu. Köşeyi dönmek üzereyken otomobilin fenerleri yüzünü aydınlattı. O anda ne duyduğumu pek iyi tahlil edemıyorum, fakat korkmadığım muhakkaktı. Bilâkis, otomobili birdenbire durdurunca asıl o koktu. n Size bır yardımım dokunabılir mi?» diye sordum. Yüzünde bir endişe ifadesi bulunduğunu o zaman farkettım. Sert bir tavırla ve titrek bir sesle: «Hayır, teşekkür ederim,» dedi. « Şehire iniyorum. İsterseniz sizi de götüreyim.» dıye ısrar ettim. Uzun müddet yağmur sesinden başka bir şey duyulmadı. Sonra karanlığı lâhzada açıp kapıyan bir şimşek, arkasından müthiş bir gök gürültüsü. O zaman adam, sanki bu işareti bekliyormuş gibi: «Hayhay,» dedi. Gelip yanıma oturmak üzere otomobilin önünden geçerken, fenerlerin aydınlığında yüzünü daha iy: gördüm. Otuz beş, kırk yaslsrında vardı. Koltuğurun altındakı kâğıda sarıh paketi ık'mızın arasına koyarak, yan^mdaki yere, düşer gibi çöktü Tekrar yola koyulurken, seslarına karşı mahfuz olmıyacağı yolunda, muhim bir mesele ortaya atılrruştır. Kendisile görüştüğürr tecrübeli bir gemi süvarisi, fırtınalı havaîarda vapurunu tehlikeden sakınmak için, Trabzon limanı yerine, biraz ilerde tabiî bir liman olan Pulathaneye sığmmayı tercih edeceğini söylemiştir. Bu iddianın doğru olup olmadığı hakkında şimdiden bir hüküm vermek zorsa da, limanın plânlan hazırlanırken Karadeniz hattında çahşan vapurların süvErilerine fikirlerinin sorulmamasının bir hata olduğu bir çok kimseler tarafından kabul edılmektedir. «Dünyanın en güzel manzaralı yeri neresidir?» dıye sorsalar, hiç tereddüd etmeden «Çamlıca tepesidir.» derim. Zira daha güzelıni düşünebilmek, sonsuzun ötesini tasavrur etmek kadar, imkânsızdır da onun için... Boğaziçı... İstanbul... Marmara... Anadolu yakası... Adalar... Tek başına cıhan değer birer bedia olan bu kıymetleri en ahenkli şekilde yanyana getirip toplayınız Netice: Çamlıcanın manzarasıdır. Bir toplamada ise yekunun cemedilenlerin her birinden çok daha üstün olacağı en basit arıtmetık kaidelerindendır. Diyeceksiniz ki, bediî hisler rıyaziye ile tartılmaz. Doğru! O halde bu güzelliği, etsek etsek, ancak muhayyilemizdekı. en yüksek güzellik mefhumile ifade edebıLnz .Yani Cennetle!... Fakat, S'zi temin ederim ki, bu tepeye çıkmakla erişeceğiniz hakkatin yanında, hayalinizin cenneti bile daha sönük kalacaktır Hele, bahusus bir akşam vaktı ıse... Usta bir gurubun karşıya binlerce renk ve ışık yığdığı o sa« atlerde, daha ilk bakış büyülenmenize kâlidir. Bir el beş duyunuzun üzerinden günlük esvablarınızı çıkarır, yerine bayramlık hislerinizı giydirır. Birdenbıre her türlü zaman ve mekân ölçülerinden sıyrılır, çocukluğunuzun pespembe rüyalarmdan birindeymiş gibi, kâinatın üst katından cihanı seyreden bir mahluk oluverirsiniz. Yukarılarınızda deniz kadar engin b:r sema, aşağılarınızda sema kadar engin bir deniz vardır. İkisi birbirine öylesine karışmıştır ki. Aralarında ufuk diye bir şey göremezsıniz. Marmara âdeta gökyüzünün bir devamı olduğu için, feza karşıdaki şehrırı kıyılarına kadar gelir. Onu altından, üstünden, sağından biraz da solundan kuşatır. İstanbul bu halile komşu yıldızdan seyrettiğimiz bir sabite, yahud geniş bulutlardan birinin üzerinde yerleşmış, boşlukta yüzen bir masal şehridır. Hakikî bir masal şehri!.. üzerinden duman eksilmiyen; hamamdan henüz çıkmış nazenın gibi, her yanından ıpek buharlar yükselen, sisli, esrarlı bir efsane ülkesi... Şahane ışık oyunları altında renkten renge geçen, kubbeler, kuleler ve minareler dıyarı... Güneş; bu falcı aynası gibi müdevver ve parlak, kocaman dondurulmuş ışık kütlesi, bu nurdan küre, bu şerareden top, bu altından madalya, bu akide şekerinden yuvarlak, iyice alçalıp kubbeleri siper almağa başladığı sırada şehre b.r kırmızılık siner. O anda İstanbul, peri padişahının macerasından, lâlden, yakuttan yapılmış sarayıdır. Gökyüzünün gülşurubunu, kız gın demiri, tuncu, alevi, koru andıran, fakat bunların hiç birisi olmıyan, kendine hâs, içinden ışıkh bir rengi vardır. Gurubun bu boyası .Marmaradaki ve limandaki suyun da terkibine girer. Böylece alttan üstten 'kı yangının arasında kalan İstanbul, güneş battıkça kızıllığmı kaybederek, nihayet ateş renkli bir batı fonu önünde, muâllakta duran, morumsu, koyu kurşuni bir siluet halinde kalır. Boşuna yazıyorum. Bu füsunu iki sütunla, bin kelime ile hattâ bütün lisanla anlatamam. Hiç bilmiyen bırisıne meselâ zambpk kokusunu yazı ile tarif edebılir mis niz? Dıl, duygularımıza kâfi midir? Çamlıcayı mutlaka görmek ve bizzat hissetmek lâzımdır. *** Haritalarda uçurtma kuyruğuna benzeyen Karadeniz Boğazının, Marmara ağzında, Avrupa köşesme İstanbul, Asya köşesine Üsküdar yerleşmiştir. İşte bu son kasabayla hinterlandmın eteklerine ve yamaçlarına yaslandığı yeşil tepe Çamlıcadtr. Cenubunda kendine yapışık, da j. Çamlıca Tepesinden 1 Dünyada doğumkrı tahdid etmek lâzım ^elecek mi? T İ B A S L A R 47 ha alçak bir tümsek vardır k: ona da Küçük Çamlıca derler Her ikisi buğday yığınımsı basık, ihtiyar dağlardır. Yamaçları aşağılara yazlık şemsiye zarafetile iner ve müşterek etekleri dönen bir dansözün açılan tuvaleti gibi, kilometrelerce karelik bir sahaya yayılır. Bu etekler batı ve güneyde Boğaz ve Marmara kıyılarıle sınırlanır; kuzeydoğuda Alem, Güneydoğuda Ka yışdağının aşağı düzlüklerine karışır. Şimdi bir an Büyük Çamlıcanın yayvan zirvesinden bu etekliği seyrettiğınızi farzediniz: En açığından, en koyusuna, en parlağından en gölgelisine kadar, yeşil rengin bütün çeşıdleri, yaprak, çimen, dağ bitkisi, ağaç, bahçe, bostan, kır, çayır, koru halinde karmakarışık fakat en cazib dizılışlerle gözünüzün önün dedir. «Meğer tabiat bizim bilmediğimız daha ne yeşıller biliyormuş.» dersiniz. Bu tek renkli, fakat çok televvünlü zemtnın üzerine, konfeti savurur gibi köşkler, muhacir evleri, camıler ve mescidler serpiştiriniz; Kısıklı, Bulgurlu, Libade, Acıbadem, Bağlarbaşı, İcadiye gibi Üsküdarın yüzde yüz Anadolu kokan köylerile İstanbulun ikbalı sönmüş alaturka sayfiyeleri ortaya çıkar. Bütün bu havali, ayaklarınızm altında, gözün alabildiğine hattâ alamadığına geniş, yer yer benekli yeşil bir zem'n halısı gibi serilidir. Bu hahnın dokunuşunda sımetri ve tekrardan eser yoktur. Bütün motifleri değişik, her süsü rastgeledir. Fakat panoramanm cana yakınlığı da asıl buradadır işte Gözünüz bu tatlı intizamsızlığı rahatça, yorulmadan hattâ dinlenerek seyreder. Ve tab'an serâzâd olan ruhunuz bu gelişigüzellikten daha çok hoşlanır. O kadar ki aşağılarda dümdüzlüğün timsali olan bir kaç asfalt yol, güller arasındaki dıken veya dilin üzerındeki bir saç gibi, bakışlarınızı ve hislerinizi âdeta tedirgin eder. Seccadenin cenub kıyısında Kadıköy geniş bir horasan yığını, onun sağında Haydarpaşa Garı ve Lısesi zarif iki oyuncak bınadır. Daha sağda koskoca bu âhıret şehri başlar: Karacaah med. B nlerce asırdide servi muazzam bır derviş cemaati halinde, vecd içinde ibadetle meş.guldür. Yegâne işlenmemiş taraf poyraz cihetıdır. Bu kesim tek ağacı olmıyan vâsi bir arazidir Bıricik süsü, başka bir âlemden Çamhcaya atılmış, fakat hedefini şaşırarak bu bomboş kırın ortasına saplanıp kalmış semavî bir mızrak gibi duran, radyo verici p.lonudur. Mantar gibi bir kaç beyaz teknisyen evi sayılmazsa... Şimdi nazarlarınızı daha yukarılara .ufuklara doğru kaldırınız: Cenubda Adalar, Marmara denen semada uçan sihirlı kilimler kafılesi; batıda İstanbul, her tepesine bir tane kondurulmuş salâtin cam.lerıle murassa bir satranç takımı; Beyoğlu Beşiktaş mozayiklerle işlenmiş tablo; kuzey doğudaki tepeler kıvrım kıvrım yeşil bir yorgan; güney doğudaki Kayışdağ, cıvarm emekliye ayrılmış, mehabetli aile babasıdır. Boğaz batınızdan geçip şimale doğru tatlı bir hıkâye g bi uzanır ve ancak buğu halinde görebildiğiniz uztık tepelerin arasında dolana dolana, eriye eriye, tebahhur ede ede kaybolur. Çamlıcadan görülen Boğaziçi, köşklerle bezenmiş, yalılarla hududlanmış, korularla boyanmış iki sıra yamaç arasındaki vâdide akıp gıden sepsevımli, şipşirin bir nehirdir. Bazan üzerinden büyük bir gemi ağır ağır geçer. Küçük Şırket vapurları, narin bacalarından noktalı virgüller çıkararak, buhurdan gibi tüte tüte, oraya buraya telâşlı telâjl) vüzer: kavan bir yıldız gibi yuDünyamız, üzerindeki insanları besliyebilecek durumda değildir. Seyyaremizin şu anda beslediği insan tniktan 2^50,000.000 dan belki bir parça eksiktir. Gıda maddeleri ziraatine elverişli topraklann yekunu ise takriben 1 ,620,000.000 haktar tutmaktadır. Diğer taraftan mütehassıslarca tesbit edilen rakamlara göre bir insanı besliyecek gıdanın tahminen 80 arlık bir araziden çıkarıldığı da malumumuzdur. Bu hesaba göre ziraate elverişli bütün toprakları ki bunlarm bir kısmı çok düşük kaliteli sahalardır eksek bile bu muazzam insan kütlesini gereği gibi besliyemiyeceğimiz ortaya çıkar. Gıda vaziyetinin çok düşük olduğu bölgelerdeki insanlara şu önümüzdeki yirmi beş yd zarfuıda makul bir gıda standardı sağlayabilmek için hiç değilse harbden evvelki istihsali iki misline çıkartmamız gerekir. Bu ise bugünden yarına elde edilecek bir netice değildir. Amerika Sıhhat Bakanlığı eski şeflerinden doktor Thomas Parran'ın da dediği gibi «istihsali azamiye çıkarsak dahi, asgarî bir artış elde edebilmemiz için bir kaç on seneye ihtiyac vardır.» Oysa ki bu müddet zarfında dünya nüfusu artmaktan geri kalmıyacaktır ve bu artışın temposu da on yılda 200 milyondan aşağı değildir. İşin asıl kötüsü, bir yandan nüfus artarken, öte yandan ekili topraklann hayatî kuvveti de gitgide eksilmektedir. Bakınız, Ward Shepard yeni neşrettiği (Food or Famine) adlı eserinde ne diyor: «Modern insan, medeniyeti yoketmek için iki emin çare bulmuştur. Biri atom harbi, diğeri toprağın kemirilmesi.» Bunlardan ikincisi birincisinden de korkuncdur. Zira atom harbi muayyen bir medeniyeti yokeder. Halbuki ikinci amil medeniyet imkânlarını kökünden ve ebediyen ortadan kaldıracak znahiyettedir. Gıda maddeleri gitgide azalarak da olsa gene her sene yenüenmektedir. Madenler için, halbuki, bu yenilenme de mavzuu bahsolamaz. Bu sene topraktan alınan bakır, gelecek sene yeniden mahsul vermez. Bir maden tükenince o kumuşak ve sessizce süzülürler. * * # Hülâsa Çamlıca anlatılmakla bıtmıyecek kadar güzeldır, güzeldır, güzeldir. Emsalsiz biı sayfiye olmak için her şeyı tamdır. Havası temizdir. İklimi lâtiftir. Bir değil, dört tane kaynak suyu vardır. Nıtekim İkinci Mahmuddan itibaren ıkbali fevkalâde olmuştur. Bu devri saadetten zamanımıza kalan izler vardır. Meselâ Yusuf İzzeddin köşkü... Ne çare ki bütün bu tepe İstanbulun unutulmuş köşeleri sırasma girmıştir. Çünkü zamanımızın kıymet hükümleri plâtonik değil, maddıcidır. Artık denizi uzaktan seyredüen, şiir gibi bir şey olarak değil, içıne atılıp adalelerimizi sertleştırdiğimiz bir fizikî vasıta olarak seviyoruz. Ve mademki Çamhca bize bunu veremiyor, o halde: «Plâjlara.» Lâkin bu neye mal olmuştur? Acıdır ama söyleyelim: Tâ Bizanslılardanberi Penkiya = çam hk ismrni taşıyan bu tepe, bugün ağaçsızdır. Onu sevenler yeni baştan fidanlar yetiştirmeğe çahşıyorlar. Çamlıca hayata, insaflkıra, her şeye küsmüş, kendi inzivasına çekilmiştir. Bize dargındır. Fakat bilmem bunu anlıyabiliyor muyuz? Yoksa tavşanın darılmasından haberi olmıyan hakikî dağ bizler miyiz?. BERHAN TOSUNER İstanbul, Aksaray, Valide cam:i sokak No. 48 BİRYURTYAZISI 1949195O YUNUS NADİMÜKÂFATI I 1 •K ı yuyu terkedip başka yerde maden İdeolojik cephede sulhun en bıiaranıak zarureti vardır. Orada da yük düşmanı dar manadaki millibulunmazsa talihe küsmek icab yetçiliktir. Zira fazla nüfus tehlieder Endüstrializm dediğimiz şey, kesi çoğu zaman bu fikirle birleşinbir bakıma yerine gelmiyen ser ce büsbütün tehlikeli bir şekil alır. vetlerin sistematik ve devamlı bir Muhtelif kesafet bölgelerini göstüketilişi demektir. Bujrüne kadar teren bir dunya haritasına bakacak elde ettiğimiz nimetler, kürremizın olursak bazı mıntakaların hemen bir daha yerine konmıyacak olan hemen boş olduğunu müşahede eservetiıün seri ve amansız bir is deriz. Oralarda ; nsan olmayışının rafı ile mümkün olabilmiştir. Bu sebebi münhasıran sugünkü şartserveti daha ne zamana kadar çar ların orada insan bannmasına ımçur edebileceğiz. Bildiğimiz bir şey kân vermeyişindendir. Eğer muayvarsa o da iptidaî maddelerin na yen emek ve icab eden sermaye mütenahî olmadıkları ve kolay yer sarfedilecek olursa bu bölgelerin, lerdeki kaynakların hemen hemen hiç değilse bazıları, pekâlâ mümbit tükcnmiş, diğerlerinin ise tüken bir hale sokulabilir ^Jademki dünmek üzere olduğudur. ya nüfusu durmadan artmaktadır Nitekim Amerikîda demir bit ve taleb gün geçtikçe daima arzmek üzeredir. Keza çinkonun. ba dan ziyade olacaktır, o halde bukırm, kurşunun ve petrolun da! gün bize iktisadî bakundan belkl sonu yaklaşmıştır ve öte yanda dur rantabl gorünmiyen bu gibi teşebmadan artan bir nüfus, en mute büslere şimdiden girişmek ve DU kâmil istihsal metodlarile azamî uğurda emek ve para harcamak miktarda iptidaî maddeyi kemirip faydadan hâli olamaz. yutmnkta. küremizin mahdud ser Atom enerjisinin t«hlikesizce ve vetini günden giine eritmektedir. ucuza kullanılabildiği gün, bugün Nüfusla. tabiî ka>Tiaklar arasın için başarüamıyacak kadar güç sandaki bu nisbetsizliğin sulh için, si dığıroız bazı projelerin tahakkuk yasî ve ferdî hürriyet için daimî sahasına girdiğini görebilmemiz pek bir tehdid teşkil ettiği aşikârdır. muhtemeldir. Rusların daha şündiBugün çok nüfuslu devletler, den Sibirya tundrasırun bir kısmınl eğer silâh da imal edebilecek du eritmeğe ve buğday tarlası haline rumda iseler sulh için en büyük ifrağ etmeğe muvaffak oldukları tehlikeyi teşkil etmektedirler. Zira öyleniyor.. Asyanın ve Amerikatecavüzü yapacak vasıta olmaksı nın şimal kısımlarmda verimsiz zm bir tecavüzün mevcud olamıya uyuyan muazzam sahaları bu şekilcağı bedihidir. de mümbit hale geürmek imkânsız Çok nüfuslu olup da silâh imal bir iş değildir. edemiyen devletlere gelince, onla Fakat o günü bekleyene kadar ra iki şey düşmektedir: Ya nüfus her geçen gün, toprakları her yıl larınm artmasını önlemek, yahud biraz daha verimini kaybeden v« da çoğalmakta devam edip, kıtlık madenleri günden güne tükenen ler, salgınlar, siyasî kanşıklıklar ve ihtiyar dünyamıza, 5500 yeni insan dahilî harblerin ölüm nisbetini arttırmasmı ve böylece .lüfusla ta daha ilâve etmektedir. biî kaynaklar arasında bir muvaze Siyasî, sınai ve mall sahadaki sathî kriz ne şekil alırsa alsın asıl ne teessüs etmesini beklemek. Fakat çok nüfuslu memleketler şümullü ve derin olan bu kriz gün ekseriya sanayileşmiş memleketler günden daha büyümekte ve ciddîolduğundan bunlar için bir üçüncü eşmektedir. şık daha mevcuddur: Komşularının İki asır kadar evvel başlanuş olan topraklannı ele geçirip iptidaî mad ve durmadan artan nüfus çoğalışı, delerine ve gıdaî kaynaklarına te görünüşe nazaran en az bir asır sahüb etmek için onları imha veya daha devam edeceğe benziyor. esir etmek.. Tarih şimdiye kadar böyle bir Şüphesiz ki bu meseleyi hal hu hâdise kaydetmiş değildir. Geçmişte susunda tutulacak en doğru yol benzeri olmıyan bir problemle karşı demografik bir siyaset yoludur. karşıya bulunuyoruz. Bunun çareFakat böyle bir siyasetin kabul ve sini bulmak, sonra da tatbik etmek sonra da tatbik edileceği güne ka son derece müşkül ve çetin bir işdar nüfus artışının tehlikelerini tir. Ve işin kotüsü bu ^üçlük her elimizden geldiği nisbette azaltma geçen günle biraz daha artmaktadır. ğa çalışmamız icab ediyor. (Caliban) dan kısaltan: H. T. Kanaatimizce mesele bir kaç cepheden birden mütalea edilmeliİtalyadan yapılacak ithalât dir. İdeolojik cepheden, te^kilâtçıBır muddettenberl işlemiyen İtalyan lık cephesinden, ilmî ve teknik cep tıcaret snlaşmasını kısmen takvıye etheden. ırek maksadıle Ekonomi ve Tıc&ret Baradyo gene orkestra eserler:ne devam etti. Yanımdaki adamın hızlı hızlı nefes aldığını duyuyordum. İşte o anda vücudümü baştanbaşa bir ürperti sardı, içimi bir telâş ve korku kapladı. Radyonun verdiği malumat ku laklarımda dönüp duruyor. Beynimde uğulduyordu: « Otuz beş, kırk yaşlarında... Tehlikeli bir adam...» Belli etmemeğe çalışarak baktım. Adam da gözünün ucile hareketlerüni takib ediyordu. İkımiz de, gızli düşüncelerin elektrik kuvvetine tutularak yerınde mıhlanıp kalan birer insana ben ziyorduk. Bu uyuşukluktan kendimi zor la çekerek radyoyu kapamak üzereydım. Ses tekrar duyuldu: « Daha evvelki neşriyatımızı iş:tmemiş olan dinleyıcilerimize, hapıshaneden kaçan katılın evsafını tekrar veriyoruz: Orta boylu, kumral, otuz beş, kırk yaşmdadır. Kolayca tanmmasına yardım edecek bir hususıyeti de şudur: Sağ elinin iki parmağı yoktur...» Başımı çevirip bakmaktan kendimi nasıl alabilirdım kı! Nıtekim, yanımdaki adam da bu meraktan kendini kurtaramamıştı: Gözlermi sağ elime dık miş, direksiyonu güçlükle kavrıyan üç parmağıma dehşetle bakıyordu. Evet, ıştc bunun için onu da öldürmek mecbur yetınde kaldım. James Robert kanlığı bu merrüekete yeni tahsisler yapmıştır. Elde ettıgımlz bilgiye göre. Bakanlık İtalyadan 12 nülyon dolarhk ticaret emtiası iüıaline musaade etmiştır. ttalyadan bugünkü fiatlardan çok daha ucuza gelecek olan bu emtiaların piyassdaki ucuzluk hareketlerlne tesir edeceğı sanılnıaktadır. Küçük Hikâye BİR YOLCU sizliğı bozmak için: «Ne berbad hava!» dedım. Bunun pek basmakalıp bir lâkırdı olduğunu, söyledikten sonra farkettim. O da aynı şekilde b r cevabla iktıfa etti: « Ya.» Bu sırada tekrar bir şimşek çaktı ve, yol boyunca devam eden yüksek duvarlarm yanından köşeyi dönmek üzereyken, bu aydınlıkta gözüme bır levha ilişti: «Hapishane». Belki yanımdaki adam bunu görünce hafifçe yerinden sıçramasaydı ben farketmiyecektim. Tekrar lâkırdı açmak istedim: « Uzağa mı gıdiyorsunuz?» diye sordum. « Belli değil,» diye acayib bir cevab verdi. İçımden: «Canın isterse,» diyordum. «Ben de seninle konuşmağa bayılmadım ya...» Bununla beraber, içimde birisile ahbaplık etmek, iki çift lâkırdı konuşmak arzusunun bulunduğunu ve bu tanımadığım adamı da otomobilime asıl bu arzunun sevkile çağırmış olduğumu hissedıyordum. * * * . Bu sefer radyoyu açtım. Fırtına ve §ımşeğe rağmen, ses temiz Rusyada bir «atom inîilâkı» vuku bulduğu haberi üzerine Am°rıkan ve İngıliz atom âlimler>n en fazla meşgul eden düşl^elerden bıri de şu olmuştur: £ caba Rusya atom bombası ima1 nde Amerikanın gittiği yoldan mı yürümüştür? Yoksa Rus âkmleri atomu parçalamak yerine birleştirmek usulünü mü ke'^tmişlerdir? Malum olduğu üzere, atom bombasına yol açan ılk araştırm''ar en aşağı 3540 senedenberi bıhnen ilmî malumata dayanıycr Hakikaten, atom kuvveti sahasındakı ılk nazariye ve kanuiları 19051910 seneleri arasında meşhur İngiliz fızik âlimi Rutherford tarafından ortaya atılmıştı. O günden bu yana hemen hemen hiç bir yeni bir nazar ye veya kanun bulunmamış, sadece mevcud olanlar ^"eliştirilmiş yeni tecrübe ve keşıflerle takvie edilmiştir. B;?enaleyh, Rusların da, Alrrr^'ır gibi, atom araştırmaların da bu malum kanun ve nazar ' ye'=r üzerinden yürümüş olmalan pek muhtemeldır B"nunla beraber, Amerıkan âlimlerı Rusların atom sahasında Amerikanın tuttuğu yoldan ba§ Çeviren: Vahdet GUItekln geliyordu. Güzel bir caz programı neşreden bir istasyon buldum. Bir müddet yola bu şekilde de vam ettik. Sonra, caz sevmiyorsa misafirimin belki canı sıkılır, düşüncesile, istasyonu deği^tirdim. İbrenm durduğu yeni istasyondan tatlı bir kadın sesi duyuldu: « ... Verdiğimiz vasıflarla kendisini tanımak gayet kolaydır. Tekrar ediyoruz: Kaçan mah pus çok tehlikeli bir adamdır. Görür görmez polise haber vermenizi tavsiye ederiz. Şimdi plâklarla orkestra eserlerı programımızın devamını dinliyeceksiniz...» Yanımdaki adam gözünün kuyruğile bana bakıyordu. Tekrar bır şey söylemek ihtiyacını duydum. « Hapıshaneden biri kaçmış galiba...» dedim. Boğuk bir sesle: «Korkuyor musunuz?» diye sordu. « Hayır,» dedim. Hakikaten, gayet sakindim. Bu sefer o: «Tehlikeli bir adammış,» diye devam etti. Bunu söylerken elini aramızdaki paketin üzerine koymuş, tırnaklarile kâğıdı hışırdatıyordu. Hatırlıyorum: Beni ilk ürperten bu hışırtı oldu. Adamın niyeti neydi? Bu pakette ne vardı? Bıçak mı, tabanca mı, ağır bır demir parçası mı? Korkunç bir gök gürültüsü etrafı inletti. Radyodaki orkestra eserleri Vagner'in bir üvertürile devam ediyordu. Tam düğmeyi çevireceğim sırada program tekrar kesildi ve gene spikerin sesi duyuldu: « Polisten verilen mal»mata göre, kaçan mahpusun yanında silâh bulunması ihtimali de vardır. Onun için, sayın halkımızın biraz evvel verdiğimiz evsafta ve otuz beş, kırk yaşların da bir adama rastladıkları takdirde polise bildirmelerini tekrar rica ederiz.» Tam bu sırada istasyonu değiştirmeyi münasib görmemiştim, Mühim haberlerden sonra İtalyadan bllhassâ parouklu ve pamuk iplıgl ithal edileceğıne gore bu maddelerin esasen dusük olan fiatları daha fazla duşecektir. Türk İsrail ticaret anlaşması için temaslar Geçen akşam sehrımıze gelen IsraJ Dıs Işleri Bakanlığj Dış Ttcaret Daıresi Başkan yardımcısı Moshe Bartur, dun sabah uçakla Ankaraya hareket etmıştir. Moshe Bartur. Ankarada İsrail ile Turkıye arasında bır tıcaret andlaşması zemlnini h&zırlamak ıçın resmî temaslarda bulunacaktır. Fransadan sun'î ipe.'t ithali Fransadan yeniden bır mıktar sun'î ipek ıthahne musaade edılmesı tenkıdlere sebeb olmustur. ithalât inn do\ız kocaran tacırler faalıyete gecm şT?T(jır. Yediği yemekten sonra ölen kadın G?latasarayda Ka>makam Reşadbey sri.ağında 18 numaralı evde oturan Has.be adında bir kadın evvelki gece yemekten sonra biTdenblre fenalaşmış. ifade veremiyecek bır halde Beyoğlu hastanesme kaldırılmıştır. Hasibe az sonra olmuştur. Hasıbenin ölusunu muayene eden Adalet dokteru cesedi Morga kaldırtmıştır. Bıçakla yaralama Haydarda oturan ve manavhk yapar Mehmed. bir müddet evvel tanıdı£ Nahide admdakl kızı, evvelki gun aralarında çıkan bir kavga sırasmda bıçakla müteaddid yeTİerinden ağır «urette yaralamıstır Nahide hastaneye kaldırıüTuı. Mehmed yakalanarak takl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle