16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TİYÂTRO HABERLERI Şehir Tiyatrosunun bir yıllık faaliyeti Bir adam yaratmak Şehir tiyatrosu artistleri geçen sene olduğu gibi bu yıl da Emekli Sahne Eanatkârları Yurdu cemiyeti yararına oynadıkları bir piyesle tiyatro mevsijnini kapatmışlardır. Bu defa Necib Fazıl Kısaküreğin «Bir adam yaratmak» isimli eseri temsil edilmiş ve gene Muhsin Ertuğrul baş rolü oynamıştır. «Bir adam yaratmak» bir aktör için yazılmış olan ve ömrü ancak o artistm sahne hayatı kadar devam cden pıyeslerin nümunesidir. Nitekim, bunu gayet iyi idrak eden müellif eserini Muhsine ithai etmiştir. Bir dâhi, şaheser bir piyes yazmıştır, bütün memleket ondan bahsetmektedir. Bu, annesini kazaen öldüren ve fikri sabite saplanarak kendisini, babasının dallarmda intihar ettiği incir ağacır.a •san bir adamm hikâyesidir. Dâhi müellif, eserindeki kaza sahnesini tarif ederken, yeğenini öldürür ve o #ndan itibaren kahramaıunm hayatım yaşamak zorunda kahr. Cemiyet de adeta onu, buna icbar etmektedir. Zavallı dâhi, dostlarının da ihanetine Uğrayınca, deha ile delilik arasındaki hattı aşar. Fikri sabitler onu da sarmaktadır. Annesi, meşum incir ağacını kestirir. Bu ona en büyük darbe olur, en kuvvetli istinadgâhi kaybeden adam, düşmanlarının kapısını açtıkları tımarhaneye «bir kolunda vurduğu kadm, diğerinde annesi» bedbin ölmeğe gider. Eser telif adını taşımakla beraber, asla yerli değildir. Üstelik muharrir bu mevzuu, mekteb kitablarında raslanılan neviden felsefî tiradlarla doldurmakta beis görmemiştir... Dâhi müellifin «bir piyes için lüzumsuz» bulduğu ölüme dair düşüncelere Necib Fazıl Kısakürek eseıinde bol yer vermiştir. Bütün bunlara rağmen, «Bir adam yaratmak> ı seyreden halk sonsuz bir heyecan içinde kalmış ve eseri delice alkışlamıştır. Bunun sebebini Muhsinin tehyic edici oyununda aramak lâzımdır. Sahneye hâkimiyeti ve hareketlerindssi ölçü, duygu ile sanatkâr kendisini seyre gelenlere nefis bir temaşa ziyafeti çekmiştir. Muhsini, eserde rolü olan arkadaşları güzelce desteklemişlerdir. Galibin, Talâtın, Cahidenin, Nevinin, Mahmudun, Zihninin, hattâ Neclâ ve Saminin bu taşarıdaki hisselerini inkâr etmek haksızhk olur. Başta Muhsin olduğu halde, hepsini tebrik ederiz. 1 CUMHURİrET 6 Mayfs 194O NALINA Dram ve komedi tiyatrolarında oynanan Oğretmen ve tale14 piyesi 213,865 kişi seyretti kat biraz ağır piyes, büyük bir başarı ile temsil edilmiştîr. Hüseyin Kemal, Cahide, Samiye, Talât, Hâdi ve büyük diğer sanatkârlar rollerini muvaffakıyetle yapmışlardır. 28 defa temsil edilen piyesi 11124 kişi seyretmiş, 7365 lira hasılat elde edilmiştir. Senenin rökoru, Faruk Nafiz Çamhbelintelif «Yayla Karıtalu isimli sahne romanma aiddir. Ha'Jan hoşlandığı unsurları, ne yalan söyliyelim, hayli meharetle toplıyan eser güttüğü gayeye erişmiş, 23166 lira hasrılat temin etmiştir. Piyesin baş rollerini Hâdi, Cahide, Neclâ, Nevin, Talât ve Mahrnud yapmışlardır. «Yayla Kartah* 70 defa temsil edilmiş, 32133 kişi tarafmdan seyredilmiştir. Ikinci telif eser olan Vâlâ Nureddin VâNu ve Nihal Karsmağaralmm «Casuslars mda hemen bütün dram kadrosu rol almıştır. «Casuslar» 25 defa oynanmış, 10,229 kişi tarafmdan görülerek 7049 lira hasılat temin etmiştir. Mevsimin son eseri olan Pirandellonun «Dördüncü Hanri» si, büyük bir başarı ile, fakat ancak on gün temsil edilmiştir. Italyan muharrirlerinin hayat felsefesini belirten bu güzel piyes, bütün muvaffakıyetini Hanri IV rolünü oynıyan H. Kemale borcludur. 3698 kişi tarafından seyredilen dram, 2344 lira hasılat getirmiştir. Bu suretle, 194445 senesinde dram tiyatrosunda temsil edilen altı eseri 84571 kişi seyretmiştir. Okullarda sağlık teşkilâtı haberleri Bergson'a göre sanat Bergson'un, temaa ettiği bütün konularda olduğu gibi, sanat telâkkisi ve sanat adamını anlayışı da kendi dünya görüşüne bağlı ve bu görüşle hemahenk bir halde olduğu için evvelâ bu dünyadan geçmek, onu görmek lâzımdır. Bergson'un dünyası sadece zekâ ve akhmızla bilinip anlaşı'.abilenek bir dünya değildir. Bu melek^lerle anrak hayatın bir ortağı olan maddeyi anîıyabiliriz. Madde, hayatın bir artığı olrnasaydı atalet kanunu ile olduğu yerde sayar, tekâmül denilen şey asla vücud bjlamazdı. O halde tekâmüle vücud ve imkân veren şey, hayatın yaratıcı hamlesi olmak lâzımdır. Yalnız hayatın bu hamlesi kcndi artıklirı olan âtıl maddeyi tekâmüle doğru götürürken bunların kör mukavemetlorine çarpa çr.rpa gitmek zaruretile bir çok garib zikzaklar, duraklama ve atlamalar y.'ıpmak, daha doğrusu maddsu;.n tabiatine göre bir takım uysalhklarda bulunmak zorundadır. Hayatın bütün şekilleıinde ;6rülen maddeye uysallıklar işte bu sebebden ileri gelmiştir. Yalnız bu uysailık tamamile maddeye uymak için clmayıp bilâkis maddeyi hayat hamlssinin yaratıcı tekâmülüne u}"dıırmak içindir. Zekâ dediğimiz şey işte bu maddeye uyma faaliyetlerinden doğmuş, daha doğrusu madde ile zekâ birbirlerini doğurmusardır. Nitekim zekâ, maddeyi bilmekte derinleştiği nisbette düzenlen:p genişediği gibi madde de trize daima zekâmız çapında görünmektedir. ESer zekâdan başka bir idrak melekemiz olmasaydı sadece madde ile haşrüneşir olacak, hayatı duymıyacaktık. Bize hayatı duyuran, zekâmız değil, iç güdü'.eri (insiyaklar) mizdir. Nitekim hayatı duymamızın daha ana karnından başlaması bunu gösterdiği gibi zekâdan tamamiie mahrum olan iptidaî hayvanlaruı bülün davranışları da hep hayat duygularmdan gelmektedir. Hayat hamlesi de bu hayat duygusu içinde ve onunla birlıktedir. Burasını Bergson'un ağzile söyiyelim: ve sanat adamı Yazan: Yeni nizamm, gamah haçüi ve hayat sahasımn sonu beler yılda üç defa muayene edilecek Prof. M. Sekih Tunc I Millî Eğitim Müdürlüğü sağlık teşkilâtınm yeni ihtiyaçlara göre düzenlenmesi için çalışmalara başlanmıştır. Şımdiki kadroda 12 doktor bulunmaktadır. Halbuki, bu kadro bugünkü durumu karşıiayamadığından doktor sayısı 25 e çıkarılacaktır. Sağlık müfettişi adı ile çahşacak olan bu doktorlar öğleden evvel okullarda genel ?ağhk işierile meşgul olacakiardır. Oğretmen ve öğrencilerin yılda en az üç defa sağlık muayenesinden geçirilınesine çahşılacaktır. Oğretmen ve öğrencilerin sağiık fişlerinin hazırlanmasma çok önem verilecektir. Sağlık teşkilâtma her ihtisas zümresinden hekim alınacaktır. Ayrıca bir baş tabib de tıyin edilecektir. Baştabib sağlık kurulu başkanlığını da yapacaktır. Sağlık kurulu haftada üç gün sr.at 13,30 dan 17 ye kadar muntazaman toplanacak ve bütün ır.üracaatleri kabul edecektir. İl sağlık müdürlüğü ile yapılan anlaşma mucibince, lüzum görülen hastalar, hastanelere gönderilecek Komdi kısmı faaliyeti: Şehir Komedi tiyatrosu, repertuarına bir klasik ile başlamış, Goldoni'nin «Meraklı Kadınlar» ını temsil etmiştir. Klâsik komedi olarak, biraz fazla hafif sayılabilecek eserde Vasfi, Bedia, Mahmud, Mehmed, H. Kemal, Perihan, Şaziye baş rolü oynamışlardır. Piyes 31 defa temsil edilmiş, 10.320 kişi tarafından seyredilmiş, 8552 lira hasılat temin etmiştir. İkinci komedi «Düğün G«cesi> dir. Bu çok hafif, fakat iyi kurulmuş vodvil, halkm alâkasına mazhar olmuştur. Vasfi, Bedia, Perihan bazan Nezihe, Şaziye, Reşid Gürzof eserin ruhuna uygun oyunlarile bu alâkayı artırmışlardır. Vodvil 56 defa oynanmıştır. 32684 seyirci çekerek 27654 lira hasılat yapmıştır. Komedi kısmı, üçüncü eser olarak bir Yunan piyesini sahneye koymuştur. «Ben değilirns in belki komik unsuru az olduğu için, piyes türkçeye çevrilirken bir çok cümleler rumca olarak bırakılmıştır. Galibin büyük gayreti sayesinde eser 28 defa oynanrmş, 10.568 lira getirmiş, 12750 kişi tarafmdan seyredilmişür. Yunan piyesini takiben, bir vodvil daha oynanmıştır. «Yukarı Köşk» adını taşıyan eser, mütercimlcri Vasfi ve Bediaya ilâveten, Mehmed, Perihan, Reşid Baran, Neşet ve Gülistanla diğer sanatkârlar tarafından temsil edilmiştir. Bu vodvil de 42 defa oynanmış, 18,787 kişi tarafmdan seyredilerek 15.326 lira hasılat yapmıştır. Komedi kısmmda oynanan ikinci Baikan piyesi, Bulgar muharrirlerinden Yoıtofa aid «Milyoner damad» dır. Bir hayli zayıf olan eser, gribin yüzsuyu hürmetine 21 defa temsil edilerek 8090 kişi tarafmdan seyredilmiş ve 6573 lira temin etmiştir. Nihayet mevsim, bir telif eserle kapanmıştır. Son olarak oynanan Cevad Fehminin «Hacı Kaptan» ı geniş alâka ile karşılanarak, vakit kalmadığmdan ancak 26 defa oynanabilmişür. Piyesin gördüğü rağbete başta Vasfi, Mehmed, Necded, Bedia olmak iîzere bütün diğer sanatkârlarm da hissesi olmuştur. 14.188 kişinin seyrettiği komedi, 11.890 lira hasılat temin etmiştir. Komedi kısmma bu mevsim zarfında 95,819 seyirci gitmiştir. Inglltere İle yenl bir ticaret muahedesl yapılmisı piyasamızda büyük blr memaunlukla karşılanmıştır. Iagiltere ile aramızdaı sulha tekaddüm eden günlerde kuvvetli blr ticarî münasebet kurulacağı ve bunun sulh devreslnln normal zamam İçin çok faydalı olacağı kanaatl vardır. Bir çok Türk ve ingiliz flrmaları esaseD ron zan.anlarda ara'.armda münasebetler kurmuşlardı, Şlmdl bu münasebetlerin yeni jartlara uyarak daha fazla gellşeceği şüpheslz görülmektedlr. Dün piyasada yenl anlaşmada tedlye; para kıyraetlerı ve siparlşlerln kabulüne'ald yenl esaslar merak edllmekte ve anlaşma metnl beklenllmektedlr, Piyasada memnuniyet Dram kısmı faaliyti Şehir dram tiyatrosu, her yıl gibi 944 '45 mevsimine de Shakespeare'in bir eserile harcıâlsm olmıyan dramlanndan «Atinalı Timon» temsil edilmiştir. Gerek piyesin ağırlığı, gerek temsillerini karartmaya tesadüf etmesi «Atinalı Timon» un ancak bir ay oyr.anmasma sebeb olmuştur. Eserin baş rollerini Talât, Galib ve Kâdi yapmışlardır. Fakat en göze çarpan aktör Zihni olmuştur. Bilhassa düz perde önünde oturarak halka hitaben konuşması çck beğenilmiştir. «Atinalı Timon» un 30 temsilini 11.406 kişi seyretmiştir. Eser, 8563 lira hasılat yapmıştır. Ikınci piyes gene İngiliz edibi Bernard Shaw'un «Doktorun hatası» adlı eseridir. Dramı tenkid eden münekkidler «Doktorun hatasmın temsilinin bir hata olduğunu» söyliyerek nüktedanlık j'apmışlardır. Eserin baş rollerini Suavi, Cahide, H. Kemal, Mahmud, Sami yapmışlardır. Başta Ibfahim Delideniz olmak üzere Cahide, H. Kemal ve her zamankinden daha iyi oynıyan Suavi nazarı dikkati çekmişlerdir. «Doktorun hatası» 35 defa oynanmış, 19981 kişi tarafmdan seyredilmiş, 13247 lira hasılat yaprrnştır. Eus edibi Çehofun «Vanya Dayı» sı, üçüncü eser olarak dram sahnesinde yer almıştır. Bu ince, daha ziyade kahramanlarınm ruhunda geçen güzel, faEskiden Beyoğlunun ıssız ve kulyabanili mezarlıklarından birinin üzerine kurulmuş bir gazinodayız. Kalalabalık bir yer. Salon dumanh, kafalar tütsülü! Bakın, Ben oraya nereden düştüm?. Kırk yılda bir Kantoronu neşeli görmüştüm. Ziyareüme geldiği zaman gözlerinin içi gülüyor, bana, şuna, buna çatmak istemiyordu. Mubarek adamm bu durumu pek nadirdir. Onu öyle görünce sevindim. Çünkü lâf aramızdafcani neşclendiği zaman ke>fine payan yoktur. Konuşmağa, ama tatlı konuşmağa başiadı mı, doyum olmaz kâfire! Sevindim.. Aman sen bugün ne kadar tatlısın yahu! deyince: Çeşnim helâldir! diye hemen cinaslı konuşmağa başiadı. O gün pek ümidli görünüyor, her şeyi pembe görmeğe çalışıyordu. Biraz daha konuştuktan sonra bana dedi ki: Seni bu akşam bir yere götüreceğim.. Hani gönlü gani adamdır ama beni bir yere davet etmesinin manasmı anlıyamarlim.. Hayrola! Düğün falan mı var? Yoksa bir yerde bana konferans mı verdireceksin? Güldü.. Evet! Sünnet düğününe götüreceğim.. dedikten sonra.. ilâve etti: Canım, bizim Lâpçin Nuri seni görmek ister durur. Sanki bir merak edilecek matahmışsm gibL. Kaç defa söyledi.. Olmaz dedim.. Herif başımın etini yiyor. Lâpçin Nuri de kim? Benim tersim! O ne fena şey öyle!. . • JSayır, p£İe tersim değil.. Hani ço «Esen bir rüzgârdan havalanan toz kasırgaları ne haldeyse canlı varîıklar da hayat hamlesinin yüce nefesinde öyece asııı gibidirler. Fakat ne saadet ki hepimizi üfliyen bu görünmez nefes bazan bir şimşek çakışile bütün gözlere ayan oluyor. Analık şeÇjalinin nice tecellilerinde şahid olduğumuz bu nefes, hayvanların çoğunda dikkati çekecek kadar belli olduğu gibi nebat'arın keüdi tohumlanna olan ihümam'.armda da görülür. Hayatın bu büyük sirnnı sakıyan anahk şefkatinin bize hayat sırrını vermesi neden uzak olsun? Bu şefkat değil midir ki her nesiin kendisinden sonra gelen nesle düşkünlük ve tes40 bin liralık suiistimal ihbarı imiyetini gösteriyor. Anahk jefkatinin aralığmdan bakılınca her canlının yaldoğru değilmiş Blr fcısım Eimidci ve bört'kç: esnafına ve nız bir geçidden ibaret ve asıl hayatın unlu maddeler lnıal edenlere dağıtılan un. bunlardan geçen bir harekette, bir :ar üzerinde bu lşl yapan ve esnaf arasın hamlede olduğu anlaşılır.» dan rnııteraed olarak seçüen. meîlek grupu başkanının AO bln liralık suiistimal Şu halde biz, yaşamak zorile, bir tayaptığı ilglll makanılara ihbar edilmişt'.r. raftan maddeye bağlı, madde ile ilgiliBu ihbar üzerine yapılan talıkikat bit yiz; bir taraftan da bir iç güdüsü hîlinrr.iştir. Dün bu hususta Esnaf Odası umumî kâ de duyduğumuz yaratıcı hayat hamlesisahib bulunuyoruz. Buna göre rahutibl şu njalümatı vermiştir: ı Bu esnafm son zamanlarda mute muzun da bir, maddileşen, onun hassa medlerlle araları açıldı, Bazı ihbarlar yap ve tabiatlerine göre yuğurulan, onun katılar. GereS biz gerek Mıntaka Ticaret nunlarile mukayyed olan bir dış benlimüdürlüğü tarafından tahkikat yapıldı. imiz, bir de hayat hamlesimn yaraiıcı Fakat lt.bann doğru olmadığı anlaşıldı.» faaliyetile hembezm olan bir iç benliğiHalâda patlıyan tabanca miz olmak lâzımdır. Dış ben!iğimİ7İn Paşa'inhçede Cam fabrikasıada çalışan vazifesi, tabiat ve cemiyet çevrelerile Hails ad;r.da bir amele> îıalâya girmiş ve olan münasebetlerimizi yaşamak zorutabanrasım çıkararak duvanıı üstüne koy nun ihtiyaclarma göre sağlamayı idare muştur, Tabanca duvardan dilşmüş ve ateş almış: ç:kan kurşıın kapıyı delerek çıknıış ve dışarıda bulunan Vasil adında blr aKADIKÖYDE melenin gögsüne lsabet etmiştir, Vasll hastaneye kaldırılrmştır. Galatasarajdaki Kanzuk Ingiliz eczanesl sahlbl hafekinda milll korunma savcılığı tarafından dün tevkif kararı verlimlştlr, Bu karara sebeb, eczane sahlbinln eczacüık dışında yaptığı tlcarl lşler meyamnda ı;ıı liraya aldıgı bldonları 110 liraya satmasıdır. Bu sat;şın devlete yapılmış olması ayrıca ııazarı dikkaıl cclbetmektedir. Bldonlarm alım fiatının daha yüksek oiduğu öce sürülmüşse de defterler tetklk olunnııı; re böyle bir kayda tesadüf edi'.mcmiştir. Bun.ın üzerine savcılık tevkif. kararı vermiştir. Diğer taraftan, aynl eczaner.în 135" gram koınprime ve 17 | aded ampül kinini sakiadığı Itha:ât Birliği kontrolörlerl tarafından bulunmuş, kinlnler musadere o. Innup tabklkata başlanılmıştır. Kanzuk eczanesi sahibi tevkif edildi lman mukaveıneti artık, tenı bir bozgun içinde sona ermiştir. Bir zamanlar, Nazi propagandasının alaylarma ve gelsint*0^0^f fonksiyonların d a n ler, bekliyoruz, gibi böbürlenmelerine m başka bir mana ta ve'ile olan ikinci cephenin açıldığı 6 haziran 1944 ten 4 mayıs 1945 e kadar geçen müddet içinde, yalnız batı cepde tabiatle bizim ve he^inde 5 buçuk milyon Alman esir ^ bizimle şuurumuz düşmüştür. İtalyan cephesinde de tesetmek üzere her şeyden önce bu çevre arasına girdiği için asıl realiteleri gö lim kararı yürürlüğe giıinciye kadar, lerden, yaşamak çıkarlarına göre, fay remez olu;.oruz... Yalnız tabiat, arasıra. Müttefikler 230,000 esir aldılar; bu cepdalanmayı gözetlemektir. Insanlar da beiki de tesadüfle hayata daha az bağlı hede teslim olacak Alman kuvvetleri dahil olmak üzere bütün canlı variıklar ruhlar yaratıyor. Orijinal görüş, orijinal de 1 milyon kişi tahmin ediliyor. Batı daki yaşama, görme, anlama, düşünme, işitiş, orijinal düşüniiş de, duyu ve şuur cephesinin şimalinde Alman, Danimarduyma ve yapmalar baskm olarak hep larında anadan doğma bir başkaiık olan, ka ve Holanda topraklarında da 11,5 fayda peşindedirler. Bu itibarla r(?3İite bu adamlarda görünüyor. Eğer geçinme milyon Almanln teslim olacağı hesablerin kendiierinden ziyade bunların çı bağı tamamı ile koparılabiljeydi şim lanıvor. Bu küçük hulâsaya göre, Alkarlarile ilğiliyiz. Eğer bo'yie oimayıp diye kadar emsali görülmemiş bir nıanların yalnız Anglo Amerikanlara da eşyayı ve kendi kendimlzi doğrudan sanatkâr ruhi'e karşılaşac.ik, bu ruh verdikicri esirler 7 rmlyondan fazladır. Almanların doğnı cephesinde yıllardoğruya görebilseydik, yahud onlar, du bütün güzel sanstlarda Lirden temavüz yu ve şuurumuzun kapılarmı kendi edecek, daha doğrusu bütün bu sanat danberi verdikleri esirlerle en son Berlinde ve etrafında teslim olan Alellerile çalsalardı sanata hiç hacet kalları bir sanatta eritebilecek, dış âîemin man askerleri. şimal Afrikada, Sicilyamıyacak. hepimiz ssnatkâr olacak, çünşekil, renk ve seslerile beraber iç âle da ve geçen yillarda Italyada verdikleri kü kendimizıe ve tabiatle birlîk+s carmin en ince hareketlerini tam safiyet esirler de hesaba katılırsa, aşağı yıikarı pan bir ruha sahib bulunacaktık. Buralerinde görecekti. Fakat tabiatten bu 10 milyon Alman askeri esir düşmüşda da Bergson'un ağzile söyliyelim: kadarını istemek çok değil mi? Içirniz tür. Almanyada ha^tanelerden taşan ya«Gözlerimiz, hafızanm yardımile me den her hangi bir tesadüfle sanatkâr ralılarla bütün A^Tupa cephelerindo kândan taklid edilemez tablolar çıka oianlarda bile reaüteleri görmemize sayısız me7arları doldııran ölüler de rarak zamanda tesbit edecî':, insan vü mâni olan haili ancak bir cihetten kal hesaba katılınca, bu kadar çok insan cudünün canlı mermerinde eski Yunan dırabilmiş, daha doğrusu Idraki sadece kay'oettikten sonra nihayet A\usturyaheykelleri kadar güzel oyJİmuş heykel bir cibetten ihtiyaca bağlımayı unut da bir karış yere sıkışan, Çekoslovakparçalarını yoilarda görecek, ruhiarı muş!.. Bunun için de sanat adamları yada ümidsizce dövüşen ve Norvecdo mızın derinliklerinde, iç hayatımızın duyularından yalnız bir tanesile sanata eli şakağmda düşünen Alman kılıc arsürekli meiodisinden, kâh neşeli, çoğu 'cağlanmışlardır. Güzel sanatlarm çeşid tıklarının dayanmaları, artık askerl gamlı, daima orijinal bir müziğin sesie liliği ve ihtisaslar da buradan gelmiş mııkavemet bakımmdan bir kıymet ve rini işifecektik. Bütün bun'.ar etraf: tir. Kimi renk ve şekillere bağlanır, ehemmiyct ifade etmez. mızda ve bizde oldukları haide hic biri rengi renk, şekli şekil olarak sever, O nıuhteşem, mııazzam ve muzaffer ; ni açıkça duyamıyoruz. Tabiatle biz m bunları kendi çıkarı için değil, kendileri Alman ordusu artık erimiştir. Naziler, arafnıza, ne diyorum? Kendirnizle şuu için görür. Şekiller ve renkler arasmda bundan sonra da dayanmak deliliğindo rumuz arasına insanlarm çoğunda ka e?yan:n iç hayatma da bu sayede nüfuz ısrar ederlerse, hu hareketleri can çelın, artist ve şairlerde ince, adeta çeifaf eder. llk bakışlarda idrakimize yabancı kişen bir mahlukun son kı\Tanmalarıniiir tül girmiş, bu tülii hangi peri âr bu görüşe sanat adamı bizi yavaş yavaş dan başka bir şey olmıyacaktır. Böylece kudu? Bunu bir hıyanetle mi, yoksa ısındırır ve bir an için olsun bizi bey 1939 yılı eylulünün 1 inci günü başhhulusla mı yaptı? Her halde yaşamak lik görüş ve duyuşlarımızdan kurtarır yarak insanhk ve medeniyet tarihinde lâzımdı, bu da her şeye ihtiyac gözile ve bu suretle hırsların en yücesi olan kara ve kınl bir leke teşkil eden ikinci bakmajı istiyen bir geçim zarureti olu sanat ihtirasını yaşatarak bize asıl ta Dünya Harbinin Avrnpa fash esas itibarile kapanmıştır. yordu. Yaşamak da işlemekti. Yaşar,>ak. biatl gösterir. Bu harb, «GamaTı haç> m «Hayat saeşyadan ancak faydalı intıbaları alarak Elhasıl ister resim, ister heykel, ister hası» davasile ortaya çıkmışü. Nazl bunlara göre çalışmaktı. Fayda dışındaki bütün intıbalar karaltıda kalmak. ya şür, ister musiki olsun sanatın tek ga propagandası, bu iki kelimenin içine hud müphem olarak duyulmak zorun yesi realiteyi maskeliyen pratik faydah dünya ölçüsünde bir ihrirası sıkıştırmak daydı. Bakmakla gördüğümüzü, dir.le bütün sembollerle içtimaî ihtiyacdan ustalığmı göstermişti. Hayat sahası tamekle işittiğimizi, içimize katlanmakla doğan umumî ve itibarî tabirleri bir biri insana Almanyanm sadece rahat kalbimizi okuduğumuzu sanırız. Halbuki tarafa bırakarak doğrudan doğruya re yaşamak için ve rahat nefes almak isdışarıda görüp işittiklerimiz, sadece ya aliteye ka\oışmaktır. Sanatta yapüan bü tediği hissini veriyordu. Hakikatte ise idealizm kavgaları sana Nazilerin hayat sahası önce IVitün Avpılacak işleri aydmlatmağa yarıyan tün reaüzm pratik şeylerdir. Nefsimize aid bilgüe tın ne demek olduğu hakkmdaki yanlış rupa, sonra bütün dünya idi. Mussolini rimiz bile ancak pratiğe aid sathî kısım bir anlamadan doğmuştur. Sanat, hiç Roma ünparatorluğunu tekrar kurmak lara temas etmektedir. Daha ötesini ne şüphe yok ki fayda alâkasından kurtul malihulyası peşinde koşarken, Hitler duyularımız alıyor, ne de şuurumuz muş, ayni zamanda duyulardan bir ta de, bütün dünyaya hâkim olmak sevkavrıyor. Hiç bir şeyi olduğu gibi göre nesinin, yahud şuurun fıtrî bir hasbi dasına kapılmıştı. Bu dünya hakimiyetinin tcmeli Avrupa hakimiyetini teşkil miyor, ekseriyetle yaptığımız şey bun likle realitenin yaratılmış olarak edecekti. ların üzerine ihtiyacların yapıştırdığı doğrudan doğruya görülmesidir. Asla Naziler, hayat sahasınm hududunn yaftaları okumağa inhisar ediyor. Bu hal kelime oyunu yapmıyarak diyeceğiz ki dilin tesirile de büsbütün artıyor. Has ruhta idealizm olunca eserde realizm hiç bir zaman çizmemişlerdir. O, son gibi isimîer bir tarafa bırakılırsa bütün ke vardır ve realiteye kavuşmak ancak zanıanlardaki Alman stratejisi lâstikli idi. Onlar, mahud «yeni nilimeler hep cinsleri gösteriyor. Hangi idealizmin kuvveti'.e olabilir.> zam» ın da hiç bir zaman tam bir tarifikelimeyi yoklasak eşyanın en müşterek Prof. M. Şekib TUNC ni japmamışlardL Yeni nizam da, hayat sahası da, enine boyuna alabildiğine cekilip nzaltılabilecek kadar lâstîMi 'Günün Kitabı: idi. Fakat bütün lâstikH marifetler, eskiler alayuncılann topladıklan hurda HENDRIK WILLEM VAN LOON lâstiklerden yapılmış gibi çürük çıktı ve hepsi birden koptu. Hayat aahası diye Avnıpadan haşlıyarak bütün dünyada bir hegemonya kurmak, üstün Alman ırkile cihangir İnsanların düşünmek hakkı uğrundaki savaşlannın tarihi bir Cermen devleti yaratmak istiyen Nazl rejimi, bütün ihtiraslarile beraber Türkçeye çeviren: N Ü V İ D OSMAY milyonlarca üısanm kanı içinde boğularak ölmüştür. Gamah haçın her dikil. İcab ederse eski ceketinizi satınız, fakat bu kitabı mutlaka diği yerde, yanpm dumanlan göklere alınız.» Prof. C L A R K . çıkmış, mamureler harabe, parklar ve €Van Loon'u okumak hem faydalı. hem de elzemdir.» bahçeler mezarlık ohnuştur. Prof. HALİDE EDİB ADIVAR 1939 da karnı doymuş, varlıkh, sağFiatı 350 kurus. Yavmlıvan: ÜNrV'ERSİTE KİTABEVİ lam ve mesud milyonlarca insan, şhndi aç, fakir, hasta ve bedbahtttr. İNSÂNLIĞIN KURTULUŞU Film dâhisi Senenin en mülıim film harikası ANATOLE LİTWAK'in biricik eseri 2 mayıs çarşamba günü Koprüden saat 17.'J"i te kalkıp Haydarpaşaya glden va» purun üst blrlncl mevM güvertesir.de de. risi yıpranmış kahve rengi mekteb çantası biçiminde bir çanta unutulrrıuştur. Çanta bir kaç lngllizce mektubla> kimsey'e yaramıyacak bir miktar seyahat' çekl ve bir kaç paket slgarayı lhtlva etmektedir. Çantayı Istiklâl caddtsl 13413G numara'ya teslim Metin TOKER edene mükâfat verileoektir Kayıb çanta Satılık Kârgir Ev Altıyolağzmda, Telefon Cad. No. 62, 64, 66 yı işgal eden kârgir bir ev satılıktır. Zemin katta iki dükkâna, ve bunların üstünde iki müstakil kata maliktir. Arsası 500 arşın, fiatı da 8000 liradır. Müracaat yeri: Karaköy, Haraççı sokak No. 39 GALİBLER ÜLKESI (CITY FOR CONQUEST) Holi\*udun en güzel sanatkârları Teni nizam, doğmadan öhnfiş, Avrupanın ve bilhassa Almanyanm enkazı altına gömülmü? bir plçtir. Gamah haç, bir kanh ve gamh haç haline gelmiştir. Alman hayat sahası ise bir memat sahası ohnuştur. ANN SHER1DAN JAMES CAGNEY'in Mihrünnlsa adında gene btr kız Istanbul Kız Llseslnln dlplomalannı taklid edip ıte dlploma kullanmak suçundan 2 nd Ağırce?a mahkemeslne Terllmlştlr Açık söyle ulan. İçimde bir sızı var.. ne demek?» Ne demek olsun ağabeyciğim. İç ağrısı. Gönül. Hah.. Söyle br». Gönlü bulanıyormuş da.. Sus bre kerata!. Değil.. içimde bir sızı var.. Gözünü seveyim ağarjeyciğim kızma bana!. Anlatayım.. İçimde sızı var demek.. Buruntu. Hani ne derler?. Veca' Veca'! Adamın basuru.. demeğe kalmadı.. Kantoron masanın üzerine nesi var, nesi yok.. Bre aman garsonlar.. Peçeteler.. Sular.. Lâpçin cebinden bir şişe çıkardı.. Gözleri dönmüs, ağzı çarpılmış, bulaşık çukuruna dönmüş biçare Kantoronun burnuna tutır.asile berikinin silkinmesi bir oldu.. Gül sirkesi.. Ağabeyciğim.. Gönül bulantısına iyidir.. der demez, iki elini Lâpçma uzatırken ben tuttum Ulan hâlâ... Söyleniyor.. Dinini, geçmişini, ecdadını.. Falan filân. Ulan şunun şurasma eğlenmeğe geldik.. Dedesini mezardan çıkartıp masaya oturtması kaldı keratanm! Üstelik güzelim,. Şarkıyı mayasıl... Felek! Ben fenayım.. Biraz hava!. Lâpçinle koltuğuna girdik.. Dışarı çıkardık... Bir iskemle alıp açık havaya bıraktık.. Nuri bana: Siz tedirgin olmayın bayım!. Beri onu düzeltirim.. dedi. Ve elindeki gül sirkesi şişesini burnuna dayadı. Veda ettim, çıktım... iki gün sonra telefonla konuştufc. Hiç o akşamdan bahsetmiyordu. Lâpçin nerede? diye soracak oldum: Cehennemin dibinde!. dedi ve t e lefonu kapattı. Gördüm ki normalleşmişti. Sinema âlemimizde eşi görülmemiş en son şaheserlerinden. Bugün LÂLE Sinemasmda Ben kaç defa buraya ölü gömdüm. Bizim halazade burada medfundur.. Hay gidi hay.. Kuru kadidler şimdi karşımıza çıksa.. Burada eskiden kulyabaniler vardı.. Hortlaklar... Bitişik masadan çocuk başiadı ağlamağa: Anne! Korkuyorum anneciğim... Olüler kalkıyormuş.. Demeğe kalmadı, masada bir feryad... Hep birden fırladılar. Lâpçin de gözlerini açmış: Dirildiler mi? Allah Allah.. Ne oluyoruz ağabey.. Selâmün Kavlen okuyalım.. Ayık adam sıfatile ben işe müdahale ettim. Masanın altındaki yemek kırıntılarını yemeğe gelmiş olan iki kedi dövüşürlerken kadının ayağını tırmalamış,. Yatıştırdık... Lâpçin: Dedelerimiz... diye devam edecekti. Kantoron kanlı gözlerini açarak: Susacak mısın, sinsilenden başlıyayım mı? Ulan bunun burasına mezarlık hikâyesi anlatmıya mi geldin? diye çıkışınca beriki.. Peki ağabeyciğim! Susayım.. Ben bir şey demedim ki.. Hani burası açılırken.. Hep kafa kemikleri... Ben hemen elüni ağzma tuttum. Kantoron salmak üzereyken kapıdan içeri kambur kemancı girdi.. Hani vapurlarda falan çalar.. Kısa boylu, kasketli.. Kendi kemanına, sesi kemanınkine benzer. Sürpriz çalgıcı. Hemen işaret ettim.. Bize yaklaştı.. Soluk almadan başiadı çalmağa ve okumağa.. «Gene içimde bir sın var...> Diye bir şarkı... Kantoronun pek hoşuna gitti.. Başiadı mırıldanmağa.. tçimde bir sızı var.. İçimde bir sızı var.. (Lâpçine) Anladın mı sünepe!. Anladım ağabeyciğim. Ne anladın bakayrm?. içimde bir sızj var.» Lise diplomasmı taklid eden genç bir kız rabın yüzü, tersi, kumaşın yüzü, tersi vardır ya!.. Evet! işte Lâpçm benim öyle tersimdir. Ben ne isem o taban tabana zıddım.. Anladm mı? Yaa! Ne güzel!. Güzel ya! Senin yazılarım okurmuş. Benim de senin ahbabım olduğunu öğrenince yapıştı. Bu akşam sözleştik! Beraber gideceğiz.. Nereye?. Canım, şöyle babayani bir yer.. Nene gerek! Biraz etrafı görür gözetirsin! Mevzu çikar.. Böylece sözleştikten sonra Tünel cîvarmda olan çalgısız gazinoda saat sekiz buçukta buluşmak üzere sözleştik.. Ben içeri girdiğim zaman onları pencere kenarmda bir masanın başında auldum.. Gazinonun içi sigara dumanı, rakı kokusu, soğan, sarmısak ve ayak kokularmdan bir nevi rayiha kokteyii ile dolu idi.. Kantoron beni görünce elini salladı. Sokulduk.. Önlerindeki yarıya inmiş rakı şişesi bizimkilerin bi.* kaç tane çakıştırmış olduklarma delilüi.. İşte Lâpçin, dedi. Felek, Jfelek dediğin herif!. Lâpçin Nuri denilen adam sünepe, pısırık görünür, inik inik bıyıklt, kabahat etmiş çocuk bakışlı, kabuğunun içine çekilmiş bir adamcağız.. Hemen elime sarılıp: Öpeyim üstadım.. demez mi?. Derhal çektim. Estağfurullab... dememe kalmadı, Kantoron atıldı.. Bırak herifin elini! Peki kardeşimü Baaşüstüne.. dedikten sonra kaşla göz arasında eUmi yaladı. Ve Kantoron tanıttı: Bu mendebur da Lâpçin Nurldir. Fena çocuk değildir, yalnız bir kusuru vardır. Her şeye peki der.. Gene bildigini L  P Ç İ N Berber kayışı gibidir. Küçüklükten tanırım. Rahmetli anası hep Lâpçin giydirirdi de adı öyle kaldı.. dedi ve başladık konuşmağa.. Ne konuşulur meyhanede.. Ha! Benim önüme de köpüğü sönmüş bir bardak bira getirdiler.. Sıcakça da.. Ben biradan pek hoşlanmam.. Hele böyle sinmiş ve ısınmış olanından. Adet olsun diye önümde duruyor.. Ne konuşulur rneyhanede.. Muharebe.. Hayat pahalılığı.. Zeytinyağı kıtlığı.. Kumaş ihtikârı.. Lâpçin kalktı.. Vallahi beyefendi! Teeddüb ederim zatmıza arzetmeğe. (ve pantalonunun kıçmı göstererek) hilâfım varsa şu nimet çarpsm! Buyurun bakm! Ikidir yamatıyorum. Artık dikiş tutmaz oldu.. AlamıyoruE ki bayım.. Ateş pahasma.. Kantoron atıldı... Entari giy ulan! Sen eskiden mahalle kahvesine Şam hırkasile gelmez miydin?. Ne çabuk alıştm kostüm tayyöre» Hafif tertib sarhoş yarenliği.. Benim memnun olduğum cihet Kantoron neşeli! Öyle olmasa bir dakika durmam.. Civarırruzda çoluk çocuklu aileler var. Hazır lop yumurta, yalancı dolma, hüviyeti meçhul sövüş gibi şeyler yiyorlar. Hepsinin önünde benimki gibi birer bardak bira. Damla damla içiyorlar. Belli ki o geceyi önlerindeki bira ba^dağının içinde geçirecekler. Sümüklü sümüklü, kalabalık konuşan, muttasıl annesine bir şeyler soran çocuklar. i faa&u« Safti ilerledikşjB bMrş kilerde gözler süzüldü, nazarlar boşluğa bakmağa başiadı. Yarı hıçkırık, yarı geyirmeden mürekkeb iç tepkileri sıklaştı.. Dil ağızda dudak ve diş aralarını ayıklamağa koyuldu. O sirada Kantoron seyahatten bahsediyordu.. Bundan sonra çimendiferle yolculuk.. Yağma yok kuzum. Nerede bu bolluk.. Öküz arabası gibi.. Anladın mı puf puf puf.. Olduğun yerde say!.. Lâpçin cevab veriyor: Hakkın var ağabeyciğim . . Şimdi tayyareler var.. Saatte 100 kilometre gidiyor. Hangi yüz be... İki yüz.. çık ulan çıkl Üç yüz.. Çık be! Korkuyor musun?. Çıkayım ağabey.. Dört yüz.. Beş yüz.. Daha çıkayım mı?. Çık ya!.. Nah, bunlarm gazetesinde okudum.. Şimdi pervanesiz^ Ben karıştım: Pervanesiz.. Anladık.. Ben şaroş olmadım da r. N U R İ ! böyle iki kadeh rakı ile şaroş olmam.. Anladın mı?. Doldur Lâpçin... Lâpçin kadehleri doldurdu.. Kantoron çekti.. Öteki de.. Şerefe ağabeyciğim! diye içtikten sonra Kantoron devam etti. ı Pervanesiz tayyareler çıkmış.. Bir eaatte Bağdada gidecekmiş.. Hey andavallı! Lâpçin: Efendim beyim.. Bağdada kuzum, Bağdada.. Pervanesi?.. Herif tayyarenin kıçına takmış havaî fişeğini.. Vijjjjj.. dedi mi ver elini.. Lâpçin elini uzatır.. Sen değil ulan,. Ver elini.. Neresi o?. Söyle Felek Bakırköy.. Değil.. Söyle ver elini.. Hay dinini.. Söyle be.. Küçük Çekmece... Değil.. Büyük Çekmece Daha uzak. Edirne.. Geç ulan çatlıyacağım.. Ver elini.. Hani şu toplandılar... Haa! San Francisco». Hah! Safrafisko» Öyle değil, San Francisco.. Safresko.. Sen sonuna bak kuzum! Uzun etme! Ben göylediğimi bilirim. Kalksm da babalarımız.. Neler oluyor dünyada görsünler.. Lâpçinde bir melânkoli başiadı.. Içini çekerek... Kalksınlar da baksmlar.. Ağabeyçiğim.. Buralar; hep mczaıhktı yaJlahL. Yazan: Burhan Felek haj. gea bana iyi bajs besifeıu geo B. FELEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle