03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 İkinciteşrin 1938 CUMHURİYET Onun sözleri üstünde : 1 Atatürk Millet Yazan : PEYAMİ SAFA Atatürkün yekpare bir millet telâkkisi vardı: Hangi sınıflardan ve zümrelerden mürekkeb olursa olsun, millet, müşterek bir temayüle, müşterek bir düşünceye, müşterek bir iradeye sahib, tam bir ünitedir: «Varlığımızı, istiklâlimizi kurtaran bütün ef'al ve harekât, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecelliyaHından başka birşey değildir.» Atatürk, istisnasız bütün nutuklannda, yaptığı büyük işi daima mıllete maletmiştir. Bu düşünce onda, bir nezaket veya politika değil, millete aid bütün sözlerinde nâzım fikir halinde görünen ve dilindcn düşmiyen tam bir kanaatti: «Bende fazla bir teşebbüs görüldüyse, bu, benim değil, milletin mu hassalasından çıkan bir teşebbüstür.» Ayni sözü başka bir nutkunda ayni sarahatle tekrarlar: «Bütün bu muvaffakiyetler yalnız benim eserim değildir ve olamaz. Bütün bu muvaffakiyetler, bütün milletin tevhidi mesaisi neticesidir.» Çünkü Atatürk her milletin bir muhassala kuvveti olduğuna inanmıştı. Nerede ki bir millet vardır, orada mutlaka bu kuvvet de, gizli veya açık, yaşar: «Bir heyeti içtimaiyeyi parçalamadan onların kuvvei muhassalasını in hilâl ettirmenin imkânı tabiisi yoktur.» Atatürkü daima başını milletinin göğsüne dayamış, elini onun nabzına koymuş, daima onun isteklerini keşif ve takibe çalışan, kelimenin bütün şümulile miliî olarak görürüz: «Benim için en büyük sıyanet ve şefaat nokta&ı milletimin sinesidir.» Bütün işlerini milletin ruhunda saklı büyük cevhere temas ederek yaptığını açıkça söyler: «Memleket ve millet işlerinde pişüva olmak istiyenlerin ilham membaı milletin hakikî hissiyat ve amali: dir. Bizim zikre şayan bir hareketimiz varsa o da milletin hissiyat ye temayülâtına, varhğına temas etmckten ibarettir.» Atatürk, kollektif ve millî bir şuurun mahsulü olmıyan hiçbir harekete inanmamıştır. Millî kaynaktan ilham almıyan hiç bir ferdî hareketin muzaffer olabileceğini kabul etmez: j «Saat feac?» Atatürkün son sözü bu oldu SAAT 18,30 DU Rütubetli, melâlli. puslu bir İstanbul akşamı... Hayatla ölüm arasındaki mesafeyi kısaltan, bezgin ve bezdiren bir tabiat dekoru içindeyiz. Gökten kasvet akıyor; yerden elem ve acı fışkınyor. Deniz, gümüş rengini kaybetmiştir; parlamıyor. Martiler uçmuyor. Engin deniz bir avuc su kadar dar, hududsuz tabiat bir mahbes gibi mahdud ve sı kıcıdır. İnsanlar, niçin ve nereye gittiğini kendilerinin de bilmediği birer şuursuz mahluk halinde kımıldıyor; eşya sakit ve mağmum tabiat içinde, manasız ve meçhul bir esrar yığını halinde.. Boğazın yer yer kudurmuş hissini veren akıntısında bu akşam bir nesszilik okunuyor; köpüklü dalgalar dinmiş, Boğaz mehtab altında bir ışık seli gibi akıyor, Dolmabehçenin beyaz ve temiz gölgelerini kırıştınyor. Atatürk hasta... O, bu bina içinde, günlerdenberi ölümle mücadele ediyor. Fakat hiçb r gün «ah» demeden ve bütün dehşetile görünüp kaybolan ölümün karşısmda en küçük bir mağlubiyet zâfiyeti gös termeden... Atatürkün vasıfları: 3 Atatürk: Cumhuriyet Halk Partisi Umumî Şefi Yazan: YUNUS NADt tatürkün dâhi idaresi altında teşkilâtlandırarak inkılâblarla ve onların feyizli tatbiklerile büyük tekâmüle sevkettiği memleket ve milletimiz içinde yarattığı ve derece derece tekemmül ettirdiği büyük işlerden biri de Cumhuriyet Halk Partisidir ki Büyük Önder bu millî hareketin banisi olduğu kadar kendisinin bütün ehemrniyetle üzerinde durduğu, muta ve muhterem, en büyük Şefi idi de. Bazı vesile ve fırsatlarda şunun bunun tarafından Atatürkün Cumhur Reisi olarak bir fırka şefi olmaması lâzım geldiğiru söyliyenlere karşı Atatürkün kendi fırkasına taalluk eden işlerde bitaraf olamıyacağını açıkça söylemekten çekinmemiş olduğunu hatırlarız. Bu açık ve canlı sözler söyliyen Büyük Şef şimdi aramızdan çekilmiş olduktan sonra o nurlu hatıraların hiç kimseyi aldatmaması lâzım geldığini tebarüz ettirmeliyiz. Atatürk parti kelimesinin dünyada malum manasmda partizan değildi, ve onun anlayışında kendisinin riyaset ettiği parti gerek mahiyeti, gerek maksadı itibarile memleketşümul bir müessese idi. ları bu Müdafaai Hukuk Cemiyeti mükarreratı arasmda Sıvasta kurulmuştu Fikir sonra safha safha tatbik olunarak inkişaf ettikçe hep millî birlik ve beraberlik lüzum ve zaruretlerini muhafaza ederek büyümüş, bir taraftan Büyük Meclisle, dığer taraftan Halk Partisi ve nihayet Halkevlerile bütün memlekete dalbudak salan ve hemen hemen bütün millete ma olan umumî mahiyetler almıştır. Silâhların zaferi tahakkuk ettikten sonra askerî muvaffakiyetlerle bir memleketin tam selâmet ve emniyeti bütün katiyetle temin olunamaz diyen ilk salâhiyettar ağız Atatürkün mubarek ağzı olmuştur. Türkiye, sağlam bir Cumhuriyet idaresinin millet sahasma intikal etmiş bütün feyizli faaliyetlerile büyük medenî hamleler yapmalıydı ki kendisini, o zamana kadar devam etmiş gaflet ve ihmallerin tesirile her taraftan kaphyan inkıraz uçurumundan kurtarabilsin. Bunun için ahenkli, verimli bir faaliyete ihtiyac vardı, ve bu faaliyet millî şuurun nurlarile aydınlanarak beyhude partizanlık münakaşalan içinde kararıp gitmemeliydi. Atatürk ve Türk ordusu Atamızın adı, dünya askerlik ve harb tarihine, büyük bir serdar olarak geçmiştir. Çünkü, O, Türk milletinin yetiştirmekte asla hasis olmadığı büyük kumandanlardan biridir. Gazi Mustafa Kemal. harb san'atında, bir Dâhi idi. Bu Dehay Türk ordusu yetiştirmiş. O Deha da kendisini Türk ordusile göstermiştir. O, kahramanhk mucizeleri yaratan Türk ordusuna, Türk ordusu da, harb san'atında harikalar gösteren bu Başkumandana lâyıktılar. îkisi birbirini bulunca Türk or dusu, Çanakkalede aşılmaz bir kale, Sa karyada geçilmez bir sed, Dumlupınardi önüne durulmaz bir süngü oldu. Atatürkün varlığında büyük bir Baj buğ kudreti mündemic olduğunu ben 1910 da, şimdi ismini unuttuğum biı Fransız zabitinden duymuştum. 1910 ya zında, Pikardi'de yapılan büyük Fransu manevralarında iki Türk zabiti de buîunmuştu. Bunlar, o zaman Paris ataşemiliterimiz olan kolağası Fethi ve bu manevŞ ralarda bulunmak üzere Fransaya gön derilen kolağası Mustafa Kemal Beylerdi. Bu tarihten beş sene sonra, Çanakkalede ilk parlak zaferini ve yüksek şöhretini kazanması mukadder olan kolağası Mustafa Kemal Beyle, ilk defa, bir ak* şam, Pariste Lüna Park'ta tanışmışt Birkaç gün sonra, bir kitabcıda bi kartpostal gördüm. Bu, Mustafa Kem ve Fethi Beyleri, manevralarda, bir tay yareyi seyrederlerken gösteriyordu. Kart« postalı aldim. Muahharen, bilvasıta Ata türke takdim ettiğim bu kartpostal evvelâ Cumhuriyette, sonra da müteaddid defa lar başka gazetelerde çıkmıştır. O zaman bu kartpostah otelin holünde seyrederken genc bir Fransız erkânıharb zabiti, elimde gördü. Bana, Atatürkü göstererek şu sözleri söyledi: Bu genc Türk zabiti yaman bir asker. Pikardi manevralarında ecnebi zabitlerinin refakatine memurdum. Onunla tai nışıp görüştüm. Zekâsının parlaklığma ve| görüşlerinin kuvvetine hayran oldum. Göi receksiniz, bu genc zabit, ömrü varsa,;1 istikbalde, mutlaka büyük bir kumandanj ılacaktır. Ben, o zaman, bu sözleri Fransız zabi* :inin, bu sözleri daha ziyade, bana cemile' ılsun diye söylediğini sanmıştım. Halbu; ki, insandan anlıyan bir adammış ki bir :aç gün beraber bulunduğu o genc kola;asının büyük bir kumandan olacağım jörmüştü. Şüphesiz Mustafa Kemal Bey de, o kısa zaman içinde kendini göstermekfırsatını bulmuş olacaktı. Çünkü Fransız zabiti zeki bir istihbarat zabiti idi; yoksa bir falcı ve kâhin değildi. kendisidir.» Atatürk, büyük Türk milletinin bütün milletlerden manen üstünlüğüne o kadar inanmıştır ki, bir nutkunda bu kanaatin yeminle te'kid eder: ((Bütün dünyanın milletlerini t a n r rım ve bu muarefem harb sahalarmda olmuştur, ateş altmda olmuştur, ölüm karşısmda olmuştur. Yeminle temin ederim ki bizim milletimizin kuvvei maneviyesi bütün milletlerin kuvvei maneviyesinin pek çok fevkindedir.» Ancak, böyle bir milletin kuvvetlerini dağınık bir halde bulundurmaktan kaçmak lâzımdır. Her millî muvaffakiyetin tek sırrı: Millî kuvvet ve işbirliği. Gözlerini pek uzaklara diken Atatürk, etrafındakilere ve milletine hep bu birliği tavsiye etmiştir: «Bilelim ki vâsıl olduğumuz muvaffakiyet, milletin tevhidi kuva et mesinden, teşriki faaliyet etmesinden ileri gelmiştir. Eğer ayni muvaffakiyetleri atide de kazanmak istiyorsak ayni esasa istinad edelim ve ayni suretle yürüyelim.» Atatürkün en çok neye inandığı soruIursa tereddüd etmeden verilecek cevab şudur: «Milletine». Ayrı ayrı nutuklarından alınan bu sözleri ömrünün sonuna kadar tekrarlamaktan asla yorulmamıştır. Bu sözleri birbirine benzemesi, onun, en büyük kanaatine bütün hayatında nasıl sadık kaldığını gösterir. Arkadaşlarına da en çok bunu tekrar ve telkin ediyordu: «Bütün milletin hakikî hissiyat ve temayülâtına tercüman olmak vazife ve mevkiinde bu'unuyoruz.» Atatürk Kurtuluş ve istiklâl Cidalini müteakıb memleket içinde yaptığı uzun Bütün Türk milleti öyle biliyor; dünbir seyahatte bütün millet tabakalarile bu ya Onu böyle tanıyor. Harb meydanlaŞurasmı iyi bilmek gerektir ki Atatürk meseleler üzerinde açık konuştu. Şüphesi rının muzaffer kumandanı; talihsizlik inkılâblarının kâffesi kendisine maledil olanları açık konuşmağa davet ederek her lerin ve bahtsızlıkların galib kahramanı miş olan Cumhuriyet Halk Partisi, son yerde herkese kanaat verici cevablarla ölümü de yenecek sanıyoruz: Belki te tahlilde Kemalizm unvanına istinad eden mukabele etti. Atatürk bu açık konuşmasellı bulmak için ve fakat daha çok ha Türk yenileşip yükselişinin timsali ollarda herkesin dikkat gözünü bazı noktakikat olduğu için... muştur. lar üzerinde topluyordu: Tarih, Onun ölüme güldüğünü biür. Parti fikri memlekette siyasî hayatın 1 : Türkiyede Avrupa taklidi fırkalar Gene o tarih ölümün Ondan korktuğu millî umumî terbiye ile tekâmül ederek memlekete çok acı ziyanlar getirmiştir. nu da kaydeder. teşkilâtlandırılması demek olduğuna göre Millete inandığı için muvaffakiyete 2: Avrupadaki fırkalar bilhassa sınıf O, ya istiklâl, ya ölüm demişti. İstik Atatürk bu meseleyi bütün memlekette inanan Atatürk, bütün millî muvaffakimücadelelerine istinad ederler. Türkiyeyetlerin sırrını gayet sade ve sarih bir ka lâli aldı ve ölümü, bütün bir medeniyet parti fikrini ve partizanlığı bertaraf edici de yekdiğerile mücadele edecek sınıflar dünyasının önünde öldürdü. bir neticeye götürmek üzere münakaşa etnun halinde ifade etmiştir: Fakat, Atatürk, Dolmabehçede has miştir. Atatürk memlekette manası anla yoktur. Ve Türkiye memleketinin elbirli«Millet, müşterek gayeye müşteğile çabuk başarmağa mecbur olduğu işrek faaliyet sarfederek yürürse behe ta yatıyor. şılmadan hüküm yürütmeğe çalışmış fırmehal muvaffak olur.» Olmıyacak şeyleri oldurduğu, muhay kalann memlekete muzır olmuş oldukları er o kadar çok ve mühimdir ki burada biFakat bu hedef ve bu işbirliği her mil yetülukulü mümkün kıldığı için Ona na kat'î surette kani idi. O bir parti teşki âkis sınıf fikrinin yer bulmamasına çalışlete nasib olamaz. Tek adam gibi birleş inanıyoruz: Korktuğumuz başımıza gel lini ne zaman tasavvur etmişse memlekette mak belki ehemmiyetli bir vazifedir, mek ve çalışmak imkânı ancak büyük miyecektir. Fakat ya tabiat? Ya, o her rasgele fırkacılıkların bu millete ne ma3 : Hiç parti fikri olmadığı zaman milletlere mev'uddur: verdiğini geri alan, hasis ve zalim hamemlekette ne görüyoruz? Yekdiğerini zarratlara, hatta ne felâketlere mal olmuş «İcabında vatan için bir tek ferd yat... Onu nasıl tatmin edebilirdık? olduğunu herkesin gözünde canlandırarak seven vatandaşların biribirini ikmal eden gibi yekpare azim ve kararla çalışmaDolmabahçenin önü Atatürkün sıh bilhassa milletin bu zararlı oyunlardan mesleklerini. Demek ki hakikî hayatta sını bilen bir millet elbette büyük bir hat haberini almak için demir kapının korunmsım kendisine başlıca hedef tut daha ziyade tesanüd vardır. îşte Türkimillet ve elbette büyük istikbale müsparmakhklanna sarılan genc, ihtiyar, yede bu tesanüdü şuurlandıracak, canlantahak ve namzed olan bir millettir.» muştu. kadın, erkek vatandaşlarla doluydu. r Cumhuriyetten ev\ el Türkiyede bir dıracak ve çok verimli faaliyetlere sevke Atatürk nasıl? diye soruyor, Onun meşrutî saltanat devri geçmişti, ve bu meş decek bir elbirliği mevzuu bahsolabilir. Atatürk mü bu milleti yarattı, bu milsıhhati hakkında malumat almadan evrutiyet devrinde memleketimizde AvrupaAtatürk esasları bunlardan ibaret olan «Bir millet, bir heyeti içtimaiye, let mı Atatürkü yarattı? Ve yahud da, o, milletin babası mıdır, oğlu mu? tarzında lerine dönemiyorlardı. yı takliden bazı partiler türeyip faaliyet ikirlerini izah ederken kendisinin Tükiyalnız bir ferdin gayreti ve mesaisile Onun müdavi doktorlarından biri şun göstermeğe çalışmışlardı. Atatürk bu parbütün muhakemeler abestir; çünkü, milbir hatve bile atamaz.» yede bizzat başına geçerek memleketin letle Atatürkü birbirinden ayrı iki hüviyet ları söylüyor: İlham membaı her zaman, her yerde tilerden ekserisinin, adeta hepsinin derin saadet ve selâmetine hâdim kılacağı böyle gibi telâkki etmekten doğan bu nevi se Atatürke pazartesi günü bir poncbir tektir: millet tabakalarında halk ihtiyaclariie hiç bir parti kurmak istediğini anlatıyordu. bebiyet araştırmaları, bizzat Atatürkün tion yapıldı. Midelerinde bir bulantı . «Bizim ilham membaımız doğru millet telâkkisini anlamamak olur. Ata hissettiler. Bundan sonra umumî halleri alâkası olmıyarak siyasî oyunlarım yürüt İşte Atatürkün kurduğu parti budur ki dan doğruya büyük Türk milletinin mek istiyen bazı kimselerin ellerinde sa mahiyeti itibarile memleketşümul olarak türk için bir milletin en büyük evlâdı ol yavaş yavaş fenalaşıyordu. vicdanı olmuştur ve daima da öyle mak demek, onun temayüllerini en çok Salı günü akşamı saat 18,30 da artık dece alet olduklarına ve netice itibarile düşünülmüş ve hep öyle de yürütülmüşkalacaktır.» yekdiğerile mücadele eden bu faaliyetler tür. anlamak ve bu yolda kendini en çok har«Her türlü muvaffakiyetin, her ne camak demekti. Bunun için de o milletin koma başhyordu. Bu esnada Atatürkün den memlekete çok ziyanlar geldiğine Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk vi kuvvetin membaı hakikisi milletin meknî kudretlerini kendisinde en çok top gözleri açıldı. Ve sonra yavaşça sordu: dikkat etmişti. Atatürkün açık görüşünde kendisi olduğuna kanaatim tamdır.» lamış bir mihrak olmak lâzımdı ki, mo Saat kaç? Cemiyetile Cumhuriyet Halk Partisi aramemleketin manasız ve zararlı mücadeleKendisine cevab verdiler; sustu. Ve sında Atatürk memleketin hakikî halâs «Türk milletinin son senelerde dern sosyoloji de millî dehayı bundan lerle geçirilecek vakti olmayıp bilâkis bübir daha konuşmadı. gösterdiği harikaların, yaptığı siyasî başka türlü tarif etmiyor. ve itilâsına aid en başlı düşüncelerini ve içtimaî inkılâbların sahibi hakikisi Saati niçin sormuştu? bilmiyoruz. tün milleti selâmete götürecek bir birlik (umdeler) unvanı altında neşretmişti. Bu PEYAMt SAFA Zamansız ebediyete intikal ederken za ve beraberlik cephesi kurulmasına ihtiyac umdeler tahakkuk ettirildikçe Halk Parvardı. îşte Atatürkün Türkiyemiz hesabımana aid fani suali bu oldu. tisi hakikî şeklini almış ve nihayet buSaat 19,15 te artık tamamile kendi na parti mefhumundan anladığı fikir ve gün gördüğümüz Kemalist müessese desinden geçmişti. Etrafındakileri bile mana buydu. O istisnasız bütün memlekeYazan: Salâhaddin GÜNGÖR tin bütün halkını seviyor ve bu halkm hep recesine yükselmiştir. Cumhuriyet Halk farkedemiyorlardı. Çarşamba gününü tamamen baygın sine birden onu selâmet ve saadete götü Partisinin bugün dayandığı esaslar, bütün ^>ir vatan çırağ oldu; karşında yakilıyor, bir halde geçirdiler. Sıhhat raporlarına recek en doğru yolda rehberlik etmek is memlekete maledildikten sonra Teşkilâtı Bir cihan yıkılıyor, bir cihan yıkılıyor! mza atan doktorlar gece gündüz Onun tiyordu. îşte Atatürkün parti unvanını esasiyemize de ithal edilmiş olan şu vasıfbaşı ucunda idiler. Nabzı, ateşi ve te verdiği hareketin manası bu idi, bu kadar arda hulâsa olunuyor: Bu adeta bir bahar: Çiçeğile, dalile, neffüsü mütemadiyen kontrol ve tesbit bütün memleket ve millete şamildi. Ve geCumhuriyetçilik edıliyordu. Girlandlartn tacile, güllerinin alile... ne ondan dolayıdır ki Atatürk kendi fikMilliyetçilik \ Tabutunun karşısmda... 1915 ilkbalıannda, 19 uncu fırka kumandanı kaymakam Mustafa Kemal Beyin Başmuharririm Yunus Nadiye Çanakkaleden yazdığı mektublan okuduum ve ihracın ilk günü Conk Bayırı ve Koca Çimen Tepesini ve buralarla beraber Boğazı, Istanbulu ve memleketi kur tardığını öğrendiğim zaman, Fransız zabitinin 1910 da onun için söylediklerini hatırlamıştım. Fransız yüzbaşısı, Bu genc zabitte etoffe( istidad ve kabiliyet) var; demişti. Eksik söylemiş, o genc zabitte mevcud olan yalnız «istidad ve kabiliyet» değil, «deha» idi. Fakat ondaki bu «deha» yı göremiyen'er eya çekemiyenler, Atatürkü dehasına lâyık büyük makamlara çok geç getirdiler. Getirdikleri zamanlarda da keskin, derin ve uzak görüşünün ilham ettiği tavsiyeleri dinlemediler. Onun dedikleri yapılsaydı, Büyük Harbde memleket bir çok felâketlere uğramazdı. j Ona kıyan, boğulsun utancından terlere, ölüm denen heyulâ, kapanmalı yerlere... Manevî huzurunda tarih, yutsun dilini... Umman, sinsin görünce, bu gözyaşı selini!.. Sezar kekemeleşsin, Anibal dize gelsin; Napolyonun bağrını, hased okları delsin! Bu varhktan yokluğun heyulâsı ürkmeli, Okyanuslar çekilip, «Himalaya», çökmeli! öliimü şu dakika, inkâr etsek yeridir, öldü denen Atatürk, and içsek ki diridir! Diridir, baştan başa yükselttiği vatanla, Diridir, var ettiği on yedi milyon canla! Bu mucize adamı; ölüm gelip boğamaz! Hayır, bütün bir millet, bir tabuta sığamaz! SALÂHADDİN GÜNGÖR Perşembe sabahı saat dokuza on kala hastanın başı ucuna gelen doktor, kalbini muayene etti: Sağlamdı. Fakat tam dokuzda yeni bir muayene kalbde bir zafiyet işareti verdi. Doktor, hemen arkadaşlannı çağırdı. Kalbin mukavemetinde bir ârıza gördüler. Bütün doktorlar, Büyük hastanın başı ucuna toplanmıştı. İki gündenberi baygın bir halde yatan Büyük Önderin gözeri bütün hayatiyetile parlıyordu. Doktorlar son bir ümidle çırpınıyorlardı. O, son dakikalarda etrafını alan bu kederli insanlara, tahlili mümkün olmıyan bir hisle derin derin baktı. İlk defa olarak gözlerini sanki sıhhatte imiş gibi canlı ve parlak açmıştı. Ve sonra, tek kelime söylemeksizin o derin manalı, delen ve titreten gözlerini :apadı. Büyük salonu bir ölüm sükutu kapamıştı. Dolmabahçenin üzerindeki bayrak yavaş yavaş yarıya iniyordu. *Ulus» tan rinde bitaraf olamıyacağını söylerken memleket ve millet işlerinin en can alacak hedeflere sevkinde alâkasız kalamıyacağını anlatmak istiyordu. Atatürkün böyle memleketşümul olarak düşündüğü parti fikri Erzurum ve Sıvas kongrelerinde Anadolu ve Rumplı Müdafaai Hukuk Cemiyeti şeklinde ilk ifadelerini bulmuştu. Bu cemiyet, bütün ferdlerinin kalbleri ayni idealle çarpmak lâzım gelen yekpare bir vatan cephesi düşünür, ve en yakın gaye olarak memleketin o zaman içine düştüğü istılâ ve taksim felâketlerinden kurtarılmasmı istihdaf eder. Bu hakikati en etraflı bir surette anamak için Sıvas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti vazifelerine zeyil olmak üzere bir de Millî Misak tanzim edilmişti ki kurtarılacak vatanın asgarî hududlarmı gösteriyordu. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, Cumhuriyet Halk Partisinin de esas, Atatürk, Türk ordusunun Başkumandanı olur olmaz, başta Cumhur Reisimiz îsmet Inönü ve Mareşal Fevzi Çakmak olmak üzere, cok kıymetli bazı arkadaşlarile beraber, Türk ordusunu yoktan var etti. Kendi dövdüğü ve kendi su verdiği kılıcla savaşa giden bir cengâver gibi, Halkçıhk Türk ordusu denilen keskin ve kırılmaz Lâiklik süngü ile tarihin eşini ender kaydettiği zaferler kazandı, mucizeler yarattı. Ordu Devletçilik 'le Başkumandan birbirini bulmuslardı. İnkılâbcılık îkisi de birbirini tanıyor, ikisi de birbirine Büyük Atatürk eserinde bugün bütün inanıyordu. Ba«buğ ne emrettiyse ordu dünyanın gıptalarla hayran hayran temaonu yaptı; çünkü ordu ne istediyse Baş/şa ve takdir ettiği güzellikler de bu vasıf S"'* onu emretti. arın Türkiyede filiyata kalbedilmiş olBugün Türk ordusu, binlerce yıllık zamasından ibaret değil pıidir? Atatürkün ferlerine Atatürkün zaferlerini de ilâve Parti Umumî Şefliği bütün memleket ve ederek eşsiz bir kahramanlık timsali halinmilîeti ihata eden yüksek gayelere müte de karşımızda duruyor. Bu bilenmis kılıc, veccih olduğu içindir ki Büyük Şefimiz Cumhunyetin, yurdun, istiklâlin, bir kelime ile Onun Eserinin muhafızı ve nigehbunu hiçbir zaman Avrupamn sınıf kavbanıdır. galarını tecelli ettiren partizanlıklarile bir Atatürk gibi, büyük ve muzaffer bir utmamış, ve her zaman kendi fırkasına asker olan Reısicumhurumuz îsmet InÖbütün kuvvetile sarılmıştır. nünün hakkı var: «Milletimiz ve şanlı Çünkü Atatürk bu parti işinde bütün ordumuz, mecbur olursa, geçmiş milleti kucaklıyan yüksek gayelerini tek kahramanların hayranlığım celbesif etmiş bulunuyor ve onları yüksek Baş decek yeni kahramanlarla dolu okumandan ehliyet ve salâhiyetile yürütü lan fedakâr göğsünü en parlak vazifelerle süslemeğe hazırdır.» yordu. YUNUS NADl AB1D1N DAVER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle