04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 Mart 1937 CUMHURİYET Yenî Boğazlar rejimi karşısında Almanya Almanyanın Montreux mukavelesi hakkında bazı itirazî kayidler ileri sürdüğü rivayeti etrafında bâr İngiliz mecmuasmın mütaleası Fişistler bloku, Karadenizin Akdeniz harekâtı için bir üssülhareke olması ihtimalinden korkmuş olabilir. Lâkin, Al manyanm, Rusya hakkındaki endişeleri, Türkiyenin kendi emniyeti ile alâkadar telâkkiyi değiştiremez. Türkiye kendi evinin sahibi olmuştur. Buna kimsenin dokunmasını istemez. Almanyanın Boğazlar rejiminin atisini değiştirmek için tesir yapabilmesi o ka dar hayalî bir şeydır ki buna aid haberlere insanın inanacağı gelmiyor. Bununla beraber meselenin dikkatle takib edilmesi icab eder. Türkiye ile Almanya arasındaki ticarî münasebetler o kadar mühimdir ki diplomasi sahadaki bir gerginlik bu münasebetlere dokunabılır. Almanya, Türkiyenin umumî ihraca tınm yüzde ellisini istihlâk etmektedir. Binaenaleyh Türkiye en iyi müşterisi ile ihfilâf çıkarmamak için şerefi ile mütenasib her çareye başvuracak, fakat kendi millî emniyeti ile alâkadar plânlara müdahaleye asla müsaade etmiyecektir. * * * Taymis gazetesinin Istanbul muhabiri de 4 mart tarihfnde çektiği bir telgrafta diyor ki: «Türkiye Hariciye Vekâleti Mon treux muahedesine aid Alman teşebbüsünün ehemmiyetmi tahfif etmek istiyor. Vekâlet, Almanyanın resmî teşebbüste bulunduğunu kabul ermiyor. Gazetelerde neşriyat yapmamasmdan da her iki hü Daha sonra Türkiye Balkan devlet kumetin aradaki mükâlemeleri resmî adlerinin ve şark devletlerinin muhabbetini, detmemek hususunda mutabık kaldıklan en fonra da îngilterenin dostluğunu temin istidlâl edilmektedir.» etmiştir. Bunlardan bütün İngilizler için en ziyade memnuniyeti bah» olan nokta, Türkiyenin İngiltere ile dost olmasıdır. Bu İngiliz Türk dostluğu daha çok inkişaf ve terakki bulacaktır. Bu dostlukta Türkiyeye memur edilen muhtelif ingiliz büyük elçilerinin hizmeti vardır. Fakat Ankaradaki devlet adamlarının realist düsünen basiretkâr görüşlerinin de Kışın şiddetli zamamndaki fırtınalarTürk İngiliz dostluğunun meydana geldan birinde Erenula isminde bir Yunan mesinde çok büyük tesiri olmuştur. vapuru Zonguldakta karaya ctunnuş ve Türkiyenin birbirini müteakıb ve de yarıyanya batmışü. Bir Türk armatörü vamlı surette diplomasi sahasmda kazan ikf ortağile birlikte Bu vapuru saRibîrîdeh dığı muvaffakiyetler Umumî Harbden yarı batmış bir vaziyette satm almışlar ve sonraki devrin en ziyade dikkate şayan birçok masraf ettikten sonra denizden çıhâdiselerinden birini teşkil etmektedir. kararak tamir ettirmişler ve limanımıza Türkiye, dahilen yapıcı ve haricen getirmişîerdir. Şimdi bu vapurun çalışasulhu tarsin edici bir siyaset tutmuş ve biîmesi için tesçil edilmesi ve bir bayrağa ayni zihniyette bulunan devletlerin ara sahib olması icab etmektedir. sında kendisine dostlar seçmiştir. Istinye önünde demirli bulunan bu geSon ayların hâdiseleri Türkiyenin mu minin sahibleri arasında bayrak mesele vaffakiyetlerini tetevvüc etmiştir. Lozan sinden dolayı bir ihtilâf çıkmıştır. Türk muahedesinde imzası bulunmıyan devlet ortak vapura Türk bandırası, Iran telerin Boğazlar mukavelesini tadile itti baasından olan diğer ortak ta Iran bayfakla muvafakat etmeleri Türkiyenin rağı çektirmek istemektedir. Bu ihtimilletler arasında kazandığı büyük hür lâf mahkemeye düşmüştür. metin açık bir bürhanıdır. Şimdi bu sebebden denizden çıkanlan Bütün hâdiseler Türkiyenin lehine in ve tamir edilen vapur muattal bir halde kişaf etmiştir. Tam busırada Almanya durmaktadır. Yunan gemisi 32 yaşmdanın Montreux muahedesinın bazı mad dır. Deniz ticaret filosuna aid bir kanun delerinin Berlinde hoş göriilmediğini ih mucibince filoya yeniden ilâve edilecek saâ etmiş olması, şaşılacak birşey olarak gemilerin 15 yaşmdan fazla olmaması lâkarşılansa gerektir. zımdır. Binaenaleyh bu nok'adan vapuAlmanyanın Lozan muahedesinde im run bu vaziyetinde tesçili ve Türk bay zası mı vardır? Yahud kendisi Akdeniz rağı altında çalışması mümkün olamıyadevleti midir? Almanya Montreux kon caktır. Fazla hisse Türk armatörde ol feransı esnasında mütalealarını bildirme dugundan vapurdan diğer ortaklar da isdiği halde, bunu bildirmek için neden bu tifade edemiyeceklerdir. zamanı seçmiştir? Acaba bu teşebbüs, Bu vaziyetin ne suretle halledileceği Berlin Roma mihveri ile mi tevil oluna alâkadarlar arasmda merakla beklenmektulir? Bu suallerin varid olması tabiidir. tedir. Yenî Boğazlar muahedesî hakkında Almanyanın bazı mütalealar serdeylediğine dair Avrupada intişar eden şayialar İngiliz matbuatım uzun uzadıya meşgul etmektedir. Bu münasebetle Londrada çıkan ingilizce «Great Britain and The East» mecmuası son nüshasında «Boğazlar v« Spree» serlevhası (Spree Berlin den geçen nehrin adıdır) altında neşrettiği basmakalede diyor ki: «Türk diplomasisi Umumî Harbden beri birçok sert imtihanlar geçirmiş olduğundan birkaç gün evvel Almanyanm Boğazlara dair ahiren Montreux'de imzalanan muahedenin, Sovyet harb gemilerinin Akdenize çıkmalanna aid ahkâmından memnun olmadığını bıldıren haberlerin uyandırdığı gürültü Yakınşarktaki ahvale pek tesir edecek birşey değildir. Mütareke zamanında Türkiyenin bü tün dünyada tek bir dostu yoktu. Eskı müttefikleri aciz içinde idi. Fazla olarak Türkryede, Almanya sevilmiyordu. Türkler, galib devletlerin neler düşündüklerini mütevekkilâne bekliyorlardı. Fakat Türkiye ölmemişti. Galib devletlerin Yunanlılan Anadoluya göndermek suretile yaptıklan bir delilik Tiirklere yeni bir hayat verdi. Bu mü'cadelede Türkiye kendi kudrerini ve şımdi, Atalürk adını taşryan liderini keşfettiği gibi eski düşmanlan arasında dostlar dahi bulmuıtur. Yerlî Mallar Sergisi Bu sene gene Galatasaray lisesinde açılacak îktısad Vekâleti, bu sene şehrimizde kurulacak olan Yerli Mallar Sergisile yakından alâkadar olmaktadır. Bunun için şehrimizde bulunan Vekâlet heyeti teftişjye reisi Hüsnü Yaman Sanayi Birliği tarafmdan sergi için yapılan hazır lıklan terkik ehniştir. îktısad Vekâleti, serginin Taksim bahçesinde kurulmasını münasib görmediğinden Hüsnü Yamanla Birlik umumî kâtibi ve reisi, Galatasaray lisesi müdürü Behçetle birlikte tetkikat yapmışlardır. îktread Vekâleti de sergi için Galatasa ray Iisesini seçmiş olduğundan Millî Sanayi Birliği Maarif Vekâletine mektebin tatil müddetuıde sergiye tabsisi için res men müracaatte bulunmuştur. Bu müracaat Îktısad Vekâleti kanalile yapılmıştır. Bu seneki sergiye Süroer Bank ve lş Bankası fabrikalan da iştirak edeceklerdir. Bu iki büyük Bankamız sergi bah çesinde iki muazzam paviyon kuracaklar, bu suretle mekteb salonlannın dar çerçevesine siğmak kavdinden azade kalacaklardır. Babçede İnhisarlar Idaresi de bir büyük Daviyon yaDtıracaktır. Fen nihayet gökyüzünü yere indirecek! Paris sergisinde bir alet, salonun kubbesinde Bir goruş ve bir duşunuş bütün fezayı canlandırarak güneş manzumesiün, kesesi hayli dolgun dostlanin ve diğer yıldızların hareketlerini gösterecek ^^ rımdan birini fazlaca neşeli gördüm. O Süvarilerimiz Avrupaya gidivorlar [Baştarafı 1 inci sahlfede] rak nisanın ilk haftasında evvelâ Roma ya gidecekler, oradaki müsabakalara girdrkten sonra Parise geçerek oradaki yarışlara da iştirak edeceklerdir. Süvarilerimiz, Paristen sonra Lon draya geçecekler ve Londradaki müsa bakalara da gireceklerdir. Avdette Belçikadan geçerken Briikselde kalarak bu sehirde yapılacak büyük müsabakalara da iştirak edeceklerdir. Süvarilerimiz, teşrinievvelde Viyanadan avdetlerindenberi, mütemadi bir surette çalrçmakta olup bazı yeni hayvanIar da yetiştirmişlerdir. Ekipin hangi za bitlerden mürekkeb olacağı henüz ma lum değilse de, kaç senedir, muhtelif Avrupa müsabakaîarmda muvaffakiyet kazanan yarış tecrübesi yüksek zabitlerimizin hemen hepsinin gidecekleri muhakkaktır. Bayraksız vapur Zonguldakta çıkan Yunan vapuru tescil edilemiyor Eskişehirdeki facianın muhakemesine başlandı Eskişehir 8 (Hususî) 20 kişinin ölümü ve 10 kişinin yaralanınasile neticelenen otobüs kazasınm muhakemesine Ağırceza mahkemesinde başlanmıştır. Muhakeme salonu hıncahınc dolmuş, koridorlardan geçmek ve muhakemeyi dinlemek iımkânı bulunamıyordu. Bütün dinleyici meraklıLar birinci katın koridorlannda toplanmış, ağızdan ağıza gelen malumatı bekhyordu. Mahkeme heyeti yerine geldi. Kazanın şoförü Ahmed bir jandarmanın refakatinde muhakeme salonuna getirildi ve maznun mevkiine sokuldu. Hâkimin bütün sorduğu suallere ancak durgun udurgun cevab veriyor ve verdiği cevabda Toros treninin makinisti sinyal vermedi diyordu. Heyeti hâkime muhakemeyi, gelmiyen şahidlerin celbi için 22 mart 1937 ge talik etti. Paris 1937 ser gisi hazırlıkları arasında en harikulâdesi hiç şüphesiz meşhur Planetarium olacaktır. Planetarium, fe za âlemindeki sey yarelerin hayatını, onlann bütün hareketlerini, birbirleri le olan münasebetlerini, zaman ve mesafe mefhumunu ortadan kaldınrcasına, gayet kısa bir za mana sığdırıp gös teren bir alettir. Bu alet, serginin fennî eglenceler parkında fezaya tahsis edilen büyük binanm içindedir. Planetarium, geniş bir salonda duruyor. Bu salonun tavanı be yaz bir perde ile baştan başa örtülüdür. Içeride beş, Planetarium aleti çalışırken yüz kadar seyir ci alabilecek yer vardır. Alet, salo ire çeviren yıldızlardan anlıyorsunuz. nun tam ortayerindedir. Fezayı doldu Tam tepede kutub yıldızı göz kamaştıran güneşi, ayı, irili ufakh yıldızlan, ta ran ışığile pırıldıyor. Geceyarısı güneşivandaki beyaz perde üzerine aksettire nin solgun, hüzünlü aydmlığı, beyaz percek alelâde bir projeksiyon makinesi his deyi sisli bir ışıkla aydınlatıyor. sini veren bu alet, hakikatte iki milyon Bu sefer, Planetarium, projektörlerinfranktan fazlaya malolmuş, başîıbasma deki hattı üstüva semasını gösteriyor. Yılbir âlemdir. Aletin içinde tam 119 tane dızlar, eski yerlerini alıyorlar, fakat, bu projektör vardır. Bu projektörlerin her sefer, yanlarında bizim bilmediğimiz, sebirinin cammda semanın muayyen bir mamızm yabancısı olan daha başka yılparçasmm resmi vardır. Alet harekete dızlar da var. gelince, elektrik motörleri, heyeti umu Bütün bunların arasında, yıldız yağ miyesi akıllara hayret verecek derecede murlarını, günleri, geceleri, mevsimleri ve dakik hesablarla ölçülüp biçilmiş bu seneleri görüyorsunuz. projektörlerin üzerindeki resimleri, hakikî ışte 1937 sergisinde, insanlann, e^rasemadan kat'iyyen farkedilemiyecek bir rını en fazla merak ettikleri gökyüzünü, vuzuh ve mükemmeliyetle beyaz perde zamanı ve mesafeyi hiçe sayan Planetaizerinde canlandırmakta ve fezanın, in rium, yılları dakika uzunluğuna indiresan gözile görülmesine imkân olmıyan rek, dünyanın en cazib bir sinema sahnebütün hareketlerini seyircilerin gözleri si gibi böylece canlandıracaktır. önüne sermektedir. Semayı beyaz perdede, tıpkı bir sine Bir hırsız şebekesi yakalandı ma seyreder girbi karanlıkta görüyorsu Firuzağada 13 numaralı Mennanın ve nuz. Salondaki ışıklar sönünce, yüksek Melkonun evinden, Tanaşm süthanesin bir dağ tepesinde bulunuyormuşsunuz den ve ayni yerde Mahmudun e\anden, hissini veren yıldızlı bir sema, başmızın Canonun kulübesinden kapı kilidi kırıl üstünde pırıldamağa başlıyor. Bütün yıl mak suretile birçok eşya ve para çalmdızlar, saatler, günlere, aylara v« seneye mıştı. taksim edilen, bizim gözlerimize görün miven hareketlerini, bizim saatlerimize tatbik edilmiş bir süratle fakat kendi âlemlerindeki intizam ve ahenkle tekrar ediyorlar. Bu beyaz perde üzerinde, bir gün bir kaç dakika sürüyor, günler, haftalar, aylar dakikalara sığıyor; dünyanm nasıl döndüğünü, ayın, yıldızlann ne zaman, nerelerde, nasıl hareket ettiklerini bütün vuzuhile görüyorsunuz. Sema, bütün esrannı önünüze dökü yor. Sonra, sahne birdenbire değişiyor. Kendi semanızdan, kutub semasma geçiyorsunuz. Dünyanın mihveri üzerinde olduğunuzu, hemen hemen hiç hareket etmiyen, sadece başmızın üzerinde bir datürlü anlatırdım; yalnız teessüf etmekle kalıyorum; unutmaymız ki çocuğunuza verdiğiniz bu terbiye inzıbat meclisinin kararı üstünde ayrıca müessir olacaktır. Ben, kendi hesabıma, taşı atan çocuğu artık mazur görüyorum. Ve oradakilerin hepsine bir tek baş selâmı vererek hızla dışanya çıktı. Kapının arkasında duran hizmetçinin içeriyi dinliyen bir hali vardı. Bahçeye kadar Orhanın arkasmdan koştu ve üstünde kömür çuvah duran kırık demir kanapenin önünde yamna yaklaştı: Beyefendi! dedi. Orhan başmı çevirince her çizgisi yalvaran bir yüzle karşılaşmıştı. Hizmetçi yalının alt kat pencerelerine baktıktan sonra başını Orhana doğru uzatarak: Günahtır! dedi, o çocukcagızı mektebden kovmasınlar. Tahsini mi? Evet, babası hapiste. Anası yok. Yetimdir, yoksuldur. Orhan başını arkaya doğru salladı: Sen merak etme! Dedi ve ilkönce hızh, sonra karannı bulan adımlarla yokuşu çıkmaya başladı. Fakat yalının bahçe kapısından geçince adımlan intizammı kaybetmişti. Deniz kıyısında, ıslak, tozlu ve sert bir hava yüzünün derisine yapışıncıya Zabıta bu vak'alar üzerine tahkikata başlamış ve Kibar Ali, Tosun Ali, Kâzım, Gemal adında dört kişiyi yakalamıştır. Bu adamlar soyduklan beş evden başka Taksimde Panorama bahçesi civarında Hazarosun kulübesini, Bankalar caddesinde Emekyemez mahallesinde taşçı Mehmedin odasını, Beyazıdda Buğdaycılar sokağmda ahçı Ahmedin, ve Süleymanm evlerini, Şehzadebaşında Hacı Hüseynin ardiyesini, Ayvansarayda Ali, İlyas ve Bekirin odalannı, Tahtakalede bir iş^kembeci dükkânını, Ciba lide Usküblü camisini, Şehzadebaşında berber Rızanm dükkânını, Şehzadeba şında Cami sokağmda Mehmedin evini soyduklarını itiraf etmişlerdir. Suçlular hakkında tahkikata devam edilmekte dir. kadar Orhan geçtiği yolun farkmda olmadı. Yalının bahçe kapısından çıkarken vaziyeti birkaç ihtimal grupuna ayırarak düşünmek istemişti. Fakat bu hâdisenin akıbetine aid bazı hayaller, akıldan ge len şemalan dağıtacak bir intizamsızlıkla, demin yalıdan aldığı tesirlerle karışarak içine öfkeler ve korkular dolduruyordu: Kadının mavi birer kaytan gibi gerilen damarlarile aslından fazla üzun görünen boyunu, çok beyazken biraz kararmış görünen yüzünün üstünde, hava tazyikile patlamış delikleri hatırlatan, evlerinden fırlamış gözleri ve o safi sinirden parmakları sallanan zayıf elleri, birkaç kere, pek az tesir farklarile gözlerinin önüne geldi. «Eşek Türk, eşek Türk ya, eşek Türk» diyen sesinin keskin akisleri arasında, kurumuş lâvanta çiçekleri ve çenesine kadar uzun, balinah bir siyah yaka içinde kızarmış ablak bir yüz, arkasında gene o ses: Hayrola, dedim, sevinc içindesiniz. Yoksa yeni bir piyango isabeti filân mı var? Kıvrak bir kahkaha parlattı: Hayır, dedi. öyle birşey yok. Para, parayı çeker amma bizim sermayede cazibe az olmalı ki biletlerime, tahvillerime ikramiye düşmüyor. Ya gözleriniz neye gülüyor? Bizim çocuğu sünnet ettirdim. Ve hemen ilâve etti: Karımla bu iş için bin Iira harcamayı göze almıştık. Mufassal bir düğün yapacaktık. Fakat çocuk bir bisiklete sulh oldu, bizi masraftan kurtardı. Sevincimin sebebi işte bu!.. * * * Otuz, kırk liralık faydalı bir masrafla bin Iira tasarruf etmek yolunu bulan arkadaşımı tebrik ederken hatınma eski sünnet düğünleri geldi. Bunlann sayısı ve çeşidi çok. Ben, gelişigüzel, bir örnek seçiyorum: Onsekizinci asrın başlannda yapılmış bir düğünde on bin ağac sini kullanılmış ve bu sinilerin etrafında nöbetle lokma atıştırmıya çağınlan binlerce insanı doyurmak için gene binlerce koyun kesilmişti. Davetlilerden kalbur üstüne gelenler 7900 tavuk. 1455 hindi, 3000 pilic, 2000 güvercin, 1000 ördek tenavül buyurmuşlardı. O sırada kaç göç olduğu ıçm kadmlara ayn yer ayırmak zarureti vardı ve bu sebeble, davetli bayanlar bin sofra başmda toplanarak zerdeli pilâv yemişlerdi. Bu, sade boğaz faslı. Bir de eğlence faslma bakalım: Yüz takım hanende, bir o kadar sazende, takım takrm taklidciler, küme küme köçekler, alay alay hokkabazlar, kuklabazlar, cambazlar, çanakbazlar, kâsebazlar, perendebazlar, tabur tabur pehlivanlar, filânlar ve filânlar. Düğüne gelenlerin getirdikleri ve giderken aldıklan hediyelerin kıymeti belfa' düğün masraflanndan daha fazla. Vakıayı bahseden tarihçi bu düğünde binlerce kilo zeytinyağı kullanıldığını ve asgari bir hesabla beş yüz elli kese (bugünkü rayice göre iki yüz yetmiş beş bin Iira) harcandığım yazıyor!.. ^ Şu düğün mantığa uygun düşecek aklî bir mikyasla tahlil olunursa ortada delice yapılmış bir israftan başka L'rşey görülemiyeceğine şüphe yoktur. İki yüz yetmis beş bin Iira ile muhteşem bir mabed, mükemmel beş on mekteb, kuv\etli bir hasta yurdu ve hatta yaşaması, yaşatılması mümkün bir bmarhane yapılabilir. O parayı, böyle hayırlı işlere sarfetmeyip te tek bir günlük eğlenceye, şunu bunu gene bir gün için doyurma uğrunda heder etmek divanelikten başka birşey midir? Oğlunun ilk mürü\rveti için gözden çikarılmış bin lirayı kasadan çıkarmamak gibi yüksek ve verimli bir zekâ eseri gösteren zengin dostumu candan alkışlıyorum. Bence sünnet veya evlenme düğünlerinde tasavvur olunan mürüvvetin hakikisi işte budur. Bahtiyar olmak uğrunda bütçeyi tarümar etmenin «mürü%rvet» neresindedir, bilmem?... İ İmrali hapisanesinde Bursa (Hususî) İmrali adasın daki hapisane mevcudunun hazirandan itibaren (beş yüze) çıkarılması kararlaş mıştır. Bunun için hazırlıklar yapılmaktadır. Şehrimizdeki umumî hapisaneden yeniden 25 mahkum Imralıya gönderil miştir. kendimi alamadan. Mutlaka bir yerden öğrenmiştir. Kadın, üstünde Orhanm eli bulunan koltuğu hızla geçerek bağınyordu: Eşek Türk! Eşek Türk ya! Eşek olmasa bunu yapar mı? Doğru söylemiş. Helbet. Bu sözü de benden öğrendi. Eşek Türk! Bu rezalet çocuğumun başına Türk mektebinde geldi. Karının yüzü kıpkırmızı olmuştu. Sofi ona yaklaşarak hafif Rum şjvesine kaçan düzgün bir türkçe ile: Hanımefendi, dedi, böyle söyle meyiniz, hep Islâm değil misiniz? Hep Türksünüz! Orhan büyük bir hayretle bu kadına bakarken, kapının önünde duran gene kız bir adım ileri attı: Yenge, dedi, rica ederim, vaziyeti bir düşününüz, rica ederim, Sofi size neleri hatırlatmaya mecbur oluyor! Kızın da yüzü kıpkırmızı olmuştu. Biraz kalın dudaklarile ıslak ve hareketli, açılıp kapandıkça biçimi dağılıp toplanan oynak ve canlı bir ağzı vardı. Renkli yüzüne göre solgun ince boyunu kısıldı ve kemikleri fazla narin, hafif vücudü sallandı. Orhan kadına doğru sert bir adım atmıştı: Mes'ul bir vaziyette olmasaydım, dedi, size sizin milliyetinizi daha başka M. TURHAN TAN Cumhuriyetin edebî tefrikası: 12 BİZ İNSANLAR Yazan: Peyami Safa Kadın öfkeli bir gülüşle devam etti: Ben size demedim mi? Kulağım duyar benim. Cemil bir haftadır mektebe gitmediği halde öğrendim. İnanmadınız siz... Almışlar o yumurcağı mektebe.. hem de parasız... Orhana dönerek bir daha sordu: Değil mi? Yalan mı? Kadının hakaret püsküren gözleri karşısında bu suale de kendini doğrudan doğruya muhatab saymıyan Orhan, bıraktığı yerden sözüne devam etti: îlk sınıflarm muallimi benim. Mesuliyetimi kabul ediyorum. Dersten çıkmca tesbihi sınıfta, kürsünün üstünde unutmuştum. O sırada bu hâdise olmüş. Çok şayanı teessüftür. Özür dilerim. Çocuğu yakınımızdaki askerî mektebe götür düm ve pansımanını yaptırdım. Buraya kadar da ben getirdim. Yolda kendisi itiraf etti: Arkadaşma eşek Türk demiş. Bununla taş atan çocuğun mazur olması icab etmez. Inzıbat meclisi karannı verecektir. Fakat ben bir Türk çocuğunun ağzında böyle bir söze hayret etmekten O değil mi? dıye bağınyordu, söylesenize... O değil mi? Tahsin değil mi? Orhan daha yüksek, fakat daha sakin bir sesle cevab verdi: Şayanı teessüf bir hâdise... Cemil bahçede oynarken başka bir çocuğa fena bir söz söylemiş: «Eşek Türk» demiş. Bunu kimden öğrendiği ayn meseledir; fakat çocuk ta ona bir taş atmış. Evet, adı Tahsin! Çocuğun anası, Sofi denilen kadına döndü ve gene fransızca: Gördünüz mü? dedi. Yemek odasınm kapısına koşarak bağırdı: Vedia! gel, bak, gel, kulağınla işit, o hmzırm oğlu mektebde imiş. Dışarıdan cevab gelmeyince başını kapıdan uzattı: Gel biraz! Kız içeri girdi ve arkasını kapı kanadma vererek durdu. Yanakları biraz evvelkinden pembe idi ve bu sefer, nefes aldıkça hem gözleri büyüyüp küçülü yor, hem de omuzları kalkıp iniyordu. «^ı'em, Sophie, ecoute, c'esi lui qui a jete la pierre, le fils de Mouslafa!» Ve kapının kirli beyaz yağlıboyası önünde, lâciverd elbisesile, yere basmıyormuş gibi hafif ve gevşek duran kız, «Vedia, gel buraya!..», «nazırlara söyletirim, kapatırım mektebinizi...» diye bağ'.ran ayni ses. Koltuğu hızla çeken bir el. Orhan bir kömür çuvahnı havaya kaldı ğuk bir ürperme dolaştırdı. rarak bu karının tepesinden aşağı boşalt(Arkası var) tığını görür gibi oluyordu. Sonra «hay dud, eşkiya...» sözlerile Tahsinin babasına matuf kinin nereden gelebileceğini düşündü. Demek yalıdan bu adamı tamyorlar ve belki aralarında da bir şey geçmiş. «Haydudun oğlu da haydud olur.» demişti, kadın. Acaba taş hâdisesi Tahsinin babasile bu aile arasında geçmiş bir hâdiseye mi bağlı? Hizmetçi: «Yazıktır, günahtır, yoksuldur, babası hapiste!» demişti. Orhan, mektebde bu çocuğu müdafaa için girişeceği mücadelenin, kendisini Bitpazarında son gıdasını aramağa mecbur edebüeceğini düşünüyor, yerdcn bir arşm yüksek, maktaından kesilmiş, dasdaracık ve penceresiz bir oda gibi karanhk bir dükkânm içinde, minderinin üstüne bağdaş kurmuş bir adamın önünde, koltuğundan indirdiği paketi açarak, paltosuna verilecek ilk fiatı, yoldan gelip ge çenler arasında bir tanıdığa raslamak endişesinden kurtulmak için kısa bir münakaşadan sonra kabul etmek mecburi yetinin, son çulu satmak ve ald^nmak gibi iki utancını birden duyuyordu. İçin den gelen korku, dışandan geln rüzgârIa birleşerek, sırtında ve omuz'annda so
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle