Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 Şubat 193T CUMHURİYET Antakya Yeni vapurlar Almanlarla mukavele bir iki güne kadar imza edilecek Denizyolları idaresinin haricde yap tıracağı yeni posta vapurlarına aid si pariş mukavelesi bir iki güne kadar imzalanacaktır. İktısad Vekâletile bu iş hakkında son teması yapmak üzere Ankaraya gitmiş olan Alman heyeti dün şehrimize gelmiştir. Vapurlar kâmilen Almanyada Krup fabrikalarımn tem sil ettiği grupa ısmarlanmaktadır. De nizyolları idaresile Alman heyeti arasında fennî şartlar üzerinde tam bir mutabakat hasıl olmuştur. Para, tediye ve takas hususatı da evvelce Ankarada yapılmış olan müzakerelerle tesbit e dilmiş olduğundan mukavelenin imzasına bir mâni kalmamıştır. Denizyolları idaresinde kat'î muka vele projeleri hazırlanamktadır. Mukavele evvelce ısmarlanmış olan 6 ve şimdi ısmarlanmakta olan 7 ki cem'an 13 vapur içindir. Bu vapurların içinde iki tane îzmir körfez hattı için, iki tane de Akay idaresi için yaptırılacak küçük vapurlar vardır. Diğerleri kâmilen Denizyolları idaresinin kabotaj hatları mızda çalıştırılacaktır. Bunlar da beşer bin, 3600 er tonluk ve daha küçük ol mak üzere üç kısma aynlmıştır. Büyük vapurlar Karadeniz, İskenderan ve İskenderiye seferlerinde, orta büyüklükte vapurlar, İzmir, Mersin postaların da, küçükleri de Marmara havzasında çalışacaklardır. Mukavele burada imzalandıktan sonra, tasdik edilmek üzere Denizyolları müdürü tarafından Ankaraya götürülecektir. TARIHI Yazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen Maltepe Askerî Lisesi Felsefe mualıimi Kürede tufan, zelzele ve harbin sebebi Güneşin fışkırdığı alevlermiş\ Heyetşinaslara göre on bir sene bir tekerrür eden bu faaliyet arza tesir ederek birçok felâketlere yol açıyormuş Son zamanlarda dünyamızı karıştır 1 mağa başlıyan türl ' türlü sarsıntıIarLtabıat unsurlannır geçirdiği bazı isti haleler arasında heyetşinaslarm ge 1 ne bir münasebe aradıklannı görü yoruz. Harbcu emeller ateş püsküren nutuklarla çarpışırken ikinci plânda Av rupa sahillerini silir süpüren bir fırtına nın homurtusunu işıtiyor, Amerikada ufak mıkyasta bir tu fanın kilometrolarca araziyi suya boğduGüneşten Jırhyan alev dalgaları ğunu görüyoruz. Bütün bunlann etrafında, üçüncü plânda bazılarının tekerrürü tarihlerine tesadüf da, yeryüzünü hemen tamamen kaplıyan etmesi, çok eskidenberi tesbit edilmiş bir bir grip salgını dolaşıyor. Küremiz, bu noktadır. Kutub fecirlerinin adedi, pusurili ufaklı âfetlerle didişirken, feza" âle lalann hareketinde hasıl olan fazla kımılminde, güneş, yeni bir faaliyet safhasına danışlar bu meyandadır. Hatta, güneşin giriyor, çatır çatır çatlıyan sathmdan et lekelerile yeryüzü hâdisatı arasındaki rafa alevler fışkırtıyor. münasebetlerin çok garib fakat çok haGüneşin faaliyetile küreiarz üzerinde kikî olanlannı sayarken, başta, buğday ki hâdiseler arasında münasebet bulun fiahnm, bazı göllerde su sathının, Hin duğunu gösteren deliller çoktur. 1918 se distan kıtlığının, Aysberg denilen sabih nesindeki umumî grip salgını, gene güne buz dağlarınm, güneşteki faaliyet devre>in şimdiki gibi taşkm bir faaliyet devre sile ayni tarihte tekerrür eden, artan ve sine tesadüf etmisti. Güneşin sathmda, eksilen vâkıalar olduğunu zikredebiliriz. kilometrolarca uzunlukta siyah lekeler Güneş lekelerinin dünyamız üzerindegörüldüğü zaman, yeryüzünde ekseriya, ki tesirlerini izaha ve tahlile çalışmak b r zelzeleler, su baskmlan, fırtınalar olduğu raz mevsimsiz olur. Olsa olsa, güneşten sabittir. intişar eden elektriklenmiş cüzülerin ha Güneşteki lekeleri ve o lekelerin yer vayı nesiminin ionosphere denilen kısmı yüzü sakinleri üzerindeki tesirlerini, he üzerinde tesir yapması, oradan da bizim yetşinaslar şöyle izah ediyorlar: havayı nesimimize ve meteorolojimize Güneş lekeleri muazzam kasırgalann nüfuz icra etmesi yolunda bir faraziye neticesidir. Bu kasırgalar seyyare dahi yürütülebilir. Green Wich rasadhanesi, Kndeki mevaddı harice çekip çıkararak, güneşin faaliyet devrelerile, radyo kısa satıhta siyah lekeler hasıl eder. Bu kasır dalgalannda hasıl olan fading dediğimiz galann sayısı ve hüküm sürdükleri sahahâdise arasında bir münasebet bulmuş ve nın genişliği, her on bir senede bir defa bunu tesbit etmiş ise de, bu keşiften bir azamî bir hadde yükselir ve bu devre netice çıkarmanın henüz zamanı değildir. yaklaştığı zaman, güneş fevkalâde bir Muhakkak olan birşey varsa, beşeri faaliyet gösterir. 1905 ten ve Harbi Umumidenberi, güneş, hiçbir zaman son yeti sarsan felâket sebeblerinden bir kısgünlerdeki kadar faaliyet göstermemiştir. mının mes'uliyetini, milyonlarca kilometYukanki resimde görülen 150,000 kilo ro uzaktaki ateş yuvarlağına yüklemenin metro uzunluğundaki leke, bu faaliyetin pek yersiz bir hareket olmadığıdır. Bu derecesini bütün ehemmiyetile göster itibarla, bu faaliyet devresinin hâd derecesi 1938 le 1939 arasında olduğuna mektedir. göre şimdilik fazla endişeye mahal yok Güneşin coşkunluk devresinde bulunduğunu anlatan delillerden biri de, mu • demektir. azzam alevler gibi yükselen gaz hade beleridir. Bunlar, saniyede yüzlerce kiometro süratle fışkmrlar. 200, 300 bin kilometroya kadar yükselirler, sonra tegayyür ederek sönerler. Yukandaki resimde görülen hadebe 300,000 kilometro boyundadır. Arzımızm güneşe olan mesafesinin 150 milyon kilometro olduğunu düşünürsek, güneşten fışkıran gazlerin 300,000 kilometro uzağa gitmesi hiçbir endişe mev zuu teşkil etmemek lâzımgelir. Fakat heyetşinaslar, böyle düşünüyorlar. Onarın mütaleasına göre, küreiarz, gü neşte hasıl olan lekelerin ve orada görüen fevkalâde faaliyetin, ister istemez tesiri altında kalmaktadır. Güneşin, on bir senede bir defa coşan bu öfke buhranı ve onun yeryüzü hâdiseleri arasında sında bütün bağlar kesilmişti. Felce uğ ramış bir adam gibi, kolunu bile kımıl datmak elinde değildi. Son kelimeler hâlâ kulağında uğulduyor: «Bu akşam onu Ölüremezsen...» Bu gözler, ona şüphesiz, bir deli veya mücrime aid gibi görünüyor. «Aklına koyduğunu yapabilir. Mutlaka yapar!» diye düşündü. Tekrar görmek ihtimalin den ürkerek kapıyı kilidledi. Tehlike gözünde büyüdükçe, odadan çıkmak cesa retini bile kaybetmeğe başlıyordu. Polise haber vermeli, başka türlü imkân yok çıkılamaz! diye söylenirken, Bu şehirde kaçak sıfatile bulunduğu haürına geldi. Kendini hapsetmeğe mecbur eden tali he lânet ediyor, ve son defa Nuru görmek arzusunu yenemiyordu. Bu ziyaretten hiçbir şey beklediği yoktu. Onu sadece görmek, belki de hiçbir şey söylemeden veda etmek istiyordu. Fakat şimdi aksi şeytan! Bütün arzusuna rağmen gide miyordu. Bununla beraber «niçin?» diye söylendi. Gerçekten bu adam dediğini yapabilir mi?*îhtimal bunlar kuru teh didden ibaretti. Veya belki de yalnızca hezeyandı. «Şimdi sızıp kalmıştır. Ya nna kadar hepsini unutur!.. Fakat ya gözleri?.. O cani bakışma benziyen goz Görüs farkları 1 Hatayda içtimaî sınıf 37 Hatayın etnik durumunu tebarüz ettirmek için içtimaî sınıflann da tetkiki faydalı olacakhr. Hataym içtimaî morfolojisinin Anadokı ve sair Türk memleketlerininkine benzediğini aşağıda tasvir edeceğimiz, Hatay içtimaî sınıflarınm umumî vasıflan bize sarahatle gösterecektir. Diğer taraftan bu kısım Hataylılann hangi içtimaî âmillerle bugünkü koyu milliyetçi bir haleti ruhiye taşıdıklarını da göreceğiz. Yukarıda Hatay şehirlerindeki aile adlannın listesini yaptığımız zaman halkçı bir zihniyetle bunlan birbirine kanştırarak sıralamıştık. Bunların bir kısmı eşraf aileleridir. Bunlar 19 uncu asnn ikinci yanmına kadar Hatayda büyük bir nüfuza maliktiler. Vakıâ Türkiyede eskklenberi Avrupada anlaşıldığı mânada bir aristokrat sınıf yoktu. Yalnız eşraf denilen ve bazı noktalarda Avrupa aristokratlanna benziyen bir sınıf teşeklriil etmisti. Bu sınıfın muayyen ve müdevven imtiyazlan yoktu. Yalnız muayyen vasıflarla halktan, yani sınaat ve küçük ticaret yapan (esnaf) tan ve köylülerden aynlırlardı. Hatay eşrafına kibarlar denirdi. Bütün aristokrat sınıflar gibi eşraf sınıfmm da gerek teşekkülünde, gerekse inhilâlinde iktısadî âmillerin büyük roller oynadığı malumdur. Hatay ili, eski Osmanlı Imparatorluğunun, Su riyc ve Iraka giden yollan üzerindekı mahsuldar bir mıntakası olduğu için hem askerî, hem iktısadî bir ehemmiyeti vardı. Bu scbebden buraya Osmanlı lmparatorluğunun kuvvetli elemanlan yerleşiyor ve büyük arazi sahibi oluyorlardı. Hatay ilinin sabunculuk, ipekçilik, ye mişçilik, sebzecilik ilâh... gibi birçok çalışma nevilerine müsaid oltması burada halkın başında daima bir zengin sınıfın peyda olmasında âmil oluyordu. yapmaları âciet olmadığı gibi yapanlar dahi muhitin istihzasına maruz kahrlardı. c İzdivac günü eşraf kızlan tahtıravana bindirilmek suretile ve büyük şenlikler, külfetli merasimlerle kocalan nın evine götürülürlerdi. Esnaftan nadiren zengin olan aileler Antakyada düğünlere mahsus olan tek tahtıravandan parası mukabilinde dahi istifade edemezlerdi. Burada tafsilâtına girişmiyeceğimiz çok yorucu ve mudil düğün merasimleri sırf eşrafa mahsustu. 2 Hayatı umumiye. a Eşraf ailelerin sokak kapısı tahtadan yapılmış ve büyük olup daima kapalı durur ve yalnız merasimde açılır. Fakat bu kapının içinde ikinci bir küçük kapı açık bulunurdu. Eşraf evleri selâmlık ve harem dairelerinden mürekkebdi. Esnaf daima eşrafı ziyaret eder. Fakat eşraf ancak eşraftan bir diğerine iadei ziyaret edip esnafa iadei ziyaret adet değildi. b Eşrafm müdavemet ettiği berberler ve oturduklan kahveler muayyen olup esnafın esasen pahah olan bu mahallere gelmesi hoş görülmezdi. c Umumî hamamlarda eşraf ve esnaf için soyunma ve yıkanma yerleri muayyendi. Hatta sırmalı peştemal eşraf kadınlanna, ipliklisi esnaf kadınlanna mahsus olup zengin bir esnaf kadınının sır malı bir peştemal satın alıp umumî ha mamda kullanması muhitte derhal bir reaksiyon yapardı. d llkmektebler ve rüştiyeler açılmazdan evvel mevcud olup bugüne kadar tektük bâki kalan sıbyan mektebleri eşraf ve esnaf çocuklan için ayn ayrıydı. e Doğumlarda loğusa evine sıbyan mektebi çocuklan giderek (neşide) merasimi yaparlar ve muayyen bahşışi alarak hocalarına getirip teslim ederlerdi. Neşide merasimi çocuklarin hep bir ağızdan, muayyen dinî şarkılar ve ilâhıler söylemesinden ibaretti. Bu neşide merasimi de.yalnız eşraf ailelerde ,vukua gelen doğumlara mahsus. gibiydi. adıköy Halkevi, güzel san'atlan korumak ve kendi muhitinde kuvvetlendırmek için çalışmaya germi verdiği gibi konferansları da yeni bir düzene bağladı, sayı bakımından çoğalttı, mevzu itibarile zenginletti. Şimdi görüyorum ki o Ev, küçük mikyasta bir darülfünundur, enikonu bir san'at akademisidir. Orada felsefe var, tarih var, fizik var, kimya var, resim var, musiki var. Mekteblerde geri kalanlar bu meccanî okuma yurdunda eksıklerını tamamîıyacak vasıtaları buluyorlar. İlmî cereyanları günügününe takib edemiyenler gene bu yurdda verilen konferanslarla geriliklerini telâfi etmeğe muvaffak oluyorlar. Ha!k memnun, Evi idare edenler memnun. Gördüklerimıze bakarak anlıyoruz ki bütün Halkevleri birer nur kaynağı, irfan ocağı haline gelmiştir. Bu, gerçekten göğüs kabartacak bir ilerleyiştir, hakıkî olgunluk müıdesıdır. * * * Gözümüzü bir de gerilere ve meselâ 1869 yıhna çevirelim. O tarihte Ayasofyadaki darülfünun yanık eski ad'iye evi maliyeye verilerek hazine yapılm:§ ve Divanyolunda, bir fırın yıktırılarak yerine küçük çapta bir darülfünun kurulmuştu. Yapı işi bitince hükumet ramazan ayı içinde bulunulmaktan istifade ederek gece dersleri actı ve o devrin tanınmış hocalarmı seçerek dersi okurmağa memur etti. Muallimler ve ders'er şöyle tertıb ve taksim olunmuştu: Tahsin Efendi Heyet. Cevdet Efendi Hikmetten cazibe bahsi. Tevfik Efendi Makine. Vahid Efendi Mezarlann sıhhate tesiri. Münif Efendi Servet. Emın Efendi Hava. Aziz Efendi Tabıat kanunlarında uygunluk ve ıklimler, mizaclar. Selim Efendi Seyyareler. Devrm vak'anüvısi bu haberi ve bu cetvelı tanhine geçirdıkten sonra bak'mz ne diyor: «Çok iyi bir intihab? Halkın bu mubarek gecelerde bu makule türrehat ile akidelerini bozmak ne fezahattir? Tabiatin esran havassın araştıracağı şeylerdendır. Bu sırlan umuma açmak muvafikı hikmet de&ildir.» Müverrih efendi bununla da iktifa etmiyor, ve cetveldeki derslerle istihza ederek cazibe bahsinin yanına, Cevdet Efendinin medreseli olduğuna telmih için «nagmeten uhra», mezarlann sıhhate tesın cümlesinın önüne «is ola», seyyarelere karsı: «Kol kanad ister» kelimelerini konduruyor. Altmış yıl içinde tebellür eden ve altı yüz yıllık gibi görünen şu görüş farkı bizim hesabımıza ne mutlu sev?.. Yalovanm imarı M. Prostun hazırladığı proje tatbik ediliyor Şehircilik mütehassısı M. Prost ta rafından Yalova kaplıcalannın imarı için hazırlanmış olan projenin tatbikatına başlanmıştır. İmar projesi şimdiki halde kaplıcalar civarındaki arazide tatbik edilmektedir. Büyük inşaat ve tesisata, tahsisatı almdıktan sonra başlanacaktır. Şifaî hassasını kaybetmemesi ve boşuna akmaması için kaplıca suları membaında yapılmasına lüzum görülen tesisat ikmal edilmiştir. Prost'un pro jesine göre aşağıdan gelen genis beton yolun Çınaraltı otelini keserek ta BülMlytfvasina kardar uzaması lâzım gel mektedir. Bunun için de bu otel cep heden kesilecektir. Kaplıcalar önünde yapılmakta olan büyük ve asrî otel bitmek üzeredir. Bu otelin yakında tefrLşine başlanacaktır. Mayıs içinde yeni büyük otelin açılması muhtemeldir. Kaplıcalar idaresi bu sene kaplıcalara halkın rağbetini celb için mühim bir program hazırlamaktadır. Diğer taraftan ikinci fasılda izah et tiğimiz veçhile Türk Alevîleri, Sünnî Türklerin tahakkümüne muti, sabırlı, çalışkan bir kütle haline geknişlerdi. Bu hal, büyük arazi sahibi olan ve Sünnî halife hükumetinin otoritesine dayanan Sünnî Türk zenginleri için, ucuz çalışan ve i Eşraf.6Hiıfından fakir, düşenlerin h«r türlü eziyete tahammül eden rencber bile küçük san'at, küçük ticaretlerle iştedarikini koLaylaştırmış oluyordu. tigal etmesi ve amelclik yapması pek ayıb Hulâsa, bu ve bunun gibi daha birçok sayılırdı. Hatta kendi malı olan bahçe ve âmillerle Hatay ilinde, bilhassa Antak tarlada bile çalışamaz. Kendi evi için yada Sünnî Türklerden mürekkcb eşraf bile elinde iri bir paket taşıyamazdı. Eşsınıfmın çok kuvvetli ve nüfuzlu olduğu raf kadınlarının çarşıdan kendi evi için nu görüyoruz. Bu suretle Hatay halkı 19 gündelik yiyeceğini satın alması bile çok uncu asnn ortasına kadar kibar, esnaf, ayıb sayılırdı. Bütün bu işler hizmetçiler köylü olmak üzere 3 smıfa aynlmış bu tarafından görülür ve böylece çok hiz Kınuyordu. metçi kullanmak mecburiyeti hâsıl olurHatayda eşraf sınıfı: Münhasıran du. Türk ve Sünnî ailelerden mürekkeb olan g Eşraf ailelerden bazılan ağa, ba(1) kibarlar arasında bir aile tesanüdü zıları efendi unvanını taşır, bey ünvanını ve müşterek bir aile vicdanı ve zihniyeti taşıyanlar nadirdir. Köylerde ikamet eden mevcuddu. Bunlardan birisine yapılan bir büyük arazi sahibleri de eşraftan addolutecavüz, amcazadesinin de izzeti nefsine nur ve şehir eşrafile ayni seviyede addo dokunabilirdi. Aşağıda sıra ile esnaf ve lunur. Bunlarla şehir eşrafı kız alıp ve kö'ylü sınıflannı mütalea ederken bu va rir ve «her taş yerinde ağır» gibi mânisıfların mevcud olmadığını göreceğiz. dar bir folklorle bunların kıymetleri kaÜzerinde fazla durmağa lüzum görmediğimiz bu eşraf sınıfının başlıca mü meyyiz vasıflan şunlardı: 1 lzdivacda görülen hususiyetler. a Eşraftan olmıyan bir aile ile, zengin de olsalar kız alıp vermemek. b lzdivacda erkek tarafın (hak) tâbir edilen çok yüksek bir mihri (meselâ 200 altın) nakden vermesi, kız tarafının ise bunun bir misli fazla bir masrafla cihaz çıkarması. Nadiren zengin olan esnafın böyle ağır mihir vermeleri ve cihaz bul olunur. h Miras meselelerinde Anadolunun bazı yerlerinde olduğu gibi kız çocuklarına miras vermekte pek tamakâr olur lardı. 3 Adabı muaşeret: A Her yerde olduğu gibi burada da kadınların erkekle teması şiddetle menedilmiş oldu ğundan eşraf kadınları arasında yalnız bayramlar ve mühim günlerde değil, her zaman için sık sık ve karşılıkh ziyaretler yapılırdı. Bu ziyaretlerin adab ve erkânı 4 Grip hastalığı çok arttı İstanbulda havalarm mütehavvil gitmesinden dolayı grip tahminden faz ladır. Alâkadar bir doktor bir muhar ririmize: « Havalar çok fena gidiyor. Mev sim hastalıkları çoğalmıştır, grip artmıştır. Zatürrieye de fazla tesadüf ediyoruz. Hatta tektük tifo vak'aları da görülüyor» demiştir. ziyaretin şekline göre değişirdi. Meselâ taziyet ziyaretlerinde ev sahibi misafiri ayağa kalkıp karşılamaz. Kısa süren bu kabil ziyaretlerde az konuşulur ve kahve falan ikram olunmaz. (1) Antakya kasabasındaki eski aile isünleri içinde, hıristiyanlar içerisinde yalnız Huri adlı bir eski aileye rasgelinmiş tir. Yeşildirekte bir ev soyuldu Dün saat 12 ile 13 arasında meçhul H: A. Y. rumuzile mektub yollıyan okuyucubir şahıs Yeşildirekte Medrese soka ğında 15 numaralı evin kapısmı aralık ya: Yazdığmız tercüme işinin başka bularak içeri girmiş ve ev sahiblerine verıldığmi oğrendığım için size cevabbirine verduyurmadan orada bulunan manto ve memiştim. MiLsamahanızı dılerim sair eşyayı alarak sıvışmıştır. Kapıdan M. T. T. şüpheli bir adamın yüklü olarak çıktığını gören komşular, ev sahiblerini haberdar etmişlerse de o zamana kadar Döviz kaçakçılığile alâkadar hırsız kaçmıştır. değilmiş Zabıta hırsızı aramaktadır. Geçenlerde Galata postanesinde vuku bulan döviz kaçakçılığı yüzünden mah kemeye verilenler arasında Abdullahın M. Turhan Tanın (Akından da bulunduğunu yazmıştık. Abdullahtan Akına) smı okudunuz mu? Okualdığımız mektubda mahkemeye sevkemadınızsa fırsat elde iken dilmesi sebebinin döviz kaçakçılığı mesebir tane alınız. lesile alâkadar olmadığı bildirilmektedir. M. TURHAN TAN Okudunuz mu? Cumhuriyetin içtimaî romanı: 114 Yazan: Hilmi Ziya Bundan büyük düşman olur mu?.. Bir insan daha nekadar yıkılabilir?.. Bana bakma! Cahilin biriyim. Ah, içimd«kileri söyliyebilsem!... Ne güzel yazıverdin!.. Bütün bunlan sanki ben duymuşum gibi.. Sabahlara kadar okudum. Hâlâ şurada sakladım. Billahi beni onlar çileden çıkardı! Okudukça aklım başımdan gitti. Kimselere açamıyorum. Zaten boşta değil miyim?.. Kimi görebilirim ki.. lşte nihayet geldin! Sana diyeceklerim vardı.. Sabahlara kadar zihnimi kurcahyan, beynimi yakan şeyler.. Demir, masaya dayanmış dikkatle dinliyordu. Söyle bakalım, dedi, bu merak ettiğini ? Merak değil, kudurduğum! di ye kâtib sarsılarak cevab verdi. Hepsi güzel!.. Fakat ne bekliyorsun?.. Ya ne yapayım? Kâtib, acı acı güldü: Kundak sokuyorsun ortalığa; son ra alevin içine girmek istemiyorsun! Önce düşmanı gösteriyorsun. Silâhı sonra elinle verip, ocağına düşüyorsun! Hadi bakalım! Meydan açık.. Demir, kımıldamadan bakıyordu. Kâtibin sesi boğuk boğuk geliyor ve yıkılacak gibi bitkin görünüyordu. Bir ara sustu. Uzerlerine korkunc bir sükunet çökmüştü. O tekrar, son bir hamle yaptı: Ve şimdi düşman kim, düşünüyorum! dedi. Demir, hiçbir şey anlamamış, hayret içindeydi. Fakat şu muhakkak, odada yalnız kal Sen misin onlar mı?.. Hâlâ düşü dığı zamandanberi kendini dünyanın en nüyorum, düşman sen misin onlar mı? korkak insanı ferzetmeğe başlamıştı. Düşman acıyı veren mi? Yoksa kundağı «Ne ayıb! Fakat ondan hakikaten korsokup çekilen mi? Kini öğreten midir? kuyorum! diye söylendi. Ne kadar da Affedecek kadar zayıf olan mı?... lşte budalayım! Neden onu dinliyecek mi buna karar veremedim! Hâlâ da çöze şim!» Derhal gıtmeği düşündü. Bununmedım bu düğümü.. Hele çözebilsem!.. la beraber kımıldamıyordu. Şuracıkta, Bu akşam, onu öldürmezsen... alaca karanlığın içinde, gözlerini dikmiş, Niyazinin sesi gitgide boğuklaşıyor, silâhı elinde bakıyor gibi geldi. Olduğu bap omuzları arasına ağır bir yük gibil yere mıhlandı. Kafasile hareketleri ara düşüyordu. Nihayet masaya yığıldı. Demir, gözlerini ondan ayıramıyordu. Bu beklenmedik sahne onu dondurmuştu. Ağır ağır kalktı. Ayakları ucuna basıp şaskın adımlarla odadan çıktı. Ortalık kararmıştı. Hâlâ biri arkasından sesleniyor gibi halecan içinde merdivenleri indi, adeta koşarak, otele girdi. Odasına kapandığı zaman, sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu. Bir müddet düşünmeye bile kuvvet bulamadan hareketsiz, karyola kenarmda kaldı. Işık, imdadına koşamıyacak kadar sönüktü. Aylarca birlikte yaşadığı bu karanlık adamm içyüzile ansızm karşılaştığı için mi, yoksa onun itham ettiği gibi kendinde kudret kalmadığından mı bu kadar sarsıldığını anlamıyordu. ler,. Imkânı yok! Onlar insanı aldata maz, diye düşündü. Çıkarken vurmak için beni kapısmda bekliyecek!» Artık bunu bilerek gidemezdi ya! «Hiç olmazsa evlerine bir mektub gönderebilirim. Ona yazmalıyım, mutlaka birşeyler yaz malıyım!» Masa başına geçti. Kâğıd kalem ve yazmak fikri ona yeniden bir nevi cesaret vermişti. Şimdi kendisinde karar vermek, birşey yapmak kuvvetini duyuyordu. Fakat ne yapacağmı düşünmeğe başladığı zaman bu hareketindeki boşluğun farkma vardı. Hakikaten, bu mektubu gönderebilmiş olsaydı nekadar manasız birşey yapmış olacaktı! Oraya gitmemesi için nasıl bir bahane bulacaktı? Hastalığm dan, veya böyle bir tehdide uğradığın dan bahsetmenin ne gülünc mevkie düşüreceğini tahmin ediyordu. Hiddetle kâğıdı buruşturup yere attı. Hayır!... Ne olursa olsun, oraya gitmeden başka çare yok. Ve işte o, bu odaya mıhlanıp kalmış, gidemiyor, hatta kapıyı bile açamıyordu. O şimdi müthiş bir surette korkuyordu: « Birşey yapamıyorum. Gölgem den bile korkuyorum. Miskin, değersiz adamın biriyim. Bu delinin hakkı var! Yüzüme karşı acı acı bağırdığı için ona öfkelendim. Fakat yerden göke kadar hakkı var! Hakikaten, işe yaramaz. bir tufeyliden başka neyim?.. Kendimi dev aynasında görüyorum. Kafamın içinde kileri gerçek sanıyorum. Halka verdiğim öğüdlerden hangisini yaptım? Hangi sözümü tuttum? Ortalığı kasıp kavuran ları sözle tehdid ettim. En küçüğünün karşısma çıkmadan ürküyorum. Belânın yerini gösterdim. Şimdi ondan günahım gibi korkuyorum!» Demir, bu suretle söylenerek boydanboya dolaşmağa başladı. Hiddetinden kendi kendini yiyor, düşündükçe zâfı daha çok gözünde büyüyerek nihayet kendini yalnız miskin ve değersiz değil, ayni zamanda menfur ve alçak gibi görüyordu. Kendinden nefreti büyüdükçe bütün hislerinin uyuştuğunu, taş kesildiğini, adeta asıl kendisinden ayrı soğuk bir hayalet halinde dolaştığını zannetti. Ağır ağır bavula doğru gıtti. Başı tamamıle durmuştu. Otomat gibi bavulu açtı. Sirkecide aldığı vakittenberi bir daha bakmayı hatırından geçirmediği küçük silâhı çıkardı. Gözleri bu tehlikeli oyuncağm namlusuna dikilmiş, odanın orta sında bir müddet hareketsiz kaldı.