27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 Şubat 1937 CUMHURİYET Antalcya Hava vaziyeti Hafif kar, soğuk ve rüzgâr devam ediyor Bu sene kış hatırı sayılır bir şiddet ıçinde geçiyor. Lodosla geçen birkaç gün istisna edilirse ikincikânun ayı tamamen şiddetli soğuklar, kar ve fırtma içinde geçmiştir. Şubat ayma da kapalı, soğuk, karh bir hava üe girdik. Dün, pek az kar yağdı. Fakat dondurucu bir soğuk et rafı kasıp kavuruyordu. Akşama doğru bulutlar yükselmeğe ve hava açmağa başladı. Fakat yeni bir karayel fırtması ihtlmaline karşı küçük merakib Karadenize çıkamamıştır. Rasadhaneden aldığımız malumata göre, dün saat 14 te barometro 762, a zamî sıcakhk bir, asgarî yarımdı. Rüzgâr yıldız istikametinde saniyede iki metro süratle esmiştir. TARIHI Yazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen Maltepe Askerî Lisesi Felsefe muaLimi Yeni Tü^kiyenin Büyük Miibdii ve inkılâblar «Atatürk yalnız memleket ölçüsile değil, dünya, medeniyet ve tarih ölçüsile Büyük Adamdır» ' [Başmakaleden devam\ fflmı Kırma ve bulama ırma, malum olduğu üzere, Karaman ve Osmanoğullan devirlerinde kullanılan bir çeşid maliyeci dilidir. Müverrih Lutfi, Oğuznamesinde kırmadan bahsederken şöyle der: «01 eyyame dek Rum memalikinde hâlâ Bağdad gibi Acem defteri yazılırdı. Karamanoğlu ol tarafm mahirlerin katledüp zamanımızda dahi kullanılan defteri peyda ettirdi ki gerekli olan ibareleri farisî olup üsttarafı türkçedir.» Kırmanın en çok ileri sürülen nümunelerinden biri «in kadar araba der rahı Amasya kınlmış şüde» ibaresi olup Tanzımat devrine kadar defterhanede, mali* yede bu dil muteberdi. Bulama, eski edebiyatta, mülemma denilen nazım şeklidir. Gösteriş yapmak istiyen sairler bu şekli sık sık kullanırlar ve bir beyti farsça, öbürü arabca, ü çüncüsü de türkçe olmak üzere garib garib manzumeler yazarlardı. Iran şairleri içinde de farisî ve arabî dilile yazılmış karışık şiirler çoktur. Edib dostum Peyaminin babası rarr metli ve çok faziletli hocam İsmail Safa, benim bulama dediğim mülemma usulünü tehzil ve tezyif için fransızca, türkçe bir gazel yazmıştı. ve birçok şairleri imrendirerek çeşid çeşid nazireler kaleme alınmasına sebebiyet vermişti. Gören agâhı lisan zanneder elbette beni Taşınm cebde franszzca gazet matmuvazel Pratiksiz bana konversasiyon güc geliyor Gerçi ezberliyorum hayli lugat matmuvazel Pek yakışmışsa da kostüm, hele turnür korsa Ktsa gelmiş size bir parça jaket matmu vazel Hatayın Toponomî vaziyeti 36 Süveydiye nahiyesi 25 köy. Bittiyaz. Bittiprotestan, Cüdeyde, Ciliye, Hızırbey (Ermeni), Hızırbey (Katolik), Zeytunli (İslâm), Zeytunli (hıristiyan), Hacıhalebü. Saldıran, Kabaklı, Kurtderesi, Kebusiye, Levşiye, Mişrakiye, Muğaracık, Mugeyrun, Minat, Asakiriye, Biiyük Karaçay, Küçük Karaçay, Nairli, Vakif, Yeşilvadi, Yoğunuluk (Ermeni), Yoğunuluk (hıristiyan), Levşiye (hıristiyan). Harbiye nahiyesi 22 köy. îsmailli, Rasbostanı, Harabarası, Bağdadlı, Çardlı, Harbiye, Halisiye, Der guriye, Devir, Aşağıdalyan, Dermişde, Dervişe, Sananiye, Aynisimik, Aynica mus, Filit, Kuruya, Maşuka, Sabunlu, Bedevi, İbare, Yaktı. Basit nahiyesi ( 1 ) . Dalıkaralaya, Habis, Saray, Keser cik, Zeytuncik, Habeske, İsabeyli, Bozoğlan, Gâvurkıran, Yağınız, Bedrusiye, Emtiliye, Alaca, Jakıhasan, Keşiş, Kabataş, Karatat, Beybedur, Beytsurak, Sensev, Mollaveli, Gelnegör, Halidli. Amuk ve civarındaki köyler ( 2 ) . Hamam, Akpınar, Ayrancı, Adatepe, Paşahüyük, Üçtepe, Aptalhüyük, Odakışla, Adatepe, Bohurlu, Belane, Büyüksıçanlı, Borlu, Büyükavara, Telbelan, Telkırmit, Telbat, Telgazi, Hacımürsel, Teldavudpaşa, Telkiriş, Telgazi Meh medbey, Çatalhüyük, Çatalkeli, Çukurburun, Canbolat, Çakaltepe, Ceyrante er pe, 5 kihamam, Hasanuşağı, Halebli gediği, Harabali, Sazlık, Seyidalibüyük, Sucu, Bağılğan, Adalet, Kırcaoğlu, Karamastepe, Hacıfaik, Karasüleymanh, Göntutlu, Karahüyük, Kumsat, Kötü köy, Kökçeoğlu, Küçüksıçanlı, Küçük avare, Köktepe, Talaş, Kenanlı, Kötü büyük, Güllük, Gâvurtepe, Yengiyaban, Burcubüyük, Yenişehir, Yanyurd. Bilân. Beş mahalle: Naracı, Şümbük, Hamar, Kilise, Muhlisali. Arpalı, Hafızağaoymağı, Alabeyli, Akkuyu, Uzunkilli, Atakenberli, Çakallı, Topboğazı, Bokluca, Bakras, Karamurd, Çıloğlan, Höyük, Ceylanlı, Çamsan, Tosunhöyükü, Hırsızpman, Halilağahöyüğü, Dedeçınar, Pelteli, Zengi harabesi, Şümbüllük, Samanlı, Tonın, İnanlı, Irklar, Karadurmuşlu, Domuzhüyüğü, Karalı, Kankanlı, Keli, Kurtlu, Soğuksu, Kostal, Kızılkaya, Mahmutlu, Karamankası, Sarımazı, Kurtlufenk, Karamueara, Kürtnasır, Kömürçukuru, Gölbası, Kızh, Güzelce, Muradpasa, Mahmutlu, Delibekirli, Soğuksu, Kızılkaya, Veleduşağı, Saylak. Iskenderun mahalleleri: Çay, Hamidiye, Kastal, Kilise, Ye nişehir. Karaağac, Karahüseyinli, Nerkislik, Prinçlik, Çığırtman, Sarkit, Çiğye, A bacık, Akçay Aşkerbeyli (4). Arsız nahiyesi: Kabev, Arapçiftliği (5) Hüyük, Sayyatnehri, Keserbey, Hacıahmedli, Ka ragöz, Ekbir, Kiliseönü, Çengel, Bey köy, Agcalı, Kögmeydan. Kütle halinde mevcud olmayıp cenuba dogru dağılmış Türk köylerine de rasgelinebilir. Meselâ Lâzkiyenin Cebele kazasmda bunlardan birçoğuna rasgeli yoruz. Yakubağa çiftliği (Cebele kazasmın nefsi Cebele nahiyesindedir (6), Paşabostan (Cebele kazasmın nefsi Cebele nahiyesindedir), Nine (Cebele kazası nm Nebiali nahiyesinde), Beşili (Cebele kazasmın Semtkıble nahiyesinde), Karasu (Cebele kazasmın Kırdaha nahiyesinde), Reyhan (Cebele kazasınm Kırda ha nahiyesinde (Reyhanh Türk aşire tinin bir kolu burada iskân edilmiş), Başlama (Cebele kazasmın Kırdaha nahiyesinde), Metin (Cebele kazasmın Kırdaha nahiyesinde), Kırkkafa (Merkab kazasmın Bünyas nahiyesinde ( 7 ) , Res Türkmen (Merkab kazasmın Havabi nahiyesinde), Telli (Merkab kazasınm Kadmusa nahiyesinde), Bolut (Sehyun kazasmın Sehyun nahiyesinde (8), Han (Sehyun kazasmın nefsi Seyhun nahiyesinde), Güm (Sehyun kazasmın Cebeliekrad nahiyesindedir (9), Belle (Seh yun kazasınm Cebeliekrad nahiyesinde dir), Ara (Sehyun kazasınm Cebeliek rad nahiyesindedir), Mazoğlu (Sehyun kazasmın Cebeliekrad nahiyesindedir), Çiftlik (Sevhun kazasmın Cebeliekrad nahiyesindedir), Devir (Sehyun kazası nm Cebeliekrad nahivesindedir), Murun (Sehyun kazasınm Cebeliekrad nahiye sindedir). (1) Beyrut Salnamesi. Hicrî 1324. Sahife 210. Mıllet kutübhanesi. No. 234. (2) Haleb Salnamesi. Hicrî 1324 senesi. Sahife 321. (3) Haleb Salnamesi 1324. Sahife 332. (4) Aşker sarışın demektir. (5) Birçok yerlerde olduğu gibi Hatayda da cok esmer olanlara Arab derler. <6) Beyrut Salnamesi 1324 S 214. Millet kutübhanesi numara 234. (7) Beyrut Salnamesi. 1324. S. 220222. Millet kutübhanesi. No. 234 (8> Ayni eser. Sahife 226. (9) Avni eser. Sahlfe 226. ÎNHİSARLARDA Yenice piyangosu çekiliyor Yenice sigaralarına konulan ikrami yelerin piyangosu bu ayın on beşinde çekilecektir. Kuponların kabulü için konulan müddet geçen ayın 31 inci gününde bitmiştir. tnhisarlar idaresi, ne Yenice, ne de başka sigaraları için yeni bir piyango hazırlamamıştır. Hayır cemiyetlerinin yapacakları yardımlar Muhtelif hayır cemiyetleri tarafm dan yapılmakta olan muavenetlerin bir elden idaresini temin maksadile geçenlerde Halk Partisi Vilâyet merkezinde bir toplantı yapılmış: evvel emirde bu hususta bir talimatname hazırlamak üzere bir «komisyon seçilmişti. Bu ko misyon icab eden talimatnameyi ha zırlamıştır. Bugün Parti merkezinde tekrar toplantı yapılarak bu iş görüşülecektir. «Türkiye, bu son senelerde, tarihinin en hayrete değer devrini yaşamıştır. Bütün dünya, onu, inhitat halinde ve can çekişir samrken Türkiye, birdenbire, hemen hemen fevkalbeşer bir gayretle ayağa kalktı ve yürümeğe başladı. Bu hâdise, o kadar beğenilmiyordu ki, gelecek nesillerin dikkatini celbetmekten asla hâli kalmıyacakür; çünkü bu hâdise, Türkü değişmek ve hamle yapmak kabiliyetlerinden mahrum addeden bütün görüşleri tamamen altüst etmiştir. Memlekette vukua gelen değişikIikler, basit şekil ve zavahir tebeddülleri değildi. Yıkılan şey, yalnız saltanat ve hilâfet değildir; bütün eski şark kâmilen yıkılmıştır. Asırlardanberi, teokratik efsanelerden, *ahyedilmiş mecellelerden, eski an'anelere dayanan âdat ve ahlâktan, akla mugayir kanunlardan, göreneğe tâbi metruk usullerden yapılmış, değişmez, bir kalıp içinde mahpus bir halde, medenî milletlerden uzak yaşıyan bu Turanî millet, hayatın, şuurun, akıl ve mantıgın davetine icabet ederek birdenbire anî bir hamle ile kurtuldu. Fakat en şaşılacak şey, Türkiyenin yeniden hayat DEMİRYOLLARDA bulması, tek bir Adamın EseŞark Demiryolları şirketi ri olmasıdır. Carlayle (Karlâyl) der ki: «Tarih, Türk memurlara hâlâ büyük adamlann tercümeihalinden ikramiye vermedi ibarettir» Bu, vecize, hiçbir zaman, Cihan Harbi somından itibaren, Türkiyede olup biten hâdiselerde olduğu kadar, vakayie mutabakat göstermemiştir. Modern Türkiyenin tarihi, tamamile Mustafa Kamâlin tercümeihalinden ibarettir. kuruyordu. Harbiye Nazın tarafından 3 üncü ordu müfettişi olarak Anadoluya gönderilerek 19 mayıs 1919 da Samsuna çıktı ve birdenbire vatanmın taksimini tasavvur eden ltilâf devletlerine ve bilhassa Anadoluyu ele geçirmeği düşünen Yunanlılara karşı mukavemete karar verdi. Bu esnada, Türkiye, müthiş bir facia geçiriyordu. Vaktile kurduğu Osmanh saltanatı yıkılmıştı. Türk milleti, hemen hemen inkıtasız devam etmiş olan on iki harb senesinde pek çok can kaybetmiş, kansız kalmıştı. Fazla olarak, Cihadı Mukaddesin suya düşmesile müslüman tesanüdünün dinî idealleri mahvolmuştu. Hindliler, Faslılar, Cezayirliler, hep Peygamberin evlâdlan olmalanna rağmen, Çanakkalede, Mısırda, Suriyede Türk milletinin düşmanlarile yanyana Türklere karşı dövüşmüşlerdi. Mekke Arablan, müslümanların halifesine karşı Ingiltere ile uyuşmuşlardı. Binaenaleyh islâm tesanüdünün yokluğu, Türk milletini ruhuna kadar sarsmıştı. Onun için, Mütareke olup ta Müttefikler İstartbulu, Yunanlılar Anadoluyu işgal edince, Türk milleti kendini yapyalnız, mütezelzil ve uçuruma yuvarlanmağa mahkum bir halde gördü. Ve kendi başına, birdenbire, sevki tabiile isyan etti. Fakat, mukavemeti, önce dağınık ve idaresizdi. Bir baş eksikti. Mustafa Kemal, Samsuna çıktığı zaman, vatandaşlarmın ümidsizliğini ve ayni zamanda derin emellerini anlamıştı. Derakab, tavır ve hareketile, sözlerile kendini, milletin istiklâlinin hakikî timsali, ölmek istemiyen Türkiyenin canlı bayrağı olarak kabul ettirdi. Bununla beraber Mustafa Kemal anadan doğma bir realistti. Büyük sözlerle kendi kendini asla avutmadı. O zamanki programmda müsavat, kardeşlik, adalet yazılı değildi; Clemanceau gibi, yalnız harbetti. Yunanlılar, Anadoluya hergün biraz daha nüfuz ederken o, millî enerjileri akıttı, topladı, teşkilâtlandırdı. Ustad bir siyaset adamı olarak her yardımı kabul etti. Sovyet Rusya, kendisine silâh; islâm âlemi altın verdi. Böyle olmakla beraber, ne bolşevik nazariyelerinden, ne de müslüman mistiğinden ilham almadı. Mustafa Kemal, yalnız vatanperverdi; mücadele ediyorsa, yalnız yurdunun istiklâli için çarpışıyordu. Mustafa Kemal üç yj, müstevliye karşı mücadele etti. M. Paul Gentizon, bundan sonra, îstiklâl Harbini ve Büyük Zaferi hulâsa ediyor: «Biraz sonra, Türk atları yelelerini Ege denizinin dalgalarında yıkadılar. Bu, milliyetperver Türkiyenin su götürmez, parlak kat'î ve nihaî zaferiydi. Birkaç gün sonra, Mudanyada Ingiltere ve Fransanm da iştirak ettikleri mütareke imzalandı. İkinciteşrin 1922 sabahı, millî hareketi kabul ve tasdikten daima imtina etmiş olan Altmcı Sultan Mehmed, Abdülhamidin kardeşi, Ingiliz donanmasuun en büyük zırhlılarmlanmak istiyor. Nerede parası?... diye söyleniyordu. Arif Ekrem, en müsaid anı bulduğu na kanaat getirmiş gibi, birden ayağa kalktı. Odanın ortasma kadar ilerliyerek ötekileri susmağa mecbur eden mütehakkim bir tonla: Beni dinleyin! dedi. Bahsettiğrm zat on dakika sonra burada olacak. Mesele apaçık! Ortada şahıs değil, bir fikir mevzuubahs, onun namına her türlü fedakârhğı yapmağa mecburuz. Söz aldım: Gazete ne olacak? dedim. İstikbali kurtarmak için, icab ederse kapatacağız! dedi. Bu adamla anlaştığırfljza Demir ne der? diye sordum. Yeniden mırılhya meydan vermemek için endiseyle düşü nüyordu. Çok mühim bir sır verecekmiş gibi iğilip: Bu çocuğu gücendinnek istemezdim. Bilirsin ki hepinizden çok severim. Ne yapalım, ortada fikir meselesi varken şahıslar silinir. Vakti gelince kendimizi de feda etmiyecek miyiz? Bu sırada Azmi ve Hafız, kimden bahsedildığini farketmişler gibi kulak kabartıyor ve saklanamıyan bir tecessüsle bizi takib ediyorlardı. Arif, onları isaretle: Zavallıyı bunlara karşı müdafaa için söylemediğim şey mi kaldı! Saf ço Şark Demiryolları şirketi eski Türk memurlarına vereceği ikramiyeyi ay başı da geldiği halde her nedense he nüz vermemiştir. Şirketin ecnebi me • murlan birer birer Avrupaya gitmeğe başlamışlardır. Bu ecnebi müdürlere çok büyük ikramiyeler verildiği bilinmektedir. Beyitleri o gazelin en sadeleşmişleri olup öbür beyitlerin çoğu tamamile fransızca idi. Dün elime geçen ve yeni basılmış olan tarihî bir eser, bana kırma ve bulama yazılan hatırlattı. Eski Roma hukukundan bahseden bu kitabın hemen her sahifesinde şu biçimde sözler var: 1 «Çiçeron Maiores nostri cos, qui ex hac vita nig ressent'in devorum numero esse voluerunt» 2 Senatoda söylenilen §u ağır sözler bir ihtiyaca işaret ederler: «Postquam vero nationes in familiis habemus, quibus diversi ritus externa sacra aut nulla sunt!» Memleketimizde lâtince okuyup yazan on kişi bile bulunmadığına ve bu kitab memleketimizde okunup istifade edilmek için yazıldığına göre muharririnin veya müterciminin eski şairleri taklid etmek, kırma ifade kullanmak, bulama yapmak istediğine hükmetmemek kabil mi?.. «Kaçan bu taze maarifle eskiler alayım» demek lâzım amma dilim varmıyor. Çünkü bulamalığı bir yana bırakılmak şartile eser yeni ve ciddî!.. M. TURHAN TAN dan biri olan Malaya'ya binerek kaçtı. Bu, dünya tarihinde, misli göriilmemiş bir hâdise idi. 300 milyon müslümanın Halifesi, hıristiyan bir devletten yardım ve meded dilemişti. Peygamberin vekili ve mümessili, gâvurlann (muharrir aynen gâvur kelimesirri kullanıyor) emri altma girmişti. İslâm tarihinin büyük bir devri nihayet bulmuştu.» M. Paul Gentizon'un yazısınm ikinci ve Türk inkılâbma ve Ataürkün bu inkr lâbı nasıl yaptığmı anlatan kısmını da yarın yazacağız. AB1DIN DAVER cuk.. Fakat kime anlatırsın? Doğrusu, pek te haksız değiller. A birader! Bu kadar da olur mu? Bir parça etrafı kollamayı bilmeli. Siyaset yapmadan yaşanır mı? Hakikaten, tam Arif Ekremin söylediği zamanda kapı vuruldu. Bize her zaman tarif ettiğin ve orada bulunanların ezberden bildiği Hacı Toran içeri girdi. Şüphesiz bize munis görünmek istediği zaman, yuzünden zoraki bir tebessüm eksilmiyordu. Bu kırmızı suratlı, kalın enseIi adam poturundan abani sanğına kadar kılığının bütün teferruatile karşımızda cephe yapan bir smıfm insanı olduğunu ilân ettiği halde, takma dişlerini canavar ağzı gibi gösteren sahte gülüşü orada bulunanlann yavaş yavaş damarlanna girecek gibi görünüyordu. Arif onu tanıttığı zaman her birîle öyle mültefit selâmlaştı ki, kapıdan girince mecüste uyandırmıs .olduğu sari ürküntü gitgide kaybolduğu gibi, bir müddet sonra etrafmı kuşatmağa bile vardılar. Bir kısmı onun bos yere tenkid edildiğini, hiç te söylendiği gibi kötü bir adam olmadığını düşünüyor. varl Galatasaray kulübünün yemeği Galatasaray kulübünden: 6/2/937 günü yapılması takarrür eden, kulübü müzün aile yemeği toplantısı, o gün Hava kurumunun Tokatliyan salonla rında vereceği balo gününe musadif bulunması dolayısile tehirino mecburiyet hasıl olmuştur. Bu itibarla teeşkkülümüzü sevenle rin, Kurban bayramınm birinci günü olan 22/2/937 tarihinde vereceğimiz yemeğe teşriflerini derin saygüanmızla dileriz. Memleketini, temellerine varıncıya kadar yenileştiren bu Allahın gönderdiği Adamın şahsiyetini anlamak için, Onun menşeini bilmek lâzımdır.» M. Paul Gentizon, aşağıdaki küçük mukaddemeden sonra, doğduğu günden itibaren Atatürkün hayatım hulâsaten anlatıyor: «1880 de Selânikte doğmuştur. Babası, kereste ticaretile meşgul mütekaid bir memurdu. Hayatın daha eşiğinde iken, seciyesini mükemmelleştiren bin müşkülâtla çarpışb. Onu saran muhit tamamile Makedonyalı idi. Ona, daha genc yaşında iken siyasetle, halk işlerile meşgul olmak zevkini ve ayni zamanda memleketini derin ve cezrî bir surette yenileştirmek arzusunu veren, şüphesiz, Makedonyanm tesiri olmuştur. Muharrir, Atatürkün Büyük Harb sonuna kadarki hayatını anlattıktan sonra şöyle yazıyor: «Mondros mütarekesini takib eden devrede, Enver, Talât gibi mes'ul şefler kaçbklan zaman, Mustafa Kemal, İstanbulda, memleketine yeni bir ideal ve ayni zamanda ona hür ve müstalril bir devlet varlıgı verecek olan teşebbüsünü düşünüyor ve bunca iyiliğine karşı bizden ne istiyor? Arif, ellerini uğuşturarak ve düşüne rek: « Hiç.. Daha doğrusu ehemmiyetsiz birşey.. Koca bir zümrenin dostluğunu kazanmak. Sonra bir de gazetenin hakkımızda yapacağı fena tesirden korka rak, şimdilik... Ben, ihtiyarsız, cümlesini tamamladım: Neşirden vazgeçirmek mi isti yor? Gözlerimin içine, suçlu gibi bakar ken «evet!» dedi. Bu sırada bahsedilen, bana öyle geliyor ki, davamızın asıl ru huna dokunuyordu. Ötekilerin hep bir ağızdan coşmasım bekliyordum. Hiçbir sada çıkmadı. Hepsi endişeli tavırla düşünüyordu: Ya Demir?... dedim. Azmi, kahkahayla güldü. Hafız dudak büktü. Aralannda bir fısıltı olduğu sırada, A n fin kaşlannı çatarak baktığını ve beni işaret ettiğini farkettim. Cevablarını beklemeğe fırsat kalmadan tekrar bir uğultu başladı. Birçokları para işini yeniden ortaya atıp, aralarında gürültüyle konuşuyordu. Azmi, o vakte kadar söze karış madığı halde, şimdi herkesten fazla bağınyor: İmkânsız! Bu adam blöf yapıyor. Bizi kandırıp elinde âlet olarak kul Tüberküloz cemijretinden: Büyükdere Meyva Fidanlığı EnstitüTüberküloz cemiyeti mutad olan aysünün bir aydanberi yaptığı fidan tev lık toplantısmı 3 şubat 937 çarşamba ziatı (20,000) e baliğ olmuştur. Enstitüye bağlı Bahçıvanlık mekte günü saat 18,30 da Etıbba Odasında yabinden üç kişi mezun olmuş ve derhal pacaktır. büyük çiftliklere yerleştirilmişlerdir. Polis Enstitüsü 20,000 meyva fidanı tevzi olundu Tüberküloz cemiyetinin toplantısı Bağcılara ucuz kükürd Limon ithaline müsaade edilmiyor Bazı ithalâtçılar Ziraat Vekâletine müracaatla limon ithali için müsaade istemişlerdir. Ziraat Vekâleti alâkadar dairelere yaptığı bir tamimde şimdi yerli limon ağaclarının döküm zamanı olduğu ve bunun da ihtiyaca kifayet edeceğini gözönüne koyarak limon ithaline müsaade edilmiyeceğini bildir mektedir. Tekirdağ (Hususî) Her yü havali bağlarına ârız olan külleme ve mildiyö hastalıklarının vaktinde önüne geçile bilmesi için şehrimiz Ziraat Bankası Keçiborlu fabrikaları mamulâtmdan kükürt getirterek ucuz fiatla bağcılara Ankarada yapılmakta olan Polîs satmağa başlamıştır. Enstitüsünün inşaatı bitmek üzeredir. Enstitünün yakında küşad resmi yapılacak ve faaliyete geçecektir. Enstitü üç kısımdan ve bir kurstan mürekkeb olacaktır. îlk kısımda polis Müverrih ve edib M. Turhan Tan memuru yetiştirilecek, orta kısımda irfan âlemine yeni bir eser daha terfi sicili kazanmış polis memurları armağan etti. Baştanbaşa tarih ve komiser olmak üzere, yüksek kısımda ayni zamanda şiir olan bu eseri oda Emniyet âmirleri yetiştirilecektir. kumak birçok şey öğrenmek ve Enstitüde bir de üıtısas kısmı buluna bediî heyecanlara kanmak demekcaktır. Burada da emniyet müdürü yetir. Fiatı bir lira. tiştirilecektir. Akından Akına Cumhuriyetin ictimaî romanı: 109 Yazan: Hilmi Ziya Bir akşam matbaada tashihlerle ugraşıyordun. Arif hepimize birer birer uğrayıp mühim bir içtima için evine ça ğırdı. Bu ziyaretinde o kadar esrarlı ve ciddidi ki, endiseyle koştum. Bodrum katında küçük bir odada toplanmışlar dı. Hepsi oradaydı. Arif, memleketin karanlık bir istikbale sürüklendiğinden ke derle bahsederek uzun' bir giriş yaptı. Bu vaziyette faydalı olmak için en az tehlikeli kuvvetlerle anlaşmak lâzım olduğunü söyledi: İhtimal bu suretle yerli hükumeti kasdediyor. Bu, uzaktan ima bile arkadaslar arasında şiddetli hücumlara sebeb oldu. Onları bu halde biri görmüş olsa, ideallerine ne bağlı adamlar! diye takdirden kendini alamazdı. Arif, az sonra parasızlıktan bahsetti. «Elimizde mühim temel olmadıkça birşey yapamayız. Zaten matbaa bütün kuvvetimizi tüketiyor» dedi. Hepsi bu fikirdeydi. Evet, para bulmak lâzım. Mukavemet etmek, teşkilâtı genişletmek için para bulmalı! dediler. Arif Ekrem, o zaman ihtiyath dille ortaya yeni bir teklif atb: « Alicenab bir adam bize bunu temin edecek!» Herkes merakla, bu alicenabm kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Arif Ekrem, onu haber verdi: Hacı K,âmil Efendi!.. Birçoklanmız, senin vasıtanla bu adı çok iyi tanıyorduk. Tereddüdsüz, ortalıkta itiraz sesleri yükseldi: «Nasıl olur? Bu, haydudun biri!» dediler. Arif, onu müdafaaya çalışıyordu: « Canım efendim, parasmı ne yoida kazanmış olursa olsun, biz« nel Mühim olan bugün isimizi devam ettirecek parayı vermesi değil mi? Hizmetine girecek değiliz. Düşünün bir kere! Bu sayede, koca bir fikir yürüyecek. Bütün memlekete yayılacak. Bir^ün gelip bizi bu zaferden dolayı alkıslıvacaklar!» O zaman arkadaslar ikiye aynldı. Bir kısmı Arife hak verip: « Ne zaran var? Parasmdan istifade edelim de ötesi bize ne?» diyorlar. Fakat henüz birçoğu bu fikirde değildi. Hafız, mutlak olarak itiraz ediyor: « Bu adam durup dururken ne diye para versin? Kimbilir haura gelme dik ne dolablan var!» diyordu. Kadri, daha ileri gidip: « Bu parayı kabul ettiğimiz gün, onun kölesi olacağımızı unutmayın!» diye kestirdi. Azmi, ağzmı açmadan köşesinde oturuyor, ve bütün sözleri sinik bir tavırla dinliyordu. Arif Ekrem, dağmık ve gürültülü sesler arasında teklifinin kaybolacağından korkarak, onu tekrar canlandırdı: « Hiçbir zarar gelmiyeceğine sizi temin ederim.» Şüphesiz ondan beklediği birşey var: Yunanlılar girdiğindenberi, Anadoluda işleri bozulmuş. Burada kendine dayanacak yer anyor. Bir teşkilât, büyük bir zümre onun için mükemmel birşey! Bu adamın fikirle alâkası yok. Yeter ki işleri yürüsün.. Bize gelince! Birgün bu adam l an mahvedecek teşkilâtın temellerini gene bu adamlardan biri sayesinde yaptığımız için sevinelim!» Kadri gülümsiyerek sordu: Pekâlâ! Hayırperver dostunuz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle